25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 1ŞUBAT1994SALI KULTUR #'1950-2000' TC Merkez Bankası Çağdaş Türk Sanatı Koleksiyonu Ankara AKM'de Meyiciyi önemseyen bir sergiBERAL MADRA rürkiye'de klasik ve modem resim ko- leksiyonculuğu artık bir gelenek olarak kabul edile- ^ ^ • 1 ^ 1 bılir. 19. yüzyıl or- tasından sonra saray duvarlan- na resim asıldığını göz önüne alırsak, son Osmanb padişah- lannı da ilk koleksiyoncular olarak kabul edersek. koieksi- yonculuğun Osmanlı'dan bu yana geliştiği söylenebilir. Yüzyılın ilk üç çeyreğine ait re- simler de. Cumhuriyet'ten bu yana, devlet tarafından top- lanmıştır. Günün birinde, çeşit- li bakanlık ve kurumlarda. sa- raylarda, müdür odalannda yer alan bu resimlerin hepsi bir araya getirilirse ve özel koleksi- yonlar da bu müzelere gırebılir- se. büyük kentlerde "ulusal re- siın müzekri" oluşabilir. Gerçi ulusal müze modası çoktan geç- ti, ama neresınden bakarsanız bakın, bunlara ulusal resimler demek gerekir. Kuşkusuz. re- sim yanında. "anıt" olmayan modem heykellerin de toplan- ması gerekirdi. ama artık çok geç- Resim ve heykel müzelerinın. kitJeyi eğitmek yanında. sanat pazarındaki mevcut anarşiye bir denetım ve ahlak getireceği açıktır. İstanbul. Ankara ve İz- mir'deki resim ve heykel müze- lerinin bu bağlamda bir yeni- lenme ve güncelleşme içine gir- mesi de artık kaçınılmazdır. Çok önemli bir örnek Bugüne değin, devlet \e özel kesimler tarafından toplanmış resimlenn. halkın ve araştırma- cılann giremedıği kurumlarda ve depolarda saklanmasının anlamı nedir? Devlet koleksi- yonu ya da özel koleksiyon, müzeleşmedikçe. halka sunul- madıkça. araştırmaya ve kulla- nıma açılmadıkça, "spekülatif" olmaktan başka hıçbir anlam taşımaz; bir kültür değen oluş- mamıştır, yalnız yerel "iktisa- di" değeri vardır. Bu koleksiyonlar. 12 ocakta Ankara Atatürk Kültür Mer- kezi'nde düzenlenen T.C. Mer- kez Bankası Çağdaş Resim Ko- leksiyonu gibi. halka ve araşü- * rmacılara ivedilikle açılmalıdır. T.C. Merkez Bankası \önetı- cileri ve koleksiyon sorumlulan (Ali Artun, Bediz Demiray, Ha- san Ersel), her şeyden önce dev - letin ve özel sektörün. koleksi- yonlannı nasıl değerlendirebıle- ceklerini gösteren. çok önemli bir örnek ortaya koymuştur. Özenli bir katalog Koleksiyon "1950-2000" başlığı ile sunulmakta ve elli yıl- lık sanat üretimi içinden yapıl- rruş bir seçimi ortaya koymak- tadır. Seçim, modernizmın çe- şitli açılımlannı içeriyor ve post-modernist üretimlere yer vererek, koleksiyonun sürdürü- leceği izlenimini pekiştıriyor. Resimlerin, serginin başhğın- daki kronolojiye göre toplan- mış olması. zamanın ruhunu yansıtmak açısından önemli bir işlev taşıyor. Fikret Mualla ile başlayan modernlere baktığımız zaman, çoğunluğu 1950'lerde Paris'e gidip, sonra 80"lerde Zeki Faik Lzer, Avni Arbaş gibi ülkeye dö- nenleri ve Fahrünisa Zeid, Abi- din Dino, Hakkı Anlı, Mübin Orhon gibi dönmeden ölenleri, Nejat Devrim, Yüksel Arslan gi- bi dönmeyenleri düşünüyoruz. Bu sanatçılar neden gittiler? Batı sanaüyla yerinde hesaplaş- mak için mi? Ulkelerinde olma- yan özgür ve bireysel ortamı başka bir ülkede bulmak için mi? Paris bu sanatçılan değer- lendirebildi mi? Türkiye'nın. Paris'te yaşayan bu sanatçılara karşı tutumu neydi? Bu konu- lar özenle hazırlanmış katalo- ğun önsözünde yer alıyor. Kaçınlmış fırsatlar 1950-1980 arasında Türkiye, Paris"teki sanatçılannı öne çı- karabilirdi. onlara sergiler açar. kataloglar yapar ve onlan dün- yaya tanıtabilirdi. Vebizim "mo- dernimiz" bugün dünya moder- ni içinde yer alabüirdi! Sanatçı- lanmızın cenazeleri geldikten sonra, onlan göklere çıkar- manın kimseye yaran yoktur. Bunlar kaçınlmış firsatlardır: biz şimdi, dünya bizim sanatı- ınızı tanımıyor diye ağkyoruz ve son derece gecikmiş olarak küresel sanat ortarru içinde yer edinmeye çabşıyoruz. Gerçekte buna da çahşmıyoruz; şimdiler- de ABD ve Avrupa'da yaşayan ve çahşan Erol Akyavaş, Bur- han Doğançay, Sarkis, Adem Y'ılmaz, Osman Dinc, tsmail Saray, Serdar Arat gibi birçok sanatçı için ne yapılıyor? Sana- ta yatınm yaptığını söyleyen her resmi ve özel kurumun ko- nuya ciddiyetıe yaklaşması ve "çağdaş sanat" konusunu siya- set ya da reklam malı olarak Bedri Baykam, 1991, Hürriyet Halka Yol Gösteriyor Eugene Delaeroıx'nın Ardından, tual üzerine karışık malzeme. kullanmaktan çekinmesi gere- kir. artık! Yurtdışında yaşayan sanatçılanmızın her bıri küresel sanat ortamına bireysel "çıkar- ma" yapmıştır; gecıkmeden on- lan destekleyelım! Çünkü, ül- kede genış bir genç sanatçı kıt- lesı yeni ufuklann açılmasını beklemektedir. T.C. Merkez Bankası Koleksiyonu sergisin- de resimleri ve yapıtlan. sanatın kendi içyapısı temel alınarak kurulmuş bir düzen içinde gö- rünce bu tür sorular ve sorunlar da birbirinı izlıyor. Resimleri ve yapıtları izlerken günümüze doğru yaklaştıkça. değışim açı- kça görülebilıyor ve sanat or- tamındakı gelişıgüzel değerlen- dirmelere vanıt verivor. Çoğulculuk, bireysellik. ba- ğımsızhk 80'li ve 90'h yıllarda yapılmış olan resimlerin ortak ve bilinen özelliği. Temelinde salt bilim olan bir yapıt (Şükrü Aysan) görebileceğiniz gibi. te- melinde salt kitle kültürü olan bir yapıt da (Hale Tenger) göre- bılirsıniz. Klasik Batı resminin eleştınsinı görebileceğiniz gibi (Bedri Baykam), Doğu'yu ince- leyen bir sanatçının yorumunu da (Erol Akyavaş) görebılirsı- niz. Sanatın nasıl köktenci değı- şimler ve aşamalar geçirdiğı bu sergide açıkça belırgindir: ama >ine avnı soruya dönmek zo- rundayız. Sanatın geçirdiği aşa- malara bu ülkenin resmi ve özel Zeki Faik İzer, 1974, Doğaya Saygı, kağıt üzerine kolaj, 24x 36 cm yöneticilerinin katkısı nedir ve yeterli midir? T.C. Merkez Bankası özenli bir ömek ortaya koymuştur; başka kurumlar bunu izleyecek mi? Uzmanlık ister Koleksıy onlar gizli kaldıklan sürece. bu koleksiyonlardaki resimlerin bilimsel bir sanat de- ğerlendirilmesinden geçirilmesi olanaksızdır. Eğer. devlet ve özel sektör son otuz yıldır resim alımlannı sürdürdüyse, özellik- le son on beş yıldır toplanan re- simlerin nitelikleri gerçekten in- celenmelidir; çünkü bu süre içinde Türkiye'de bir resim pat- laması yaşanmış amatör ve profesyonel sanatçılar aynı an- da üretimlerini pazara sürmüş- tür. Hiçbir nitelik denetımi yap- mayan banka galerileri, pa- zann taleplerine göre sergi açan galeriler. dört beş hafta ders al- dıktan sonra sergi açıp, kendisi- ni "sanatçı" olarak tanıtan amatörlerin üretımleri arasında "gerçek" resimleri ayıklayıp sa- tın almak kolay iş değildir; uz- manlık ister. T.C. Merkez Bankasf nın uz- man birdanışman kullandığını. "Ali Artun" adını yalnız kata- logda okuduğumuz için değil, serginin kavramsal ve bilimsel bütünlüğünden. sanatçı ve re- sim seçimlerinden, resimlerin çerçevelerinden serginin ışığına kadar her şeyinden anlıv oruz 'Bağımsız' bir danışman T.C. Merkez Bankası, sanat ortamının ve sanat pazannın içinde etkın bir çalışma göste- ren "bağımsız" bir kişiyı danış- man olarak seçerek, ilk kez alı- şılagelmiş çizginin dışına çık- mıştır; Türkiye'de resmi ku- rumlar bugüne değin. '"plastik sanatlar" işi oldu mu. yalnız gü- zel sanatlar fakültelerine ve sa- natçı-eğıtımcilere başvurmuş- tur. Bu uy gulamanın en son"ba- şarısız" örneğini. Arkeoloji Müzeleri'nde açılan "Cumhuri- yet'ten Günümüze Kadın Sa- natçılar" sergısinde izledik. Bu sergi de. belli bir dönemın sanalını yansıtmak işlevini üst- lenmişti; ama değil bir dönemi, toplanan yapıtlann anlamını bıleyansıımıyordu. Çeşitli yapıtlann deposu gö- rünümündeki sergi, titizlikle oluşturulmuş tarihsel sergi vanında "uygpnsuz" kaçıvor- du. İstanbul, artık bıenallerden sonra, galerilerin titizlikle dü- zenlediği sergilerden sonra, bu tür "karmakanşık" sergilen kaldınmaz. Türkiye"deki sanat izleyicisi, nüfusa göre bir azınlık da olsa, artık belirli bir bilgi ve birikim sahibi olmuş- tur: karşısında bilgi. birikim. deneyim yansıtan ve sanatı en yetkin bir biçimde sunan etkin- likler görmek istiyor. îzlejiciye saygı du> uj or Dilerdik, T.C. Merkez Ban- kası koleksiyonu sergisi İstan- bul'a getirilsin; çünkü bu sergi. izleyiciye saygı duyuyor ve onu önemsiyor. Ancak, biliyoruz ki. İstan- bul'da bu kapsamda bir sergiyi yerleştirecek mekan yok! Gerçi, Ankara AKM'nin mimarisi gü- nümüz sanatının gereklerine ol- dukça yabana kalıyor. ama re- simlerin ustaca yerleştirilmiş ve ışıklandınlmış olması. bu yeter- sizlıği örtüyordu. Bu koleksiyo- nun 1990'dan bu yana oluştu- rulduğunu öğrendiğimızde. za- manın kısalığjna karşın nitelik- ten ödün verilmemiş olmasını. bilgi, deneyimin ve sistematik çalışmarun gerekliliğıne bağ- ladık. İstanbul'da da 1990'dan bu vana iki modern sanat müzesi- nin açılmasını bekliyoruz, ko- leksiyonlann oluşturulduğunu duyuyoruz. ama henüz bir şey göremedik. İstanbul'da bu işe girişenlere üç yılda oluşturulan bu koleksiyonu. koleksivonu koruyan teknik donanımlı de- poyu, koleksiyonun nasıl işleti- lıp geliştirileceğinı gösteren yö- netmeliğjni ve kataloğu gör- melerini salık veririz. Kanımca. ilk kez bir resmi kurum, özel sektöre örnek olabilecek bir sa- nat etkinliği ortaya koymuştur. Kataloğun dünya müzelerine ve sanatın odak noktalanna gönderilmesi, geç de olsa. etkin bir tanıtım sağlayacaktır. Penderecki, 'Cesur Şövalye' için Ankara'da ANKARA(ANKA) - Hedef kitlesine çocuklan da ekleyen Devlet Opera ve Balesi, çocuk- lara opera ve bale sevgisini aşı- lamak amaavia dünyaca ünlü çağdaş besteci Penderecki'nin ilk yapıtlanndan olan "Cesur Şöval- ye" adlı operayı DOB'de sahnele- yecek. Çok sesli müakte 20. yüzyılın en ünlü isımlerinden olan Polon- yalı besteci ve şef Krzysztof Pen- derecki, operanın sergileneceği 13 şubatta Türkıye'ye gelerek Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından yapılacak galaya ve onuruna verilecek kokteyle katı- lacak. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen. ço- cukluktan itibaren opera ve ba- leyi sevdırmek istediklerini ve ço- cuklara yönelik programlann sayisını arttırmayı planla- dıklannı belirtti: "Her yaştan ve her kesimden iz- leyiciye seslenmek istiyonız. Bu arada çocukların opera ve bale başta olmak üzere. sanat kunım- lanna yakınlasmalannı sağlaya- cak tedbirleri de almaya başladık. Örneğin temsil izleyicilerinde 12 yaş sınınnı kaldırdık. Çocuklar gece-gündüz bütün temsillere ge- lebiliyor." Cia'lası Operet Sahnesı'nde 13 şubatta gerçekleştirilecek çocuk operası Cesur Şövalye. Penderec- ki ile StachoHskinın ortak yapımı. Metnmi E. Szelburg ile Zarembina'nın yazdığı ve Kemal Çağlar'ın şef olarak yer aldığı 3 perdelik operanın rejisörlüğunü \V. Wieczorkiewiçz üstleniyor. Koreografısi Üstün Oztürk ta- rafından hazırlanan Cesur Şöval- >e'de. koro şefı Metin Gerceker. Operada Rüzgar Memişoğlu, Zühtii Gürsal, Jak Fermon, Avdın Toksoy, Çiğdem Önol, Guzin Yıldız, Semih Bayraktar. Mehmet Şengec, Bülent Mallı ve Sedat Sangül rol alıyor. Solo yapıtlardan büy ük orkest- ra yapıtlanna, tiyatro vefilrnmü- ziklerinden operalara kadar geniş bir > elpazede ürünler v ermiş olan besteci Penderecki. aldığı çok sayıda ödülün )anı sıra 1988 yılı Grammy ödülü ve 1990 yılı Al- manya Yararlılık Nişanfnın da sahibi. Besteci halen Hamburg Nord- deutscher Rundfung Orkestrası- nda birinci şef olarak çahşıyor. Cenazelerdeki alkışların düşûndürdükleri ARSLAN KAYNARDAĞ Son zamanlarda cenazeler kaldınhrken ölüler alkışlanı- yor. Bu alkışlar beni şu düşüncelere götürdü: Filozof Platon'a göre insanlar meş'ale taşıyan koşucular gjbidir. Yaşam bir meş'ale gibi bir kuşaktan öteki kuşağa geçer. Aynı filozof yaşamın bir "trajedi" >a da •'komedi" olduğunu söylemektedir. Eski Yunan'da böyle benzetmeler- le dolu yaşam felsefelerine oldukça sık rastlanırdı. Dünya bir sahneydi onlar için. insanlar da oyuncuydu. Seneca, Marcus Aurilus gibi stoacı fılozoflar yaşamın bir tiyatro olduğunu her halleriyle kabul etmiş gibiydiler. Bu dünyada herkese verilmiş bir rol vardı. Kimin hangi rolü oynayacağıru yazgısı belirlemişti. Bir kimse kıral ya da dilen- ci ise bu onun yazgısından geliyordu. Önemb olan. verilen rolü kabul etmek ve başanlı biçimdeoynamaktı. Rol seçmek elimizde değildi. Elimizde olan başanlı bir oyun ortaya ko- yabilmekti. Roma İmparatoru Augustus'un ölürken dostlanna "Ro- lümü iyi yaptım mı7" diye sorduğu söv lenir. Augustus, stoacı filozoflan sever. onlar gibi davranmak isterdi. Yukandaki sözler onun bu yönünü açıkça gösterir. Bu sözlerle. "Tann'- nın kendisine ağır bir rol verdiğini, rolünde başarılı olduysa mutlu olarak öleceğini" dile getirirdi Dünya>ı sahneye, yaşamı oyuna benzeten yazarlar. düşü- nürler her zaman görülmüştür. Örneğin Shakespeare, insan ömrünün yedi perdelik bir ovun olduğunu söylüyordu. Ona göre insan. "Sahnede kendisine düşen rolü yaptıktan sonra gözden kaybolup giden bir komedi ovuncusu" gıbıdır. Görüldüğü gibi yukanda sözü geçen düşünceler, ya- şamdaki rolümüzü başan ile oynamamızı istiyor. Zaten. in- san yapıp etmeleriyle başanya yönelen. başan kazanmak ıs- teyen bir varlıktır. Başanlı olmak ınsanın başlıca sonınlan- ndan biridir. Hay~vanda böyle bir şey görülmez. Bireylerin başanlan bir kuşaktan ötekine iletılır. İnsanın tarihselliği böylece ortaya çıkar. Bütün bunlan söylerken alkışladığımız şey, ölen insanın başanlandır demek istiyo- rum. Yaşam oyuna benzesin ya da benzemesın. öyle başan- lar vardır ki. alkışlanmaya değer. Ölen nice insan için övücü şiirler yaalmış, sözler söylenmiştir. bunlar da bir çeşit alkış değil midir? Yalnız başanlan nedenıyle mi alkışlanır insan? Saygı ve sevgi toplayan erdemli insanlar alkışlanmaz mı? Alkışlanır elbet. Ancak şurası da bilınmelidir ki kimse. beni alkışlası- nlar diye erdemli olmamıştır. Yaşamda bilinçlı ya da bilinçsiz ahlaksal bir yön bulun- maktadır. İnsanın yapıp etmelerine değerler yön verirler. Değerlerden uzak ınsana "ahlaksız" denebılir ve onun yapıp ettiklerinde benım belırttığim anlamda başan söz konusu ol- maz. Ancak, evrensel ınsanlık değerlenne sahip bir kimsenin iyiliğinden ve başansından söz edilebilır. Alkışlanacaksa o alkışlanacaktır. Ölümlülük karşısında boynu bükük kalıveren insan. alkı- şlanyla kendi türünden birini (birey olma başansmı göstere- rü) yüceltirken. avnı zamanda yaşam kavramını da yücelt- mektedir. Çünkü yaşam, o insanla maddi bir şey olmaktan çıkmış. düşünselleşmiş. güzelleşerek anlam kazanmıştır. Zaten. felsefe açısından bakıldığında. ölüm kavramı salt yok oluşu içermez. "Yokluk" olmasaydı. 'Sarlığı" bilebilir mıydik? Bu nedenle ">aroluş", ölüm ile daha iyi ortaya çık- maktadır. Konuya ruhsal. toplumsal ve dinsel açıdan da bakabiliriz. İnsan ölüm karşısında her zaman birtakım hareketlerde bu- lunmuştur. Alkış da böyle bir harekettir. Ölüy ü alkışlıyorsak eğer. bu alkışıa yoğun bir hüzün bulunduğu unutulma- malıdır. Şöv le bir soru sorulabilir: Ölenlen yalnız biz Türkler mi alkışlıyoruz? Başka ülkelerde de ölüler alkışlanıvor mu? Bu hareket belki de. ülkemiz ınsanlanna özgü ruh yapısı- ndan ilen gelmektedir. Abdi îpekçi Karikatür Yarışması birincilik ödülü Sait Munzur'un 1993 Abdi İpekçi Karikatür Yarışması nda. Sait Munzur'un vapıtı birinciliği aldı. On beş yıl önce. 1 Şubat 1979 günü bir suıkast sonucu ara- mızdan aynlan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçTnın anısına Milliyet Şanat Dergisi'nin her yıl gele- neksel olarak düzenlediği Abdi İpekçi Sanat Yanşmalan'nın on beşincisi karikatür sanatına av nldı. "2000 y ılına, gülerek..." başlığı altında açılan 1993 Abdi İpekçi Kankatür Yanşmasf- nın Enis Batur, Ferruh Doğan, Şakir Eczacıbaşı, Turhan Selçuk ve .\li UlvTden oluşan seçiciler kurulunun. yanşmaya katılan 150'vı aşkın yapıt arasında yaptığı değerlendirme sonucunda birinciliğe Sait Munzur'un çalışması değer bulundu. Yanşma- da ikincılıği Ali Herkül Çelikkol, üçüncülüğü ıse Murteza Al- bayrak kazandı. Seçicı kurul. aynca Muzaffer Çetinkaya, Cemalettin Güzeloğlu, Altan Özeskici, Ahmet Saraçlar v e Mu- hammet Şengöz'ün çalışmalannı da mansiyonla ödüHendirme- yi kararlaştırdı. Y'anşmaya katılan vapıtlar arasından. ödül kazananlann dı- şında, 25 çizerin 37 karikatürü de sergilenmeye değer görüldü. Abdi İpekçi Karikatür Yanşması Sergisi. 18 şubat - 5 mart ta- rihleri arasında Çemberlitaş'takı Basın Müzesi'nde sergilene- cek. 'Okay Temiz Band' Hayal KahvesVnde KültürSenisi-"Okay Temiz Band" Hayal Kahvesi'nin davetlisı olarak Avrupa turnesinin ardından Türkiye'ye geldi. Bugün ve yann istanbul Hayal Kahvesi'nde, perşembe ve cuma günü de Ankara'da sahneye çıkacak topluluk, eski v e yeni çalışmalanndan örnekler sunacak. Otantik temalardan "modernjazz'a uzanan doğaçlamalarla çağdaş bir sentezi oluşturmuş olan grup. kanun, ney. klarnet, trompet ve vurmalı çalgılarla konserlerinde başanlı bir grafık çiziyorlar. Dev letten ve diğer kurum ve kuruluşlardan gerekli desteği göremeyen Okay Temiz, İsveç ve Fınlandiya'nın sunduğu olanaklar karşısında Avrupa'ya kesin dönüş yaptı. Böylece birmüzik elçimizi daha y urdumuzdan kaçırmış olduk. Okay Temiz ve grubunu dinlemek ıstey enler için bu konserler bir fırsat olacak. Broy Kitabevi açıldı Kültür Servisi - Broy Yayınev ı nin katkılanyla geçen cumartesi günü Beyoğlu Mis Sokak 17 nurrîarada Broy Kitabevi açıldı. Bu kitabevi. ayru zamanda düzenlenecek şiir ve sanat söyleşileriy le bir kültürevı özelliği taşıyacak. Kitabevi y öneticisi Hurişan Başhan, kitapçılık ve yayıncılığın zor bir dönemden geçtiği şu sıralarda, kitabı okurla daha yaygın ve etkin bir ilişki ortamında buluşturmak istediklerini belirtti. Eski birçamaşırhaneyi restore ederek kitabevine dönüştürdüklerini söyleyen Başhan. tüm kitapseverleri bu ilginç mekanda eski Beyoğlu'ndan izler solumaya ve söyleşilere çağınyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle