Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 ŞUBAT1994 CUM ARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
'Benimgerçekaşkım tiyatro'Deniz Türkali, tek kişilik yeni tiyatro serüveninde üç sıradışı kadının öyküsünü dile getirecek
TUNA ERDEM
"Heyecan", "tutku" ve "serüven" hemen her
cümlede kullanmayı seçtiğı sözcükler. Tiyatro,
sinema ve müzik onun için he\ecan verici ve tut-
kuyla atıldığ] birer serüven. Bu yüzden tiyatroda
yönetmen değil, bir "dış göz" olması gerektiğine
inanıyor ve en mutlu sinema deneyiminin ardın-
dan sinemayı sevmediğine karar veriyor. Deniz
Türkali, mart ayında Tiyatrokare'de sahnelen-
meve başlayacağı tek kişilik yeni tiyatro "serü-
ven'"inde kendi gibi üç sıradışı kadının öyküsü-
nü dile getirecek.
"Gece, Melek ve Çocuklar" fılminde de kendi
gibi tutkulanru doludizgin yaşayan bir kadın
olarak gelecek karşımıza. Deniz Türkali ile sa-
nat tutkusunun onu yönelttiği yeni serüvenleri
konuştuk:
- Yeni oyununuzıı bize tanıtabilir misiniz?
Oyun, Dario Fo ile Franca Rame'nın çeşitli
küçük oyunlannı toplayan kitaptan alınan üç
bölümden oluşuyor. Daha önce aynı kitaptan
dört bölümü "Kutsal Aile" adıyla oynamıştım.
Bu kez üç kadın oyunu var: "Alice Harikalan
Olmayan Diyarda", "Ben Llrike Haykınyo-
rum",\e "Hippi Aıme" ya da tam çevirisi ile "
Kaçık Anne". "Ben Ulrike Haykınyorum". Ul-
rike MainhofTun. Baeder Mainhoff olayında
öldürülüp intihar süsü verilen kadının monolo-
ğu. 'Hippi Anne" aileden kaçan bir kadının ko-
mik öyküsü. Alice ise kadının cinsdliğine yö-
nelik saldın metaforlanyla. anlatılan bir öykü.
Alice ve Hippi anne eğlenceli, Ulrike ise drama-
tik oyunlar.
Fo tiyatrosunda belirgin. hareket alanı bırak-
mayan bir yapı var. Geçen sefer bu yapının dışı-
na çıkmayı denedım. olmadı, yıne onlann öneri-
siyle oynadım. Bu sefer oldu. Bu oyuncunun
metinle hesaplaşması. Alice'in özelliği de var.
daha önce hiç oynanmadı.
- Neden tek kişilik oyunlan yegliyorsunuz?
Tek kışıhk oyunun tadını başka hıç bir şeyde
alamıyorum. Seyircıyle birebir ilışkimin olduğu
bir tarz. Bir gözaltındayım ve kendımi bir teta-
vüze tek başıma atıyorum. Bu çok iddialı, ciddi
bir iş. Bayılıyorum.
- Yeni sinema çalışmalarınızı da öğrenebitir mi-
TJLekl
.ek kişilik oyunun
tadını başka hiç
bir şeyde alamıyorum.
Seyirciyle
birebir ilişkimin
olduğu bir tarz. Bir
gözaltındayım ve
kendimi bir
tecavüze tek
başıma atıyorum.
Bu çok iddialı, ciddi
bir iş. Bayılıyorum.
Kayatı her
alanıyla doludizgin
yaşamayı seviyorum
ama bunun
kahramanlık
olarak algılanması
çok canımı acıtıyor.
yız
"Gece, Melek ve Bizim Çocuklar" benim en
Tiyatro demokratik, sinema ise hiyerarşik.
mutlu olduğum sinema serüvenim. Atıf Yıl-
maz'la fılm çahşmalanmızda sonuç iyi olsun.
kötü olsun her seferinde ikimiz de çok mutsuz
olduk. Ilk defa onun yönetmenligi ile benim
oyunculuğum arasında bir köprü kurabildik.
Melek rolü benim için bir ceşit şeytan çıkarma
oldu. Sinema oyunculuğuyla ciddi bir hesaplaş-
maya girdim. Bu kadar mutlu olduğum bir fılm
sonunda sinema oyunculuğunu sevmediğime
karar verdim. Çünkü sinema olduğu gibi yönet-
menin işi, herşey yönetmenın elinde bir malze-
me. Tiyatroda ise herşey oyuncunun işi. Sinema-
da ise yönetmenin uşağı oluyorsun. Bir kamera
açısıyla, seni o>uncu olarak mahvedebiliyor.
- Tiyatroda da böyle bir anlayışla çaltşan yönet-
menler var...
Ben de onlarla çalışmıyomm zaten. Anlamsız
buluyorum. Yönetmen tiyatrosu denilen şey bit-
ti. Yönetmen, kendi hırsını bir kenara bırakıp,
oyuncunun egosunu parçalayıp bütünlemekte
yararlı vekışkırtıcı olabildiği oranda başanlıdır.
Tiyatroda oyuncu. yönetmen, ışıkçı, metin ya-
zan gibi hiyerarşik yerler olduğunu düşünmü-
yorum. Tiyatro 'demokratik1
. sinema ise hiye-
rarşik bir şey. Kalabahk oyunlarda. yönetmen
oyunculardan bin olmaiı, dışan çıkıp. kendine
ve diğer arkadaşlanna bakmalı. Ya da yönet-
men oyuncular gibi role girip cıkmalı. Çünkü
yönetmenlik bir roldür tiyatroda. Bu rolü diğer
oyuncularla nasıl paUaştığına bağlı başansı.
- Bu, bir daha sizi beyazperdedegöremeyeceği-
miz anlamına mı geüyor?
Bir daha to\beler tövbesi sinemada oynama-
yacağım demek istcmiyorum. Çünkü sinema
oyunculuğunun tadı da çok lezzetli. Ancak ov-
narsam. tiyatro
oyunculuğuma
yaran olacak
diye oynanm.
Çünkü benim
gerçek aşkım ti-
yatro.
- Yönetmenin
rolünü böylesine
indirgediğinize
göre neden ken-
diniz yönetmeyi
düşünmüvorsu-
nuz?
Bu oyunu yö-
netmevi düşü-
nüyordurri.
Çünkü Türki-
\e'de bu oyun
için dil tuturabi-
leceğim bir yö-
netmen bilmiyordum. Burada yönetmen ar-
kadaşlann çok alınacağı birşey yok. Seçimleri-
miz farklı. Ancak Ceysu (Kocak) >öneımen de-
ğil, bir "dış göz". herşeyi benden çıkanyor. Yö-
netmenin işini indirgemiyorum tam aksine çok
daha zor bir iş veriyorum ona ama hiyerarşik
değil.
- Yönermenlerle farklı düştüğünüz tiyatro anla-
yışınızı tanımlayabilir misiniz?
Tiyatro anlayışı değil arayışı denilebilir.
Oyuncunun bütün imkanlannı araştırma, sor-
ma, sorgulama. Yerleşik olan. alışılmış olan. se-
yircinin beklentisine cevap veren tiyatro sev-
miyorum. Seyircıyi irkilten. onu biraz diken üs-
tünde tutan. rahatsız eden, kışkırtan. sorulannı
çağırtan, bir tür tiyatro araştınyorum. Bir yere
saplanıp kalmak çok kötü. Benim tiyatro anla-
yışım şudur dediğim anda tiyatro anlayışım o ol-
maktan çıkmalı.
- Peki oyuncunun metne ne kadar müdahale et-
me hakkı var sizce?
Sonsuz. Bir oyun seçtiğin zaman, bir dünyayı,
bir teklifi de seçiyorsun. Ama bu iş bu kadar ya-
lınkat değil. O teklifi çoğaltıyorsun. yeni teklif-
ece. Melek ve Bizim Çocuklar'
benim en mutlu olduğum sinema serü-
venim. İlk kez Atıf Yılmaz yönetmenliği
ile benim oyunculuğum arasında bir
köıprü kurabildik. Melek rolü benim
için bir çeşit şeytan çıkarma oldu.
Sinema oyunculuğuyla ciddi •<-•-
hesaplaşmaya girdim. Bu kadar mutlu
olduğum bir fılm sonunda sinema oyun-
culuğunu sevmediğime karar verdim.
ler, yorumlar getiriyorsun. Onun benim vücu-
dumda. sesimde soluğumda nasıl karşıhk buldu-
ğu çok önemli. Bu sadece yönetmenin. oyuncu-
nun ya da yazann tekelinde değil. Bu yüzden ti-
yatro demokratik. Sözcükler, solukîar. renk,
ışık, devinim herşey bir uyum içinde olmah.
- Yazann oyunun ortaya çıkarıuna sürecinde
bulunamadığı dunımlarda >apılan müdahaleler
"demokratik" olmaktan çıkmıyor mu?
Kaçınılmaz birşey. Shakespeare'i alıp rahmet-
linin haberi olmadan ne hale sokuyoruz. Bu bir
kavga, bu kavga sürer. Buna kesin olarak bağ-
lanmayı ben çok yanlış, kısıtlayıcı. daraltıcı. bu-
naltıcı buluyo-
rum. Sanat bir
serüvendir. Bir
memur, bir ban-
ka veznedan ol-
maktan tek
farkı bu serüve-
ni yaşamaktır.
Sanat cıva gibi.
Ele avuca sığan
bir şey değil ki.
-Niteükliyerli
oyun yazı-
bnadığı görüşü-
ne katılnor mu-
sunuz?
Katılıyorum.
Ama bu oyun
yazarlannın
suçu değil.
Oyun yazar-
lannı tiyatrolarçikanr. Birinsanın kendi başına
e\e kapanıp oyun yazmasını bekleyemezsin.
Çünkü bunun ekonomik karşılığı yok. Aynca
malzemeyi tanımadan nasıl oyun yazabilirsin?
Bir oyuncu da_yazabilir, yönetmen de; ya da or-
tak çıkabilir. Üzülerek söylüyorum ciddi bir ge-
leneği, 20 senelik geçmişi olan tiyatrolar Nazım
Hikmet, Brecht, Gorki arasına sıkışıp kaldılar.
- "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar"daki rolü-
ntinzû bize anlatabilir misiniz?
YüdırunfTürker), Melek rolünü beni düşüne-
rek yazdı. Melek "normal" diyeceğimiz dünya-
nın reddedeceği kadar tutkulu bir kadın ve bir
fahişe. İçkiyı tutkuyla içiyor, aşık olduğu adama
bıçaklayacak kadar tutkuyla aşık, annece bağlı-
lığı müthiş bir tutku. Böyle sivri tepeler arasında
iğne üsiünde dofaşan bir kadın; intihan yaşıyor.
Bir yanıyla bana benzeyen bir kadın. Bu rol mü
bana benziyor. ben mi role benziyorum orası bi-
raz kanşık.
- Keıidinize yakın bulduğunuz karakterleri
canlandırırken daha mı mutlu oluvorsunuz?
Hayır. tiyatroda böyle bir derdim yok. Ama
bu filmde bir yanıyla var. Sadece bir >anıyla
çünkü çok farklı hayatlar yaşıyoruz. Ben Deniz
Türkali olarak kendi korunaklı dünyamda yaşı-
yorum. Melek uçurumun kenannda her an ken-
dini atmaya hazıı yaşıyor. Benim kendimi sa-
vurduğum yerde beni kucaklayacak bir kol var.
Hayatı her alanıyla doludizgin yaşamayı seviyo-
rum ama bunun kahramanlık olarak algılan-
ması çok canımı acıtıyor. Ben güçlü değılim. Sa-
dece kafası kanşık, sorusu çok olan, merak
eden, meraklardan da çok şey öğrenip, bir o ka-
dar da cahil kalan bir kadınım. Benim Deniz
Türkali olarak intihan yaşamam ile Melek'in in-
tihan çok farklı. Zaten sonunda Melek ölüyor,
ben yaşıyorum.
- Artık sinema için bir "dış göz" olduğunuza
göre marjinal konu secimi gibi sinema} a yönelti-
len eleştirileri değerlendirebilir misiniz ?
Türk sinemasında henüz ben marjinal bir ko-
nu görmedim. Mesela lezbiyen ilişkinin marjinal
olduğunu düşünmüyorum. Sinema sadece tabu-
lan kırmaya başladı, o da çok özür dileyerek kı-
nlıyor. "Düş Gezginleri"nin zaaflanndan bir ta-
nesiydi bu. Bir yandan yürekli bir fijm, bir yan-
dan da çok özür dileyen bir film. Örneğin bir
"San Tebbessüm"e marjinal deniyorsa söyleye-
cek laf bulamam. Kocasına ihanet eden kadına
marjinal demek mümkün değil. Marjinalliğin ne
olduğu konusunda çok ciddi kafalan kanşık in-
sanlann. "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar"daki
çevre de marjinal bir çevre deşl. Fahişeliğin, eş-
cinselliğin, travestiliğin marjinallik olduğunu
düşünmüyorum. Bunlar, marjinal değil, toplu-
mun dışlamaya çalıştığı yaşamlar.
- Peki, ya "kadın filmJeri fuıy ası"?
Kadın filmı olması için bir kadın bakış açısı la-
zım. Kadın yönetmenler de dahil olmak üzere
Türkiye'de hıç kimse henüz kadın bakış açısı-
ndan bir film çekmedi. Son yıllarda Türk sine-
ması kadınlan karton tip olmaktan çıkarmaya
çalışıyor. Bunu da femınist harekete bağlıyorum.
Feminist hareket en azından terminolojik bir güç
olarak kendini ortaya koydu. Böyle bir dinamik
kaçınılmaz olarak sinemayı etkiledi; çünkü sine-
ma çok güncel, hatta gündelik bir sanat.
- Feminist hareketin bugünkü durumunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kendine feminist diyen kadın sayısı arttı, an-
cak daha uzlaşmacı bir feminizm yaygınlaştı.
Feminizm sert bir muhalefet olma özelliğini yu-
muşattı. Bunun en önemli nedeni Türkiye'de he-
nüz bir gay hareketinin çıkmamış olması. Gay
hareketi feminist hareketin garantisidir. Hetero-
seksüel erkek dünyasına başkaldıran hareketle-
rin kaçınılmaz dirsek teması, göbek bağı vardır.
Eğer Türkiye'de gay hareket çıksaydı, feminizm
bu kadar sönümlenmezdi.
Gay hareketi, feminist hareketin garantisidir.
Bastınlmış enerjisini yamtialığa harayor
Turturro, sadece oynamayıp artık yazıp yönetmeye kararlı.
Kültür Servisi - "Barton Pınk" rolüyle
1992 Cannes Film Fcstivali'nde En iyi Er-
kek Oyuncu Ödülü'ne değer bulunan John
Turturro ilk yönetmenlik denemesi "Mac"-
ın çekirdeğini oluşturan senaryoyu "Barton
Fink'in hep \ azmay ı düşleyip de asla becere-
mediği senaryo" olarak tanımlıyor. İsterik,
patatik ve manik karakterleri rahatsız ede-
cek kadar doğal bir biçimde canlandırarak
ünlenen Turturro, "Mac" isimli fılminde bu
karakterlerle arasındaki doğal bağın köke-
nine inerek babasının yaşamını getıriyor be-
yaz perdeye. Erkek isterisinin tüm çeşitle-
melerini Martin Scorsese, Spike Lee ve Joel-
Ethan Coen ikilisi gibi ünlü yönetmenleriçin
beyazperdeye yansıtan Turturro artık bu
dengesiz karakterleri oynamakla kalmayıp
yazıp yönetmeye de kararlı.
Turturro lOyılı aşkın bir süre önce, oyun-
culuğu kendine meslek edindiği ilk günler-
den beri bu fılmi çekmeyi amaçladığının
söylüyor. Filmin "aüevi" boyutunun daha
da güçlendirmek istercesine Turturro ba-
bası rolünün üstlenirken, eşi Katherine Bo-
rowitz"e de kendi annesini canlandırtıyor.
Son yıllarda ünlü oyunculann bir baba fi-
gürünü konu alan senaryolarla yönetmenli-
ğe soyunmalan gelenek haline geldi. Mel
Gibson'un "Yüzö Olmayan Adam", Rooert
De Niro'nun "Bronx Öyküsü" bu tür filmle-
nn sadece son iki örneğı. Ancak Turturro bir
"baba mitok>jisr yaratmak yerine gerçek
anektodlar hoş bir biçimde harmanlayarak
ortaya yaşayan bir baba çıkarmayi ba-
şarmış. Filmin en büyük başansı da sarsı-
Imaz erkek onuru madalyonunun öbüryü-
zünü çevirerek zayıflık ve panik duygusunu
ortaya cıkarabilmesi. Zaten ister "Paranın
'B.en kiralık bir
oyuncu değilim. Hiçbir
zaman da
olmadım. Çılgınlık
yapmayı, herşeyi
denemeyi, vurup,
ıskalamayı istiyorum'
diyor Turturro.
Rengi''ndcki genç bilardo tutkunu, ister
Spike Lee'nin"Jungk Fe>er"ındaki acı çe-
ken şekerci, ister "Miller's Crossing"deki eş-
cinsel punk olsun. Turturro'nun can-
landırdığı tüm karakterlerde böylesi bir
kınlganlık bulunuyor.
Turturro'nun bir Scorsese psikopatı
için biçilmiş kaftan gibi gözükmesine rağ-
men. psikopat değil manik tiplerin adamı
olmasının ardında yatan da bu kınlganlık.
Barton*Fink, "sıradan insaru" yazmak isti-
yor ama "sıradan insan" ile ilişki kurmayı
reddediyordu. Turturro'nun oyunculuğu ile
buruk bir gülümseme yaratan trajik ikilemi
buydu Fink'in. Ancak Turturro'nun böyle
bir sorunu yok çünkü "sıradan insan" ken-
di babasının gerçeğinde kök salıyor. Aslı-
nda Turturro, sıradan ünlü oyuncu klişesi-
ne karşı çıkarak doğup büyüdüğü Quees'de
yaşamayı sürdürdüğü, her yıl bir tiyatro
oyununda oynamakta ısrar ettiği ve ücreti
ne olursa olsun kafasına yatma\an fılm tek-
liflerini geri çevirdiği için aşın ciddi bir insan
olarak tanınıyor. "Mac" filmiyle birlikte
gecmişiyle hesaplaşmasının geride bırakan
Turturro. artık daha '"hafıf' işlere açık oi-
duğunubelirtiyor:
" Beni tatmin edecek işlere girdim ıe hoşu-
ma gidcn insanlarla birlikte oldum. Ama zor-
la adam kalıbına sokulmak istemiyorum.
Artık aptaJ saptal te eğienceli bir iş yapmak-
tan gocunmam."
Turturro "ciddi adam" olmaktan uzak-
iaşmaya karar verdiği şu dönemde meslek
yaşamının en ciddi ve yoğun işlerine soyu-
nuyor. Örneğin 18 ay gibi kısa bir sürede üç
önemli filmde rol ahp bir de senaryo yaz-
manın alundan kalkabildi.
Peter Wiers'in yönettiği "Fearless"da
(Korkusuz) Jeff Bridgess ve Rosie Perezin
canlandırdığı uçak kazazedelerini tedavi
eden psikiyatrist rolünü; Bill Forsyth'ın yö-
nettiği "Being Human" da (İnsan Olmak)
yardımcı erkek oyuncu rolünü, Robert Red-
ford'un 50'li yıllann televizyon şovlannda
ortaya çıkan skandallan anlatan "Qıriz
Snow"da ise başrol üstleniyor.
Bardon Cole ile ortaklaşa yazdığı senar-
yo ise sinemanın keşfınden hemen önceki
yıllarda tiyatro topluluklannın yaşamını
anlatıyor. Turturro kendi yönetmeyi umdu-
ğu senaryosu için şunlan söylüyor:
"Tiyatroya aşığım. 18 >aşundan beri ti-
yatrovla iç içe>im. Bazen tiyatronun aşjn eti-
tist bir sanat olduğunun düşünüyorum. Genç
bir seyirci kitlesi >aratamamasınm da nedeni
bu.Eninde sonunda bu sonına bir çözüm bu-
lunması gerekecck. Ben de bu soruna eğiunek
istedim."
DUSUNCEYE SA YGI
MEMET FUAT
Kadınlann Gûcû
Çağdaşlaşma yolunda Atatürk devrimleriyle varılan
noktadan geriye düşmemek, demokrasiden yararlana-
rak demokrasiyi yok etme savaşımındaki güçler karşı-
sında gittikçe zorlaşıyor.
Sonunda her şeyi ekonominin belirleyeceği, en etkili
gücün ekonomi olduğu, bunun da büyük oranda dış dün-
yayla, gelişmiş ülkelerle ilişkilere bağlı olduğu bir ger-
çek. Ama Türkiye'nin dengesini bozacak, gelişmesini
engelleyecek etkinlikleri büyük bir coşkuyla destekle-
yen dış güçler bulunduğu da bir gerçek.
Atatürk devrimleriyle varılan noktadan geriye düşme-
mek konusunda benim en güvendiğim güç hep kadınlar
olmuştur. Bir geri dönüşü günümüzün okuma. eğitilme,
çalışma, en çetin sorumlulukları yüklenme olanağına
kavuşmuş kadmlarımıza kimse kabul ettiremez diye dü-
şünürüm.
Ne var ki son günlerde geriye dönük atılımları hazırla-
yan çevrelerde kadınlann, genç kızların büyük bir coş-
kuyla çalışmakta oldukları görülüyor. Demek ki cumhu-
riyet öncesindeki yaşam biçimine dönmek istiyorlar.
Kapı kapı dolaşıyor, cana yakın konuşmalar yapıyor, ev
kadınlarını etkilemeye uğraşıyorlar. Bu belki bir iştir,
karşılığında para alınıyordur, bilemem. Ama öyleyse de
bir şey değişmez, insan salt para için inanmadığı bir işi
yapar mı?
Sayıları az da olsa, ben yanıldığımı söylemek zorun-
daynn, çünkü tek bir okumuş kadının bile böyle bir geri
dönüşü özleyeceğini sanmıyordum.
Kendi ayakları üzerinde durabilecek bir kadın, erkek
egemen toplumlardaki yaşamı nasıl özler, baba ya da
koca baskısına nasıl boyun eğer?
Inanılır şey değil...
Anadolu'da doktorluk eden bir kadın okurum geçen-
lerde gönderdiği bir mektupta, "Bir de kadın olacaksın!"
aşağılamasıyla yaşamak istemediğini söylüyordu.
Şöyle bir olay geçmiş başından:
Tam parasını uzatmış bilet alacak, adamın biri onu
yana iterek araya dalmış.
- Beyfendi, aceleniz mi var, niye beni iteliyorsunuz?
- Şuna bak! Bir de kadın olacaksın! Sabah sabah eli-
min tersiylebirtane...
"Bir de kadın olacaksın!" sözü dönülmeye çalışılan
anlayışı ne güzel anlatıyor...
Bu sözde sanki övgü var: Sen kadınsın, saygılı, terbi-
yeli, ince ruhlu, geri çekilmesini bilen, katlanan, tartış-
maya girmeyen kişisin, sen el üstünde tutulansın ..
Bu övgüyü kazırsanız altından çıkan gerçek şudur:
Kadınlığını bil, erkeklerin önüne geçmeye kalkma... Da-
hası: Otur oturduğun yerde, sokaklarda ne dolaşıyor-
sun?
Yıllarca okumuş, üniversite sınavlarında tıp fakültesi-
ne girecek kadar yüksek puan tutturmuş, yirmi sekiz
yaşında üç yıllık hekim olduğuna göre, çok başarılı bir
öğrencilik dönemi geçirmiş bu seçkin insan şöyle diyor:
"Üstelesem eminim beni döverdi; kafamı çevirip git-
tim. Bu olay bir erkeğin başına gelse bu kişi ona da ben-
zer şeyler söylerdi. Ama ben 'Bir de kadın olacaksın!'
sözüyle yaşamak istemiyorum. Bu bilinç düzeyinde bir
kişiye insan hakları, eşitlik, hangi konuyu anlatabilirsi-
niz ki!.. Ben somut bir şeyler yapmak istiyorum, böyle
yaşamak istemiyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum.
U/nutsuzluğa kapıtmak da istemiyorum.",.,,,
"'Sorun burada: Çağdaşlaşma yolunda Atatürk devrim-
leriyle varılan noktadan geriye düşmemek için ne yapıl-
ması gerektiği konusunda hiç kafa yorulmadı. Hep daha
ilerisi düşünüldü: Toplumsalcıhğa nasıl geçilecek? Sö-
mürü nasıl ortadan kaldırılacak? Ya da: Demokrasi nasıl
yerleşecek? Sivil toplum, tüketim toplumu, serbest piya-
sa, insan hakları. işsizlik sigortası...
Şimdi ise bir şeylerin savunulması söz konusu... Üç
yıldır Anadolu'da görev yapan genç bir kadın doktor, de-
ğil geriye dönmek, bugüne bile katlanamıyor, umutsuz-
luğa da kapılmak istemediğini söylüyor...
Sizce ne yapmalı?
AU Detnir, S. Yoşor Sanat
Galemi'nin ŞubatAyı Konuğu
Kültür Servisi - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı S.Yaşar
Sanat Galerisi'nin şubat ayı konuğu ressam Ali Demir
oldu. Ali Demir; 1968-88 yıllan arasında. san ve
kahverengi tonlannı kullandığı Anadolu köy resimleriyle
tanındı. Gecimini resim sanatından temin ettiğini belirten
sanatçı, "İlkokuldan başlayan eğitimimi hâlâ sürdüriiyor,
gelişimimi böyle sağlıyorum" diyor. Almanya ve
Hollanda'da I4.yurtiçindede54kişiselsergigerçekleştiren
sanatçı. birçok karma sergi\ e de katıldı. Yanşmalı
sergilerden üçödülü bulunan Ali Demir'in eserleri,
dünyadaki çeşitli koleksiyonlarda yeralıyor. Sanatçının 50
yağlıboya eseri, 25 şubat akşamına kadar S.Yaşar Sanat
Galerisi'nde izlenebilir.
'ÖyksineBirDinleti'yeniden sahnede
Kültür Servisi-Operautanıtmavesevdırrnekamacıyla
Murat Göksu'nun yazdığı ve vönettiği "Öylesine Bir
Dinleti" adlı müzikli oyun. 5 marttan başlayarak yeni bir
versiyonla izleyicilerin beğenisine sunulacak. Oyunun 4
yıldan bu yana sahnelendiğini. bunun bir rekor olduğunu
söyleyen Ankara Devlet Opera \e Balesi sanatçılanndan
Murat Göksu, martta sergilenmeve başlayacak eserde bazı
değişiklikler yapıldığını bildirdi. Göksu. ekibe 4 kişilik bir
vokal grubunun katıldığını. ary alarda değişiklik
yapıldığını ve oyuncu ile işbırliğjne gidildiğini söyledi.
Murat Göksu'nun yazdığı ve \önettığı "Öylesine Bir
Dinleti" adlı müzikli oyunda, piyanist Menekşe Akar ve
Fügen Serbest. tenor Murat Akar ve Yunus Emre
Özorhan, bas Hakan Tıraşoğlu. soprano Sema Özer.
Feryal Türkoğlu, Esin Talını. mezzo-sopfttno Alev Ateş ve
Şebnem Sangöl, bariton Eralp Kı\ıa göre\ aldılar.
TDT'deşubat ayında 4oyun
Kültür Servisi - Trabzon De\ leı Tıyatrosu"nun Atapark
Büyük SahneveOda Tiyatrosu Sahncsı'ndc şubat avında
sahneleyeceği oyunlar belirlendi. Alınan bilgive göre
Atapark Büyük Sahne'de bu hafta ve 17-20 şübaî. tanhleri
arasında VasıfÖngören'in yazdığı. Çctin İpekkava'nın
yönettiği, "Asiye Nasıl Kurtulur?" adlı 2 perdelik oyun
sahneyekonulacak. 10-13 şubat tarihleri arasında Nurettin
Sevin'in Türkçe'ye çevirdiği. Işın Kasapoğlu'nun>önettiği
"Venedik Taciri". 24-27 şubat tarihleri arasında iscÇarlo
Goldoni'nin yazdığı. Daniel Holliger'in yönettiği "İki
Efendinin Uşağı" adlı oyun sahnelenecek. Oda Tiyatrosu
Sahnesi'nde ise şubat ayı boyunca her hafta salı ve
çarşamba günleri Hale Kuntay'ın, Patrick Süskind'den
Türkçe'ye çevirdiği, Metin Belgin'in yönettiği
"Kontrabas" adb tek kişilik oyun izlenebilecek.
Mamure Kalesi'nde restorasyon
ANAMUR (AA) - İçel'in Anamur ilçesindeki tarihi
Mamure Kalesi restore ediliyor. Rölöve ve Anıtlar
Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre kalenin giriş
kapısı, demir ve tahtalarla desteklenerek duvarlarda
meydana gelen boşluklar taşlarla doldurulup örüldü.
Restorasyon çahşmalan çerçevesinde. kalenin ana giriş
kapısı, üstü ve yan duvarlan da yenilendi. Yapılan
çalışmalar için bugüne kadar 268 milyon lira harcandığını
belirten yetkililer, kalenin denize bakan duvarlannın da
onanlacağmı bildirdiler.