25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT1994 CUM ARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 'Benimgerçekaşkım tiyatro'Deniz Türkali, tek kişilik yeni tiyatro serüveninde üç sıradışı kadının öyküsünü dile getirecek TUNA ERDEM "Heyecan", "tutku" ve "serüven" hemen her cümlede kullanmayı seçtiğı sözcükler. Tiyatro, sinema ve müzik onun için he\ecan verici ve tut- kuyla atıldığ] birer serüven. Bu yüzden tiyatroda yönetmen değil, bir "dış göz" olması gerektiğine inanıyor ve en mutlu sinema deneyiminin ardın- dan sinemayı sevmediğine karar veriyor. Deniz Türkali, mart ayında Tiyatrokare'de sahnelen- meve başlayacağı tek kişilik yeni tiyatro "serü- ven'"inde kendi gibi üç sıradışı kadının öyküsü- nü dile getirecek. "Gece, Melek ve Çocuklar" fılminde de kendi gibi tutkulanru doludizgin yaşayan bir kadın olarak gelecek karşımıza. Deniz Türkali ile sa- nat tutkusunun onu yönelttiği yeni serüvenleri konuştuk: - Yeni oyununuzıı bize tanıtabilir misiniz? Oyun, Dario Fo ile Franca Rame'nın çeşitli küçük oyunlannı toplayan kitaptan alınan üç bölümden oluşuyor. Daha önce aynı kitaptan dört bölümü "Kutsal Aile" adıyla oynamıştım. Bu kez üç kadın oyunu var: "Alice Harikalan Olmayan Diyarda", "Ben Llrike Haykınyo- rum",\e "Hippi Aıme" ya da tam çevirisi ile " Kaçık Anne". "Ben Ulrike Haykınyorum". Ul- rike MainhofTun. Baeder Mainhoff olayında öldürülüp intihar süsü verilen kadının monolo- ğu. 'Hippi Anne" aileden kaçan bir kadının ko- mik öyküsü. Alice ise kadının cinsdliğine yö- nelik saldın metaforlanyla. anlatılan bir öykü. Alice ve Hippi anne eğlenceli, Ulrike ise drama- tik oyunlar. Fo tiyatrosunda belirgin. hareket alanı bırak- mayan bir yapı var. Geçen sefer bu yapının dışı- na çıkmayı denedım. olmadı, yıne onlann öneri- siyle oynadım. Bu sefer oldu. Bu oyuncunun metinle hesaplaşması. Alice'in özelliği de var. daha önce hiç oynanmadı. - Neden tek kişilik oyunlan yegliyorsunuz? Tek kışıhk oyunun tadını başka hıç bir şeyde alamıyorum. Seyircıyle birebir ilışkimin olduğu bir tarz. Bir gözaltındayım ve kendımi bir teta- vüze tek başıma atıyorum. Bu çok iddialı, ciddi bir iş. Bayılıyorum. - Yeni sinema çalışmalarınızı da öğrenebitir mi- TJLekl .ek kişilik oyunun tadını başka hiç bir şeyde alamıyorum. Seyirciyle birebir ilişkimin olduğu bir tarz. Bir gözaltındayım ve kendimi bir tecavüze tek başıma atıyorum. Bu çok iddialı, ciddi bir iş. Bayılıyorum. Kayatı her alanıyla doludizgin yaşamayı seviyorum ama bunun kahramanlık olarak algılanması çok canımı acıtıyor. yız "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar" benim en Tiyatro demokratik, sinema ise hiyerarşik. mutlu olduğum sinema serüvenim. Atıf Yıl- maz'la fılm çahşmalanmızda sonuç iyi olsun. kötü olsun her seferinde ikimiz de çok mutsuz olduk. Ilk defa onun yönetmenligi ile benim oyunculuğum arasında bir köprü kurabildik. Melek rolü benim için bir ceşit şeytan çıkarma oldu. Sinema oyunculuğuyla ciddi bir hesaplaş- maya girdim. Bu kadar mutlu olduğum bir fılm sonunda sinema oyunculuğunu sevmediğime karar verdim. Çünkü sinema olduğu gibi yönet- menin işi, herşey yönetmenın elinde bir malze- me. Tiyatroda ise herşey oyuncunun işi. Sinema- da ise yönetmenin uşağı oluyorsun. Bir kamera açısıyla, seni o>uncu olarak mahvedebiliyor. - Tiyatroda da böyle bir anlayışla çaltşan yönet- menler var... Ben de onlarla çalışmıyomm zaten. Anlamsız buluyorum. Yönetmen tiyatrosu denilen şey bit- ti. Yönetmen, kendi hırsını bir kenara bırakıp, oyuncunun egosunu parçalayıp bütünlemekte yararlı vekışkırtıcı olabildiği oranda başanlıdır. Tiyatroda oyuncu. yönetmen, ışıkçı, metin ya- zan gibi hiyerarşik yerler olduğunu düşünmü- yorum. Tiyatro 'demokratik1 . sinema ise hiye- rarşik bir şey. Kalabahk oyunlarda. yönetmen oyunculardan bin olmaiı, dışan çıkıp. kendine ve diğer arkadaşlanna bakmalı. Ya da yönet- men oyuncular gibi role girip cıkmalı. Çünkü yönetmenlik bir roldür tiyatroda. Bu rolü diğer oyuncularla nasıl paUaştığına bağlı başansı. - Bu, bir daha sizi beyazperdedegöremeyeceği- miz anlamına mı geüyor? Bir daha to\beler tövbesi sinemada oynama- yacağım demek istcmiyorum. Çünkü sinema oyunculuğunun tadı da çok lezzetli. Ancak ov- narsam. tiyatro oyunculuğuma yaran olacak diye oynanm. Çünkü benim gerçek aşkım ti- yatro. - Yönetmenin rolünü böylesine indirgediğinize göre neden ken- diniz yönetmeyi düşünmüvorsu- nuz? Bu oyunu yö- netmevi düşü- nüyordurri. Çünkü Türki- \e'de bu oyun için dil tuturabi- leceğim bir yö- netmen bilmiyordum. Burada yönetmen ar- kadaşlann çok alınacağı birşey yok. Seçimleri- miz farklı. Ancak Ceysu (Kocak) >öneımen de- ğil, bir "dış göz". herşeyi benden çıkanyor. Yö- netmenin işini indirgemiyorum tam aksine çok daha zor bir iş veriyorum ona ama hiyerarşik değil. - Yönermenlerle farklı düştüğünüz tiyatro anla- yışınızı tanımlayabilir misiniz? Tiyatro anlayışı değil arayışı denilebilir. Oyuncunun bütün imkanlannı araştırma, sor- ma, sorgulama. Yerleşik olan. alışılmış olan. se- yircinin beklentisine cevap veren tiyatro sev- miyorum. Seyircıyi irkilten. onu biraz diken üs- tünde tutan. rahatsız eden, kışkırtan. sorulannı çağırtan, bir tür tiyatro araştınyorum. Bir yere saplanıp kalmak çok kötü. Benim tiyatro anla- yışım şudur dediğim anda tiyatro anlayışım o ol- maktan çıkmalı. - Peki oyuncunun metne ne kadar müdahale et- me hakkı var sizce? Sonsuz. Bir oyun seçtiğin zaman, bir dünyayı, bir teklifi de seçiyorsun. Ama bu iş bu kadar ya- lınkat değil. O teklifi çoğaltıyorsun. yeni teklif- ece. Melek ve Bizim Çocuklar' benim en mutlu olduğum sinema serü- venim. İlk kez Atıf Yılmaz yönetmenliği ile benim oyunculuğum arasında bir köıprü kurabildik. Melek rolü benim için bir çeşit şeytan çıkarma oldu. Sinema oyunculuğuyla ciddi •<-•- hesaplaşmaya girdim. Bu kadar mutlu olduğum bir fılm sonunda sinema oyun- culuğunu sevmediğime karar verdim. ler, yorumlar getiriyorsun. Onun benim vücu- dumda. sesimde soluğumda nasıl karşıhk buldu- ğu çok önemli. Bu sadece yönetmenin. oyuncu- nun ya da yazann tekelinde değil. Bu yüzden ti- yatro demokratik. Sözcükler, solukîar. renk, ışık, devinim herşey bir