25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8MART1994SALI 12 DIZIYAZI - 1 - ^ H ^ _ ^ _ ürk yurtlannın Arap ordulannca r K 7 fethedilerek Türklerin Müslü- m manlaştınlmasırun öyküsü, en az m Colomb'lann "Amerika"yı fethi M ve KızılderiliJeri Hıristiyanlaştı- -«•«- rması kadar büyük bir trajedidır. Böyle büyük bir trajediyi ise, Türk insanının mutlaka bilmesi gerekiyor; çünkü tarihe ilişkin sağlıkJı bir bilinç, hem doğrudan veya ideolojik işgallere karşı uyanık olmak hem de başkalanna karşı benzeri suçlan işlememek açısından biricik güvencedir. Anımsanacaktır, geçen yıl "Amerika'nm keş- finin" 500. yılı, Batı dünyasının egemen güçleri tarafından büyük gösterilerie kutlandı. Yaratı- lan toz duman içinde kaçımızın dikkatini çektiği bir yana ama. önceki yıllardan farklı olarak bu yılki kutlamalara yaygın protestolar eşlik edi- yordu. örneğin 5. Dünya İndianalar Konseyi, yayım- ladığı bildirgede fatihleri yargılavan sesini şöyle yükseltiyordu: "İspanyol Hükümeti'nin ve yandaşlarının 500. yıldönümû kutlamalarını mah- kum ediyonız. Çünkü bu olay bir keşif dcğil, bi- rim kurbanı olduğumuz ve olmaya devam ettiği- miz bir jenosidin başlangıcıdır." Latin Amerika Köylü Örgütleri Toplantısı'- nın sonuç bildirgesinde ise şöyle denıliyordu: u Bize iki dünyanın buluşmasından söz ediyorlar. Bu ad altında bize zorbalık vejenosidi kutlatacak- lar. Hayır, biz kutlamayacağız. Ama 500 yıllık baskı ve ayınmcılığa karşı miicadelemizi yüksel- teceğiz. Ve halkların isteği olan yeni bir toplum, külturel farkiüıklara saygdı, demokratik bir top- lum için mücadele edeceğiz." (1) Tarih yeniden yazılmalı İnsan haklan ve evrensel insanlık ahlakı açısı- ndan yükselen bu seslerin çok baklı. çok basit bir talebi vardı; 500 yıllık tarihin yeniden, ama bu kez gerçeklere uygun olarak yazılmasını isti- yorlardı. Bu ise hangi kutsal değerler adına yapılmış olursa olsun fatihlerin ve "fetih" adı ve- rilerek insanlara kutlanması gereken bir gelişme gibi gösterilen girişimin yargılarunasını kaçını- Imaz kılıyordu. Özetle bilince çıkanlmak istenen soru şuydu: Gelişme, kültürel alışvenş, kendi doğrulanmızı başka toplumlara da kabul ettirme: bütün bun- lar iyi hoş da, ne pahasına? Eğer bunlar insan- lann ve kültürlerin kınmı üzerine yükselen şey- ler ise onlann saflığı ve erdeminden nasıl söz edı- lebilir? İnsanlık ahlakı nezdinde bunlar nasıl haklı kılınabilirler? İnsanhğın günümüzde ulaşrmş olduğu evren- sel ahlak (değer) normlan açısından fatihlerin ve fetihlerin yargılanması gerçekten de zorunluluk- tu. Çünkü hangi mazeretle aklanmaya çalışılırsa çalışılsın. sonuç olarak yapüklannın evrensel adı yağrna, sömürgecilik. asimilasyon (özümse- me) vejenosid (soykınm) idi. Amerika'nm "Amerika" adını almasından tu- tun da Hıristiyanlaştınlmasına kadar, söz konu- su bu "keşif* kanla örülmüştü. Dolayısıyla in- sanlık değerleri açısından bir keşif değil. tarihin yüzkarası sayfalanndan birini oluşturabilirdi ancak. Buna rağmen tüm bu suçlar, dünyaya egemen güçler tarafından, pekala "fetih", "ke- şif', "iki uygarlığın buiuşması", 'insanlık adına kutlamlması gereken, mutlu bir gelişme" olarak sunulabilijordu. Kızılderililer ve Türkler Daha önemlisi bunu öylesi etkili bir şekilde ya- pabiliyorlardı ki, toplumlar, bu gözbağcılığının sonucunda insanlık değerleri ve ulusal benlikle- rine yabancılaştınlabiliyordu. Buraya kadan iyi hoş da peki ama benzer bir kınm ve yabancılaşmayı Türklerin de yaşadığını biliyor muyduk? Tarihe resmi veya geleneksel bir koşullanmayla bakan çoğumuza garip, hatta zorlama bir yaklaşım olarak gelebilir; ancak acı da olsa gerçek bundan ibarettir. Örneğin; "Taino'lar ve diğer Arawak halklan, adalannın yeni gelen \ abancılar' tarafından yağ- malanmaya başlanması üzerine, güçlü bir direniş gösterirler. Direniş İspanyol yağmasını hızlandı- nr. İspanyollar, yerleşim noktalarını yakıp yıkar- lar. Yüzlerce kadını erkeği ve çocuğu kaçınrlar, köle olarak satılmak üzere Avrupa'va götürürler" (2) şeklindeki bir ifadenin, eksıği var fazlası yok, Müslüman Arap ordulannın Türk yurtlannı iş- gali dönemi için de geçerli olduğunu acaba kaçı- mız biliyoruz? Veya, 1517-18 yıllannda İspanyol fatihi "Fenıandez Cortes, Aztek İmparatorluğu- nun başkenti Tenoçtitlan'ı. bugünkü Meksico City'yi sadece yağmalamakla kalmaz. şehrin be- men hemen bütün genç erkeklerini de hunharca öldürtür" (3) şeklinde ifadesmi bulan bir cana- varlığın, hem de bin yıla yakın bir zaman önce, halifenin Horasan Valisi ve Müslüman Ordular Komutanı Kuteybe B. Müslim tarafından Bay- kent. Buhara, Talkan vd. Türk şehirlerinde uy- gulandığına inanabilir miyiz? Veya; "hiç karşı koymaksızın bizi yok etmelerine göz mü yuma- lm, terk mi edelim evlerimizi, Yûce ruhun bize armağan ettiği ülkemizi, ölülerinıizin mezarlarını, bizim için saygın ve kutsal olan ne varsa bırakıp gjdelim mi? Biliyorum. sizler de benim gibi 'Asla! JURKLER NASIL MUSLUMANLAŞTIRILDI? A. Erdoğan Aydın A rap ordulannın Türk yurtlannı işgali, en az 'Colomb'lann Amerika'yı fethetmesi kadar trajik bir olaydır.'Güney Türkistan'm kaşla göz arasında 'Maveraünnehir' oluvermesinin hikayesi, tıpkı Kızılderili yurtlannın, 'Amerika' oluvermesinin hikayesi gibidir. Arapişgali'fetih' oluncaAsla!' diye bağıracaksınız" (4) nidasının, Arap işgal ve katliamlanna karşı binlerce Buharalı, Cüzcanlı. Semerkantlı. Taşkentli Türk tarafın- dan da seslendirildiğini, bunun en somut kanıtı olarak da yurtlannı. Müslüman Araplara karşı ölesiye savunup, yenildikten sonra da defalarca ayaklandıklannı aklımızdan geçirebilir miydik hiç? Geçiremezdik, çünkü bize öğretilenler çok farklıydı. Çünkü bize, Osmanlının öle öldüre ta Viyana kapılanna dayanması nasıl sevinçle kar- şılanması gereken bir gelişme olarak öğretildiy- se, Arabın Kuzey Afrika'yı, İran'ı, Türkistan'ı, İspanya'yı işgali de "İslam kültür ve medeniyeti- nin yayılması" olarak öğretilmişti. Kesilen. yağ- malanan, köle pazarlannda satılanlar bizim atala- nmızdı, ama birileri bunu bize mutlu bir gelişme olarak belletiyordu. Yüreğimiz. bu özgülde bizim atalanmız olan mazlum toplumlarla değil de işgalci Araplarla atar hale getirilmişti. Öyle ki, atalanmızı öldü- ren Arap komutanlannm adlannı çocuklanmı- za veriyorduk. "Dinimizin yayılmasıdır" diye. çoğu zaman insan olarak bile değil, düpedüz "ka- fir" olarak belleıilen atalanmızın yenilgilerine sevinir hale getirilmiştik. İşgaller "fetih", talan savaşlan "gaza", Arabın kendi doğrulannı ata- lanmıza kılıç zoruyla dayatması da, "hidayete erdirmek" olarak aktanlıyordu yabancılaştın- lan bilinçlerimize. İşin daha ilginci de, bu bin yıllık illüzyonun sürdürülmesi, özellikle kendilerini "milliyetçi", "maneviyatçı" diye tanımlayanlarca yapılıyor- du. Resmi tarihlerimizde Türklerin nasıl Müslü- man olduğu sorunu, çoğu kez hiç yer bile almı- yordu. Türklerin eski tarihinden birdenbire Müslümanlık sonrasına atlanıyor, Türklerin kendiliğinden İslamiyeti seçtiği fıkri akıtılıyordu bilinçaltlanmıza. Maveraünnehir Belli ki atalanmızın Müslüman akınlanna di- renmesi •'utanıiacak" birşey olarak algılanıyor- du "büvüklerimiz" tarafından ve bunun doğal sonucu saklanıyordu. Veya bu yüzyıllar süren mücadelenin gerçeğine uygun bilinmesi veriü egemenlik ilişkileri açısından zararlı görülüyor- du! Sonuçta öylesi bir yabancılaşmaya uğruyor- du ki insanlanmız, gerçekleri sağduyuyla dinle- smanlının öle öldüre ta Viyana kapılanna dayanması, bize nasıl sevinçle karşılanması gereken bir gelişme olarak öğretildiyse, Arabın Kuzey Afrika'yı, İran'ı, Türkistan'ı, İspanya'yı işgali de "İslam kültür ve medeniyetinin yayılması" olarak öğretildi. Oysa kesilen, yağmalanan, köle pazarlannda satılanlar bizim atalanmızdı. yebilmek erdeminden bile uzak kalabiliyor- lardı. Türk uygarlığının en verimli alanı sayılabile- cek olan, Seyhun ve Çeyhun nehirleri arasında kalan bölgenin (Güney Türkistan) Türk tarih kitaplannda bile "Manevraünnehir" diye geç- mesinin esprisini kaçımız düşündük acaba? Eski "Gûney Türkistan"ın kaşla göz arasında "manevraünnehir" oluvermesinin hikayesi, tıpkı Kızılderili yurtlannın, "Amerika" oluver- mesinin hikayesi gibidir oysa; nasıl ki Hıristi- yan İspanyollar, çıkartma yapan kaptanlan American Vespuçi'nin adını oraya verdilerse. Eski "Güney Türkistan"ın (Türkcesi; Nehrin öte tarafı) adını alması da oraya silah zoruyla el ko- yan Müslüman Araplann tercihi olmuştur. Pek çok noktada gerçekten de şaşırtıa para- lellikler gösteren bu iki süreçten, konumuz olan Arap İslam yayılmasının Türk yurtlanna iliş- kin bölümü, en az Colomb'lann "Amerika"yı fethi kadar büyük bir trajedidir. Böyle büyük bir trajediyi ise. Türk insanının mutlaka bilmesi gerekiyor; çünkü tarihe ilişkin sağlıklı bir bilinç, hem doğrudan veya ideolojik işgallere karşı uyanık olmak hem de başkalan- na karşı benzeri suçlan işlememek açısından bi- ricik güvencedir. Trajik öykü Şimdi bu ön belirlemeyi takiben, artık Türklerin Müslümanlaştınlmasının o çok tra- jik öyküsüne girebiliriz. Resmi ve geleneksel id- dialann aksine söz konusu ettiğimiz süreç, Araplann MS. 650'lerdeki ilk akınlanyla baş- layıp ta Oğuz boylannın 960'ta Cent Kurul- tayı'ndaki karanna kadar, yani 300 yıllık mü- cadeleler sonrasında ancak kısmen tamamla- nan, korkunç trajedilerle örülmüş. bir zorla ele geçirme ve dönüştürme sürecidir. Tüm bu uzun süreçte Araplar hep saldırgan. Türkler ise yurtlannı işgalden kurtarmaya, öz- gür inançlannı korumaya çalışan mazlum bir halk konumundadırlar. Söz konusu bu sürecin en tipik bölümü ise, Türk yurtlanna yönelik Arap İslam saldınlannın, mevzii talan seferleri olmaktan çıkıp gerçek bir işgal ve sömürgeleş- tirme politikasına dönüştüğü 8. yüzyılın baş- lannda Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasındaki bölgede (Güney Türkistan) yaşananlardır. Bu nedenle bir dizi yazısının sınırlılığı içinde kendimizi, sürecin bütününe en iyi ışık tutan bu bölge ve zaman arahğında yaşananlann aydı- nlatılmasıyla sınırlı tutmak durumundayız (sü- recin bütününde değerlendirilmesi ise, yakında yayımlanacak olan kitabımda yapılacalctır). Bu ara dönem ve alanda yaşananlar. taraf- lann birbirleri karşısındaki gerçek konumunu ve Türklerin ne pahasına ve hangi yöntemler uygulanarak Müslümanlaştınldıklannı bize somut olarak göstermek anlamında oldukça tayin edicidir. Konunun bu aynntılanna girmeden önce. keyfı>eti daha bütünlüklü kavrayabilmek açısından öncelikle temel kaynaklarda İslami- yetin Türkleri nasıl gördüğü sorusunu aydınlı- ğa kavuşturalım. (1) Derleren, V. Yılma:, Fatihler Yargılanı- vor, s.I4 (2) Age., s.29 (3) Age.,s.3O (4) Age., s.23 Yarın:islamlyetin Türklere bakısı DÜZELTME "İslamda Düşünce Özgürlüğü" dizisinin dünkü bölümünde ilk paragrafın iki cümlesi, teknik nedenlerle lam yayımlanamamıştır. Cümle şöyle olacaktır; "Gazali'nin biçimlen- dirdiği Sünni öğretiyi benimseyen Muvahhid- ler. bu konuda bağnaz bir tutum içinde, halkı büyük bir baskı altında tutuyorlardı. Oysa gerek sarayda, gerekse aydınlar arasında her türlü düşünce tüm boyutlan ile görüşülmek- te, tartışılmaktadır." Düzeltir, özür dileriz. REFAH PARTİSİ NASIL GÜÇLENDİ? Sağpartüer, tarikatlarlaişbirBğineson vernieü ATTLLA ÖZTÜRK Uluslararası İlişkiler ve Kamu Yönetimi Uzmanı -4- "Fettullah Gülen cemaatı Özfatura'yı destekle- yince Tansu Çiller Özfatura'yı İzmir'de belediye başkan adayı olarak gösterdi" (12) "Bedrerdn Dalan ve İlhan Kesici'nin İstanbul'daki bazı tari- kat liderleriyle görüşüp bunlarm desteğini sağla- mak için çaba harcadıkları başına yansımakta- 4r" (13). ANAP, BBP ve DP'nin birçok tarikatçı cemaatlerle olan pazarhklan sünnekte- dir. Kısacası sağ partiler cephesinde 1950'İerden beri Atatürk ve laik devlet sistemine karşı uygu- lanan antilaik düşüncelerde bir değişiklik yok- tur. Eski tas eski hamam! Ülkeye laik ve çağdaş din adamlannı yetiştir- mekle görevli bir devlet kurumu olan Dinayet Işleri Başkanlığı'nın koordinatörlüğünde yapı- lan 'Birinci Din Şûrası'nda alınan kararlar ara- sında laikliğj tümden ortadan kaldıran ve şeriat düzenine dönmeyi amaçlayan kararlar bulun- maktadır. "Müftülerin resmi nikâh kıyması, me- sainin cuma namazma göre a\ arianması, zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması halinde Kuran kurslanmn zarar görmemesi için 222 sayılı İlk öğretim Kanunu'nda değişiklik yapılmasına iliş- kin yasa tasarısında Kuran kurslarının zorunlu eğitimden sayümasınm sağlanması, yeni imam- hatip liselerinin açılması, dini öğretim veren orta ve yükseköğretim kunımlannda uvgulamaya ağırlık verilmesi." (14) Bu kararlar; 1993-94 mâli yılında birçok bakanlık bütçesini geride bıraka- rak 7 trilyon TL'lik bütçeyi harcamayı planla- yan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ne kadar anti- laik yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Vatan- daş ve devlet parası ile RP'nin şeriat düzenini geri getirmesi için destek sağlanmaktadır. Kısacası, TC; parlamentosu, siyasi partileri, bürokrasideki yöneticileri, üniversitedeki rektör ve dekanlann bir kısmı, okullan ile mevcut laik düzeni yıkmak ve bunun yerine şeriat düzeninin kurulması için elbirliği ile Refah Partisi için ça- lışmaktadır. Refah Partisi çalışmasa dahi onun adına çalışan ve katkıda bulunan devlet kurum- lan vardır. Türkiye'de mevcut uygulamalar ile RP'nin her halükârda oylan artar ve belli bir süre sonra iktidara gelebilir. RP'nin lideri Sayın N. Erbakan'ın: başta Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, Ke- nan Evren, Tansu Çiüer, Mesut Yümaz, Dinayet İşleri Başkanı olmak üzere devleti yönetenler ile TC parlamentosuna kendilerine sağladığı des- tekten dolayı şükranlannı sunması gerekir. Para harcayarak bu kadar desteği sağlaması müm- kün değıldir. Laik devlet sistemini yeniden tesis etmek için alınması gerekli tedbirleri şöyle sıra- lamak gerekir: 1. Türkiye'de sağ partilerin dini tarikat ve ce- maatlerle oy karşılıği yaptığı anti-laik işbirliğine son verilmelidir. 2. Din kültürü ve ahlak öğretimini zorunlu dersler arasında gösteren anayasanın 24. mad- desinin ilgili fıkrası değiştirilmelidir. 3. İmam-haüp okullan ülkedeki Dinayet İşle- ri Başkanlıği'nın kadro ihtiyacını karşılayacak şekilde azaltılmalı ve ilahiyat fakültesi hariç, üniversitelerin diğer fakülte ve yüksekokullan- na girme hakkı derhal kaldınlarak mesleki dini okul haline dönüştürülmelidir. 4. Kuran kurslan, 5 veya 8 yıllık zorunlu eği- timden sonra çağdaş eğitim ve laikliğe uygun olarak yapılmahdır. 5. Ezan tekrar herkesin anlayacağı ve psikolo- jik olarak etkilenebileceği şekilde Türkçe oku- tulmalıdır. 6. Okullardaki (özellikle imam-hatip okullan ve Kuran kurslan) eğitim, çağdaş ve laik devlet sistemini toplumun çeşitli katmanlanna sevdire- rek öğretecek şekilde bılimsel verilere göre ülke- nin ihtiyaçlanna göre yeniden düzenlenmelidir. Antilaik düşünce ve Atatürk düşmanlığinı yay- maya çalışan eğitim programlanna son verilme- lidir. 7. Diyanet İşleri Başkanlığı toplumdaki bütün dinsel ve mezhepsel katmanlann dinsel inançla- nnı karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmeli- dir. 8. Devletin çeşitli bürokratik kadrolanna menfaat karşıbğı gericiliğe alet olan yöneticiler yerine; çağdaş ve laik düşünceyi benimsemiş ger- çek Atatürkçü kişiler atanmalıdır. 9. RP'ye; Suudi Arabistan. Libya, İran ve Al- manya'dan para transferlerini sağlayan kanallar sıkı bir şekilde kontrol edilmek suretiyle önlen- melidir. Bu sistem uygulandığı takdirde. RP'nin beş yıllık bir seçim döneminde küçülerek, radikal dinci kişilerin partisi olduğunu görmek müm- kündür. Bunu yapmak başta cumhurbaşkanı, parlamento, hükümet olmak üzere devleti oluş- turan bütün kurum ve kuruluşlar ile demokratik, laik. çağdaş ve hukuk üstünlüğüne dayanan bir sistem içinde yaşamak isteyen her vatandaşın görevidir. Bu görevi bilinçli veya bilinçsiz olarak yapmayanlan tarih affetmeyeceği gibi, Humey- ni rejiminde canh örneği görüldüğü üzere. veri- len tavizleri az gören dinci ve tarikatçı gruplar da affetmeyecektir. Herkes çıkar ve oy hesabı yerine, vicdanırun sağduyusuna göre hareket ederse, doğru yolu kendiliğinden bulur ve vereceği oylarla laik ve demokratik devlet sistemini korur. Türkiye'de herkesi Atatürkçü laik devlet siste- mini korumaya davet ediyorum. (12) Hikınet Çetinkaya, Cumhurivet Garelesi, 5 Ocak 1994, (13) Hikmel Çetinkaya. Cumhurivet Gazetesi, 18 Şubal 1994, (14/ İlhan Selçiık. "Dinde De\letçilik Şeriat- çılığa Dönüşüyor", Cumhurıyet Gazetesi. 13 Aralık 1993. BİTTİ ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Dost Acı Söyler... 5-6 yıl önceydi; uçakla İstanbul'a gidiyordum; arka kol- tuklardan birinde oturuyordum. Uçak havalandı, enseme sanki soğuk bir şey dayandı. Ses: - Üç defa En büyük DSP, başka büyük yok!' demezsen, uçağı havaya uçuracağım! Kimdi şakayı yapan? Hemen dönüp baktım, Murtaza Çe- likel! Murtaza, eski arkadaşım. - Yahu, dedi, neden tutmuyorsun bu Bülerrt Bey'i? Vaktiy- le 'Karaoğlan' diye sen yazmadın mı? Ona da yer ver, ne olur? Ben bir şey demiyor, susuyordum. Murtaza: - Arabam var, dedi, seni istediğin yere bırakayım. Bu ak- şam birlikte yemek yiyelim! Murtaza benı otelıme bıraktı, anımsadığım kadarıyla. Bu hafta çıkan Noktada Atilla Akar'ın sorularına verdiği ya- nıtları okudum da, uçaktakı karşılaşmamız geldi usuma. DSP'ye gönül vermiş Murtaza Çelikel de kopmuştu. Konuş- manın sonunda Atilla Akar soruyor, sol partilerde birleşme olup olamayacağını. Murtaza Çelikel buna şu karşılıği veri- yor: - Tabii bunun diğer partilerden kaynaklanan nedenleri de var. Ama DSP'de Bülent Bey sorun istemiyor. Bu parti- nin fizibi/itesi ikikişiye göre yapılmıştır. İçinde örgütyoktur. Bülent Bey'in çizdıği çerçeve var. Bu en fazla yüzde onları getiriyor. Ben Bülent Bey'in iktidar istediğini de zannetmi- yorum. Çünkü Bülent Bey ebadında bir liderin Türkiye 'de iktidann hangi aşamalardan geçebileceğini bilecek kadar aklının ve tecrübesinin olduğunu herkes biliyor. DSP için- dekı taassup insanlara ve partiye iktidar getirmez. iktidar isteyen büyümeyi göze alır. Büyümenin kendine göre so- runları da olur elbette. DSP kurumlaşamamıştır. Halen yeni doğmuş bir çocuğu konuşuyoruz dikkat ederseniz. - Yani küçük olsun benim olsun tavrı mı? - Evet, ama bu benim söyleyebileceğim bir laf değil. Yıl 1973, o zaman Ecevıtbaşkanlığındaki CHP'nin iktida- ra gıtmekte olduğunu sezenlerin başındayım. O konuda ilk yazımı anımsıyorum: "Karaoğlan İktidar Yolunda!" . Yazıyı Koru Motel'in dışındaki teleion kulübesinden yaz- dırmıştım. Bu başlığı attığım duyulmuş. Bülent Bey geldi: - Sayın Ekmekçi, bizim iktidar yolunda olduğumuzu yaz- mışsınız; çok teşekkür ederim! 0 günlerdeydi. Kızılay'da Doğan Avcıoğlu yla karşılaş- tım. Kucaklaştık - Ben, dedi, Bilgi'den kitap parası aldım. Hadi Bulvar Pa- las'a gidelim, yemek yiyelim! Bulvar'a gittık, rakıları söyledik. Doğan Avcıoğlu: - Bak, dedi, bilirim seni etkilemek kolay değildir. Bildiğin yolda gıdersın. Ama, bu Ecevit'i tutmakla büyük yanlış ya- pıyorsun. Ben, senden çok daha iyi tanırım. Bir kez, Ecevit doğru söylemez, yalan söyler! Bunu bir gün anlayacaksın... Hoppala! Benim bıldiğım Bület Bey'in hiçbir şeyi olmasa, bir dürüstlüğü var. O da yalan söylüyorsa... Doğan Avcıoğlu, kendisıni dinlemediğimı biliyordu. An-, lattı uzun uzun. Yemek yedik, rakıları içip kalktık Aradan yirmı yılı aşkın zaman geçti, ilk kez yazıyorum. Şevket Sü- reyya'nın vasiyetı gibi! Bir yeni yerel seçımlere giderken, herkesin şapkasını önüne koyup, düşünmesini istemek hakkımız olmalıdır. De- mokrasiden yana olanların buna hakkı vardır. Denebilir ki: - Sen gazetecısın, sen bir yazarsın; nene gerek elin üç oğlakla beş keçısi! Sen, yansız ol, yansız... Sosyal demokrat kimlıklı üç partinin birleşmeleri bir türlü sağlanamadı. Sonunda bunlann sandıkta birleşebilecçkle- ri anlaşıldı. o sonuca varıldı. öyleyse, bunları sandıkta bir- leştirme konusunda, eli kalem tutanlara bir görev düşmü- yor mu? Türkiye'de tam bir demokrasıye kavuşsak, diyece- ğim yoktu. Ülkede demokrasi olmayınca, sosyal demokrat- lar ne yapacak, sosyalistler ne yapacak? Bir yazımda belırttım, bırakalım sosyal demokrat üç partiyi bir yana, sosyalist kaç parti varsa, onlann da demokrasinin oluşu- muna katkıda bulunmaları, sosyal demokratın en büyüğüy- le işbırliğı, güçbirliği yapmaları gerekmıyor mu? SHP'nin 1991 seçımlerinde, HEP'lileri listesine alarak Meclis'e gir- melerını sağlamasını Bülent Bey eleştiriyor. Bu eleştirinin demokratlıkla ne ilgisi var? HEP'lilerin SHP ile işbirliğinde Oeniz Bey'in de etkısi var mıydı? Şimdi neden sesi çıkmaz? Demokrasi ile 70 yıllık CHP, Denız Beyin keyfine çalışan kurumlar mıdır? Öeniz Bey'in demokrasıye de, 70 yıllık CHP'ye de katkısı nedır? İki hızıp başı, Bülent Bey'le Deniz Bey bıraksınlar bu hırsı... "Dostacısöyler! "derizde,tatlı sözdenhoşlanırızneden- se. CHP'den adaylıklarını koymuş kimi eski dostlarımız, ar- kadaşlarımız, arkadaşlarımızın yakınları var; kiminin aday- lıkları. aileleri içinde bile tartışmalı. Kırmamak, kırılmışlar- sa, daha çok küstürmemek için adlannı yazmak istemıyo- rum. Aday olmadan önce sorsalardı, şimdi yazdığım gibi, "yanlışyaptıklannı"söylerdim. Şimdi onlara birşey söyle- menın yararı yok. ••• Hasan Âli Yücel'le Hasan Hüseyin aynı günde ölmüşler, biri 1961 'de öbürü 1984'te, Şubat'ın 26'smda... Hasan Hüseyin'in "Açıldı başkent radyosu/besmeleyle açılırdükkânımız" başlıklı şiirinden bırkaç dize; Tansu Ha- nımın biçemini nasıl da okşuyor: "Sevgili işçi kardeşlerimizlgrevlere boykotlara yüz ver- meyiniz/bin verip bir alıp şükür deyinizliş bulma şirketleri- ne güvenmeyiniz/bizdeki kuyrukları bırakmayınızl Almanya 'da çok çok para birıktiriniz/biriktirip bize veriptiri- niz/iktidarınız sizi seviptirsindir/sürü sepet yurt dışına sü- rüptürsündürlsize çok çok dua ediptırsindir/biz burda dal- gamıza bakmaktayızdır/yeni yeni piyasalar açmaktayız- dırlserpilip gelişmekte bitpazaaaarımızı'sevgili işçi kar- deşlerimızlevlerinin onü kurnalşimdi size davul zurna.'' BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Türk müziğinde hızlı bir usul. 2/ İstenilen nite- likleri taşıyan... Yunanis- tan'a ait bir ada. 3/ Sevgi- liye kavuşma... Borudan kol almakta kullanılan bağlantı parçası. 4/ Atın bir tür rıızlı yürüyüşü... En kalın erkek sesi. 5/ Lütesyum elementinin simgesi... At ya da eşeğin yeni doğmuş yavrusu. 6/ Briçte bir löveyi üstün bir kağıtla almayıp daha aşa- ğı bir kağıtla alma... İskambilde koz. 7/ Mısır'ın plaka işareti... Bi- çem. 8/ Koku... Akım şiddeti biri- mi kiloamperin kısa yazıhşı. 9/ Gümüşbalığı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeniçeri ocağına yeni girmiş de- likanlı. 2/ Mutabakat... Satrançta bir taş. 3/ Zarara uğrama tehlike- si... Dolmalann kaymasını önle- mek için bunlann eteklerine moloz taşıyla örülen kaplama. 4/ Osman- lılar'da. Bulgarlar'dan oluşturulan "Voynuk" örgütündeki subaylara verilen ad. 5/ Bir gezegen... Bir soru eki. 6/ Bir şeyi anımsamak için yazılan kısa yazı... Unvan. 7/ "Saçlanma ak duştü sana — bulamadım"... Elektrik akımı devrelerinde bir- leştirme yapmak için kullanılan kutu. 8/ Asıl, esas, doğru. 9/ Salah Birsel'in bir şiir kitabı... Belirteç olarak kullanılan eylem soylu sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle