Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Yaşamını Almanya'da sürdüren ressam Serpil Yeter, Essen'de sergi açtı
Almanya'dasanatçıda dışlanıyorAHMETKADIOĞLU
E
SSEN - "Yaşam febefesiyle, ürettik-
leri arasında bir paralellik olması ge-
rektiğine inandığımdan ötürü, sanat-
çının y aşadığı çağa tanıklık etmesi ve
bunun izierinin, ortaya koyduğu işler-
^ ^ ^ ^ H de göfûtmes gerektiğj inancını
^ ^ ^ ^ ^ taşıyorum."
Bu sözler ressam Serpil Yeter'e ait. Serpil Ye-
ter, Almanya'yı kendisine ikinci memleket edi-
nen sanatçılartmızdan biri. Onun Almanya se-
rüveninin başlangıcı I983'lü yıllara kadar uzanı-
yor. Öğrenimini Istanbul Gûzel Sanatlar Aka-
demisi'nde 1975-1981 yıllan arasında tamamla-
yan Yeter için. 1983 yıb dönüm noktası olur ve
eşi ressam Hanefi ile Berlin'e göçer. Ve gidiş o
gidiştir.
Berlin, çok sayıda vatandaşımızı ve sa-
natçımızı banndıran bir kent. Almanlann deyi-
mi ile de "küçük Istanbul." Serpil Yeter de ken-
disıni, aslında çok yabancı olduğu bir toplumda
bulmaz Berlin'de. Çünkü, Türkiye Berlin'e
taşınrruştır adeta. Hele hele Kreuzberg semti
Türkiye'yi hiç ırıi hiç aratmaz. Serpil Yeter
ile Essen kenü'n-
de açtığı resim
sergisinde karşı-
laşük. Türkiye
Araşürmalar
Merkezi salo-
ıanya'da
yabancı sanatçılann
aynbirpotada nundaki sergisi,
değerlendirildiğini, Kuzey Ren
yetişip yeşermesine
olanak verilmediğini
ifade eden Yeter,
yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımızdan;
sanatçılanmıza,
aydınlanmıza sahip
çıkmalanm istiyor.
Vestfalya eyale-
tinde açtığı ilk
resim sergisi
özelliğini taşı-
yor. Bugüne ka-
dar 20'nin üze-
nnde özel sergi
açmasına, 50'ye
yakın karma
sergiye katı-
Imasına karşın
yolu bu tarafa
düşmemişti.
Yurtdışında yaşayan ve çalışmalannı sergile-
mek isteyen sanatçılanmızın en önemli sorun-
lanndan biri, sergi açacak güzel bir salon bula-
mamak. Prof. Faruk Şen'in yönettiği Türkiye
Araştınnalar Merkezı'nin sergi açmaya uygun
bir salonu yok aslında. Sanatçımızın çalışma-
lan, merkezin, iki kişinin bile yan yana yürûye-
meyeceği dar koridorlannda sergılenıyor. Hıçbır
sanatçıyı tatmin edece bir mekân değil kuşku-
suz. Ancak genç sanatçımız oldukça alçakgö-
nüllü. Çünkü onun için ilk aşamada önemli
olan, bu bölgedeki Türk vatandaşlanna çalı-
şmalannı gösterebilmek. Onlann reaksiyon-
lannı ölçmek. Buna ek olarak, Alman makam
sahiplerine, imkanlar kötü bile olsa "işlerini"
(sanatçı, yapıt sözcüğü yerine iş sözcüğünü kul-
lanıyor) göstererek, gelecek sefere daha iyi im-
kanlar yaratmak. Bu davranışında haklı olduğu
da kesin. Zira serginin açılışında bulunan Essen
Kültür Dairesi Başkan Yardımcısı'nm, sanatçı-
ya, kentin galerisinde sergi açma sözü vermiş ol-
ması, onun haklı oluşunun bir göstergesi.
Yabancıya farklı muamele
Serpil Yeter'i en çok üzen noktalardan biri,
onun yabana oluşundan ötürü farklı bir mua-
mele görmesi. Almanya'da yabancı sanatçılann
farklı bir potada değerlendirildiğini ve onlann
kapılannın, yalnızca yabanaları içeren konular-
da çalındığını ifade eden Yeter şöyle devam edi-
'Almanya'mn sanat tarihine
baktığınızda, şimdiye kadar
Alman sanatçılan dışında başka
ırktan gelen sanatçılann yetişip
yeşermesine olanak verilmediğini
görüyorsunuz...'
yor:
"Kendi memleketinizin dışında, kendinize
ikinci bir memleket olarak kabul ettiğiniz, fakat
aynı memleket insanlannın sizi vabancı olarak
gördüğü bir toplumda sanatçı olarak yaşam sa-
vaşı vermek oldukça zor.
Hele hele Almanya'nın sanat tarihine
baktığınızda. şimdiye kadar, Alman sanatçılan
dışında, başka ırktan gelen sanatçılann yetişip
yeşermesine olanak >erilmediğini gördüğüniizde
durumun ne kadar acı olduğunu tespit ediyorsu-
nuz. Eserleri bu toplumun sorunlannı ele aİması-
Serpil Yeter'in 'Bir Başka Dünya 'adlı tablosu.
na karşın kataloglarda olsun sergjlerde olsun ya-
bancı sanatçının yeri ayn."
Serpil Yeter, dünyamız üzerinde bilinmedik,
tanınmadık yer kalmadığı halde. Alman toplu-
munun, dığer ülkeleri, ama özellıkle de Doğu ül-
kelerini egzotik görmekte ısrar ettiğini ifade
ederken, bu toplumun kafasında ülkemiz insan-
lan hakkında çızilen resmin. işgücü. döner ke-
bap ve folklordan öteye gitmediğını anlatıyor.
Ressam Yeter, bu önyargının değişurilmesin-
de aydın ve sanatçılanmıza görev düştüğü ka-
dar, Alman toplumuna da verileni algılamak
düştüğünü belirtiyor.
Korkulanmız ve insan sevgisi
Korkulanmız, insan sevgisi ve mitolojik ko-
nular Serpil Yeter'in çalışmalannın ana konu-
lannı oluşturuyor. "yaşadığım kenri tanımak,
özümsemek, kök sahnakla geçtiği için, 80'ü
yıllann konuları, beni etkileyen yeni memleketi-
min insanlarıydı" diyen sanatçı, dığer konulara
geçişin daha sonralan mümkün olabildiğjni an-
latıyor.
Serpil Yeter, korkulanmızın kaynağını, günü-
müzde insanlık adına olumsuzluklann olumlu
gelişmelerden daha fazla oluşuna bağlıyor ve
çalışmalannda ağırlıklı olarak bu konuyu işli-
yor. Yeter, ne tür korkulanmız olduğunu şöyle
dile getiriyor.
"Bu korkular, ber an kapmuzı çalrverebikcek-
mişcesine olan savaş korkusu. Dünyamızı gün ve
gün pekiştiren çetre kirliliğinin getirdiği korku-
lar. Her gün radyo ve televizyonlardan duyup gör-
mek istemediğimiz kara haberlerin korkûları. Ve
daha da sıralamaktan korktuğum diğer korku-
lar."
Bütün bu korkular karşısında çaresız değiliz
aslında. Sanatçı, bu korkulan insan sevgisi ile
yenebileceğimiz inananda. Çünkü insanın sahip
olduğu en büyük güç, onun. insanlara duyduğu
sevgisi. Ancak insan ılişkilerinın giderek kop-
ması, insanı en güçlü süahından da mahrum bı-
rakıyor. İnsana özgü sıcak ilişkilen tazelemek ve
gündeme getirmek istediğini söyleyen Serpil Ye-
ter, "Yaşamın olumsuzluklarma, acdanna karşı
insanlan birbirine bağlayan güzel duygularımızı
sevgimizi işleyerek bir denge kurmak istiyorum"
dıyor ve devam edıyor:
"Yaşadığım toplumda insanlann giderek
y alnızlığa sürüklenmesi, ilişkilerin y alnızca çıkar
ilişkilerine dönüşmesi korkusu, beni sevgi komı-
sunda da çalışmava itiyor. Aynca beni konu ola-
rak ilgilendiren mitoloüye girdiğimde görüyonım
ki günümüzle bir paraleüik var. Tanrılar, tannça-
lar. entrika, iktidar hırsı, başkalan üzerinde ege-
menlik kurma isteği hiçbir zaman değişmeyen,
aynı kalan komılar."
