06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHUHIYET SAYFA EKONOMİ 11 AB imalat sanayisinde alarm siııyalleri • AB imalat sanayisi yüksek işçilik maliyetleri ve kendi içine • Uzmanlar, Avrupa'nın artık yenibir yapılanma sürecine kapanıklık yüzünden zor bir dönem geçiriyor. Avrupa'nın dünya girmesi gerekliliğini vurguluyorlar. Özellikle ABD ve Japonya ihracatındaki payı 1980'den bu yana yüzde 4.3 oranında düştü. karşısında AB'nin ticaret açığı gittikçe büyüyor. Ekonomi Servisi- Çeşitli ulus- lararası anlaşmalar ile küresel- leşmeye çahşan dünya ticaretin- de Avrupa BirliğYnin yeri tartı- şılıyor. Avrupa Birliği'nin ima- lat sanayisi ürünleri ihracatında ve >eni iş imkanlan yaratma konusunda, ABD ve Japonya'- nın gerisinde kaldığı. yeni bir yapılanma süreane girmesinin gerekliliği uzmanlar tarafından kabul ediliyor. The Financial Times gazete- sinin yaptığı bir araştırmaya göre AB'nin 1980 yıbnda dün- ya imalat sanayisi ürünleri ihra- catındaki payı birliğe üye ülke- ler dışına yüzde 21.9 iken bu ra- kam 1986'da yüzde 19.4'e 1992 yıhnda da yüzde 17.6'ya düştü. AB mallannın artık iç içe gi- ren dünya ekonomisinde re- kabet gücünün gittikçe düştüğü belirtiliyor. AB'nin birlik içeri- sinde yaptığı imalat sanayisi ürünleri ihracatı ise tüm dünya ticareti ile oranlandığında 1986 yıhnda yüzde 22.9 iken 1992 yı- hnda yüzde 26.1'e çıktı. İtal- yan Olivetti bilgisayar şirke- ti Yönetim Kurulu Başkanı Carlo De Benedetti "Artık Av- rupalı politikacılann dünya ti- caretinin ne yöne doğru gittiği- ni anlaması gerekiyor. Av- rupa'run Çin gibi serbest piyasa ekonomisine yeni adapte olan büyük bir pazara girebilmek için yeniden yapılanması ve kendi bahçesinde oynamayı bı- rakması gerekiyor" diyerek tepkisini dile getiriyor. İmalat sanayiinde dengesizlik AB'nin özellikle imalat sana- yisinde ABD ile olan ticaretin- de de büyük dengesizlıkler bu- lunuyor. 1980-1992 yıllan arasında AB, ABD'ye iki kat daha fazla üriin satmış. Bu oran Japonya-AB arasında da- ha da yükseliyor. İsveçli ekonomist Magnus Blomström. ABD ile AB arası- ndaki ticarette bir başka denge- Birlîğî'nîn dünya ihracatındaki* 1980 AB^P Dtğec 1 9 8 6 A B ^ Diğer 1 9 9 2 ABİÇİ sizliği daha vurguluyor. Blomström, 1987 yılında ABD'nin AB'ye ihraç ettiği ürünlerin yüzde 51 'inin yüksek teknoloji, yüzde 29'unun vasat teknoloji, yüzde 20'sinin düşük teknoloji ile üretilen ürünler ol- duğunu belirtiyor. Blomström bunun yanında AB'nin ABD'ye ihraç ettiği ürünlerin yüzde 23'ünün yük- sek teknoloji. yüzde 44'ünün vasat teknoloji, 33'ünün düşük teknoloji ile üretildiğini vurgu- luyor. Dünyada toplam 3 tril- yon 640 milyar dolarlık mal ti- careti yapılıyor ve bunun'2 tril- yon 650 milyar dolarlık bölü- münü de imalat sanayisi ürün- leri oluşturuyor. İşçilik maliyetleri Avrupa Birliği içerisinde işçilik maliyetlerinin yüksek olması, dışsatımı olumsuz etkileyen bir başka faktör. AB'nin vasat ve düşük teknoloji ile üretilen ürünlennin özellikle Uzakdoğu ürünleri karşısında daha pahalı oluşu, ihracatı olumsuz yönde etkiliyor. 1980-1992 yıllan arasında Uzakdoğu'nun gelişmekte olan ülkelerinin imalat sanayisi yılda ortalama yüzde 10.3 büyürken AB imalat sanayisinin büyüme- si yüzde 4.1 'lerde kaldı. Uzakdoğu ürünlerinin dış sa- tıma bağh sağladığı bu bü- yüme. büyük oranda işçilik ma- liyetlerinin çok düşük düzeyler- de olmasından kaynaklanıyor. ABD'de ücretler 1980-1992 yıllan arasında yüzde 8 oranın- da düştü. Buna karşılık İngil- tere'de ücretler yüzde 36. AI- manya'da yüzde 22, İtalya'da yüzde 14. Fransa'da da yüzde 13 oranında artış gösterdi. Konu ile ilgjli bir başka gös- terge de ABD'de verimlilik oranının Avrupa'nın üç kat üs- tündeolması. Uzmanlar, Avru- pa'da işçilik maliyetlerinin özel- likle imalat sektöründe, sektör ortalamasının düzeylcrine çe- kilmesinin, Avrupa imalat sa- nayisini rahatlatacağını, yeni yatınmlara yönelteceğini ve ve- rimliliği arttıracağını savunu- yorlar. Sonuç olarak AB'nin kendi içerisinde bir vapılanma süreci- ne girmesi gerektiğı sık sık vur- gulanıyor. Ticaretin gittikçe öneminın arttığı ve alternatiflerin fazla- laştığı ortamda, bu haliyle AB'- nin dünyada rekabet gücü git- tikçe düşüyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ/ ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA ' Yediler Grubu' Toplantısı A Iman Maliye Bakanı Theo J% Weigel geçen ay "Yediler / • Grubu" (ABD, Almanya, / M^ Japonya, Fransa, Ingiltere, " ^ Kanada, Italya) maliye ba- kanlarını toplantıya çağırdığında amacı Rusya'da başlayan gelişmeleri değerlendirme, ve ortak bir tutum aramaktı. O günden bu yana, sadece 30 gün olmasına rağmen. köprülerin altından çok fazla su geçti. Şimdi Rus- ya sorunu daha yeni bir boyut kazandı ve "ikinci soğuk savaş" tartışmalan gündeme girdi; Japonya ile ABD arasında bir ticaret savaşının ilk salvoları atıldı; geçen hafta dünya gayrimenkul piyasalarındaki çalkantı, ABD ve Avrupa'dan bono piyasalarını kana buladı. 'Soğuk Savaş No: 2' Geçen hafta, Rusya'nın Bosna'ya müdahalesinden çıkarak, biraz da şa- kayla karışık "daha yeni bir dünya dü- zeni"nin başladığından bahsetmiş- tim. Bu haftaki gelişmeler bu akıl yü- rütmeyi güçlendirecek yöndeydi. önce, faşist ve "komünist" eski parti ve fabrika bürokratlarının temsilcileri- nin çoğunluğu oluşturduğu, yeni Rus Parlamentosu, Ağustos 1991 ba- şarısız darbesinde tutuklananlarla, geçen ekimde Yeltsin'in parlamento- yu askıya almasıyla başlayan olaylar sonunda tutuklanan Hasbulatov ve Rutskoy muhafazakar politikacıları kapsayan bir af çıkararak Yeltsin'in başına nasıl bir bela olacağını göster- di. Sonra da Yeltsin uzun zamandır beklenen yıllık konuşmasını yaparken "Rusya'nın sorunlarınm çözülmesi için güçlü bir devlet aygıtı gerekli- dir"... "Rusya dünyada layık olduğu yeri henüz alamamıştır. Dünyanın güçlü bir Rusya'ya ihtiyacı vardır" di- yerek, kendisinin, Rus halkının, eski SSCB cumhuriyetlerinin ve dünyanın başına nasıl bela olmaya hazı- rlandığını gösterdi. Bu arada tabii ki Amerika da boş durmuyordu. Birden bire iki Ruscasusuyakalandı ve birde yüksek rütbeli bir Rus diplomatına sınır dışı edilmek için 7 gün süre veril- di. Geçen hafta dünyada, casuslara soğuk savaşı anımsatan, nostaljık bir hava vardı. Bu sırada, uzaklarda, Ka- zakistan'ın başkenti Alma Ata Havaa- lanı'nda yolcular -20 derecede batta- niyelere sarılmış bir şekilde soğukla savaşıyordu. Sibirya'dan Kazakis- tan'a gelen petrol boru hattını kapata- rak bu duruma yol açan Rusya'nın, bölgede bu tür baskı tedbirlerini uygu- lamasına yol açan Rus azınlıkları- ndan oluşan havaalanı personeli ise Kazak amirlerinin otoritesine meydan okumaya devam ediyordu. "Yediler Grubu" bir taraftan Rus- ya'ya verilecek mali yardımı, diğer ta- raftan, olası bir yeni "soğuk savaşı" nasıl göğüsleyeceklerini tartışırken, her halde bu ikisi arasındaki çelişki- nindefarkındaydılar. Ticaret savaşının ilk salvoları Eğer bir soğuk savaş mayalanıyor- sa "Yediler Grubu"r\un üyelerinin aralarında bir ahenk sağlamalarının büyük önemi vardı. Ne var ki ABD ve Japonya arasında başlamak üzere olan ticaret savaşı ve Avrupa'nın da ister istemez buna katılmak zorunda kalması olasılığı 'Batı'yı zorlayan bir başka çelişki. Bu çelişkinin arkasında da başka birçelişkileryumağı yatıyor. "ABD ticaretin serbestleşmesini isti- yor. ABD mallannı Japonya pazarına sokmak için ise sağlam kotalara ihti- yacı olduğunu savunuyor. öbür taraf- tan Japonya, ABD'nin, mallannın Ja- ponya pazarına girmesini ölçmek için, üzerinde ısrar ettiği rakamsal he- defleri, güdümlü ticaret olarak görüp kararlılıkla, reddediyor ama, nasılsa temel ekonomik kararların da Maliye Bakanlığı bürokrasisinden geçmesi halinde daha verimli işleyeceğine inanıyor." (Far Eastern Economic Re- wiev 24/02/94.) Bu koşullarda, "Clin- ton-Hosakawa-Washington" zirvesi başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra taraflar hızla mevzilerini tahkim etme- ye başladılar. Tokyo'ya dönünce ABD'nin isteklerine baş eğmediği için. bir kahraman gibi karşılandıktan sonra, tabii ki, Hosakavva'nın, gürültü- ye papuç bırakacak hali yoktu. ABD'- nin ticari yaptırımlar uygulayacağı, hatta "haksız rekabeti" cezalandı- rmaya imkan veren meşhur301. mad- deyi harekete geçireceği türündeki tehditlerine, Hosakawa, gerekirse so- runu GATT'a götüreceklerini ve hatta karşı tedbirlere başvuracaklarını söy- leyerek cevap verdi. Derin bir ekono- mik durguniuk içinden geçerken aynı zamanda da bir politik reformla bo- ğuşmakta olan Japonya'yı, ABD'nin, böyle baskı altına almasının geri tep- mesinden korkuluyor. Rusya'nın tek- rar Balkanlar'da ve Ortaasya steple- rinde hegemonya oyunlarına baş- ladığı şu sıralarda, ABD'nin Japonya gibi bir bağlaşığı ile arasındaki ilişki- leri, politik boyutu unutarak, sadece bir ticaret dengesine indirgemesini, kovboyun silahını çekerken, aşırı te- laştan kendini ayağından vurmasına benzetmemek elde değil. 'Her yerde kan var...' Belli başlı gazetelerin, bu hafta bor- salarda yaşananları anlatmak için buldukları başlıkların hemen hepsin- de "kan"kelimesi vardı: "Bloodevery where", "Blood Bath" vb. Genel kanı 6 yıldır sürmekte olan büyük artışın sona erdiği doğrultusundaydı. Üstelik bir başka ve belki de çok daha şiddetli bir sarsıntmın yolda olduğuna dair işaretler de vardı. Geçen haftaki dü- şüşün en düşündürücü yanı şu: ABD'- deki düşüş yüksek faiz beklentisiyle açıklanabilir. Ancak, Avrupa'da özel- likle Almanya'da beklenti faizlerin düşmeye devam edeceği doğrultu- sunda. ûyleyse, Atlantikın iki yakası- ndaki piyasalar neden beraber hare- ket ettiler? Bu soruya karşılık vermek için kalkan parmaklar iki suçlu tespit ediyorlar. Biri ABD yönetimindeki po- litik karmaşa, diğeri de dünya türev piyasalarındaki spekülatif balon. ABD Merkez Bankası (FED) olası bir enf- lasyonist gelişmeye karşı faizleri yük- seltmek istiyor; hükümet, devlet har- camalarını finanse etmek için borç- lanmaya hazırlanıyor; bu arada, en önemli hedeflerden biri bütçe açı- klarını azaltmak olarak tespit ediliyor. Piyasalar bu koşullarda ne bekleme- leri gerektiğini bilemiyorlar. En fazla şaşıran da uzun dönemli faiz oranları- ndan en çok etkilenen "türev (deriva- tives)"piyasaları. Geçen haftaki bono satışları da en fazla, burada, "futures (gelecek)" piyasalarında yaşandı. Tehlike de burada. Türev piyasa- larının hacmi {16trilyondolann üstün- de bir rakam) ve bu piyasalardaki ko- şulların karmaşıklığından dolayı risk ölçümlerindeki zorluk -belirsizlik- yatırımcıları iyice "sinirli" ve paniğe hazır hale getirmiş durumda. Büyük bir uluslararası olayın etkisi ile oluşa- cak bir paniğin yol açacağı yıkımı ise şimdilik kimse düşünmek bile istemi- yor. Epeydir, "Yediler Grubu" toplantı- larında bu tür sorunlardan herhangi birine, herhangi bir cevap bulunabile- ceğine inanan pek kimse kalmadı ama, yine de bu tür toplantılar global bir durum değerlendirmesi için her zaman iyi bir fırsat yaratmaya devam ediyor. Teşvikliyatırımlarda patlama görüldü Ekonomi Servisi - Geçen yılm aralık ayında yabancı sermaye- de olduğu gibi, teşvik belgeleri kapsamında gerçekleştirilecek kamu ve özel sektör yatınmla- nnda da patlama yaşandı. Ara- lık ayında teşvik belgesine bağ- lanan yatınm tutan. yılm ilk on bir ayındakinden daha yüksek düzeyde gercekleşti. Geçen yıl teşvik kapsamına alınan yatınmlann 159 trilyon 967.7 milyar liralık bölümünü komple yeni yatınmlaroluştur- du. Teşvik yatınmlan, 46 tril- yon 322.2 milyar, modernizas- yon yatınmlan 11 trilyon 392.5 milyar lira ile teşviklerde önem- li pay aldı. Aynca 3 trilyon 392.7 milyar liralık fınansal ki- ralama. 2 trilyon 619.3 milyâr- lık yen'leme, bir trilyon 587.6 milyarlık tamamlama yatınmı için teşvik belgesi düzenlendi. Geri kalan bölümü de kalite düzeltme. darboğaz gidenne, entegrasyon, nakil. restoras- yon, ürün çeşitlendirme ve araştırma geliştirme gibi amaç- larla gerçekleştirilecek yaünm- lar oluşturdu. ve gıda en çok yatınm gerçek- leştirilecek altsektörler olarak belirlendi. İmalat sanaviine yö- nelik teşvikli yatırımlar. önceki yıla göre yüzde 412 oranında artış gösterdi. Hizmetler sektörüne yönelik yatınmlar da > üzde 242 oranın- da artışla 48 trilyon 15.8 milyar liraya ulaştı. Bunun vandan fazlasını ulaştırma yatınmlan oluşturdu. Geçen yıl en büyük artış eııerji >atınmlannda görüldü. Teşvikler kapsamında bu sek- törde gerçekleşıirilecek vatınm tutarı 1992'yegöre 10.5 kat ar- tarak 12 trilyon 887.2 milyar lı- raya çıktı. Aynca madencilik yatınmla- n yüzde 340 artarak 6 trilyon 537.7 milyar lira. ;anm yatınm- lan da yüzde 263 artarak 2 tril- yon 408.9 milyar lira oldu. Yaratılacak istihdam 1993 yılında tcşvike bağla- nan yatınmlar kapsamında toplam 197 bin 877 kişilik istih- dam yaratılması öngörülüyor. İmalat sanayii yatınmlan ger- İmalat sanayii yatınmlan çekieştiğinde 138 bin 13 kişilik,s! — hizmetler sektörüyatınmlan ile Teşvik belgeleri kapsamında- kiyatınmlann 158 trilyon 962.5 milyar liralık bölümü, imalat sanayiinde gerçekleştirilecek. Bunun da en büyük bölümünü 64.2 trilyon lira ile tekstil yatı- nmlan oluşturdu. Aynca taşıt araçlan. madeni eşya, çimento 45 bin 364. madencilikte 10 bin 668. tanmda 3 bin 221 ve enerji sektöründeki yatmmlarla 611 kişilik istihdam yaratılacak. Geçen \ıl verilen teşvik belge- leri kapsamında sabit yatınm tutan da 203 trilyon 797.2 mil- yar lira olarak belirlendi. AJVKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Barışsever Kürtler Son gunlerin siyasal gelişmeleri gerçekten kaygı veri- cidir. Toplumun hemen tüm kesimleri yeni bir askeri dar- beden söz ediyor; ilginçtir, olağanüstü yönetime bir bakı- ma çağrı çıkarılıyor. Olağanüstü yönetim beklentilerinin ekonomik ve siyas- al gerekçesi de yaratılıyor. Bir yönden Kürt sorunu ve güçlenen dinci eğilimler, öbür yönden süregiden ekon- omik bunalım, asker yönetimi beklentilerinin altyapısını oluşturuyor. Bu gelişmeler, konumu ne olursa olsun toplumun ba- rıştan ve demokrasiden yana tüm güçlerinin ve kesimler- inin, her zamankinden daha gür bir sesle, yeni bir olağan- üstü yönetim anlayışına karşı çıkmalarını ger- ektirmektedir. Bu çerçevede kendilerine çok büyük görevler düşen bir kesim de Kürt kökenlilerdir. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü açıkça benimseyen ve her tür kan dökülmesine, bunun kaynağı ve nedeni ne ol- ursa olsun karşı çıkan Kürt önderlerinin, seslerini çok daha gür bir biçimde çıkarmaları, tarihsel bir zorunluluk durumuna gelmiştir. Tıpkı bir hafta önceki 32. Gün programında DEP Mil- letvekili Sırrı Sakık'ın sözünü ettiği gibi, günümüz, 'şidde- te tapanlann' geriletilmesi günüdür. Etnik kokenlerı ne olursa olsun kana susamışların ege- menliği kırılmalıdır. Barışsever Kürt kesimi ülke bütünlüğüne sahip çıktığı ve demokratikleşme gündemini öne çıkardığı ölçüde gen- iş toplum kesimlerini yanında bulacaktır. Bunu başarmak, kaçınılmaması gereken bir nesnel zorunluluktur. On yıla yakın bir süredir ülkenin yok edilen insangücü kaynağının değeri, kuşkusuz, sayılarla anlatılamaz, ölçü- ye vurulamaz. Her iki tarafın tükettiği parasal kaynakların ise hesabı bilinmiyor. Ülkenin ve o yörenin en büyük yatınmı GAP, durma noktasına gelmiştir. Üretimin, suyun ve ışığın yerini, tab- ut, kan ve gözyaşı almıştır. Eğer barışsever Kürt kesimleri seslerini yükseltebi- lirse, savaşmanın anlamsızlığı geniş toplum kesimler- ince benimsenecektir. Yapılması gereken, bu çatışmayı ve terörü anlamsız kılacak ortamın kapılarını açmaktır. Bu işin bir de onarıma dayanacak yarını vardır. GktentekTolsa... Hükümet sonunda PTT'nin T'sinin özelleştirilmesi için bir 'cinlik'yapıyor; iki milyar dolarlık tahvil çıkararak T'yi satıyor. Tahvil, bilindiği gibi borçlanma senedidir. Hükümet, PTT'nin özelleştirilmesi sırasında bu tahville- rin pay senedine dönüştürüleceği güvencesi veriyor. Hükümet, gelecekte satacak olduğu T karşılığında borç alıyor Ancak bu satış işinin yürütülmesini, daha doğrusu ul- uslararası eşgüdümünü sağlamak üzere iki yabancı ban- ka görevlendirilmiş bulunmaktadır; bunlar S:G. VVarburg ve Morgan Stanleydir. Bu ikiliye, Indo Suez adlı Fransız ve Lehman Bros adlı ABD bankaları ortak yönetici olarak yardım edeceklerdir. Bu eşi bulunmaz yöntemle, hükümet, The Financial Ti- mes'ın deyimiyle, (18 Şubat) özelleştirme konusundaki yasal engelleri aşmış' olacaktır. Çok ilginç değil mi? Türk hükümeti, kendine bağlı ve çok kârlı bir kamu ku- ruluşunu yabancılara satmasında, Türkiye Cumhuri- yeti'nin yasal engellerinden kurtulmak için kendini ulus- lararası sermayenin sevecen kollarına atıyor. Hükümet, Türkiye'nin ulusal bankalarına, -kamu ya da özel- güvenmjyor; onların uluslararası piyasada güçlen- mesine yardırhcı olmayı, aklına getirmiyor; getirmeyebili- yor. Tahvillerin getirisi ve T'nin gerçek satış fiyatma da do- ğal olarak bu yabancı bankalar karar vereceklerdir. Yüz yıl önce Osmanlı da tıpkı böyle borçlanmaktaydı. Gelgelelim, başına yansıdığına göre çok görkemli ulu- sal bankalarımız hükümetin bu uygulamasına çok, çok kızmışlar. Günaydın... Yıllarca, "Türkiye'de özelleştirme değil, yabancılaş- tırma yapılıyor" diye yazdık. Daha 1986'da Özelfeştirme Ana Planı'nı Morgan Bank ve öbür yabancı kuruluşlar hazırladığında, sonucun buraya varacağı esasen görül- meliydi. 1ARİŞBAIMK 81. yılını gururla kutluyor. Halkımızın hergün artan ilgisinden kıvanç duyuyoruz... MİLLİ A Y D I N B A N K A S I TA.Ş. T31ARİŞBANK SAĞLAM VE GÜÇLÜ BANKA I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle