23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MAYIS1994 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Tiyatro Festivali'ne katılan Fransız Cosmos Kolej topluluğunun başına gelenler Şvayk'ın akılalmazmaceralan MEHMETBASUTÇU PARİS - Günlerden 10 Mayıs 1994 Salı. Yer, Paris yakınlanndaki Genne- villiers Tiyatrosu. Genç sanatçı Wladyslaw Znorko, o gece tepeden ü- rnağa mutlu... Halbuki, Znorko'nun mutsuz ol- ması için o kadar çok neden var ki! Evet, bir dizi neden sıralanabilir, çünkü Znorko'nun topluluğu Cos- mos Kolej'in son on gün içinde başına gelenler, herhalde pişmiş kazın başına gelmemiştir... Zincirlemegelişen tatsız olaylar nedeniyle akan göz yaşlan mi- nik sellere dönüşmüş, sıkıntı ve üzün- tüler baa yüreklerde güneş tutul- masını çağnştıran çarpıntılara neden olmuştur! Ve adam yine de mutlu! Bakın, göz- leri çakmak çakmak... Avignon Festivali'nden, Doğu Av- rupa ülkelerinden ve Türkiye'den son- ra, Paris de fethedilmişti işte... Ancak bu, o geceki kalabalığın gö- züne çarpabilen ilk nedendi. Aslında. Znorko'nun mutluluğunun temel ne- deni bambaşkaydı: O gece oyun baş- lamadan önce tiyatroya geldiklerinde, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği tiyatro festivali yöneticile- rinin gönderdikleri güzelim çiçeklerle burun burunagelmişlerdi. YürekJerini alevlendiriveren sıcacık bir mesajdı bu; 'sevinçten ağladık' diyordu Wlady- slaw... Ve coşkuyla anlatıyordu: "Bugûne dek dolaştığımız ülkeler içinde en sıcak. en sevecen insanlara Türkiye'de rast- ladık. Festivalin yönetkrileri çırpuııp duran ımıhteşem insanlar. Türk seyirci- si de öyle... Aksilikler, daha İstanbul'a Festivalde 'Şvayk'la büyük beğeni toplayan topluluğun, dekorlannın Türkiye'ye geiişi ve dönüşü sonın olmuştu. geldiğimiz gün yakamıza yaptşnuştı. Kötii bir haber bekliyordu bizleri. De- korları taşıyan kamyon. Biikreş'ten İstanbul'a gelirken Romanya'da güm- riiğe takılmıştı. Kasıtlı olarak her gün yeni bir neden uydurarak bekletip duru- yoriardı kamyonu. İstanbul'daki gös- terileri iptal etmekten başka çıkar yol kalmamıştı. E\imizden cenaze çıkmış gibiydik hepimiz. Festivali hazırlayan o güzel in- sanlar büngür hüngiir ağlryorlardı. Bir çözüm yolu bulmalıydık. Bir şeyler y apmalıydık. Hemen, emprovize yeni bir gösteri yapmak için kollan sıvadık. Beni İstanbul operasının kostümJerinin bulunduğu yere götüriip, al seç istedik- lerini dediler. Peşimde görevli kız, ben seçiyorum, o not ediyor... Ve sonra bir mucize oldu. Y'oktan yararmaya çalıştığımız oyunu kafamdan kâğıda döknîeye hazırlam- yordum ki, iyi haber geldi: Fransız Dı- şişleri Bakanı Alain Juppe çok kızmtş ve sert bir diplomatik çıktş yaparak kamyonumuzun gümrükten çıkmasını sağlamtştı. Yirmi dört saat kalmışb ilk gösteri- ye. Hepimiz kollan snadık... Ama şunu itiraf edeyim ki, hazırlamaya çalıştığım emprovize oyuna bir hayli ısınmıştım... ÖJü doğmuş bir bebeğin anası gibi his- setrJm kendimi..." Ne yazık ki, girişteki aksilikler, çıkışta da sürmüş, tam İtalya'ya gide- cek gemiye binmek üzereyken, kam- yonlan yine gümrüğe takılmış. Bu kez bizim gümrükçülerle boğuşmak zo- runda kalmışlar. Sonuç olarak. beş günlük gecikme, Parisli tiyatroseverle- ri iki gece boyunca 'Şvayk'tan mah- rum etmiş... Wladyslaw'm dediğine göre İstan- bul Festivali sorumlulan, Türkjye'- deki gûmriik sorununu çözmek için kendilerine çok yardımcı olmuşlar. Sözde, kamyonun bir belgesi eksik- miş... Bir çözüm yolu bulunmuş ve to- mar tomar paralar ödenmiş... Pa- ramızın pul olduğunun ayırdına pek varamadığı için olsa gerek, tomarlan büyücek bulmuş Znorko. Ve kamyon denize açılmış... Aslında, işin garibi şudur ki, Ro- men ve Türk gümrükçülerin çıkardı- klan sorunlar, Znorko'nun o gece Pa- ris'te yaşadığı mutluluğu sanıyorum daha da yoğunlaştıran öğe olmuş: Öyle ya, eğer o gümrükçülerin azizliğj tutmasaydı, ne Fransız Dışişlerinin il- gisine ve işbitiriciliğine. ne de İstanbul Festivali'ndeki karşılaştığı sımsıcak dayanışmaya tanık olacaktı 'Cosmos Kolef topluluğu. Kıssadan hisse çıkaralım mı? Ger- çek sanatçılan mutlu etmek, onlan üz- mekten çok çok daha kolaydır! Zorluk çıkarmayı meslek edinmiş olan ve Şvayk'a hjç de benzemeyen tüm insan tiplerine duyurulur! 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ Nâzm Hikmet'tenyenibirderkmeKültür Servisi- 6. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde bugün ve yann saat 18.3O"da Ses Ti- yatrosu'nda "İnsanlarun" adlı oyun izlenebilir. Na- zmı Hikmet'in şiırlennden Genco Erkal'ın sahneye uyarladığı tek kişilik oyunda Genco Erkal rol alı- yor. Oyunun, dekorlannı Duygu Sağıroğlu, ışık ve ses düzenini ise Hakan Öripek ıle Şeref Güney ger- çekleştirmiş. Seçkin Selvi, "Nasıl Şiir Yazdır?" başiıklı yazısında "İnsanlanm" üzerine şunlan yaz- mış: "tıtsanlar. bizim insanlanmız. Nazun'ın insan- lan... Rumeli'de ve Anadolu'da. Afrika güneşinin alhnda ve Rus tundralarında. Banşta ve savaşta. tçerde ve dışarda. Hapisane parmaklıklarının bu yanında ve öbür yanında. İnsanlar, bizim insanlanmız, Nazım'ın in- sanlan... Genco Erkal, Nazım Hikmet'in şiirlerin- den yeni bir derieme sumıyor. "\1emleketimden İnsan \lanzaralan"ndan, "Taranta Babu"dan, "Kurtulıtş Savası Destanı"ndan dizeler, yepyeni bir organik bütfinde buluşmuşlar. Yepyeni diyorum. çünkü Erkal'ın bundan önceki çeşitli Nazım u>arlamalannda da yer almış olan kimi şiirier, "tnsanlarım"da daha farklı bir konum- da, daha değişik bir bağlamda ve çok başka bir yo- rumla sahneye aklanlmış. Hapisteki Nazım ile Nazun'ın insanları aynı noktada buluşuyoriar. Çün- kü bu, şiirleri ya da şiiriere konu olan kişileri anlatan bir oyun degil: o şiirlerin yazılış sürecini yansıtan bir yapıt. Parmaklıklar arkasındaki masasında Pira- ye'ye mekrup yazan Nazun'ı göriiyonız. Kimi satı- riannda karısına nazlanan; kimi mekruplarında onu avutan; kiminde yüreklendiren,: kiminde dizelerini, Piraye'nia bu konudaki fikrini soran. onuo yorum- lannı bekleyen Nazun'ı... Yaşamın tüm yönlerini Genco Erkal, bugün ve yann Ses Tiyatrosu'nda 'İnsanlarım' adlı yeni oyununu sunacak. sevgi>le paylaşan insanı... Hücresinde volta atan dan hoşnut, bazen zor beğenir Nazun'ı... Eski söz- Nazım'ı göriiyoruz. Kâh bir teknisyen ririzliğiyle he- cüklerden yeni anlamlar yaratan usta şairi... Arhavi- celeri. uyakları ölçüp biçen. kurgula> an; kâh yü'reği- li İsmail'i göriiyonız, şoför Ahmet'i göriiyonız, ma- nin coşkusunda savrulup taşan; bazen ya/dıkların- pus damında kendini savunacak sözcük, derdine der- men arayanlan göriiyonız. tnsanlanmızı... Ve onlan anlatan, onlara yakından ya da u/aktan kol kanat geren deney imli hapisaneci, yürekten yurtsever, du- yariı, insancıl Nazım'ı... Genco Erkal. "İnsanlanm"- da, Nazım'ın neyi yazdığını değil. nasıl > azdığuu an- latıyor. Nazım'ı ve İsmail'i ve Ahmet'i ve doktonı ayrı ayn ve bir büyü halinde oynayarak anlahyor. Büyük çoğunlugnnu ezbere bildiğimiz yüzlerce dize- nin tek tek nasıl yaratıldığına adeta görgü tanığı ol- makla kalmıyor, bunların ancak böyie yazılabilece- ğine kalıbuuzı basacak durunıa geliyorsunuz. Birbirinden çok başka nedenlerle, birbirinden çok farklı durumlarda vazılan ve birbirinden çok değişik ripleri konu edinen şiirier, bir ortak pa\dada organik bünınlüğe ulaşıyor. O ortak payda, insan. Genco Erkal, oyunu oynarken, şürlerini hep bu ortak paydayı nirengi alarak ritizu'kie tarayıp seç- miş. Sahnelerken de gerilimi sürekli tırmandıran, iz- leyicinin gevşemesine olanak tanıvan supaplar kul- laıunayan bir oyun düzeni geuştirmiş. l yarlama ve yönetimde böyİe bir başan çerçevesi çizen Genco Erkal, oyuncu olarak da, adeta bir epik oyunculuk gösterisi sumıyor. epik oyunculuk dersi veriyor. CanJandınlan kişilere ancak bu denli içinden ve aynı anda bu denli dışından bakılabilir. Onca du- yarlıuk içinde, ancak bu denli ustaca ay nı anda ka- fanıza ve yüreğinize ulaşabilir. Genco'nun bugüne dek okuduğu tüm Nazım şürterini dinledim, tüm Nazım uyariamalannı izledim. Yine de bu kez, aynı şürieri yeni anlatun ve aktanm biçimleriyle ilk kez duyuyormusçasına taze bir heyecanla algıîadım. De- diğim gibi, Genco, "İnsanlanm"da bir yandan Na- zım'ın nasıl yazdığuıı anlatırken, bir yandan da şiirin nasıl oynanacağını ve oyunun nasıl şürseileştirilece- ğini örnekliyor." Yabanıl yaşamın tüm gerçekleriKürtür Servisi - 6. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde bugün İtalyan topluluk Teatri Uniti-CRrnin "Çingeneler" adlı oyunu izlenebilir. Oyun, bugün 21.15. yann 18.30'da Kenter Tiyatrosu'nda sah- neienecek. Rafaete Viviani'nin yazdığı oyunun yönetmeni ve dekor tasanması Toni ServiDo. Kostüm tasanmını Ortensia De Francesco'nun gerçekleştırdığ] oyun- da; Tonino Taiuti, Toni ServiUo. Maurizio fiizzi, Anna Romano, VlarieUa Lo Sardo, Gina Curcione, Lucia Ragni, Riccardo Zinna, Laia Forte ve Toni Laudadio rol ahyor. Teatri Uniti, 1987'de üç yeni Napoliten tiyatro grubunun birleşmesiyle kurulmuş. İmaj ve sesi esas alan bu mix-media (teyp. film, slayt, fonograf vb'nin kullanıldığı) ti- yatronun deneysel çalışmalanndan sonra, 1987'de, Teatri Uniti sanatçılan, tekstle aktörün bedeni arasındaki köklü ilişki üzerine yoğunlaştılar. Ancak tekste bağü yaratıcı, özgür çalışmalan ve görsel dilin derinliğine inme çabalannı korudular. Çingenelerin dün yalannda dolaşan yazar.... 1926'da Rafaek Vhiani tarafından yazılan oyunda Napoli kökenli Çingene- lerin büyü ve sihır dolu dünyalannda dolaşan yazar, iyi ik kötü arasındaki çe- kişroeyi iki erkeğin bir kadın için verdiği mücadete üstüne kurar. Oyunun yönet- meni ve Teatri Uniti-CRTnin kuruculan- ndan olan Toni ServiDo, Viviani'nin bu yaptını onun en güzel eserlerinden biri olarak nitelendirir. Çingeneler, marjinal bir topluluğu tüm gerçekleriyle anlatma- ya çahşan bir yapıt. Çingeneleri etnik bir grup olarak ele almamak gerektiğini vur- gulayan Servülo, Çingeneleri oyunculara benzettiğini söylüyor. Onlar da aktörler gibi bir yerden digerine sürekli dolaşan marjinal konumda insanlar. Bu yaşam- lann grotesk bir çizgide sahnelendiğini söyiemek yanlış olmaz. Topluluğun yönetmenlerinden biri olan Mario Martone'nın "Napoüli Bir Matematikçûnn Ölümü" adlı fılmi geçtiği- miz yıl Venedik Film Festivali'nde Eleştır- menler Ödülü'nü almış ve Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösteril- miştı. "Çingeneler"i sahneye koyan Toni Senilk) ise Leo De Berardinis ile birlikte Eduardo De Flippo'nun "Ha Da Passa A Nuttata" adlı oyunlan üstüne yaptığı çalı- şmayla tiyatroda Narx>li geleneğine yeni bir boyut getiriyordu. "Çingeneler"in ya- zan Rafaete Viviani Napoli ve çevresinde- kı Çingenelerin yaşamîaranını yakından tanımıştı. Babasının zamansız ölümü onu daha çocuk yaşında sirklerde çahşmak zo- runda bırakmıştı. "Çingeneler"de karşı- mıza çıkan tipler, yazann gençlik yıllan- nda içinde bulunduğu bu ortarrun uzantı- landır. Çizgisi zaman zaman Bertoit Brecht'le karşılaşünlan Vhiani bu yapıü- nda toplumsal gerçekleri alaycı, trajık ve sanki biraz da düşsel bir dılle vurgular. Oyunun yönetmeni Toni Senillo bir söy- leşide. "Bana öyle geliyor ki" diyor "Rafa- ella Viviani bu yapıtında gerçeğin artık kendisine yetmediğine karar veriyor ve ona karşı çıkıyor. Düş gücümüzü yakalayarak bizi hipnotize ediyor \e bunu yaparken de bir grup Çingenenin büyü ve sihir dolu dün- yalanndan yararlanıyor. " Viviani'nin bu metinde yarattığı atmosferin büyiile- yıciliğine de değinen Servilk). "Yazar psi- koiojik anauzlere girmek yerine kahra- manlaruıı sürekli değişken bir ortam içinde ele alıyor; düşlerden gerçeğe. çügınlığa uzanan ve ardından bepsinin kaynaştığı bir ortam bu. İzleyici gözlerinin önünde yaşa- nan gerçekleri o an, orada sahnedekilerie payiaşıyor" diyor ve "Çingeneler"in İtal- yan tiyatrosunun ve Viviani'nin en güzel eserlerinden biriolduğunu belirtiyor. "Çin- geneler, yabanıl yaşamları tüm gerçekle- riyle anlatmaktadır. Çingeneler içimizden birileridir. Biz oyuncular gibi, bir verden di- ğerine sürekli dolaşan marjinal konumdaki insanlardır. Onların bu yaşamlaruıı belki biraz grotesk biraz da cehennemi bir yak- Teatri Uniti - CRT'nin 'Çingeneler'i bugün saat 21.15'te Kenter Tiyatrosu'nda. laşonla sahnelemeyi amaçladun" Duvarlan resımlerle süslenmiş bej bir çadırda oturan Çingeneler çeşitli kılıklara bürünüp, -özellikle Dolorosa Meryem ile İsa kılığma- sarkı söyleyerek. büyü yapa- rak. dilenerek hayatlannı kazanmakta- dırlar. Topluluk. bir başkan, daha az ya- bani olan sanşın bir kadın. iki erkek ço- cuk. annesinin göğsüne asılmış bir yumur- cak. masum bir genç kız, "IVİadonna'nın oğlu" olarak çağınlan evlat edinilmiş bir erkek çocuk ve bir travestiden oluşur. Çünkü oyun Napoli'de, son derece maço bir yerde geçmektedir. Ama burada gele- nekler aynı zamanda kaçık bir kızın ailesi- nin uğurunu oluşturduğunu belirtir. Ak- sayan gerçekçilikten düşçülüğe doğru ka- yar ve Napoli tiyatrosunda sık görüldüğü gibi, kaynaklannı doğrudan doğruya günlük yaşamın güçlüklerinden, katılığı- ndan esinlenmiş olan skeç ve şarkılann yayımlandığı dergilerden alır: "La Varie- te". Oyun. 20'li yıllarda geçiyor. O günden bu güne, sefalet de içinde olmak üzere. de- ğişen hiçbir şey yok. Temel entrika son derece basit: Masum genç kız yüzünden ailenin reisiyle Madonna'nın oğlu arası- nda, oğulu ölüme götürecek olan bir aşk rekabeti vardır. Çocuk, yan karanlıkta bulunan ölüm döşeğinden yavaşça doğru- lur ve kendini çok parlak bir uzamda bu- lur. İki maymun ona bir silindir şapkayla kuyruklu bir tören giysisi getirir. Masum kız bir yükseltide onu beklemektedir; genç çocuk ona gjdecektir. Başlan. boyunlan, kollan, ayaklan ritm-karşıtı bir devinimle hareket etmektedir. Bilincsizliğin gülüm- seyişi içinde donmuşlardır. Hoffmann'ın ya da Russelin düşlerindeki kuklalara benzerler.. sahne insanı etkileyen garip bir yabanılhktadır. Ardından ailenin reisi ge- lir; yeniden genç kıa eline geçirir... Mila- nolulann tümü Napoli diiini anlamıyor ama, kentin Lique örgütünün -ülkenin Kuzey'ini Güney'denayırmak isteyen "yö- reci" dememek için milliyetçi olarak ad- landırabileceğimiz partinin- eline geç- mesıni anımsatması ölçüsünde, bu olağa- nüstü gösteriden büyük bir keyif almakta. Çizgi Film Festivali Kültür Servisi - 6. Uluslarara- sı Çizgi Film Festivali dün baş- ladı. Demo Tanıtvn Organizas- yon Ltd. Kültür Bakaniığı'nın katkılanyla ve Çizgi Rbnciler Derneği'nın himayesınde dü- zenlenen festival, 20 mayıs tari- hine kadar sürecek. Festival. Beyoğhı Köçük Sahne'de ger- çekleşecek. Festivalde; Türkiye, Almanya, Hotlanda. İngiltere. Amerika Birieşik Devletleri, BeJcika. Slo- vakya, Irak, Fransa, İtalya, Macaristan. Hindistan, Dani- marka, Çin Halk Cumhuriyeti'- nden çeşitli çizgi filmler gösteri- lecek. Festivalin amacı, "ülke- ler arasındaki dostluk ve bansın sürdürülmesi için yannları kura- cak olan çocukların kendi ulke- lerinin dışındaki kültürleri ve bu kültürterin iirettiği yaprtlan ta- mmaları, Türkiye çizgi film ya- puncılannın dün\ aya açılmasına olanak tanınması" olarak özet- leniyor. Tamamen ücretsiz ola- rak gerçekleştirilecek etkinlik- lerde, aynca festival bünyesin- de salon fuayesinde "Utelara- rası Çizgi Fiun Afiş ve Fotoğraf- lan Sergisj" ve "Çizgi Fflm Mutfağuıdan" sergileri açıla- cak. Festival süresince, konula- n Çizgi Film Yapımcılan E)er- neği'nce belirlenen "Türk Çizgi FBm Sektöriinün Sorunlan" ad- lı panel ve "BügKayar Destekli Çizgi Fırnı Üretimi", "Türkiye ve Dünyada Çizgi Film Sektö- rü" konulu konferanslar dü- zenlenecek. Yurtdışından 200'ü aşkın çizgi film stüdyosu. 400 civannda animatör, 42 büyü- kelçilik ve 8 uluslararası festivat ile iletişim sağlanarak 16 ülke- den 75'in üzerinde animasyon yapıunın katılımı sağlandı. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT TıüevizyonlaEğidnı Televizyonda gösterilen 'Kurtuluş' adlı dizi büyük bir ilgiyle izlendi. Hiçbir şeyi beğenmeme eğiliminin ağır bastığı sanat ortamımızda, bayağı olumlu bir yaklaşım- da söz birliği edilmesi, insanı ister istemez nedenlerini araştırmaya zorluyor. Neden bu kadar beğenildi 'Kurtuluş?' Yönetmen başarılı, film iyi çekilmiş, oyuncular iyi oy- namışlar, sanat düzeyi yüksek bir yapıt, denebilir... Böylesi beklenmiyordu, yiğitlik gösterileriyle, parlak söylevlerle dolu, sıradan bir propaganda filmi olacağı sanriıyordu, öyle olmadığının görülmesi herkesi etkile- di, denebilir. Atatürk'e, Atatürk ilkelerine, laikdüşünceyeçokçirkin saldırıların yapıldığı bir döneme gelmesi filme güncel bir siyasal boyut ekledi, sanki yapılan saldırılara bir ya- nıtoldu, denebilir. Şu anda aklıma gelmeyen, ya da bilmediğim, düşüne- mediğim başka nedenler de vardır belki. Ama, bence, bütün bunlardan önce, işin temelinde bir eğitim olayı yatıyor... 'Kurtuluş'f\\m\, bir sanat yapıtı olmasına karşın, halkı- mıza Kurtuluş Savaşı'mızla ilgili önemli bilgiler aktardı. örgün eğitimde bu konuyla ilgili derslere katılmış, kitap- lar okuyup ezberlemiş, sınavlara girip çıkmış olanlann bile bilmedikleri, kafalarında canlandıramadıkları birta- kım şeyleri gösterdi. Türk halkı Kurtuluş Savaşı'nın ne güç koşullarda, ne çetin engeller aşılarak, ne büyük özverilerle yürütülüp kazanıldığını gözleriyle gördü... Sanat yapıtlarının gerçeğin taşıyıcısı olmaları gerek- mez. Çağdaş sanatçılar ile onlan izleyen eleştirmenler, yapılan işe böyle bir sınırlama getirilmesinden hoşlan- mazlar. Kurmaca' sözcüğü özellikle üstüne basa basa kullanılır. Ama sanat alanında hiçbir şeye yasak konamadığı gi- bi, bu işe de yasak konamıyor: Bir sanatçının gerçekleri yansıtan, gerçeklere tıpatıp uyan bir yapıt yaratmasma kimse engel olamaz. isterse tarih anlatır, isterse coğraf- ya dersi verir... Yapabildikten sonra... Sinema sanatı bütün kurmaca özelliklerine karşın, çağdaş insanın bilgilenmesine çok yardımcı olmuştur. Yirminci yüzyıl insanlarının hem vazgeçemedikleri, hem de Aptal Kutusu' diye niteledikleri televizyon da, bugünkü acıklı durumundan kurtulabilirse, daha açık söyleyelim, siyasa ile reklamın baskısından kurtulabilir- se, yaygın eğitimin gelmiş geçmiş en güçlü aracı ola- caktı r. Okullarda verilen eğitim, örgün eğitim, belli bir sürey- le sınırlı, üstelik de bir zorlamaya, baskıya dayalıdır. Aslında çok meraklı olan, ögrenme özlemi içinde yanan insanoğlunun bu yanının törpülenmesine bile neden olabilir. Doğumdan ölüme kadar süren yaygın eğitim ise bir özgürlük ortamında, bir seçme alanında gerçekleşir. Araya çeşitli durumlarda, birtakım baskılar girse de, bunlar gelip geçicidir. Ne var ki televizyonla yapılacak yaygın eğitim, kesin- likle örgün eğitimin ekrana getirilmesi değildir. Bugün açık öğretim adı altında böyle bir uygulama var. Öğret- menler sınıfta ders verir gibi, kamera karşısında ders veriyorlar. Amacım bu uygulamayı yermek değil, yapı- lan iş bir gereksinimin karşılanması, biliyorum, eldeki olanaklarla bir hizmetveriliyor... Ama televizyonun yay- gın eğitimde ne kadar yararlı olabileceğini DD uygula- maya bakarak değerlendiremeyiz. Belgesellerden yola çıkarak düşünmek, neler yapılabileceğinin daha gerçe- ğe yakın olarak saptanmasını sağlayacaktır. Televizyonun yaygın eğitimde başarıyla kullanılabil- mesi için sanatçı ile bilim adamının birlikte çalışmalan gerekiyor. Günümüzde, sanat tarihindeki yanlış uygulamalara duyulan güçlü tepki yüzünden bir daha dirilmemecesine ölüp gittiği sanılan "Sanat eğlendirerek öğretir" anlayı- şı, kanımca, önümüzdeki yüzyılda yeniden canlanacak- tır. Yaygın eğitimle televizyonun işbirliği bunu iyice zor- luyor... 'Kı/rfu/uş'örneğinde görüldüğü gibi... 'Püşündüren Çizgiler' KültürServisi - Mimar Sinan Uruversitesi öğretim üyesi. yüksek mimar Prof. Ruşen Dora'nın "Düşündüren Çizgiler" başiıklı karikatür sergisi Karikatür ve Mizah Müzesi'nde devam ediyor. Ancak Dora, yapıtlanna karikatür yerine düşünsel çizgi ismini vermeyi yeğliyor. Çevreyi konu alan bu "düşünsel cizgiler"inin amacmı şöyle açıkhyor Dora: "Çevreyle hesaplaşmak. Herhangi bir kimseyi yermek yerine kendimizin çevre ile ilgili endişelerimizi, çevrenin kendimiz üzerindeki yansımalanru sesiz olarak çizgiyle irdelemek." Fazla söz söyiemek yerine çizgiyle mesaj vermeyi daha sağhklı bulduğunu belirten Dora'nın sergisi 16 Mayıs tarirune kadar görülebilecek. İnsoncıVın Mayıs Sayısı Kültür Servisi - Ayhk kültür ve sanat dergisi İnsanal'ın Mayıs ayı sayısı çıktı. İnsanal'ın kırk üçüncü sayısında derginin genel yayın yönetmem Cengiz Gündoğdu'nun "O Güneşler", İlhan Berk'in "Neden Sosyalizm?", Mehmet Engin Ar'ın "Sosyoloji Neyin AvazT, Bülent Habora'run "İzmir Bir Başka", Mustafa Bayram Mısırın "Bir Eylülist Yazıcı: Bilge Karasu", Ozan Yılmaz'ın "Konuşmak", Berrin Taş'ın "Bir Burjuva'nın Notlan", Jbrahim Demircan'ın "Okur Yazar Bütünleşmesi İçin Görüş" ve Temel Demirer'in "Paris'e Kar Yajarken" başiıklı yazılannın yaru sıra İhsan Topçu, Ozgen Seçkin, Faruk • Bal. Güngör Gençay, Türkan Ildeniz, Cengiz Bektaş. Ali Yüoe, Selim Temo Ergül ve Ayhan Ergün'ün şiirleri de yer alıyor. Behzat Ay'ın "Ölüm Kuşlan" isimli öyküsü ve Metin İlkin ile gerçekleştirilen bir söyleşi de İnsancıl'ın Mayıs sayısında okunabilecek diğeryazılar. Sait Faik anıhyor Kültür Servisi - Her yıl Sait Faik'in ölüm yıldönümünü takip eden pazargünü Burgazada'da düzenlenen "Sait Faik'i anma günü" yann yapılacak. Ada Dostlan Derneği adına Perihan Ergun'un düzenlediği etkinlik, saat 12.00'de Sait Faik Meydanı'nda başlayacak. Anma gününde, Asım Mutlu. Perihan Ergun, Oktay Akbal, Şükran Kurdakul, KonurErtop. "Selam Ateşleri" adlı kitabıyla Sait Faik Öykü Ödülüne değer görülen Osman Şahin, MuzafTer Uyguner, Bedri Baykam, Behlül Ablak, Yaşar Kemal, Naim Tirali, Salim Şengil, Raşit Abasıyanık konuşma yapacak. Sennur Sezer, Gülsüm Akyüz ve Adnan Ozyalçıner yazann şiirve öykülerinden örnekler sunacak. Burgazada'ya Kabataştan 09.15'te, Sirkeci'den 10.15'te, Kadıköy'den 10.30'da ve Bostana'dan 10.00'davapurlar kalkıyor. Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü'nün tanıtmagünü Kültür Servisi - Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü salı günü bir tanıtma düzenliyor. Beyoglu, Nuru Ziya Sokak No 22 Fransız Sarayı'nda etkinliğıni sürdüren enstitü, Türk-Fransız Kültür Eterneği'nin işbirliğiyle düzenlediği tanıtma gününde, kapılannı 9.00'dan itibaren ziyaretçilere acacak. Ziyaretçiler, gün boyunca enstitüde neler yapıldığmı, nasıl çalışıldığını yakından görme fırsatı bulacaklar, tanıtıa bilgiler alacaklar. tı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle