Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 NİSAN1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Piyanistlik kariyerini Almanya'da sürdüren Vedat Kosal, Cemal Reşid Rey'in öğrencisi
Münüı'te bir modern OsmanlıEVÎNtLYASOĞLU
Halen piyanistlik kariyerini Alman-
sa'da sürdüren sanatçımız Vedat Kosal,
on yıldır ilk kez Türkiye'de bir resital
verdi. Rafine teknıği, güzel tonu ve mü-
zikalitesı>le dikkati çeken sanatçının
kendi kendıne edindiği kültür birikimi
ve kendine özgü yaşam görüşü oldukça
ilgınç. Avrupa'nın her yerinde verdiği
konserler \e seminerlerle compact disc-
leıi ve Türk müziğini, özellikle öğretme-
nı Cemal Reşid Rey'i tarutıa konferans-
lanyla ilgı toplamakta.
Yıllar önce Hürriyet gazetesinin "Gü-
zel Çocuk YanşmasT birincisi. 6 yaşı-
nda bir çocuk Vedat Kosal (1957). Bu-
gün olduğu gibi gayet ağdalı bir Türkçe
konuşuyor. Kendisiyle söyleşi yapan
gazeteci şaşkınlığını gizleyememiş:
"Nasıl oluyor da böylesine büyiikler gibi
Arapça, Ösmaıdıca kelimelerİe konuşu-
yorsun" diye soruyor. Vedat'ın yanıtı
ise: "Ben kâpıcı lisanı bilmem ki!"
Ardından kendi kendine hat sanatına
merak sanyor. Daha 7-8 yaşında. Çi-
çekler. gondollar içinde hat yazıyor.
Evde yetiştiği çevrede ne böylesi tumtu-
raklı bir Osmanlıca konuşuluyor ne de
hat sanatı ya da eski-Türkçe öğreten
var. Annesi Renin Hanım piyano çalı-
yor. ama Vedat piyanoya 10 yaşına dek
yaklaşmıyor. "Küçikken bir kez piyano-
nun kapağı elime düşmüş, ben de onu ko-
caman bir canavar zannetmiştim, bep tuş-
larını canavaruı dişlerine benzetip beni
ıjracak korkusuyla yanaşmamışıın."
Derken annesi onu Cemal Reşıd Rey'e
götürüyor. Böylesine doğuştan Osmanlı
birikimi olan bir çocuğu Osmanlıdan
cumhuriyete gecişin simgesel bir sa-
natçısına teslimediyor. İlk notayı öğren-
dıği Cemal Reşid Bey ile tam on bir yıl
çalışıyor.
CemalReşid Rey başlıbaşma
bir konservatuvardı
"Cemal Reşid Bey'in küçük bir çocuk-
la uğraşacak sabn yoktu. Hemen bana
bir dolu teori. nota filan y azjp verdi. Nota
okumada zorluk çekersem kızıyordu.
"İnsan bunlan anasının karmnda öğren-
mış olmair diyordu. Kendisi yazıdan ev-
vel öğrenmişti notalan. Önce kompozis-
yon dersi verdi. Solfej, armoni. kontrpuan
ve teori dersleriyle Cemal Reşid Rey
başlıbaşma bir konsenatmardı. Bettde
piyano çalma açısından hiçbir ststem kıd-
laıunadı. Üç a> içinde Beethoven'in pate-
tik sonarmı çaldırdı. Hiç övle hazıriayıcı
ekollef, teknik geliştirmek için aynca eg-
zersizler yaptırmaya lüzum görmedi.
Kendisinin de pek temel tekniği olmadtğı-
ndan, ben kendi zekam ile deneyerek bir
teknik yaratıyordum. Her eserin içindeki
gam veya arpejleri çalışarak çıkartırdım.
Esas piyano tekniğini Avnıpa'da öğren-
dim."
Aynı zamanda Alman Lisesfne de-
vam ettiğinden pek fazla piyano çalışa-
mamış o yıllarda. Cemal Reşid Bey de
yeteneği elverdiği ölçüde her türlü zor
vapıtı çaldırtmış ona. "Cemal Reşid
Bey'in bana uyguladtğı metot normalde
sonuç vermeyen bir pedagojik yak-
laşınımış. Sıradan bir çocuk böylesi tek-
nik temeli nlmadan vüklenmeyle yanlış
bir formasyona girebilir. Bugün daha iyi
anlıyonım."
Müzisyen komplenin devri
Cemal Reşid Rey (1904) çokseslı mü-
ziğimızın öncüsü, orkestralanmızın, ko-
rolanmızın, müzik eğitim kurum-
lanmızın kurucusu olarak cumhuriyet
sonrası müzığınin büyük ısmi. Bir yan-
da durmadan besteler yaayor, öte yan-
da yenı kurduğu orkestrayı çalıştınyor.
Avnıpa'da turnelere gjdiyor, adını tüm
sanat çevrelerinde duyuruyor. Darülel-
han'daki piyano. kompozisyon ve ana-
lız müzıkal dersleriyle öğretmenliğini
sürdürüyor. Her şeyi bir arada yapan
bir sanatçı. Kendi inancına görede "mü-
asyen komple" olmak çok önemK.
Oysa Vedat Kosal. Cemal Reşid"in o
tarihlerdekı çok yönlülüğünü şöyle eleş-
tıriyor: "Müzisyen komple dediği şeyin
devri çoktan geçmişti. O, hem orkestra
şefı hem kompozitör hem piyanist ve hem
de pedagog olarak zamamnı dağıttı. Bel-
ki de Stravinski gibi dünya çapında bir
kompozitör olamaması, zamamnı böyle-
sine dağııuk kullandtğındandır. Orkest-
raya o kadar çok vaktini vermiş ki! Bence
birinci derecede onun kompozitörlüğü ge-
lirdi. Kendisi ise şefliğini daha üstün bu-
lurdu. Kompozitör olarak Türk müziğine
o zamanın tarzını getirmişti. Normal bir
armonizasyon sistemine girseydi 50 sene
geriden takip edecektik düny ayı. Ehorak,
Smetana yahut da Rus Beşleri gibi ol-
saydı geç kalırdık. Ama o, çağdaşlaraım;
Bartok ve Stravinski'nin temeline da-
yandı. Sonraki kuşaklar da o temeMen
yola çıkıp üerleyebildiler."
• 'Bugün geri dönüp
her şeyi baştan yaşamak
imkanım olsaydı,
doğnıdan konser
piyanistleriyle
çalışmaya başlardım.
Ben akademik
çalışmamı çok fazla
uzattım.'
Bugün gençlik kjyasıya bir yanş için-
de. Önce harika çocuksun denen kişiler
sonradan kof çıkabiliyor. Harika ada-
ma geçişi bir olgunluğa varan müzisye-
nin \eni yorumlar peşinde olmasına
bağlıyor Vedat Kosal. "Kemale erip
kendini geliştirmiş kişiler hiçbir zaman 18
yaşının dahi piyanist dûzeyinde kalmıyor-
lar. Onlar piyano tarihinde birer dönüm
noktası: Pogoreliç, Glenn Gould gibi. In-
terpretasyon açısından insan çok geç yaş-
larda da gelişip ünienebiliyor. Cher-
kasky, BoıSet, geç yaşlannda yeni bir
tarz. o güne kadar sövlenmemiş bir şeyler
yakalamışlar."
Rafine tekniği, güzel tonu ve müzikalitesiyle dikkati çeken sanatçının kültür birikimi ve kendine özgü yaşam göriişü ilginç.
Y
edi lisan bilen Vedat Kosal'ın müzik dışında en büyük merakı
edebiyat. Yedi dilde edebiyat yapıtlannı okuyabiliyor.
Felsefe okumaya meraklı. Resim sanatı, hat sanatı çok
^ ^ ^ ilgisini çekiyor. Avrupa tarihi olduğu kadar Osmanlı
tarihi okumak ve araştırmak da başlıca hobilerinden.
belli bir kültür seviyesinin üstünde
olması şart. Ben on yıldır yurtdı-
şındayım. Müstani kaldım yeni
Türkçeye. Eski Türkçe kullan-
mamda ailemden çok Cemal Bey'-
in tesirinde kaldım. Ne vapsa onu
taklit ederdim. Beni forme eden,
bütün acayip taraflarımla Cemal
Reşid olmuşhır. Hapşırsam bile
onun gibi hapşırırdım."
Cemal Reşıd'ın dindarlığı da
etkiledi mi senı?
"Onun gibi snop şekikk değil.
Sadece Osmanlı fmparatorluğu'-
na bağldığından gelirdi. Os-
manlılık uzaklaştıkça dine daha
fazla bağlandı. Ben de Osmanlda-
ra ondan bağla ıdım. Bu bir kültür
mesclesi. Sanırım Ziya Gökalp
demiş ki Yahy a Kemal'e 'Sen hem
harabi hem harabatisin, gözüny
atide değil, sen mazısin.' Yahya
Kemal'in cevabı ise, 'Ne harabi.
ne harabatiyim; kökü mazide
olanatiyim.'
Bu şekilde anlıyonım ben tarihe
bağlılığı. Ben de aslında modern
düşünen, köküne bağlı bir in-
sanun. Avnıpa'da olsa Latin kül-
türii olacaktı. ben ise Osmanlı kiil-
türii ile y etişmiş bir insanım. Avnı-
pa'da Saksonya, Prusya hanedan-
İarı var çevrenıde. Kontlar, baron-
lar. şatolannda. saraylannda
Vedat Kosal. müzikolojik yaklaşım
ile tarih boyu piyano çalma teknikierini
araştırmış, değişik ülkelerin ekollerini ve
bugün vanlan noktayı ıncelemekte. De-
ğişik eğitmenlerle çalışması sonucu
vardığı bireşimi şöyle aktanyor:
"Benim uzun müzik tahsilim müdde-
tince büyük bir şansım oldu: Çeşitli ekol-
lerden hocalarla çaİLştım. Önce Cemal
Bey Corktt'dan geien Franstz ekolünü
aşıladı. Almanya'da Backhaus'ün eski
ekolüne bağlı, forma ehemmiyet \eren bir
hoca ile çaltştım. Profesör Hoffman ise
modern basınc tekniğini kullanıyordu.
Liszt yorumcusu olarak virtüöz ekoidü.
Bilerek girdim değişik ekollere. Hakiki
tradisyona bağlı Alman ekolü SAınabel
ile Amerika'ya gitmiş. Schnabel'in öğ-
rencisi olan Curcio ise işte bu hakiki Al-
man ekolünün son temsilcisi. İngiltere'de
hem Curdo hem de Klara HasgıTin tale-
besi olan Peter Feucht»anger ile çalıştım.
Bir süre de Halina Czemy-Stefanska ile
Polonya ekolünde Chopin çalmayı,
Paderevskiierden gelen tradisyonu öğ-
rendim.
Bugün bunlan ne kadar tatbik ediyo-
runı hilemem. Ama bir birikim olusrurdu
bende. Muhtelif tesilelerle kendimi din-
lettiğim Sura Cherkazki, bana en çok te-
sir eden kişi oldu. Eski Rus ekolündeki
ton gÜ7eIliği üstünde dunıyor. Horovtitz'-
in hocası ile y etişmiş. Şimdi en büy ük iste-
ğim. Alman ekolünün form anlayışı,
Fransızlann parlak tavrı ve bu eski Rus
ekolünün güzel tonunu birleştirip kendi
sentezime varmak." Ya Amerıkan eko-
lü? "Aslında basınç kuvvetini güçlendi-
ren, kas, parmak kuv>etine dayalı bir
ekol oluvor. Bunun tetneti vok. Arthur
Schnabel'in, Fleicsher'in, Arrau'mın
taşıdığı tohumlar belli bir yerde kaldı
Amerika'da. Bugün teknik mükemmeli-
yete fazla ağırlık veriyorlar. Ben o kadar
tasvip etmiyorum. Nİesela Ohisson gibi
geçenlerde Cemal Reşid Rey salonuıida
çalan bir piyanistin hocaları Avrupalı.