Türkiye'de sergi açmak istiyor
Serpil Yeter, çalışmalannı Türkiye'de de ser-
gilemek istiyor. Bugüne kadar, İstanbul'daki
küçük bir sergisi hariç, çahşmalannı memleke-
tınde sergıleme olanağı bulamadığına hayıfla-
nıyor. Ankara ve Istanbul'da açmayı düşündü-
ğü sergıler onun için çok önem taşıyor. Duygu-
lannı, sevınçlerini, rahatsızlıklannı Türkiye in-
sanıyla paylaşmak, onlann "samimi" fikirlerinı
öğrenmek istiyor. Almanya'da açtığı sergilerine
yurtdışında yaşayan vatandaşlanmjzın gelme-
mesınden yakınan Yeter, "L'manm İstanbuPda,
Ankara da açacağım sergüerime gelirler. ben de
oolara resimkriınt gösterip açık fıkirlerini öğreni-
rim" dıleğınde bulunuyor.
Almanya'da yaşamanın bütün zorluklanna
karşın başansı ile kendini kabul ettirmiş bir sa-
natçı olmanın rahatlığını bir bakıma hissetmek
olası Serpil Yeter'de. En azından, yeni memleke-
ti Berlin'de. Berlin Çağdaş Sanatlar Müzesi'nde
beş çalışması bulunan sanatçı, yurtdışında yaşa-
yan vatandaşlanmızdan; sanatçılanna, aydı-
nlanna sahip çıkmalanm istiyor. "Çünkü" diyor
Serpil Yeter, "sahip çıktıkları, aslında kendileri-
dir."
Sanatçı, sözlerini, insanı hüzünlendiren bir
soru ile şöyle tamamhyor:
"Ya memleketim! Gümrüklerinden çauşma-
larunızı sorunsuz geçirebileceğimiz günler gele-
cek mi?"
IstanbuTda
moderndans
tophduğu
ANKARA (AA) - Ankara'-
dan sonra Istanbul'da da mo-
dern dans topluluğu kurulu-
yor.Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürü Rengim Gök-
men, topluluğun sanat yönet-
menliğjne Geyvan McMil-
lan'ın getirileceğini bildirdi.
McMillan, topluluğun kurul-
ma çalışmalanmn henüz çok
başında olduklannı belirte-
rek, kendisine de sanat yönet-
menliği konusunda herhangi
bir bilginin tebliğ edilmediği-
ni söyledi.
Istanbul izleyicisinin buna
hazır olduğunu belirten
McMillan, "Yıllardır çeşitli
festivaller için topluluklar gi-
dip geliyordu. Bu toptuluklara
ilgi o derece yüksekti ki bu
arnk böyle bir topluluğun
tstanbul'da da kurulmasımn
şart olduğunu dûşündürüyor-
du. Aynca tstanbul bir metro-
pol. Bu tür sanat faaliyetleri-
nin harekete geçmesi gereki-
yor"dedi.
Dünyadaki örneklerinde
dans topluluklannın küçük
gruplardan oluştuğunu anla-
tan McMillan, teknik eleman
ve sanatçı sayısmın 30'u geç-
memesi gerektiğini söyledi.
McMillan, yaklaşık 20 kişilik
bir dansçı topluluğu ve 10 ki-
şilik bir teknik ekiple bu çalı-
şmalann yürütülebileceğini
belirtti: "Modem dans
topluluklan büyük prodüksi-
yonlar yapmaz. Bu topluluk-
lann mümkün olduğu kadar
küçük gnıplar olması gerekir.
Eskiden danslar çok büyük ve
kalabalık gruplarla yapılryor-
du. Ancak artık o anlayış de-
ğişri. Daha az masraflı, halka
daha yakın topluluklar oluştu-
rufanaya çalışilıyor."
McMillan, topluluğun sü-
rekli kullanacağj bir sahneye
ihtiyacı bulunduğunu da söz-
lerine ekledi.
1964 yılında Türkiye'ye gelen müzik adamı Walter Strauss apar topar emekli edildi
30 yıllıkemeğe
c
allaturca
?
teşekkür
VEFAÇİFTÇtOĞLU
ANKARA - Cumhunyetın
ilam ile birlikte altyapı çalışma-
lanna başlayan Türk çokseslı
müziği, önemli adımlar atmış.
yerli ve yabana uzmanlann ça-
Uşmalan, pek çok ünlü besteci
ve müzikologun raporlan doğ-
rultusunda bir Doğu ülkesi ola-
rak Japonya ve Kore gjbi ülke-
lerin arkasından bu konuda en
büyük aülımı ve gelişimi yapan
ülke statüsünü kazanmıştı. Ku-
rucu kadrolar ıçerisinde yer
alan yabancılann çoğu, kendı
dahnda dünya çapında isim
>apmış insanlardı. Türk çok-
sesli müzigine küçümseneme-
yecek hizmetleri gecen bu de-
ğerlı insanlann kımi küskün,
kımi kırgın, bazılan ise sessizce
aynlmış aramızdan, çok azı ise
ülkemizde hayata gözlerini ka-
pamışü.
Bugün hepsi unutuldu...
Kimlerdi? Ancak emekli
olanlar veya geçmişe saygısı
olanlardan alabildım bır-
kaçımn isimlerini: Viyolenselci
David Zirkin, Martin Boch-
mann, kemancı Lico Amar. Ju-
les Higny, Marcel Debot, Salda-
ralli, pıyanıst Sabo, orkestra
şefı Eduard Zuckmayer, Pretor-
tus. Lessing, rejisör Carl
Ebert...
Hepsi Türk çoksesli müziği-
nin, sahne sanatlannın temelle-
rini atan yıllannı emeğini, ha-
yatını bu yolda vermiş, öğrenci-
ler yetiştirmiş insanlardı. Bu-
gün hepsi unutuldu.. Konser-
vatuvarlarda ne bir salona ne
bir odaya adlan verildi, ne de
bir anma günü düzenlendı,
ansiklopedilerde ise birkaç satı-
rla ya bahsedildi ya da isimlen-
ne yer bile verilmedi.
Bu vefasızlığın son örneği ise
6 aylığına gelen ama 30 ytl Türkiye'de kalan Strauss'un çoksesli müziğimize büyük katkısı oldu.
Türk koro müzigine katkısı hiç-
bir zaman tartışılmayacak olan
VValter Strauss...
30 yılını ülkemize, Türk çok-
sesli müzigine. Türk sanatçısına
adayan bir beyefendi... Onu da
kırdık, küstürdük, içimizden
kopanp atük... Küçük bir oda-
da oturduk VValter Strauss ile.
Kımlerin onu kırdığını. üzdü-
ğünü biliyorduk, ama kendisi-
nin ağzından duymak istedik.
Sıkıntılannı ve 30 yılın
kırgınlıklannı bize açacağını
zannederken her zamankı efen-
diliği ıçerisinde ilk sözü Türk
insanına ve kendisini dışlayan
camiava teşekkür etmek oldu.
Sevimli Türkçesi ile anlattığı 30
yıh ilginç olaylara sahne olmuş-
tu..
1963 yılında Türkiye'den ge-
len bir araştırmacı heyetin tekli-
fı üzerine 1964 yılında 6 aylığı-
na Türkiye'ye gelen Strauss,
önce operada korrepetitor ola-
rak işe başlamış. O sıralarda
konservatuvar müdürü olan
Cahit Külebi ile güzel bir uyum
içerisinde çalışırken konserva-
tuvar öğrencileri için bir de ope-
ra yazmış. Strauss anılannı
anlatırken Cebeci'deki opera
binasından söz etmeden geçe-
miyor. "Olağanüstü bir
yapıydı... Yazık oldu" diyor.
TRT Çoksesü Korosu
Bir müddet sonra Hikmet
Şimşek'in kurduğu TRT Çok-
sesli Korosu'nun başına geçen
Strauss, akapella koro olarak
kurulan TRT Çoksesli Korosu
ile çok büyük işler başarmış.
Şansbydık, diyor sanatçı... "O
sıralarda TV yeni açıbnıştı, iyi
kötü ne olursa olsun herkes TV
seyrediyordu. Çoksesli müziği,
koro müziğini tanıtmak için
müthiş bir fırsattı. Bu furyadan
biz de nasibimizi aldık, haftada
iki konser veriyorduk ve herkes
bizi, özellikle beni tanıyordu.
Bir keresinde hatalı olarak ön-
deki arabaya çarptım, o za-
manın parası ile 50 lira olan ha-
sarı adam bir türlü ahnadı. Beni
televizyondan tamdığuıu TRT
Çoksesli Korosu'nun şefi ol-
duğumu, zarann önemli ol-
madığını söyledi. Çok şaşuınış
ve duygulannuştm..."
10 yıllık TRT korosu sonrası
biraz da zorla İzmır operasına
giden ve orada göreve başlayan
VValter Strauss, son olarak yıne
Hikmet Şimşek'in kurduğu
Devlet Çoksesli Korosu'nda
göreve başlamış ve oyunun son
perdesi bu kurum içerisinde oy-
namrken koro içerisinde de
kanşıkhklara neden olan bir-
takım huzursuzluklann fatu-
rası Strauss'a kesilerek sa-
natçının emekli olmasma kadar
götürülmüş.
Bir jubile yapılabilirdi
Değerli bir sanat .adamını
daha böylece kurban veren mü-
zik camiası, bakahm bu ayıbı
nasıl örtecek? Bütün yönetim-
ler zamanında görülen bu tür
vefasızlıklann, sosyal demok-
rat bir bakanlığın yönetimi altı-
nda da oluşması, işin bir başka
acı yönü...
Sanat hayaumn 30 yıhnı ül-
kemize vermiş bir insanı apar-
toparemekli eden sanatçı kisve-
si altındaki devlet memurlan,
hiç değilse güzel bir jübileyi bu
insana armağan edebilirlerdi.
Böylece bugün aynı
kurumlara hizmet verenler,
yann başlanna neler gelebile-
ceği açısından endişeye
düşmezler, kültür kurum-
lanmızm ise haysiyeti korun-
muş olurdu.
Teşekkürler Strauss...
Sanata değil, sanatçıya (!) en-
deksli yönetim tarzlannın sa-
natçıyı birbirine düşman ettiği
bugünkü ortamın en büyük za-
ran, yine çağdaş sanat kurum-
lanmıza olacakür. Birbirleriyle
uğraşırken dışandaki büyük
tehlikeyı sezemeyenlerin uyan-
ma vakti artık gelrrıiştir
sanınm.
Size hizmetlerinizden ve öm-
rünüzün en güzel yıllannı bizle-
re adadığınız için önce müzikse-
verler, sonra Türk çoksesli mü-
ziği adına teşekkürler Herr
Strauss...
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
"Yaşasın Sanat.. Yaşasın
Barış.."
Savaş, kutsanan bir olay olarak görünür bizim eski şii-
rimizde. Şairler, padişahın savaş adamı kimliğini över
ken, Islamlığı yayma ideolojısiyle bütünleşmiş olan dev-
let politikasının da sözcüsü gibidirler.lmparatorluğun
'fütuhat dönemi'nüen kalan bu geleneğin ittihat ve Te-
rakki ideologlarınca kullanıldığını biliyoruz. Harbiye
Nazırı Enver Paşa, 1. Dünya Savaşı öncesi, şairlerden
"büyük para karşilığı askeri coşturacak savaş şiirleri
yazmalarını" isterken bu geleneğe dayanıyordu.
Nazır Paşa'nın isteğini yerine getiren 1910'lu yıllann
kimi şairleri de..
"Geçtik Tuna kıyısından üç yüz akıncı
Süngülerde yanıyordu ordunun hıncı.
Uçlarından kan damlayan kılıçlar kınsız,
Tanrı emretmiş: Türk duramaz akınsız."
Bu dizelerin şairl (Yusuf Ziya Ortaç), yıllar sonra anı-
larında Harbiye Nazırı'nın iradesiyle yazdığı şiirlerden
oluşan kitabının (Akından Akına) öyküsünü anlatırken
şöyle yargılar kendisini:
"Şimdi masamın üstünde yıllann sararttığı bir 'Akın-
dan Akına' var. Kağıdına, murekkebine, kartonuna im-
renerek, şiirlerine iğrenerek bakıyorum.f..) Harbiye ne-
zaretinden aldığım bir mektup karşısında şaşırıp kal-
dım: Kahraman askerlerimiz için yazdığım şiirlere baş-
kumandanlık adına teşekkür ediliyor ve kitabımın cep-
helere dağıtılmak üzere satın alınacağı bildirıliyordu.
Birinci Dunya Savaşı'nın ilk harp zengini bendim galiba.
Cebimde Harbiye Nezareti'nin çift saatli kapısmdan çı-
karken 220 lira vardı. 220 liraya dört odalı bir ev alınırdı o
zaman" (Bizim Yokuş, 1966-Sf.41-45)
Yahya Kemal'in anılannda bu türden bir özeleştiriye
rastlamıyoruz, ama üstadın 'Akıncılar', 'Mohaç Türküsü'
gibi şiirlerini nereye koyacağız?
Savaşa ve ideolojisine tepki duyan ilk şairimiz Tevfik
Fikret, ilk şiir de 'Tarih-i Kadim'ûn cumhuriyet öncesi
edebiyatımızda. Bu uzun şiiriyle birkaç yüzyıla egemen
olan tarih anlayışı ve topun tüfeğin arkasındaki görünür
görünmez güçleri yargılarken hümanizmini ortaya ko-
yar çağdaşımız Fikret.
Kahramanlık.. Esası kan, vahşet,
Beldeler çiğne, ordular mahvet.
Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık,
Ne Aman' bil, ne 'Ah' işit, ne 'Yazık.'
(...)
Her zafer bir harabe, bir medfen,
Ey cihangir utan şu makbereden.
30'lu yıllarda Ispanya içSavaşı ve Mussolini'nin Ha-
beşistan saldırısı karşısındaki Nazım Hikmet duyarlılığı-
nı besleyen kaynak da hümanizmdir.
II. Dünya Savaşı'nın yarattığı tahribatı yüreğinde du-
yan 1940 kuşağı bu kültür mirasını değerlendirerek ya-
ratma özgüriüğüne taş koymak isteyen aykın toplum
güçlerine karşın, yeni bir savaşıma öncülük etti.
Edebiyatta, resimde, tiyatroda, sinemada...
TlYAP'ın (Tiyatro Yapımcıları Derneği) geçen hafta
düzenlediği sölende yeniden yaşadık bu yüzyılltk sava-
şım bitincinin verimlerini.
Tutsaklığa ve ölüme boyun eğmeyenlerin yaratıların-
da özgür insan olmanın onurunu duyduk.
öyleyse birlikte yineleyelim:
''Yaşasın sanat.. Yaşasın barış.."
6. ULUSLARARASI ANKARA FİLM
FESTİVALİ'NDE BUGÜN
Kızılırmak Sineması
11.30 "Uranus" Yön: Claude Berri
14.00 "Çocuk Ovunu" Yön: VVolfgang Becker
16.30 "nkokul" Vön: Jan Sverak
19.00 "Uranus" Yön: Claude Bern
21.30 "L'ranus" Yön: Claude Berri
Kavaklıdere Sineması
11.30 "Bol Bol Viski" Yön: Alexander Mackendrick
14.00 "Beyaz Melek" Yön: Chris Jones
ve Yönetmenle Söyleşi
16.30 "Bey az Melek" Yön. Chris Jones
19.00 "Hoşçakal Lmut" Yön: Canan Evcimen Içöz
21.30 "Korkunun Gölgesi" Yön: Konstantin Schmidt
Kaktüs Komedi Tiy atrosu
14.00 "Kızılırmak Karako>ıın" Yön: Şahin Gök
16.00 "Tersine Dünya Yön:Ersin Pertan
Fransız Kültür Merkezi
16.30 Dünya Kısa Fümlerinden Ömekler
18.00 \ eni Teknikler ve Yeniler
19.00 "Saint Nehrinden Kurtardan Boudu" Yön: Jean Renoir
Alman Kültür Merkezi
14.00 "Kırda Bir Parti" Yön: Jean Renoir
15.00 "Sevgüi Oğlum .Askar" Yön: Georgi Khaltunn
16.30 Dünya Kısa Filmlerinden Ömekler
Vakrfbank Salonu
10.30 Ulusal Kısa Film Y arışması
14.00 Llusal Kısa Film \ arışması- SÖYLEŞİ
Türk-Amerikan Derneği
14.00 Tania Gerilla Yön: Heidi Şpecogna
16.00 Dünya Kısa Filmlerinden Örnekler
Oyun Yazmlan Tiyatrosu
Tiyatro ve TV Yazarlan Denıeğı, laboratuvar tiyatrosu
niteliğinde bir Oyun Yazarlan Tiyatrosu kurmak için
hazırlıklara başladı. Sadece yerli oyunlan sergileyecek ve
genç yazarlann yetişmesine yardıma olacak bu tiyatroda,
öteden beri yerli eserlere gereken ilgi ve özenin gsöterilmesi
göz önüne ahnarak. sahnelenecek oyunlar için gereken her
şey yapılacak. Tiyatro Yazarlan Derneği, tiyatro ve
senaryo kursalan da açıyor. Bu kurslann amacı Türk oyun
yazarlığını yaygınlaştırarak geliştırmek ve genç oyun
yazarlannın yetişmesi için katkıda bulunmak olacak.
Nisan ayında açılacak kurslarda yazarlık ve dramaturji
deslerinin yanı sıra, sahne, diksiyon ve tiyatro tanhi
dersleri de yer alacak. Kurslann çekirdek yönetim
kadrosunda DenizGökçer. Raik Alruacık, Refık Erduran,
Zafer Ergin. Turan Oflazoğlu'nun yanı sıra dekor.
kostüm, afış ve benzeri konularda ders verecek uzman
kişiler de yer alacak.
Oktay Rıfat Arşiv Sergisi
Kültür Servisi - Bahçet Necatigil ile başlayan Yapı Kredı
Sermet Çifter Kütüphanesi Bir Usta Bir Dünya: Arşiv
Sergisi Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük
şairlerinden biri olan OtayRifat ile devam ediyor. 1 Mart
1994 günü açılacak olan sergide, Oktay Rifat'ın el
yazılanna, eserlerine ve kişisel eşyasına yer verilecek.
Aynca 7 mart günü konu ile ilgili bir panel yapılacak.
Şiireri, romanlan, oyunlan, denemeleri ve çevirileri ile usta
biredebiyat adamı olan Oktay Rifat'ın Arşiv Sergisi 6
mayısa kadar açık olacak. Sergi ve yayımlanacak kitap
Fatma Türe tarafından hazırlanıyor.