Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 1ŞUBAT1994SALI
KULTUR
#'1950-2000' TC Merkez Bankası Çağdaş Türk Sanatı Koleksiyonu Ankara AKM'de
Meyiciyi önemseyen bir sergiBERAL MADRA
rürkiye'de klasik ve
modem resim ko-
leksiyonculuğu
artık bir gelenek
olarak kabul edile-
^ ^ • 1 ^ 1 bılir. 19. yüzyıl or-
tasından sonra saray duvarlan-
na resim asıldığını göz önüne
alırsak, son Osmanb padişah-
lannı da ilk koleksiyoncular
olarak kabul edersek. koieksi-
yonculuğun Osmanlı'dan bu
yana geliştiği söylenebilir.
Yüzyılın ilk üç çeyreğine ait re-
simler de. Cumhuriyet'ten bu
yana, devlet tarafından top-
lanmıştır. Günün birinde, çeşit-
li bakanlık ve kurumlarda. sa-
raylarda, müdür odalannda
yer alan bu resimlerin hepsi bir
araya getirilirse ve özel koleksi-
yonlar da bu müzelere gırebılir-
se. büyük kentlerde "ulusal re-
siın müzekri" oluşabilir. Gerçi
ulusal müze modası çoktan geç-
ti, ama neresınden bakarsanız
bakın, bunlara ulusal resimler
demek gerekir. Kuşkusuz. re-
sim yanında. "anıt" olmayan
modem heykellerin de toplan-
ması gerekirdi. ama artık çok
geç-
Resim ve heykel müzelerinın.
kitJeyi eğitmek yanında. sanat
pazarındaki mevcut anarşiye
bir denetım ve ahlak getireceği
açıktır. İstanbul. Ankara ve İz-
mir'deki resim ve heykel müze-
lerinin bu bağlamda bir yeni-
lenme ve güncelleşme içine gir-
mesi de artık kaçınılmazdır.
Çok önemli bir örnek
Bugüne değin, devlet \e özel
kesimler tarafından toplanmış
resimlenn. halkın ve araştırma-
cılann giremedıği kurumlarda
ve depolarda saklanmasının
anlamı nedir? Devlet koleksi-
yonu ya da özel koleksiyon,
müzeleşmedikçe. halka sunul-
madıkça. araştırmaya ve kulla-
nıma açılmadıkça, "spekülatif"
olmaktan başka hıçbir anlam
taşımaz; bir kültür değen oluş-
mamıştır, yalnız yerel "iktisa-
di" değeri vardır.
Bu koleksiyonlar. 12 ocakta
Ankara Atatürk Kültür Mer-
kezi'nde düzenlenen T.C. Mer-
kez Bankası Çağdaş Resim Ko-
leksiyonu gibi. halka ve araşü- *
rmacılara ivedilikle açılmalıdır.
T.C. Merkez Bankası \önetı-
cileri ve koleksiyon sorumlulan
(Ali Artun, Bediz Demiray, Ha-
san Ersel), her şeyden önce dev -
letin ve özel sektörün. koleksi-
yonlannı nasıl değerlendirebıle-
ceklerini gösteren. çok önemli
bir örnek ortaya koymuştur.
Özenli bir katalog
Koleksiyon "1950-2000"
başlığı ile sunulmakta ve elli yıl-
lık sanat üretimi içinden yapıl-
rruş bir seçimi ortaya koymak-
tadır. Seçim, modernizmın çe-
şitli açılımlannı içeriyor ve
post-modernist üretimlere yer
vererek, koleksiyonun sürdürü-
leceği izlenimini pekiştıriyor.
Resimlerin, serginin başhğın-
daki kronolojiye göre toplan-
mış olması. zamanın ruhunu
yansıtmak açısından önemli bir
işlev taşıyor.
Fikret Mualla ile başlayan
modernlere baktığımız zaman,
çoğunluğu 1950'lerde Paris'e
gidip, sonra 80"lerde Zeki Faik
Lzer, Avni Arbaş gibi ülkeye dö-
nenleri ve Fahrünisa Zeid, Abi-
din Dino, Hakkı Anlı, Mübin
Orhon gibi dönmeden ölenleri,
Nejat Devrim, Yüksel Arslan gi-
bi dönmeyenleri düşünüyoruz.
Bu sanatçılar neden gittiler?
Batı sanaüyla yerinde hesaplaş-
mak için mi? Ulkelerinde olma-
yan özgür ve bireysel ortamı
başka bir ülkede bulmak için
mi? Paris bu sanatçılan değer-
lendirebildi mi? Türkiye'nın.
Paris'te yaşayan bu sanatçılara
karşı tutumu neydi? Bu konu-
lar özenle hazırlanmış katalo-
ğun önsözünde yer alıyor.
Kaçınlmış fırsatlar
1950-1980 arasında Türkiye,
Paris"teki sanatçılannı öne çı-
karabilirdi. onlara sergiler açar.
kataloglar yapar ve onlan dün-
yaya tanıtabilirdi. Vebizim "mo-
dernimiz" bugün dünya moder-
ni içinde yer alabüirdi! Sanatçı-
lanmızın cenazeleri geldikten
sonra, onlan göklere çıkar-
manın kimseye yaran yoktur.
Bunlar kaçınlmış firsatlardır:
biz şimdi, dünya bizim sanatı-
ınızı tanımıyor diye ağkyoruz
ve son derece gecikmiş olarak
küresel sanat ortarru içinde yer
edinmeye çabşıyoruz. Gerçekte
buna da çahşmıyoruz; şimdiler-
de ABD ve Avrupa'da yaşayan
ve çahşan Erol Akyavaş, Bur-
han Doğançay, Sarkis, Adem
Y'ılmaz, Osman Dinc, tsmail
Saray, Serdar Arat gibi birçok
sanatçı için ne yapılıyor? Sana-
ta yatınm yaptığını söyleyen
her resmi ve özel kurumun ko-
nuya ciddiyetıe yaklaşması ve
"çağdaş sanat" konusunu siya-
set ya da reklam malı olarak
Bedri Baykam, 1991, Hürriyet Halka Yol Gösteriyor Eugene Delaeroıx'nın Ardından, tual üzerine karışık malzeme.
kullanmaktan çekinmesi gere-
kir. artık! Yurtdışında yaşayan
sanatçılanmızın her bıri küresel
sanat ortamına bireysel "çıkar-
ma" yapmıştır; gecıkmeden on-
lan destekleyelım! Çünkü, ül-
kede genış bir genç sanatçı kıt-
lesı yeni ufuklann açılmasını
beklemektedir. T.C. Merkez
Bankası Koleksiyonu sergisin-
de resimleri ve yapıtlan. sanatın
kendi içyapısı temel alınarak
kurulmuş bir düzen içinde gö-
rünce bu tür sorular ve sorunlar
da birbirinı izlıyor. Resimleri ve
yapıtları izlerken günümüze
doğru yaklaştıkça. değışim açı-
kça görülebilıyor ve sanat or-
tamındakı gelişıgüzel değerlen-
dirmelere vanıt verivor.
Çoğulculuk, bireysellik. ba-
ğımsızhk 80'li ve 90'h yıllarda
yapılmış olan resimlerin ortak
ve bilinen özelliği. Temelinde
salt bilim olan bir yapıt (Şükrü
Aysan) görebileceğiniz gibi. te-
melinde salt kitle kültürü olan
bir yapıt da (Hale Tenger) göre-
bılirsıniz. Klasik Batı resminin
eleştınsinı görebileceğiniz gibi
(Bedri Baykam), Doğu'yu ince-
leyen bir sanatçının yorumunu
da (Erol Akyavaş) görebılirsı-
niz.
Sanatın nasıl köktenci değı-
şimler ve aşamalar geçirdiğı bu
sergide açıkça belırgindir: ama
>ine avnı soruya dönmek zo-
rundayız. Sanatın geçirdiği aşa-
malara bu ülkenin resmi ve özel
Zeki Faik İzer, 1974, Doğaya Saygı, kağıt üzerine kolaj, 24x 36 cm
yöneticilerinin katkısı nedir ve
yeterli midir? T.C. Merkez
Bankası özenli bir ömek ortaya
koymuştur; başka kurumlar
bunu izleyecek mi?
Uzmanlık ister
Koleksıy onlar gizli kaldıklan
sürece. bu koleksiyonlardaki
resimlerin bilimsel bir sanat de-
ğerlendirilmesinden geçirilmesi
olanaksızdır. Eğer. devlet ve
özel sektör son otuz yıldır resim
alımlannı sürdürdüyse, özellik-
le son on beş yıldır toplanan re-
simlerin nitelikleri gerçekten in-
celenmelidir; çünkü bu süre
içinde Türkiye'de bir resim pat-
laması yaşanmış amatör ve
profesyonel sanatçılar aynı an-
da üretimlerini pazara sürmüş-
tür. Hiçbir nitelik denetımi yap-
mayan banka galerileri, pa-
zann taleplerine göre sergi açan
galeriler. dört beş hafta ders al-
dıktan sonra sergi açıp, kendisi-
ni "sanatçı" olarak tanıtan
amatörlerin üretımleri arasında
"gerçek" resimleri ayıklayıp sa-
tın almak kolay iş değildir; uz-
manlık ister.
T.C. Merkez Bankasf nın uz-
man birdanışman kullandığını.
"Ali Artun" adını yalnız kata-
logda okuduğumuz için değil,
serginin kavramsal ve bilimsel
bütünlüğünden. sanatçı ve re-
sim seçimlerinden, resimlerin
çerçevelerinden serginin ışığına
kadar her şeyinden anlıv oruz
'Bağımsız' bir danışman
T.C. Merkez Bankası, sanat
ortamının ve sanat pazannın
içinde etkın bir çalışma göste-
ren "bağımsız" bir kişiyı danış-
man olarak seçerek, ilk kez alı-
şılagelmiş çizginin dışına çık-
mıştır; Türkiye'de resmi ku-
rumlar bugüne değin. '"plastik
sanatlar" işi oldu mu. yalnız gü-
zel sanatlar fakültelerine ve sa-
natçı-eğıtımcilere başvurmuş-
tur. Bu uy gulamanın en son"ba-
şarısız" örneğini. Arkeoloji
Müzeleri'nde açılan "Cumhuri-
yet'ten Günümüze Kadın Sa-
natçılar" sergısinde izledik.
Bu sergi de. belli bir dönemın
sanalını yansıtmak işlevini üst-
lenmişti; ama değil bir dönemi,
toplanan yapıtlann anlamını
bıleyansıımıyordu.
Çeşitli yapıtlann deposu gö-
rünümündeki sergi, titizlikle
oluşturulmuş tarihsel sergi
vanında "uygpnsuz" kaçıvor-
du. İstanbul, artık bıenallerden
sonra, galerilerin titizlikle dü-
zenlediği sergilerden sonra, bu
tür "karmakanşık" sergilen
kaldınmaz. Türkiye"deki sanat
izleyicisi, nüfusa göre bir
azınlık da olsa, artık belirli bir
bilgi ve birikim sahibi olmuş-
tur: karşısında bilgi. birikim.
deneyim yansıtan ve sanatı en
yetkin bir biçimde sunan etkin-
likler görmek istiyor.
îzlejiciye saygı du> uj or
Dilerdik, T.C. Merkez Ban-
kası koleksiyonu sergisi İstan-
bul'a getirilsin; çünkü bu sergi.
izleyiciye saygı duyuyor ve onu
önemsiyor.
Ancak, biliyoruz ki. İstan-
bul'da bu kapsamda bir sergiyi
yerleştirecek mekan yok! Gerçi,
Ankara AKM'nin mimarisi gü-
nümüz sanatının gereklerine ol-
dukça yabana kalıyor. ama re-
simlerin ustaca yerleştirilmiş ve
ışıklandınlmış olması. bu yeter-
sizlıği örtüyordu. Bu koleksiyo-
nun 1990'dan bu yana oluştu-
rulduğunu öğrendiğimızde. za-
manın kısalığjna karşın nitelik-
ten ödün verilmemiş olmasını.
bilgi, deneyimin ve sistematik
çalışmarun gerekliliğıne bağ-
ladık.
İstanbul'da da 1990'dan bu
vana iki modern sanat müzesi-
nin açılmasını bekliyoruz, ko-
leksiyonlann oluşturulduğunu
duyuyoruz. ama henüz bir şey
göremedik. İstanbul'da bu işe
girişenlere üç yılda oluşturulan
bu koleksiyonu. koleksivonu
koruyan teknik donanımlı de-
poyu, koleksiyonun nasıl işleti-
lıp geliştirileceğinı gösteren yö-
netmeliğjni ve kataloğu gör-
melerini salık veririz. Kanımca.
ilk kez bir resmi kurum, özel
sektöre örnek olabilecek bir sa-
nat etkinliği ortaya koymuştur.
Kataloğun dünya müzelerine
ve sanatın odak noktalanna
gönderilmesi, geç de olsa. etkin
bir tanıtım sağlayacaktır.
Penderecki, 'Cesur Şövalye' için Ankara'da
ANKARA(ANKA) - Hedef
kitlesine çocuklan da ekleyen
Devlet Opera ve Balesi, çocuk-
lara opera ve bale sevgisini aşı-
lamak amaavia dünyaca ünlü
çağdaş besteci Penderecki'nin ilk
yapıtlanndan olan "Cesur Şöval-
ye" adlı operayı DOB'de sahnele-
yecek.
Çok sesli müakte 20. yüzyılın
en ünlü isımlerinden olan Polon-
yalı besteci ve şef Krzysztof Pen-
derecki, operanın sergileneceği
13 şubatta Türkıye'ye gelerek
Ankara Devlet Opera ve Balesi
tarafından yapılacak galaya ve
onuruna verilecek kokteyle katı-
lacak.
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürü Rengim Gökmen. ço-
cukluktan itibaren opera ve ba-
leyi sevdırmek istediklerini ve ço-
cuklara yönelik programlann
sayisını arttırmayı planla-
dıklannı belirtti:
"Her yaştan ve her kesimden iz-
leyiciye seslenmek istiyonız. Bu
arada çocukların opera ve bale
başta olmak üzere. sanat kunım-
lanna yakınlasmalannı sağlaya-
cak tedbirleri de almaya başladık.
Örneğin temsil izleyicilerinde 12
yaş sınınnı kaldırdık. Çocuklar
gece-gündüz bütün temsillere ge-
lebiliyor."
Cia'lası Operet Sahnesı'nde 13
şubatta gerçekleştirilecek çocuk
operası Cesur Şövalye. Penderec-
ki ile StachoHskinın ortak
yapımı. Metnmi E. Szelburg ile
Zarembina'nın yazdığı ve Kemal
Çağlar'ın şef olarak yer aldığı 3
perdelik operanın rejisörlüğunü
\V. Wieczorkiewiçz üstleniyor.
Koreografısi Üstün Oztürk ta-
rafından hazırlanan Cesur Şöval-
>e'de. koro şefı Metin Gerceker.
Operada Rüzgar Memişoğlu,
Zühtii Gürsal, Jak Fermon, Avdın
Toksoy, Çiğdem Önol, Guzin
Yıldız, Semih Bayraktar. Mehmet
Şengec, Bülent Mallı ve Sedat
Sangül rol alıyor.
Solo yapıtlardan büy ük orkest-
ra yapıtlanna, tiyatro vefilrnmü-
ziklerinden operalara kadar geniş
bir > elpazede ürünler v ermiş olan
besteci Penderecki. aldığı çok
sayıda ödülün )anı sıra 1988 yılı
Grammy ödülü ve 1990 yılı Al-
manya Yararlılık Nişanfnın da
sahibi.
Besteci halen Hamburg Nord-
deutscher Rundfung Orkestrası-
nda birinci şef olarak çahşıyor.
Cenazelerdeki alkışların
düşûndürdükleri
ARSLAN KAYNARDAĞ
Son zamanlarda cenazeler kaldınhrken ölüler alkışlanı-
yor. Bu alkışlar beni şu düşüncelere götürdü:
Filozof Platon'a göre insanlar meş'ale taşıyan koşucular
gjbidir. Yaşam bir meş'ale gibi bir kuşaktan öteki kuşağa
geçer. Aynı filozof yaşamın bir "trajedi" >a da •'komedi"
olduğunu söylemektedir. Eski Yunan'da böyle benzetmeler-
le dolu yaşam felsefelerine oldukça sık rastlanırdı. Dünya bir
sahneydi onlar için. insanlar da oyuncuydu.
Seneca, Marcus Aurilus gibi stoacı fılozoflar yaşamın bir
tiyatro olduğunu her halleriyle kabul etmiş gibiydiler. Bu
dünyada herkese verilmiş bir rol vardı. Kimin hangi rolü
oynayacağıru yazgısı belirlemişti. Bir kimse kıral ya da dilen-
ci ise bu onun yazgısından geliyordu. Önemb olan. verilen
rolü kabul etmek ve başanlı biçimdeoynamaktı. Rol seçmek
elimizde değildi. Elimizde olan başanlı bir oyun ortaya ko-
yabilmekti.
Roma İmparatoru Augustus'un ölürken dostlanna "Ro-
lümü iyi yaptım mı7" diye sorduğu söv lenir. Augustus, stoacı
filozoflan sever. onlar gibi davranmak isterdi. Yukandaki
sözler onun bu yönünü açıkça gösterir. Bu sözlerle. "Tann'-
nın kendisine ağır bir rol verdiğini, rolünde başarılı olduysa
mutlu olarak öleceğini" dile getirirdi
Dünya>ı sahneye, yaşamı oyuna benzeten yazarlar. düşü-
nürler her zaman görülmüştür. Örneğin Shakespeare, insan
ömrünün yedi perdelik bir ovun olduğunu söylüyordu. Ona
göre insan. "Sahnede kendisine düşen rolü yaptıktan sonra
gözden kaybolup giden bir komedi ovuncusu" gıbıdır.
Görüldüğü gibi yukanda sözü geçen düşünceler, ya-
şamdaki rolümüzü başan ile oynamamızı istiyor. Zaten. in-
san yapıp etmeleriyle başanya yönelen. başan kazanmak ıs-
teyen bir varlıktır. Başanlı olmak ınsanın başlıca sonınlan-
ndan biridir. Hay~vanda böyle bir şey görülmez.
Bireylerin başanlan bir kuşaktan ötekine iletılır. İnsanın
tarihselliği böylece ortaya çıkar. Bütün bunlan söylerken
alkışladığımız şey, ölen insanın başanlandır demek istiyo-
rum. Yaşam oyuna benzesin ya da benzemesın. öyle başan-
lar vardır ki. alkışlanmaya değer. Ölen nice insan için övücü
şiirler yaalmış, sözler söylenmiştir. bunlar da bir çeşit alkış
değil midir?
Yalnız başanlan nedenıyle mi alkışlanır insan? Saygı ve
sevgi toplayan erdemli insanlar alkışlanmaz mı? Alkışlanır
elbet. Ancak şurası da bilınmelidir ki kimse. beni alkışlası-
nlar diye erdemli olmamıştır.
Yaşamda bilinçlı ya da bilinçsiz ahlaksal bir yön bulun-
maktadır. İnsanın yapıp etmelerine değerler yön verirler.
Değerlerden uzak ınsana "ahlaksız" denebılir ve onun yapıp
ettiklerinde benım belırttığim anlamda başan söz konusu ol-
maz. Ancak, evrensel ınsanlık değerlenne sahip bir kimsenin
iyiliğinden ve başansından söz edilebilır. Alkışlanacaksa o
alkışlanacaktır.
Ölümlülük karşısında boynu bükük kalıveren insan. alkı-
şlanyla kendi türünden birini (birey olma başansmı göstere-
rü) yüceltirken. avnı zamanda yaşam kavramını da yücelt-
mektedir. Çünkü yaşam, o insanla maddi bir şey olmaktan
çıkmış. düşünselleşmiş. güzelleşerek anlam kazanmıştır.
Zaten. felsefe açısından bakıldığında. ölüm kavramı salt
yok oluşu içermez. "Yokluk" olmasaydı. 'Sarlığı" bilebilir
mıydik? Bu nedenle ">aroluş", ölüm ile daha iyi ortaya çık-
maktadır.
Konuya ruhsal. toplumsal ve dinsel açıdan da bakabiliriz.
İnsan ölüm karşısında her zaman birtakım hareketlerde bu-
lunmuştur. Alkış da böyle bir harekettir. Ölüy ü alkışlıyorsak
eğer. bu alkışıa yoğun bir hüzün bulunduğu unutulma-
malıdır. Şöv le bir soru sorulabilir: Ölenlen yalnız biz Türkler
mi alkışlıyoruz? Başka ülkelerde de ölüler alkışlanıvor mu?
Bu hareket belki de. ülkemiz ınsanlanna özgü ruh yapısı-
ndan ilen gelmektedir.
Abdi îpekçi Karikatür
Yarışması birincilik ödülü
Sait Munzur'un
1993 Abdi İpekçi Karikatür Yarışması nda. Sait Munzur'un
vapıtı birinciliği aldı.
On beş yıl önce. 1 Şubat 1979 günü bir suıkast sonucu ara-
mızdan aynlan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Abdi İpekçTnın anısına Milliyet Şanat Dergisi'nin her yıl gele-
neksel olarak düzenlediği Abdi İpekçi Sanat Yanşmalan'nın
on beşincisi karikatür sanatına av nldı. "2000 y ılına, gülerek..."
başlığı altında açılan 1993 Abdi İpekçi Kankatür Yanşmasf-
nın Enis Batur, Ferruh Doğan, Şakir Eczacıbaşı, Turhan Selçuk
ve .\li UlvTden oluşan seçiciler kurulunun. yanşmaya katılan
150'vı aşkın yapıt arasında yaptığı değerlendirme sonucunda
birinciliğe Sait Munzur'un çalışması değer bulundu. Yanşma-
da ikincılıği Ali Herkül Çelikkol, üçüncülüğü ıse Murteza Al-
bayrak kazandı. Seçicı kurul. aynca Muzaffer Çetinkaya,
Cemalettin Güzeloğlu, Altan Özeskici, Ahmet Saraçlar v e Mu-
hammet Şengöz'ün çalışmalannı da mansiyonla ödüHendirme-
yi kararlaştırdı.
Y'anşmaya katılan vapıtlar arasından. ödül kazananlann dı-
şında, 25 çizerin 37 karikatürü de sergilenmeye değer görüldü.
Abdi İpekçi Karikatür Yanşması Sergisi. 18 şubat - 5 mart ta-
rihleri arasında Çemberlitaş'takı Basın Müzesi'nde sergilene-
cek.
'Okay Temiz Band' Hayal
KahvesVnde
KültürSenisi-"Okay Temiz Band" Hayal Kahvesi'nin
davetlisı olarak Avrupa turnesinin ardından Türkiye'ye
geldi. Bugün ve yann istanbul Hayal Kahvesi'nde,
perşembe ve cuma günü de Ankara'da sahneye çıkacak
topluluk, eski v e yeni çalışmalanndan örnekler sunacak.
Otantik temalardan "modernjazz'a uzanan
doğaçlamalarla çağdaş bir sentezi oluşturmuş olan grup.
kanun, ney. klarnet, trompet ve vurmalı çalgılarla
konserlerinde başanlı bir grafık çiziyorlar. Dev letten ve
diğer kurum ve kuruluşlardan gerekli desteği göremeyen
Okay Temiz, İsveç ve Fınlandiya'nın sunduğu olanaklar
karşısında Avrupa'ya kesin dönüş yaptı. Böylece birmüzik
elçimizi daha y urdumuzdan kaçırmış olduk. Okay Temiz
ve grubunu dinlemek ıstey enler için bu konserler bir fırsat
olacak.
Broy Kitabevi açıldı
Kültür Servisi - Broy Yayınev ı nin katkılanyla geçen
cumartesi günü Beyoğlu Mis Sokak 17 nurrîarada Broy
Kitabevi açıldı. Bu kitabevi. ayru zamanda düzenlenecek
şiir ve sanat söyleşileriy le bir kültürevı özelliği taşıyacak.
Kitabevi y öneticisi Hurişan Başhan, kitapçılık ve
yayıncılığın zor bir dönemden geçtiği şu sıralarda, kitabı
okurla daha yaygın ve etkin bir ilişki ortamında
buluşturmak istediklerini belirtti. Eski birçamaşırhaneyi
restore ederek kitabevine dönüştürdüklerini söyleyen
Başhan. tüm kitapseverleri bu ilginç mekanda eski
Beyoğlu'ndan izler solumaya ve söyleşilere çağınyor.