Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS1994 CUMARTESİ
10 DIZIYAZI
Kapısıherkeseaçıkü...MUSTAFA EKMEKÇİ
Aysel Kutlu söyieşimizin
son bölümünde Şevket Sü-
reyya'nın insanlarîa ilişkileri-
ni değerlendirdi. Hoca'nın
değişik kesimlerden insanlar-
la sağlıkh bir ilişki içinde bu-
lunduğunu belırten Kutlu.
onun insanlara karşı ön
yargısız yaklaştığını, bu yüz-
den de herkese kapısının açık
olduğunu söyledi. Kutlu'ya
göre Aydemir'in hiçbir za-
man güvenmediği tek insan
Erbakan olmuştu.
Aysel Kutlu ile yaptığımız
söyleşinin son bölümü şöyle:
- Şevket Söreyya Bey polis-
çe izleniyordu değil mi?
AYSEL KUTLU - Tabii.
Kesınlıkle, o kendisi biliyor-
du.
- Kendisi söylüyor muydu?
AYSEL KUTLU -"Evet,
evet 'evime mısafırdahi alıyo-
rum, çok rahat onlarla da
dostluk kuruyorum. Ama,
onlann MİTten olduğunu
biliyorum!" diyordu. Yani,
evine girip dostluk kuran
vardı, kendisi de biliyordu
bunu.
- O da gidip raporunu veri-
yordu?
AYSEL KUTLU - O ra-
porunu veriyordu ama. on-
larla da çok güzel bır dostluk
ediyordu. Çok geniş bır tole-
ransı vardı. Evine Demokrat
Parti'den geliyorlardı. CHP-
den geliyorlardı, solcular geli-
yordu. "Dönek" demeyenler
tabiı. Dediğim gibı. Fakir
Baykurtlar geliyor, Uğur
Mumcular geliyor, İlhan Sel-
çuk geliyor, aynı zamanda
Demokrat Parti'den kımseler
geliyordu. Örneğin Etem
Menderes dostuydu. Gayet
güzel...
- Nerede? Yazlıktan dolayı
mı dostluk, yoksa..
AYSEL KUTLU - Hayır
Ankara"da. Ankara'da. bilgi
almak içın arardı, ama dost-
luk da kurardı. Evı açıktı her-
kese. Evi açık derken. onu da
unuttum; Hoca'dan şunu da
öğrendım: İnsanlan kafa-
ianyla, onlardan uzaklaşma-
mak, onlan tanımaya çalı-
şmak, başka yönlerinı bulma-
ya çalışmak.. Yani, kafalan,
fikirleri yüzünden kapalı de-
ğildi. Evet, bu çok önemli, in-
san yaşantısında. Yoksa.
"Bunlar tu kaka, öbür taraf
şey.." olamaz yani. Fikirlere
her zaman için, insana saygılı
olduğu için... Fikirlen yüzün-
den insanlan suçlamıyordu.
Yalnız Erbakan]a hiç sağhklı
bakmazdı, bak. İsimlerde ve-
rebilirim. hiçbir zaman olum-
lu değildi ona karşı. Dediğim
gibi, böyle ağır konuşmalan
yoktur. insanlar hakkında
çirkin kelımeler hiçbir zaman
kullanmamıştır ama. Erba-
kan'a hiçbir zaman güveni ol-
mamıştır. Erbakan'a sağlıkh
bakmamıştır.
Aydemir'in vasiyeti
Aysel Kutlu (Bayramoğlu)
ile yaptığımız 'Şevket Sürej-
ya Mektupları' odaklı söyleşi-
nin sonuna gelmiştik. Aysel
Hanım, Şevket Süreyya'nın
ölümünden sonra, bana onun
bir vasiyetini getirmişti. Bunu
sordum:
Aysel Hanım, vasiyet ola-
yını anlatır mısınız?
AYSEL KUTLU - İnönö ile
ilgili, 'İkinci Adam' yazılırken
'Ikinci Adam'ın birinci cildı
çıkmıştİ. Bana da her zaman
telefon ederek gelirdi. Biz.
İnönü'nün Pembe Köşk'üne
yakın oturuyorduk. Bu kez.
telefon etmeden geldi. îş Ban-
kası'ndan yeni dönmüştüm.
saat 18.00'de çıkıyorduk.
Sanıyorum, saat 19.30 fı-
landı. Kapı çalındı. Şevket
Süreyya Bey geldi. Selamladı:
"Bir, yanm parmak votkan
var mı" diye sordu. Her za-
man içen bir insan da değildi.
Anladım. bir heyecan yaşı-
yor; ağırladım. "Şimdi" dedi.
"İnönü'den geliyorum; bir
hayli uzun konuştuk. Kitabunı
beğenmiş, içim rahat erti..."
İlk baskıydı, ama bu değişe-
bilir.
Pro\ası mı yoksa?
AYSEL KUTLU - Provası
olabılir. Provasıdır.evet. "İnö-
nü, onayladı, beğeodi, ama biz
bir hayü konuştuk'" dedi. Şöy-
le durdu: "Sana bir şey aıüa-
tacağım, aramızda kalsın"
dedi. 'Konu' diye sordum.
'Ecevit'le ilgili' karşılığını ver-
di. Ecevit'ten söz ederken
İnönü şöyle yakındı: "Onu
yanımda taşıdıırı; bir de\let
adamı olması için ne mümkiin-
se yaptım. Ona öğretmeye
çauşrtm. Birçok şeyi yaşadı
benimle büiikte. Ne yazık ki,
bir kompleksi var, onu ye-
nemiyor ve yenemeyecektir.
Onu yenemeyecektir. Onu ye-
nemeyeceği için de iktidara
geldiği zaman, zaran dokuna-
caktır. Bundan endişeliyim..."
Peki, siz ne dediniz? Ne
Şevket Süreyya Aydemir'den
Aysel Kutlu'ya
A ydemir her kesimden insanlarîa
kolayca ilişki kurabilen biriydi.
Kutlu'ya göre o, insanlara önyargılı
yaklaşmaz, onlan anlamaya, onlan
tanımaya çalışırdı. Bu yüzden de çeşitli
kesimlerden bir çok dostu vardı.
Hiçbir zaman güvenmediği tek insan
Erbakan olmuştu.
Şevket Süreyya Aydemir 25 Mart 1976'da Ankara'da öldü. Ünlü düşün adamı, geride çeşitli ke-
simlerden çok savıda dost ve Cumhuriyet tarihinin belgeseli sayılabitecek birçok eser bıraktı.
yaptınız o zaman?
AYSEL KUTLU Ben, karşı
çıktım İnönü'nün bu yargısına.
Çünkü Ecevit o zaman çok se-
vıliyordu. Şevket Süreyya Bey
düşündü. "O zaman, ben bunu
şimdi yazmamalıyım. Çünkü bü-
yük tepki alırım, zaman içinde
bu anlaşılacak!" dedi. O, İnö-
nü'nün yargısına çok ınanmıştı.
Yaşamının sonuna değin yaz-
mamasının nedenı buydu.
'Bundan sonra Ecevit'le ilgili dü-
şünmem lazım. Sanıyorum öliin-
ceye değin onun için tek satır
yazmam" sözunü o gün söyle-
miştir. Sonra, Ecevn'in CHP-
MSP ortaklığını bozmasına da
çok üzülmüştü. "Bu" dedi,
"Türkiye için büyük bir
fırsattı." İskandinav ülkeleri
çağırmıştı Ecevit'i. İsveç. Danı-
marka çağırmıştı. Bir on beş
gün Erbakan'a başbakanlığı
vekâleten bırakmadı; ama Ho-
ca'ya göre, büyük bir fırsattı,
kaçırdı.
Ikincisi de, Kıbns olaylan
konuşuluyordu. Hoca. öyle di-
yordu: "Kıbns olayları, şu anda
sonuca bağlanmaz, uzarsa, yani
masada uzatılırsa biz kazana-
mavız! O yüzden de Ecevit, ba-
ğışlanmaz bir hata yapıyor.
Çünkü Kıbrıs sorununun şu anda
bitirilmesi gerekir." Kıssınger
vardı bilıyorsun. onunlada ko-
nuşmalar başlamıştı Kıbns so-
rununun çözümü ile ilgili. Ta-
bıi, iktıdardan uzaklaşınca da o
kaldı. Yani iki büyük vebal! Ve
Kıbns olayının bugünkü hale
gelmesinde, başlangıçta Ece-
vit'in büyük sorumluluğu, ya-
hut sorumsuzluğu var. Hoca,
ondan sonra da gerçekten Ece-
vıt içın. Kıbns için tek satır yaz-
madı.
Aydemir'in parti girişimi
Şevket Süreyya'nın cena-
zesinde yoktu galiba değil mi
F.cevit? Vedat Dalokay sarmıştı
bayrağa...
AYSEL KUTLU - Hayır,
yoktu. Görmedım!
Bu yazı dizisi biterken ne söy-
leyeceksiniz?
AYSEL KUTLU - Konuş-
malanmız sırasında hep 'Ata-
türk'ün dorimleri' dedik. bu-
günkü koşullarda hep onu vur-
guladık. Bence Şevket Süreyya
Bey. lider tipliydi. Liderdi. Bu
ıçımdedir. Bunu da söylemeden
yapamıyorum. Yazıp yazma-
mak size ait. Benimle bırhkte
bir partı kurmak istedi. Bugün.
Prof. Babri Savcı yaşıyor. Bahn
Savcı'ya gittık. Solda daıma bır
boşluk olduğuna ınanıyordu.
Partmin adının şu ya da bu ol-
ması değildi önemli olan. "Tiir-
kiye'de halkın y anında olmadığı,
benimsemediği hiçbir şey ka-
zanılmaz, bu kesin. Halkın be-
nimsemesi ve yanında olması
lazım. Yürekten katılması
lazım. Böyle bir parti kurul-
madığı takdirde, soldaki boşluk
doam edecektir. Ve bu da ileri-
de demokrasi açısından sakınca-
lar doğuracaktır" dedi. İlk kez.
Bahn Sa\cı'yla başladık. Belki
başkalanna da söyledi. ama
Bahrı Savcı'ya gıttik bırlikte.
Hoca'yla. Evınde. Hoca teklif
ettı: "Parti kurulursa, içinde yer
alır mısın" diye sordu O. "Ben
politikaya girmek istemiyorum,
böyle bir şey düşünmüyorum"
dedi. çıktık. Kapının önünde,
Şevket Süreyya bana dedi ki:
"Bir on yaş. insanın hayatında
ne kadar önemliymiş!" Şoylc
omuzuma \urdu clını, "Bir on
yaş ne kadar önemliymiş. Sen de
bana ne kadar yardımcı olur-
dun." "Ne demek istiyorsun?"
dedım "Geçkaldım!"dedı. Da-
ha genç olsaydı, bır partı kur-
saydı. sanınm başanlı olurdu.
O zaman 70 yaşındaydı. altmış
yaşında olsaymış belkı partıyı
kuracaktı.
Başka ne diyeceksiniz?
AYSEL KUTLU - Kendısının
anlaşılmadığına da her zaman
üzulmüştür İtdlya'dan bir
mcktup almıştı. Dışandaki
Türkologlar. 'Kadro' dergısini
incelemişler. ılgı duymuşlardı.
Hatta, ölümünden çok kısa bir
süre önceydi 'Kadro' için yazı
yazmışlar, kendısınden yanıt
beklıyorlardı. Ama Türkiye'de
ılgilenen azdı. Bir bunun bir de.
Atatürk'ün ılkelenne neden ıç-
ten sarılınmak ıstenmediğını bır
türlü anlayamamıştı.
Vasiyetine gelelim!
AYSEL KUTLU Bir Ecevit.
bır de Kıbns konusunda. yaz-
madı "Klbrıs'ta masaya oturul-
duğu zaman, bu iş çok uzar. Ve
biz kazanamayız" dedi. O za-
man. döndü. bana dedi kı:
"Bak kızım, ben yazmadım bun-
ları, ama yazılmasını isterim.
Ekmekçi'ye şöyle. yazsın!"
dedi. Bırde. İnönü'nun o >oru-
mundan sonra. "Ben tek satır
yazmam!" demıştı. İnönü'nün
dcğer ölçüsüne ınanmıştı yü-
rekten. Bır devlet adamıydı
çünkü İnönü...
BİTTİ
MEKTUP
Senmhıznnın
Son mektup: Aydemir'den Cankoçak'a
Şevket Süreyya Aydemir in Aysel Hanım a olduğu gibi, pek çok dostuna yazılmış mek-
tupları var. Bunlardan biri de eski bir kaymakam olan Yaşar Cankoçak. Ozan Gülten
Akın 'm eşi olan Yaşar Cankoçak, 11 Mayıs 1994 'te bana bir mektup yazarak, aşağıdaki
ınektubu ulaştırdı. Şevket Süreyya Aydemir'in, bir mektubuna yanıt olarak Cankoçak 'a
yazdığı bu mektubu aynen sunuyorum. Mustafa EKMEKÇİ
boğuşmandarlamu.. Buülkeninçanumıylaktmlmak...Aysel,
Senin mektubunu cevapiandıran mektubumu alrraş
oiacağtru sanınm. Aradan çok günler geçti. Senden bir haber
alamadım. Umanm ki hayatırun çarklan, bıidiğimiz ve
aJiiUğırnız tempo icindc dönmeictedir. Yarü, daima telaşîı.
datma meşgul, ardıarası kesiimeyen problemfer jçinde ve
daJma da, kendinden çokçevTenin. yakınlannın, her türlü
davalan i!e başır neşir olarak?.. Ama, senin kendine seçtiğin
yolda vc kendînceyürüuüğün bu hengamelî yaşantıyı
yadırgadığımı zannetme. Tersine olarak bu akışı takdir
ediyonırn, Herşeyte boğuşmak ve herşeye yetmek
İçgüdüsûnden gelen bu soy ve hepimizden ayn, hqntnize
üstün hayatiyetinin hayıani vedevamının duaaaytm.
Tann'dan sana. budurmayan, yenümeyen enerjıli
yaşantında. devam ve tahammü] imkaru vermesini dilerim.
Senınhuzunırj. senm boğuştnandirkızım... Bana gelinee? Bu
sene kendimi yorgun olarak kabui etüğimi vegüya burada,
istırahat ayian yaşadığjma ketHÜtni ınandırmaya çahştığımı,
galiba yazrnışüın. Bunu genc böyk kabuî edelim. Halbuki
probîemler üst üstedalgalannı arttmyorlar. Bunlardan
bahsetmeyçceğiın. Kendimi genede bu dalgalann karşısaitda
yenık düimemiş saymak, beikide avutucu, ama şart... Gekn
gidençflKoiuyor. " [ ^ ^ " — — ~ ~-~
Bu aradave blrkaç
haftaÖRce.
Paşa{l) da faanırm
ite geldi. Cidden
sevindim. Fakat
ancakbiröğk
yemeğtne kaldıkr.
Arada Paşabîraz
dauyudu. Sonra
BgeyoHanna
devam eîtikr.
Sizlerdenkısada
olsa konuştuk.
ŞÜBU anladım ki.
Kernal onunla da
galiba îlişkiJerini
kesmiş.
Mektuplaşmada '
yokmuş. fiatta Ajdernirf 2 i de bir gün Kemal'i sokaktan
geçerken gdrüp arkasjndan koşmuş. Yahut da yoîda
rastlarruş. Birazîstİrahat ve bir kahvetçilmekiçinricaetmiş.
Kendisini biraz şaşjrtan bir mukabete görmüş. Hulasa
bûrodabirbuluşmaolmâraış. Bunlan sadece, haber oJarak
yazıyorum. Beni birazdüşûndüren haberier olarak..,
Kjbns'tan çocuklar gfildiler mi? İnşalîah gehnişfcrdir. Senin
için biraz oyalanma vesilefcri oiur. Birkaç gün burada. çok
sevdiğım eski ve rahraetli bir arkadaşımtneşini, Bayan
Müzehher Va-Nu'yu misafirettîm. Buçok değerli kadınk.
ciddi fıkir ve sanat tartışmalarımız, geç saatjere kadar sürdü.
Aydın, öiçüîö. kendini arka planda tııtup. eserlerini başka
isimlerleyayınlayan. yahut fazmamaleden.tok bir seaye...
Daha yazayim ıru bilroiyonim. Ama şunu tekrareöeyiıa:
Tabıatharikulade. Arabası olan çok eskibir arkadaşım,
iktisatçî vebir sûreter Kabil Cni versitesi'nde de hocahk
yapmışolan Mehmet Ali Dağpınar, burada birev aldı.
Otomobilî var. Şimdi cevredegeziier imkanî da oldu. Son
defa ona. Ultıdağ yolunda ve büyükçınann aiunda "kendîn
pişir, kendin ye" gezisini teklif etürn. Gittik. Ne güzeldi gün...
Eğer vak:tin yoksa.bana cevap vereroesen de, vermİşsin gibi
sayar ve son mektubunu okurum. öyle değil de. aynca bir
şeyler yazaTsan, inanırsın ki çok sevinirirn. Yukandaki
K.emat hikayesi, tabii aramızda. Sevgiyk gözkrinden öperve
seoin dostluğunu, yaşamırrjda^çok gerekü birdayanak
saydığıma înarunanıisterim... İ2.VIH.975
(İJ Cemal Madanoğht Paşa
(2) A vdetnir, Şevket Süreyya 'nın oğia, traftk kazasmâa öMi,
1
enin kendine seçtiğin
yolda ve kendince
yürüttüğün bu hengameli
yaşantıyı yadırgadığımı
zannetme. Tersine olarak bu
akışı takdir ediyorum.
Herşeyle boğuşmak ve
herşeye yetmek
içgüdüsünden gelen bu soy
ve hepimizden ayn. hepimize
üstün hayatiyetinin hayranı
ve devamının duacısıyım.
Sayın Yaşar Cankoçak.
Mektubunuzu aldım. Suyu arayan adama
yakırunızda y er vermeniz beni çok duygulandırdı.
Daha şimdiden bir evvelkı nesle aıt olan bu y orgun
misafir. sıze sohbetlerinızde ayak uydurabilecek mi
bilmiyorum.
Alucra'nın eski halini bilirim. Alucranız beni bir
eski aleme götürdü. Alucra. sonra Kelkit Vadisi ve
hele Şiran. Bınnci Dünya Harbi sonlanna doğru
bulunduğumuz Karadağ mevzilerimızden.
akşamlan güneş batarken Şıran'ın. yıkık duvarlan
ileıssız bırharabe halindeışıdığını görürdük O
zaman Güzel Tepe diye adlandınlan 3100 rakımlı
tepeden hatlanmız Kelkit \'ddısı'ne doğru
uzanırdı. Karadağ'a.Çemen Dağı daderdık. Kışın
dağınyüzkınşıklıklankaybolurdu. Bütünsılsıle
birde% karyığımhalınegelırdı.Çimendağ'ın
'hattı-belasından' doğuya doğru güneş batarken
bakılınca, Fırat Vadısı bulutlara gömülmuş
görünürdü, ama Munzur Dağlan. ebedi ak örtülcn
ile bu bulutlar üstünde ışıl ışıl parlardı.Güneş
batıda kaybolduktan sonra da. bu anlatılmaz
ışıltının sürdüğünü. sonra renk renk ölerek
belirsızleştiğını, gecelere gömüldüğünu görurdük.
Sonra daha doğuya doğru, her kademesı bır başka
renkte bırtakım dağ kuşaklannın sıra sıra
dizildiğınıdehatırhyorum. Bukuşaklararasında
basık yerler. \adiler, tıpkı bırdenızdüzey ındc \e
beyazbulutgöllenhalındc görünürdü. Bu bulut
göllennınüzenneçıkandağyığınlarının.günei
batarken ve bızden uzaklıklanna gore değışen
renklennı dalgın dalgın seyrederdım Açık
maviden sincabiye, pembeye. turuncuya bu
kuşaklann dızılişını ızah edemezdim. ama o anlan
bir\iecd içindeyaşardım. Engende.enuzaklave
hepsinin üstünde bır Tann Dağıyükselırdı.
zirvesinden eteklenne doğru yayıldıkça yer yer
parçalanan kardan tülleri ile ulu. kutsal bır dağ
Ona. bu ululuğuna yakışsın diyeen y ücc ad1
\ enr.
Süphan Dağı derdım Belkı oydu. Belkı değildi.
Ama gerçekten ulu bır Süphan Dağı'ydı.
Ogünlerde20yaşımıhenüzbitirmıştim.
Güzellikler\ebüyüklükler. yıpranmamış ölçülen
ile beni sarardı Hem sanıyorum kı bu ölçüler.
benim şimdıkı kıyaslanmdan daha güzel v c belkı
de daha gerçektı. Hatta harbı. kanlı boğuşmalan
bile, o zaman daha doğru değerlenürdığını
sanıyorum.
Hele. size yukanda anlattığım büyüleyici temaşa
anlanna top inıltileri de katıhrsa. kendimi hayatın
daha gercek bır çerçe\ esı içinde görür \ e hayata
dahazıyade bağlanırdım.
Vakıa. heleçarpışmalardan sonra. uzun sürmeyen
depresyonanlanyaşadığımızı hatırlıyorum. Böyle
anlarda. eğer gece ıse zemınlikte. eğer gündüzse
Kelkit Vadısi'neınen bırormanın üst başındaki bir
kaya seddine oturur: bır küçük deftere sa\ aşı. kanı
yeren ve geleceğın daha ınsanca olmasını dileyen
satırlar karalardım. Bazan da bu iç yakanşlar,
yann Şark'ın uyanacağı. Garbın yıkılacağı gibi
ümitler şekbnı alırdı. Ama bu ruh çatışmalannı da
içine katsak bile hayat, gerçek şartlan ile akıyordu.
fnsanı sürükleyen sert kanunlanna, sefaletlerine ve
kurbanlanna rağmen yaşanmaya değerdı
İşte azızım Cankoçak; bak sızın Alucranız beni
nerelere süriikledi. Kelkit Vadisi'nı. Alucra'yı ve
Kelkıt'le Karadenizarasındaki yerleri daha sonra
da gördüm. Hulasa sızın şimdi yaptığınız gibı. bu
ülkenın çamuru ile kanlarak. dıreğı ile dıkilerek.
onun bir zerresi olmanın zevkinı tattım.
Mektubunuzda, bana zaman zaman yazmak
ıstediğinizi yaayorsunuz. Kendi imkan ve
vakitlerinizden başka kayıt duymadan her zaman
yazabilırsinız.
Eğer sıze vaktinde cev ap veremezsem bunu
ihmalime vermemek şartı ile. Kaldı kı bu
cevaplanm her zaman uzun olamaz.
1945^t6 sonrası içın sorduğunuz sual ılgj çekici.
Daha doğrusu bu sual. şimdi her düşüncenin
zihnini yoran vegeleceğin akışını ilgılendiren bır
sual Ama bence onu cevaplandınrken.iç
tutumlanmız kadar. çağın ılcaian üstündç durmak
lazım. Kısacası şu kı, biz merkantılızmin açtığı
de\ rede. makine inkılabının açtığı dev rede. Fransız
İhtılalı'ningetirdığıdeğışıkhkleredekatılmadık.
Binncı Dünya Harbi'nden sonra başlayan millı
kurtuluş hareketlen devrine ıse önder olarak
girdıktcn sonra. çcfk kısa bir zamanda bu
önderliğımızı mkarettık.
Müstemleke ve yan müstemlekelerle meiropoller
arasındakı büyük tezatın bırtasfıyesi ve
müstemlekeci kapitalizme karşı mılli sayin
harekete getinlmesi ile eşıt ve özgür cüzütamlara
dayanan yeni bir dünya nızamını güden bu
hareketın. aslında mündemıç ve dünya ölçüsünde
önemli cev hennı tanıyamadık. Kadro. hareketınde
ve neşnyatında bu davayı ışlemeyeçalışlı. Hem
klasık kapitalizme. hem Doğu Avrupa'nın
bugünkü 'kurtanlmış memleketler'ı şeklinde tabi
bır sosy alızme cephe alan bu harcket de. gereği gibi
değerlendınlmedı. Hulasa Mıllı Kurtuluş
hareketımızın sadece bır İstıklal Sav aşı demek
olmadığı ve ıktisaden gen bır ülke olan Türkıyede.
sosyal veekonomik yeni, fakat çağdaş lezatlara yer
vermeyen bır nızama ulaşmak davası olduğu
hakıkatı 1946'dan çok daha ev vel şansını kaybeıti.
1945' ten sonra ıse. hatta şu bıldiğimız
demokrasının çağdaş gelışmelennede değil. on
dokuzuncuasırdemokrasisınınilkelennedönüş
şeklinde bir havaitibarbuldu.
Fakat böyle bir havada sosyal tezatlann
kabaımasına nasıl manı olunabileceği ışlenmış
değildi. Bugünkü problemlenmızin temelınde
yatan hadıse bence, bu sosyal çatışmalann
kabarma gay retı ile bu çatışmalan önlemc çabası
arasındaki organlann gelişme kifayetsizliğidir.
Yani çağın değerlendırilemeyişi ve ıçeride bır
taraftan feodal kalıntılan temızlemek, diğer
taraftan sosyal tezatlan önlemek yolunda.
uğranılan başansızhklar, haklı olarak düşünen
aydınlan endışelendirmektedir.
CHP'nın manen ıhtıyarlaşarak ve
muhafazakarlaşarak reformlardan dahi ürküsü.
dığcr partılenn. hiçbir hamle temelı olmayan
alelade yığınlardan ibaret kalışı. aydın politikacı
tıpının ıse idealist değil. oportünist karakterli
oluşu. sanıyorum kı Atatürk ılkelennm
kelımeleştinlmesınde ve donduruluşunda, amıl
olmaktadır.
Ama bana bo\ le görünen bu gerçeklerin teşhisi.
elbette ki kötümserlık ve ümıtsizlık demek değıldir
Kaldı ki, bu teşhıslenmdede yanılmışolabılırim.
İşte sıze gazete kadar bir mektup. İşleriniz arasında
hatmetmeye v akıt bulursanız \ erdiğım y orgunluğu
hoş görünüz
Sızeçetin halk hızmetlennızde tekrar başan
temennilenmle selam ve sevgilerimi bildırinm
efendım." 30 Nisan 1%2
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Sait Faik'in Ruhu»
SaH Faik için epeyce yazdım. Fırsat düştükçe gene de
yazıyorum. Her yıl Sait Faik'i Burgazlılar anarlar. Bu pa-
zar da anacaklar.
Babıâli'den aşağı doğru iniyorum. Adalı Perihan Ha-
nım'a rastladım, yolumu çevirdi.
"Davetiyeniz bende"dedi. "Gazeteye uğrayıp bıraka-
caktım, iyi oldu bu rastlantı, elimle vereyim."
Yol ortasında ayak üstü duruyoruz. Perihan Hanım
öteki davetiyeler arasında benimkini arıyor; bir türlü bu-
lamıyor. Davetiyeler arasında bir davetiye buldu, adımı
üstüne yazarak bana uzattı.
"Pazara bekliyoruz. Kaç kişi kaldık!"
Perihan Hanım'la Meserret'in önünde karşışlaşmış-
tık, hayret! Ittihatçıların eyleştiği kahve şimdi banka ol-
muş. Kaç kişi bilir ki! Düşünmeye başladım.
Yazarlık yıllarında Sait Faik bugün olduğu gibi gözde
değildi. Bohemliğinden, avareliğinden olacak gözde ya-
zarlar arasında adı anılmazdı. Sabahattin Ali gözden
düştükten sonra adı anılır oldu. Yazıya âşıktı ama bir tür-
lü de yazıyla geçinecek kadar para kazanamıyordu.
Annesinin verdiği birkaç kuruşla gününü gün ediyordu.
Beyoğlu'na çıkacaktım, işim vardı. Bir türlü onarıla-
mayan köprüyü yürüye yürüye geçtim. Tünel'e çıktım,
Asmalımescit'te arkadaşa uğradım. İşim çabuk bitti. Ar-
kadaş saatine baktı;
"Öğle olmuş" dedi. "Şuralarda, bir yerlerde bir öğle
rakısına varmısın?"
"Elbette."
Beyoğlu Balıkpazarfnın arka sokaklarında küçük
meyhanelerden birine gırdik. Krepen Pasajı yıkıldıktan
sonra, karaya vuran balık gibi meyhanelerin her biri bir
yana dağılmıştı. Girdiğimiz içki evi de Nevizade soka-
ğında yeni açılan yerlerden biriydi. Arkadaş gençti,
onun için her anlatılan bir tarih oluyordu.
"Sait Faik buralara gelir miydi?
"Bilmem, belki gelirdi. Sait bir meyhanede kararkıl-
mazdı. Ora senin, bura benim dolaşır dururdu. Buraya
da uğramış olabilir."
"Canım bir patlıcan kızartması istiyor. Acaba yapabi-
lirlermi?"
"Yağı taze olursa yaparlar."
Garsonuçağırdım.
"Bir patlıcan kızartması yapacaksın..."
"Başüstune."
"Yağı taze olacak. Sonra karışmam."
Güçlük çıkaran müşterilerden olduğumuzu biliyordu.
"Orhan Veli de gelirmiş buraya..."
"Gelirdi."
"Gelenlerm demirbaşı kimlerdi?"
"Sayayım, Cahit Irgat, Mücap, Erol Günaydın, Sallh
Tozan...
"Hepsi buraya mı gelirdi."
"Buralara gelırlerdi."
"Lambo neresiydi?"
"Köşedeki dükkân olacak. Çoktan kapandı. Kendi git-
ti, adı kaldı yadigâr "
"Patlıcan kızartma soylemiştik."
"Haberim var, taze yağda. Şimdi geliyor."
Sesini yükselterek bağırdı:
Taze yağda patlıcan!"
Gitti, getirdi pathcanı. Taze yağda kızartılmıştı, siyah-
ları sıyah, beyazları sapsarıydı. Kızarmış, uzun taze bi-
berler vardı. Domatesler de ezilmiş, kızarmıştı. Gösteri-
lecek bütün özeni göstermişti. Servisine de diyecek
yoktu.
Şu neresi, bu neresi diye durmadan soruyordu. Ben
de bildiğim kadarıyla anlatıyordum. Hoşuna gidiyordu.
"Ben o gunleri göremedim " dedi.
Durup dururken sordu:
' Sait Faik 'in ruhu buralarda dolaşıyor mu ki?"
"Bilmem, ruh varsa..."
"Lefler'/n yeri varmış, orası nerde?"
"Uzakta, onu da bir başka zaman gösteririm."
Bir süre sonra çıktık, bu da yeni bir anı oldu. Sait Faik'-
in ruhu bu kez de Burgaz üzerinde dolaşıyordu.
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Anadolu ve Büyük
Selçuklu mimarisinde
anıtmezar... Deminn
simgesi. 2/ Avuç içı... Ha-
mur durumundaki ek-
meklerin fınna atılmadan
önce, içıne konulduğu
oyuk gözlü tahta. 3/ Dil-
bilgisinde cümlenin öğe-
lerinden biri... Fasıla. 4/
Dandan yapılan şarabın
kımıza İcanştınlmasıyla
elde edilen eski bir Türk
içkisi. 5/ Borsada kesin
vadeli değerlerin kuru ile primli
değerlerin kuru arasındaki fark...
İnce ve keskin ses. 6/ Bir tür taze ve
tuzsuz beyaz peynir. Uygun, yerin-
de. 7/ Bir zaman birimi... At ve
benzeri hayvanlann sırtına vuru-
lan kece, meşin ya da kalın kurnaş
parçası. 8/ Boğanotundan çıkan-
İarak hekimlikte kullanılan zehirli
bir madde. 9/ Memelilerde asalak
olarak yaşayan ipsi solucan... Su.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Işık yeğinliği ölçüsü birimi. 2/ Aza... İki akarsuyun birleştiği
yer. 3/ Sıvacı ve duvarcılann cetvel gibi kullandıklan ensiz,
uzun ve dar tahta... Bir bağlaç. 4/ Bir meyve... "Âlem — idi ki
var idi yâr, Çün yâr yok olmasın ne kim var" (Fuzuli). 5/ Orta
Anadoîu'da bir göl... Halk edebiyatına özgü bir şiir türii. 6/
Boru sesi... Ateşli, coşkun. 7/ "Dinle sana bir — edeyim/ Hatır-
dan gönülden geçici olma" (Karacaoğlan). 8/ Yeşil ile mavi
arasında değişen renklerde değerli bir süs taşı... Parola. 9/ Do-
ğalgazın önemli bir bileşeru olan gaz... Asya'da bir ırmak.
AŞKINYILDIZ(AK)
Üe
RECEPYILDIZ
evlendiler.
Kendilerine mutluluklar dileriz.
14.5.1994ÎSTANBUL
CUMHURİYET İZMİR ÇALIŞANLARI
TEŞEKKUR
Oğlumuz MEHMET YAĞIZ'm
doğumunda yakın ilgilerini esirgemeyen
Opr. Dr. SENNUR ZORER'e,
Opr. Dr. TAHİR ARSLAN'a
ve Haznedar Hastanesi'nin tüm
personeline teşekkürü borç biliriz.
AYŞEGÜL - ALİ KILAVUZ