Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26NİSAN1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
François Morellet'nin Türkiye'deki 6. sergisi Maçka Sanat Galerisi'nde
'40 (30 ya da 20...) yıl sonraIstanbıü'da'
CANAN BEYKAL
1987 yılında 1. Uluslararası İstan-
bul Bienali'nde Aya İrini mekanında
sergilenen yapıtlar arasında, mekanla
doğrudan ilişki kuran yalın ama son
derece duyarblık işleriyle Françoise
Morellet'i İstanbul sanat izleyicileri
anımsayacaklardır. Burada yapılmış
en iyi mekan düzenlemelerinden biri
oiarak değerlendirdiğim Morellet'nin
çalışmalan, anımsanacağı gibi Aya
Irini'nin duvarlannda belli açılarla
yan yana boyutlannı ve konumlannı
değjştirerek süregelen beyaz dörtgen-
lerden ve nişlerin kenar. tepe ve de ta-
ban kısmını örten beyaz dörtgenlerin
üzerlerine, onlann görünmeyen, ama
var olan çizgilerinin yer aldığı anı-
msatıa çizimlerden oluşmaktaydı.
Malevich'in kaldığı yerden
Morellet, bizim ona yabancı ol-
madığımız gibi o da İstanbul'a ya-
bancı biri değildir. 1955-70 arasında
turist oiarak istanbul'a tam dört kez
gelmiş veilki I987yıhndaoimak üzere
ve şimdi 1994'te burada iki enstalas-
yon kurmuştur. Aya İrini'deki çalı-
şmasıyla Morellet. burada gördüğüm,
zorlayıcı bir mekanın suskunluğu ve
yapısal gücüyle bu denli zarif biçimde
ilişki kuran en iyi mekan düzenlemesi-
ni gerçekleştirmişti.
Morellet'nin temel sorunu; 19 nisan
salı günü M. S. Üniversitesi oditoryu-
munda yaptığı dialı konuşmasında da
sık sık adını saygıyla andığı Malevich'-
in tamamlayamadığı yerden başlar.
Malevich; 1915 yılında ilk kez "Beyaz
Üzerine Siyah Kare"sini sergilediğinde
iıesnenin yokluğunun duyarlığı'nı ver-
meyı amaçladığını söylemıştı. Ardı-
ndan beyaz üzerine beyaz bir kareyle
süprematizm adını verdiği teoremini
de açıklıyordu. Morellet, 1987 yılında
Aya İrini mekanında yaptığı işleriyle
aynı zihinsel lcmclden hareket ederek
ûzerlerinde sadece incecik anımsatıa.
tamamlayıcı çizgilerin bulunduğu ve
altında kalan, aslında var olan. ama
görünmez kılınmış, üzerleri ka-
patılmış olanlann duyarlığmı taşıyan
beyaz dörtgenler sergilemişti. Göz sa-
dece var olanlan. göriinür kılınmışlan
görmek üzere eğitilmiştir. Duyarlık ise
zihin tarafından görünebilir kılınmış
olanlan bile görmeye yeterlidir. Mo-
rellet, yapıtlannda saf duyarlığa ulaşa-
bilmek için zaten temellendiği soyut
dili kavramsal bir boyuta taşıyarak
yine en saf geometrik formlan anı-
msatıcı biçimde kullanmaktadır. Bun-
lar ne tek başlanna ve yalın hallerde
görülebilir dörtgen, daire gibi ana geo-
metrik elemanlardır ne de bunlann çi-
zimleridir. Gerçekte bunlar sadece on-
lan tanımlayan açılanyla, eğrileriyle
yatay ya da dikeyleriyle bizim du-
yarlığımız tarafından tamamlan-
maktadırlar.
Morellet'nin mimari ilişkisi üzerine
yapılandırdığı çalışmalannda aydı-
nlatma elemanlan -neon tüpler- kulla-
narak ya da doğrudan mekanla ve
dayanaklanyla oynayan yalınlaştı-
nlmış yapılar içeren bir temel bulunur.
Galerinin mekansal özellikleri
Morellet'nin form bilgisi ve forma
egemenliği, bu anıtsal ölçekli çalışma-
lannda olağanüstü biçimde ortaya
çıkar. Maçka Sanat Galerisı'nde ger-
çekleştirdiği enstalasyonunda ise ken-
disinin de belirttiği gibi buranın duvar
dokusunun 1953 yılında gerçekleştir-
diği tablolannın bir yinelenmesi ve
1950-70 yıllannın yapıtlannda görü-
len süperpoze dokulann ve dağıtılmış
karelerin bir benzerini kurmak üzere
temel modül oiarak galerinin duvar
karolannı ele almıştır.
1994 yılında Maçka Galerisi için
gerçekleştirdiği proje; tuval, özgün
baskı ve desenlerinden oluşuyor. Bu
yapıtlannda da Morellet'nin nesne
yokluğunun duyarlığı yoluyla en saf
duyarlığa ulaşmak fikri ortaya konul-
maktadır. Galeriye girişten itibaren
başlayan enstalasyonda Morellet ya-
tay, dikey. dar, siyah şeritlerle bizi
buradan itibaren başlayan ve tüm ga-
leri yer ve duvarlannda karşımıza çı-
kacak olan minik kare formlanna
alıştınyor. Gözlerimiz yapıtlann icin-
de ancak anımsatılan dörtgen, daire
gibi ana geometrik formlan tamam-
R V
• Sanatçının Maçka Sanat Galerisi için gerçekleştirdiği proje;
tuval, özgün baskı ve desenlerden oluşuyor. Bu yapıtlannda da
Morellet'nin nesne yokluğunun duyarlığı yoluyla en saf duyarlığa
ulaşmak fıkri ortaya konulmaktadır.
(Tuval üzerine yağlıboya/1974,275x550cm.)
larken bir kez daha dikkatimiz galeri-
nin duvar dokusuna yoğunlaşıyor. Dı-
şandan hatırlatmalarla başlayan ser-
gilemede iş mekana dahil olduğumuz
anda son derece yalın, hatta çizgisel
bir dille anlatılan mekansal bağlantı-
lan buluyoruz.
Bu derece geometrik. yapısal ve de
çizgisel olanın aynı zamanda son dere-
ce lirik bir ifadesine ancak duyarlığın
gerçek anlamıyla sınanması sırasında
ulaşılabilinir.
Bu mekanın özelliklerinden biri
olan nişlerin kullanımında ise Aya İri-
ni hatırlatmalan farklı biçimde ele
alınıyor.
Aya İrini'de hatırlatmalar, işaretle-
rini doğrudan yapı elemanının kendi-
sine gönderirken M içka Galerisi'nde
ise üzerinde yer aldığı duvar dokusuna
göndermektedir.
Zaten Morelletyi de bu duvar do-
kusu etkilemiştır. Hatta, "Galeriyi boş
oiarak sergilemeye küstahlığım yetme-
diği için aynca Yves Klein bunu daha
önce yaptığından, duvarlann dokusuna
dayanan ve bu dokunun hatalan gibi
gözükecek" dört tablo gerçekleştirdi-
ğini söylemektedir.
Bu minik kare formlardan oluşan
mekanın duvar dokusu Morellet için
ılktemeliatmıştır.
Bu doku üzerinde Morellet, bazen
onlan tekrarlayan, devam ettiren ba-
zen de ilginç sürprizler sunan işlerirri
sergilemektedir.
Ancak bu arada duyarlık sadece
Morellet'nin işlerinin üzerine değil,
onun işaret ettiği gibi galerinin mekan-
sal. dokusal özelliklerine de yöneltil-
melidir.
Morellet burasının sıradışı bir yer
olduğunu belırtiyor ve şimdi sergiledi-
ği yapıtlannın adı oiarak seçilmiş olan
"40 (30 ya da 20...) yıl sonra İstanbul"-
da" derken gelecekte bir gün 7. ziya-
rctinde son y apıtlannı 'umutsuzca sıra-
dan bir mekanda' yapmayı diliyor. Biz
onun 7. sertpsini umutla daha şimdi-
den bekliyoruz elbette.
CengizAytmatov,
kötümser değil: 'Tümiiyk yeni birdönemdeyiz'
ATAOL BEHRAMOĞLU
- Türldye'ye 1980 öncesinde geldiğiniz-
de karşılaşmıştık. Yaklaşık on beş y ıl geç-
miş. Türkiye've yakınlığınızı biliyorum.
Neler hissediyorsunuz?
İki yıl önce de bir davetle Ankara'-
daydım. Türkıye ve özellikle İstanbul,
dünyada olup bitenleri daha sakin bir şe-
kilde zihnimden geçırebildiğim, değer-
lendirebildiğim bir yer. Bu kent, ınsanı
durup düşünmeye ve hissetmeye zorlu-
vor. Karmaşık bir tarihi olan karmaşık
bir kent. Ama bugün gerek Doğu'dan
gerek Batı'dan bütün kültür etkinlikleri-
ni bünyesinde toplayabilen bir şehir
istanbul. İstanbul'da evimde gibiyim.
Kendi doğal ortamımdayım.
- Rusy a'da \e tüm düny adaki toplumsal
değişimİerden edebiyatuı etkilenmemesi
olanaksız. Hümanist edebiyata bir ilgi
azlığı göztemleniyor. Bunu ben Türkiye'-
de de gozlemliyorum. Sözgelimi GoYki
gibi bir yazar artık daha az okunur oldu.
Rusya'da bu alanda neler olup bitiyor?
Yapay bile olsa kültürü ve edebiyatı
destekleyen bir onam vardı ve biz buna
alışmıştık. Bugün böyle bir destekten
yoksunuz ve bu bize çok güç geliyor.
Yeni bir kültür ortamı ve bu anlamda
yeni ilişkiler oluşturmak gerekiyor, fakat
bunun önünde de çok büyük engeller,
güçlüklervar. Devletin mali desteği artık
sözkonusu değil. Baa cumhuriyetlerde
sinema tümüyle yok oldu. Tiyatrolar ka-
panıyor.
- Cumhuriyetlerde mi?
Cumhuriyetlerde de, Rusya'da da...
Yeni seyirciler kazanmak için tiyatro-
nun kendini ve ilişkilerini değiştirmesi
gerekiyor. Fakat Batı kültürü, özellikle
Ameri'kan kitle kültürü kendisini dayaü-
yor. Durmaksızın yeni alanlar kazanı-
yor. Bana öyle geliyor ki yeni Bâtı sanatı
insanlann sezgilerinı ve içgüdülerini sö-
mürüyor. Oysa sanatın her şeye rağmen
bir felsefesi olması gerekir. Felsefe ise bi-
linçaltının ve içgüdülerin üzerindedir.
- Yani bir çeşit ideoloji mi?
Evet. evet. Bugün görülen ise Ame-
rikan sinemasının kültür alanını ele ge-
çirmesidir.
- Bu kültiire öykünen Rus yazarlan ol-
duğunu biliyorum.
Oykünmekle kalmıyorlar. Kendileri
de böyle bir şey yaratmaya calışıyorlar.
Onlara kalırsa, geçrniş tümüyle sona
erdi. Tümüyle yeni bir dönemdeyiz. Ve
bu anlayıştan yola çıkarak yeni yeni
Amerikalar keşfediyorlar... Gerçi bu da
olacak, hepsinin olması gerekir. Yanlış
olan. kötü olan, tek bir fıkrin, tek biride-
olojinin boyunduruğudur. Karşı
çıkılması gereken budur. Bizim
yaptığımız da bu.
- Kötümser değilsiniz.
Değilim. Çağdaş insanı nereye yön-
lendirmek istediğimizi iyice bilmek ve
gereğini yapmak zorundayız. Yeni du-
rumlan, yeni anlayışlan kavramak gere-
kir. Sanatın hümanist görevi elbette de-
vam edecek. Sanatın böyle bir görevi ol-
mazsa eğer, sadece eğlendirici, oyalayıcı
bir şey olur ortaya konan.
- "Fupyama Eteklerinde"ki kahra-
manımz "Sabur"u düşünüyonım. Ola-
caklar» önceden sezinlediği için hem yöne-
timin hışmına hem de arkadaşlarının iha-
netine uğramışti. Sanatçının bu öngöriisü
konusunda bir şeyler söylemek isterdiniz
belki...
Bu soruya teşekkür ederim. Çünkü bu
konuda söylemek istediklerim var.
Yıllar önce yazılmış şeyler şimdi yeniden
güncelleşiyor. İstanbul Filrn Festivali'-
nde de fılmi gösterilen "İlk Öğretmen"
adlı kitabım otuz yıl önce yazılmıştı.
Ama şimdi olaylar bu konuda konuşma-
ya yeniden zorluyor bizi. önceden görü-
len, hissedilen şeyler şimdi güncelleşiyor.
Benim bu kitabımdaki kahramanım
Duyşen, büyük bir özveriylc devrime
inanmaktadır. Onun düşüncesine göre
çevresindeki insanlar mutsuzlukiannın
nedenlerini anlamıyorlar. Devrim her
şeye çare bulacakıır. Oysa her devrim.
kendisiyle birlikte zorlamalar, yıkıntılar
da getirir... Devrim. kendisine içtenlıkle
inananlan da cezalandınr. Duyşen bu
anlamda trajik bir kışiliktir. Bunca za-
man sonra güncelleşmesinin sebebi bu.
Sabur ise bir sanatçıdır. Çevresindekiler,
çoğu cephede birlikte çarpıştığı arkada^-
lan, sıradan, genelgecer düşüncelerle ye-
tinmektelerken. o hayatın anlamını sor-
gulamaktadır. Sonunda arkadaşlan işi
ihanete kadar vardınrlar. Çünkü baskıcı
yönetimler kendilerine inanılmasıyla ye-
tinmez, ihbarcılık da isterler...
- Bu anlamda Sabur'lar >e karşıtlan
günümüzde de olsa gerek...
Günümüzde de. her zaman, sonsuza
kadar olacak... Bu gün gördüğümüz de
farklı bir şey değil... Geçmişin tümüyle
yok sayılarak bugünün alabildiğine yü-
celtilmesi... Oysa mutlak oiarak iyilik
yoktur...
- Kitaplannızda çocuk kahramanların
önemli bir yeri var. "Beyaz Gemi"de, "İlk
Öğretmen"de...
"tlk Tumalar" Türkçeye cevrilmedi
mi? Onda da kahraman çocuktur. Ço-
cuk ya da ergen kahramanlar. Çünkü
çocuk, taze heyecan demektir. Hayat ise
öyle değil. Çocuk ile hayatın karşılaş-
Cengiz Aytmatov, yeni romanı 'Kassandra'nın Damgası'nı Rusça yazmtş.
masıyla da çatışma, trajedı başlıyor. Ve
böylece oluşuyor kişillk... "Beyaz Gemi'-
'de kahramanın sonu belirsizdir. Özel-
likle öyle bıraktım. Gemiden kendini yo-
koluşa attı. ama bunu açıkça söylemiyo-
rum... Bir gün Çin'de. Pekin'deyim. Pe-
kin'e ilk yolculuğum bu. Tanıdığım ya
da benı tanıyan kimse yok. Oteldeki
odamda telefon çaldı. Bir ses. tertemiz
bir Kırgucayla, "Cengiz Aytmatov
musunu/7" dıye sordu. Herhalde elçilik-
ten bindir diye düşündüm. "Evet" de-
dim, "siz kimsiniz?". "Ben Beyaz Gemi'-
deki o çocuğum" dedi karşıdaki ses.
"Peki". diye sordum. •gemiden kendini
göle attıktan sonra neler oldu?" Karşıda-
ki ses "Yûzdüm, yüzdüm, yüzdüm, Pe-
kin'e geldim..." dedi: "Burada da üniver-
siteye başladım..."
- İki dilli bir yazarsuuz. Bazen Rusça
ba/en KırgızcayazıyoryadaRusçayazıp
kendiniz Kırgızcaya çcviriyorsunuz. Son
zamanlarda sürgün edebiyatı ka\ramı ye-
nidentarrtşılıroldu. Kimitn'va/arınyur-
du dilidir' diyor. Şimdi siz, iki dilli bir ya-
zar oiarak bu iki dilin de konuşulmadığı
Lüxembourg'dasıni7. Bunun yazarlığınız
üzerinde nasıl bir etkisi oluy or? Genel oia-
rak sürgünlük, sürgün edebiy atı konusun-
da neler düşünüyorsunuz?
Bu da güncel ve önemli bir soru... Tek
ve kesin bir yanıtı yok. Ülke dışmda ya-
şayan pek çok rejim karşıtı, değişimler-
den sonra da yaşamlannı yine bu ülke-
lerde sürdürmekteler... Fakat zaman za-
man anayurda gidip gelerek. Televiz-
yon. gazeteler, dilinizden zaten tama-
men kopuk değilsiniz. Arada bir uzak-
tan bakmanın yararlan da olabilir.
- Türkiye'de bir Türk yazan, hümanist
bir yazar olarak tanımyor ve çok seviü-
yorsunuz. Az önce sözünü ettiğiniz "İlk
Turnalar" da içinde olmak üzere bütün
kitaplaruuz çevrildi Türkce'ye. Okuya-
cağımız yeni bir kitabınız tar mı?
Yeni bir roman tamamladım. "Kas-
sandra'nın Damgası." Aimancası yayı-
mlandı geçenlerde.
- Kırgızca yazdınız tabii.
Hayır. Rusça. Kırgızca çevirisi yok.
- Bu kitabınızın da Türk okuruna ge-
dkmeden ulaşacağını umuyor. bu söyleşi
için teşekkür ediyoruz.
Akbank Oda Orkestrası'nın
sotistiIdilBiret
Kültür Servisi - Kasım 1992'de kurulan, o tarihten itibaren
ünlü şef vesolistlerin katılımıyla birçok konser veren
Akbank Oda Orkesirasıyann 1994yılınındördüncü
konserini gersekleştirecek. Yann saat 19.00'da Sabancı
Çenter Haa Omer Salonu'nda verilecek konscre pıyanist
İdil Biret solist olarak katılacak. Şef Rengim Gökmen
eşliğinde Akbank Oda Orkestrası Biret'in seslendireceği
Mozart'ın 13 numaralı piyano konçertosunda solistc eşlik
edecek. Orkestra aynca Britten'in, İtalyan Anasını \e Ulvi
Cemal Erkin'inyaylı sazlariçin Sinfonietta'sını
seslendirecek.
Atatürk Oratoryosu CD'de
ANKARA(A.A)- Kültür Bakanlığı.şairCahit Külebi'nin
yazdığı. Nevit Kodalh'nın bcstelediği. ancak bugüne kadar
plak haline getirilemeyen Atatürk Oratorj osu'nu.
compactdisc olarak hazırlattı. Kültür Bakanı Fikri Sağiar.
şairCahit Külebi. oratoryonun bestecisi Nevit Kodallı.
orkestra şefı Hikmet Şimşek'le birlikte düzenlediği basın
toplantısında, CD'nin tanıtımını yaptı. Atatürk'ün.
Kurtuluş Savaşı ileyalnızca ülkenin bağımsızhğını ilan
etmekle kalmadığını söyleyen Sağlar, kurduğu dev lctin •
temelinin kültür olduğunu vurguladığını ve sanatı da
toplumun yaşam damarlanndan biri olarak niielediğini
söyledi. Sağlar. "Atatürk. hiç kuşkusuz, böylesine bir
müziksel anıtı fazlasıyla hak etmiştir" dedi. Fikri Sağlar.
toplantıda oratoryonun gelecek aylarda kasct olarak da
hazırlanacağınıvedahaöncehazırlanan Yunus Emre
Oratoryosu ile birlikte. kısa zaman içinde. uluslararası
kataloglarda müzik dünyasına sunulacağını behrıtı.
Minik ressamların ödültöreni
Kültür Servisi - Pınar Süt'ün 13yıldıraralıksızdüzenlediği
"İlkokul Öğrencileri Arası Resim Yanşması"nın ödül
töreni İzmir Resim Heykel Müzesi'nde yapıldı. "Pınar Süt
kutulannın üzerinde kendi çizdiğiniz resmi görmek ister
misiniz?" konulu resim yanşmasına Türkiye'nin dört bir
yanından beş bincyakıneşer katıldı. Yanşmajürisincc
yapılan değerlendirmede İzmir'den Ayşe Saraç.
Samsun'dan A\ sel Çelik. İzmir'den Berat Hav ta.
Bursa'dan Gizem Başaran. Ankara'dan Meriç Armağan.
İzmit'ten Beste Kobak "Üstün Başan" ödülüne. İzmir'den
Özgür Dünyaoğullan veTardu Mersin. İzmit'ten Ekin
Özdil. Mersin'den EmirGüvende"BaşanÖdülü"ne.
aynca 108eserdesergilenmeyedeğergörüldü. Üstün
Başan ve Başan ödülleri alan öğrencilerin eserleri Pınar
Süt kutulannın üzerine basılacak.
İzmir Film Festivali sona eriyor
Kültür Servisi -6. Uluslararası İzmir Fılm Festıvali'hınson
gününde İzmirSineması'nda saat 12.00.14.30.16.45ve
19.00'da "Chaplin". 21.15"te "Hoffa"izlenebilir.
Türk-Amerikan Derneği'nde ise bugün saaı 12.00'de
"Mavi". 15.00"te ise son dakika fılmleri eösterilecek.
Fransız Kültür Merkezi'nde"Gözaltı" Î2.00ve 18.00.
"Neşeli Pazar" 15.00 ve 21.00 seanslannda görülebilir.
4
Jazz Guitar' isimli kasetinde Türk Sanat Müziği şarkısını caza uygulayan Önder Focan:
Biraz Don Kişotluk yapmak gerekASU MARO
"Bana Herşey Seni Hatırlatı-
yor". bir süredir dillerden düş-
meyen bir Türk sanat müziği par-
çası. Peki. onu bircaz parçası ola-
rak düşünebiliyor musunuz? Ön-
der Focan. "Jazz Guitar" adlı ka-
setinde bunu başarmış. Focan. ya-
şamını mühendislikle kazanan bir
caz gitaristi. Türk pop müziğinin
atağa kalktığı bu günlerde tama-
men kendi olanaklanyla, pek çok
şeyi göze alarak bir kaset yapmış.
Amacı, sesini duyurmak ve diğer
cazalara bir mesaj vermek, bir
şeyler yapmak gerektiğine dair...
Bütün olumsuzluklara karşın
umudunu yitirmiyor. iyimser ve
son derece disiplinli. Bir yıla yakın
süredir Tünel'deki Cafe Grama-
fon'da müzik yapan Önder Fo-
can'a kasetinde, piyanoda Selim
Benba, basta İlkin Deniz ve davul-
da Cankut Özgüt eşlik edivor. Fo-
can, kaseti ve müzik yaşamı üzeri-
ne sorulanmızı yanıtladı:
- Biraz kendinizi tanıtır mısınız,
müziğe nasıl başladınız?
ODTÜ Makine Mühendisliği
mezunuyum. Müziği tümüyle
kendim öğrendim. Bizim za-
manımızda üniversitelerde boy-
kotlar olurdu. Bazen sekız. on ay
okul olmazdı. Ben de eve kapanıp
müzik çalışırdım. 1975'ten itiba-
ren caza yöneldim. Mühendislik-
ten artan tüm zamanımı müzik
alıyor Eğitime gelince, yurtdışı-
nda caz eğitimi verilen bir kurum-
da, sadece bu ortamın içinde ol-
mak için bulunmayı isterdim.
- Şu anda geldiğiniz noktadan
memnun musunuz?
Belki daha çok ilerlemem mümkün-
dü. Ama bunun ıçın aynlacak zaman
çok önemli. John Mc Laughlin der ki
"Herkes benden daha iy i gitar çalabilir,
eğer günde sekiz saatten daha fa/la
çalışabiliyorsa". Bızım böyle bir ola-
nağımızyok.
- Profesyonel olarak müziğe başladı-
ktan sonra kimlerle
çahştınız?
Özellikle 80'lcrden
sonra hep caz müziği
çalan gruplarda çal-
dım. Oğuz Durukan,
Can Ayer ve Nükhet
Anıca'yla birlikte bir
grubumuz vardı.
konserler verirdik.
Sonra o grup dağıldı.
Evde provalar yapıp
iyi bir repertuvar
hazırlamıştık. Her-
kes için okul gibi bir
şeydi. Onun dışmda
çalıştıklanmdan Erol
Pekcan, Selçuk Sun.
İrner Demirer. Fatih
Erkoç, Nezih Yeşilnil
bir anda aklıma ge-
lenler.
- Kaset projeniz ne
zaman doğdu?
80'lerin başlan-
ndan beri beste yapı-
yordum. 89'dan beri
gelişmekte olan bir
proje bu, ama sürekli
finans ve bir araya
gelme problemi oldu. Sonunda reper-
tuvan hazırlayıp herkeslc anlaşıldı-
ktan sonra provalara geçildi. Stüd-
yoda bir günde kaydettik. Türkiye'-
deki stüdyolann olanaklannın elverdi-
ği ölçüde iyi oldu bence. Zaten bu ko-
nuda çok litiz olmak gerekliğini dü-
şünmüyorum. Bir şey yapılması lazım.
insanlar "Yapsam satılır mı, kaydetsek
kim piyasaya sürecek? Türk popu 800
bin satarken. kim üstlenir üç beş bin sa-
tacak kasedi?" gibi düşüncclcrlc ya-
naşmıyorlar. Büıün bu zoriuklu la-
bulann yıkılması için böyle bir şey
7
Beştane kendi bestem var. Üçlancde
bilinen Türk müziği parçası var.
- Gerçekten de bu ilk bakışta dikkati
çekiyor. Bu parçalan cazla bağdaştı-
ntıak güç gibi görimüyor. Nereden
aklınıza geldi?
Tüm dünyada kulüplcrde çalınan
caz standartlan aslında cskı Amerikan
Focan'ın amacı, sesini duy armak ve diğer cazcılara birşeyle yapmak gerektiğine dair sesini duy urmak.
yapılmalıydı. Aslında şu anda da,
yapımcı dahil herkes memnun. Yüz-
bınlerce satmasa da cazın dinleyicisine
hitap edebiliyor.
-Kendi besteleriniz de yer alıyor değil
mi?
Hollyvvood fılmlerinin müzikleri ya da
o dönemlerin pop parcalandır. Sonra
cazalar onlan yorumlamışlar ve pop
parçalan aniden caz standardı haline
gelmiş. Türkiye'de de bir popülcr mü-
zik var. Türk sanat olsun, Türk pop
olsun. insanlann dillcrinde dolaşan bir
müzik var. Bunlann içinden bazı par-
çalan alıpcazcı gibi çalsakne olur diye
düşündük. İnsanlar yatkın olduklan
mclodiyi daha rahat dinleycbilirler.
Ancak Türk popunda son günlerde
ortaya çıkan melodiden uzak. tekerle-
melerden oluşmuş parçalarda bunu
yakalamak zor.
Ama örneğin "Bana
Herşey Seni Hatır-
latıyor"un melodisi
çok güzel. Armonisi
kendi içinden geli-
yor. Melodik
yapısıyiafazlaoyna-
madık. sadece emp-
rovizasyonlar koy-
duk. "Seninle Bir
Dakika" da çok gü-
zel bir parça bence.
Bir de "Köylü Güze-
li" var ki aslında o
hızlı bir bebop par-
çası. Dizzy Gfties-
pie'nin "Bebop" adlı
parçasının intro'-
sunu aynen koy-
dum. "Bu bir bebop
parçasıdır" demek
için. Çalarken bir
kaygım oldu: Pek
Türk müziğine
yatkın değilim. Ama
ben Batı standart-
lanndaki parçalan
tespit edip gene Batı
tarzında çaldım.
Hiçbir zaman Türk şarkısı havası
uyanmaz. Gene de dünya soundunda
olsun da melodinin orijini de Türk ol-
sun istedim.
- Türkiye'deki caz müziğinin duru-
ınunu nasıİ değerlendiriyorsunuz?
Dolara karşı Türk lirasınm duru-
mundan iyıdir. Türkiye'de dünyayla
her alanda bir kıyaslama yapiyor ol-
sak, caz müzisyenleri Türkiye'dcki or-
talamanın çok üstünde. Çünkü caz
dünyasının birinci sınıf insanlanylaça-
labilecek insanlar var. Türkiye'deki
cazın sorunu. talep yaratma sorunu-
dur. On yıl önce insanlann caza ilgısi
vardı vc yurtdışından gelen cazcı sayısı
azdı. Dolayısıyla Türk müzısycnleri-
nin konserlerinegidiliyordu. Ama üre-
tim yapmadılar. Bu tamamcn oniann
suçudeğil, ekonomininve müzik piya-
saşının getirdıği bir şey.
İkincisi. meSya şekil deâiştırdi Ben
15 yaşındayken televizyonda karşıma
Erol Pekcan'ın konseri çıkardı. Şimdi-
ki gençliğin böyle bir şansı yok. Özel
radyo ve televizyonlarda caza hiç yer
verilmiyor. Çünkü reklam alamıyor-
lar. Talep olmayınca arz olmuyor. arz
olmayınca da talep olmuyor. Böyle bir
kısır döngü var. Ö zaman biraz Don
Kişot'luk yapmak lazım.
Bir de organizaiörlerde Türkiye'-
deki caz adına bir şeyler yapma çabası
yok. "Türkiye'de caz mı var, caz müzis-
yeni mi *ar" demek kolay. Türkiye'de
ne kadar caz müzisyeni yoksa. o kadar
da caz emprezaryosu, caz organızatö-
rü yoktur. Herkes kendini kendi bu-
lunduğu yer kadar tartmalı. Bir yerde
bir şey. onu üreten insanlar varsa
vardır. Dışandan getirmekle olmaz.
Dünyanm her yerinde uluslararası
starlarda vardır. lokal müzısyenlerde
vardır Türkiye'nin de birinci sınıf mü-
zisyenlen vardır ve Amer.ka'nın birin-
ci smıf müzisyeni kadar iyi çalar.
"Cazın caz olması için müzisyenin ren-
ginin sjyah olması lazım, Blues kökenli
bir de atonal ve avangard çalması
laznn"diye bir şeye de katılmıyorum.