Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13ŞUBAT1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
TorunuHalideEdip'ianlaüyor
• Büyükbabam Salih ZekTye duyduğu aşk, hayranlık
ömrünün sonuna kadar sürdü. Ondan aynlmış olması
ise en büyük acısıydı. İkind eşi olan Adnan Adıvar'la
bir duygu evliliği yapmadı ve onu hiçbir zaman
önemsemedi.
Yazarken durmadan sigara içerdi. Aynca ıhlamuru ve
yulaf ezmesini de severdi. Bir de eşekleri ve nar çiçeğini
çok severdi. Bunun için de evde eşek resimleri ve biblo-
lan vardı. Hitabeti güçlüydü, etkili konuşur ve aristokrat
bir hava yansıtırdı.
MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ
Kurtuluş Savaşırnızın Halide Onbaşısı. Mus-
tafa Kemal ve Isrnet fnönü'nün silah arkadaşı,
Sultanahmet mitinginin yiğit söylevcisi; Han-
dan, Zeyno. Ayşe, Aliye Rabia vb. gibi güçlü ve
etkin roman kadınlannın yaratıası. Batfnın
aydınlığını ülkesine taşıyan çağdaş öğretmen,
ikinci eşle evlenmeye kalkan kocasına karşı hiç
ödün vermeden, çocuklannı aldığı gibi ayn eve
çıkma yürekliliğını gösteren. insanhk ve
kadınlık onurunun başkaldıncısı Halide Edip'in
30. ölüm yıldönümü nedeniyle PEN"in Ankara"-
da (Mülkiyeliler Birliği'nde) düzenlediği anma
toplantısına katılım, yaklaşık otuz kişiyle sınırlı
kaldı.
Bu ilgisizlik. bu yetersiz katılım yüreğimde
büyük bir kırgjnlık yarattı. Ben
de bu kınlmışlığı onarmanın
yolunu, Halide Edip'in Anka-
ra'da oturan tek torunu Ömer
Savar'la sö> leşmekte ve bu söy-
leşiyi de değerli "Cumhuıiyet"
okurlanyla paylaşmakta bul-
dum.
Ömer Sayar'la yazar, savaşçı,
politikacı, öğretmen, öncü Ha-
lide Edip'i değil. onun "babaan-
nesini", "insan" Halide Edip'i
konuştuk.
- Sevgili Sayar, bizi önce Hali-
de Edip'in aile bireyleriyle tanış-
önr mısın?
SAYAR - Babaannem daha
on altı yaşındayken kendisine
matematik dersi veren, kırk ya-
şını aşkın hocası Salih Zeki'ye
aşık olur. Daha o yaşlarda, kişi-
liğinin en belirleyicisi çizgisi
olan kararlıhğı nedeniyle de bu
aşk evlilikle sonuçlanır. Bu evü-
likten büyük oğlu Ayetullah ve
küçük oğlu olan babam Hasan
Hikmeruliah doğar. Sonra da
tek torunu olan ben. Amcam
ekonomi, babam ziraat oku-
muş. Ben inşaat mühendislıği,
benim oğlum ise tıp. Anlayaca-
ğınız, ailede bir başka yazar
dahayetişmedi.
- Özel y aşamının "en sevgili"
insanı kimdı?
SAYAR - Elbette ki büyükbabam Salih Zeki.
Ona duyduğu aşk, hayranlık ömrünün sonuna
kadar sürdü. Ondan aynlmış olması ise en bü-
yük acrsjydı. İkıncı eşi olan Adnan Adıvar'la bir
duyğvr%\liliğı yapmadı ve onu hiçbir zaman
önemsemedi. Bazı geceler babaannemın onu,
"çık dtşan" diye bağırarak odasından kovduğu-
nu, yine çok kararlı olduğu konularda da "kan-
şma sen" diye susturduğunu bilirim. Ama. öldü-
ğünde çok üzüldü.
- Halide Edip'in Salih Zeki'yle, oldukça ilginç
bir ayrılık öyküsü var sanıyorum. Onu bize an-
latır mısınız?
SAYAR - Dedem Salih Zeki, Galatasaray Li-
sesi Müdürlüğü sırasında, babaannemden gizli
bir başka kadınla ilişki kurmuş. Bir gün o kadın,
çarşaflı olarak lıseye gelip kapıaya, Müdür Sa-
lih Zeki'nin eşi olduğunu söylemiş ve yukan
çıkmış. Tesadüfen, biraz sonra da babannem
gelmiş ve o da kapıcrya müdürün eşi olduğunu
söyleyince, şaşıran kapıcı, "Ama nasıl olur
hanun, sen daha biraz önce içeri girmedin mi" de-
miş. O anda her şeyi anlayan Halide Edip yüzge-
ri dönmüş ve akşam olunca evde. dedemin başı-
nda kıyametleri kopanp iki çocuğunu da aldığı
gibi hemen evi terk etmiş. O kadına çok kızardı
ve sözü geçtiğinde aşağılamak için hep
"camcınm kızı" derdi.
(Bu kadar direşken, başkaldıncı bir kadın
olan Halide Edip'in, torunu Ömer Sayar'ın eşi
Reva Hanun'a ilk öğüdü ne olursa beğenirsıniz:
"Küçük, kocanla biriikte bu hayatta mutlu olmak
istiyorsan *iiç maymun'u oyna, yani görme, duy-
ma ve söyleme...")
- Halide Edip'in anne ve babaanne olarak ço-
cuklanna ve tonınuna yaklaşımı nasıldı. Buna
sıcak bir ilişki diyebiür miviz?
SAYAR - Kesinlikle hayır.. Öyle. görünür bir
sıcaklıktan söz edemeyiz. O, son derece otoriter
ve disiplinliydi. Beni hiç kucağına alıp öpüp ok-
şadığını hatırlamıyorum. Her zaman ve herkesle
zeteye ben götürür ve Burhan Felek'e teslim
cderdim. Zaman zaman Halide Edip kendisi de
Cumhuriyet'e yazardı. Mesela Yaşar Kemal'ın
"Teneke"sini öven bir yazı yazmıştı. Bir de 27
Mayıs'tan sonra. ünıversitede arkadaşlannı ih-
bar eden muhbir profesörler için yazdığı "Rııh
Mikroplan" diye harika bir yazısı yayı-
mlanmıştı. Büyükannemin son dönemlerinde
yazdığı romanlan ise o okurdu ben de daktilo
ederdım. Ö>le büyük gram'er hatalan yapardı kı
dayanamayıp babaanne bu cümleyi yanlış kur-
muşsun dcdiğımiz zaman da "Hadi ordan kö-
pek" derdi? Yine hiç unutmadığım bir davranışı
da şudur: Beni elimden tutup Galatasaray Lise-
si'ne götürdü ve kaydımı yaptırdı. Okulun o za-
manki müdürü Behçet Bey de "Artık Öraer'e bir
dobnakalem alırsuuz" dedi. Babaannem birden
otoriter bir tavırla, dolmakaleme hiç gerek ol-
Ömer Sayar'la, yazar, savaşcL, politikacı, öğretmen, öncü Halide Edip'i değil, onun babaannesini, İnsan' Halide Edip'i konuştuk.
mesafeliydi. Ama. yeri geldiğinde de fedakarlık
yapmasını bilirdi. Mesela bir araştırma için
Amerika'ya giden babama, iki yıl kendi hocalık
maaşından arttınp harçlık göndermiş ki. babam
o zaman evli barklı adammış. Beni de ortaokul-
dan itibaren o okuttu. Galatasaray Lisesi'ndey-
ken yatılıydım. yalnız hafıa sonlan Laleli'deki
Antalya Apartmanı'nda bulunan evine gider-
dim. Cniversiteyi ise kendi evi olan Soğanağa'-
daki iki katlı evde, onun yanında kalarak oku-
dum. Adnan Adıvar'ın ölümünden sonra da ba-
baannemle hep aynı odada yattım.
(Anlatımının bu noktasında, Sayar bana bir
gazete gösterdi. 4 Ağustos 1935 larihli Son Pos-
ta gazetesi \e büyük puntolu bir başlık: "Halide
Edip'i İstanbul'a getirten Küçük Ömer." Yanda
da Ömer Sayar'ın üç yaşındaki bir fotoğrafı.
Halide Edip kendi yokluğunda doğan torunu-
nu, ilk kez görmek üzere yurda dönüvor.)
Aynca babaannemle satranç oynadığımvzı
hatırlıyorum Çok kötü bir satranç oy uncusuy-
du ve hep yenilirdi. O zamanlar Adnan Adıvar
"Cumhuriyet" gazetesinde "Düşünenlerin Dü-
şünceleri" köşesinde yazardı. Bu yazılan da ga-
madığını, kendisi gibi benım de pekala hokka ve
divit kullanabileceğimi söyledi ve kesinlikle de
almadı. Sınıfta benim dışındaki otuz dokuz kışi-
nin dolmakalemi vardı. yalnız benim yoktu.
Hep hokka-divit kullandığım için de arkadaş-
lanm adımı "Hokka Ömer" koydular Bunu
asla cimriliğimdcn değil. "dediğim dedik" bir in-
san olduğundan yaptı. Kendisi de ömrünün so-
nuna kadar hep hokka-divit kullandı \e hep eski
harflerle yazdı.
- Halide Edip'in sıradan bir gününe tanık ol-
mak istesek, onu nasıl bir pencereden izleriz?
SAYAR - Elbette kı. çok aydınlık bir pencere-
den izlersiniz... Sabah kalkar kalkmaz ilk ışı gı-
yinip makyajını yapmak olurdu. Çoğunlukla
önden düğmeli pamuklu bir elbise, onun üstüne
de bir hırka giyerdi. Tırnaklan hep manikürlüy-
dü ve renksiz cila sürerdi. Yüzüne ise yalnızca
pudra. Hep arkada topuz yaptığı ak saçlannı ise
çivitle, griye yakın uçuk bir maviye boyardı
İnce saph bir bastonu ve iki tespihi vardı. Hiç e\
işi yapmazdı. Yanında daıma ev ışlerinı yapan
bir yardımcısı olmuştur. Zencı bir halayık olan
"Arap Reşe" bunlardan bırisiydı. Çok hafıf bir
kahvaltıdan sonra yazmaya otururdu. Bazen
günlerce yazmaz, bazen de bir oturur bitirene
kadar kalkmazdı. Öğle yemeklerine çoğu zaman
Yahya Kemal, Operatör Doktor İsmail Gürkan;
perşembe akşamlan ise Rauf Orbav gelirdi. On-
larla çoğu zaman kağıt oyunlan oynar ve fal
açardı. Falda iskambi] kağıtlan istediği gibi gel-
mezse.derhal onlan kendi isteğinegöredüzenler
ve falın gidişini değiştirirdi. Parayla pulla hiç il-
gisi yoktu. Öldüğünde kalan, Soğanağa'daki
eviyle bankadaki kırk bın lirasıdır. O evi de daha
sonra babam sattı.
Ev eşyalan lüks değil. ama orijinal parçalar-
dan oluşurdu. Özellikle yazı masası çok orijinal-
di. Bazı günler Beyazıt Meydanı'ndaki havuzun
başında gezinir ve taksimetresi olmayan taksile-
re asla binmezdi. Hayatındaki insanlarla mesa-
feli, ama ilgiliydi. Roman kahramanlannı da
çoğu zaman. onlardan seçerdi.
Mesela. "Döner Ayna"nın
kadın kahramanı. bakıcısı Ce-
mile: "Akile Hanım Sokağı"nın
kahramanı ise yine yanında
çalışan kadınlardan Akile
Hanım'dı. Yazarken dur-
madan sigara içerdi. Aynca ıh-
lamuru ve yulaf ezmesini de se-
verdi. Bir de eşcklen ve nar çi-
çeğini çok severdi. Bunun için
de evde eşek resimleri ve bıblo-
lan vardı. Hitabeti güçlüydü.
etkili konuşur ve aristokrat bir
hava yansıtırdı.
- Halide Edip'in torunu ol-
mak, size ne riir duygular yaşatı-
yor?
SAYAR - Elbette ki her şey-
den önce bundan onurduyuyo-
rum. Bır nedenle Hindistan'a
gıttığımde İndra Gandi ile tanış-
tınldım. Çok mcmnun olan
Gandi. "Halide Edip bizim aile
dostumuzdu. Kurtuluş Savaşınız
sırasında. Amerika'nın Tür-
kiye'ye yaptığı yardımı, Hindis-
tan ü/erinden sağlayan büyü-
kannendir" dcdı. Bunlar güzcl
şeyler; ama. TRT'nin. basının
dolayısıyla da gençlığin ona
karşı ilgisiz kalması da üzücü
doğrusu...
- Dinsel inançları nevdi. Hali-
de Edip bu dünvadan nasıl ayrıldı, onu nasıl uğur-
ladınız?
SAVAR - Babaannemın evındcki şömınenın
üstünde asılı duran bır tabloda. şu dörtlük
yazılıydı: "Ev binamaz diye beni haktan uzak gö-
Ten/ Sığmaz senin hayaline mihrab-ı mimberim/
Sen sade beş vakitte ararsın ilahını/ Ben her za-
man ornınla emin ol beraberim."
Sanırım bu dızeler. onun din ve tann konu-
sundakı görüşünü yetcrince yanMlıyor. Ölümü-
ne gelince; Adnan Âdnar öldüğünde. Merkeze-
t'endi Mezarlığı'na kondu. Babannem de me-
zannı yaptmrken yanındaki yeri satın alıp kendi
mezannı da yaptırmış. 9 Ocak 1964'te öldüğün-
de. cenaze töreni çok görkemlı oldu. Şımdı o da
Merkezefendi Mezarlığı'nda ve kendi sağlığında
yaptırdığı mezannda yatıyor. (Halide Edip. Ad-
nan Adnar'ın mezar taşına şu iki dizeyı
yazdırmış:
"Tekrar mülakı olurıız hezm-ezelde
Evvelgiden ahhabtı selam ohun erenler"
Sevgili Halide Onbaşı. Edip kızı Halide. "Ev-
vel giden ahbap" bir gün görüşmek üzcre. ışıklar
içinde uyu.)
PENALTI
Saraybosnalı
oyuncıüar için gece
• "Yaşasın Sanat. Yaşasın Banş" gecesinde
sanatçılar topluca Şükran Kurdakul'un şiirinden
Şanar Yurdataparûn bestelediği "Yaşamı Ateşe
Vermeyin" şarkısını seslendirecek.
Kültür Servisi - Saray bosnalı çalışıyorlar. L stelik. yaptıklan bu
oyııncular yaranna Saraybosna
Federasyonu. ÖzelOyuncular
Tiyatro Yapımalar Derneği ve
Tiyatro... Tiyatro... dergısının ış-
birliğiyle 21 şubat pazartesi günü
Atatürk KültürMerkezi'nde'" Ya-
şasın Sanat. Yaşasın Banş"
başhklı bir gece gerçekleştirile-
cek.
Geniş bir sanatçı katılımıyla ti-
yatro, müzik, şiir ve opera etkin-
liklerinin sergileneceği, Yunanıs-
tan'dan da Nots Ma\ rudis toplu-
luğunun bir konser vereceği gece.
Uluslararası Oyuncular Federas-
yonu Başlcanı Tomas Bofme'mn
çağnda bulunduğu '"Saraybos-
nalı Oyuncular için Dilekçe"
kampanyası çerçevesinde dü-
zenlenecek. Bolme, sanatçılardan
Saraybosna'da temsillerin de-
vamını sağlamak için parasal
yardım çağnsında bulunduğu di-
lekcesinde. şöyle diyor: "Savaşın
bütün dehşetine rağmen Saray-
bosnalı tüm oyuncular, müzisyen-
ler ve yorumcular işlerini sürdür-
meye devam ediyorlar. Yaşam ko-
şullarının giderek daha kötüleştiği
Saray bosna'da oyuncular ve seyir-
ciler tiyatroya giderken bile ya-
şamlannı tehlikeye atıyorlar. Fa-
kat bu sanatçılar gösterileriyle
hangi miletten olursa olsun bütün
insanara bir yiyeceğe verilen önem
kadar büyük ötçüde güç vermeye
işten para bile alamayan sanatçı-
lar, ailelerini gecindirmek ve kortı-
mak için yaşam savaşı veriyorlar.
Bazılan yaralanıyor. bazdan ise
oidukça yaşlı ve gücsüz..."
"Yaşasın Sanat. Yaşasın Ba-
nş" gecesini düzenleyen Özel Ti-
yatro Yapımcılar Demeği'nin
başkanı, tiyatro sanatçısı Rutkay
Aziz ise, "Yaşasın Sanat Yaşasın
Banş"ın yalnızca bir sesleniş de-
ğil, Türkiye'nin tüm demokrat ve
banşseverlerinin insanlığı banşa
davet çığlığı olduğunu söylüyor.
Aziz.' İnsanoğlu dünya sahnesine
çıkmaya görsün; güne yaşam sa-
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ vaşını ateşle-
mekle başlar.
Savaşsız yaşa-
mak varken,
hayatın savaşa
dönüşnıesi artık
insanın kendi
secinıi olmak-
tan çıkmıştır.
Dünyamıza bir
ışık tutup şöyle
bir bakınız; yeni
bir dünya düzeni adına, hiç böyle-
sine acımastzca kan göliine çevril-
memişti. Artık yeni dünya düzeni
diyerek çıkar haritalan peşînde,
yeniden pavlaşun savaşları yaşan-
maktadır. İnsanoğlu gaddarca yü-
rütülen bu vahşete daha ne kadar
duyarsız kalacak? Kendisini tepki-
sizliğe daha ne kadar rutsak edc-
cek? Seyircilik, sürekli seçimi mi
oiacak? Neler oluyor? tnsan, insan
olmaktan çıkıyor, her işin temeii
olan sevginin, insan olmanın. in
sanca yaşamanın önü mü kesili-
yor? Kimsc bizi bu kin, öfke ve kan
batağına çekmeye yeltenmesin.
Dünyamızı kan gölüne çcviren
haksız sav aş oy unlannın sahnesînı
kapatmak için perdelerin ipterini-
çekmeye hazırız'diyor.
Bikem Banş Özsunay'ın kaza-
dan bir gün önce tamamladığı
son işi, Devlet Tiyatrosu için
hazırladığı Shakespeare'in
'Hamlet' oyunundan yararla-
narak yaptığı amblemdi.
Gülerek kalbini uzatıyor...
Bikem Banş Özsunay'ın'Hamlet'i seyircilere bir sevgi sunuyordu
GÖKHAN AKÇURA
Bu ders yılının başlannda.
sanınm ekim ayında Bülent
Erkmen'den bir telefon aldım.
Mimar Sinan Üniversitesi Gra-
fık Bölümü'nde öğrencılere sö-
mestr çalışması olarak Devlet
Tiyatrolan Tanıtımfnı yap-
malannı istemişlerdi. Yapıla-
cak çalışmalar öğrencılerin
kendilerini geliştirmeleri için bi-
rer amaçtı sadece. Benden bu
konuda öğrencılere bilgj ver-
memi istiyordu. Erkmen'in iste-
diği gün okula geldim ve öğren-
cilere Devlet Tiyatrosu'nun
imajı, özelükleri, tanıtım ihti-
yaçlan konusunda bilgiler ver-
dim. Tek tek lanunıyordum hiç
birini. Bu yaa, konuştuğum,
ama tanımadığım o öğrenciler-
den biriyleilgili.
Devlet Tiyatrosu ile ilgili.
bilgiler verdiğim bu öğrenciler-
den birinin adı Bikem Barış
Özsunay'dı. Tanışmadık onun-
la. Ama Bikem bilgileri aldı ve
çalışmaya başladı. Devlet Ti-
yatrosu için biramblem düşün-
dü. Ünlü bir oyundan Shakes-
peare'in 'Hamlet'ınden
yararlandı. Hamlet'in elıne ku-
rukafayı aldığı ünlü mezarlık
sahnesi geldi aklına. Hamlet
kurukafayı değil de. sevgiyi an-
latacak biçimde bir kalbi eline
alsa olmaz mıydı? İşte çıkış
noktası bu oldu. Hamlet. yani
bir liyatro kahramanı, bıze bir
kalp uzatıyordu. Bu bir tiyatro
oyuncusunun seyircilere bir
kalp uzatmasını da simgeli-
yordu. Belki de kendi kalbini.
Ve bu kalp sanat ışıklanru çev-
resine yayıyordu. Tiyatronun
aydınlatma görevini göster-
mek istiyordu amblemiyle...
Bikem, düşündüğü amble-
mi kullanarak. Devlet Tiyat-
rosu çeşitli tanıtım malzemele-
ri taslaklan üretti. Antetli
kağıtlar, zarftar, kartvizitler,
ilanlar, afışler...l7 Arahk
cuma günü bilgisayannda
ürettiği bu çahşmalan bir dis-
kete yükledi. Ailesine sevinçle
işinı tamamladığını söyledi.
Ama ınanılmaz bir şey oldu.
Bikem, bir gün sonra feci bir
trafık kazası sonucu komaya
girdi. Ertesi gün de kurtu-
lamayarak aramızdan aynldı.
Henüz 22 yaşındaydı öldüğün-
de. Onu hiç tanımıyordum.
Ama disketine yüklediği işlerine
bakınca. ne düşündüğünü. ne-
ler yaptığını anlayabiliyorum
artık. Ö Hamlet'in ölümünü de-
ğil yaşamı savunmasını istiyor-
du. Seygisini sunuyordu insan-
lara. Ölümünü bu kadar yakı-
ndan olmasına karşı gkıyordu
adeta...Artık her Hamlet oy-
nanışmda, Bikem'in amblemini
de hatırlayacağım. Onu tanıyo-
rum artık, tiyatro sahnesinin bir
köşesinden mutlaka bizlere
bakıyor. Gülerek kalbini uzatı-
yor...
MEMET BAYDUR
Güzel Gülünç
Bazı kavramlar yalnızca dalga geçilsin diye vardır
sanki. Çok söz edilir onlardan, olur olmaz kafamıza
kakıhrlar. Bunlardan biri gençliktir, diğeri de yaşlılık. Uy-
durulmuş iki kavram. Bu kadar iş dururken bu konu da
nereden çıktı şimdi diyeceksiniz. Listeler Kitabı adında
ilginç bir kitap geçti elime. Bin sayfadan biraz fazla, bir
sürü listeden oluşuyor kitap. Daha üçüncü sayfasında
keyifleniyor insan.
Bertrand Russell doksan dört yaşında, uluslararası
kurullarda barışı savunan ve sağlamaya çalışan insan-
lara yol açıyordu. George Bernard Shaw doksan üç
yaşında oyun yazıyordu. Pablo Picasso doksanında re-
sim ve gravür yapıyordu. Arthur Rubinstein seksen do-
kuz yaşında New York'ta hayatının en başarılı resitalle-
rinden birini veriyordu. Albert Schwettzer seksen dokuz
yaşında Afrika'da, Kongo'da bır hastaneyı yonetiyordu.
Pablo Casals 88 yaşında çello konserleri veriyordu.
Seksen sekiz yaşında Konrad Adenauer Almanya'yı yo-
netiyordu. Seksen beş yaşında Coce Chanel bir modae-
vinin başındaydı. Seksen iki yaşında Winston Churchill
"İngilizceKonuşanInsanların Tarihi'ni yazıyordu. Sek-
sen iki yaşında Leo Tolstoy "Sessiz Kalamam"ı yazı-
yordu. Seksen bir yaşında Goethe, başeseri Faust'u biti-
riyordu.
Bu, böyle bir liste. Içindeki insanların ortak özellığiyse
ihtiyar olmamaları. Genç insanlar hepsi.
Garip Ölümler Listesi de var kitapia. Milattan önce be-
şinci yüzyılda yaşamış Yunan ressamı Zeuxis, kendi
yaptığı bır resme gulerken bir damarı çatlayıp olmüş.
Büyük İskender milattan önce 323 yılında iki gün. iki
gece süren bir içki ve seks aleminın neticesi olarak vefat
etmiş. Marcus Licinius Crassus, milattan önce 53
yılında ölmüş Romalı bır tefecı ve politikacı Erimiş altın
ıçırilerek öldürülmüş. Roma Imparatoru Birinci Claudi-
us bir kuştüyü yüzünden ölmüş. Karısı, ımparatora ze-
hirli mantarlardan leziz bir yemek sunmuş. Claudıus'un
doktoru Xenophon da imparatoru kusturmak için bo-
ğazına bir kuştüyü sokmuş. Adam da boğularak ölmüş.
Bazı tarihçiler o kuştüyünün de zehirli olduğunu yazar-
lar. Üçüncü Richard, kardeşi Clarence Dükü olan Geor-
ge'u bir fıçı şarabın içinde boğdurmuş. Unlü dedektif şir-
ketinin kurucusu olan Allan Pinkerton, ayağı tökezleyin-
ce dilini ısırmış ve kangrenden ölmüş 1884 yılında. Ingi-
liz roman yazarı Arnold Bennett 1931 yılında Paris'tey-
miş. Paris sularının ne kadar temiz olduğunu göstermek
için bir bardak musluk suyu içmiş. Sonra tifo olmuş ve
ölmüş. Eleştirmen ve şair Lionel Johnson bir bar tabu-
resinden düşüp yaralanmış. O yaralardan ötüru ölmüş.
Güreşçi Koca Yusuf, La Bourgogne gemisınin 1898
yılmda bir başka gemıyle çarpışıp batması sonucu, ku-
şağmdaki altınların ağırlığı nedeniyle yaşama veda et-
miş Yoksa iyi bir yuzucuydü'dıyor kitabı yazanlar Yu-
nanistan Kralı Alexar»der ise, 1920 yılında, evınde besle-
diği bir maymunun ısırması yüzünden kan zehirlenme-
sinden sizlere ömur.
Bu iki liste arasında bır bağlantı var mı diye düşünuyo-
rum Hayatın güzelliği ile ölümün gülünçlüğü arasında
bir ilişki var mıdır? Böyle yapmacık sorulara basmakalıp
yanıtlar vermek mümkündür elbette. Şimdi birisı çıksa,
Bertrand Russell önemli birdüşünürdeğildı. Shawkadı-
nlardan ödü kopan biriydi, Albert Schvveitzer ırkçı, ıkı-
yüzlü bir idealistti dese ne yapacağız? Matisse. Pablo
Picassodan yüz kere daha iyi bir ressam mıdır, değil
midır? Her şeyın tersını söylemek mümköndur, ama
bunu bir meslek haline getırmek gerekmez.
•
Ankara nın ülkemizdeki en bakımlı, en düzgün kent-
lerden biri olduğu söylenebilir Yeşili göreceli daha ye-
şil, temizliği göreceli olarak daha belirgin. havası ger-
çekten temizlenmiş, ama estetiğı gün geçtıkçe bozulan
bır kent-benzen'dir Ankara. Geçen ay Ankara'nın bütün
büyük caddelerine. o caddeye adını veren kişilerin gö-
rüntülerini de içeren heykel-anıt karışımı ucubeler dikil-
di. İnanılmaz bir çirkınlik zincıri! Ne şehırcılikle, ne este-
tikle yakından uzaktan ılişkisi olmayan taş yığınları...
Bunları kim yaptı. kim önerdi, kim onayladı bilmiyorum.
Her bulvarın başında ve ucunda dikilen bu garip ışlerin
hızla kaldırılması gerekıyor Ben Ankarada doğdum,
orada büyüdüm. Bu şehirde neden bir Nurullah Ataç
Meydanı, birOrhanVeli Bulvarı, birOrhanPekerSokağı
bulunmadığına şaşıyorum. Bunları aklımdan geçırdiğim
için kendime de şaşıyorum tabii. İnsan, hayatını bu ve
benzeri şaşkınlıklarla beslemeye başlarsa müşkül mev-
kide kalıyor ıster istemez Oysabırkent. içindeyaşayan,
yaşamış insanlara ne kadar sahip çıkıyorsa, o kadar
kent olabilir gibi gelıyor bana Ankara "nezih" bir kent.
O kadar nezih ki, kimse kımsenin ayağına basmıyor,
herkes istediğini yapıyor; bizler. sade vatandaşlar ola-
rak günboyu üstümüze yığılan zevksizliklere katlanmak
zorunda kalıyoruz. Atakuleden Kızılay'a kadar bir tek
kitapçısı olmayan bır başkent! Çocuk bahçelerınde na-
maz kılınan, trafik polıslerıyle soğan-patates satıcı-
larının aynı makamdan bağrıştığı bır başkent Oysa bun-
ları hak etmiyor Ankara Seksen sonrası yuppie külturü
ile maganda ideolojisının birbirıne kenetlendiğı bir bü-
yük kasaba olması gerekmıyor. Sinemateği olmayan bir
başkent. Şehir tiyatrosu olmayan bir başkent. Alışveriş
merkezlerini mimari eser olarak gören aydınların kenti.
Nazik insanlar kenti Herkesin herkese, acaba bu kimin
nesidir. aman ne olur-ne olmaz diye baktığı şehir. Her-
kesin herkesi tanıdığı kasaba Siyah otomobiller geçer-
ken trafiğin durdurulduğu bir kent. Temiz. nezih, kendin-
den memnun, ceket duğmeleri ilikli, astlarına sevecen,
üstlerine saygılı insanlar kenti Ankara.
Bu kadar söylenip homurdanıyorum, ama çok da sevi-
yorum bu Orta Anadolu kasabasını. Yazları kurak ve
sıcak, kışları soğuk ve yağışlı! Akasya ağaçları, kuşlar,
pasajlar, konser salonu, resim sergileri, dedikodu. tiyat-
ro, çeyrek yüzyıldır yaşadığım mahalle. Milli Kutüpha-
ne, Körfez Lokantası, Bilgi Yayınevi, Atatürk Lısesi. Ser-
çe Sokak, Strasbourg Caddesi, Neyzen Tevfık, Akdenız
Âpartmanı, Bulvar Palas, Barıkan, Ankara Sanat Tiyat-
rosu... Ankara.
Urart Sanat Galerisi, her yıl şubat ayını bir kavram
çevresinde oluşan karma bir sergıyle açıyor Bu yılkı
serginin konusu: Tiyatro. Resim, afiş. fotoğraf. heykel.
maket; tiyatroyla ilgili yapıtları sergileniyor otuza yakın
sanatçının. Plastik sanatlarla tiyatronun bu güzelim bu-
luşmasını kaçırmayın, bu sergiyi gezin.
330yıkhr sahnelenen 'Don Juan'
Kültür Servisi - İstanbul Devlet Tiy atrosu. Taksım
Sahnesi'ndeyeni biroyunu repertmanna katıyor.
Moliere'in yazdığı "Don Juan"ı ünlü tiy atro adamı Jean
Gabriel Nordmann sahneye koydu. 15 şubat günü saat:
20.30'da ilk gösterimı gerçekleşecek olan "Don Juan" 330
yıldırseyircisiyle buluşuyor. Yönetmen Jean Gabriel
Nordmann. oyunu alışılagelinmış bıçımde
sahnelemediğini belirtiyor. Yönetmene göre, "Don Juan".
hem gülünç bir kahraman. hem de enikonu bir dramı
yaşayan kişidır. Sev mesini bilen kişileri kıskanır Don Juan.
öte yandan istekle doludur. hiçbir ahlaksal ilke tanımaz."
Melih Cevdet Anday v e Erol Güney 'in dilimize
kazandırdığı "Don Juan"ın sahne tasanmı Nurettin
Özkönü, giysi tasanmı Serpil Tezcan, ışık tasanmı Ayhan
Güldağlan tarafındangerçekleştirildi. "Don Juan"ın
oyunculan ise şunlar: Kürşat Alnıaçık. Atilla Şendil.
Gülizar Irmak. Faik Ertcner, Aktan Doğrar. Saray
Gözler, Melek Gökçer. Murat Ersan. Orhan Kurtuldu.