Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet70. TLSAYI25002 S A N A T K Ü L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N 21MART1994PAZARTESİ
Karçukuru'ndanTunçdağı'nındoruğunaKEMAL GÜNEŞ ' TürkiyeDağcılık
Federiî\ onu Antah a tl Terrmlcısi I
ANTALYA - Tunçdağı'nı ilk kez
1981 yılında Ege Üniversitesi Ziraat
Fakûİtesi'nin düzenlemiş olduğu
gezi esnasında geldiğim Antalya'da
tanırmştım. Konyaaltı Plajı"nın
batısında görkemli yükselişiyle beni
nasıl etkilediğini diin gibi haürlıyo-
rum. O yıllarda dağcılık amaayla
îzmir'ın çeşitli dağlanna düzenlenen
çıkışlara katılıyordum. Bunlann
dışında, Türkiye Dağcılık Federas-
yonu'nca organize edilen "Erdyes
Dağı Temel Eğitim Kampı"
araalığıyla ilk kez, Erciyes gibi 3917
metrelık kocaman birdağı tanımam
ve pek çok kişi gibi orasını dağcılı-
kta son aşamalardan biri gibi dü-
şünmem, Erciyes'in dışındaki düşük
rakımlı dağlan dikkate almamama
neden oluyordu.
İşte Tunçdağı bu düşüncelerimi
büyük ölçüde yok etmişti. Elime
aldığım Antalya Turizm kitapçığı-
nda Tunçdağı'nı kışm Konyaaltı'-
nın arkasında karlarla kaplı gör-
mem, "demek Antalya gibi güney il-
lerimizden birinin yükseltilerine bile
kışın kar yağabiliyor" şeklinde dü-
şünmeme yol açmışü.
Tayin olarak DSİ'de çalışmaya
başladığım 1985 yılı aralık ayının
sonrasmda Tunçdağı'na ilgim daha
da çoğaldı. Dağ artık devamlı karşı-
mdaydı. Bu arada Türkiye Dağahk
Federasyonu'nun Antalya ılı temsil-
ciliği görevine atanmam yalnız
Tunçdağı değil, öteki Antalya dağ-
lanyla da ilgjlenmemi yoğunlaştır-
mıştı. Göreve resmen başladığım
1987 yılında Antalya'da dağahk
sporu hiç yoktu. Dolayısıyla bana
yardım edecek dağa da bulunmu-
yordu. Araştırmalanmı, eşim Sema
ve bizi tanıyıp bu spora ilgi duy-
maya başlayan İbrahim Oğuz'Ia be-
raber yürütmeye başladım. Sonra-
dan bir gördüm ki, Beydağlan'nın
Saklıkent yöresindeki silsilesi Bakı-
rdağlan'nın en büyük üyesi Tunç-
dağı'nın birden fazla ismi var.
Dağa çıkış
Çevresinde epeyce köy ve yayla
gibi yerleşim birimleri olduğu için
herkes farklı isim koymuştu. Örne-
ğin "Akdağ", "BeydağT, "Kemikli
Dağ", "Fesleğen Dağı", "Bereket
Dağı", "Develi Dağı" gibi. Kimıleri
de "Karçukuru'nun Dağı" diyebili-
yordu. Karçukuru ya da başka ad-
lanyla "Yukarı Doyran Yaylası",
"Bahtdı Yaylası", Tunçdağı'nın ku-
zeyinde, 2000 m. rakımında bir yay-
laydı. Dağa çıkış için gehnmesi gere-
ken temel nokta olan Karçukuru'-
ndan. Tunçdağı'nın doruklanna uy -
gun biçimde çıkış yapmak müm-
kündü.
Karçukuru'nu bulmam da pek
koiay olmadı. 1987 ve I988'de An-
talya'nın kolaylıkla ulaşılabilen
yaylası ve aynı zamanda kayak mer-
kezi olan Saklıkent'e Ibrahim'in
arabasıyla gelip Bakırtepe (2547),
Saklıdoruk (2503) gibi Bakırzirvele-
rine tırmanarak hem çevremizi hem
A,. ntalya'nın en popüler dağlanndan biri de TunçağYdır. Zirveye çıkış için
gelinmesi gereken temel nokta Karçukuru düzlüğüdür. Dağın aynca önemli bir özelliği
daha vardır. O da 2648 ve 2649 metre yüksekliğindeki doruklan arasmda çanak gibi
kalmış olan bir düzlüğe sahip olmasıdır.
de ikisinin doğusunda kalan Tunç-
dağı'nı devamh gözledik. Dağın
eteklerindeki Karçukuru Yaylası
evlerini ilk kez 17 Nisan 1988 "tari-
hindeki Saklıdoruk çıkışında göre-
rek en azından yaz aylannda bir yer-
leşimin var olduğunu anladım. Sak-
lıkent'ten itibaren toprak bir yol
(büyük bölümü kar altındaydı) 7 ki-
lometre içinde yaylaya bağlanabili-
yordu. Yol işlek olmadığı için Saklı-
kent yolu gibi greyderlerle temizlen-
miyor, ancak yazın karlareridiğinde
kendiüğinden açılıyordu.
İşte ben de şans eseri, Fransa'dan
bana yazıp Bakırdağlan'nda yürü-
yüşler yapmak isteyen Jean Piere
Peillion ve Catherine Castelain ile
birlikte 1988 Temmuzu'nda o yolu,
Sakhkent'ten Karçukuru'na kadar
yürüyerek öğrenmiş oldum. Yay-
lalılarla da ilk kez o zaman tanıştım.
Çoğunluğu aşağılardaki Doyran
köyündendi. Yaylada konuk oldu-
ğum bir evde çaylanmızı icerken
Tunçdağı'nın çıkış rotasını da iyice
görebildim.
Dağa çıkabilmem için ise yeni bir
şans gerekiyordu ki o da aynı yıhn 8
ekiminde karşıma çıktı. Bu kez. Al-
manya'dan gelip Side'de bir otele
yerleşen Thomas Hahn, beni telefon-
la arayarak. çevrede bir günde çı-
kıhp inilebilecek yüksek bir dağın
zirvesine ulaşmaktan söz ediyordu.
İstediği. bu konuda kendisine
yardım edip edemeyeceğimdi.
Zirveye doğnı
Ricasını memnuniyetle kabul et-
tım. 8 Ekım 1988'de de Thomas'ın
kiralamış olduğu Jeep'le önce Saklı-
kent'e. ardından da Karçukuru'na
gittik ve Karçukuru'ndan itibaren
de önümüzde zirveye doğru devam
eden Karboğaa'nı izleyerek 2649
metrelik ana doruğa ulaşmayı ba-
şardık. Her ikimiz de çok sevinçliy-
dik. Antalya ve masmavi Akdeniz
ayaklanmıan altında kalmıştı.
1981 'de görüp etkilendiğim
Tunçdağı'na 7 yıl sonra da olsa çı-
karak özlemimi gidermiş
oluyordum. Hem nasıl çıkılacağını
da öğrenmiştım. Artık Antalyalı
dostlanmı hiç çekinmeden
getirebilirdim. Nitekim Mehmet
Bozyiğit, Fatma Eroğiu, fbrahim
Oğuz, Naciye Oğuz, Neslihan Oğuz,
AK Serbest ve eşim Sema Güneş'le
birlikte 29 Ekim 1988'de bir kez
daha gelerek Tunçdağı'nın diz boyu
karda ilk karlı çıkışını gerçekleştir-
dik.
Tunçdağı şu anda Antalya'da en
popüler dağlardan biridir. Tabii po-
püler derken bir avuç dağanın ilgi-
sinden söz ediyorum. Dağın aynca
bir önemli özelliği daha vardır ki o
da 2648 ve 2649 metrelik doruklan
arasında çanak gibi kalmış toprak
düzlüğe sahip oluşudur. Thomas'la
geldiğimde öteki doruğa gitmek için
bu düzlügü geçerken birden aklıma,
yazın sıcak aylannda burada çadır
kurup kamp yapma düşüncesi gel-
mişti. Hiç de fena fikir sayılmazdı.
Hem böylelikle Antalya'nın gece
manzarasını da seyredebilirdik.
22-23 Temmuz 1989 tarihleri arası-
nda da bu isteğime kavuştum. Fikri-
mi uygun bulan Mehmet Bozyiğit,
Savas Kdıç ve eşim Sema Göneş'le
Tunçdağı düzlüğüne gelerek ilk kez
dağın üzerinde çadır kuran ekibi
oluşturduk. Bu o kadar hoşumuza
gitti ki bırakın gece Antalya'nın sey-
rini. temmuz sıcaklannda aşağılar-
da pişerkcn 2600 metrede çadı-
rlanmızın içinde titrememiz inanı-
lmazdı.
Zaten bilmeyenleri inandırmamız
da pek mümkün olamadı. Yapmış
olduğumuz Yüksek İrtifa Kampı
(tabii Antalya koşullanna göre) her
yıl geleneksel hale geldi ve yazın en
az bir kere çıkıp dağda gecelemek
vazgeçemeyeceğimiz bir tutku şekli-
ne dönüştü. Sonraki yıllarda bera-
berimizde karaçam ve sedir fidan-
lan taşıyarak düzlüğümüzedikimler
yaptık. lstedik ki ağaçlar tutsun ve
büyüdüklerinde göz zevklerimizi
okşasınlar.
Ağacın yetişmesi
Ancak şu da bir gerçek, orman
yetkililerinden öğrendiğimize göre
bu ağaçlar hiçbir zaman uzun boylu
olamayacaklar. Çünkü 2600 metre
bir ağacın yetişmesi için çok yüksek
bir rakım. Ama olsun, bodur da kal-
salar hepimizin emeğini temsil edi-
yorlar.
Yazıma son vermeden evvel söy-
leyeceğim son sözler, Tunçdağı'nın
doruklan ve zirve defterleri ile ilgili.
Yapılan araştırmalara göre dağın
ana doruğuna ilk defter, Türkiye
Dağahk Federasyonu tarafından
1970 yılının temmuz ayında konul-
muş. Bunu da aslen Muşlu olan
ömer F. Göişetı adlı arkadaşımız
1990 yılındaki kampımızda şans
eseri bulup ortaya çıkarttı. O za-
manki federasyon ekibi Tuncer Gür-
dil, Lçman Sungur, Volkan AJpos-
kay, Ozcan Albtız, Mustafa Yavuz,
Özdemir Gül, Zeki Sal ve Ethem
Göktürk'ten oluşmuş. Tunçdağı'nın
"Fesieğen Dağı" adıyla ilk doruk
deftenni koyan federasvon ekibine
199O'lı yıllardan sevgi ve selam-
lanmızı ıletiyoruz. 20 yıl süreyle
dağın doruğunda kalıp türlü koşul-
lara göğüs geren defter ındirilip ko-
ruma altına alınmıştır.
Dağda dört tane doruk vardır.
Bunlar. doğudan batıya 2519 metre-
lik "Bereket Zinesi".'2648 metrelik
"Çataktepe", 2649 metrelik "Anado-
ruk" ve 2616 metrelik "Kayatepe"-
dir. Çataktepe ve Kayatepe adlan,
dağcılığımıza uzun \illar hızmet et-
mış ve bugün aramızda olmayan
"Recep Çatak" ve "Adnan Kaya-
tepe"nin soyadlanna ithafen konul-
muşlardır. Bereket Zirvesi dışında
diğer tüm doruklann defterleri
vardır ve çıkacak olanlann imza at-
malannı beklemektedirler.
Tunçdağı, en az Yivlı Minare ka-
dar Antalya'nın simgesi olmayı çok-
tan hak etmiştir. Antalya'ya kim ge-
lirse gelsın Konvaaltı'nm sıcak su-
lannda denıze gırerken Tunçdağı'nı
seyretmeden edemez.
Diğer Bey dağlan doruklan arası-
nda görkemıyle mutlaka ilgisini çe-
ker ve merakını uyandınr. İşte bız
bu yazımızda. Tunçdağı'nı merak
edenlere bir parça olsun yardıma
oimava çalıştık. Amacımıza ulaşa-
bildivsek ne mutlu arkadaşlanma ve
bana...
Veremin
ilaçla
tedavisi zor
Hastalık Denetim ve Önleme Mer-
kezi'nin yaptıgı araşürmalara göre.
ABD'deki verem hastalanrun yak-
laşık yüzde 10'u. vereme karşı kul-
ianılan en güçlü iki ılaca karşı
bağışıklık kazandı.
Buna bağlı olarak. merkezin >ük-
sek risk gruplanmn bulunduğu yer-
ler diye tanımladığı bölgelerde, yo-
ğun bir verem tedavisi yürütülüyor.
Yüksek risk grubu tanımlan,
ABD dışında doğmuş olanlarla,
daha önce verem tedavisi görmüş
olanlan kapsıyor. Ne ki, son araştı-
rmaya göre, verem tedavisinde kul-
lanılan ilaçlara karşı direnç göste-
renlerin ancak yüzde 4O'ı bu tanıma
uyuyor. Hasta. tedavi bitmeden ilaç-
lan kestiği takdirde, ilaca karşı di-
renç gelişiyor.
Kalbimizin
düşmanı nüfüs
yoğunluğu
Amerika'da kalp hastalıklan,
yaşanılan çevrenin nüfus çokluğu-
na göre değişiyor. Örneğin New
York'ta yaşayanlardan kalp sekte-
si geçinp de yaşamını sürdürenle-
rin sayısı yüzde 1 'e inmiş. Bu konu-
da genel oran yüzde 1,4'müş.
Âraştırma. Bronx'taki Albert
Einstein Koleji'nin tıp bölümünce
yapılmış. Elde edilen öbür sonuçla-
ra göre Nevv York'tan sonraki bü-
yük şehirlerden biri olan Chicago'-
da oran yüzde 4 olarak saptanmış.
Daha küçük yerleşim yerleriyle il-
gili olarak verilen rakamlar da şöy-
le: Şehir çevresi kırsal kesim yüzde
12.6, küçük yerleşim yerlerinin
yakın çevresi durumundaki kırsal
kesimler ise yüzde 33.
Amerika için yapılan bu incele-
me yaşam koşullan, ekonomik ko-
şullar ve siyasal ortamdaki gergin-
lik ile benzer durumlar dikkate alı-
narak değişik toplumlarda incelen-
se sonuçlar nasıl ve hangi yönde
değişir acaba?
İdrar testi
kanserlinin
umut ışığı
Boston'daki araştırmalar. kanser
tedavisine yeni birışık tutuyor. Dok-
torlar artıİc. basit bir idrar testiyle,
tedavinıni nasıl gittiği. hastanın iyi-
leşme şansının olup olmadığını sap-
tayabilecekler. Lenf, akciğer, göğüs
ve prostat kanseri olanlarla. beynin-
de ur olanlann yüzde 44'ünde. fib-
roblast büyüme faktörü adıyla bili-
nen bir protein daha yüksek düzey-
lerde bulunuyor. Protein düzeyinde-
ki artışa, özeîlikle kanserin vücudun
diğer bölgelenne yayılmaya baş-
ladığı hastalarda rastlanıyor.
Çocuk cerrahı Dr. Judah Folk-
man. 20 yıl önce yaptıgı çahşmalar-
da, urlann beslenip geiişebilmek
için. vücudu yeni kan damarlan
oluşturmaya zorladığını bulmuştu.
Araştırmacı Dr. Noel VVeidner.
Folkman'ın araştırması hakkında.
"Gözlefnleri. kanserin tanı ve tedavisi
için çok önemli bir adım" diyor.
Sözgelimı, göğsü alınmış kanserlı
bir kadmda, ameliyat sonrası yapı-
lan testlerde. yüksek düzeylerde fib-
roblast büyüme faktörü proteinine
rastlanıv orsa, kemoterapiye hemen
başlana'bılir.
Çünkü, tümörün vücudun diğer
bölümlerine yayılma olasıhğı çok
daha yüksektir.
Vktoria Dönenû'ndeIstanbıdIngiltere'de son haftalarda eski tstanbul tablolarının mezatlara çıkanlması moda oldu.
Sotheby's'te30 mart günfi yapdacak müzayededede Victoria Döoemi ressamlanndan
James Webb (1825-1895) tarafından yapılan yağlıboya bir fstanbul tablosu yer alacak.
Yaklaşık 1873-74 y ıllan arasında yapıldığı sandan ve ressamın adının baş harfleriyle
hnzaladıği tabloda 'Muhterem Geö. Stranage için y apılmışrır' ibaresi de yer atıy or.
Tablonun 6 ile 8 bin tngiliz Poundu (yaklaşık 217 milyon 500 bin ile 290 niilyon TL) arasında
alıcı bulacağı sanüıyor.
Adliyeye,
Muğla'ya
özgü mimari
ÖZCANÖZGÜR
ML'ĞLA - Yeni adliye binası,
Muğla'nın mimari özelliklerine
göre inşaediliyor. Tarihi binada da
Muğla Üniversitesi'ne bağlı Güzel
Sanatlar Fakültesi açılıyor.
Tarihı Kapalı Cezaevı "Kültür
Merkezi" olarak restore edilıp hiz-
metcaçılan Muğla'nın. tarihı Adli-
> c Binası da Güzel Sanatlar Fakül-
tesi" oimava hazırlanıvor. Türki-
ve'de ilk defa bırcezaevinin kültür
merkezine dönüştürüldüğü Muğ-
la'da ilklenn yenileri gerçekleşiyor.
Tarihi adliye binası "Güzel Sanat-
lar Fakültesi" olmaya hazırlanı-
rken. yeni adliye binası da "tek fip
proje" uygulaması dışına çıkılarak.
Muğla'nın geleneksel mimarisine
uvgun olarak projelendiriliyor.
Muğla Adliye Binası ile ilgili ola-
rak kendisivle göriiştüğümüz
Muğla Cumhuriyet Savcısı Ertem
Türker. Türkiye'de ilk defa bir res-
mi yapıda tek tıp proje dışına
çıkıldığına dikkat çekerek şöyie
dedi:
"\ cni adliye binasının yapunı için
gerekli olan ödenek çıktı. İlk etapta
1 milyar lira ödenek gönderildi. Bu
yıl temel atıyoruz. Bildiğiniz gibi
Muğla, tarihi kentsel dokusunu ol-
duğu gibi koruyabilmiş. eski kent
dokusu ile yeni yerleşmesi kolavca
karşılaştırüabilen ömek bir kent. "
Şehiriçi trafîği ile çevre kirliliği arasında doğrudan bir ilişki var:
'Bırakabm kentimiz rahat ııefes alsın
9
Toplumsal refahın yükselmesine paralel olarak
sayılan artan motorlu araçlar. özeîlikle
sabah-akşam saatlerinde kent yaşamını felce
uğratıyor. Günden güne kalabalıklaşan modern
kentler. yaşadığımız doğaya zarar vcren bu
olumsuz gelişmeler karşısında can cekişiyor.
Çağımızın son teknolojisinin sunduğu olanaklar
sayesinde, çok kısa bir zaman içinde kıtalararası
yolculuk yapabiliyoruz. Ancak yolculuk evimiz ile
işyerimiz arasında olduğunda. ulaştığımız hız. yûz
yıl teknolojisi ile ancak örtüşüyor. Altımızdaki son
model otomobil bize. sırtı üzerinde yolculuk
yaptığımız attan daha fazla hız kazandırmıyor.
Sabah-akşam kıymetli dakikalanmız, önümüzde
ilerlemeye çalışan ve egzoz gazı pürküren kader
ortağımızın hareketegeçmesini beklemekle
geçiyor. Şehir içinde otomobil kullanmanın
işkenceye dönüşmesıne karşın insanlar ayaklannı
yerden kesmek için otomobilden vazgeçmiyor. Her
türlü olumsuzluğuna karşın sokaklanmızdakı
otomobillerin sayısı artıyor. Soluduğumuzhava.
sağlığımızı tehlikeye düşürecek ölçüde kirleniyor.
Otomobilli lüks yaşamımız bize rahatlık yerine
gerilim ve yeni stresler getiriyor.
Metro veya tramvay tek çözüm
Çağımızda büyük kentlerde yaşanan bu sorunlara
ancak metrolar veya tramvaylar sağlıklı ve
ekonomik bir şekilde yanıt verecek olan toplu
ulaşım araçlan olma özelliğini taşıyor. Metrolar.
modern kentlerin "olmazsa olmaz" kuralını
oluşturuyor. Batı toplumlannda kent
yönetimlerininçözümü için uğraştıklan en büyük
sorun. otomobilleri şehirden uzaklaştırmanın
yollannı aramak oluyor. İnsanlan otomobilden
indirip toplu taşıma araçlanna bindirmenin yollan
aranıyor. Bu amaçla son derece modern yeraltı
metrolan yapılırken, asık suratlı tramvaylar
yenileri ile değiştiriliyor. Konforlu ve hızlı
yolculuk imkanı sağjanıyor. ancak insanlan sevgili
otomobilinden, yakın mesafe yolculuklan için bile
olsa ayırmak pek mümkün olmuyor. Almanya'nın
Lüneburg kentinde 20 yıldan beri verilen bir
mücadele geçen yıl meyvelerini veriyor.
Otomobillerin şehir merkezine girmesiyasak-
lanıyor. Yasanın çıkartılmasına öncülük
edenlerin çoğu da esnaflar. Ozamanın ateşli
parolası Bırakaum, kent nefes alsın oluyor.
Şimdilerde ise durum tam tersi.
Çağımızda, büyük kentlerde yaşanan trafık sorunlanna ancak metrolarveya hızlı tramvaylar, sağlıklı ve ekonomik bir
şekilde yanıt verecek olan toplu ulaşım araçlan olma özelliğini taşıyor.
Izmirli avukatlar
Boğaz'ı sahiplendi
tZlVfÎR- Türkiye'nin de imzaladığı
uluslararası sözleşmeler. ülkelerin kendi
kültürel ve doğal mirasını korumak amacıyla
onlemleralmasını. gerektiğinde uluslararası
kuruluşlardan yardım istemesini öngörüyor.
Boğazîar ve Marmara'nın tehlikeli madde
taşıyan tankerlerin giriş ve çıkışlanna
kapatılması için v asal gırişimlerde
bulunmaya hazırlanan Izmir Çevre
Hareketi avukatlan, uluslararası sözleşmeleri
dayanak alacaklar... Türkiye'nin de
uluslararası sözleşmelere imza atmasına
karşın. Boğazlar'daki çevre felaketlerineyol
açan tanker kazalannm önlenmesi için bu
sözleşmenin etkin ve bağlayıcı hükümlerini
gündeme getirmemesini eleştıren Özkan.
"Kazadan sonra yapılan tartışmalar. olaja
y alnızca ekonomik gözlükle bakıldığı için
yanlış \öne kaydınlıyor. Oysa ekonomik değil,
ekolojik gözlükle olaya bakmak gerekiyor"
dedi. Boğazlar'daki tanker kazasının çevreye
olan etkilerinin giderek yaygmlaştığını
belirten Özkan. Çevre Kanunu'nun tüm
yurttaşiara çe\ re korunmasında sorumluluk
verdiğini. İstanbul'daki hukukçulann yasal
girişimlerde bulunması gerektiğini söyledi.
Uluslararası sözleşmeler
Türkiye'nin 1982'de onavladığı "1972
Paris-Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının
Korunmasına Dair Sözleşme"nin Başlangıç
İlkelen'nde, kültürel ve doğal mirasın
parçalannın istisnai bir önemde bulunduğu,
bu bakımdan bu varlıklan tehdit eden yeni
tehlikelerin kapsam veciddiyeti karşısında.
ilgili devlete. tüm devletlerin kolektif bir
şekilde yardım etmesi gerektiği. bu yardımın
milletlerarası toplumun birgörevi olduğu
vurgulanıyor.
Bu sözleşmenin 3. maddesi, "Sözleşmede be-
lirtilen kültürel ve doğal miras tanımına uy gun
parçalar, her devlet tarafından kendi topraklan
üzerinde saptanır" hükmünü içeriyor.
Sözleşmenin 4. maddesinde, "Herdevlet,
kültürel ve doğal mirasın korunması için gerek-
tiğinde uluslararası y ardım ve işbirliği sağlar"
denivor.