Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NİSAN1994 C UMARTESİ CUMHURİYET 2 SAYFA
KULTUR
Î3. ULUSLARARASI tSTANBUL FİLM FESTtVALfNDEN ÎZLENlMLER
ÜŞÜ
Beyoğlu,travestilerve tekbirsesleri
MEHMETBASUTÇU
Festivale çağnh baa yabana sanat-
çılar, hatta gazeteci dostlar, İstanbul
yolculuklanna birkaç gün kala Paris'-
te beni telefonla arayarak dış basına
da yansıyan bombalı suikast olayla-
nndan tedirginjDİduklannı, Istanbul'-
da güvenle dolaşıp dolaşamayacakla-
nnı sordular! Bombalar amacma
ulaşmışa benziyordu.
Kendiierine, Korsika Adası'nm
önemli kentlerinden Bastia'ya gittikle-
rinde adanın bağınısızlığını isteyenle-
rin koyduklan bombalardan etkilen-
meleri olasıhgının; İstanbul'da başla-
nna bu tür bir olay gelmesi olasıhğın-
dan daha az olmadığını, dilim döndü-
ğünce anlatmaya çabaladım.
Taksim 'de tekbir sesleri...
Fransızlan daha da tedirgin eden
bir olay. Türkiye'de dinsel köktencili-
ğin politika sahnesinde güçlenmesey-
di. İster istemez, son aylarda aa olay-
lann yaşandığı ve kendilerine yakın
bir ülke olan Cezayir'le Türkiye ara-
sında bir koşutluk kuruyorlardı. Bele-
diye seçimleri sonuçlan bu kuşkulannı
körüklemişti. Türkiye'nin Cezayir ol-
madığını, olamayacağmı anlatmaya
çalıştım. Bilmem hakh mıydım?
Istanbul'a geldiğim ilk gün, Taksim
meydanının adım adım kuşaülmasına
tanık oldum. Yol boyunca tekbir ses-
leri ilerliyordu... Kalabalık. demokra-
tik gösteri özgürlüğünden yararlan-
maktaydı. Ancak bu kalababklann,
kendilerinden farklı düşünenlerin bu
özgürlüğü kullanmalanna. bugün ya
da gelecekte aynı saygıyı gösterecekle-
ri kuşkuluydu... Uluslararası jüri üye-
leri o gün yanşmalı bölümün ilk fılmi-
ni Tayvanlı yönetmen Hou Hsiao-
Slen'in "Kııkla UstasTnı sıcaktan ter-
ler döktükleri bir salonda izliyorlardı.
Kuklanın ipleri değilse bile bobinleri
birbirine kanşmışü... İstiklal Caddesi
de sıcaktı. Kuklalar boldu. Peki, ipler
kimin elindeydi, kukla ustalan nere-
deydiler?
Bilinenfîlmlersokaklarda...
Aynı günün gecesi, sakinleşen Be-
yoğlu Caddesi'ne tatb bir serinlik ha-
kim olmuştu... Emek Sineması'nın
yanındaki müzik dükkanından, Alain
Comeau'nun "Dünyanın Tüm Sabah-
lan" adlı fılminin müziği Beyoğlu ge-
cesini gürül gürül yıkamaktaydı... Ara
sokaklar bambaşka bir ıssızbğa bü-
rûnmüştü...
Çelişkiler ülkesi Türkiye'nin bu çe-
Irşkılcrini daha da keskin kılan mega-
kent İstanbul'da yaşamın renkleri ve
ışıklan çok değişkendi. Evet bilinen
fılmler sokaklarda oynanmaya başla-
nuştı... Melodramlann trajedilere dö-
nüşmest olasılığı artıyordu...
Uluslararası jüride Arthur Penn ve
.'•Uturo Ripstein gibi ünlü meslektaşlan
yanında yer alan Tevfik Başer, festiva-
lin en renkli kişiliklerinden. Öykü an-
latmasını çok seven Başer. bu arada,
"Babamla ilişkilerimin iyikşmesi Cum-
huri>et Gazetesi sayesinde oldu; hatta,
diyebilirim ki babamı ölümden Cumhu-
riyet kurtardı" ara başlığıyla özetledi-
ği, gerçek bir öyküyü tatb bir biçimde
dile getiriyordu. Yaptığı üç fihnin ikisi
Cannes Festivali'ne katılan (üçüncü
fılmi "Elveda Yabancı" ana bölümde
Alün Pabniye için yanşü.), Tevfık Ba-
şer'le yapacağım bir söyleşide, eğer
izin verirse, bu güzel öyküyü sizlere
aktaracağım.
Festivaldeki paneller
Bir festivalde paneller önemb'dir.
Yalnız film izlemeye değil, sinemanın
değışik sorunlan üzerinde düşünmeye
çağıran toplantılar yararlı oluyor. Si-
nemada korumacıbk konulu tartışma-
da bir yandan Onat Kutlar'ın anabzle-
ri diğer yandan toplantıyı yöneten
Atflla Dorsay'ın özet sentezleri Ameri-
kaü konuşmaalan köşeye sıkışünyor-
du.
, Ertesi gün yine Atflla Dorsay'ın yö-
nettiği, François Truffaut'ya aynlan
toplanü, Fransız "Yeni Dalga"sınm
bu ünlü yönetmeninin yarattığı Antoi-
ne Doinel tiplemesini yorumlayan Je-
an Pierre Laund'nun da katılmasıyla.
içten ve sıcak bir havada geçti. Truffa-
ut eski bir eleştirmen olarak kendi
fılmlerini de aamasızca eleştirmektey-
di. Fransız sineması da yeni "yeni dal-
ga"lann aranışı içindeydı. TrufFaut.
gerçek bir kültürel istisnaydı...
Türk sinemasının ilk günlerde izle-
yebildiğim fılmlerinde. özellikle teknik
düzeyde olumlu bir gelişme gözlemle-
dim. Örneğin. Zeki Demirkubuz sine-
ma yapmasını bılen bir genç yönet-
men. Ne anlatmak istediğini biliyor,
özgün bir anlatım dili tutturarak geri-
limi filmin başmdan sonuna dek dene-
tim altında tutabilivor... Filmin ana
Genç yönetmen Zeki Demirkubuz'un fîlmi "C Blok"ta Serap Aksov ve Fikret Kuşkan başrolleri paylaşıyorlar.
mekanı olan mahalle ve işlediği tema
nedeniyle, Kieslowski'nin on emirdizi-
sinden bir iki fılmi anımsatan "C
Blok", kuşkusuz daha özgün. daha ye-
ni konulara ihtiyacı olan Demirİcu-
buz'un, dikkatle izlenmesi gereken ye-
tenekli bir sinemaa olduğunu haberli-
yor...
Tomris Giritlioğlu'nun "Yaz Yağ-
muru", bir devri yaşatmakta, belirli bir
hüznü iletmekte başanya ulaşan bir
film, ancak Ahmet Hamdi Tanpınar
dünyasının yeterince derinleşmediği.
hatta o dünyanın özüne ters düştüğü-
nü düşünenler var. Bu arada, sirk bö-
lümü gibi bazı bölümlerin havada kal-
ması, filmin dokusunu gevşeten, iz-
lediğimiz kişiliklerin dünyalanna gir-
memizi engelleyen bölümler arasında
sayılabilir...
Atıf Yılmaz, ıyı bir gözlemci olduğu-
nu bir kez daha karutlarken toplumsal
yaşamımızın değişik dilimlerini Türk
sinemasının geleneklerine sadık bir bi-
çimde beyaz perdeye aktarmayı sür-
dürüyor.
Atıf Yılmaz. Yeşilçam geleneğinin
onurlu bir temsilcisi. "Gece, Melek ve
Bizim Çocuklar" her şeyin kılık değış-
tirdıği, tüm değerlerin çözüldüğü bir
dünyada ve Türk toplumunda, traves-
tilerin, eşcinsellerin ve sokak kadı-
nlannın yaşamlanndan, düşlerinden
söz ederken salt o öykünün boyut-
lannı aşan yansımalar taşımakta...
Dün>amızda kılık değiştirmeyen ne
kaldı ki?
Ateşli seyirci festivale sahip çıkacak mı?
TUNA ERDEM
Ünlü Amerikalı yönetmen Arthur
Penn. Altın Lale Ödülü'nün jürisine
başkanlık yapmak üzere geldiği
İstanbul'da, Beyoğlu'nu ilk kez festi-
vabn en yoğun günü olan pazar günü
görmüş. Kalabalık karşısında büyük
bir şaşkınlığa kapılan Penn. pazartesi
katıldığı basm toplantısında "Neyse
bugün daha sakitı" demekten kendini
alamamıştı. Gerçekten film festivali
denince akla ilk gelen kalabalık ve ko-
şuşturma oluyor. Özelükle bu yıl fes-
ri ikinci plana itiyorsa "göriinmemek"
için gelmeyenler de fılmleri hiçe
saymış oluyor.
Festival seyircisi adı altında birle-
şen bu kıtle. ülkemizde pek benimsen-
meyen "hakkına sahip çıkma" özellik-
lerivle fark ediliyorlar. Festival bo-
yunca her gün. gerek bilet bula-
madığına. gerek ses düzeni ya da alt-
yaalarda çıkan aksaklıklara gerekse
seyircilerin film sırasında konuşması-
na kızıp yüksek sesli ve saldırgan bir
tutumla hakkını arayan bir seyirci ile
karşılaşmak olası. Ancak seyircinin.
de bıraktığımız şaibeli seçimleri anı-
msayarak fısıldaşmaya başlıyor;
Ripstein ın "Aşk Yalanlan" fılminde
"Nasılsa dolar her gün artıyor" repliği
salonu dolduranlar tarafından kah-
kaha ile karşılanıyor, İtal>an politi-
kasındaki çürümüşlüğü anlatan
"Ayakçı" büyük bir ilgiyle seyredili-
vor.
Sinematek boşluğu
Gözeçarpan başka birgeneleğilim.
her gösterimde filmin ortasında salo-
üval smemalannın Beyoğlu'nda top-
lanmasıyla iyice yoğunlaşan kalaba-
lık, yann sona erecek festivalden akı-
llarda kalan ilk olgu.
Günlük yaşama göndermeler
Ancak bu sadece "görünürde" ka-
lan bir kalabalık, çünkü seyirci sayısı-
nda bir azabna var. Festivalin kültür
yönünden çok. şenlik özelliğine kapı-
lan birçok kişi sinema kapılannda
boy göstermekle yetinivor. Bir başka
etken de "Festivale boy göstemteye gi-
diliyor ben gitmera" anlayışındaki "en-
telektüel"ler. Oysa sadece kendini
göstermek için gelenler nasıl ki fılmle-
ekonomik gelişmeler karşısında zor
duruma düşen festivale de avnı ateşb
ruhla sahip çıkıp çıkmayacağı henüz
belli değil. Sinemalann bu yıl Be\oğ-
lu'nda toplanmasına karşın hala film
başladıktan sonra salona gelen seyirci
sayısında bir düşüş sağlanamadığı
görülüyor. Film sırasında konuşmak-
tan bir türlü vazgeçemeyen seyirciler
de bir başka sorun.
Seyircinin başka bir ilginç özelliği
kendi günlük yaşamına gönderme ya-
pan film sahnelerine "Gülerim ağla-
nacak halime" biçiminde de olsa bü-
yük ilgi göstermeleri. Örneğin. "De-
ans" fılminde seçimlerde yapılan sah-
tekarlıklan gören se>irci, henüz geri-
nu terk eden birkaç seyircinin bulun-
ması. Amerikan filmlerine a'ışkın se-
yircılenn, aynı beklentilerle geldiği
festival filmlerine uyum sağlama güç-
lüğü, böyle bir doğal cleme>e neden
oluyor. Ancak festival kitapcıklan-
ndaki bilgilerle fılmler arasında bü-
>ük farklar olduğu durumlarda, bu
eleme daha da artıyor. Hemen her yıl
kitapçıkta bazı fılmler fikir vermek-
ten çok akıl kanştıran biçimde
tanıtılıyor ve bu durum se\ircilerin
kısıtlı bütçesi ve zamanını boşa harca-
masına neden olabiliyor. Aynca festi-
val programında birçok nitelikli fil-
min yanı sıra her yıl birkaç
"düşkınklığf'nın ver alması nerede>-
se kaçınılmaz bir geleneğe dönüştü.
Festivalde TrufTaut, Visconti, Allen
gibi ustalann fıbnlerine gösterilen ilgi
bir kez daha ülkemizde bir sinematek
ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor.
Festival bu boşluğu doldurmaya
çalışıyor, ancak sinema seyircisinin
git gide gençleştiği de göz önüne
alındığında her iki, üç yılda bir tekrar-
lanmadıkça sinematek boşluğunun
bu yolla fepatılması pek olanakh gö-
zükmüyor. Dahası yeni sinemaalan
lanımak, ustalann son çalışmalannı
görmek. dünya festivallerinden öne
çıkmış fılmleri izleme olanağı bul-
mak. gösterime gırme şansı olmayan
sanat fılmlerini seyretmek gibi festi-
valin sunduğu birçok olanağa, bir de
sinematek işlevi eklenince seyirci bü-
yük bir seçim sorunuyla karşılaşıyor.
Bileiler Itaraborsada
Bu yılki festivalin en büyük sorunu,
en popüler filmlcrin gösterildiği Alka-
zar ve Avrupa salonlannın yer kapa-
sitesinin kısıtlı olmasından doğdu. Bu
durum karaborsada bilet fıyatlannın
iki üç katına çıkmasına neden oldu.
En rahat film izlenen salon ise festiva-
lin merkezinden uzak kaldığı için fe-
rahlayan Reks Sıneması'ydı. Kapan-
ma tehlikesiyle karşı karşıya olan
Emek Sineması'nın en ilginç özelliği
ise üzerine basan olmadıkça hiç sesçı-
karmadan fılmleri seyreden emektar
kediydi. Bu yılki festivalin en olumlu
gelışmeleri elektronik altyazı uygula-
masındaki artış ve bilet fıyatlannın si-
nema biletlennin bile altında tutul-
masıydı. Ancak elektronik altyazılar-
da her zaman olduğu gibi sorun çı-
karmaktan geri kalmadılar. Neyse ki
bu yıl çok yerinde bir kararla sorun
çıkması durumunda benimsenecek
yöntem kesin olarak belirlenip festi-
val programlannın arkasına açıkça
yazılmıştı.
Festivalin söyleşi. panel gibi etkin-
likleri şaşırtra ölçüde tenha geçti.
Dünyanın en ünlü sinemacılannı din-
leme olanağı tanınmasına karşın yerli
ve yabancı basın dışında bu etkinlik-
lere ilgi gösterenlerin bulunmaması
ilgi çekici. Festival bir kez daha yor-
gun gözler. açık kalan bütçeler, ama
bir sinema ziyafetinin doygunluğunu
geride bırakarak sona erdi. Gelecek
yıla kadar sinemaseverler Amerikan
filmleri ve yükselen bilet fiyatlanyla
başbaşalar artık.
13. ULUSLARARASI İSTANBUL FÎLM FESTİVALİ
Bu vahşete seyirci olabilir misiniz?
Kültür Servisi- önceki yıl "Mimann Göbeği".
geçen yıl "Prospero'nun Khaplan" ile festival
programında yer alan sıradışı yönetmen Peter
Greenaway. bu yılki festivalde de son çabşması
"Macon Bebeği" ile bugün festival izleyicisinin
karşısına çıkıyor.
"Macon Bebeği" asbnda klasik bir tragedya;
ama tragedyanın en temel kuralını çiğneyerek
şiddet olaylannı sahnenin tam ortasına taşıyor.
Böylehkle tragedyalan gönül rahatlığıyla sey-
retmemizi olanaklı kılan "dayaıulabilirlilik"
perdesini kaldınyor. Dahası Greenaway, "nasıl
sa bir film" diyerek rahatlamamıza da fırsat bı-
rakmıyor. "Macon Bebeği"ni seyircisi ve oyun-
culanyla bir tiyatro oyunu olarak sunan yönet-
men, hem bunun bir oyun olduğunu anımsatı-
yor, hem de oyunun gerçeğe dönüştüğünü be-
lirtiyor. Tannnın elçisinin emriyle. bir genç kıza
208 kez tecavüz edilmesini tam 11 dakika bo-
yunca seyreden; ne sadece oyundaki şehir halkı,
ne de fibindeki oyun seyircisi; sinema salonunu
dolduran bizleriz de. Oyun sona erdiğinde
oyunoılar seyircileri selambyor. Fihn bittiğinde
ise "seyirdler" ile " oyuncular" dönüp bizi se-
lambyorlar. Böylece top izleyiciye atılarak böyle
bir vahşete seyirci kalmanın sorgulamasına
çağn yapıbyor. Greenaway, "Macon Bebeği"ni
dini yobazlık ve ataerkil sistemi eleştirmek ve bu
sisteme seyirci kalanlan kendilenni sorgulama-
ya çağırmak amacıyla gerçekleştirmiş. Ancak
eleştirilen bir olgunun beyaz perdede aynen can-
landınlmasmın gerçekten yararlı bir yöntem
olup olmadığı hala bir soru işareti.
Greenavvay. "Macon Bebeği"ni henüz göbek
bağı kesilmemiş bir bebeği gösteren Benetton
reklamından esinlenerek yaratmış. Oysa ellerin-
de insan kemiği olan askerleri ya da ölmekte
olan bir AIDS hastasının İsa'yı andıran yüzünü
gösteren rekJamlar bu filme daha uygun düşü-
yor. Reklamlann ve televizyonun imge bom-
bardımanı karşısında duyarsızlaşan seyirciyi
bile dehşete düşürerek imge ile gerçek arasında-
ki ibşkiyi yeniden kurmaya çalışıyor Greena-
way. Bunu başanyor da. Ama bir yandan da
"kanıksama" alanımızı genişletmiş oluyor.
Film, vicdani tepkilerin nasıl rasyonabze edil-
miş yalanlarla çarçabuk bastınlabildiğini de işli-
yor. Bu nedenle vicdanını "nasılsa bir film" diye-
rek rahatlatabileceklere göre değil "Macon Be-
beği". Üzerinde uzun uzun düşünecek ve şiddet
sahnelerine dayanma değil, kendini sorgulama
cesareti olanlara göre bir film. tki yıl önce fes-
tivalde gösterilen Pasolini'nin "Sado Salom" fıl-
mini seyretmeye dayananamış olan seyirciyi
aynı tür bir sürprizin beklediğini de anımsa-
tabm.
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Seçim Kazanmak
Demokrasi bir yaşam biçimi. Yani bir kültür. Belirli il-
keleri, uyulması gereken kuralları var. Bunların çerçe-
vesinde kalarak şu soruyu yanıtlamaya çalışalım:
Demokrasilerde seçim kazanmak ne anlama gelir?
Elbette yönetimi üstlenmek anlamına gelir de, ondan
ötesi nedir?
Oylar veriliyor, diyelim % 25'le birinci parti durumuna
gelerek seçimi kazanıyorsunuz.
Size oy vermiş olan % 25in yanı sıra, başka partilere
oy vermiş olan % 75'i de artık siz yöneteceksiniz. De-
mek ki yönetiminizde sizin görüşlerinize katılmayan in-
sanlar var. Katılanların üç katı olmalarında değil şorun.
Katılanların üçte biri olsalarda bir şey değişmez. Önem-
li olan yönetiminizde sizin görüşlerinize katılmayan, si-
zin gibi düşiinmeyen insanların bulunması...
Peki, ne olacak?
Siz yönetimi üstlendiğinize göre o insanlar size boyun
eğip sizin buyurduğunuz gibi mi yaşayacaklar?
Bir ülkeyi ya da bir kenti silah yoluyla ele geçiren bir
"raf/7?" gibi mi davranacaksınız?
"Ey ahali, sultanımızm buyruğu duyurulur, bundan
böyle şunlar şunlar yapılacak, şunlar şunlar yapılmaya-
cak, yoksa kelleniz gider!"
Ya da her istediğinizi yaptıracak gücünüz olduğu hal-
de, insanlık değerleri yüksek, olgun, anlayışlı bir fatih
olarak şöyle diyeceksiniz:
"Ey ahali, biz size düşman olarak değil, kurtancı ola-
rak geldik, eski yöneticileriniz gibi yoksul kanıyla bes-
lenmeyecek, sizleri bolluk içinde, mutlu yaşatacağız!"
Bir ülkeyi ya da bir kenti silah yoluyla ele geçiren bir
savaşçı ile demokrasilerde seçim kazanan bir aday ara-
sında, derinliğine düşünürseniz, hiçbir benzerlik yoktur.
Ama sandıktan çıkma olayı, Demokrat Parti dönemin-
den beri, yüzeysel çağrışımlarla, hep böyle algılanmış-
tır. Sandıktan çıkanlar sanki birer fatihtirler. Her şeyi ya-
pabileceklerine inanmış, baskıcı yönetimler kurmuş.
kendileri gibi düşünmeyenleri ezmek istemiş, demokra-
sinin ilkelerine aykırı davranmış, orduyu siyasanın içine
çekmişlerdir.
Oysa sandıktan çıkma olayı, yalnızca seçmenlerin oy-
larıyla yapılan bir atama işlemidir. Belirli ilkeler, kural-
lar çerçevesinde yürütülecek bir göreve seçmenler sizi
atamışlardır... Hepsi bu...
Sakın yanlış anlaşılmasın, yerel yöneticilerin seçimin-
de böyle de milletvekillerinin seçiminde başka türlü de-
miyorum: Bütün seçimlerde seçmenler birtakım görev-
lere atamalar yaparlar...
Kazanılan bir hizmetetme olanağıdır...
Seçimle tiran, padişah, kral, diktatör olunmaz, ülkeler
ya da kentler fethedilmez...
Bu duyarlık son derece yanlış, demokrasi kültürünü
büyük oranda zedeleyen, toplumsal barışı tehlikeye
atan birduyarlıktır.
Neden boyleyiz?
Çok açık: Biz elli yıllık geçmişi olan bir ülkede yaşamı-
yoruz; geleneklerimiz, göreneklerimiz, alışkanlıklarımız
var. Hakanlarımız, hükümdarlarımız, padişahlarımız,
sultanlarımız olmuş.
"Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah var!"
diye bağırmışız yıllarca... Herkesten büyük olduğun ke-
sin de işte bir de senden büyük..,
Sandıkla tanışmak, bir buyurgan gücün koltuğu altın-
da seçimler yapmak, çok daha eskilere, Osmanlı impa^
ratorluğu'na kadar giden bir uygulamamız olabilir, am'^
ulusun egemenliğini yansıtan serbest seçimlere geçişi-
mizelli yıllık bir olay...
Seçimlere iyi kötü alıştık da seçim kazanmanın anla-
mını yeterince kavrayamadık kanısındayım.
El öpmeler, kurban kesmeler, yerlere kadar eğilme-
ler, karşılamalar, uğurlamalarla, seçen de seçilen de
geleneklerimizin, göreneklerimizin, alışkanlıklarımızın
bütün olumsuz yanlarını yaşamayı da yaşatmayı da sür-
dürüyoruz...
öylesine bir sarhoşluk ki, seçim kazanan kendini fatih
gibi görüp kurtarıcılıktan söz edebiliyor...
FESTİVALDE BUCÜN
Beyoğlu Emek: Macon Bebeği (12.00,18.30)*
Betty Blue-Filmin Bütünü (15.00, 21.30)*
Beyoğlu Atlas: Masum Hamleler (12.00, 18.30)*
Sanşın( 15.00, 21.30)
Beyoğlu Alkazar. Özgürlüğümü Ver (12.00,18.30)
Elveda Cariyem (15.00)*
Üç Renk: Mavı (21.30)*
Beyoğiu Avrupa: Uçan Avakkabı (12.00,18.30)
Norman McLaren: Program 1 (15.00,21.30)
Beyoğlu Beyoğlu: Şahmaran (12.00)
İlk Aşk (15*00) Twist( 18.30)*
Küller ve Elmaslar(21.30)*
Kadıköy Reks: Şarkımı Dinle( 12.00)*
Orlando( 15.00)*
Wittgenstein( 18.30)*
İyi Niyetler(21.30)*
FESTİVALDE YARIN
Peter Greenavvay'ın son fılmi 'Macon Bebeği"nin en dehşet verici bölümü, tecavüz sahnesi..
Beyoğlu Emek: M. Butterfly (12.00. 18.30)*
Goril Öğlen Yıkanır (15.00.21.30)*
Beyoğlu Atlas: Tepenin Krah (12.00, 18.30)*
Ma\i Uçurtma (15.00, 21.30)*
Beyoğlu Alkazar: Evblik Yaşamı (12.00.18.30)
Üç Renk: Beyaz (15.00. 21.30)*
Beyoğlu Avrupa: Portakal Renkli Arazöz (12.00. 18.30)
Norman McLaren: Program 2 (15.00.21.30)
Beyoğlu Beyoğlu: Sonsuz Sokaklar (12.00)*
ALTIN LALE'yi Kazanan Film (15.00)
ULUSAL YARIŞMA'yı Kazanan Film (18.30)
Kartal Taçlı Yüzük (21.30)*
Kadıkoy Reks: Çorbada (12.00)*
Güzel Oykü (15.00)*
KuruGürültü (18.30)*
Korkusuz (21.30)*
* Altyazıh olarak gösterime sunulacaktır.
ANKARA KİTAP FUARI'NDA BUGÜN
üst salon: 11.30-13.00 Panel: "Bilgi Çağında Sanat, Kültür ve
Günlük Yaşam" Yöneten: Prof.Dr. Emre Kongar
Engin Geçtan. Nazlı Eray, Hasan Tekeb'
Dûzenleyen: Simavi Yayınlan
14.00-15.30 Şiirli Söyleşi: Şükran Kurdakul
16.00-17.30 Panel: "Ne Yazıyorlar? Neden Yazıyorlar?" Yöne-
ten: Tank Dursun K., Ergun Hiçyılmaz, Erdal Atabek
Dûzenleyen: Altın Kitaplar Yayınevi
Alt salon: 12.00-14.00 Kürşat Başar kitaplanru imzabyor
Yer: Afa Yayınlan standı 15.00-16.30 Kürşat Başar okurlanyla
söyleşiyor.
17.00-19.30 Panel: "Ankara'nın Taşına Bak..."
Uğur Mumcuyu anıyoruz Yöneten: İlhan Selçuk,Ali Sirmen,
Mustafa Ekmekçi. Muzaffer Erdost
Edebiyatçılar Derneği İmza Günleri:
Şükrü Erbaş. Hüseyin Şahin, Ece Aykız, Ahmet Erhan. Hayati
Baki, Ramis Dara, Ahmet İnam, Cem Savran, Muhsin Şener
Türkiye Yazaıiar Sendikası İmza Günleri:
Ali Balkız, Ali Sirmen, Alpaslan Bertay, Emre Kongar, Hüse-
yin Atabaş. İlhan Selçuk, Neşe Cehiz, Halit Çelenk