Büyük piyano kültürii, Rachmaninof,
Paderevski'den gelen Aınıpa'ya ait bir
kültür. Japoıüar da muazzam bir çalı-
şmayla bu Avrupa kühürünü aktardı."
'Kökü mazide olan atiyim'
Vedat Kobal'ın bir tutkusu da hep
soylu kavramlar. So>lu aileler, soylu sa-
nat. soyiu düşünce. soylu lisan! "Alman-
ya'daki çe\rem, asilzadelerden oluşuyor.
Büyük Avrupa hanedanlan. Gayet eİiter
bir seçimim var. Konuştuğum insanların
Yaz tatili yapmadan, her
cumartesi on bir yıl devam
etmiş Cemal Reşid Bey'e.
Onun döneminden diğer
öğrencileri Aydın Karlıbel
ve Seher Tannyar'ı
anımsıyor. Konservatuvara
hiç gitmemiş. Alman
Lisesi'ni bitirince dışardan
sınav verip İstanbul Devlet
Konservatuvan Yüksek
Bölümü'nün ilk mezunu
olmuş. DAAD'nin bursu ile
Âlmanya'ya gidip
müzikoloji
okumuş.Üniversiteyi
bitinnese de kendini
geliştirip Avrupa'nın çeşitli
piyanistleriyle çahşmış.
zisyenleri himaye etmeye devam
ediyorlar. Asaletin bir şartıdu- bu:
Müzisyenleri davet edip konser
verdiriirler. Avnıpa'mn eski kühü-
riine bağlılığımı da gördüler, böy-
lece çok dostluğumuz oldu.
Sayısı/ defalar büyük hanedan-
ların saraylannda çaldım. O at-
mosfer bambaşka. Aynı şatoda
200 yıl önce Mozart da çalmış.
Aynı aynalı salonda, aynı armosferi ya-
şamak benim gibi merbut bir insanı çok
mütehassis ediyor."
Bu arada sultanlann klasik Batı mü-
zığı dalında yazdığı polkalar ve valsleri
bulup çıkanyor. onlan çalıyor. Hatta
son reMtalinde bis parçası olarak Abdü-
laziz'in bir valsini çalacağını duyurur-
ken. "Cennetmekan Efendimiz Sultan
Abdülaziz Han'a ait bir vals" dediğindc
dinlcyıciler biraz şaşırdı. Öylc ya, 1957
doğumlu biri değil de 1887 doğumlu bir
Osmanlı vardı sanki karşılannda. "Bu
sultanlann Batı müziği tarzındaki eserle-
ri müzik bakımından hiç mühim değil.
Tarihi açıdan çok mühim. 5. Murat'ın
ciltler dolusu eseri >ar. Bunlar hafif. ba-
> ağı salon müzikleri. Zannedersem o za-
manki yabancı hocalanndan, belki de
Guatelli'den ilham alıp ya/mış."
"Günlerim nasıl mı geçer? >'auıız piy a-
no çalanm ve kitap okunım. Sinemaya
gittiğimde. konunun bir edebi romandan
alıntı olmasını tercih ederim. Katiyen
kan. dehşet değil. komedi ya da otuzlu
yıllann eski filmlerini seviyorum. Politi-
ka mı dediniz? Almanya'da valnız 8 ha-
berlerini i/lerim. 15 dakika. Günün poli-
tik olaylan hiç ilgimi çekmiyor. Tanhte-
ki politik olay lar çok daha cntercsan. Ev-
lenmek, çohik çocuk mu? Öyle şeylere
ayıracak vaktim yok."
Yeni besteler kalıcı değiller
Klasik müziğin dışındaki müzikler-
den söz edivoruz: "Caza, emprovizasyo-
na hiç kabilivetim yok. Olsaydı Cemal
Bey meydana çıkartırdı. Fransız şanson-
lannı çok severim hafif müzikte. Bugün
bestelenen müziğe gelince, folklara day alı
müziği pek sevmem. Çağdaş metorlan da
sevmiyorum. Mesiaen. Nono. Stockhau-
sen filan çalı\orum. Bir piyanistin vazife-
si bunlar. Ben esasen Schubert. Chopin fi-
lan. romantiklerin düny asındayım.
Bugün müzik mektdiye dönüyor. Gitti-
ği yoida muazzam bir şahsiyet yok henüz.
Y etıi besteler kalıcı değiller. Minimalciler
de kendi içinde geçici bir gnıp. 21. asra
kalacak akımlar değil bunlar."
Yıldız İbrahimova ve Habip Aydoğdu ile müziğin dalgaboyuna renklerle yolculuk
Müziğinve dansınritmituvalde
ÎBRAHtM
K.\RAOĞLU
Suskun bir bekle-
yiş... Gözler, piyano-
sunun başında sessizce
bekleyen adama yö-
nelmiş. Önce saatini
çıkanr adam. Piyano-
sunun üstüne koyar.
Dört dakika otuz üç
saniye suskun bir bek-
leyiş. Izleyiciler
kımıltıSLZ. 'Konser sona
erdi' der adam.
Sonuç mu?
Sanatsal provokas-
yon...
1952 yılında. en
önemli deneysel
yapttını izleyicilerine
böyle sunar John
Cage. Çağımızın müzi-
ğini derinden etkile-
yen, yaratı özgürlüğü-
nün sınırlarının en uzağına yolcu bir
sanatçının öncü bir girişimidir bu et-
kinlik. Müziğini gerçekleştirme. ço-
ğaltma ve tamamlama sürecinde;
rastlanüsallığı. yeni ses efektlerini
kullanarak, uyulması zorunlu her
şeye karşı duran, sanatını agnostik
bir başlangıçtan devinerek kuran sa-
natçının kendi alanına mayınlar dö-
şeyen. kendini hep yeniden arayan
bir manifestosudur.
Bu manifestoyla paydasını eşitle-
meye çalışan. John Cage tutkunu bir
sanatçı Yıldız tbrahimova Dinçer.
Altı ay önce Bulgaristan'dan geldi ül-
kcmize. Bilinçaltı Rumeli ezgileriyle.
John Cage tutkunu Yıldız tbrahimova
'nın(üstte) doğaçlama ezgilerini tuvale
\ansıttı ressam Habip Aydoğdu.
aryalarla. Karadeniz türküleriyle
yüklü. Caz formundaki arayışlannı
deneysel provokasyonlarla sürdürü-
yor. İnsan sesinin çeşitliliğini. sanatta
komünal duyarlıhğın ritmini, insan
sesinin renklerini arayan genç bir sa-
natçı.
Onu, John Cage"in kulvanna yö-
nelten en önemli etken. deneysel sa-
nata olan eğilim. Cage'in renklerle
kurduğu partisyonlardan çok etki-
lenmiş. Resim ve müzik arasındaki
sının aşmak uğraşında kalınlaştırmış
çizgisini. Konservatuvann şan bölü-
münde öğrenciyken resim atölyele-
rinde de çalışmı^. Müziğe ve resmc
olan tutkusu, bu iki sanatın da ya-
şantısında etkinleşmesini sağlamış.
1983 yılında Bulganstan'ın en
önemli ressamlanyla bırlikte ilginç
bir sanat gösterisı gerçckleştırmış.
Y'ıldız İbrahimova'nın doğaçlama
ezgilerini tuvallerine yansıtmış res-
samlar. Bu etkinlikten. belge^el bir
film de yapılmış. On bir yıl sonra a\ nı
tür bir etkinliğı. Vakko Ankara Sa-
nat Galerisi'nde Tuna Ötenel'in piy a-
nosu eşliğınde ressam Habip Aydoğ-
du ile gerçekleştirdi. Müzık-resim-
dans üçgeninde unutulmaz bir sanat
şölent yaşandı Ankara"da.
Aydöğdu-İbrahimova \c Ötenel
aynı düşleri. aynı
ritmleri paylaştıl'ar.
İki balerin de dans-
lanyla resmin ve mü-
zığın ritmine bedenin
dilini kattılar. Herşcy
doğaçlamaydı ve bu-
yülü bir deneysel et-
kinliğin ülkemizde ilk
örneği sunuldu. Res-
samların. yazarlann
ve kalabahk bir sa-
natsever kitlenin izle-
diği bu şölen unutul-
maz anlar yaşattı.
Müziğin ve dansın
ritmini tuvaline taşı-
\an ressam Habip
Aydoğdu. sekiz met-
rekarelik bir yüzeyi
boyadı. Rengin öz
yapısındaki ritme da-
yanarak kurdu resmi-
ni. Ratlantısal çeşitli-
liği. deneysel bir sü-
reçte rengin ritmini denetleyerek et-
kinleştirdi. Bu büyük resme
baktığımızda; bılinçaltının uçsuz bu-
caksız dehlizlerine, kendi içsel ger-
çekliğinin pentürel atlasını düşgü-
cüyle boyayan. frekansını sonu belir-
sız bir biçımde devinen müziğin rit-
mine. insan sesinin renklerine yönel-
ten total bir sanatçının, modu kırmızı
bir ressamın, müziğin dalgaboyuna
yolculuğu var.
Bu eıkinliğin yaraltığı büyüsel at-
mosfenn tek bir nedeni vardı bence:
Aydoğdu ve tbrahimova'yı buluştu-
ran delta içtenlikle, müziğjn ve bo-
yanın ritmine olan inançla örülüydü.
Felsefe, Bilim ve Ahlak
Olmadan Toplum Olmaz
ARSLAN KAYıNARDAĞ
12Mart1971 ve12Eylül 1980 darbelerinden sonra top-
lum büyük bir yozlaşma içine girdi. Bozulma daha önce
de vardı, ama böylesine artış göstermemişti.
Rahatsızlığa çare diye öne sürülen dinsel öğretim, ay-
dınlanmanın, bilimin karşısmda yer aldı. Bireyle Tanrı
arasında kalması gereken din, zorlamaya, şiddete yö-
nelen, sevgiden uzak bir ideoloji görünümüyle karşımı-
za çıktı.
Her alanda görülen bozulma ve yozlaşma gittikçe hız-
landı. Evrensel felsefe ve hukukun insanı yücelten de-
ğerlerine ulaşılamadığı gibi, geleneksel ahlakın olumlu
ve güzel yönleri de yok olmaya başladı.
Kâr ve çıkar hırsından başka şeye söz hakkı tanıma-
yan, iyi ve güzel bütün değerleri yadsıyan kötü bir libe-
ralizm uygulaması, insansal olanla birlikte uygarlık
ürünlerini de yok etmeye girişti. Vatan bilincine, tarih bi-
lincine, dil bilincine yer verilmez oldu.
Bu durumda yapılacak iş; felsefe, bilim ve 'etik'e baş-
vurmak olmalıdır.
Olaylan yöntemli bir düşünce ile sorgulamaya, kav-
ramlara açıklık getirmeye felsefe diyoruz. İyi ve iyilik
kavramları üzerinde düşünmek bizi 'ahlak fe/sefes/'ne
götürüyor.
Deneysel yöntemlere ve gerçek verilere dayanarak
yasalar ortaya koymaya çalışan düzenli bilgiye ise bilim
adını veriyoruz. Bilimsel bilgi, aklın süzgecinden geçen
deneyimlerin ürünlerinden oluşuyor.
Bilim, doğa ile ilişkilerimize rahatlık getirdiği gibi, in-
sanlar arasındaki ilişkilere, toplum olaylarına, akla uy-
gun bir yön vermeyi de öğretiyor. Planlama kavramını
gündeme getiriyor.
Bugün toplumumuzda karmaşa (kaos) egemendir.
Felsefe, etik ve bilim, karmaşadan düzenli topluma geç-
mek için bir an önce devreye girmelidir. Doğru dürüst
yönetim, hukuk, böyle sağlanır.
Bilimin hemen arkasından, bir bakıma onun uzantısı
olarak teknik gelmektedir.. Teknik, insanlığa yararlı ol-
duğu gibi zararlı da olabilir. Zararlı oluşunun en çarpıcı
örnekleri savaş ve iletişim araçlarında görülmektedir.
İnsan kimı zaman melek kadar iyi, kimi zaman cana-
var kadar kötü olabildiğinden; teknik, onun elinde cana-
varlaşabilmektedir.
Tekniğin, teknolojinin bireye ve topluma zarar vere-
cek yola girmesi, felsefe ve etikle önlenebilecektir.
Toplumlardaki bilinçli ya da bilinçsiz insan düşmanlı-
ğına son vermek için, insan haklarını, insan degerlerini,
erdemi savunan ahlaktan (etikten) başka dayanağımız
yoktur.
Türkiye çeşitli evrelerden geçerek bugünlere ge'di.
Arkamızda bir tarih, önümüzde bir gelecek var. Tarihi-
mizi felsefe ve bilimle yorumlamak, geleceğımizı felsefe
ve bilimle yapmak zorundayız. Tanzimat'ın, Meşruti-
yet"\n ve 'Cumhuriyet"\n bize öğrettiği çok şey var.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bağımsız Türkiye kuru-
lunca, bütün olumsuz koşullara karşın felsefe, ahlak ve
bilimin öncülüğünde hareket edilmiştir. Böyle olduğu
için ekonomide, eğitimde, iç ve dış siyasette başan ka-
zanılmıştır.
Bugün daha iyi durumda olmamız gerekirken olamı-
yoruz. Doğrulanmız, iyilerimiz azalıyor, yanlışlarımız,
kötülerimiz çoğalıyor. Bunun nedeni felsefeye, ahlaka,
bilime, bilimsel düşünceye gereken önemin verilmeme-
sidir. Başta sosyal bilimler olmak üzere bütün bilimler,
kendilerinden yararlanmamızı bekliyor. -
Demokrasi eğitim demektir, eğitilmişliği gerektirîr.
Eğitimin temel direkleri felsefe, ahlak ve bilimdir. Böyle
olmazsa demokrasi halkı sömürmek ve aldatmak için
üretilen birtakım laflardan öteye geçemez.
Sokaktaki sanatçı
KOCAELİ (AA)- Kurumuş ağaç köklerine çeşitli şckiller
vererek onlan birer sanat eseri haline getiren İzmitli sanatçı
Mehmet Ankan, ekonomik sıkmtı nedeniyle çalışmalannı
sokakta sürdürüyor. Yıllar önce ailesiyle çıktığı bir
Karadeniz gezisi sırasında ilk kez bir ağaç köküy le
tanıştığını belirten49 yaşındaki Mehmet Ankan. 21 yıldan
bu yana amatör bir ruhla ağaç kökleri üzerinde çalışmalar
yaptığını söy lüyor. Özellikle iyi verniklenebilen ay va,
kesıane. incir. kocay emiş ve meşe ağaçlannın kökünü
malzeme olarak kullanıp değişik bir sanatın öncülüğünü
yaptığını kaydeden Ankan, çalışmalannı gençlere de
öğretmek istediğini vurgulayarak. şöyle diyor: "Oyma
sanatını kendimce geliştirerek köklere yeniden şekil
vermek benim için bir yaşam tarzı oldu."
Dinçer Sümer Almanya'da
Kültür Servisi - Devlet Tiyatrolan sanatçısı. yazar ve
Cumhurbaşkanlığı Sanat Danışmanı Dinçer Sümer. Köln
Başkonsolosfuğu"nun davetlisi olarak 4-10 nisan tarihleri
arasında Âlmanya'ya gidiyor. Sümer. Almanya'da
bulunacağı süre içerisinde Köln. Karlsruche ve bazı
yerlerde •"Tiyatro ve Toplum" konulu konteranslar
verecek ve o yörelerdekı Türk liyatro topluluklany la ilgili
ıncelemelerde bulunacak.
İngiliz Edebiyatı Semineri
ANKARA (ANKA) - İngiliz Kültür Heyeti ve Hacettepe
Üniversitesi'nin işbirliği ile bu yıl 15"incisi
gerçekleştirilecek olan "İngiliz Edebiyatı Semineri" 6-8
nisan günleri arasında Ankara'da yapılacak. İngiliz Kültür
Heyeti'nden edinilen bilgiye göre rîer yıl Türkiye'deki bir
üniversiteylc düzenlenen seminerin bu yıl Hacettepe
Üniversitesi'nin işbirliği ile gerçekleştirileceği bildirildi.
Seminerin "Victoria döneminde yazım ve toplumun
etkileşimi" başlığında düzenleneceği ve seminere 18
üniversiteden yüze yakm öğretim görevlisinin katılacağı
belirtildi. Aynca toplantıya İngiliz Kültür Heyeti
tarafından davet edilen Excter Üniversitesi öâretim üyesi
Prof. Peter Thomson ile Hull Üniversitesi'nden Angela
Leighton'unda katılacağ kaydedildi. Toplam 18 bildirinin
sunulacağı seminersüresince İngiliz Edebiyatı ile ilgili bir
kitap sergisi ve bir panel düzenleneceği bildirildi.
Aerosmith, AIDSiçin kollarını
sıvadi
LOS ANGELES (ANKA) - Dünyaca ünlü müzik
topluluğu Aerosmith, 16-20 Haziran 1994 tarihleri
arasında Rusya"run St. Petersburg kentindedüzenlenecek
olan Beyaz Geceler Kültür Festivali'ne katılacak. Bu yılki
festival AIDS ilesavaşım yarannadüzenlenecek. Beyaz
Geceler Festivali. eski Sovyetler Birliği ve Doğu
Av rupa'nın en büyük festivali olarak kabul ediliyor. Üç yıl
önce Rusya'dakı ilk serbest seçimlerin kutlanması
amaayla başlayan festivalinöncelikli iki amaa, AIDS ile
savaşımda Abgis oranını arttırmak için düzenlediğı medya
kampanyasına destek vermek ve St. Petersburg kentinin
dünya kültürel değişiminde uluslararası bir yeri olduğuna
dikkatçekmek olarak belirtiliyor. buyılki festival
programı dahilinde konserler. moda defıleleri. tiyatro ve
bale etkinlikleri, uluslararası yetenek yanşmalan yer
alıyor. Festival. televizyon yayınıyla dünya çapında yüz
milyon kişiye ulaşmayı amaçüyof. Festivali MTV. MTV
Europe Sky Channel, Super Channel, Alman ZDF ve 20
ülke televizyonlan yaymlayacak. Festivale. 4 MTV ve 2
Grammy ödülü kazanan Aerosmith'in yanı sıra A-Aha,
Run DMC, Patü Labelk. Mr Big ve Ricky Martin gibi
topluluk ve sanatçılann da katılması be'kleniyor.