Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10NİSAN1994PA2AR
8 PAZAR YAZILARI
Türkmutfağırun
sırtıyeregelmez
Nüfusu hareketli İngiltere'-
nin. Giden-gelen bol. Göç-
menlik anlanunda giden-
gelen. Son 4 yılda bir milyonu
aşkın kişi başka ülkeJere gidip
yerleşmiş. Aynı dönemde bir
milyonu aşkın kişi de gelip İn-
giltere'ye yerleşmiş. Hele şimdi
Avrupa Birliği içinde serbest
dolaşım da var.
Gelip giden Avrupalılann
hesabını tutmak daha da zor-
laşacak. Komşu İrlanda ile de
özel sözleşme nedenıyle. İrlan-
dalılar İngiltere'de izin alma-
dan oturabiliyor. Öyle Türkiye
gibi, ha babam insanlann do-
ğup doğup, gelip gelip
yığıldıklan bir ülke değil bu-
rası. Kıyılannda denizin gel-
giti gibi, nüfusu da öyle.
Kim nereye gidiyor? Yüzde
30'u diğer Avrupa ülkelerine
gitmiş I992'de; yüzde 20"si
Avustralya, Kanada, Yeni Ze-
landa gibi eski sömürgelere;
yüzde lO'u İngiliz Uluslar
Topluluğu üyesi dığer ülkelere;
yüzde 20'si ABD'ye; yüzde
10'u Ortadoğu'ya; yüzde 2'si
Güney Afrika'ya. İngiltere'-
den şu ya da bu nedenle bıkıp
gidenler. iş yüzünden. aşk yü-
zünden gidenler...
Ya gelenler? Yine benzer
oranlarda. Türkiye'den gelen-
lerle İngiliz yeme-içme alışkan-
lıklan da sürekli değişiyor. Es-
kiden sadece Londra"nın en tu-
ristik ve en kozmopolit yer-
EDİP
EMÎL
ÖYMEN
lerinde bırkaç Türk lokantası
varken, artık Türk lokantalan
her yerde. Döner. bir zamanlar
sadece Araplann tekelindey-
ken, Türklenn elinde artık
hamburger gibi, sandviç gibi
al-ye türünden oldu.
Türklenn sayısı arttıkça açı-
lan bakkallar, manavlar, fınn-
lar artık birbirleriyle rekabet
içinde. Bir zamanlar beyaz
peynir, ancak Bulgaristan'dan
ithal edilirdi. Şimdi artık Tür-
kiye'den geliyor. Zeytinden
kırmızı pul bibere, vişne kom-
postosundan revanılik kalın ır-
miğe, patlıcandan Amasya el-
masına kadar hem de. Başa-
nlamayan, Türk usulü bakla-
vaydı. Hamuru, içi, yağı, şeke-
ri bir türlü tutmuyordu. Ama
artık bunu da çözdük. Bir saat-
te bir tepsiyi silip süpüren yeni
baklavacılar bu eksıkliği de gi-
derdi. Mutfaksız İngiltere'de
artık Türk mutfağının sırtı ye-
re gelmeyecek. Hele bir de üs-
tüne Tahmis Sokak'ın ünlü
kahvesi. Evet. artık Türk kah-
vesi demebzul.
Sarıkafa îş arıyor
Kara kafaya güle güle
196O'h yıllarda Stockholm
yakınlanndaki Södertalje'deki
SAAB tesislerinc gelen ilk göç-
men işçiler olan Yunanlılar,
törenlerk karşılanmışlardı.
Onlan diğer "konuk işçiler" iz-
ledi. Ekonomı hızla gelışiyor,
üretim artıyor ve işgücü
sıkıntısı yaşanıyordu. Hoşgel-
miştik hepimiz. Emek vermek
için en verimli cağımızdaydık
biz göcmenler: ne yaşlı anamız
vardı yanımızda ne de hasta
babamız. Şonra politik göçler
başladı. Önce Yunanistan'-
dan. cuntadan. Sonra bizdeki-
lerden. Bunlara, diğer ülkeler-
den gelen kitleler eklendi.
Aynca 6O'lı yıllann dinamik iş-
çileri, artık yaşlanmaya, bakı-
ma gerek görmeye başlamı-
şlardı. Üstelik. hızla para
yapıp bir an önce vatana dön-
me mitinin boş olduğu an-
laşılmış. vatan buraya getiril-
meye başlanmıştı ana baba
olarak.
Şimdi devir değişti. İş piya-
sasında, Amerikan modeli ge-
reği oluşturulan bir emek faz-
lalığı var. Kadınlarve göçmen-
ler, işlerini ilk yitirenler oldu.
Önceleri san kafalı tek bir te-
mizlikçi, bulaşıkçı göremezdik
çevremizde. Bu işler, bız kara
kafahlara aitti. Şimdi, bir iş ol-
sun da ne olursa olsun diyen
Isveçliler, bu işkollanna da
rağbet etmeye başladılar.
îşte bu noktada. pahalıya
patlamaya başladı göçmenler.
1969-1992 yıllan arasında
İsveç'e gelen göçmenler arasın-
daki işsizlik oranı. % 7'den %
25'e çıktı. Aynı süre içinde iş
sahibi olan göçmenlerin oranı.
% 80'den % 58'e düştü. Oysa
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
I992'de işsiz olan İsveçlilerin
oranı yalnızca % 5'di. İş sahibi
olan ya da arayanlann oranı
ise % 84'dü.
I99l'de sosyal yardım alan
göçmen ailelerden % 5.4"ü
I969"dan önce, % I2'si
1970-79 arasında ve %3 0'u
1984-87'de buraya gelmişti.
Aynı yıl Isveçli ailelerin ° o 5.5'i
sosyal yardım almıştı.
Bu sayılan, Dagens Nyheter
gazetesinden (27-28 3-94) al-
dık. Araştırmayı yapan doçent
Jan Ekberg, yeni bir alt taba-
kanın doğmakta olduğu konu-
sunda uyanda bulunuyor.
İsveç'te yoksulluğun. bütün ül-
kedeki gelir düzeyinin yansı
kadar, ya da yarısının altında
gelirle geçınmek olarak tanım-
landıjn araştırmaya göre bu-
gün Isveç'teki göçmenlerin %
27.9'uyoksul. Isveçliler arasın-
da bu oran % 8. Ekberg, bu
tabloyu oluşturan etkenleri
şöyle sırahyor:
- Göçmenlerin öğrenimine.
diplomasına, iş piyasasında
güvenilmemesi:
- Ekonomik yapının önemli
değişimlerden geçmesi: örne-
ğin iyi dil bilmek giderek çok
daha önem kazanıyor;
- Sığınmacı kitlelenn toplu-
ma kazandınlması için geçen
sürenin aşın uzun olması.
Kimçisizyaşamın
ne tadı, netuzuvarHer ülkenin mutfak kültü-
ründe sanki olmazsa olmaz tü-
ründen yan yiyecekleri vardır.
Örneğin, kuru soğansız kuru
fasulye, rokasız balık; mayda-
nozsuz salata ve ayransız dü-
riim olmaz. Kore'de de kimçi-
siz sofra olmaz. Alışık ol-
mayanlar için kimçinin tadı da
kokusu da ilk kez çok ağır.
Aasına, sarmısak ve balık ka-
nşık kokusuna alışmak zor mu
zor. Buna karşın bir de onu
Korelilere sorun: Kimçisiz ya-
şamın ne tadı ne de tuzu var-
dır. Hani haksız da değillen bir
kez ahşmayagörün, bıraka-
mazsınız. Savaş ve kıtlık za-
manlannda yaşamı sürdüre-
bilmek için bizdeki soğan-
ekmek, zeytin-ekmek örneği
Kore'de bir tas pilav (Uzak-
doğu'da pilava tuz ve yağ kon-
maz. Zira pilav ekmek yerine,
ekmek de pasta yerine geçerli-
dir) biraz da kimçi yeter de ar-
tar da.
Kimçi, bizim turşular gru-
buna girer mi girmez mi bilmi-
yorum, ama mayalama süresi,
aası, kısmen tadı ve de sofra-
daki yeri aynı. Kimçinin ana
maddesi, "Çin lahanası" adı
verilen dev marul ya da beyaz
turptur. Kanşık turşu örneğin,
turp marula, marul da turba
kanştınlmaz; ayndır; sofraya
da yemeğin türüne göre ya
turp kimçisi ya da marul kim-
çisi gelir. Turp daha çok "en-
rim asit" içerdiğinden turplu
kimçi, karbonhidratlı yemek-
SEUL
ALİ RIZA
BALAMAN
lerde yeğlenir.
Kimçi, Kore yaşam biçimi-
nin özgün bir parçası. her şeyi
değil, ama çok şeyidir. Örneğin
düğün fotoğraf çekilirken "gü-
lümseyiniz" sözü yerine: "1, 2,
3, kiniçiiii" denilir. Zira kimçi
sözünü duyup da gülmeyen
Koreli'ye rastlamak çok zor.
Anadolu'da ırgatlar arasında
çok kullanılan bir atasözü var-
dır: "Ağanın haksızı olur. ama
ekmeksizi olmaz" denir. Ağa
emekçinin parasını kesebilir.
vermeyebilir. ama onun karnı-
nı herhalde doyurur. Kore'de
degenelde çalışanlara y ılda altı
kez verilen ikramiye. işyerinin
gelirine göre düşebilir. 5 hatta
4 olabilir. ama güzün ödenen
"kimçi ikramiyesi" herhalde
verilir.
Kimçi değişik boylardaki
küpler içinde boyun hizasında
yere gömülerek saklanıldığı gi-
bi düz damlarda, tarasta. çatı-
da, apartmanlarda da balkon-
larda saklanır. Her ev güzün
kimçi gereksinmesini adam
başı hesaplayarak imece usulü
eş, dost, komşu yardımıyla ya-
par.
Türkiyeyinezor bir vataıı olduAh güzel İstanbul! Berlin'de oturup
"Gûzeî İstanbul" demek kolay. diye
düşüneceksiniz. doğru. Uzakta ol-
makla gecenin karanlığında gezinmek
arasmda benzerlik var biraz. Iki halde
de çirkinlikler örtülüyor. Birinde
yıldızlar, ötekinde hasretle.
Hayal gücü kuvvetli bir toplum ol-
duğumuz söylenemez, çünkü 27 mart-
tan beri hep aynı espriyi yapıyoruz:
"Gelirken çantana bir başortü koymayı
unutma! L'çak bileti alırkan "Dilek
Hanım, gitmeden kendinize şöyle ipeldi
siyah bir kumaş seçin!" Telefonda "Ar-
tık Beyoglu'nu fllan unut!"
Bir gün gecikmeyle Berlin'deki ek-
ranlanmıza gelen "Ateş Hattı"nda
yeni belediye başkanımız gece başını
iki elinin arasına alıp ağladığmı söylü-
yor hakkındaki bütün 'İftiralar" kar-
şısında ve soruyor: "Biz bu >atanın ev-
ladı değil miyizT" Aynı şeyı ben dahil
kuşkusuz milyonlarca başını örtme-
yen. Beyoğlu'nda gezmeyi seven ve
ipekli de olsa metrelerce kumaşa bü-
rünmek istemeyenler de soruyor. Zor
bir vatan.
Ah güzel Türkiye! Bugünlerde A\-
rupa'nın aynasına yansıyan suretine
hiç bakma daha iyi.
Bir yanda zindanlarda insanlan zın-
cirlere vurup falakadan geçiriyorsun,
öte yandan köyleri boşaltıp masum si-
villeri öldürüyorsun. bütün bunlar
yetmiyormuş gibi ekonomik düzenin
allak bullak ve şimdi de sokaklannda
sakalh cüppeli adamlar. Ortaçağ terö-
rü estiriyor. Ayasofya'vla Kapalı
Çarşfnda bile turistlerin can güvenlı-
ğini sağlayamadığın halde, turizm ba-
kanının Berlin'deki basın toplantılan-
nda bu yıl Alman turist sayısını bir bu-
çuk milyona çıkartmayı hedeflediğini
anlatıyor kadife sesiyle Hamasi nu-
tuklardan bir türlü vazgeçemiyor poli-
tikacılann.
DtLEK
ZAPTÇIOĞLü
Türkiye'nin dışardaki imajı. 12eylül
darbesinden bu yana hiç bu kadar kö-
tü olmamıştı.
Kürtler Türkiye'ye iade edilsin mi,
edilmesin mi? Aimanlar bugünlerde
kendi sorunlannı bir yana bıraktılar,
bunu tartışıyorlar. Çünkü bu yıl Al-
manya'da bir sürü seçim var. Kolay
mı, 16 eyalet, her birinde seçimler; son-
ra Avrupa Parlamentosu secimleri. Ve
derken ekim ayında genel seçımle bel-
ki de kaptan köşkünde nöbet değişimi.
Baltık Denizi'ndeki monnalann akj-
betinden tut da PKK eylemcilerinin
iadesine kadar her konu bu yıl Alman-
ya'da seçim kampanyalanna alet ol-
mak zorunda.
Alman hükümetçevrelerinde Kohl'e
yakınlığıyla tanınan bir üst düze\ bü-
rokrat, öğle yemeğinde yanımda otu-
ruyor. "Biliyor musnuz" diyor. "İstan-
bul'a gittün, Topkapı Sarayf nı gezdim,
o muhteşem zenginliği gördüm. Os-
manlı İmparatorluğu'ndaki ihtişam na-
sü geride kaldnsa, biz de eğer Alman
ekonomisini reforme edemezsek Uzak-
doğu'nun karşısında aynı sizin Avrupa '-
ya karşı yenildiğinlz gibi yenilgiye uğ-
rayacağız." Bizim içeriden çok karma-
şık gördüğümüz şeyler dışandan
bakınca demek ne kadar sarih!
Sonra soruyor: "Lazların sanşın ve
mavi gözlü olduğu doğnıysa, acaba
bunlar Ari ırktan olmasın?" - "Evet,
olabilir", diyorum. "zaten aldığımız is-
tüıbarata göre Lazların topu Alman-
ya'va göç etmek istiyormuş." Şakayı
anlıyor. ama yine de yüreği hop etti
besbelli. "Yaa". diyor, "kaç Laz var
Türkiye'deT" "Eh, istemediğiniz kadar
var."
Türkiye Cezayir olur mu? İran Dev-
riminden sonra "Türkiye İran olur
mu?" sorusu bolca sorulrnuştu, şimdi
darbe söylentileriyle birlikte bu Mağ-
rip ülkesine benzetiliyor Türkiye, bu-
ralarda da, Türkler daima teyakkuz
halinde, "milli müdafaa" ruhu sergile-
mek zorunda: "Asla Cezayir olmaz
Türkiye, modernleşme çok ilerledi",
"Yok canım, biiyüme hızına bakarsanız
ekonominin hiç de o kadar kötii durum-
da olmadığını görebilirsini/". "Ama te-
rörii unutuyorsunuz". "Bunlar hep tek
yanlı ve maksatlı yayınlar, inanmayın",
"Canım, tek tük olaylar olabilir..."
Ah güzel Türkiye, şu günlerde mü-
dafaası çok zor bir vatan sathı oldun.
Yine. yeniden.
Endonezyalı çocuklar okul kırınca ne yapar?Şrerinde
dl
lğ-
renciler okul kırar mı? Eğer kırıvorlarsa ne vaparlar? Birçok öğrencinin kafasında bu soru isareri olarak durur.Eğer kırıvorlarsa ne vaparlar? Birçok öğrencinin kafasında bu soru işareti
Dünyanın en kalabalık MusJüman nüfusuna sahip Endone/ya'nın başkenti Jakarta'da da ilkokul öğrencileri okul
kırmışlarlar. Ama çocuklar yalnız değil. öğretmenleri de onlara katılınış. Çocukları bir konferans salonuna götüren
öğrermenleri onlarla Endonezya'da Müslümanlığın daha nasıl güçlendirilebileceğini tartışıyor. Ancak taıtışma ba-
jağı eğlenceli geciyora oenzijor, bütün çocuklar neşe ve ilgiy le öğretmenlerini dinliyoriar.
'Nemuüukraliçeye
bugünbenigördü'
Tren istasyonunun önünde 100. bi-
lemedin 150 kişi sessiz sedasız bekle-
şiyor. Manzara, memleketten alışık
olduğumuza teğet bile geçmiyor.
Yola kırmızı hah serilmedi. Sadece
çöpçüler öylesine bir süpürge değdir-
diler. Koç ya da deve kurban etmek
zaten dinden, adetten değil. Görkemli
karşılaşma olsun diye okullan tatil
edip çocuklan yol kenarlanna da dık-
mediler. Hatta güleç yüzlü bir polis,
bekleyenler arasında gördüğü küçük
kızı. "Senin bu saatte okukJa olman
gerekmez ıtüydi?" diye şakayla
kanşık sorguluyor. Velhasılı, tablo
hayli renksiz. Topkapı otogannda as-
ker uğurlayan grup. bunun yanında
"nıahşeri kalabalık"tan sayılır!
Bugün Kraliçe Elizabeth, Winches-
ter'a geliyor. Karşılama tren ıstasyo-
nunda. Saat ılerliyor. majestelenni
görmek istevenler sabırsızlanıyor.
"Yahu kraliçe treni kaçırmış olmasın"
esprisini ciddiye alan yaşlı bir İngiliz
Hanım, bunun mümkün olmadığını.
çünkü "Majestelerinin" öze! treninin
bulunduğunu cıddıyetle açıklıvor.
Zaten, bekleyenlerin yansı yabancı
turist. İngiliz kralhğının ilk başkenti
olan bu tarihi şehri görmeye gelmiş-
ler. Eh, İngiltere'ye gelip kraliçeyi
yakından görebilmek de az şev değil
onlar için. Arada patlayan ve kulak
kulağa yayılan espriler, işte hep bun-
lann başının altından çıkıyor. Tabii
yaşlı İngilizler. majestelerinin espri
malzemesi yapılmasından rahatsız,
asılzade tavırlannı da bozmadan kö-
tü kötü bakıyorlar gülüşenlere. Ya-
banalar içinde tek istisna. 15 kadar
Japon. Nasıl becermişlerse, hepsi en
İVINCHESTER
SUAT
TAŞPINAR
ön sıraya me\zilenmiş, fotoğraf ma-
kineleri ile tetikteler. Japon impara-
torluğunun bu ufak tefek mensuplan,
"kral ve kraliçelerin kutsiyeti' konu-
sunda sessiz bir ittifak içindeler, bes-
belli. Onlar da gülmüyor.
Derken beklenen an geliyor. Krali-
çe istasyondan ağır adımlarla çıkıyor.
Alkışlavan insanlara ölçülü bir selam
veriyor. gülümsüyor. Kimse majes-
telennin zarif şapkasını kapmaya ya
daelini öpmeye davranmıyor. Istas-
yonun önünde topu topu 4 araba var.
Ikisi kraliçe ve beraberindekiler için,
diğer ikisi de korumalann. Gürültü,
patırtı, abartılmış sevgi gösterileri,
paçasından yağ damlayan 'profesyo-
nel karşılayıcılar', ortalığı tozutan te-
laşe memurlan..' Hıçbiri yok.
Kraliçe gidiyor, kalabalık dağılı-
yor. Birkaç dakika içinde bir makara
film bitiren Japon turistler ziyadesiyle
memnun, ilkkez ağızlan kulaklannın
arkasında Yaşlı İngilizler huşu için-
de. 'Kraliçeyi gördüm'' sesleri, istasyo-
na yeni gelen, karşılamadan habersiz
yolculara fısıldanırken Fransız arka-
daşımız Pierre, monarkı deviren ve
bireyi iıer şey' yapan büyük devrim
ülkesinin çocuğu olarak bağınyor:
"Ne mutlu kraliçeye. Bugün beni
gördü!'"
Yüklü duygularınkolayifadesi: KüfürKüfür ansiklopcdisi çıkarmışlar.
Adını da "uygunsuz sözcükler ve deyiş-
ler sözlüğü" koymuşlar. Kapışılıyor.
"L'ygunsuz" diye çevirmek doğru
değildi belki. Ne demek uygunsuz? Ki-
me, neye göre uygunsuz? "Terbiyesiz"
mi deseydik ya da "ahlaksız?" Herke-
sin kedine göre bir terbiyesi. ahlakı
yok mu?
Küfür işte! Duymazdan da gelsen,
"ayıp, günah" da desen günlük yaşa-
mın bir parçası. Düşüncc ve duygula-
nn. özellikle de "yüklü" duygulann
kolayca ifade edilmesini sağlıyor. İfa-
de edeni rahatlatıyor. Edileni kızdın-
yor. Sonuç olarak gergin bir "iletişim
aracı" ışle\ini görüyor.
Bu "araç"lardan Rusva'da isteme-
diğiniz kadar var. Dünyada "küfür
edebiyatı" en zengin halkm kendileri
olduğunu söylemeve bavılıyor Ruslar.
(Ne garip! Bizdc de pek çok Türk,
en fazla küfür çeşıdinin Türkçe'de ol-
duğundan sanki övgüyle söz eder. Ge-
nel olarak olumsuz yargılara hedef
olan böyle bir konuda. halklann ken-
dilerine övgü kaynağı yaratması ol-
dukça ilginç!)
Küfür konusunda hangi halk daha
yaratıcı. bilemem. Ama bizdekinden
farklı olarak Rusva'da küfüre daha
fazla hoşgörü var. Bızde "kan çıkarta-
cak" türden küfürler. burada kulak
arkası edilebiliyor. Duruma göre ana-
ya küfür bile es geçilebiliyor. Hatta ar-
kadaşlar. birbirleriyle bu sözcüklerle
şakalaşabilıyor.
Dahası" küfür bilmek erkeklerin şa-
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
nıyla sıkıca bağlı görülüyor. "Yaratıcı
bir küfür" duydun ve "Fransız kaldın":
yazık sana!
Öylesine ki ünlü ve etkili kişilerin
küfür etmesini bilmesi. becermesi. on-
lann ayıplanması değil, neredeyse say-
gı görmesi sonucunu doğuruyor.
Gorbaçov 1991 ağustosunda kendi-
ni tutuklamaya gelen darbecilere.
"Her Rus gibi" okkalı bir küfür savur-
duğunu anlatıyordu.
3-4 Ekım 1993 olaylan sırasında çe-
kilmiş fılmler televizy onda gösterildik-
çe. Rutskov'unne kadar sık küfüretti-
ğini bütün ülke duyuyor. Ama, bu
onun saygınlığına darbe vurmuyor.
Hatta sanınm tersine.
(Aslında bizde de ünlülerin küfürle-
rine büyük merak vardır. En seçme
küfürler Meclis'e edilir sanki. Şu "ya*-
şak" sözcüğünün kopardığı fırtınalar
dabelleklerdehala.
Ya sokaklanmızın. evlerimizin, iş-
yerlerimizin. stadyumlanmızın ve hat-
ta okullanmızın küfür dolu atmosferi?
Herhalde Rusya'nın bizden aynlan
bir başka yanı da kadınlann küfürlere
karşı daha sabırlı davranması. Daha-
sı. genç kızlann ve özellikle de işçi,
köylü kadınlann arasında bu tür söz-
lere sıkça rastlanması.
Dağarağının önemli bölümü cinsel
vüklem \e sıfatlara dayanan "küfür
edebiyatı", burada da, bizde de bastı-
nlmış tutkulan, çarpık ilişkileri yansı-
tıyor büyük ölçüde. Hani şu, yüzümüz
utançla kızanrken, gözlerimizin ilgiyle
parladığı anlan.
Öyle ya da böyle; halklann kültürü-
nün. dilinin aynlmaz bir parçası olmuş
küfürler. Bu sözcükler ve deyişler, kül-
türümüzün. dilimizin belki de "en şüt-
takileri." Ama ne yazık ki varlar. Üs-
telik bu işın de uzmanlığına aday olan-
lar çıkıyor. Ve küfür ansiklopedileri
basıyorlar, bilmeyenler yeni küfürler
öğrensin diye.
Aüeboyu
militan
1 yaşındaki
Harry
Kolombiyalı bir
gerilla olan
babası John'a
tutunmaya
çalışıyor.
Annesıve
babası Sosyalist
\enilenme
Hareketi içinde
\eralandört
yüzgerilladan
olan Harry
kampta
dünyayagelmiş.
\nnesi ve
babası Sosyalist
Yenılenme
Hareketi'nin
gerilla
kampında
eğitim
\aparlarken
lanışmışlar.
Bugün ise
savaşın bir an
öncebitmesini
bckliy orlar.
Hükümetile
masaya oturan
Sosyalist
Yenilenme
Hareketi'nin
banşanlaşması
ımzalanır
imzalanmaz
silahlannı
bırakması
bekleniyor.
ABD-han ifişküerindeCola baluoı
Dış Haberler Senisi -1979 y ılındakı 'İsJami
Devrim' sonrasında ABD'yi 'Büyük Şeytan' ilan
eden ve Amerikalı olan her şeyi dışlayan İran.
Amerikan mallannayavaşyavaşkapısını
aralıyor. İran'daki devlet dairelerineişi düşen
Batılılar. şaşkınlıktan küçük dillerinı
yutu>orlar. İşlerin 'İslamidüzende'vürüdüğü
dev lct daırelerinde ağır aksaklıktan bunalan
yabancılara, ferahlamalan için Coca Cola
ikram ediliyor.
'Amerika'nın simgesi'
olarak kabul edilen Coca
Cola'nın dev let dairelerine
kadar sızmasının ardında.
ABD ile İran arasında 14
>ıldan beri kesik olan
ilişkılenn son zamanlarda
ısınmaya başlaması
yatıyor. İranlı yetkililer.
ABD ile ilişkilerinin
ısındığını inkar edi> or ve
siyasi yakınlaşma fıkrine
şiddetle karşı çıkı> orlar.
İran'ındinilideri
Ayetullah Ali Hamaney.
"ABD ile
yakıniaşabileceğimizi söyleyenler gafildir"
di\erek bu konudaki fikrini açık seçik beyan
ediyor. Ancak başkent Tahran'daki dükkanlan
şöyle bir gezmek. Hamaney in sözlerini
yalanlamaya yetiyor. Mağazalar, yasal olarak
satılan Âmeriİcan mallanyla dolup taşıyor.
Elektrikli aleller salan mağazalarda dükkan
sahipleri mallannı "Amerikan malıdır ha!"
diyerek övüyorlar. Esnaf. İranlıların en çok
Amerikan mallanna ilgi gösterdiğini ve
fıyatlannın daha pahalı olmasına rağmen 'Made
in the USA' damgalı mallan satın aldıklannı
sö> lüyor.
Başkent Tahran'da geçen yıl düzenlenen bir
ticaret fuanndaki Amerikan pavyonunda. İranb
liderlerin tüy lehni diken diken eden ve bugüne
dek Tahran sokaklannda binlerce kez yakılan
Amenkan bayrağının dev bir örneğinin
kullanılmasına bile izin verilmiş.
Yetkililer. İran ile ABD arasındaki ekonomik
ılişkılerin son iki yıl içinde sessiz sedasız
geliştiğini ve ABD'nin İran'ın en önemli ticaret
ortaklanndan biri haline geldığinı sö> lüyorlar.
Molla rejiminin *bir numaralı
düşman' ılan ettiği ABD. bu
ülkenin en çok ticaret yaptığı
ülkeler arasında dördüncü
sırada yer alıyor. Resmi verilere
göre iki ülke arasındaki ticaret
hacmi 1993yılındabirönceki
yıla göre yüzde40 oranı nda
[ büyüyerek 1.8milyardolara
ulaştı.
İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber
Haşimi Rafsancani. ekonomik
ilişkilerin artmasının
vanıltmaması gereküğini, bunun
siyasi ilişkilerle bir bağlantısı
bulunmadığını ısrarla
söy leyerek kendisini savunuyor. Ancak son bir
\ ıldır Tahran yönetiminde 'ABD ile siyasi
yakınlaşma' konusunun tartışılmaya başladığı
da biliniyor. ABD Başkanı Bill Clinton'ın
danışmanı Anthony Lake'in geçen ay yaptığı
"VVashington, Tahran ile yakınlaşmaya hazırdır"
şeklindeki açıklama. Tahran'dan anında yankı
buldu. İngilizceyavımlananTehranTimes
gazetesi. 'Iran'ın VVashington ile uzlaşma
konusunda her zaman açık kapı bıraktığını'
yazdı. Anti-Amerikan Islami kanata
yakınlığıyla bihnen Kayhangazetesi bile, ABD
ile uzlaşmadan yana tavır aldı.