23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8NİSAN1994CUMA DIZIYAZI Emanetln güvencesl demokratikleşme Demokmsikalelerinden Padişahlık saraylanna... Şehremaneti'nden Büyükşehir Belediyelerine.,. (1854-1994) OKTAY EKINCI 1930'lannBelediye Yasası, belediye encümenlerine meclisüyelerinide katarken, 1980'lerin Büyükşehir Yasası, meclis denetimini tümüyle devre dışınaçıkardı... •7- Temel ilkeleri 1930'larda belirlenen bugünkü belediye- cilik hukukumuzda. beldeyi ve beide halkmı ilgilendiren konulardaki "karar" yetkisi belediye mechslerine veril- miş. "yüretme erki" ise bele- diye encümeni \ e belediye baş- kanı'nın "birlikte" kullana- caklan bir sorumluluk şek- linde tanımlanmıştır. Yine 1930'larda kabul edilen buna koşut bir başka ilkeyle seçim- le gelen meclis üyelerinin salt karar aşamasında değil, yü- rütme organında da yer al- malan. böylece -bir anlam- da- "halkın katüımının" bele- diyenin tüm kademelenne yansıyabilmesi benimsenmış- tir. Böylesi bir katılım an- layışının, cumhuriyetin ilk dönemlerindeki "koşullar" ve yine o yülardaki demokra- si kavramının "geüşme düze- yi" dıkkate alındığında 1930'lar için, hatta 1960"lara dek oldukça "üerici" bir içe- rik taşıdığı söylenebilir. Halkın katılımı Ne var ki özellikle 1970'- lerden sonra dünyada ve Türkiye'de yoğun olarak tartışılmaya başlanan "yerel- leşme ve demokratikleşme" kavramlan karşısında, halkın katıkmının salt beledi- ye meclisleriyle sınırlı tutul- duğu belediyecilik anlayışı yetersiz kalmaya başladj. Ye- rel yönetimlerin gerçek an- lamda "demokrasûiin beşiği" olabilmelen vegjderek de"de- mokrasinin kaieleri" niteliği- ne kavuşabılmeleri için, "kent halkınm sivil toplum ör- gütterindeki temsilcilerinin de yerel yönetim karar süreçleri- ne katılması'' gerektiğı gün- demegeldı. Özellikle kentin geleceğini ve "sağuklı yaşam koşul- iannı" yakından ilgjlendıren imar ve planlama gıbi alan- larda da salt demokratik de- ğil, aynı anda "bilimsel kabünun" da yerel yönetim hukuku içinde yer alması, '70'lerin sonlanna doğru ge- nel kabul görmeye başlayan yeni ilkeler arasındaydı. Kuramsal alandaki bu tartışmalan ve olumlu geliş- meleri de kesintiye uğratan "12 Eylül gericihği", yine özellikle 3030 sayılı Büyükşe- hir Belediyeleri Yasası'nda "yürfitme organının" bile 1930'lann anlayışından daha "anti-demokratik" bir düzen- lemeyle oluşmasını getirmiş- tir. Gerçekten "çağ atlayabil- tnek" için yapılması gereken şey, 1580 sayıh Belediyeler Kanunu'nda halkın katılımını salt belediye mecli- siyle yeterli gören 50 yıllık an- layışı "daha çağdaş" bir dü- zeye çıkartmak iken, özal- Dalan ikilisinin önderliğinde 1984'te yürürlüğe giren 3030 sayıb yasayla, belediye mecli- si "encümende bile" devre dışına itilmiştir. Yürütme organı, meclis üyelerinden "anndınlarak" demokratik denetimin varolan mekaniz- malanndan da "kur- tanlmıştır." üüüüülüüüüül 19701i yıllarda demokrasinin kaleleri haline getirilmeye çalışılan belediyeler, 12 Eylül gericiliği ve Özal hükümetlerinin işbitirici mantığıv la, başkanlara monarşik yetkilerin verildiği kunımlara dönüştü. Şimdi bu yetkileri Ankara ve İstanbul gibi metropollerde RefahJı şeriat heveslileri kullanacak ve demokrasi kalelerinin padişah saraylanna dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek. Şimdi, 27 Mart 1994 seçimle- riyle işbaşına gelen büyükşehir beledıye başkanlan. ışte böylesi bir "denetim boşluğunu" da kul- lanarak "milyonlukmetropolle- ri" yönetecekler. Öte yandan hala 1930'lann yasasma "tabi olan" dığer belediyelerde ise hiç değilse meclis üyeleri yürütme orgaruna kaülmayı sürdürebi- lecekler. Encümen yerine "divan" 1984'te özellikle "Dalan için" yürürlüğe sokulan ve belediye başkanlanna "sınırsız ve dene- timsiz" yetkiler getiren 3030 sayıh Büyükşehir Belediyeleri Yasası'nın belediye meclislerini başkan karşısında nasıl "çare- siz" bıraktığına dünkü bölüm- de değinmiştik. Yine aynı yasada ve aynı "iş- bitirici belediyecilik" anlayışıy- la, özellikle belediye encianenle- rinin oluşurnu için geririlen yeni düzenlemeler de "yerel yöne- timlerde monarşizmin" tipik ve güçlü bir organını yaratmışür. Ozellikle "demokrasi yerine rantı gözeten" anlayışlar için eşi bulunmaz bir "karar ve harca- ma özgürlügü" saglayan bu yü- rütme şekli, şımdi "ayasi prog- ram olarak da monarşizme en yatkuı" olan şeriatçı eğılimlerin elinde bulunuyor. 1930 tarihli, 1580 sayıh Bele- diye Yasası'nda, belediye baş- kanıyla birlikte yürütme orga- nını oluşturan belediye encüme- ninin nasıl ve kimlerden oluşa- cağı 77. maddede belirlenmiş. Buna göre encümen, "belediye reisi ile müntehap (seçilmiş) en- cümen azalarından ve daire reis- lerinden (mûdürlerden) teşekkül eder." Yine aynı maddeye göre be- lediye meclisinden doğrudan mechsın "sececeğı" encümen üyelerinin görev süresi ise sade- ce "bir yıkjır." Görüldüğü gibi 1580 sayıh yasa, beldeye dönük her türlü hizmetin ve bunlara ait "harca- "hassas" organı olan yürütme erkine "halkın hem gözlemci bem de karar ortağı" olarak ka- tılmasını sağlamaya çalışıyor. Yine 1580 sayıh yasanın aynı maddesindeki "bir yülık görev süresi" ise, hem beş yıllık dö- nem içinde çok sayıda mechs üyesinin encümenlere katılabil- me olanağını yaratıyor; hem de böylesi hassas bir organın sü- rekli aynı kişilerin elinde kal- imdi, 27 Mart 1994 seçimleriyle işbaşına gelen büyükşehir belediye başkanlan, büyük bir 'denetim boşluğunu' da kullanarak 'milyonluk metropolleri' yönetecekler. Aslındabelde halkının parası demek olan 'trilyonluk bütçeler', yine halkın temsilcileri sayılan belediye meclis üyelerinden bir tek gözlemcinin bile yer almadığı, tümü 'başkana bağlı' ve 'başkan tarafmdan atanmış' memurlardan oluşan bir encümenin aldığı kararlarla harcanacak. malar, ihaleler, satın almalar" v.b. gibi "akçeli konulardaki" kararlann görüşülüp uygula- maya konulduğu belediye en- cümenlerine, "her yıl değişen" seçilmiş meclis üyelerinı de katı- yor. Böylece. -elbette yine bu- gün için artık yetersiz bir model olmakla birlikte- belediyenın en masına da engel oluyor. Buna karşın. "demokratikle- şen dünyada". 1580 sayıh yasa- dan tam 54 yıl sonra yürürlüğe giren ve üstelik "yerel yönetim- lere daha geniş demokratik hak- lann verildiği" (!) savlanyla gündeme getirilen 3030 sayıh yasada ise büyükşehir belediye encümeninin nasıl oluşacağı 13. maddesinde aynen şöyle belir- lenmiştir: "Büyükşehir belediye encü- meni, büyükşehir belediye baş- kanı veva tevkil edeceği şahsın başkanlığında genel sekreter, büyükşehir belediyesinin imar, fen, hukuk, hesap ve yazı işleri ve personel işlerini yürüten birim başkanlarından oluştır." Görüldüğü gibi, aslında bel- de halkının parası demek olan "trilyonluk bütçeler", yine hal- kın temsilcileri sayılan belediye meclis üyelerinden bir tek göz- lemcinin bile yer almadığı, tü- mü "başkana bağlı" \ e "başkan tarafmdan atanmış" memurlar- dan oluşan bir encümene teslim edilmiştir. Ya da bir anlamda, 1850'- lerin "Şehremaneti" düzenin- den bu yana "şeffaf ve denetime açık" tutulmav a çalışılan "yerel halkın 140 yıllik emaneti", 3030 sayıh yasayla yeniden, Orta- çağ'daİci gibi "krallık düzenine" bağlanmıştır. Harcamalar denetimsiz 1984 yıhndan bu yana Tür- kiye'deki tüm büyükşehir bele- diyelerinde, "her türlü yatırun ihaleleri, alım ve satımlar. kira- ya verme ya da kiralamalar, ar- sa ve arazilerin avTilması. birleş- tirilmesi ve tüm parselasyon ka- rarları, şehirdeki tüm eğlence, yeme-içme. konaklama, pazar- İar v.b. verlerdeki fiyat ve narh- lann belirlennıesi, kısaca kente vönelik tüm hi/merlere ait para- sal konulann ve arazi mülkiyeri ile ilgili düzenlemelerin kararla- nnın aunması" gibi. hizmetin en can alıa alanlanndaki karar ve kurallan, "demokratik denetim ve katılundan tümüyle anndınl- mç" encümenlerce, daha doğ- rusu "başkanlık divanlarınca" yürütülüyor. Kuşkusuz, hep "kapalı kapı- lar ardında" ve başkana olan bağhhklannı "ser verip, sır ver- meyerek" kanıtlayan, "atanmış" memurlann "öz- gür(!)" ıradeleriyle. (Baa encümenlerde, baş- kanın yanlış gördüklen karar- lanna karşı "direnebilen" ve kamu görevhsi olarak kamu yaranna tutumlanndan ödün vermeyen, bundan ötürü de başlanna olmadık işler gelebi- len "atanmış" encümen üyeleri- ni burada saygıyla aruyorum.) Gecikmenin bedeli Şimdi denebilir ki, büyükşe- hir belediyelerindeki bu sakın- calar ve "krallık yetkileri" 1984'ten beri yürürlükte iken, şimdi bu belediyeler ve özellikie İstanbul, Ankara gibi kentler Refah'a geçtikten sonra mı akla geldı ve "tehlikelerine" de dik- kat çekihyor?.. Elbette öncelikle Refah Par- tisi çevrelerinden yönelebilecek bu eleştiriye karşı hemen şunu söylemeliyim ki, Türkiye'de ay- dın çevreler ve "kente, cevreye, demokrasiye ve hukukun üstün- lüğüne" saygılı bir yerel yöne- tim düzenini savunan bızler, 1986'lardan beri 3030 sayılı ya- sanın "demokratikleştirilmea" isteğimizi hemen her fırsatta di- le getirdik ve getinyoruz. Üstelik bu çabamız, baa "du- yarsız gözlemcilerin" ileri sür- dükleri gibi, Dalan'dan sonra Sözen'in başa geçmesiyle de durmamış; tam tersine, daha da yoğunlaşmıştı. Çünkü demokrasiye ve hu- kukun üstünlüğüne bağlıhğın temel koşulu, öncelikle "krallı- ğa" artık bir son vermektir. Kralın solcusu, sağcısı, h'berah' belki olabilir; ama "krallık dü- zeninin" yapısını, artık o krahn "iyi ya da kötü niyeti" değil, toplum tarafmdan denetlene- meyen ilişkiler ve beklentiler belirler. Denetimsizliğin sonuçlan Nitekim, hem Dalan döne- mınde hem de Sözen dönemin- de, özellikle tartışma konusu hatta "soruşturma konusu" olan karar ve uygulamalann hemen tümü, 3030 sayıh yasa- nın başkanlara ve encümenlere geurdiği "denetimsiz yetkilerin'' sonucunda gerçekleşen işlem- lerle ilgilidir. Eğer, yerel mechs başkanJar karşısında böylesine "çaresiz ve etkkiz" bırakıhnasaydı, tril- yonluk harcama kararlannın ahndığı encümenler ise böylesi- ne "gizli kapakb bir organ" ol- masaydı: 27 Mart 1994 yerel se- çimlerinın temel sloganı hiç kuşkusuz "şeflfaf ve dürüst bete- diyecüik" olarak öne çıkmaya- caktı. Bu nedenle, Refah'ın "beledi- yeler emin eİiere" çağnsı da, böylesi bir "puslu ve karanlık" belediye yasasının yarattığı hakh kaygılan da sonunda "ova çevirmiş" gibi görünüyor. Ne var ki asıl olan. yerel yöne- timlerin "emin ellere" değil. "gö- venilir-demokratik organlara" teslim edılebilmesidir. Bu şans, 3030 sayıh yasanın, son yıllardaki onca "demokra- tik söylenıe karşm" ısrarla de- ğiştirifmemesi sonucunda yine kaçınlmıştır. Büyükşehir bele- diyeleri. "liberal" ya da "sotcu krallar" gelecek zannedilerek, bu kez "padişahlıga özenen" bir anlayışa teshm edümiştir. Yann: Böyle demokrasiye böyle yönetim... ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARl YILMAZ ŞÎPÂT Vekil öğretmen olarak çalışma hayatına atıldım tlk kez 1971 ydında vekil öğretmen olarak çalışma ha- yatma atıldım. Bu çaüşmalanm, kLsa süreli ve aralıklı olarak 1975 yılına kadar sürdü. 1975 yüında bir özel şirkette Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı olarak çahşmaya başladım. Bugüne kadar da çalışmalanmı ak- satmaksızın sürdürdüm. Dahası, sigortalı çalıştığım gün- den bugüne kadar, bir tek gün dahi istirahat almış değilim. Yorgunum ve emekli olmak istiyorum. Sorum şu ola- cak: Vekil öğretmenlik yaptığun 1971 yılı, Emekli Sandığı'- na tabi görevlerden midir ve sigorta başlangıcı sayılır mı? D.Ö. YANIT: Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası kap- samında çahşanlann sosyal güvenhkleri, 5434 sayıh T.C. Emekli Sandığı Yasası ile sağlanmaktadır. 657 sayıh Devlet Memurlan Yasasf nın, "Vekalet Görevi ve Aylık Verilmesinin Şartlan"nı düzenleyen 15 Mayıs 1975 günlü, 1187 sayıh yasa ile değişen 86. maddesine göre: "Memurlann kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görev den uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak aynlmaları halinde, yerlerine kunım içinden veya diğer kunımlar- dan veya açıktan vekil atanabilir. Bir görevin memurlar eliyle vekaleten yürütülmesi halinde ay- lıksız vekalet asıldır. Ancak, ilkokul öğretmenliği (yaz tatili hariç), tabipUk, diş hekim- liği, eczacdık, mühendis ve mimarlık, veterinerlik, köy ve kasaba imamlığına ait boş kadrolara açıktan vekil atanabilir." Yukanya aldığımız 86. maddenin değişık şekli, sızıri vekıl öğ- retmenlik yapmanızdan dört yıl sonra, 1975'te yürürlüğe gırmiş- tir. Buna karşıhk, 5434 sayıh T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın 15. maddesi uyannca, " 0 Açıktan tayin edilen vekillerin, kanunlanna göre aldıkları vekillik aylık veya ücretleri tutarlan"nın emekli ke- seneğine tabi tutulması öngörülmüştür. Vekil öğretmen olarak çahştığınız 1971 yılında, 5434 sayıh T.C. Emekli Sandığı Yasasf nın geçerh olan 15/f maddesi uyannca, açıktan vekil olarak atananlara çahşma süreleri için ödenen ayhk ya da ücretlerden emekli keseneği ahnması, bu sürelerin sosyal güvenlik kapsamı içinde olduğu anlamına gelmektedir. Herhangi bir nedenle, ücretli, geçici kadrolu veya gündehldi olarak gecen hızmetleri, T.C. Emekh Sandığı ya da Sosyal Sigor- talar Kurumu kapsamı dışında kalanlara, 5434 sayıh T.C. Emekh Sandığı Yasası'nın ek 25. maddesi, borçlanma olanağı tanımışür. Ancak, bu borçlanma hakkından yalnız Emekh' Sandığı iştirakçi- leri yararlanabilmektedir. Özet olarak, 1971 yıhnda vekil öğretmenlik yapüğmız süreler için Emekli SandığYnca emekli keseneği kesilmişse, 1971 yılı sı- gorta başlangıcı sayılır. AINKARA-ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Bir Damla Su Devlet protokolünde güzel bir olay yaşandı bu hafta. Arnavutluk Cumhurbaşkanı ve Bayan Sali Berisha yı Adnan Saygun un müziğiyle selamladı başkentliler. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eşi Ankara Mü- zik Festivali'nin açılış konserine konuklarıyla birlikte geldi. Güzel bir olay değil mi? Cumhurbaşkanı Demirel açıliş konserini izlemekten geri kalmıyor, bir müzik ola- yını konuğuyla paylaşmak istiyor. Güzel bir müzik tüm ilişkilere başka bir boyut katar bence. Arnavutluk Cum- hurbaşkanı Berisha neler düşündü kimbilir! Ülkemizde ve dünyamızda yerel yönetim seçimleriyle ilgili yorum- lar yapılırken güzel olaylar da yaşanıyor başkentimizde. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası güzel bir konser veriyor, o konserde çağdaş bestecimiz Adnan Saygun'- un Orkestra İçin Çeşitlemeler'i çalınıyor. Orkestrayı Gürer Aykal yönetiyor, yalnız Saygun'un yapıtını değil, Mozart'ın 25. Piyano Konçertosu'nu, Elgar'ın Allassio Konser Üvertürü'nü de olağanüstü çalıyor CSO. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların çağdaş Batı uygarlığı düzeyi- ne ulaşma çabalarını simgeleyen bir olay bu. Müzik devrimini simgeliyor, tekseslilikten çoksesliliğe yönel- meyi... Kadın devrimini simgeliyor, orkestranın kadın üyeleri erkeklerle eşit sayıda denebilir. Ama asıl, cum- huriyetimizin temel ilkesi laikliği simgeliyor. Laiklik ol- masaydı bu gerçekleri yaşayamazdık değil mi? Ertesi gün Çankaya'da onuruna düzenlenen öğle ye- meğinde konuşurken Atatürk u, Kemalist Türkiye sözle- rini sık sık vurguladı Başkan Berisha. "Atatürk, Arnavut halkınm belleğindesaygın ve ölümsüz bir devletadamı" dedi. Ben de TV kanallarında düzenlenen açıkoturumla- rın kimi konuşmacılarını anımsadım. Festivalin açılış konserinden dönüşte de hayli ilginç tartışmalara tanık oldum ekranda. Ama gülümsedim doğrusu. Demokrasi- yi araç kullanarak şeriatı gerçekleştirmeyi amaçlayan- lar da var, ama biz çoğunluktayız. Cumhuriyetimizin ilkeleri doğrultusunda, çağdaşlaşmaçabalarıyla oluşan bir yaşam biçimimiz var, bunu değiştirmek hiç kolay de- ğil. Yerel seçim sonuçlarını iyi yorumlamak gerekiyor. Gerçekçi yorumlar yapılırsa doğru politikalar oluşabilir. Yeniden vurguluyorum, bir öz hesaplaşma kişiler açı- sından da, kuruluşlar açısından da çok önemli bence. Bilerek, bilmeyerek, oy kaygısıyla verilen ödünlerin he- sabı yapılırsa siyasal sahnede kaç kişi kalır acaba? Geçmiş yıllarda bir konser gecesini anımsıyorum CSO salonunda. Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyll ile ko- nuşuyoruz konser arasında. Müzikseverliğini, konserle- ri izlemesini kutluyorum ben. Dinliyor gülümseyerek, sonra da bir tasarısından söz ediyor. Meclis tören salo- nunda bir iftar düzenlemeye hazırlanıyor. Ben çokşaşır- dım elbet. Laik Türkiye Cumhuriyeti'ninparlamentosun- da bir iftar ters geldi bana. Ama o iftar gerçekleşti. Parlamento çatısının altında mescit, bahçede cami ve herkes namazda! Mesırt Yilmaz da ANAP başkanı ol- duktan sonra namaza başladı değil mi? Ama Refah Par- tililerden kaç oy aldı son seçimlerde? Peki Tansu Çlller, Kuran'ı okşayarak, ezan sesinden coşku duyarak kaç oy aldı? Siyasal kuruluşlar ilkeleri, programlarıyla oy alır, yandaş kazanır değil mi? ••• Dönelim yine Ankara Müzik Festivali'ne. Ben Arna- vutluk'a gitmedim, Tiran'da nasıl bir konser salonu var bilmiyorum. Ama başkent Ankara'nın konser salonunu iyi biliyorum. Okurlarımız anımsar, yıllar boyunca neler yazdım, başkentimizin çağdaş bir salona kavuşması için nasıl çırpındım. Ama sonuç yok hâlâ! Bir proje yapıl- dı, kısır tartışmalar ya da çıkar tartışmalan nedeniyle gerçekleşemedi. Konuk Cumhurbaşkanı Berisha ve eşi de Milli Eğitim Bakanlığı'nın şûra salonunda izledi kon- seri. CSO orada çaldı, festivalin birçok etkinljği de orada gerçekleşiyor. Yalnız devlet konuklarından değil, kulak- larından da utanıyor insan. Cumhuriyetimizin kaçıncı yılındayız, başkentimizin çağdaş bir konser salonu yok hala. Akustik nedeniyle en güzel yapıtlar neler yitiriyor! Çoksesli müzik cezalanıyor neredeyse! Yok, biz bu cezayı hak etmedik. Konservatuvar sayı- sıyla övünemeyiz, hatta o sayıdan belli yorumlara vara- biliriz, ama belli gerçekleri görmezlikten gelemeyiz. Çoksesli müziği dışlamaya yönelik politikalar ağır bastı son yıllarda. Bir aralık radyo ve TV programlarından da dışlandı neredeyse! Arabesk müzik, göbek havaları kapladı ekranları. Halkımız bundan hoşlanıyor diyerek neler sergileniyor. O ekranlarda halkın beğenı düzeyini yükselten programlar yapmak da bir görev değil mi aca- ba? Vaktiyle bu göreve öncelik verilirdi... Burada bir gerçeği belirtmeyi de görev biliyorum. Ye- rel yönetimde ya da devlet yönetiminde kültür ve sanat etkinliklerine her zaman olumlu katkıda bulundu SHP'- liler. Sanat ve müzik festivalleri SHP'li yerel yöneticile- rin desteğiyle gerçekleşti. Ankara'mıza konser salonla- rı, opera binası yapmaktan yalnız SHP'li başkan adayı sözetti. Bir şey daha var: On bir yıl boyunca Ankara Mü- zik Festivali'ni gerçekleştiren And Vakfı belli destekler- den yoksun kaldı bu yıl. Anakent Belediyesi'nden bekle- nen para ödenmedi. Nedeni ayrıca düşündürücü. Murat Karayatçın ve arkadaşlarınm uyguladığı politika erte- lendi. Belki de başka partiden meclis üyelerinin oylarıy- la... Sanat ve kültür olaylarına belli bir bakış, belli bir düzey, ayrıca bir birliktelik gerekiyor. SHP'li başkan UDevanu 17. Sayfada BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kurtuluş Savaşı sıra- sında, Anadolu'daki di- renişi kırmaya yönelik iç ayaklanmalann en önemlisi. 2/ Bir nota... "Eyvâh bu 'de bizler yine yandık / Zirâ ki zi- yân ortada bihnem ne kazandık" (Ziya Paşa). 6 3/ Kaplarda su nedeniyle j oluşan tortu... Eski dilde ok. 4/ Lenf düğümleri 8 yangjst... Lantanın sim- g gesi. 5/ Nişastayla yapı- lan bir tür tath. 6/ Bir peygamber... Tropikal Afrika'da yetişen veodu- nu marangozlukta kullanılan bir ağaç. 7/ İyi yaşamak için gerekh her şey... Nâzım Hikmet'in soyadı. 8/ Baa ağaçlardan akan tath mad- de... "Vurgun" anlamında argo sözcük. 9/ Herkes, yabanalar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Ağır bir şeyi denizden çıkarmak ya da oraya indirmek işinde kulla- nılan büyük vinçli deniz teknesi. 2/ Olumsuzluk behrten bir önek... Hile. 3/ Süt kaülan meyanenin muhallebi kıvamına gehnceye dek pişirilmesiyle elde edilen be- yaz sos. 4/ İpekten, sanmürak dallı nakışlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş... Bir göz rengi 5/ Şeyh Bedrettin'in Tann, evren ve insan konusundaki görüşierini içeren ünlü yapıtı. 6/ Eli işe yatkın, becerikh... İstem dışıyapılan hareket... Bir cetvel türü. 7/ Dinsel tören ve kurallan.. Tefsir. 8/ Dervişlerin kırk gün sü- reyle kendilerine uyguladıklan zahmetli ve perhizh dönem.. Bağışlama. 9/ Beyoğlu semtaıin eski adı... Kendisine inanılan lcimse.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle