04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 16 NİSAN1994 CUMARTESİ KULTUR ŞIÎR ATLASI CEVATÇAPAN "Bıkmışım ölümlerden, ölmeyin benden önce" Bugün Nisan'm 16'sı. 13 Aralık 1979'da yitirdi- Ödülü her yıl 16 Nisan günü yapılacak bir törenle o miz şiirler ve ölümünden sonra onun için yazılmış ğimiz büyük şairimiz Behçet Necatigil'in doğum yıl ödülü kazanan şaire verilecek. şiir ve yazılarla katılıyor, büyük ustayı saygı ve sev- yıldönümü. Bu yıldan başlayarak Necatigil Şiir Biz de bu törene onun kendi kitaplanndan seçtiği- giyle anıyoruz. BEHÇET NECATİGİL ŞİİRLER r Behçet Necatigil Ben annemin evinde Fındık, fıstık, üzüm (lerde evlenince Çuvalla düşünürdüm. Aşk idi beni iten Heyamola Ben onsuz yaşar isem Dünyalar haram ola Aşk idi beni iten Sev seni seveni Bir yavru ceylan iken Yad avcı vurdu beni. Evlendim, kocam Bir güzel âdem Odalarda fıstık yok Gözleri badem. Mavi değilmiş deniz Hey gidi fındık, üzüm Kızlar, günün birinde Sevip evlenirseniz Sizleri de görürüm. Bitkinim, bitkinsin Saçlar ağanr ümitlerle beraber Insanın evi olması Büyülenmiş gibisin. Satırlarda soldu yüzün Kalabalık evlerde eğreti Üzgünüm, üzgünsün Mumlar eridi. Sokaklar, eğlenceler uzakta Farkında bile değilsin Hasadını esirgeyen toprakta Bitkinim, bitkinsin. Çökmüş siperlerden kurtulan yorgun Askerleri düşün Yer altında saatler Yıllan ömrümüzün. Bilmezden gelsek de Gün sönmeye başladı Seneler eriyor cenkte . Yaşamaya vakit kalacak mı? Diyelim kurtardık hayatı Ya ansızın yalnızsak Yahut külçeleşir de ayaklar Yürüyemez olursak? Yahut askerleri düşün Tam çıkmışlar siperden Bakıyorsun Pusudaki tepelerden Bir kurşun. Duydunuz mu Sevindiler çok Şölen sofrası kurdular kendilerine Yıldızla karanlık yediler Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu Orhan Veli, Sait Faik Cahit Sıtkı, Cahit Irgat Ziya Osman, Asaf Halet Çelebi Toprak olmuş sesleriyle Bugün 13Arahkl979 Doğdu Behçet Necatigil Dediler FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA II II II L. II II JL Ben, sen, o; Biz, siz onlar; Behçet Necatigil hepimizi anlattı. Ev orada duruyordu. Yanında başka evler vardı. Sokaklar akıp gidiyordu aralanndan. Küçük bir kız gazete satıyordu, Bir kadın aynaya bakıyordu, Ordaydı bakkallar, çarşılar; parklar orda; Bir adam elinde fırça, kapısını boyuyordu, Behçet Necatigil evine dönüyordu, Şurası yaziık sinemaydı eskiden, Şurdaki fotoğrafçının vitrininde Herkesin yüzü vardı, ama ne tuhaf Herkes ayn yere bakıyordu, Durdu Behçet Necatigil, Eliyle alnını sildi; "Üzgünüm, dedi, Mutluluğun yüzünü koymayı unutmuşlar." Yollar da ne kadar yokuş, Duvarlar nasıl da dik! Bir çalar saat almalıyım O kadın yine aynaya baksın Adam yine kapıyı boyasın Küçük kız gazete satmasın Bir çalar saatim olsun Saniyeler evin beş halini söylesin Ev, Eve, Evi, Evde, Evden. Dakikalar bizi göstersin. Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar CEMAL SÜREYA .J Sevgileri yannlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlannız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken aniatmaya her şeyi Kalbınizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yıllann telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı. Ürperen yaralara çıplak Havalann değmesi Acır. Korkunuz nerdeyse Bir şey söylenecek, bir şey sorulacaktır. Sekiz sokak önceden sezmeniz Adımlar yöneldi, Bir daralış gönlünüzde Ortalık karardı. Anla sıkıntımı geç git dost, Nedendir sokma. Gür bitkiler altında bir benim için akar Alıngan, onurlu Istemez görsünler saklı su. Güçlü fırtınalarda direkleri kınlmış Gemiler bize sığınır-bulduk sanınz Görmezler. Varsa yoksa uzaklar- Onannz, Giderler, kahnz. Sonra gecelerde: Bu son olsun, son Gönderme-Engine yalvannz. Sonra büyür daha da < Korkunç yaJnızlığımız. AVİ £ Açık Artık ıssız kırlan bıraktı Pan; Şimdi birçok ülkenin milyonluk kentlerinde Asfaltlarda. betonlarda dolaşıyor Kızgın, uzun yazlann öğlen saatlerinde. Blok apartmanlann şahane katlanndan En çalımlı taşıtlara atlıyor. Devcileyin arkalar. koskoca bankalardan Yanında yardakçılar yaşıyor. Sessiz dilsiz kimseleri kestiriyor gözüne. Dişlilerden kaçıyor. Fabrika duvarlan sağır kale kapılan Yılgın yorgun adamlar, bezgin ürkek kadınlar. Çullanıyor onlann az ekmek sevincine. Değil yalnız yazlann kızgın sıcaklannda Hemen her gün, hele büyük kentlerde Bulvarlan tanyor, hain gülüşleri sessiz. Pan'la karş: karşıya, gözleri karanyor Katı cıvık asfaltta yalınayak bir işsiz. Yoksullar açlar hastalar sürünürken Kentlerin göbeğinde, kuytu köşelerinde; Hıncmı alamamış sanki insanlardan Uygarlığı zalim, daha da azıtıyor Atom bombalannda, uzay füzelerinde. Yannlar? Gizli kara gazte haberlerinde O varsa ekmeklerde, sularda ağulu Hatta çocuk yüzlerine düşmüşse gölgesi, Keser bizim gibiler yannlardan umudu. Renklerde, emeklerde, ırklarda.. Yahudiler, işçiler, zenciler.. Pan! Şu dünyada insanca yaşamak da yoksa Ne kalıyor geriye, yüzyıllardan? Geceleri korkulu yollara gittiniz mi Biz çok şeyi vakit yok pek kısa geçiyoruz Limanda bilinen gemiler oysa açıklardadır Kullanınz bir sözü ama hangi anlamda? fnsan duyar bir yerde birdenbire uyanıp Bir elin bir ışığı neden söndürdüğünü Yandaki odalarda herzaman hasta vardır. Sağır duvarlarda eski inilti Şiirlere üşenmemiz bir yerde iyidir Hiç işittiniz miydi? KTL Korkum bu bu şehir beni Daha da yer yedi sekizden önce On yirmi kırk elli daha çok sekizden önce Bir kuru yer bu yağmurda Hâlâ"aramasındayım. Parayı atıyorum bardağım doluyor Nah doldu her şey otomatik yavru Gelir avuntusunda çekçek arabasındayım. Nerden niçin mi geldim Bilmeden bir şey diyemem, ya siz? Hem hiç önemli değil Geldim, yer açtılar, oturdum Girip çıkanlar vardı. Zaten ben geldiğimde. Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi. Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi. Doğrusu anlamadım bir düğün-dernek mi Sonra da kimileri düşünceli, durgundu Gidenler niye gitti doğrusu anlamadım Zaten ben geldiğimde. Resim: (Ferhi Karakaş) Bir top çizer havada uzunca bir eğri Ayağına, belki kader, geçmiş gün, bir kadının Düşer bir karanfil.. (neyse kısa keselim) Soğurken bir ölü, çok ince bir eli Tutup ısıttınız mı? Aşınmış tahtaları kim yeniler gelince Döner azdan başımız, sonra uzar ıssız kır Biz bizdik san sen, oysa gelir hep biri Kuraryeni bannak kullanıpaynı taşlan Yani ne mi diyorum, çok kurak tarla çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşlan. Bilsem bir Buridan'ın eşşeği İki zaman-farkı ne peki saman Hangisi daha iyi ölüp gidiyorum yahu Tekil çoğul ktl güzel ya farkı ne İkin ara bu dünya etin itin yağması Sonra dokuz üçün kaçı-biri ya da fazlası Sekiz sakız biz yokuz sülük salak sinekler Yedi iklim dört köşe Hani yani isterse arayan bulsun beni Yedi matinasındayım. Bir luna-park mı bir konser bir gösteri Bilmem pek aniamadım önüm kalabalıktı Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti Bak dediler baktım pek bir şey göremedim Hem her yer karanlıktı Zaten ben geldiğimde. Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken Zaten ben geldiğimde. Odası dünyadanbüyük HİLMİ YAVUZ Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim üzerine yazdığı bir denemede. Haşim'in ha- yatı 'kasten daralttığından' söz eder. ve "Haşim gözleriyle, ga- liba biraz da dcrisiyle yaşardı" der. 'Hayatı kasten darlaştır- mak!1 Bu söz, sanınm, Ahmet Haşim'den çok, Behçet Ne- catigiPi anlatıyor. onu betimli- yor gibidir. Gerçekten de öyledir. Neca- tigil, hayatını. belki de daha öğrendlik yıllanndan beri, eviyle okulu arasına sıkıştır- mış, sadece. çok sınırlı sayıda arkadaşlan ya da dostlan ile birlikte olmuş; hayatını eviyle. -belki de daha doğru birdeyiş- le- odasıyla sınırlandırmıştır. Necatigil'in odası, onun zaten iyice darlaştınlmış olan kamu- sal hayatına karşı. özel hayatı- nın içine yerleştiği alanı belir- ler. Ve tuhaf bir karşıtlık çıkar karşımıza: Dünya. yani Beh- çet Necatigü'in kamusal ha- yatının gerçekleştiği alan. olanca genişliğine ve insana sunduğu sınırsız yaşantı dene- yimlerine karşın. alabildiğine daraltılır ve öğretmenlik ya da öğrencilik ettiği okullarla ve bir iki kahve ya da içkievi ile sınırlanırken; oda. yani Behçet Necatigil'in özel hayatının gerçekleşliği alan. olanca darhğma ve insana sunduğu son derece sınırlı yaşantı dene- yimlere karşın. alabildiğine ge- nişletilir. Hiçabartmadansöy- leyeyim: Necatigil'in odası, dünyadan büyüktür! Dünyadan büyük bu odada hayalgücü göriintünün. imge algının yerini almıştır. Ve bu tekdüzelikte. değiş- meyen eşyalar, eski ilaç kutu- lan. kağıtlar, kitaplar. sigara izmaritleri ile tepeleme dolu kül tablalan (tabladaki külle- rin, kağıttan yapılıvcren kü- lahlara doldurulması. törensel bir titizlikle gerçekleştirilirdi). saat. ucu iyice sivriltiİmış kur- şun kalemler. odaya sığabil- mek için özelikle küçük olması istenmiş metal masanın çek- mecelerindeki tıkış tıkış zarf- lar. icinde san Ieblcbilerin bu- lunduğu eski bir kavanoz (hoca, leblebiyle içmeyi sever- di.) bir bardak. votka şişesi. artık üretilmeyen ilaçlann prospektüsleri (özenle sak- İanmış!). bir kitabı paketle- yecek uzunlukta. ama yumak yapılmış sicimlerdir (kendisine gönderilen kitaplann paket- lenmesinde kullanılan sicim- lerdir bunlar) ve kızlardan birinin (Selma. Ayşe?) ilkokul resim defterinin bir yüzü kullanılmamış olan yaprak- lanna yazılmış şiir müsvedde- leriyle dolu dosyalar ve ,yine kitaplar arasında geçen tenha yaz saatleri! Bu görünüm hiç değişmedi. Behçet Necatigil. odasına gj- renlerin bile ezbere bildikleri ve yerleri hiç değişmeyen bu eşyalar arasında, saadeti, eş- yada, eşyanın düzeninde bula- rak; hayatı daraltarak ama de- rinleştırerek yaşadı. Kuşkusuz. tekdüzelikte, in- sanın imgelemini kışkırtan bir şeyler olmalıdır. Hep aynı şey- leri duyan bir insanın kendi dışındakilerle değil, içe doğru bir derinleşmeyle yaşamasıdır bu. Necatigil de ödasını varlı- ğının çeperi. bedenin derisi gibi yaşadı. Odası, varlığının sınınydı onun... Demek ki büyük şair olmak için büyük hayatlara gerek yoktur. Sadece Haşim midir hayatı kasten daraltan? Mal- larme de öyle değilmidir? "Dünya, bir kitap olmak üzere vardır" diyordu Mallarme ve Necatigil. "her aşktan geriye kaç şiir kalır, ona bakalun!" di- ye uyanyordu genç öğrendsi- ni. Gözlenni kısıp (ağzındaki cıgaranın dumanındandı bu.'1 sağ elinin parmak uçlannı ke merinin arkasına sokarak pencereden bakma saati geldi- ğinde. dünyaya bir şiiri oku- yormuş gibi bakardı. Sanki, üzerine terk' yazıp bıraktığ] ve yayımlamadığı şiirleri gibi (ki, daha sonra biz, Ali Tanye- ri ile birlikte bulduğumuzda onlan, çok şaşıracaktık: Çün- kü yazıp yayımlamadıklan, yayımladıklannın neredeyse üç katıydı!) odasını 'terk'eder, sokağa çıkar. Ali'yi ya da Ka- muran'ı bulmak için Cerrah- paşa'ya yönelirdi; - çoğu kez cumartesileri... Ve sıkılır, on- lan da terk11 ederdi. Odaya ve eşyalanna yeniden dönmek üzere... Şiirinde bütün yaşantılar vardı. Gündelik hayatın basit, yalınkat görünen nesneleri. haydi fenomenolojik bir dile- getirişle söyleyevim, 'paraırte- ze alındıklarııida' bir büyüsel- lik edinirler. Bir su deposu, bir dosya... alelade nesneler, bir insanlık durumunu belirten is- tiareler olurlar. kendi özlerini bularak... Necatigil. nesnelerin, eşya- nın. insanı imlediği bir kat- manda anyordu şiinni: Aşk, bir yay'ı kırmadan gerebilmek miydi? Ölüm. bağlanıp bir de- poya atılan bir dosya mı? Has- talıklar (onlar hayatı haram ediyorlardı), bir deponun 6, linmesi miydi?l Ah nereden de- linir ilk bu depo, bilinse?' Ama bilinmedi işte; bilindiğinde ise iş işien geçmişti artık! O 'terk' etti; ama şiiri terk' etmedi bizi... O bütünyaşanum adcuhgıozanhk kattndayücelecek CAHİT KÜLEBİ Behçet Necatigil kırk üç yıllık arkadaşım. 1936da üniversite- nin aynı bölümüne girdik. Yük- sek Öğretmen Okulu'nda bir sıranın gözlenni paylaştık. Şiir alanında o benden birkaç yıl ön- cedir. O sıkılgan yapısıyla. küçük yaşta nasıl cesaret etmişti. şaşardım. Yine de okudukla- nmız yazdıklanmız birlikte oluşiu. Sonrası. kırk vıla yakın bir yaşam. Şimdi aynadan yan- sımanın birden çekilmesi gibi dünyamızdan aynldığına ina- namıyorum. Öiülerdensözeder- ken kendimizi ara\a koymak tatsız olmasa. yer de elverişli bu- lunsa. binlerce yaşam parçası. binlerce anı... Belki de ilginç ola- bilirdi. Ama. bugün buna ola- nak yok. Ote yandan. ölmüş bir arka- daşın. bir meslektaşın daha vü- eudu soğumadan şiirlerini irde- leyip anlatmak da bana güç geli- yor. Kısa birtakım notlarla yeti- neceğim. Necatigil, çocukluğunda, sa- nınm sıraca geçirmişii. Zayıf yapılıydı. Buna karşın çok ça- lışkan bir öğrenciydi. Ne zaman çalıştığ da görünmez. bilinmez- di. Gece derslerini bizden büyük sınıflarla birlikte yapardık. Şim- di hemen yansı üniversite öğre- tim üyesi olan büyük sömestre- lerdek'ilerden hiçbiri. hiçbir ko- nuyu ondan iyi, ondan eksiksiz bilemezdi. Üniversiteyi bitirdiğinde. Türkolojide. Arap. Fars dilleri bolümlerinde. daha sonra Al- man Dili ve Edebiyatı bölümün- de ısrarla asistanlık önerilerinde bulundular. Hiçbirini kabul et- medi. Şairliğini sürdürmek isti- yordu. Necatigil, öbür ozanlanrruz gibi gençliğinde parlayıp sonra yavaş yavaş ya da birdenbire sö- nenlerden değildi. Şiirlerini bi- limsel temellere dayandıran git- tikçe geliştiren. Batılı birozandı. Sonralan. çevirilerindeçoğu kez yapıtlann en güçlerini seçtiği gibi yaptığı birkaç inceleme de okuyanlann da o tür yapıtlar hazırlayanlann da çok yarar- landıklan kaynaklar oldu. Necatigil beni. bense onu ga- rip bulurduk. Ne var ki o ger- çekıen özgün bir kişilikteydi. Bu kişilik hemen bütün şiirlerindf yansıdı. Konuşması gibi kır.A dökük. fakat sağlam temellere dayanan bir yapı. Alçakgönül- lü, içedönük. kendiyle de başka- lanyla da bir bakıma alay eden aa bir dünya görüşü... Necatigil'in şiirlerinde. "Güz Şarkısı" dışında. hemen hiç do- ğa yoktur. coğrafya da görül- mez. Doğadan söz ettiğinde bile, yine kendini ve büyük ken- tin acıü insanıru anlattı. Aslın- da. genel havası, insansal, top- lumbilimseldi. Bir arkadaşımız, kent ozaru olmayı benimsemiş ve çevresine de öyle kabul ettirmiştir. Oysa gerçek kent ozammız Necatigil'- dir. Oktay Rıfat'la bir ara Zon- guldak'ta bulunmuşlardı. Ok- tay. Behçet'in denize arkasını dönerek oturduğunu gülerek anlatırdı. Gerçekten de Necati- gil kendi iç dünyasını, çevresin- deki kişileri ve orta halli yoksul İstanbul halkını irdeleyip çö- zümlemeyi severdi. Doğaya ilgisizdi. "KapaJı Çarşı"dan sonra, gittikçe soyut- laşarak, kimi kez ise "Solgun Bir Göl Dokunuoca" da olduğu gibi panltılann acıklığa kavuşturdu- ğu şiirler de yazarak biçemin, genişletti. Çok duygulu bir kişinin, bu duygulan saklama çabası Ne- catigirin, şiir biçeminin bir baş- ka özelliği olmuştur.Özlemler, iç sızlaması, bir acınma, hoşgö- rü, işte Necatigil'in söylenebüe- cek özellikleri. Eksiksiz kişi Necatigü'in, bü- tün yaşamını adadığj ozanhk katında, her geçen günle biraz daha yüceleceğine inanıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle