23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN1994 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Insanvevahşet En uygar söylemli ve görünüşlü bir insanın bile belli koşullarda acımasız bir canavara dönüşebileceğini hiç unutmadan kendimizi terbiyeetmeyi ve yabanıl (vahşi) içgüdülerimizi bastırmayı öğrenmemiz için yeni bilim dallan mı kurmalıyız acaba? Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği GenelBaşkanı eçmişten günümüze, in- san denen varbğın ne denli canavar olabilece- [ğini gösteren örnekleri | düşünmek bile katlanı- lır şey değil! Doğadaki öbür canhlar olan hayvanlar, ancak kendilerini korumak ya da beslemek için birbirlerini öldürürken, ne yaak ki pekçoğunun açgözlü türleri insan türünün soykınmına uğramış ve tü- kenmiştir. "Düşünen bir varlık" olarak nitele- nip hayvan türünden ayırt edilen "in- san"ın kendi türüne karşı kıran kırana sürdüregeldiği kıyımı. yok etme içgü- düsünü açıklamak çok kolay olmasa gerek... Eski çağlarda insan topluluklannın kendi yaşamlannı sürdürmek ve koru- mak için birbirleriyle savaştıklannı, o günkü koşullar dikkate alınırsa, bu- nun varoluşun doğal bir sonucu oldu- ğunu biliyoruz. Oysa yeryüzünün dört bir yanıru ele geçirip yerüstü ve yeraltı nimetlerinden olabildiğince yararla- nan insan türünün uygarlık ve tekno- loji geliştikçe. ölü vecanlı doğaya karşı olduğu kadar. kendi cinsi için de acı- masız bir yok edici olduğunu gözlüyo- ruz. En başta insan türünün tarih bo- yunca hasta ve sakatlara davranışını düşünürsek ne denli acımasız ve dışla- yıcı olduğunu algılayabiliriz. Ne yazık ki, hastahklan nedeniyJe farklılaşan, çirkinleşen, üretim dışı kalan insanlar, her toplumda benzer yöntemlerle damgalanmış, yok edilmiş ve göz önünden uzaklaştınlmıştır. Ustelik ki- şilerin günahlan nedeniyle tannlarca cezalandınldıklan varsayılarak yapı- lan vahşet doğallaştınlmış ve böylece vicdaniara yük olmamıştır. Bugün AIDS hastaİanna karşı da aynı ilkel tepkilerin gösterildiğine tanık oluyo- ruz. İnsanlann birbirlerini ezmesi ve yok etmesi için farklı dilden, farklı dinden. türden, ırktan ve renkten ya da sosyal sınıftan olmalan herzaman için yeterli ve oldukça tutarlı bir çıkış noktası ola- geimiş; caniler, kendilerini haklı gö- rürken ne yazık ki çoğunlukla toplum- lan da onlan onaylayıp desteklemiştir. Toprak kavgalan, din kavgalan, ırk kavgalan, sınıf kavgalan yüzyıllar bo- yu yaşlı dünyamızı kan gölüne dönüş- tüımüş. yine de insanlann gözü doy- mamıştır. Barbarlık döneminde daha çok ganimet ve esir için ilkel silahlarla yapılan saldınlann yerini tek tanniı dinleri yayma savaşlan almış, Hıristi- yanlığın yeryüzünün dört bir yanını elegeçırme dürtüsü tüm anakaralarda (kıtalarda) en acımasız cinayetlere. soykınma ve engiasyonlara yol aç- mıştır. Araplann MüsJiimanlığı yaymak. 1 talanı ve kölelerini arttırmak amacıyla Şaman Türk boylannı jüzyıllarca na- sıl kınp yok ettiklerini. kıhçtan geçir- dikleri insanlann kesilmiş başîannı kazıklara sokup dolaştırdıklannı anımsadıkça tüylerimizin ürpermesini önleyebilir miyiz? Yeni anakaralann keşfiyle, çapulcu sürülerinin kendi topraklannda sessiz sedasız yaşayan Kızılderilileri yok et- meleri, nazik bedenleri zora gelmesin diye toprağı işlemek üzere Afrikahlan hayvan sürüleri gibi avladıktan sonra zincirleyip yeni ülkelerine getirmeleri, köleliğjn guçlünün doğa) hakkı sayıl- ması, kadın-erkek tüm insanlann bu vahşeti olumlaması nasıl açıklanabi- !ir? Daha kısa sürede daha çok insanı öldürmek için yapılan bilimsel çalış- malara ne demeli? İple asma. giyotin, elektrikli sandalye, gaz odası vb. çağı- mıza dek gelmiş uygar ve akılcı cellat- lıklar değil mi? Ya bütün bunlar yapı- lırken çoluk çocuk öbür insaniann bu vahşeti garip bir zevk, bir orgazm için- de izlemelerine ne buyurmalı? TV'ler- de en çok beğeniyi şiddet ve cinayet öykülerinin, görüntülerin alması dü- şündühicü değil mi? İnsanlann. yani hemcinslerimizin, işledikleri ya da işlemedikleri suçlan itiraf etmeleri için geliştirilen işkence yöntemleri hangi göksel (semavi) ya da insansal töreye, tüzeye uygundur? İnsanın insana acı çektirmek için yara- tıcılığını kullanarak ürettiği araç ve gereçlerle, cellat giysileriyle sanınm çok ilginç ve anlamlı bir işkence müze- si oluşabilir iki binli çağa girerken... İnsanın kendi türü, kendi izdüşümü için, yani kendisi için böylesine aama- sız oluşunu. kültürel ve teknolojik ge- lişmenin bu vahşi duygu ve davranış- lan azaltacağına attırmasını düz mantıkla açıklamak; sosyal. siyasal ve ekonomik gerekçeleri öne sürmek sa- nınm fazia yüzeysel olacaktır. Hele yüzyılımızda Almanlann Ya- hudilere. Çingenelere vb. yaptığı soy- kınmı, Avustralya yerlilerinin yok edilişini, Afrika'daki insan-hayvan ve doğa sömürüsünü, ABD'deki karade- rili kıyımım, Hiroşima faciasını, Viet- nam ve benzeri emperyaiist savaşlarda yerli halkın, hem de banş adına, de- fnokrasi adına işkencelerden geçirilip öldürülüşünü, günümüzde ikiyüzlü, sözde banşsever güçlülerin Bosna- Hersek kıyımına, tecavüzlere gözyum- malan; din adına İran'da. Mısır ve Cezayir'de, İrlanda'da süregelen; Sı- vas'ta olup biten cinayetleri insan ol- ma bilinciyle. "eşitlik ve kardeşlik" ilkeleriyle açıklamak ve hak vermek olası mı? Tarih kitaplan. insanlığın Rönesans ve Reform hareketleriyle. Fransa Dev- rimi'yle aydınlandığını. kendi akılla- nyla düşünmeyi keşfedip, insanlann eşit doğduklanna, eşit olanaklara sa- hip olmalan ve yasalar önünde eşit tutulmalan gerektiğine inandıklannı, bunun için de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni oluşturup imzaladıklannı yazmaktadır. Bugün yeryüzünde insan-havyan ve doğa kıyımı olmayan hiçbir yöre bile bulunmadığına göre. bütün bu insan haklan bildirgelerine büyüklerimiz okumadan parmak mı basıyor acaba? En yüksek eğitimlerden geçen bir ölümlünün gereksinim duyabileceği her şeye kavuşmuş olan, kendi türle- rince karar organlanna getirilen ya da üstün nitelikleri nedeniyle çeşitli grup- lann başına geçirilen önderlerin, kitle- leri hala yok etmeye, yakıp yıkmaya. tecavüze. cinayete güdüleyebilmeleri insanlığın en büyük açmazı ve çelişkisi görünümünde. Ne çok tanniı ne tek tannh dinler ne de bilimsel ve teknolojik gelişmeler in- san soyunu, kendi beyni ve ruh u için- de özgürleştirip kim olursa olsun öbür insanlarla eşit olduğunu algılamaya, cana kıymaya ya da işkence etmeye hiçbir hakkı olmadığmı kavramaya yönlendirememiş. İster kadın ister erkek olsun insan, her türlü etkiden annarak kendini ve kendinin bir yansıması olan öbür in- sanlan. yeryüzündeki tüm nimet ve zorluklan hakça paylaşacak bireyler olarak görmeli ve kendisi için dılediği ve hakkı olduğuna inandığı her şeyi di- ğer insanlann da hak ettiğini kavra- malı. bunu hücrelerinde duyabilmeli- dir. Kendi çocuklanmızın ve torunla- nmızın soykınmlara, işkencelere. tecavuzlere. yakılmalara uğramasını istemiyorsak insan haklanna, eşitliğe, aklın aydınJatmasıyla kavuşulan doğ- rulara dört elle sanlmalı, haksızlıklara ve insan onuruna ters düşen her şeye, bugün adına olmasa bile, gelecek adı- na tepki göstermeliyiz. İnsanın içindeki bu, giyim kuşamla, eğitimle. tepeden tırnağa örtünmeyle, parayla pulla, maddi manevi doyumla baskılanamayan. ancak gizlenebilen acımasızlık ve vahşilik içgüdülerinin yok olması bakahm gelecek kuşaklar- da gerçekleşebilecek mi? Veyeryüzüy- le gökyüzüyle içinde ölümlü canlılann yaşadığı şu evrende şiddet, baskı ve korkunun yerini bir gün gerçekten eşitlik, kardeşlik. özgürlük, saygı ve sevgi alabilecek mi? En uygar söylemli ve görünüşlü bir insanın bile belli koşullarda aamasız bir canavara dönüşebileceğini hiç unutmadan, kendimizi terbiye etmeyi ve yabanıl (vahşi) içgüdülerimizi bas- tırmayı öğrenmemiz için yeni bilim dallan mı kurmalıyız acaba?.. Dikkat: Dr. Jeykl ve Mr. Hyde'lar ortalıkta kolgezıyor. ARADABIR METIN ERKSAN Schindlep'in ListesiHem batın'ım, hem zahir'im, hem önceyim, hem sonra- yım. - Yunus Emre Batın = görünmeyen, gizlı saklı, örtülü, içyüz; zahir = görünen, açık, çıplak, örtüsüz, dışyüz demektir. önce, Tanrı'dan önce anlamını; sonra, Tann'dan sonra anlamını ıçerir. Yunus Emre (1237-1321), sekiz sözcükten oluşan bu müt- hış dizesinde, "Hem görünmeyenim, hem görünenim hem Tanrı'dan önceyim, hem Tanrıdan sonrayım" diyerek ta- savvuf düşüncesıni dehşet bir deyış ıle açıklar. Hem görünmeyeni, hem görüneni, hem Tanrı'dan önce- yi, hem Tanrı'dan sonrayı görmek, bilmek, algılamak ve özümlemek tasavvuf düşüncesinin aslı ve özüdür. Görünmeyeni görmeyi, bilinmeyenı bılmeyi; yöntembi- limsel düşünce (methodologic thought ing.), eytişimsel düşünce (dialectic thought ing.), bilim kuramı düşünce (epistemologic thought ing.) dızgelerı ve yöntemleri kapsa- mında düşünmek ve bilimsel bilgı (scıentific Krıovvieüge ing.) olarak oluşturmak, toplumsal bilimlere ilışkin bilimsel duşüncenın aslı ve esasıdır. Oscar Schindler, Hıristiyan, Katolik, ışadamı, zengin, saygın, Nazı partısı üyesi bir Almandır 2. Dünya Savaşı ce- hcnnemi içinde olağanüstü akıllar kullanarak, Alman su- baylarına rüşvetler verıp, fabrıkasında çalışan 1300 Yahu- dıyi, Almanlann Auschwitz kampında öldürmelerıne engel olur. Schindler, ölümden kurtardığı bu Yahudılere önderlik yaparak, uzun ve trajik bir yolculuktan (exodus) sonra, Ya- hudı topluluğunu yeni fabrıkasına ulaştırır. Musa Peygamber (moses), kutsal kitapta yazılı söylenti- lere göre, Nil ırmağına bırakılan sepet içinde firavunun kızı- nın bulduğu, evlat edındıği, zengin ve saygın bir Mısırlı olarak yetiştırdığı bir Yahudi çocuğudur. Freud (1856-1939), Musa ve Tek Tanncılık (Moses and Monotheism) adlı kıtabında Musa'yı, tek tanniı Mısır dini Aton'un yarabcısı firavun khnoton'un saltanat döneminde (I.Ö. 1375-1358), Firavun'un en yakın düşündaşı olmuş zen- gin, soylu, yüksek rütbelı Mısırlı bir hassa subayı olarak tanıtlar ve kanıtlar. Kutsal kitapta yazılı söylentılere göre Yahudi asıllı zen- gin ve soylu bir Mısırlı olan Musa, Tann'nın ona verdiği buyruğa uyarak, Freud'a göre Arap asıllı, zengin ve soylu bir Mısırlı olan Musa; Firavun ikhnoton'un ölümünden ve Aton dıninın yok olmasından sonra, Aton dinini yaşatacak bir topluluk oluşturmak amacı ıle Mısır diyarında ölüm teh- lıkesi içinde, sürgün ve tutsak olarak yaşayan Yahudileri, yeni Firavun'un ve Mısırlıların öldürmelerinden kurtarır. Musa, ölümden kurtardığı bu acılı ve çileli topluluğa önder- lik yaparak, uzun ve trajik bir yolculuktan (exodus) sonra Yahudileri, Tanrı tarafından Yahudi ulusuna adanmış top- rağa, Yahudilerin anayurdu olan şimdiki israil topraklarına ulaştırır. Etnik kökeni olan Yahudiliğinı ve etnık ntteliklı Yahudi di- ninı otuz yedi yaşında algıladıktan sonra. "Kutsal kitabın sayfaları arasında kendimı kaybettim" dıyen ve büyük bir sınemacı olan Spielberg, kutsal kitabı okumasının yani sıra herhalde, Freud'un "Musa ve Tek Tanncılık" adlı kitabını da okumuştur. Bu bilgiler, benzerlikler ve eşdeğerlilikler sonucu Spielberg, Yahudileri Almanlann öldürmesinden kurtaran ve onları yeni fabrikasında yeni hayata kavuştu- ran Oscar Schindler ile Yahudileri Mısırlıların öldürme- sinden kurtaran ve onları Tann'nın Yahudi ırkına adadığı yurtlarında yeni bir hayata kavuşturan Musa peygamberi özdeşleştirmiştir. Spılberg: Schindlerın Listesi filminın hazırlık aşamasın- da, Schindler'in ölümden kurtardığı Yahudilerden Poldek Pfefferberg'm ellerini tutup, ona "Size dokunabilmem bir mucize" dedığı zaman Poldek, Spıelberg'e şöyle demiştir: "Şu an bana dokunablliyorsanız, bu, Tanrı tarafından Ya- hudllere gönderilen Oscar Schindlersayesinde olmuştur." Schindler'in Listesi filminin çekimine neden olan Tho- mas Keneally'ın romanının adı "Schindler Ark"hr. Ark, Nuh peygamberın gemisıdir. Kutsal kitapta yazılı söylenti- ler, Nuh peygamberin Tann'nın buyruğu ile bir gemi yaptı- ğını ve insanlann bir bölümünü bu gemiye bindirerek ölümden kurtardığını bildirir. Nuh'un gemisı; ölümden kur- tarmanın, ölümden kurtulmanın ve canlı kalmanın bir sım- gesıdır Yazar Keneally, Schindler ile Nuh peygamberi özdeşleştirmiştir. Schindler ile Musa peygamberi özdeş- leştirmeyi düşünen Spielberg, yapacağı filmin adını Schindler'in Listesi olarak değiştirmiştir. Kutsal kitapta yazılı olan, Yahudi ıle Hıristiyan dinlerini oluşturan söylentiler, doğumlarından ölümlerıne kadar her Yahudi ve Hıristiyan irısanının bilincinde ya da bilinçaltın- da, inanç ya da bilgi birikimi olarak devingen bir nitelikte vardır. Spielberg, üstün sinemacı yeteneğini, çağdaş kültü- rünü, Yahudi ve Hıristiyan kültürünü, düşünce ve imgelem erki'ni sonsuz ve sınırsız bir yetkınlik ile kullanarak, Schindler'in Listesi filminin arka-anlamında (background) kutsal kitaptaki Musa peygamber söylencesini, (= mitosu- nu, mythos Grk.) büyük ustalara yaraşır bir biçimde kullan- mıştır. Schındler'in Listesi filminin sanatsal ve parasal başarısı- nın nedenı budur. Çığınndan çıkmış bir ülke! RECEPBİLGİNER S eçim sonuçlanndan bir suçlu aranıyor. Keşke suçlu tek olsa. Birçok suçluîan var Gerilere doğru uzanan uzun yıllar bo- yunca, partiler, hükümetler, nice aydınlar, hatta, nice Ata- türkcüler, devekuşu gibi, başlannı kuma gömmedi mi? Yani, küçükten başlayan. gi- derek büyüyen bu tehlikeli gidişe göz yum- madılar mı? Şimdi kimse üzerine almıyor. Atasözleri- mizden birinde. "Kabahat sırma yorgan oba, kimse üzerine örtmez" dendiği gibi ken- dinde değil de başkasında anyor kabahati. Saym'Başbakan, -Refah Partis'nin ka- zanması, özei teievtfyoolar vüzündendir" dı- yor. u AMak bozucu vaynlan, seçmeni Re- ftıbV ittj" yorumunu yaparak sözümona seçmen, ahlakı, Refah Partisi'nde mi bula- cak? Çok değil bir yıl gerilere doğru yürüt- sek bdleğimizi, arumsanz: Baştekanımız, DYP kongresinde "Beıim rad>om, benim tetevizyonum" diye selam göndermedi mi te- levizyonlara.. Ve bir yıldır, radyo ve televiz- yon yasasını, uyutmadj mı? ^ ANAP ne yaptı bu konuda? Sadece sus- tu. Öteki sol partiler, bölünmüşlüğiin dağınıkbğında, kesin bir yol çizebildiler mi kendilerine? Ancak bazı olaylara bağımlı kaldı seslerini yükseltmeleri: U^ır Mımcu"- nun ökJürülrnesinde, Sıvas olaylannda. Sonra? Belli bir poliüka izfemenin prog- ramını yapabildiler ve bu programı, ülke çapmda uygulayabildiler mi? Secimin suçlusu, elbirliğiyle, ülke\i cık- maza sokan siyasal ve ekonomik uygula- malar degjl mi? Seçimden sonra büe vatan- daşı rahatlatacak, gelecege yönelik olarak umutlandıracak bir giriş var mı ufukta? Yok. Sadece aa reçete var! Gelelim seçunlere: Partiler. adaylanndan çok kendi genel başkanlanru reklam ettiler. Yani, seçmen. yaşadığı şehir. kent ya da bel- deyi yönetecek kımse\i değil. partilerin ge- nel başkanlanna oy \erdi sanki. "Haik yanıkb" diyorlar. Yanıltmasaydınız. 1950 şecimlerinden sonra Izmir'den vapurla İstanbufa dönüyoruz. Gazeteciler, seçimi yitirmiş kimi adaylar. Ömeğin Aydın'da se- çimi yitiren CHP adavi Agah Snn Loent, Muğla'da kazanamayan Şiikrii Kaya. Dü ve edebiyat alaruncja çok önemli çahşmalar yapmış olan A. Sırn Le\ent, "Halk al- danmrştır, bugün secim olsa yeniden yapdsa biz kazanınz" divor. Şükrii Kaya buna karşı gkıyordu. Şimdi de a\nı şeyleri söyle- yenler var. Yunus Emre de bugünkü kimi politikaa- lar gibi. halkm bilinçsizliğinden dert yanmışnr: "Dan^nan okur tutmaz / Deniş yokm gözetmez / Bu halk öğüt işitmez / Ahir zaman olusar." Asbnda, partiler sözlenni tutmadılar. Daha öncekj seçimlerde. bol keseden va- atlerde bulundular. Seçmene pembe tab- lolar çizdiler, terör bitecekti, ucuzluk ola- caktı. gelirler artacaktı. Hiçbiri gerçekleş- medi, ustelik. daha kötü oldu. İş dondü dolaştı, geldi, vatandaştan fe- dekarlık istemeye. Memura işçiye zam yok, ama devlet işleünelerinin bütün ürünlerine koca koca zamlar var. Kapatılacak işletme- lerin işçileri. açıkta kalacak. İşsizlik, pa- halılık, giderek artan huzursuzluk. Sayın Başbakan, sözü döndürüp dolaşünp, Re- fah'ın. özellikle bmük şehirlerde belediye başkanlıklannı kazanmasını özel televiz- yonlann, açık saçık. düzeysız, gelenek dinle- meyen, ahlak kurallanru hice sayan yayı- nlanna bağlıyor. Şu satırlan yazarken televizyonlann bi- rinde 'Paparazzi' denilen rezil bir program vardı. Bir eğlence yerinin açılışına katılan- lar, vur patlasın çal o\Tiasın, yiyip içiyoıiar. dans ediyorlardı. Birkaç genç, ipe sapa gel- mez şeyler söyleyip kahkahalaria gulüyor- du. Yanlanna bir de kadın kılıklı eşcinsel geldi, daha da neşelendiler. Masalarda, içki- ler su gibi akıyordu, yemekler yerlere dökü- lüyordu. Davetlilerin umurunda değjldi. se- çim sonuçlan, laık. demokraük düzenin >ara alacağı. Onlareğlencelerindeydi. Aynı saatlerde. başka bir programda, >oksul bir baba, işsizlik yüzünden on dön yaşındaki oğlunu döve döve öldürüyordu. Sefalet ve Iüksün yan yana yaşadığı İstan- bul'da her iki sınıf da aJdırrruvordu seçim sonuçlanna. Nası) oba, yaşamîan değişme- yecekti!.. Ekonomik bunalım, hükümet bu- nalımı onlan ilgilendirmiyordu. Hele laik demokraük cumhunyet, asla! En çok satan gazetelerimizin sayfalannı, piyasa şarkıalannın, skandallar kraliçeleri- nin >eni aşklanyla ilgili yazılar süslüyordu. Ülke sorunlan, sadece haber bazında ele almıyor, dedikodu ve nsalet haberleri her şeyi basünyordu. Gazete sayfalan, dergiler, çoğunlukla böyledir hep! Sonra da secim sonuçlanndan sorumlu aranıyor. Sorumlu mu? Partilerden basma, aydın kesimden özel televizyonlara. şımank, son- radan görme. vurguncu zenginlere ve on- lann şımartılmış çocuklanndan. devleti yö- netenlere kadar, herkes, derece derece suçlu. Çoğunluk gününü gün etmeye bakıyor. Tuzu kuru olanlan etkilemiyor, ezilip horla- nanlar da. Vatandaş. haklannı korumasmı bilmiyor, büse bile, 'adam sen de' deyip geçj- yor. Peki ya sonra? T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYIMLAR DAİRESİ BASKANLIĞI İSTANBÜL irOe htanbullular1 envrv w rnak ıstıyorvz. NIN ISUnbul Tanıtnu Escı Tıyatı: 400. BİR CEZA AVU ANILARI 'Suçluyu kazıyımz, alunctan Faruk Erem Ankara 1993 • 1 Suiat/Tiyatro Dcıisl Fiyatı: 10.000.-TL MUÖAFA Ataturişffî Oteki bıivûk atMrmcıler gıbı. eyle ~ % yathaa bır asktri j 3 da siyasal gerçer. tğitmakh an -'^jjt ' "ru btllı bır /Çtv; Z*kl |lfiol k»l.Bastm ÇAĞLAR BOYUNCA TÜRK KADINI VE ATATÜRK 'Bızım sosyal ropluluğumuzun basansızltğının sebebı, kadınl, karşı gösterdığımız ılgısızlıkten gelmektedır ' M Kemal Atatürk Burhan Cöksel Ankara 1993 • 2. Basım Atatürk Dizisi Fiyatı: 15.000. -TL SANATTARİHİ Kıtapta her stti 'emsılcısının birkaç nrttl^as na onem venimıştır. 1. Basım Sanat/SanatTarihı Dızısi Fiyatı: 0 '.•n. mTÜRK MUTFAClNDAN ÖRNEKLER Bır toplumun beslenme kültOrü, yafam seklıyle yakından ıltşkılidır. Bu kitapta ^-=~a Turk Mutfağınm seçkm ) bulacaksfnız doğan sakmaian basm öigûrhığüdur Haz: Türkin Kutluay Merdol/Ntvlr Gğerim Taşç' F. Handan Sacir/Sevıl Ba;o$tu Ankara 1993 • Düzeltilmıs 1, Sanrn j j ^ •*- Tanıtma Eserlcri Dizisi ve diğer ] DOSIM m a ı TÜRKB, Kuvayi Mıllrye' 'Basm ozgurluı gıdçrecek çare, Oftıan Kolo^lu Ankara 1993 • Demokrası Klasıkl TÜRK Bozkurt CuvençTurk Kultur Tanhının Kaynaklan" uzermde yaklafik on yıl suren son çalışmasınt Turk Ktmhği adıyla sunuyor. Bozkurt Cüvenç Ankara 1993 • l.Basm Insanhk Tarıhi Dizts) Fiyatı: IOO.OOOJJJ. T . C . K ü l t ü r B a k a n 11 ğ ı T.C. DÜZCE2.ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo:1993,70Esas: 1994/60 Karar. Davacı Müşerref Eyvaz tarafından davalı Tahir Eyvaz aleyhine açılan boşanma dava- sımn rnahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda: Davaü Tahir Eyvaz'ın göste- rilen Yenı>urt Köyü. Düzce adresine tebligat yapılamamış, yapılan zabıta araştırmasında da davalının adresi tespit edıle- mediğinden, dava dilekçesi ve duruşma günü davahya ilanen tebliğ edilmiş olmakla bu kez mahkeme karan dahi ilanen teblıği gerektiğmden özetle: Mahkemenin vermiş olduğu 03.03.1994 tarih 1993 70 esas. 1994-60 karar sayılı ilamına gö- re MK'nın değişik 134. maddesi gereğince taraflann boşanmala- nna. müşterek çocuk Fatma Ey\az'ın velayetinin anne Mü- şerref Eyvaz'a verilmesine, her ayın ilk pazar günü, dini ve mılli bayramlann ilk günü sabah sa- at 07.00'den ertesi günü saat 07.00'ye kadar. okullann tatil olduğu ağustos ayında bır ay süre ıle davahnın çocuğunu gör- mesine, davacı Müşerref Eyvaz için dava tarihinden karar ke- sınleşinceve kadar ayda 1.500. 000- TL tedbir nâfakası ile küçük Fatma için ayda 500.000.- TL ıştirak nafakası- run her ay davahdan alınarak davaaya verilmesineve 11.000- TL baki>e iiam hara ile 388.000.- TL mahkeme masra- fının davahdan alınarak davacı- >a verilmesine. kanun yolu açık ohnak üzere verilen karar, da- valı yönünden ilanen tebliğ olu- nur. 24.03 1994 Basın: 47099 Romanlanmzve Ansiklopedileriniz yerinizden ahnır. Td: 55408 04 PENCERE "Kurtuluş"... TRT'deki •'Kurtuluş" dizisifin Ç e k ı m i h a n 9 ' amaçlarla gerçekleştihldi? Yönetmen busoruyu şöyle yanıtlıyor: "Bugüne kadar Kurtuluş Sa&Şımız ûzerıne hıkâyeler ve romanlardan çeşitli uyarlam»^ yapılmış, fakat savaşın kendisi tümüyie drama olarakcanlandırılmamıştı. Her şeyin görsellik kazandığ' çağımızda genç kuşaklann Kurtuluş Savaşı'm daha iyi anıamaları ve kavramaları, an- cak onun gerçek ölçülerde tarfl olarak dramatize edilmesi ile mümkün olabilecekti. Filmm gerçekleştirilmesinde bu amaçla yola çıkıldı. Bu' çalışmâya bir TV dizisi demek eksik olacaktır. Çalış- ma, bugün ve gelecek kuşaklar için Türkiye Cumhuriyeti'- nin kuruluşunun temel ilkelerıni sinemanın olanakları ile anlatan bir tür dramatik belgesel sinema örneğidir." Kurtuluş'u televizyonun başında soluk soluğa izliyorum; yapımcıları ve yöneticileri amaçlarına ulaşmışlar. Milyar- larca liraya malolan bu "pahalı"dizide yaklaşık 400 temel oyuncu kadrosu, yarım milyona yakın "sivil ve asker figü- rasyon" kamera önünden geçmiş; 300'ü aşkın değişik mekânda çalışılmış, dekorlar oluşturulmuş, kostümler di- kilmiş, sanat dünyamızın en değerli oyuncuları rol almış- lar... Ne var ki bütün bunlar bir araya getirilirdi de ortaya doğ- ru dürüst bir ürün çıkmayabilirdi; yönetmen Ziya öztan, çok zor bir işin üstesinden gelmiş; "Kurtuluş Savaşımızın dramatik belgeseli" ülke çapmda gözyaşlarıyla seyredili- yor... Tam zamanıdır... Çünkü Kurtuluş Savaşımızın reddine yakın düşüncelerin medyada şakır şakır çiftetelli oynadığı günlerde yaşıyoruz; "yükselen değerlerimiz"\n piyasasında 1923 Devrimi'nin temellerini atan tarihsel gerçekliğe yer yok!.. 21 'inci yüzyıla yaklaşırken ülkemizde kurulan siyaset borsasında yalnız "köşedönücülük felsefesi" egemendir. Peki, biz nasıl varolduk?.. • Varoluşumuzu algılamak için Kurtuluş Savaşımıza ya- bancılaşmaktan sakınmalıyız. Bu öyle bir savaş ki içirvde Fransızı var, İngilizi var, italyanı var, Rumu, Yunanı, Erme- nisi, Kürdü, Türkü, Rusu var; Anadolu'da ne kadar din, mezhep, etnik renk varsa, savaşın etkenlerini oluşturuyor. Belki Tarih Baba bile bu karmaşaya şaşırmıştır. Emperyalizme karşı başarıya ulaşan ilk Kurtuluş Sa- vaşı'nı anlamak kolay mı?.. Bizim Kurtuluş Savaşı'm tam anlamıyla kavramak, belki 1789 Fransız Devrimi'ni kavra- makla kıyaslanabilir... Tarihin, toplumbilimin, felsefenin, siyasetin ve askerlik sanatının Anadolu'da buluşup satranç tahtasını kurdukları bir zamanda yaşananları sinema diline dönüştürüp kitlele- re duyurmak için bir dizi değil bin dizi yetmez... Ne var ki "Kurtuluş ", ilk çeki taşını sinema tarihimize us- talıkla oturttu... • "Kurtuluş'u eleştirenler eksik değil... Olacak o kadar. Sevr karanlığmın Anadolu'daki alacalı yazgısını "Aydın- lanma'ya çeviren büyük bağımsızlık hareketini azımsa- mak isteyen güçlerin öteden beri içerde ve dışarda yuva- landıkları biliniyor. "Kurtuluş laki yengi veyenilgi sarmalı- nın dönencesini bugün de yaşıyoruz. Çünkü yenilgiye uğrayanlar buhar olup gökyüzüne uçmadılar; bunların mi- rasçıları diyorlar ki - Bütün bunlar resmi tez!.. Evet, Mustafa Kemal yenılseydi, "öze/tez"olacaktı... "Zafer"\ kazandığı için "resmi tez" oldu... ' Çünkü "devlet"\n\ kurdu... Her kurtuluş savaşı bir devlet kurmak amacına yönelik- tir; Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu da böyle gerçekleşti. ÇAĞDAŞ YAYMUVH İLHAN SELÇUK DUVARIN ÜSTÜNDEKİ TİLKİ 60.000 Lira (KDV içinde) Çağ PazarlamaA.Ş. TOrkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu-lstanbul Sıpanşknna ıçn 666322 numaralı posla feto hesabımıza sderi kadar para yatırıp, admsımze bilgı vermenız yeterkjır megerKıır.ilsı/lıtMii meger ^ yaptıgım &*•**>' alıntıları kimse rmuşum MEÜH PEKDEMİR yapbğım alıntlan kimse söytememiş hepsini ben uydunnuşum ancak kısacık ve küçücük mutiuluklan olabilir sıradeın ve sahici insaniann. bunu farketmezler bile ve bunu yalnızca şairler farkedebilir belki. kısaak ve küçücuk mutiuluklan, snradan ve sahici insanlann, ancak şiire dökûlebilir, şiir olabilir, başka türlü anlatılamaz. kısacık ve küçücuk mutiuluklan stradan ve sahici insanlann, ömre bedel ohır. bu bedeli hiç bir sıradışı varsıl ödeyemez; parası puhı yetmez. upuzun ve kocaman ve umutsuz mutiuluklan yetmez. zira herşeyleri vardır varsıllann, umuda ihtiyaçlan yoktur. öyleyse herseyleri var olan varsıllann yalnızca umutlan yoktur, oysa hiç bir şeyieri yoktur snradan ve sahici insanlann. ancak kısacık ve küçûcük mutiuluklan olabilir ve upuzun ve kocaman umutlan. bunu ancak feylezoflar bilir. sakallı marx buna devrim demiştir. sıradan ve sahici milyonlarca insan, bunu farkettikleri zaman, umutian devinir, devrim olur... Isteme adresi: BAŞAK Yayınları Saglık Sok. 63/1 Yenişehir/ANK. Te»:0312 431 7695 İSTANBUL1. SULH HUKUK HÂKÎMLÎ Ğİ 1994 62VasiT. Hastalığı sebebiyle mahçur Bılal Şenay'ın Akatlar-Ziytinoğlu, Hitit Apt. No: 13, B Blok. Daıre: 9 Levent/İstanbul adresinde ikamet eden kızı Sabriv e Erol'un vesayeti altına alınmasına karar verilmiştir. İlanolunur.'13.04.1994 Basın: 4241
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle