25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet7 0 . YILSAYI24965 S A N A T K Ü L T U R M A G A Z I N T E L E V I Z Y O N 12ÇÜBAT1994CUMARTESİ Eskiden genç kızlar, kül kedisi gibi evlerinde, prenslerini beklerlerdi. Kül kedileri yerlerini bağımsızkadınlara bıraktı 90larınbeyazdizilerindecinselliköndeHaber Merkezi- El değmemiş, if- fetli genç kızlann modası beyaz dizi- lerde de geçtı. Devir, bağınısızlığını kazanmış kadınlann, jet sosyeteden erkeklerin ve şehvetli seks sahneleri- nin devri. "Saçlannı arkadan topiamak içûı gerindi. L'çuk pembe bikinisinin için- deki vücudu uzun ve inceydi. Su, bi- çimli bacakiannı inanılmayacak de- recede sıcak \e yumuşak bir batta- niye gibi sanyordu." Plaj, güneş. güzel bir lcız, iç gıcık- layıcı birromantizm... Kim, büroda sıkıa işlerle uğraşırken buna benzer şeyler düşlemez? Beyaz diziler, bu tür düşler sayesinde sadece İngil- tere'de yılda 70 milyon sterlin ka- zandınyor. Bu aşk romanlan, en çok satan kitaplann başında geli- yor. Dünyanın en çok satan ve oku- nan aşk romanlannı yayımlayan Mills and Boon şirketi İngiltere'de 4 milyon düzenli okuyucuya sahip ve her iki saniyede bir. bir kitabı satıl- makta. Saf öpüşmeler tarihe kanştı Şirket, son zamanlarda 90'lar için kendisine yeni bir imaj yaratmakla meşgul. Beyaz dizilerde rastladığı- mız namuslanna düşkün kahra- manlar, gizli, saf öpüşmeler yok arük. 90'larda okunacak beyaz dizi- lerin kadınlan bağımsızûklanna düşkün olacak, başanh erkeklerle şehvet dozu yüksek ilişkiler yaşaya- caklar. Eskiden genç kızlar, kül ke- disi misaü evlerinde oturup prenseli- rini beklerlerdi. Bugün kül kedileri yerlerini bağımsız, profesyonel. Rlaj, güneş, güzel bir kız, iç gıcıklayıcı bir romantizm... Kim, büroda sıkıcı işlerle uğraşırken buna benzer şeyler düşlemez? Beyaz diziler, bu tür düşler sayesinde sadece İngiltere'de yılda 70 milyon sterlin kazandınyor. dünyayı gezen ve cinsel yönden bi- linçli kadınlara bıraktı. Mills and Boon tarafından bu ba- har yayımlanacak romanlardan bi- rinin İcadın kahramanı, Atlantalı gazetecı T.J. Harris. Harris, bir ada- da yaşayan sevgilisinin evlenme tek- lifini şu şartlarla kabul eder: "Çanak anteni. bilgisay ar modemi ve bir faks makinesi ayarlayabilir misin?" Okurlannın artık daha dinamik kadın karakterlere ve cinselliğe da- ha çok yer veren romanlar okumak istedikJerini belirten Mills and Bo- on, bu istekleri yansıtmak amacıyla son dokuz yıldır ilk defa imajında bir değişiklik yapıyor. Şirketin Pa- zarlama Müdürü Heather VValton. güncelliği korumak için sık sık pa- zar araştırmalan yapıldığmı ve öy- külerin "çağdaş kadmın yaşamma aynı ruttuğunu" bildiriyor. Yapılan araştırmalar, okurlann cinsel ger- çekçilikten hoşlandıklannı ortaya koyuyor. Çekmecedençıkarttığı prezervatif Örneğin T.J. Harris'in sevgilisi ta- rafından baştan çıkanldığı sahnede şöyle cümleler de var: "Rafe, seviş- melerine a/a vererek çekmeceden çıkarttığı prezervatifî taktı." Top- lumsal gercekçilik. ıse okurlar ta- rafından istenmeyenler arasında yer ahyor. Walton bu konuda, "Ahlak dersi vermek bizim işimiz değil" di- yor. Bugün 85 yaşında olan Mills and Boon'un aşk Öyküleri, ola- ğandışı kültürel bir olay sayılıyor. Yüzyılımızda ticari mal olarak satı- lan fantazinin en başanh ve en uzun ömürlü örneklerinden biri. Şirket. zor yaşam koşullannın kaçış edebi- yatına çok büyük bir pazar sağladığı 30'lardaki bunahm yıllannda ün ka- zanmaya başladı. Kitaplar. o gün bugündür yakışıklı, zengin erkek ve genç, güzel kızın olağanüstü ortam- larda, sonu her zaman mutlu biten bir tutku yaşadıklan 192 sayfahk standart bir kanşımdan oluşuyor. Bu hazır mayaya günün koşullanna göre yapılan cinsel ve toplumsal katkılar. öyküleri kültürel baromet- reler haline getiriyor. Örneğin; 40'lı yıllarda savaşta yaralanmış erkek kahramanlar gözdeydi. 50'lerde ise hastaneler. başanh cerrahlar, utan- gaç hemşireler. kişinin kendisini fe- da etmesini gerektiren görevler sardı ortalığı. 80'lerdeki "ben merkezri" kuşağı, Karayipler'de geçen. erkek kahramanın dalgıç ya da armatör olduğu öykülerin ortaya çıkmasına neden oldu. 90'larda edindikleri ye- ni imaj ise öykülerin meslek sahibi genç kadın kahramanlara uyacak bir Hollyvvood fılm stüdyosu ya da ünlü bir dcrginin bürosu gibi me- kaniarda geçmesini gerektiriyor. Çöp torbası kullanmayı sevmiyoruz İSTANBUL (AA)- Türkiye'de evlerde oluşan çöplerin, çöp torbalannda biriktirilmesi alışkanhğmın henüz yeterince yaygın olmadığı behrlendi. Ülkemizde evlerin sadece yüzde 7.9'unda özel plastik çöp torbası kullanıhrken yüzde 64.6'sında ise çöpler bir kap içerisinde biriktiriliyor. Devlet İstatıstık Enstitüsü (DİE) tarafından yapılan bir araştırma. çöplerin biriktirilmesindeen sağlıklı yol olan özel plastik çöp torbalannın, ülkemizde çok az oranda kullanıldığını ortaya koydu. Araşürmaya göre evlerin yüzde 25.3"ünde plastik alışveriş torbasına çöp dolduruluyor, yüzde 1.85'inde ise çöp biriktirilmiyor. Evlerde çöp biriktirmede kullanılan araçlann, ailenin gelir düzeyi ile doğrudan ilgili olduğu da gözleniyor. Düşük gelire sahip ailelerçöp torbası kullanmayarak katı atıklannı bir kap içerisinde biriktiriyorlar. Gelir yükseldikçe plastik ahşveriş torbası, daha yüksek grupta da özel plastik çöp torbalan tercih ediliyor. Ailelerin gelir seviyesi ve aile reisinin eğitim durumu yükseldikçe, özel plastik çöp torbası kullanımı da artıyor. Plastik ahşveriş torbalan, Jstanbul'da yüzde 57.7, Ankara'da yüzde 41.1, Bursa'da yüzde 61.4 ve Adana'da yüzde 40.6 oranında kullanıhyor. Çöpler, Kayseri'de yüzde 85.9, Gaziantep'te yüzde 84.4, Konya'da yüzde 77.4, İzmir'de ise yüzde 59.2 oranında. bir kap içerisinde biriktiriliyor. Ülkemizde hane halkırun yüzde 57"si çöpünü ev yakınmdaki çöp bidonuna. yüzde 32.8'i çöp biriktirme İcabı ile evin önüne. yüzde 10.4"üdeevinyakınında çöplerin toplandığı alana bırakıyor. Nick'tenturistlere kızgın ve kuşkulu bakış... NATIONAİ GEOGRAPHIC Idaholu çiftçi Philip Goodeü'in köpeği Nick de eyaletin kırsal kesimlerinde yaşayan halk gibi yabancılara kuşkuyla bakmayı öğrenmiş. ABD'nin baüsındaki eyalette yabancılara, özellikle de topraklannı nasıl kullanmalan gerektiğini öğretmeye kalkışan yabancılara karşı hiçdemısafirperver davrarulmıyor. Yaşh bir kovboy, ufukta sıralanmış yüksek dağlan işaret edip, "Turistler, buralan çok güzel buluyor" diy or ve hemen ardmdan yüzünü buruşturarak "Benim içinse bunlar sadece kahrolası dağlar" diye ekliyor. Idaho'nun da bir parçası olduğu Vahşi Batı'da zaman sanki daha yavaş geçiyor. Burada yaşayan insanlann çoğu eski geleneksel işleri, kalan tek namuslu işler olarak kabul ediyorlar ve ırmak hav zasının daha uzun süre geçimlerini sağlayabilecek denli bereketli olduğuna inanıyorlar. Ekmeğini taştan çıkarmanın hala en iyi yol olarak görüldüğü Salmon kasabasından biri bundan birkaç yıl önce dolandıncılık suçundan dolav ı yakalanınca "Kim demiş Salmon'da köşe dönülmez diye?" yazıh tişörtler çıkmıştı piyasaya. Çiftçiler. en çok doğayı korumak amacıyla bölgeye gelip işlerine kan- şan, geleneksel geçim yollannı yok etmeye çahşan yabancılardan rahatsız oluy orlar: "Hertıalde Kızılderililer de az çok böy le hissetmiş olmalılar. Kendi hallerinde yaşayıp giderken bir anda bu insanlar ortay a çıktı. Kızılderililer. uzlaşmay ı kabul ettikçe, yeni insanlar gitgide daha çok şev istemeye başladılar. Amerikalılar. Kızılderililere yaptıklarından dolay ı bugün pişmanlar. Belki 150 y ıl sonra da buradaki endüstriyi yok ettikleri için pişman olurlar." Çocuktaki zeka geriliklerinin kaynağı BURSA (AA) - Hacettepe CniversiteTıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Yavuz Rcnda, toplumda nedeni bihnmeyen zeka geriliklerinin yüzde 50'sinin anne ya da babanın seks kromozom yapısındaki bozukluktan kavnaklandığını söyledi. Prof. Renda, nesillerarasındaki genetik özelliklerin hücre çekirdeğinde bulunan kromozomlar aracilığıy la aktanldığını hatırlattı. Herinsanda 46 kromozom bulunduğunu. bu kromozomlardan 44"ünün karakter belirleyici, 2'sinin de seks kromozomu olduğunu \urgula\an Prof. Renda erkeklerin birdişilik(x). birerkeklik(y), kadınlann ise iki dışılik (x.x) seks kromozomu taşıdığını beliıtti. Prof. Renda, hem erkekte hem de kadında (x) kromozomundaki herhangi birbozukluğun. halk arasında nedeni belirlenemeyen zeka geriliği olarak bilinen ve tıpta "fragil-\ sendromu" olarak adlandınlan kalıtsal hasıalığa neden olduğunu söyledi. Prof. Renda, şöyle de\ametti: "Kromozom anomalisi olan erkek, taşıy ıcı olarak e>lendiğinde bu bozukluğu ancak kız çocuğuna geçirebilir. Kız çocuğu ise hastalığa y akalansa da y akalanmasa da doğacak erkek çocuğunun hasta olma ihrimali yüzde 74'tür. Anne kız çocuğuna da hastalığı geçirebilir. Ancak. hastalık erkeklerde daha fazla. kı/larda daha az göriilür. En önemli belirtisi zeka geriliği olan hastalığın büyükbabadan erkek toruna geçme olasılığı yüzde 74'tür." Nedeni bilinmeyenzeka geriliklerinin yüzde 50'sini oluşturan sendromun kişilerde büyük kulak, geniş yüz. uzun surat, erkek çocuklarda büyük testisler şeklinde kendini gösterdiğini ifade eden Prof. Renda. sendroma yakalanan çocuklann desteksiz oturma. yürüme gibi fonksiyonlanmn daha geç başladığını. bazı çocukfann sağ-sol yön a> ınmı > apamadığını, bazılannın ise aşın öfkeli ve kızgın olduklannı söyledi. M E S E L A D E D İ K ERDALATABEK NohuÜuplanmı, yoksanazımpilavmı istiyorsunuz?..u belediye seçimleri var ya, Istanbul başkan adaylannı sıkça görmernizi sağladı. Ne- 3 dense yalnız İstanbul'da seçim varmış gibi bütün Türkiye onlan seyre- diyor, söylediklerini diniiyor. sonra da konuşup duruyor. Bu arada plan sözcü- ğünü yeniden duymaya başladık. Oysa 1960'da "merkezi plaiılama" sosyal bir fetiş obnuştu, her şeyin plana bağlan- ması isteniyordu, dönemin muhalefeti olan DP milletvekillerinden birisi de "millet plan istemiyor, pilav istiyor" di- yerek yüzyılda bir akla gelecek özdeyişle ünJü olmuştu. Biz de başkan aday- lannın tartışmasında sözü sık geçen "nazım plan" konusuna "mesela dedik." Nazım plan azım Paşa zamanından kalan bir plandır. Şehremini Dr. Nazım Paşa, Dersaadefin başına getirih'p de "Bu şe- hir sana emanet" denildiği zaman telaşa kapılmış. "Aman bu büyük emanete hn yanet etmeyeum" diye gayrete gelip işin erbabına danışmış. Nedense bu şehrin yönetimine tababet erbabı pek me- rakhdır. Dr. Cemil Topuzlu'dan Fahret- tin Kerim'e. ondan da Nurettin Sözen'e. kadar pek çok tabip bu şehrin hastah- klanna el atmış, derdine derman ara- mışlardır. İşte bu paşa doktor Nazım Bey üstat da bu devayı ararken "pfeuı" meselesine akıl takmış. "Dle de bu güzide şehrin eteği tepesi günün birinde etek düş- künlerinin habis emelkrine peşkeş çekil- mesin" deyu bir plan yapılmasıru irade etmiş. "Konaklarşuraya yapıla", "Bura- lar mesire ola", "Oralar ziıihar eUenme- ye" diye emaneti korumaya ahruş. İşte "nazım plan" diye adaylann pek severek söyleyip durduklan plan da buymuş. îyiymiş hoşmuş, ama bu "nazım plan" da pek kauymış. "Şuraya bir ev yapsam da başımızı soksak" diyene "obnaz" der- miş. "Şol tepeye bir gökdelen diksek de yolumuzu bulsak" diyene "zinhar" der- miş. "Şuray ı Araplara satsak da kardeş olsak" diyenlere "lahavle" çekermiş. Bakmışlar ki olacak gibi değil, "Nazım Paşa'nın nıhu şadolsun" deyip yeni bir plan yapmışlar. Bu plan neymiymiş? Hazım plan şte yeni plan buymuş: "Hazım plan." Bu plan ner şeyi hazmediyormuş. Birisi irice bir lokma mı yuttu? Yeni plan hemen onu hazmedivormuş. Biri- leri ağırca arsalan, lebiderya yahlan mı yiyiverdi? Hiç tasa etmiyor, bir güzel hazmediyormuş. Yiyen yiyene içen içe- neymiş ama "hazım plan" da zorlanma- ya başlamış. Zira işin tadını alanlar öy- lesine üşüşmüşler ki artık mideler kaldı- rmaz, barsaklar boşaltmaz olmuş. Hele hele boğaza düşkünler bu "hazım plan"'ı pek sevmişler. "Aman biz boğazı pek se- veriz" diye boğazın iki yakasına öyle bir saldjrmışlar ki Lozan Antlaşması'nda "boğazları kurtaralnn" diye uğraşıp du- ran ecdadı yattıklan yerde hayretlere düşmüşler de "Aman biz boğazlan bun- lar için mi kurtarmışız" diye yeniden öl- müşler. Bu "boğazseverler" oralarda yüzyıllardır büyüyen ağaç gibi doğa ha- rikalannı boğazlayıp kesmiş, yerlerine bir güzel villalar yapmışlar. "Hazım plan" bunlan bir güzel sindirirmiş de orada burada mantar gibi çoğalan "ge- cekondu^lara alerji duyarmış. Hoş "ge- cekondu'iar da artık memleketin dört bir yanından gelen gariban tarafından değil de bu işin ticaretini yapanlar tarafından kurulurmuş ya. Böylece parası olanlar eteklerini yutmuş, parası olmayanlar da tepelerini tutmuş. İstanbul denen bu eski güzel de bir masal kurbanına dön- müş. Bakmışlar ki bu planla da olmu- yor, yeni bir plan yapmışlar: "Lazım plan." Lazım plan 11* erkes "Plan lazım canım, bövle olmaz" deyip duruyor ya bılenler de bir plan yapmışlar, adını da "lazım plan" koymuşlar. Bu "lazım plan"ın ne oldu- ğu pek anlaşılmamış. Herkes "Canım iyi hoş da bu plan şündi ne diyor" di>e sor- maja başlamış. Zira ki memlekette ne kadar kanun nizam tanıyan insan varsa işleri bir türlü olmazmış da kanuna ni- zama boşveren. işini rüşvetle, iltimasla yürüten herkesin işi şıp diye olurmuş. Öbürlerine "Olur mu canım, plan var, tüzük var, daha bilmem ne var" diyenler rüşvetçilerin davıcılann işini bir güzel yapar, soranlara da "Yapar ya canım, plan var, tüzük var, daha bilmem ne var" derlermiş. Böylecede "lazım plan"ın adı "nemelazım plan"a çıkmış. Herkes de pek rahat etmiş. Rahatsız olup da işini yürütemjeyenler rüşvet vermeyi bir türlü öğrenemeyen, dayı bulamayan kişiler- miş ki onlann da sayısı pek az olup za- ten de yeteneksiz ademoğullanymış. İşte "nemelazım plan" da böyle yü- rürlüğe ginniş. Nemelazım plan şte bu son plan pek rnakbul olup pa- ralının. dayılının, yetkilinin, pek işıne yarar bir plandır. Aslında adı plandır, ama daha çok pilava benzer. İşini bile- nin her müşkülünü çözer. önüne dağlar çıksa aşmasına yarar. Kaşığı kepçe olan bu pilavı kepçeler de. kaşığı küçüğe pek bir şeycikler düşmez. Onlann bir bölü- mü de "nasibün bu kadarmış" deyip nza gösterdiğinden geri kalana "nedir bu dünyanınhaUeri"diye sormak kalır. "Ne- melazım plan" bu işi bilenlenn şaşıp kaldığı, yumurtanın Yuşa Tepesi'nde düz durduğu son buluşlardandır. Bu plana göre "Yapı yapanın, kapı ka- pamn"dır. Elini çabuk tutan, deveyi ha- muduyla yutan kazanır. Yiyen yer, ye- meyen fatura öder. İşte "nazım plan"- dan "nemelazım plan"a geçerek çağ at- lamış. herkeslere de parmak ısırt- mışızdır. Siz de "plan da plan" diye kafayı üşü- teceğinıze bir güzel nohutlu pilav yapıp çoluk çocuk yerseniz bize de "afiyet ol- sun" demek düşer.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle