Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 NSAN1994 PERSEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Meksikalı yönetmen Arturo Ripstein filmlerinde karamsar ve asık yüzlü ama
Sinetnamngekceğinden ııımıtlu
TUM4 ERDEM
Meksikalı yönetmen Arturo Ripstein.
filmlennde karamsar ve asık yüzlü ko-
nulan seçmesine karşın. son derece neşe-
li ve şakacı bir insan. Yüz ıfadesini hiç
değiştırmeksizin, sanki ciddi bir konfe-
rans veriyormuşçasına art arda şakalar
sıralıyor konuşurken. 13. Uluslararası
İstanbul Film Festivali"nin "L'stalara
SaygT bölümünde, filmlerini görme
olanağına kavuştuğumuz Ripstein,
"ûnlü bir Meksikalı şarkıcının hayali bi-
yografai" olarak tanımladığı son çalı-
şması "The Queen Of Night" Gccclcrin
Kraliçesi) fîlmiyle mayıs ayında gerçek-
leştirilecek Cannes Film Festivali'nde
Altın Palmiye için yanşacak. Ripstein ile
Meksika sineması, film yanşmalan ve
Bunuel üzerine söyleştık:
- Festival kapsamında yapılan söyleşi-
ler, sanat sinemasmın geleceği konusunda
pek iyimser bir tablo sergilemiyor. Siz bu
karamsarlığı paylaşıyor musumız?
Dunım umut verici değil Birkaç yıl
önce tüm ülkelerde sinematografı bir
meslek olma olanağına sahipti. geçimi-
nizi de bu yolla sağlayabiliyordunuz. Şu
anda ise durum tamamıyla farklı: en aa-
ndan tıcan olmayan. salt para kazan-
mak için yapılmayan filmler için. Çünkü
bu filmlerin artık çok kü'çük bir izleyici
kitlesı \ar. Oysa bundan otuz yıl önce
durum bu dcğildi. Ama umutsuzluğa sü-
rüklenmemeliyiz. Çünkü artık sorun
başka. Artık sinemacı olmak daha çok
roman yazan olmaya benziyor. Roman
yazarlan gerçek birendüstri içindeçahş-
mazlar. Sinemacılann durumu da artık
buna benzeyecek. Sadece sinema yap-
mak zorlaştı belki ama aslında her za-
man zordu. Üstelik tutkulu sinemacılar
her yıl önemli sayıda film gerçekleştır-
meyi sürdüriiyorlar. Eğergeçmiş yıllarla
kıyaslarsamz karamsar olursunuz. Ama
değişen koşullar ıçinde düşünmelisiniz.
Fılmlenmde ele aldığım konular hakkı-
nda karamsanm ama sinemanın gelece-
ği konusunda değilim.
- Peki Meksika sinemasımn şu anki du-
rumu nasıi?
Meksîka'da ticari filmkrle bellı bir
tutkunun sonucu olan filmleri birbirin-
den ayırmak çok kolaydır. tamamen
farklı türlerdır. Ticari filmler hem Mek-
sika Cumhunyeti'nde. hem de "dogal
pazar" dediğimiz İspanyolca konuşulan
ülkeler ve Amerikan eyaletlerinde bü-
yük bir seyirci kitlesine sahipler.
Sanat filmlerinin ise para kaynağı bul-
malan ve tarrtamlanmaları zor. En iyi yı-
1larda sekiz ya da cn fazla on tane böylesi
film gerçekleştınlebiliyor, çoğunluğu
devlet yardımıyla tamamlanıyor. Mek-
sika'da her altı yılda bir hükümei değişi-
yor. Önümüzdeki ağustos ayında yapı-
lacak seçimlerde seçilecek yeni başkan.
kühürel alandakı etkinliklerden hangisi-
ne daha çok ağırlık verileceğjni bclirleye-
cek. Geçen dönem devletle sinema ilişki-
leri son derece verimli oldu. Çünkü ulu-
sal sinema enstitüsünün başkanı sadece
bir bürokrat değil, sinemanın işleyişini
lilen bir yönetmendi. Ama önümüzdeki
altı yıl ne olacağını bilemiyoruz.
(Fotoğraf: AZMİ KARAVELt)
- Amerikan sinemasımn egemenüğini
kırmak için ne yapılması gerektiğine
inanıyorsunuz?
Yasaklamanın yaranna inanmıyo-
rum ama regülasyonun yaranna da
inanıyorum. Amerikan sinenıası da ye-
rel kültürlerin korunabilmesi için kesin-
JikJe regüJe edilmelidir. Örneğin Ameri-
kan filmlen daha pahalı olmalı. bu da
uluslararası kota uygulamalanyla sağla-
nabilir. Yerel kültür, yerel kimliğin kö-
kenıdir. Ben milliyetçiliğe inanmam ama
kimlığe ınanınm. İnsanlar tek tip olma-
malıdır. Bunun datek yolu "dteki''nı ka-
buletmektir.
- Sinemanın yapım sürecinin edebiyata
benzeyeceğini söylediniz. Birçok edebiyat
uyariaması yapmış bir yönetmen olarak
sinema edebiyat ilişktsine nasıl bakıyor-
sunuz?
Aslında ben edcbiyat uyariaması yap-
maktan çok, profesyonel anlamda se-
naryo yazmamış, olan yazarlarla filmle-
rimdc çalıştım Çok şanslıydım ve Gab-
riel Garcia MarquestCarto5 Aıtjpsjfbi
ünlü yazarlar fılmlenmde çalı^tılar. Bazı
edebıyat uyarlamalandayaptım. Benım
bu konuya ilişkin temel ınancım. sadece.
kötü bir kıtaptan iyi bir film yapılabile-
ceğidir Ancak Necip Mahfuz'un roma-
nından "Başlangıç ve Son" filmini ger-
çckleştırdiğımde gördüm kı. çok ıyi ede-
bi kaynakîardan da iyı filmler yapmak
mümkünmüş. Temelde yazann genel
çizgisinin dışına çıkmamaya çalışınm.
Sadece elimdekı malzemeyi kendi çevre-
me uyarlamak konusunda özgürlük
tanınm kendime. Bu çevre de temelde.
belli bir tarihsel zamanda, yaşadığım şe-
hir olan Me.xico City'dir. Yani bazı de-
ğişimler olur ama asla edebi kaynağa
ihanet etmem
- Louis Bunuel sinema anlayışınızı
nasıl etkiledi?
Meksika film endüsırisıne çok gcnç
bir yaşta girdım. Endüstri de gençti \e
bir umut havası vardı: yaşamınız boyun-
ca sevdiğiniz filmleri yapacağınıza
inanırdınız. Babam bir yapımcıydı. Bu
sayede birçok yönetmen tanıma ve bir-
çok filmin yapılma sürecini izleme
şansım oldu. Böylclıklc ışi öğrendim ve
kendı yaşıtlanmdan ön Je başladım mes-
leğime. Birçok kötü Meksikalı yönel-
menle çalıştım kı bu çok yararlı oldu.
Daha teşvik edici. çünkü "Ben bundan
daha iyisini yapanm" dtyccek özgüveni
kazanıyorsunuz." Examinating Angel"ı
yaptığı sırada Bunucl'ın yanında bulun-
mak gibi büyük bir talihim oldu. Bu tü-
müylefarklı birdurumdu.
Onun görüşlenne ya da film çekme bi-
çimine karşı çıkmak olanaksızdı. Böyle-
sine büyük. çok büyük bir yönetmenle
çalışmak insana huşu \eren bırdeneyım-
di. Ondan. film yapmanın mekanıklcn-
ni, teknığinı hılelennı öğrenmedim.
Bunları yıllarca film yapımı sürecinin iz-
lcyerek öğrendim.
Bunuel'den öğrendiğım daha etık.
ahlaki bir olgu\du: Yaptığın işc saygı
eöstermck kcndınc saygı göstermcktir.
Fşine en az kendine gösterdiğin saygıyı
göstermelisın. Hıçbir zaman en derin
inançlanna ihanet ctmc ve elindeki ko-
şullarla yapabıleccğın filmin en iyisini
yap. Bunuel bana bu yüksck etik stan-
dardı benımsett!.
- Film y arışmalan, ödölleri »e jürileri
hakkında ne düşünüyorsumız?
Hangi filmin daha ıyi olduğuna karar
vermek çok zor bir iş. Aslında ola-
naksızdır bu. Ödüller seyircilerin ilgısi-
nin çekmek için venlirler. Aslında bu
haksızlık bence. çünkü burada vapılan
seçim bir zev k sorunu ve zev k hiç de bi-
lımsel bir olgu değildir. Ze\kin varlığı
bile sorgulanabılir. Bence vanşmalarda
kaıegoriler olmalı yani 75 miljondolara
mal olan bir Amerikan filmi. 300 bin do-
lara mal olan bir İran filmiyle yanş-
mamalı. Benım ıçın ideal film yanşması.
her katılımcıya aynı senaryonun veaynı
bütçenin verildiğı veaynı süredefilmibi-
tirmclen istendiği bir vanşma olurdu.
Ancak bu ^ekıldc hangısinin cn iyı
yönetmen ya da görüntü yönetmeni ol-
duğunu anlayabilirsinız. Çünkü şimdi
artık sadece bccenlen kıyaslıyor olursu-
nuz ve tek bilimsel seçim yöntemi kıyas-
lamadır. Üstclık aynı konuya bir sürii
yönctmeniri farklı bakışının görmek il-
ginç olurdu. Sonuçta yanşmalarda çok
haksızlık oluyor: her zaman kazanmayı
hak edip kazanamayan. kaybetmeyi
hak edip kaybetneyen. ya da şans veril-
seydı kazanabilecek olan birilcn oluyor.
Bu haksızlık. ama zaten yaşam bir
haksızlıklar dizisıdir.
Figüratifile
soyutun zrtçekidSği
Kültür Servisi - İngıltere"nın önde gelen modem dans topluluk-
lanndan Siobhan Davies Dance Company. 23-24 nisan tarihlerinde
saat 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda iki gösteri suna-
cak. The British Council'ın katkılanyla düzenlenen modern dans
gösterileri. "Hikaye Anlatmayı İstemek" ile "Tiiysüz Beyaz Kuş"
başlıklan altmda.Siobhan Davies'in 1992-93 yıllannda gerçekleş-
tirmiş olduğu >enı koreografileri kapsıyor.
İngiltere'de modem dansın en önemli isimlerinden biri olan Sı-
obhan Davies. önce öğrencisi olduğAı Londra Çağdaş Dans Oku-
lu'nun Çağdaş Dans Tiyatrosu'nun başdansçısı ve koreografı ola-
rak başladığı kariyerini, 198O'lı \illarda Richard Alston \e lan
Spinkle birlikte kurduğu Second Stride Dans Topluluğu'nda sür-
dürdü. 1988 yılında kendi adını taşıyan dans topluluğunu kurana
dek bir süre Rambert Dans Topluluğu'nda bağımsız koreograflık
da yapan Siobhan
Davies, Dance Umb-
rella 88 Festivali'nde
dikkatleri üzerinde
toplayan "HTıite Man
Steeps" adlı yapıtıyla
Frankfurt'ta "Sahne
Kayıdı-Stüdyo Lyar-
laması" ödülünü ka-
zandı. Bugüne dek
dört Digjtal Premiere
Ödülü kazanan Siob-
han Davies. aynca üç
kez de Lawrence Oli-
vier Ödülü'ne aday
gösterildi.
Siobhan Davies
• Dans Topluluğu'nda.
j vönetmenliği David
Buckland üstleniyor.
Tasanmcı \e sanatçı
olan Buckland.
| Londra, Paris ve New
York'ta açtığı sergıle-
rin yani sıra. dansa
olan ilgisini de çeşitli
dans topluluklanyla
çalışarak tatmin et-
miş. Sanatçı, Siobhan
Davies'in yani sıra
pek çok ünlü dans
topluluğuna da sahne
ve kostüm tasanmlan gerçekleştirmiş. Amanda Brirton, Gill Clar-
ke. Paul Douglas, Sean Feldman, Jeremy James ve Deborah Sa-
xon'dan oluşan Siobhan Davies Dance Company'nin müzisyenleri
ise Andrew Ball (piyano). Bridget Carey (viyola), Nicholas Gapton
(kont-tenor). Catherine Edwards (piyano), Roger Heaton (klamet)
ve Alan Taylor (kontrabas).
Siobhan Davies Dance Company'nin sahneleyeceği "Hikayeyi
Anlatmak İstemek" başlıklı gösteri. figüratif ile soyutun at çekicili-
ğinı dansla irdelıyor. Davies'le birlikte besteci Kevin Volans, ta-
sanmcı David Buckland ve Antbony MacdonaM. 20. yüzyılın bu
sonsuz tartışmasını yeniden gündeme getiriyorlar. Prömiyeri geçen
yıl Brighton'da yapılan "Hikayeyi Aniabnayı istemek", hikayelerin
çok çeşitli ve beklenmedik şekillerde anlatılabıleceğini ve soyut di-
lin bu işlemin alüru çizme gücüne sahip olduğunu kanıtlamaya
çalışıyor.
Topluluğun sunacağı ikinci gösteri "Beyaz Kuş Tüysüz" ise 18.
yüzyılda bir bilmeceden esinlenmiş. Handei'in müziğine dayanan
"Beyaz Kuş Tüysüz". dansçılann bembeyaz kostümleri ve ışıklı ka-
ttfcrle zanf bircinsel karşılaşmanın çağnşımlanyla yüklü.
Siobhan Da*ies Dance Company
Hollanda'dan ^ ıldı/ Teknik İ ni\ersite>i Fotoğraf Merkezi'nin getirdiği Gijs V an Gent sergisi üniversitesanat merkezinde.
Güçlü fotoğrafîk yorumlar
MEHMET BA\HAN
Yıldız Teknik Ünncrsitesi Fotoğraf Mer-
kezi'nin yurtdışı ilijkilen ile sağlanan Gijs
Van Gent sergisi. Uni\ersite Sanat Merke-
zi'nde ızlenmekte. Önümüzdeki iki a\ içindc
Avusturya ve Belçika'dan iki sergi daha geli-
nlecek.
Gijs Van GENT (58) Hollanda Fotoğraf
Federasyonu'nun yönetım kadrosunda >er
alır. MFLAP ve Hon EF1AP unvanlanna sa-
hiptir. Sürekli oiarak ışlediği konu yaşama
çevresi ıçinde insanlardır. Habersiz çekimler-
den kapnır ve objektifini yönelttıklerinden
her zaman izin isıer. Modelleri ile göz göze
gelmek ve fotoğraflannda bu bağı aktarmak
onun için önem taşımaktadiF. Bir süredir Ede
kentinde yaşayan 73 ülkeden insanlan evle-
rinde fotoğraflamakta ve bu proje belediye
tarafından desteklenmektedir. Anayurtları-
ndan kopup gelmış insanlann yeni toplum-
lanna uyumlan, nıh halleri. geride görülen
sembollerle kültürlerinin izleri fotoğrafiarda
okunmaktadır.
Van Gent'e göre fotoğraf. bir zaman dili-
mı. bir mekan ve bir öykünün makine
aracılığı ile film üzenne istiflenmesıdır. Bu is-
tifleme kişisel seçımlere ve yoruma göre bı-
çimlenir. Fotoğralçı önce düşünce yapısını
oluşturmak ve bu yapıyı yansıtacak görsel
sembolıeri bulup düzenlemek durumun-
dadır. Sosyal yoruma yönelik fotoğraf bir
öykü ya da roman kadar zengin içenk ile
yüklü olabilir. Fotoğrafçının bu gücü varsa...
Fotoğrafın estelık yönü. ışik ve ton dengesi.
pozlandırma ve karanlık oda işlemlen konu
ile bütünleşecek ve destekleyecek ^ekildc bı-
çimlendirilebilir. Hatta bazcn çckim sonraM
ışlemler konunun önune geçecek değer kaza-
nabilir. Bu vön güçle vurgulanmanıışsa. fo-
toğraf çcrçevc içinde nc göründüğü ile sınırlı
kalmışsa. bir görsel malzeme olarak foloğ-
raftır. ancak lotoğrafik değer kazana-
mamıştır. Siyah beyaz fotoğraf bu anlamda
çok zengin yorum olanağı verır ve bunun ıçın
daha değeriidir.
te datranışlarımızı buna göre yönlendirmemiz
gerekir. Bu ülkede > aşay an herkesin çok kûi-
türlü olunmasından dolavı bir zenginliği pa>-
laştığını hissermesini sağlamak bepimize düşen
göretdir. Herkes kendisini tehdit edilmiş yeri-
ne güvenli. y abancı yerine birbirini benimsemiş
hissedebilnH'lidir. Ancak bu ortam. farklı kül-
türlerin beraberce >es«nnesine \e toplumu zen-
ginleştirmesine olanak >erir. Başkasınasaygısı
olan kendisine yönelik saygı ve güvenin temeli-
ni ahtıış demekrir."
Çağımızın giderek h-.zlanan yuşamı soluk
• Van Gent'e göre, fotoğraf, bir zaman dilimi,
bir mekan ve bir öykünün makine aracılığı ile film
üzerine istiflenmesidir. Bu istifleme kişisel seçimlere
ve yoruma göre biçimlenir.
Sergide farklı ülke ve küllürlerden gelip
aynı toplum ıçinde yaşayan insanlar görün-
mektedir. Bu fotoğraflar için Hollanda'da
yapılan bir yorumu dıkkalle okumamızda
yarar var: "Farklılıkları kabul etmek cesareti-
ni gösteren bir toplumun temeli say gı ve güvene
dayanır. Kendimize ve birlikte yaşadığımız in-
sanlara saygı ve giiven. > abancı düşmanlığı ve
ırkçılık bu temeli baltalar. şiiphe yaratır. Şiip-
he korkuyu getirir. Farklı göriinüm ve inancı
olan. farklı düşünen ve farklı yaşayanlara
karşı şiddet olasılığına yol açar. Buna karşı
tavır alınması gerekir. Sadece göriiş bildirmek
yetmez. Evde, okulda, işte. dernekte ve ibadet-
aldırmaksızın değişimleri ve girişimleri getir-
mektedir. Bunun sonucu da ulusal ve ulusla-
rarası sorunlardır.
Sorunlann çözümü zamana bağlı olsa her-
halde en akıllı davranış saygı ve güvene da-
yalı birlıklelıği yaratabilmektedir. Farklı iken
birlikte olabilmek. Böylece en azından
karşıhklı zarar önlenir, çözüme veya uyuma
gıdişte zaman kazanılır. Gelışmemış, toplum-
lar. uyumu aramak yenne teslim alıp yok et-
meyi düşünür.
Hollanda'dan Gijs Van Gent'in her
yönü ile güçlü fotoğrafîk yorumlan gözieri-
mızden düşüncelerimize ulaşmaktadır.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Avrupa Düşûncesinin
Yıkımı...
Bir zamanlar istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül-
tesi'nde de dersler vermiş olan tanınmış filoloji uzmanı
Prof. Dr. Erich Auerbach (1892-1957) "Dünya Edebiyatı-
ntn Filolojisi" başlıklı denemesinde geleneksel filoloji-
nin çöküş belirtilerini, üretken bir Avrupa düşûncesinin
de yıkıma sürüklenmesi diye nitelendirir. Batı edebiya-
tında gerçekliğin betimlenmesini ve bu edebiyatın üslup
kökenlerini konu alan "Mimesis" adlı eseriyledünyaça-
pında ün kazanmış olan Auerbach, işin kolayına kaç-
maktan yana bir tekdüzeleştirme çabası sonucu ortaya
yapay bir ortak edebiyatın çıkarılmaya çalışılmasını, Av-
rupa düşûncesinin kendi yaşam kaynaklarından uzak-
laşması sayar. Prof. Auerbach a göre bu kaynakları
oluşturan öğe, tek tek ulusların kendilerine özgü kültürel
farklılıklarıdır. Bu farklılıklann olabildiğince giderilmesi,
yerlerine zorlama ortaklıkların geçirilmesi hedefine yö-
nelik çabalar, yazara göre "hiçbir şeyle giderilemeye-
cek bir yoksullaşmadan" başka bir sonuç doğuramaz.
Auerbach, bu bağlamda şöyle der: "Daha şimdiden,
kaynağını tarih bilincinden yoksun bir eğitimde bulan
böyle bir yoksullaşmanın tehdidi altmdayız. Bugün ne
olmuşsak, bunu tarihimizin akışı boyunca olduk. Bu ne-
denle varlığımızı ancak bu tarihsel akış içehsinde kal-
mayı sürdürebildiğimiz takdirde geliştirebiliriz; bu duru-
mu belleklere unutulması olanaksız biçimde yerleştir-
mek, zamanımızın dünya filologlannm görevidir..."
Auerbach'ın burada sözünü ettiği kültürel farklılıklar,
sonuçta toplumları bağnaz tutumlara sürükleyebilecek
tek boyutlu düşünceler değildir; vurgulanan gerçek, çe-
şitli renklerden oluşma bir tablonun tek bir tablo niteliği-
ni koruyabilmesi için tek tek renkleri yadsımanın gerekli
olmadığıdır. Belki de durum, tam tersinedir ve tablo, tab-
lo olma niteliğini asıl renkleri yadsındığında yitirmeye
başlayacaktır.
Stefan Zvveig, benzer düşünceleri "Tarihsel Gelişimi
Içinde Avrupa Düşüncesi" başlıklı ünlü denemesinde
savunurken şöyle der: "Uluslara gelince, onlar da yal-
nızca kolektifbireyler değil midirler?Bu nedenle uluslar
da bu ikili eğilimin, yani bir yandan bireyselliklerini, kül-
türel kimliklerini ulusal düzeyde vurgulamak, öte yan-
dan da aşılanmak ve kendi zenginliklerini başka ulusla-
ra aşılamak amacıyla sürekli olarak uluslarüstü toplu-
lukları aramak eğiliminin egemenliği altındadırlar..."
Zvveig ırfburada sözünü ettiği uluslarüstü topluluk, ortak
Avrupa düşûncesinin ürünü olarak-ortaya çıkacak toplu-
luktur. Bu topluluk bir yandan bir ortak değerler bilincini
geliştirirken bu değerlerin ancak yukarıdaki alıntıda sö-
zü edilen "kolektifbireylik"korunabildiği sürece ayakta
kalabileceğini bir an bile unutmayacaktır.
Günümüz Avrupası'na gelince; ekonomik ağırlıklı bir
ortaklığın tinsel düzeyde özlenen bir ortak Avrupa'yı da
yaratmaya yeteceğine inanılması, Amerikan kaynaklı
bir tüketim toplumu modelinin üniformasını giyen ulus-
ların düşünce düzeyinde de birbirlerine yaklaşabilecek-
lerinin, hatta kaynaşabileceklerinin sanılması, böyle bir
üniformanın gerekliliğine gittikçe daha yoğun düzeyde
inanç beslenmesi sonucu bu üniformayı giymek isteme-
yenlerin dışlanması ya da görmezlikten gelinmesi, so-
nuçta ortaya "Avrupalı" olmayı neredeyse "insan"
olmaya yeğleyen birtakım yaratıkların ve bu yaratıklar-
dan oluşma bir toplumun çıkmasına neden olmuştur. Bu
yaratıklar için bir zamanlar belki de Avrupa henüz en
kanlı sayfalarını yazarken Montaigne'ler, Erasmus'lar,
Bacon lar, Thomas Morus'lar tarafmdan temelleri onca
güçlükle atılmış insanlık idealleri, görkemli konferans
salonlarının süsüdür: Aynı salonlarda gerçekte yaşanan
ise şimdi Bosna-Hersek topraklarının kanlı gübresini
oluşturan bir düşünce masturbasyonundan başka bir
şey değildir Sözü edilen yaratıkların belki de tek acınası
yanları ise Gorajde mezarlarının gerçekte tarih boyunca
Avrupa'yı insanlara yaraşır bir Avrupa olarak var etme-
ye çalışmış bütün ideallerin ve değerlerin mezarları ol-
duğunu göremeyişleridir...
Körfez harekatı sırasında petrol kaynaklarından yok-
sun kalmamak kaygusuyla Irak'a yağan bombalara al-
kış tutan Avrupa, şimdi kendi göbeğinde kan gölüne
dönmüş bir ülkenin trajedisine, o ülkenin kendisine sağ-
layabileceğihiçbirparasa/yarar bulunmâdığı için seyir-
ci kalabilmektedir. Avrupa tablosu bütün renklerini
giderek yitirirken Zvveig'ın sözünü ettiği kolektif kimlik,
yerini hızla kanlı bir suç ortaklığına bırakırken insanların
değil, fakat bir zamanlarki insan soyunun yozlaşmış ka-
lıntılarının çoğunlukta olduğu bir Avrupa Birliği, artık
yalnızca dünya petrolü tehlikeye girdiğinde anında ha-
rekete geçecek kadar onurunu yitirmiş bir örgütün, Bir-
leşmiş Milletler'in şemsiyesi altında ölüm dansını
yapmaktadır.
Gorajde, artık hiçbir Schindler'in hafrfletemeyeceği
bir büyük utancın adıdır ve bundan böyle ortak bir Av-
rupa'ya en yakışacak bayrak, minik gülümsemeleri bit-
meden dudaklarında donmuş. ölü Gorajde çocuklarının
kırmızı bir beze çıkarılmış grup fotoğraflarıdır...
6. Uluslararası İzmir Film
Festivaü'nde bugün
KültürServisi - Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi'nindüzenlediği Uluslararası İzmir Film Festivali
sürüyor. Festival kapsamında bugün. İzmir Sineması'nda
12.0Ö. 16.45 ve21.15 scanslannda "İnsan Yüreğinin
Haritası". l4.30ve 19.00seanslanndaise"İhtirasBalığı"
adlıfilmlerizlenebilir. Türk-Amerikan Derneei'ndesaat
12.00'de "Ay Vakti". 15.00'te "Biraz Kalbime~Biraz
Tannma". 18.00"de "Ağnya Dönüş". 21.00'de "C Blok"
adlıfilmlerizlenebilir. Bunun yani sıra Türk-Amerikan
Dcrneği'ndcsaat 14.00"te"Türk Sinemasında GeçişÇağı"
konulu pancl izlenebilir. Bugün Fransız Kültür
Merkezi'nde François Truffaut'nun filmleri gösterilecek.
"Ycşil Oda" saat 12.OOve21.0O:"JulesveJim" 15.00'te.
"Çalınmış Portreler" 18.00 seanslannda izlenebilir.
Bueün aynca Alman Kültür Merkezi'nde saat lO.OOve
19.00'da "Kara Kutu" adlıfilmizlenebilir.
İstanbuVayenibir sanat galerisi
Kültür Servisi -Oylum Sanat Galerisi 23 nisanda kapılannı
sanat dünyasına açıyor. İstanbul'un Anadolu yakasında
Göztepe Cemil Topuzlu Caddesi. 64(Tel: 0216) 359 3167)
adresindc yer alan Oylum Sanat Galerisi'nin "Sanata
Merhaba" başlığı altında gerçekleştireceği karma sergide
Yüksel Aydın. Şadan Bezeyiş. DevrimErbil. Dinçer
Erimez. Sadun Ersin.Orhan Ersoy, Hasan Kavruk, Kasım
Koçak, Elif Naci. Mehmet Pesen. Nermin F*ura, Numan
Pura. Kristin Saleri. Berna Türemen ve Mümtaz Yener'in
resimleriyle Kadrünisa Aydemir, Erdinç Bakla ve Hakkı
Karayiğitoğlu'nun heykelleri yeralıyor. "Sanata
Merhaba" resim ve heykel sergisi 19 mayısta sona eriyor.
Resimler 2-100 milyon, heykeller ise 10-100 milyon
arasında satışa sunuluyor. Aynca. 23 nisanda saat
18.00-20.00 arasında yapılacak açilışta Devlet Opera ve
Balesi sanatçılanndan Hülya Aksular ve Oktay Keresteci
çağdaş bale gösterisi de sahneliyorlar. Sahibi Füsun
Saylam'ın yönettiği Oylum Sanat Galerisi'nde yer alan
"Sanata Merhaba" resim ve heykel sergisi pazar-pazartesi
dışında her gün saat 11.00-19.00 arası izlenebilir.