uyum içinde olmah. - Yazann oyunun ortaya çıkarıuna sürecinde bulunamadığı dunımlarda >apılan müdahaleler "demokratik" olmaktan çıkmıyor mu? Kaçınılmaz birşey. Shakespeare'i alıp rahmet- linin haberi olmadan ne hale sokuyoruz. Bu bir kavga, bu kavga sürer. Buna kesin olarak bağ- lanmayı ben çok yanlış, kısıtlayıcı. daraltıcı. bu- naltıcı buluyo- rum. Sanat bir serüvendir. Bir memur, bir ban- ka veznedan ol- maktan tek farkı bu serüve- ni yaşamaktır. Sanat cıva gibi. Ele avuca sığan bir şey değil ki. -Niteükliyerli oyun yazı- bnadığı görüşü- ne katılnor mu- sunuz? Katılıyorum. Ama bu oyun yazarlannın suçu değil. Oyun yazar- lannı tiyatrolarçikanr. Birinsanın kendi başına e\e kapanıp oyun yazmasını bekleyemezsin. Çünkü bunun ekonomik karşılığı yok. Aynca malzemeyi tanımadan nasıl oyun yazabilirsin? Bir oyuncu da_yazabilir, yönetmen de; ya da or- tak çıkabilir. Üzülerek söylüyorum ciddi bir ge- leneği, 20 senelik geçmişi olan tiyatrolar Nazım Hikmet, Brecht, Gorki arasına sıkışıp kaldılar. - "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar"daki rolü- ntinzû bize anlatabilir misiniz? YüdırunfTürker), Melek rolünü beni düşüne- rek yazdı. Melek "normal" diyeceğimiz dünya- nın reddedeceği kadar tutkulu bir kadın ve bir fahişe. İçkiyı tutkuyla içiyor, aşık olduğu adama bıçaklayacak kadar tutkuyla aşık, annece bağlı- lığı müthiş bir tutku. Böyle sivri tepeler arasında iğne üsiünde dofaşan bir kadın; intihan yaşıyor. Bir yanıyla bana benzeyen bir kadın. Bu rol mü bana benziyor. ben mi role benziyorum orası bi- raz kanşık. - Keıidinize yakın bulduğunuz karakterleri canlandırırken daha mı mutlu oluvorsunuz? Hayır. tiyatroda böyle bir derdim yok. Ama bu filmde bir yanıyla var. Sadece bir >anıyla çünkü çok farklı hayatlar yaşıyoruz. Ben Deniz Türkali olarak kendi korunaklı dünyamda yaşı- yorum. Melek uçurumun kenannda her an ken- dini atmaya hazıı yaşıyor. Benim kendimi sa- vurduğum yerde beni kucaklayacak bir kol var. Hayatı her alanıyla doludizgin yaşamayı seviyo- rum ama bunun kahramanlık olarak algılan- ması çok canımı acıtıyor. Ben güçlü değılim. Sa- dece kafası kanşık, sorusu çok olan, merak eden, meraklardan da çok şey öğrenip, bir o ka- dar da cahil kalan bir kadınım. Benim Deniz Türkali olarak intihan yaşamam ile Melek'in in- tihan çok farklı. Zaten sonunda Melek ölüyor, ben yaşıyorum. - Artık sinema için bir "dış göz" olduğunuza göre marjinal konu secimi gibi sinema} a yönelti- len eleştirileri değerlendirebilir misiniz ? Türk sinemasında henüz ben marjinal bir ko- nu görmedim. Mesela lezbiyen ilişkinin marjinal olduğunu düşünmüyorum. Sinema sadece tabu- lan kırmaya başladı, o da çok özür dileyerek kı- nlıyor. "Düş Gezginleri"nin zaaflanndan bir ta- nesiydi bu. Bir yandan yürekli bir fijm, bir yan- dan da çok özür dileyen bir film. Örneğin bir "San Tebbessüm"e marjinal deniyorsa söyleye- cek laf bulamam. Kocasına ihanet eden kadına marjinal demek mümkün değil. Marjinalliğin ne olduğu konusunda çok ciddi kafalan kanşık in- sanlann. "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar"daki çevre de marjinal bir çevre deşl. Fahişeliğin, eş- cinselliğin, travestiliğin marjinallik olduğunu düşünmüyorum. Bunlar, marjinal değil, toplu- mun dışlamaya çalıştığı yaşamlar. - Peki, ya "kadın filmJeri fuıy ası"? Kadın filmı olması için bir kadın bakış açısı la- zım. Kadın yönetmenler de dahil olmak üzere Türkiye'de hıç kimse henüz kadın bakış açısı- ndan bir film çekmedi. Son yıllarda Türk sine- ması kadınlan karton tip olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Bunu da femınist harekete bağlıyorum. Feminist hareket en azından terminolojik bir güç olarak kendini ortaya koydu. Böyle bir dinamik kaçınılmaz olarak sinemayı etkiledi; çünkü sine- ma çok güncel, hatta gündelik bir sanat. - Feminist hareketin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendine feminist diyen kadın sayısı arttı, an- cak daha uzlaşmacı bir feminizm yaygınlaştı. Feminizm sert bir muhalefet olma özelliğini yu- muşattı. Bunun en önemli nedeni Türkiye'de he- nüz bir gay hareketinin çıkmamış olması. Gay hareketi feminist hareketin garantisidir. Hetero- seksüel erkek dünyasına başkaldıran hareketle- rin kaçınılmaz dirsek teması, göbek bağı vardır. Eğer Türkiye'de gay hareket çıksaydı, feminizm bu kadar sönümlenmezdi. Gay hareketi, feminist hareketin garantisidir. Bastınlmış enerjisini yamtialığa harayor Turturro, sadece oynamayıp artık yazıp yönetmeye kararlı. Kültür Servisi - "Barton Pınk" rolüyle 1992 Cannes Film Fcstivali'nde En iyi Er- kek Oyuncu Ödülü'ne değer bulunan John Turturro ilk yönetmenlik denemesi "Mac"- ın çekirdeğini oluşturan senaryoyu "Barton Fink'in hep \ azmay ı düşleyip de asla becere- mediği senaryo" olarak tanımlıyor. İsterik, patatik ve manik karakterleri rahatsız ede- cek kadar doğal bir biçimde canlandırarak ünlenen Turturro, "Mac" isimli fılminde bu karakterlerle arasındaki doğal bağın köke- nine inerek babasının yaşamını getıriyor be- yaz perdeye. Erkek isterisinin tüm çeşitle- melerini Martin Scorsese, Spike Lee ve Joel- Ethan Coen ikilisi gibi ünlü yönetmenleriçin beyazperdeye yansıtan Turturro artık bu dengesiz karakterleri oynamakla kalmayıp yazıp yönetmeye de kararlı. Turturro lOyılı aşkın bir süre önce, oyun- culuğu kendine meslek edindiği ilk günler- den beri bu fılmi çekmeyi amaçladığının söylüyor. Filmin "aüevi" boyutunun daha da güçlendirmek istercesine Turturro ba- bası rolünün üstlenirken, eşi Katherine Bo- rowitz"e de kendi annesini canlandırtıyor. Son yıllarda ünlü oyunculann bir baba fi- gürünü konu alan senaryolarla yönetmenli- ğe soyunmalan gelenek haline geldi. Mel Gibson'un "Yüzö Olmayan Adam", Rooert De Niro'nun "Bronx Öyküsü" bu tür filmle- nn sadece son iki örneğı. Ancak Turturro bir "baba mitok>jisr yaratmak yerine gerçek anektodlar hoş bir biçimde harmanlayarak ortaya yaşayan bir baba çıkarmayi ba- şarmış. Filmin en büyük başansı da sarsı- Imaz erkek onuru madalyonunun öbüryü- zünü çevirerek zayıflık ve panik duygusunu ortaya cıkarabilmesi. Zaten ister "Paranın 'B.en kiralık bir oyuncu değilim. Hiçbir zaman da olmadım. Çılgınlık yapmayı, herşeyi denemeyi, vurup, ıskalamayı istiyorum' diyor Turturro. Rengi''ndcki genç bilardo tutkunu, ister Spike Lee'nin"Jungk Fe>er"ındaki acı çe- ken şekerci, ister "Miller's Crossing"deki eş- cinsel punk olsun. Turturro'nun can- landırdığı tüm karakterlerde böylesi bir kınlganlık bulunuyor. Turturro'nun bir Scorsese psikopatı için biçilmiş kaftan gibi gözükmesine rağ- men. psikopat değil manik tiplerin adamı olmasının ardında yatan da bu kınlganlık. Barton*Fink, "sıradan insaru" yazmak isti- yor ama "sıradan insan" ile ilişki kurmayı reddediyordu. Turturro'nun oyunculuğu ile buruk bir gülümseme yaratan trajik ikilemi buydu Fink'in. Ancak Turturro'nun böyle bir sorunu yok çünkü "sıradan insan" ken- di babasının gerçeğinde kök salıyor. Aslı- nda Turturro, sıradan ünlü oyuncu klişesi- ne karşı çıkarak doğup büyüdüğü Quees'de yaşamayı sürdürdüğü, her yıl bir tiyatro oyununda oynamakta ısrar ettiği ve ücreti ne olursa olsun kafasına yatma\an fılm tek- liflerini geri çevirdiği için aşın ciddi bir insan olarak tanınıyor. "Mac" filmiyle birlikte gecmişiyle hesaplaşmasının geride bırakan Turturro. artık daha '"hafıf' işlere açık oi- duğunubelirtiyor: " Beni tatmin edecek işlere girdim ıe hoşu- ma gidcn insanlarla birlikte oldum. Ama zor- la adam kalıbına sokulmak istemiyorum. Artık aptaJ saptal te eğienceli bir iş yapmak- tan gocunmam." Turturro "ciddi adam" olmaktan uzak- iaşmaya karar verdiği şu dönemde meslek yaşamının en ciddi ve yoğun işlerine soyu- nuyor. Örneğin 18 ay gibi kısa bir sürede üç önemli filmde rol ahp bir de senaryo yaz- manın alundan kalkabildi. Peter Wiers'in yönettiği "Fearless"da (Korkusuz) Jeff Bridgess ve Rosie Perezin canlandırdığı uçak kazazedelerini tedavi eden psikiyatrist rolünü; Bill Forsyth'ın yö- nettiği "Being Human" da (İnsan Olmak) yardımcı erkek oyuncu rolünü, Robert Red- ford'un 50'li yıllann televizyon şovlannda ortaya çıkan skandallan anlatan "Qıriz Snow"da ise başrol üstleniyor. Bardon Cole ile ortaklaşa yazdığı senar- yo ise sinemanın keşfınden hemen önceki yıllarda tiyatro topluluklannın yaşamını anlatıyor. Turturro kendi yönetmeyi umdu- ğu senaryosu için şunlan söylüyor: "Tiyatroya aşığım. 18 >aşundan beri ti- yatrovla iç içe>im. Bazen tiyatronun aşjn eti- tist bir sanat olduğunun düşünüyorum. Genç bir seyirci kitlesi >aratamamasınm da nedeni bu.Eninde sonunda bu sonına bir çözüm bu- lunması gerekecck. Ben de bu soruna eğiunek istedim." DUSUNCEYE SA YGI MEMET FUAT Kadınlann Gûcû Çağdaşlaşma yolunda Atatürk devrimleriyle varılan noktadan geriye düşmemek, demokrasiden yararlana- rak demokrasiyi yok etme savaşımındaki güçler karşı- sında gittikçe zorlaşıyor. Sonunda her şeyi ekonominin belirleyeceği, en etkili gücün ekonomi olduğu, bunun da büyük oranda dış dün- yayla, gelişmiş ülkelerle ilişkilere bağlı olduğu bir ger- çek. Ama Türkiye'nin dengesini bozacak, gelişmesini engelleyecek etkinlikleri büyük bir coşkuyla destekle- yen dış güçler bulunduğu da bir gerçek. Atatürk devrimleriyle varılan noktadan geriye düşme- mek konusunda benim en güvendiğim güç hep kadınlar olmuştur. Bir geri dönüşü günümüzün okuma. eğitilme, çalışma, en çetin sorumlulukları yüklenme olanağına kavuşmuş kadmlarımıza kimse kabul ettiremez diye dü- şünürüm. Ne var ki son günlerde geriye dönük atılımları hazırla- yan çevrelerde kadınlann, genç kızların büyük bir coş- kuyla çalışmakta oldukları görülüyor. Demek ki cumhu- riyet öncesindeki yaşam biçimine dönmek istiyorlar. Kapı kapı dolaşıyor, cana yakın konuşmalar yapıyor, ev kadınlarını etkilemeye uğraşıyorlar. Bu belki bir iştir, karşılığında para alınıyordur, bilemem. Ama öyleyse de bir şey değişmez, insan salt para için inanmadığı bir işi yapar mı? Sayıları az da olsa, ben yanıldığımı söylemek zorun- daynn, çünkü tek bir okumuş kadının bile böyle bir geri dönüşü özleyeceğini sanmıyordum. Kendi ayakları üzerinde durabilecek bir kadın, erkek egemen toplumlardaki yaşamı nasıl özler, baba ya da koca baskısına nasıl boyun eğer? Inanılır şey değil... Anadolu'da doktorluk eden bir kadın okurum geçen- lerde gönderdiği bir mektupta, "Bir de kadın olacaksın!" aşağılamasıyla yaşamak istemediğini söylüyordu. Şöyle bir olay geçmiş başından: Tam parasını uzatmış bilet alacak, adamın biri onu yana iterek araya dalmış. - Beyfendi, aceleniz mi var, niye beni iteliyorsunuz? - Şuna bak! Bir de kadın olacaksın! Sabah sabah eli- min tersiylebirtane... "Bir de kadın olacaksın!" sözü dönülmeye çalışılan anlayışı ne güzel anlatıyor... Bu sözde sanki övgü var: Sen kadınsın, saygılı, terbi- yeli, ince ruhlu, geri çekilmesini bilen, katlanan, tartış- maya girmeyen kişisin, sen el üstünde tutulansın .. Bu övgüyü kazırsanız altından çıkan gerçek şudur: Kadınlığını bil, erkeklerin önüne geçmeye kalkma... Da- hası: Otur oturduğun yerde, sokaklarda ne dolaşıyor- sun? Yıllarca okumuş, üniversite sınavlarında tıp fakültesi- ne girecek kadar yüksek puan tutturmuş, yirmi sekiz yaşında üç yıllık hekim olduğuna göre, çok başarılı bir öğrencilik dönemi geçirmiş bu seçkin insan şöyle diyor: "Üstelesem eminim beni döverdi; kafamı çevirip git- tim. Bu olay bir erkeğin başına gelse bu kişi ona da ben- zer şeyler söylerdi. Ama ben 'Bir de kadın olacaksın!' sözüyle yaşamak istemiyorum. Bu bilinç düzeyinde bir kişiye insan hakları, eşitlik, hangi konuyu anlatabilirsi- niz ki!.. Ben somut bir şeyler yapmak istiyorum, böyle yaşamak istemiyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum. U/nutsuzluğa kapıtmak da istemiyorum.",.,,, "'Sorun burada: Çağdaşlaşma yolunda Atatürk devrim- leriyle varılan noktadan geriye düşmemek için ne yapıl- ması gerektiği konusunda hiç kafa yorulmadı. Hep daha ilerisi düşünüldü: Toplumsalcıhğa nasıl geçilecek? Sö- mürü nasıl ortadan kaldırılacak? Ya da: Demokrasi nasıl yerleşecek? Sivil toplum, tüketim toplumu, serbest piya- sa, insan hakları. işsizlik sigortası... Şimdi ise bir şeylerin savunulması söz konusu... Üç yıldır Anadolu'da görev yapan genç bir kadın doktor, de- ğil geriye dönmek, bugüne bile katlanamıyor, umutsuz- luğa da kapılmak istemediğini söylüyor... Sizce ne yapmalı? AU Detnir, S. Yoşor Sanat Galemi'nin ŞubatAyı Konuğu Kültür Servisi - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı S.Yaşar Sanat Galerisi'nin şubat ayı konuğu ressam Ali Demir oldu. Ali Demir; 1968-88 yıllan arasında. san ve kahverengi tonlannı kullandığı Anadolu köy resimleriyle tanındı. Gecimini resim sanatından temin ettiğini belirten sanatçı, "İlkokuldan başlayan eğitimimi hâlâ sürdüriiyor, gelişimimi böyle sağlıyorum" diyor. Almanya ve Hollanda'da I4.yurtiçindede54kişiselsergigerçekleştiren sanatçı. birçok karma sergi\ e de katıldı. Yanşmalı sergilerden üçödülü bulunan Ali Demir'in eserleri, dünyadaki çeşitli koleksiyonlarda yeralıyor. Sanatçının 50 yağlıboya eseri, 25 şubat akşamına kadar S.Yaşar Sanat Galerisi'nde izlenebilir. 'ÖyksineBirDinleti'yeniden sahnede Kültür Servisi-Operautanıtmavesevdırrnekamacıyla Murat Göksu'nun yazdığı ve vönettiği "Öylesine Bir Dinleti" adlı müzikli oyun. 5 marttan başlayarak yeni bir versiyonla izleyicilerin beğenisine sunulacak. Oyunun 4 yıldan bu yana sahnelendiğini. bunun bir rekor olduğunu söyleyen Ankara Devlet Opera \e Balesi sanatçılanndan Murat Göksu, martta sergilenmeve başlayacak eserde bazı değişiklikler yapıldığını bildirdi. Göksu. ekibe 4 kişilik bir vokal grubunun katıldığını. ary alarda değişiklik yapıldığını ve oyuncu ile işbırliğjne gidildiğini söyledi. Murat Göksu'nun yazdığı ve \önettığı "Öylesine Bir Dinleti" adlı müzikli oyunda, piyanist Menekşe Akar ve Fügen Serbest. tenor Murat Akar ve Yunus Emre Özorhan, bas Hakan Tıraşoğlu. soprano Sema Özer. Feryal Türkoğlu, Esin Talını. mezzo-sopfttno Alev Ateş ve Şebnem Sangöl, bariton Eralp Kı\ıa göre\ aldılar. TDT'deşubat ayında 4oyun Kültür Servisi - Trabzon De\ leı Tıyatrosu"nun Atapark Büyük SahneveOda Tiyatrosu Sahncsı'ndc şubat avında sahneleyeceği oyunlar belirlendi. Alınan bilgive göre Atapark Büyük Sahne'de bu hafta ve 17-20 şübaî. tanhleri arasında VasıfÖngören'in yazdığı. Çctin İpekkava'nın yönettiği, "Asiye Nasıl Kurtulur?" adlı 2 perdelik oyun sahneyekonulacak. 10-13 şubat tarihleri arasında Nurettin Sevin'in Türkçe'ye çevirdiği. Işın Kasapoğlu'nun>önettiği "Venedik Taciri". 24-27 şubat tarihleri arasında iscÇarlo Goldoni'nin yazdığı. Daniel Holliger'in yönettiği "İki Efendinin Uşağı" adlı oyun sahnelenecek. Oda Tiyatrosu Sahnesi'nde ise şubat ayı boyunca her hafta salı ve çarşamba günleri Hale Kuntay'ın, Patrick Süskind'den Türkçe'ye çevirdiği, Metin Belgin'in yönettiği "Kontrabas" adb tek kişilik oyun izlenebilecek. Mamure Kalesi'nde restorasyon ANAMUR (AA) - İçel'in Anamur ilçesindeki tarihi Mamure Kalesi restore ediliyor. Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre kalenin giriş kapısı, demir ve tahtalarla desteklenerek duvarlarda meydana gelen boşluklar taşlarla doldurulup örüldü. Restorasyon çahşmalan çerçevesinde. kalenin ana giriş kapısı, üstü ve yan duvarlan da yenilendi. Yapılan çalışmalar için bugüne kadar 268 milyon lira harcandığını belirten yetkililer, kalenin denize bakan duvarlannın da onanlacağmı bildirdiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle