25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Yaşamını Almanya'da sürdüren ressam Serpil Yeter, Essen'de sergi açtı Almanya'dasanatçıda dışlanıyorAHMETKADIOĞLU E SSEN - "Yaşam febefesiyle, ürettik- leri arasında bir paralellik olması ge- rektiğine inandığımdan ötürü, sanat- çının y aşadığı çağa tanıklık etmesi ve bunun izierinin, ortaya koyduğu işler- ^ ^ ^ ^ H de göfûtmes gerektiğj inancını ^ ^ ^ ^ ^ taşıyorum." Bu sözler ressam Serpil Yeter'e ait. Serpil Ye- ter, Almanya'yı kendisine ikinci memleket edi- nen sanatçılartmızdan biri. Onun Almanya se- rüveninin başlangıcı I983'lü yıllara kadar uzanı- yor. Öğrenimini Istanbul Gûzel Sanatlar Aka- demisi'nde 1975-1981 yıllan arasında tamamla- yan Yeter için. 1983 yıb dönüm noktası olur ve eşi ressam Hanefi ile Berlin'e göçer. Ve gidiş o gidiştir. Berlin, çok sayıda vatandaşımızı ve sa- natçımızı banndıran bir kent. Almanlann deyi- mi ile de "küçük Istanbul." Serpil Yeter de ken- disıni, aslında çok yabancı olduğu bir toplumda bulmaz Berlin'de. Çünkü, Türkiye Berlin'e taşınrruştır adeta. Hele hele Kreuzberg semti Türkiye'yi hiç ırıi hiç aratmaz. Serpil Yeter ile Essen kenü'n- de açtığı resim sergisinde karşı- laşük. Türkiye Araşürmalar Merkezi salo- ıanya'da yabancı sanatçılann aynbirpotada nundaki sergisi, değerlendirildiğini, Kuzey Ren yetişip yeşermesine olanak verilmediğini ifade eden Yeter, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızdan; sanatçılanmıza, aydınlanmıza sahip çıkmalanm istiyor. Vestfalya eyale- tinde açtığı ilk resim sergisi özelliğini taşı- yor. Bugüne ka- dar 20'nin üze- nnde özel sergi açmasına, 50'ye yakın karma sergiye katı- Imasına karşın yolu bu tarafa düşmemişti. Yurtdışında yaşayan ve çalışmalannı sergile- mek isteyen sanatçılanmızın en önemli sorun- lanndan biri, sergi açacak güzel bir salon bula- mamak. Prof. Faruk Şen'in yönettiği Türkiye Araştınnalar Merkezı'nin sergi açmaya uygun bir salonu yok aslında. Sanatçımızın çalışma- lan, merkezin, iki kişinin bile yan yana yürûye- meyeceği dar koridorlannda sergılenıyor. Hıçbır sanatçıyı tatmin edece bir mekân değil kuşku- suz. Ancak genç sanatçımız oldukça alçakgö- nüllü. Çünkü onun için ilk aşamada önemli olan, bu bölgedeki Türk vatandaşlanna çalı- şmalannı gösterebilmek. Onlann reaksiyon- lannı ölçmek. Buna ek olarak, Alman makam sahiplerine, imkanlar kötü bile olsa "işlerini" (sanatçı, yapıt sözcüğü yerine iş sözcüğünü kul- lanıyor) göstererek, gelecek sefere daha iyi im- kanlar yaratmak. Bu davranışında haklı olduğu da kesin. Zira serginin açılışında bulunan Essen Kültür Dairesi Başkan Yardımcısı'nm, sanatçı- ya, kentin galerisinde sergi açma sözü vermiş ol- ması, onun haklı oluşunun bir göstergesi. Yabancıya farklı muamele Serpil Yeter'i en çok üzen noktalardan biri, onun yabana oluşundan ötürü farklı bir mua- mele görmesi. Almanya'da yabancı sanatçılann farklı bir potada değerlendirildiğini ve onlann kapılannın, yalnızca yabanaları içeren konular- da çalındığını ifade eden Yeter şöyle devam edi- 'Almanya'mn sanat tarihine baktığınızda, şimdiye kadar Alman sanatçılan dışında başka ırktan gelen sanatçılann yetişip yeşermesine olanak verilmediğini görüyorsunuz...' yor: "Kendi memleketinizin dışında, kendinize ikinci bir memleket olarak kabul ettiğiniz, fakat aynı memleket insanlannın sizi vabancı olarak gördüğü bir toplumda sanatçı olarak yaşam sa- vaşı vermek oldukça zor. Hele hele Almanya'nın sanat tarihine baktığınızda. şimdiye kadar, Alman sanatçılan dışında, başka ırktan gelen sanatçılann yetişip yeşermesine olanak >erilmediğini gördüğüniizde durumun ne kadar acı olduğunu tespit ediyorsu- nuz. Eserleri bu toplumun sorunlannı ele aİması- Serpil Yeter'in 'Bir Başka Dünya 'adlı tablosu. na karşın kataloglarda olsun sergjlerde olsun ya- bancı sanatçının yeri ayn." Serpil Yeter, dünyamız üzerinde bilinmedik, tanınmadık yer kalmadığı halde. Alman toplu- munun, dığer ülkeleri, ama özellıkle de Doğu ül- kelerini egzotik görmekte ısrar ettiğini ifade ederken, bu toplumun kafasında ülkemiz insan- lan hakkında çızilen resmin. işgücü. döner ke- bap ve folklordan öteye gitmediğını anlatıyor. Ressam Yeter, bu önyargının değişurilmesin- de aydın ve sanatçılanmıza görev düştüğü ka- dar, Alman toplumuna da verileni algılamak düştüğünü belirtiyor. Korkulanmız ve insan sevgisi Korkulanmız, insan sevgisi ve mitolojik ko- nular Serpil Yeter'in çalışmalannın ana konu- lannı oluşturuyor. "yaşadığım kenri tanımak, özümsemek, kök sahnakla geçtiği için, 80'ü yıllann konuları, beni etkileyen yeni memleketi- min insanlarıydı" diyen sanatçı, dığer konulara geçişin daha sonralan mümkün olabildiğjni an- latıyor. Serpil Yeter, korkulanmızın kaynağını, günü- müzde insanlık adına olumsuzluklann olumlu gelişmelerden daha fazla oluşuna bağlıyor ve çalışmalannda ağırlıklı olarak bu konuyu işli- yor. Yeter, ne tür korkulanmız olduğunu şöyle dile getiriyor. "Bu korkular, ber an kapmuzı çalrverebikcek- mişcesine olan savaş korkusu. Dünyamızı gün ve gün pekiştiren çetre kirliliğinin getirdiği korku- lar. Her gün radyo ve televizyonlardan duyup gör- mek istemediğimiz kara haberlerin korkûları. Ve daha da sıralamaktan korktuğum diğer korku- lar." Bütün bu korkular karşısında çaresız değiliz aslında. Sanatçı, bu korkulan insan sevgisi ile yenebileceğimiz inananda. Çünkü insanın sahip olduğu en büyük güç, onun. insanlara duyduğu sevgisi. Ancak insan ılişkilerinın giderek kop- ması, insanı en güçlü süahından da mahrum bı- rakıyor. İnsana özgü sıcak ilişkilen tazelemek ve gündeme getirmek istediğini söyleyen Serpil Ye- ter, "Yaşamın olumsuzluklarma, acdanna karşı insanlan birbirine bağlayan güzel duygularımızı sevgimizi işleyerek bir denge kurmak istiyorum" dıyor ve devam edıyor: "Yaşadığım toplumda insanlann giderek y alnızlığa sürüklenmesi, ilişkilerin y alnızca çıkar ilişkilerine dönüşmesi korkusu, beni sevgi komı- sunda da çalışmava itiyor. Aynca beni konu ola- rak ilgilendiren mitoloüye girdiğimde görüyonım ki günümüzle bir paraleüik var. Tanrılar, tannça- lar. entrika, iktidar hırsı, başkalan üzerinde ege- menlik kurma isteği hiçbir zaman değişmeyen, aynı kalan komılar." Türkiye'de sergi açmak istiyor Serpil Yeter, çalışmalannı Türkiye'de de ser- gilemek istiyor. Bugüne kadar, İstanbul'daki küçük bir sergisi hariç, çahşmalannı memleke- tınde sergıleme olanağı bulamadığına hayıfla- nıyor. Ankara ve Istanbul'da açmayı düşündü- ğü sergıler onun için çok önem taşıyor. Duygu- lannı, sevınçlerini, rahatsızlıklannı Türkiye in- sanıyla paylaşmak, onlann "samimi" fikirlerinı öğrenmek istiyor. Almanya'da açtığı sergilerine yurtdışında yaşayan vatandaşlanmjzın gelme- mesınden yakınan Yeter, "L'manm İstanbuPda, Ankara da açacağım sergüerime gelirler. ben de oolara resimkriınt gösterip açık fıkirlerini öğreni- rim" dıleğınde bulunuyor. Almanya'da yaşamanın bütün zorluklanna karşın başansı ile kendini kabul ettirmiş bir sa- natçı olmanın rahatlığını bir bakıma hissetmek olası Serpil Yeter'de. En azından, yeni memleke- ti Berlin'de. Berlin Çağdaş Sanatlar Müzesi'nde beş çalışması bulunan sanatçı, yurtdışında yaşa- yan vatandaşlanmızdan; sanatçılanna, aydı- nlanna sahip çıkmalanm istiyor. "Çünkü" diyor Serpil Yeter, "sahip çıktıkları, aslında kendileri- dir." Sanatçı, sözlerini, insanı hüzünlendiren bir soru ile şöyle tamamhyor: "Ya memleketim! Gümrüklerinden çauşma- larunızı sorunsuz geçirebileceğimiz günler gele- cek mi?" IstanbuTda moderndans tophduğu ANKARA (AA) - Ankara'- dan sonra Istanbul'da da mo- dern dans topluluğu kurulu- yor.Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gök- men, topluluğun sanat yönet- menliğjne Geyvan McMil- lan'ın getirileceğini bildirdi. McMillan, topluluğun kurul- ma çalışmalanmn henüz çok başında olduklannı belirte- rek, kendisine de sanat yönet- menliği konusunda herhangi bir bilginin tebliğ edilmediği- ni söyledi. Istanbul izleyicisinin buna hazır olduğunu belirten McMillan, "Yıllardır çeşitli festivaller için topluluklar gi- dip geliyordu. Bu toptuluklara ilgi o derece yüksekti ki bu arnk böyle bir topluluğun tstanbul'da da kurulmasımn şart olduğunu dûşündürüyor- du. Aynca tstanbul bir metro- pol. Bu tür sanat faaliyetleri- nin harekete geçmesi gereki- yor"dedi. Dünyadaki örneklerinde dans topluluklannın küçük gruplardan oluştuğunu anla- tan McMillan, teknik eleman ve sanatçı sayısmın 30'u geç- memesi gerektiğini söyledi. McMillan, yaklaşık 20 kişilik bir dansçı topluluğu ve 10 ki- şilik bir teknik ekiple bu çalı- şmalann yürütülebileceğini belirtti: "Modem dans topluluklan büyük prodüksi- yonlar yapmaz. Bu topluluk- lann mümkün olduğu kadar küçük gnıplar olması gerekir. Eskiden danslar çok büyük ve kalabalık gruplarla yapılryor- du. Ancak artık o anlayış de- ğişri. Daha az masraflı, halka daha yakın topluluklar oluştu- rufanaya çalışilıyor." McMillan, topluluğun sü- rekli kullanacağj bir sahneye ihtiyacı bulunduğunu da söz- lerine ekledi. 1964 yılında Türkiye'ye gelen müzik adamı Walter Strauss apar topar emekli edildi 30 yıllıkemeğe c allaturca ? teşekkür VEFAÇİFTÇtOĞLU ANKARA - Cumhunyetın ilam ile birlikte altyapı çalışma- lanna başlayan Türk çokseslı müziği, önemli adımlar atmış. yerli ve yabana uzmanlann ça- Uşmalan, pek çok ünlü besteci ve müzikologun raporlan doğ- rultusunda bir Doğu ülkesi ola- rak Japonya ve Kore gjbi ülke- lerin arkasından bu konuda en büyük aülımı ve gelişimi yapan ülke statüsünü kazanmıştı. Ku- rucu kadrolar ıçerisinde yer alan yabancılann çoğu, kendı dahnda dünya çapında isim >apmış insanlardı. Türk çok- sesli müzigine küçümseneme- yecek hizmetleri gecen bu de- ğerlı insanlann kımi küskün, kımi kırgın, bazılan ise sessizce aynlmış aramızdan, çok azı ise ülkemizde hayata gözlerini ka- pamışü. Bugün hepsi unutuldu... Kimlerdi? Ancak emekli olanlar veya geçmişe saygısı olanlardan alabildım bır- kaçımn isimlerini: Viyolenselci David Zirkin, Martin Boch- mann, kemancı Lico Amar. Ju- les Higny, Marcel Debot, Salda- ralli, pıyanıst Sabo, orkestra şefı Eduard Zuckmayer, Pretor- tus. Lessing, rejisör Carl Ebert... Hepsi Türk çoksesli müziği- nin, sahne sanatlannın temelle- rini atan yıllannı emeğini, ha- yatını bu yolda vermiş, öğrenci- ler yetiştirmiş insanlardı. Bu- gün hepsi unutuldu.. Konser- vatuvarlarda ne bir salona ne bir odaya adlan verildi, ne de bir anma günü düzenlendı, ansiklopedilerde ise birkaç satı- rla ya bahsedildi ya da isimlen- ne yer bile verilmedi. Bu vefasızlığın son örneği ise 6 aylığına gelen ama 30 ytl Türkiye'de kalan Strauss'un çoksesli müziğimize büyük katkısı oldu. Türk koro müzigine katkısı hiç- bir zaman tartışılmayacak olan VValter Strauss... 30 yılını ülkemize, Türk çok- sesli müzigine. Türk sanatçısına adayan bir beyefendi... Onu da kırdık, küstürdük, içimizden kopanp atük... Küçük bir oda- da oturduk VValter Strauss ile. Kımlerin onu kırdığını. üzdü- ğünü biliyorduk, ama kendisi- nin ağzından duymak istedik. Sıkıntılannı ve 30 yılın kırgınlıklannı bize açacağını zannederken her zamankı efen- diliği ıçerisinde ilk sözü Türk insanına ve kendisini dışlayan camiava teşekkür etmek oldu. Sevimli Türkçesi ile anlattığı 30 yıh ilginç olaylara sahne olmuş- tu.. 1963 yılında Türkiye'den ge- len bir araştırmacı heyetin tekli- fı üzerine 1964 yılında 6 aylığı- na Türkiye'ye gelen Strauss, önce operada korrepetitor ola- rak işe başlamış. O sıralarda konservatuvar müdürü olan Cahit Külebi ile güzel bir uyum içerisinde çalışırken konserva- tuvar öğrencileri için bir de ope- ra yazmış. Strauss anılannı anlatırken Cebeci'deki opera binasından söz etmeden geçe- miyor. "Olağanüstü bir yapıydı... Yazık oldu" diyor. TRT Çoksesü Korosu Bir müddet sonra Hikmet Şimşek'in kurduğu TRT Çok- sesli Korosu'nun başına geçen Strauss, akapella koro olarak kurulan TRT Çoksesli Korosu ile çok büyük işler başarmış. Şansbydık, diyor sanatçı... "O sıralarda TV yeni açıbnıştı, iyi kötü ne olursa olsun herkes TV seyrediyordu. Çoksesli müziği, koro müziğini tanıtmak için müthiş bir fırsattı. Bu furyadan biz de nasibimizi aldık, haftada iki konser veriyorduk ve herkes bizi, özellikle beni tanıyordu. Bir keresinde hatalı olarak ön- deki arabaya çarptım, o za- manın parası ile 50 lira olan ha- sarı adam bir türlü ahnadı. Beni televizyondan tamdığuıu TRT Çoksesli Korosu'nun şefi ol- duğumu, zarann önemli ol- madığını söyledi. Çok şaşuınış ve duygulannuştm..." 10 yıllık TRT korosu sonrası biraz da zorla İzmır operasına giden ve orada göreve başlayan VValter Strauss, son olarak yıne Hikmet Şimşek'in kurduğu Devlet Çoksesli Korosu'nda göreve başlamış ve oyunun son perdesi bu kurum içerisinde oy- namrken koro içerisinde de kanşıkhklara neden olan bir- takım huzursuzluklann fatu- rası Strauss'a kesilerek sa- natçının emekli olmasma kadar götürülmüş. Bir jubile yapılabilirdi Değerli bir sanat .adamını daha böylece kurban veren mü- zik camiası, bakahm bu ayıbı nasıl örtecek? Bütün yönetim- ler zamanında görülen bu tür vefasızlıklann, sosyal demok- rat bir bakanlığın yönetimi altı- nda da oluşması, işin bir başka acı yönü... Sanat hayaumn 30 yıhnı ül- kemize vermiş bir insanı apar- toparemekli eden sanatçı kisve- si altındaki devlet memurlan, hiç değilse güzel bir jübileyi bu insana armağan edebilirlerdi. Böylece bugün aynı kurumlara hizmet verenler, yann başlanna neler gelebile- ceği açısından endişeye düşmezler, kültür kurum- lanmızm ise haysiyeti korun- muş olurdu. Teşekkürler Strauss... Sanata değil, sanatçıya (!) en- deksli yönetim tarzlannın sa- natçıyı birbirine düşman ettiği bugünkü ortamın en büyük za- ran, yine çağdaş sanat kurum- lanmıza olacakür. Birbirleriyle uğraşırken dışandaki büyük tehlikeyı sezemeyenlerin uyan- ma vakti artık gelrrıiştir sanınm. Size hizmetlerinizden ve öm- rünüzün en güzel yıllannı bizle- re adadığınız için önce müzikse- verler, sonra Türk çoksesli mü- ziği adına teşekkürler Herr Strauss... BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL "Yaşasın Sanat.. Yaşasın Barış.." Savaş, kutsanan bir olay olarak görünür bizim eski şii- rimizde. Şairler, padişahın savaş adamı kimliğini över ken, Islamlığı yayma ideolojısiyle bütünleşmiş olan dev- let politikasının da sözcüsü gibidirler.lmparatorluğun 'fütuhat dönemi'nüen kalan bu geleneğin ittihat ve Te- rakki ideologlarınca kullanıldığını biliyoruz. Harbiye Nazırı Enver Paşa, 1. Dünya Savaşı öncesi, şairlerden "büyük para karşilığı askeri coşturacak savaş şiirleri yazmalarını" isterken bu geleneğe dayanıyordu. Nazır Paşa'nın isteğini yerine getiren 1910'lu yıllann kimi şairleri de.. "Geçtik Tuna kıyısından üç yüz akıncı Süngülerde yanıyordu ordunun hıncı. Uçlarından kan damlayan kılıçlar kınsız, Tanrı emretmiş: Türk duramaz akınsız." Bu dizelerin şairl (Yusuf Ziya Ortaç), yıllar sonra anı- larında Harbiye Nazırı'nın iradesiyle yazdığı şiirlerden oluşan kitabının (Akından Akına) öyküsünü anlatırken şöyle yargılar kendisini: "Şimdi masamın üstünde yıllann sararttığı bir 'Akın- dan Akına' var. Kağıdına, murekkebine, kartonuna im- renerek, şiirlerine iğrenerek bakıyorum.f..) Harbiye ne- zaretinden aldığım bir mektup karşısında şaşırıp kal- dım: Kahraman askerlerimiz için yazdığım şiirlere baş- kumandanlık adına teşekkür ediliyor ve kitabımın cep- helere dağıtılmak üzere satın alınacağı bildirıliyordu. Birinci Dunya Savaşı'nın ilk harp zengini bendim galiba. Cebimde Harbiye Nezareti'nin çift saatli kapısmdan çı- karken 220 lira vardı. 220 liraya dört odalı bir ev alınırdı o zaman" (Bizim Yokuş, 1966-Sf.41-45) Yahya Kemal'in anılannda bu türden bir özeleştiriye rastlamıyoruz, ama üstadın 'Akıncılar', 'Mohaç Türküsü' gibi şiirlerini nereye koyacağız? Savaşa ve ideolojisine tepki duyan ilk şairimiz Tevfik Fikret, ilk şiir de 'Tarih-i Kadim'ûn cumhuriyet öncesi edebiyatımızda. Bu uzun şiiriyle birkaç yüzyıla egemen olan tarih anlayışı ve topun tüfeğin arkasındaki görünür görünmez güçleri yargılarken hümanizmini ortaya ko- yar çağdaşımız Fikret. Kahramanlık.. Esası kan, vahşet, Beldeler çiğne, ordular mahvet. Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık, Ne Aman' bil, ne 'Ah' işit, ne 'Yazık.' (...) Her zafer bir harabe, bir medfen, Ey cihangir utan şu makbereden. 30'lu yıllarda Ispanya içSavaşı ve Mussolini'nin Ha- beşistan saldırısı karşısındaki Nazım Hikmet duyarlılığı- nı besleyen kaynak da hümanizmdir. II. Dünya Savaşı'nın yarattığı tahribatı yüreğinde du- yan 1940 kuşağı bu kültür mirasını değerlendirerek ya- ratma özgüriüğüne taş koymak isteyen aykın toplum güçlerine karşın, yeni bir savaşıma öncülük etti. Edebiyatta, resimde, tiyatroda, sinemada... TlYAP'ın (Tiyatro Yapımcıları Derneği) geçen hafta düzenlediği sölende yeniden yaşadık bu yüzyılltk sava- şım bitincinin verimlerini. Tutsaklığa ve ölüme boyun eğmeyenlerin yaratıların- da özgür insan olmanın onurunu duyduk. öyleyse birlikte yineleyelim: ''Yaşasın sanat.. Yaşasın barış.." 6. ULUSLARARASI ANKARA FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN Kızılırmak Sineması 11.30 "Uranus" Yön: Claude Berri 14.00 "Çocuk Ovunu" Yön: VVolfgang Becker 16.30 "nkokul" Vön: Jan Sverak 19.00 "Uranus" Yön: Claude Bern 21.30 "L'ranus" Yön: Claude Berri Kavaklıdere Sineması 11.30 "Bol Bol Viski" Yön: Alexander Mackendrick 14.00 "Beyaz Melek" Yön: Chris Jones ve Yönetmenle Söyleşi 16.30 "Bey az Melek" Yön. Chris Jones 19.00 "Hoşçakal Lmut" Yön: Canan Evcimen Içöz 21.30 "Korkunun Gölgesi" Yön: Konstantin Schmidt Kaktüs Komedi Tiy atrosu 14.00 "Kızılırmak Karako>ıın" Yön: Şahin Gök 16.00 "Tersine Dünya Yön:Ersin Pertan Fransız Kültür Merkezi 16.30 Dünya Kısa Fümlerinden Ömekler 18.00 \ eni Teknikler ve Yeniler 19.00 "Saint Nehrinden Kurtardan Boudu" Yön: Jean Renoir Alman Kültür Merkezi 14.00 "Kırda Bir Parti" Yön: Jean Renoir 15.00 "Sevgüi Oğlum .Askar" Yön: Georgi Khaltunn 16.30 Dünya Kısa Filmlerinden Ömekler Vakrfbank Salonu 10.30 Ulusal Kısa Film Y arışması 14.00 Llusal Kısa Film \ arışması- SÖYLEŞİ Türk-Amerikan Derneği 14.00 Tania Gerilla Yön: Heidi Şpecogna 16.00 Dünya Kısa Filmlerinden Örnekler Oyun Yazmlan Tiyatrosu Tiyatro ve TV Yazarlan Denıeğı, laboratuvar tiyatrosu niteliğinde bir Oyun Yazarlan Tiyatrosu kurmak için hazırlıklara başladı. Sadece yerli oyunlan sergileyecek ve genç yazarlann yetişmesine yardıma olacak bu tiyatroda, öteden beri yerli eserlere gereken ilgi ve özenin gsöterilmesi göz önüne ahnarak. sahnelenecek oyunlar için gereken her şey yapılacak. Tiyatro Yazarlan Derneği, tiyatro ve senaryo kursalan da açıyor. Bu kurslann amacı Türk oyun yazarlığını yaygınlaştırarak geliştırmek ve genç oyun yazarlannın yetişmesi için katkıda bulunmak olacak. Nisan ayında açılacak kurslarda yazarlık ve dramaturji deslerinin yanı sıra, sahne, diksiyon ve tiyatro tanhi dersleri de yer alacak. Kurslann çekirdek yönetim kadrosunda DenizGökçer. Raik Alruacık, Refık Erduran, Zafer Ergin. Turan Oflazoğlu'nun yanı sıra dekor. kostüm, afış ve benzeri konularda ders verecek uzman kişiler de yer alacak. Oktay Rıfat Arşiv Sergisi Kültür Servisi - Bahçet Necatigil ile başlayan Yapı Kredı Sermet Çifter Kütüphanesi Bir Usta Bir Dünya: Arşiv Sergisi Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük şairlerinden biri olan OtayRifat ile devam ediyor. 1 Mart 1994 günü açılacak olan sergide, Oktay Rifat'ın el yazılanna, eserlerine ve kişisel eşyasına yer verilecek. Aynca 7 mart günü konu ile ilgili bir panel yapılacak. Şiireri, romanlan, oyunlan, denemeleri ve çevirileri ile usta biredebiyat adamı olan Oktay Rifat'ın Arşiv Sergisi 6 mayısa kadar açık olacak. Sergi ve yayımlanacak kitap Fatma Türe tarafından hazırlanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle