05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 21 MART1994PAZARTESİ Paris.. Düşler üllcesi.. Bunca güzellik karşısmda başı dönüyorduYves Saint-Laurent'in Kadınsı,büyülü,duygusalbirdünya-2- Yves Saint-Laurent bambaşka bir dünyada büyüdü. Fildişi bir kuledeydi sanki. Her şeyden uzak. Biraz kadınsı. duygusal, büyülü bir dünya. Savaş, mütevazı aileler için yokluklar ve tersyüz edilmiş paltolar demekti. Ama Yves Saint-Laurent hiçbir şeyin yokluğunu hissetmedi. Evde her şey vardı, herşey... Annesi daha da güzelleşmişti. Du- dakJannı daha koyu kırmızı boyuyor- du. Kare kollu, siyah krep elbisesi içinde. Hollywood'da film çeviren bir Fransız yıldıana benziyordu. Bir gece dekoltesine papatya. pey- gamber çiçeği ve gelinciklerden yapılmış bir buket iliştirip öyle çıkmıştı sokağa. Yves Saint-Laurent annesinin o gece- ki güzelliğini yaşam boyu haürlaya- caktı. Boynunda ucuna plastik bir haç takılmış siyah kadife kurdeleden tasma kolyesı... Babasının seyahatte olması- ndan yararlanıp. bir Amerikan üssün- deki baloya gitmişti. Y\es Saint-Laurent kardeşleri ve hiz- metçiler, gizlice izlediler onu. İUe de Lu- cienne"i dansederken görmek istiyor- lardı. Pencereleryüksekti. YvesSaint- Lau- rent'm boyu yetmiyordu salonda olup bitenleri görmeye. Hizmetçilerden biri onu kucağına alıp kaldırdı. Annesinin unutulmaz güzelliği Ah.. Siyah krep elbisesi içinde annesi- nin güzelliği!.. Ünutulur gibi miydi?.. Bu anıyı kıymetli bir mücevhcr gibi yıllar yılı sakladı Yves Saint - Laurent. Otuz yıl sonra o gece. o güzel anne, o güzel kıyafet, anılann ışığında yeniden moda sahnesıne gelecekti. Ama. Yves Saint-Laurent'in. altı yaşındayken, dünyası altüst oldu. Sev- gili büyükbabası öldü o yıl. Yves Saint- Laurent'i "Beram gfineş ışığım" diye se- ven büyükbabası. Onu bir din okuluna verdiler. Babası -Yves'in çok sonralan bir gazeteciye söylediği gibi- belkı de daha cıddi; daha "Tann'ya yakm" olduğu için seçmişti o okulu. Ne kâbustu!... Tüm çocuklar gibi an- nesinin eteklerine yapışıp. kıyametleri kopardı. İlk kez aynlıyordu annesin- den. Fildişi kulesinden ilk çıkışıydı. Baş- ka bir dünyaya atılan ilk adımdı bu. •ÎNECLA SEYHUN iyah krep elbisesi içinde annesinin güzelliği!.. Unutulur gibi miydi?.. Bu anıyı kıymetli bir mücevher gibi yıllar yılı sakladı Yves Saint - Laurent. Otuz yıl sonra o gece, o güzel anne, o güzel kıyafet, anılann ışığında yeniden moda sahnesıne gelecekti. Desinatör Gruau şiirii fırçasıyla modaya kendi yorumunu getiriyordu. Yıl: 1953 Dior'dan beyaz muslindenson derece romantikbir gece elbisesi. Yıl 1950. Öüşlerden yoksun dünya Aamasız, kuru bir dünya. Düşlerden yoksun. O küçücük yaşta, orada, mut- suzluğu öğrendi Yves Saint-Laurent. E\e dönüşlerinde, büyülü dünyasının kapısı yeniden açıhyordu. Okul arka- daşlan, öğretmenleri ile iletişim kura- mayan o korkak, çekingen çocuk değil- di; evde kraldı gene. Astığı astık, kestiği kestik. Sekiz yaşmda Yves'i Sacre Coeur ko- lejine verdiler. Düşlerle gerçekler, okul- la ev arasında bocalıyordu gene. tç dün- yasında kasırgalar esiyordu. Ama o, bü- yükleri rahatlatmak için çocuk rolü oy- nayan. yaşı olmayan çocuklardandı. Çiçekler düzenler, dergiler izler, düş- ler kurar. kraliçeler, prensesler çizerdi. Yalnızdı. öyle isterdi. Bazı zaman öfkesi burnunda olurdu. Ama kimse azarlamazdı onu. Babası ile ilişkileri biraz mesafeliydi. Ama annesi ile başkaydı iş. Beraber eğlenirlerdi. lncir çe- kirdeğıni doldurmayacak şeylerden konu- şur, kahkahalarla gülerlerdi saatler boyu. 12 yaşında gazetelerden, "Paris hava"- sını izlerdi. Opera'da ne oynamış, kımler. nerelerde. neler giymiş. Hepsini bilirdi. Olağanüstü gece elbiselerinin işlemeli güzetliği, yalancı çiçeklerle bezeli zarif mo- deller, inarulmaz güzellikte mücevher gibi iskarpinler, ünlü fotoğrafçı Horst'un re- simlerinde büyülüyordu onu. Ya Irving Penn'in ölümsüzleştirdiği Dior'un siyahlı kadını!.. Paris'in altın dönemiydi. Moda zarafet- te doruğa ulaşmışü. Fotografçılann birer tablo güzelliğindeki resimlerini kesip saklı- yordu Yves Saint-Laurent. Desinatör Gruau şiirle. fırçasıyla moda- ya kendi yorumunu getiriyordu. Paris!.. Düşler ülkesi!.. Bunca güzellik karşısında başı dönüyordu Yves Saint-Laurent'in. Kardeşlerine. "Bir gün istnim ışıklarla Champs Elysees'de yazılacak.'.. " diyordu. Kuzey Afrika'nın önemli durağı Oran. Kuzey Afrika'nm önemli bir du- rağıydı... Çeşitli sanat etkinliklerine sahne oluyordu. Piyanistler. ünlü şarkıcılar, ti- yatrocular İspanyol dansçılan gelirlerdi... Oranlılar büyük bir heyecanla koşar- lardı böyle gecelere. Aslında Oran. ente- lektüelleri değil. gösterileri severdi. Özel- likle de kadınlar. Oyunun adını bile hatı- Olağanüstü gece elbiselerinin güzelliği Yves Saint Laurent'i büyülüyordu. rlamazlardı. Ama o gece kimin ne giydiği unutulmazdı hiç. Annesi tiyatrolara götüriırdü Yves Sa- int-Laurent'i. Tiyatro tutkusu o yıllardan başladı. Sonralan. yıllar sonra bu tutku modellerine de yansıyacaktı Yves Saint-Laurent tahta bir kutudan bir tiyatro sahnesi yapmıştı. Bu kutunun üstünde büyülü bir dünya yaraüyor. kar- tondan kestiği bebeklerine artmış kumaş parçalanndan -bazan da annesinin gardı- robundaki bir kıyafeti doğrayarak yaptığı- elbiseleri giydiriyor, bu bebeklerle piyesler sahneye koyuyordu. Tiyatrosunun kostümcüsü, yöneticisi. ışıkçısı, herşeyiydi. Bu küçük kutunun üs- tünde "İki Başl'ı KartaP'lar. "Madam Bo- vary"ler, "Rüzgar Gibi Geçti..."ler oynanı- yordu. Kâıttan bebeklerle... Seyırcilen bir grup çocuktu. Kardeşlen Brigitte ve Michele, hizmetçının kızı Aline. kapıanın oğlu Paulin, kuzinlen Patrice ve Catfaerine. Gizli düş kapılannı açıyordu Yves Saint- Laurent. Küçükleri çekip sürüklüyordu peşinden. Kasırgalar ağaçlan kökünden söküyor. fırtınalar. aşklar, ihanetler. göz- yaşlan küçük seyircilerin faltaşı gibi açılmış gözleri önünde birbirini izliyordu. Edwige Feuillere ve Jean Marais'in oy- nadıklan "İki Başlı Kartal" 1947'de filme çekilmişti. Babası Paris'ten bu filmin resimlerini ge- tırmişti Yves Saint-Laurent'a. Y\es bu re- simleri özenle \apıştırmış. bir albüm yapmıştı. Oran'da değil. Paris'te yaşıyordu sankı. Deli oluyordu Paris için... Yves-Saint Laurent çocukluğundan bujanabirdüş dünyasında yaşadı. Bu düşleri podyumlara da taşıdı zaman zaman. Ama ne yazık ki Oran. Paris değildi. Paris'te kestane ağaçlan çiçek açmış ol- malıydı... Sevgililer gölgeli yollarda sar- maş dolaş yürüyorlardı... Öran'da ağaç yoktu. Gölge yoktu, o özgürlük yoktu. Şehri kasıp kavuran bunaîtıa bir sıcak. Yalnızca o. Soluk almakta zorlanıyordu insanlar. Ama Yves Saint-Laurent'Iann evle- rinde yaşam keyifliydi gene de. Eğlence- ler birbirini izliyordu. Oran'da ısı hiçbir zaman sıfınn altına düşmüyordu ama. annesinin bir sürü kürkü vardı. Terzide kendisine tüm plise bir "Newloole" elbise diktirmişti. Annesinin benekli tül elbisesi ilegüzel- liğine inanamıyordu Yves Saint-Lau- rent. Onu büyülenmiş gibi seyrediyordu. Onun, çocuk gözlerine yansıyan büyü- lü güzelliğini, koleksiyonlannda kulla- nacaktı yıllar boyu. Yves Saint-Laurent ne o güzelliği unu- tabildi, ne de Oranlı yıllan... İlkaşk 1953 yılının Aralık ayında annesi ile ilk kez geidi Paris'e... 17 yaşındaydı. "Secre- tariat general de la laine" yanşmasına volladığı model üçüncülük ödülünü ka- zanmışü. Sırtında 1.84'lük boyunu daha da uzun gösteren koyu renk bir elbise vardı. Paris'i ezbere biliyordu Yves Saint- Laurent. Yıllar yılı hayali ile yaşamış, onu hep izlemişti. İlk aşicndı onun. Seine nehri gümüş mantosunun altında ürperi- yordu. Sokaklarda kebap kestane koku- su... Bu Yves'in ilk büyük yolculuğuydu. Trouville'den başka yere gitmemişti ki... Şık kadınlar Seine'nin sağ kıyısında nasıl yaşarlar. biliyordu. Sabahlan on birde gezinti. akşamlan saat beşte Ritz'te çay, altıda bir serginin açılış kokteyli, akşam sekizde de Champs Elysees'de bir tiyat- ro... Sol yaka daha bir değişikti. Servet ve sefalet iç içeydi. Aşklar, intiharlar... Şe- hırde akşam yemeği yenir, kahvelerde buluşulurdu. Zenginler fakir gibi gı>inır, fakırler prens gibi davranırlardj. Yazar- lar vardı aralannda. tiyatrocular. öğren- cıler. yaşlı akademililer... Ödül törenine yalnız gitmek istemişti Yves. Okul çıkışında annesinin kendisini almaya gelmesini istemeyen bir çocuk gi- biydi. Annesi ile arasındaki ilişki son derece dengeliydi. Bazı şeyleri paylaşır, bazı- lannı paylaşmazlardı. Yves annesine de- senlerini gösterir ama, özel yaşantısı- rfdan hiç söz etmezdi. Aralannda sözsüz bir anlaşmaydı bu. Annesi içgüdüsel bir zekâyla nelerin sorulup, nelerin sorulma- yacağmı bilirdi. Oran'da iken şehre indikleri zaman iki sevgili sanırlardı onlan. Paris'te Lucien- ne bir artist gibi kılık değiştiriyordu. Pa- ris'e gelirken modelini oğlunun çizdiği si- >ah elbisesini gjyTniştı. Elbiseyi Oran'- daki terziye diktirmişti. Bronz madalyadan daha değerlisi 20arahkta Yves Saint-Laurent"Theat- refles Ambassadeuers"de verilen bir da- vette ödülünü alırken. annesi onu otel odasında bekliyordu. Jüri üyeleri arasında Christian Dior da vardı. Yves Saint-Laurent bronz ödü- lü kazanmıştı. Aslında gözü altındaydı elbette. Ama onun da zamanı gelecekti. Paris'te Yves Saint-Laurent bronz ma- dalyadan daha değerli bir şey kazandı. Michel de BrunhofTun dostluğunu. Brunhoff. Vogue dergisinin yönetici- sıydi. Onunla randevu daha Öran'dan saptanmıştı. Bu iş için Oran'ın zenginie- rinden Helene Ducrot aracı olmuştu. Yuvarlak hatlan, beyaz favorileri ile tam bir burjuva ha\ası vardı BrunhofT- ta. Pipo içer, koleksiyon yapar. genç ye- tenekler keşfederdi. Aslında acılı bir adamdı Mösyö Brun- hofT. Gencecik bir oğlunu kaybetmişti. Mutsuzluğun uçurumuna düşenler için güzellik tek teselli kaynağıdır. Bu neden- le razı olmuştu Vogue'un yöneticisi ol- maya. Christian Dıor'la Michel de BrunhofT iyi dosttular. Sık sık telefonlaşır, bulu- şurlardı. Brunhoff, Yves'e tek bir öğüt verdi: "Her şeyden önce okulunuzu bitirin!.." dedi. Oran'a tekrar dönmek, tekrar lise öğrencisi olmak gerekti. Yves Saint- Laurent bu küskünlük ve eziklikle bindi uçağa. Ve döner dönmez model çizmeye koyuldu. Görülmemiş bir hırsla. Bu ara- da eskıden olduğu gıbı şiirler. yazılar \azmaya da devam ediyor, resimli ro- manlar çiziyordu. Ama en büyük tutkusu moda ve tiyat- roydu. Bu değişmiyordu hiç. Brunhoff a devamh krokiler yolluyordu. Michel de Brunhoff ona. tutkusunun sağlam birte- mele oturması için moda ve tiyatro kro- kilerinm yanı sıra manzara ve portre de çizmesi gerektiğinı yazıyordu. Ama Yves'in manzaraya karşı en ufak bir ilgisi yoktu. Varsa moda. yoksa moda!.. Modaya ait hiçbir şeyi gözden kaçırmıvor. olanı biteni günü gününe iz- liyordu. Ne kadar da çabuk değişiyordu moda!.. Çizgileri gitgide daha usta, daha yu- muşak olmaya başlamıştı. Her yere de- sen çiziyordu. Felsefe hocası bir gün onu ders sırasında defterine modeller çizer- ken yakaladı. Hırsından yüzü gözü mos- mor oldu: "Nasıl böyle saçma bir şey ya- parsınız dersinıde" dıye avaz avaz bağın- yordu. "Nasıl yaparsımz?.." Ama öyle. ama böyle. zaman geçti, okul bitti. Ve Yves Saint-Laurent Brun- hoffa müjdeyi verdi. Sonbaharda gelip Paris'e yerleşiyordu!.. Yarın: Paris'te bir Oran'U Her hakkı Cumhurivet'e aittir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle