25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23ARALIK1994CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Serseriolmanın erdemleri üstüneBu hafta yılbaşı nedeniyle or- talığı saran, Noel Baba'nın sırn- na ilişkin, Sir Richard Attenbo- rough'lu '34. Cadde'de Mucize' ya da canlandırma sinemasının 'stop-motion'lu, kuklalı, yeni bir deneysel ürünü niteliğindeki Tim Burtonesinli 'Noel Kâbusu' gibi Amerikan eğlenceliklerine rağbet etmeyip Fransız yapımı, acı bir komediye yollanmakla iyi ettım. 'UneEpoqueFormidab4e- Muhteşem Yülar', hımbıl. aksi tavırlı yeni bir Fransız komed- yen-yönetmenini (Gerard Jug- not'yu) tanıtan, kahkahalardan ve komik durumlardan hayatın içerdiği irili-ufaklı trajikdurum- lara, acılı anlara gidip gelen, akıl- lıca kotanlmış, sevimli, matrak, tempolu, usta işi bir güldürû çık- U. Hem komik, hem trajik™ Uzun yıllar yatak üreten bir şirkette memurluk yapan, gûzel ve çekici kansına daha müreffeh bir hayat sağlamak için de içi içi- ni yıye yiye durmadan yalanlar kıvıran, geçim derdine dûşmiiş gariban aile babası Michel Bert- hier'nin (Gerard Jugnot), günün birinde işinden kovulmasıylatû- müyle değişen yaşamını hikâye ediyor 'Muhteşem Yıllar', traji- komik bir tonda ve bazı harika bölümlerle. Uçak hostesliği ya- pan kansından (Vkrtoria Abril) işinden atıldığmı gizleyen, söy- ledigi yalanlann başına çorap ör- dügü, kansınm da kapıya koydu- ğu Michel'imizin kendisini para- sız pulsuz, yolsuz ve perişan bir halde sokaklarda bulduğu fılm, yersız yurtsuz, sövüşçü, ama al- tın kalpli üç kafadar sokak serse- nsinin. 'Tabib' lakaplı Richard Bohringer'le hırpani ve bıçkın iki arkadaşının, (Kalem-Tkky SUNGU ÇAPAN Muhteşem Yiar (Une Epuque Formidable) Yönetmen: Gerard Jugnot/ Senaryo: G. Jugnot, Philippe Lopes-Curval/ Kamera: Gerard De Battista/ Müzik: Francis Cabrel/ Oyuncular: Richard Bohringer, Gerard Jugnot, Victoria Abril, Ticky Holgade, Chick Ortega, Catherine De Turkheim, Roland Blanche/1991 Fransa (İFA) Beyoğlu Alkazar'da. Holgado'yla Mimoza-ChkkOr- tega'nın), sınıf değiştırerek kısa zamanda kloşarlığa uyum sağla- yan kahramanımiza kol-kanat gerrnesiyle gelişiyor. Özellikle, özgüvenini yitirme- yip hiç moralini bozmayan, so- kak üniversitesinden yetişmiş. her derde deva, bitirim hayat fi- lozofu Tabib rolündeki Richard Bohringer" in harika oyunuyla metroyu mesken tutmuş, dünya- yı takmayan iki kloşar arkadaşı- nı canlandıran Ticky Holgade ve çam yarması gibi Chick Orte- ga'nın performanslan, oyuncu- yönetmen Gerard Jugnot'nun iş- lek, sürükleyici anlatımına renk katıyor Güzel kansını kaybet- mekten korkarken bırdenbıre hiç bilmediği. nerede sabah orada akşam tarzı, yoksullugun dız bo- yu olduğu, evsiz barksız. vahşi ve zorlu bir hayatın göbeğıne ya- tay geçiş yapıveren gariban kah- ramanımızı da Michel Blanc'in bir başka türlüsü diyebileceği- mız yönetmen Gerard Jugnot oy- nuyor. Ansızın sınıf değiştirme- nin getirdiği tüm güçlüklen (Ta- bib'le arkadaşlannın da verdiği dayanışma desteğiyle) göğüsle- yen Michel Berthier'ninezikliği- ni ustaca yansıtıyor oyuncu Jug- not. O, şekerlemeyle kann doyu- rur, içinin geçtiği bir bankta uyu- ya kalıp yerdeki ayakkabılannı çaldınr, iş arkadaşı Ermeni asıl- lı Malakian'ın gammazlığına maruz kalır ya da çöpleri kanş- tınp eşelerken büyük Şarlo'nun sıcaklığından ve hüznünden esintiler vururgibi oluyorperde- den yûzümûze. lronik bir değjşim gûldûrflsû Genelde, birdenbire ya da ge- lişimini belli ede ede, maddi ya da ahlaki anlamda 'bir insanın düşiişü' teması, komedinin sık sık ele alıp işlediği demırbaş malzemelerdendir. Çünkü bütü- nüyle farklı bir ortama uyum sağlama sürecinde, birtakım ko- mik durumlar ve ironi sakl ıdır al- tan alta Ve Chaptin den Mel Bro- oks'a kadar sıralanabılecek bü- tün büyük ustalar, patlak verme- si kaçınılmaz bu malzemeyi, bir güzel yoğurmuşlardırkimi film- lerinde. Daha önce bolca reklam ve 4 uzun film çekmiş oyuncu-yönet- men Gerard Jugnot'nun ustalaş- tığını örnekleyen 'Muhteşem Yıllar' da sınıf değiştırmeyı ek- sen alarak bazı güç koşullarda sı- caklığı keşfedilen insan ılişkile- rini, yoksulluğu. dostluğu, işsiz- liği, vb konulan keskin bir iro- niyle destekli. etkileyici bir po- tada yoğurup kaynaştınyor bir buçuk saatliğine. Çok önemsen- mese de bu acı acı gülümseten, duyarhklı, ustahklı ve sıcacık Fransız işi filme ilgisiz kalmak pek olası değil. Eğlendirici, iro- nik ve hüzünlü 'Muhteşem Yıl- lar', haftanın salık verilebılecek ilginç fılmlerinden bin. 'Ruhlann Evi' Köle Isaura gibi film! Büyük dönüşümlere sahne ol- muş, ABD'nin 'arka bahçesi'- nden, acılann, baskılann, devrim- lerin ve karşı devrimlerin çalkan- tılı ülkesı, ŞUL, 1970'lerin başında göreve gelmiş, halkın seçtiği Sal- vador Allende'nın, ABD desteğine arkasını dayamış general Pinoc- het'nin darbesi sonucunda devril- mesiyle hayatımıza girmişti yıllar önce. Askeri cuntanın faşıstçe bas- kılan ve acımasızca uygulanan te- rörüyle, o dönemde bol acılı, ış- kencelı bir kan gölüne dönüşen bu kendı halındeki Latin Amerika ül- kesınin yaklaşık yarım yüzyıllık yakın tarihini fon olarak alan ve ülkenın ıçıne sürüklendiği şiddet ve karmaşadan payına düşeni hak etmış bır büyük ailenin üç kuşağa yayılmış hıkayesını, gerçekten ya- şanmış otobıyografık öğelerle ya- zan, Santiago'dakı başkanlık sara- yında cuntanın kurşunlanna hedef olmuş Başkan Allende'nin yeğeni, yazar Isabel Allende'nın en tanın- mış esındır belkı de "Ruhlann EvL" Çok satan roman uyarlaması Şılı cumhurbaşkanlığına seçil- dikten sonra bazı toplumsal re- formlara girişen ancak fincancı katırlannı ürküttüğü için 1973'te kanlı, askeri bir darbeyle devrilen, Halk Hareketi Cephesi lcurucusu, sosyalist Allende'nin temize hava- le edilmesindeki ABD parmağını araştınrken ortadan kayboluveren Amerikalı bir gazetecinin, kansı ve babası tarafmdan aranmasını konu edinen, Costa Gavras'ın ün- lü "MissHig"ının (1982) ardından, Neruda'lan, Casab'lan yetiştırmiş bu ülkenin, varlıklı Trueba ailesi- nin destansı ve dramatik öyküsüy- le paralel verilen 'kaygan zemini, ve tarihçesiyle yeniden karşı kar- şıyayız! Isabel Allende'nın ger- çeklerle kurgusalı kaynaştırarak, sevgi, tutku ve baskı sarmalına do- lanmış, üç kuşaktan bıreylerinı sığ- dırdığı bu büyük aıle melodramı niteliğindeki, büyüleyici gerçekçi- likten de nasıbıni almış ve dünya- nın, Türkçe dahıl çogu diline çev- rilip çok da satmış (bakınız Can Yayınlan) romanmı, çok zengın bir l EVİ (The House of the Spirits) Yönetmen: Bille lugust / Senaryo: B.August, Isabel x Allende'nin romanından / Kamera: Jörgen Persson / Müzik: Hans Zimmer / ^Töyuncular: Jererny Irons, Meryl Streep, Glenn Close, Winona Ryder, Antoni Banderas, Vanessa Redgrave, M Conchita Alonso, Armin ^ Müller - Stahl, Sarita Choudhury, Vincent Gallo, Jan Ni 1993 Almanya, Danimarka, Portekiz ortak yapımı (WB) Beyoğlu Emek, Şişli Kent, Maslak Mövenpick, Kadıköy Kadıköy, Bakırköy 74, Altunizade Capitol, Fenerbahçe Pyramid sinemalannda. Şehvetten kızışmış toprak ağası Esteban Trueba - Jeremy Irons'ın emrindeki ırgat Sarita Choudhun 've tecavüz etmesinin resmidir! oyuncu kadrosuyla sinemaya uyar- layansa, Danimarkalı yönetmen Bille August. 1988'de Cannes'da Altın Palmiye'yi kapmış "Fatih FeOe" ya da Ingmar Bergman'ın kendi soyağacmı yazdığı senaryo- sundan çektiği "lyi Niyetter" (1992) gibi aıle dramlarına daya- nan, epikimsi, 'ciddi film'lenyle tanıdığımız kuzeyli Bille August. elindeki çok satmış, bu sıcak mal- zemeye yine bilinen ciddı tavnyla yaklaşarak yeni bır epik ortaya ko- yuyor. Ne var ki üstat bu kez bal- tayı taşa vurmuş. Çünkü fılme kay- naklık eden roman ağır ve oturak- Iı bir epik olmaktan çok, tanhsel ve romantik bir 'soap opera' aslında. Garcia Marquez'in "Yüz Ydlık Yalnıztık"ının başı çektiği büyüle- yici gerçekçılik üslubunun ızlen- ni süren kimi fantastik öğelerle cı- lalanmış, Hollywood'un ünlü ve usta yıldızlanndan oluşturulmuş, çok zengin bir oyuncu kadrosunun varlığı ve renge v e ışığa bogulmuş, görkemli görüntülü çalışmasıyla çekici kılınmış. romantık ve hayli uzun tutulmuş bu mello tam bır ha- yak kınklığı. August'un özenli, büyük, geniş çekjmlere dayanan ve sonuçta ya- ya kalan anlatımı. zaman zaman sıkıcı ve ıç baydıncı bölümlerde tıkanırken, zaman aşımı ve yaşlan- madan dolayı aşın makyaja baş- vurmuş, karizmarık ünlü oyuncu- lann çabalanyla güç bela ayakta duruyor "Ruhlann Evi." Ünlü oyunculann resmi geçidi. Hans Zimmer imzalı, şurup gi- bi, basmakalıp müziğin boyundu- ruğuna sokulmuş filmin her sıkış- tığında kadınlara sığınan, toprak ağası, despot, merkez karakteri Es- teban Trueba (J. Irons) üstünde yo- ğunlaşan bu debdebelı epik dene- menin kadınlan bıraz yeterince iş- lenmemış, derinliksız karakterler olmaktan öteye pek geçemiyorlar. Kocasına hayat boyu tutkulu bır aşkla bağlı, doğaüstü güçlere, tele kinetik enerjiye ve bir takım fela- ketlen önceden görüp sezme yete- neğıne sahıp, bilinci Clara'nın (Mer>1Streep,kınlgan. saydam bır meleic havalannda, ruh gibi dola- nıyor filmde) ölüm döşeğınde to- runu Alba aracılığıyla kızı Balan- ca'ya bıraktığı günlüklerı, kızı Blanca'nın (Hollywood'un yeni kişilikli yıldızlanndan VVinona Ryder, annesiyle taban ıabana zıt, sadist üvey ağabeyının (Vincent Gallo) işkence seanslanna dahi di- renen, kahraman ve güçlü bir La- tin dilberi olmuş) agzindan. geri- ye dönüşlerle anlatan "Ruhlann Evi", bildik klişelerle tezgâhlan- mış. olanca göz alıcılığına karşın sıkıcılığa düşen bir üstün yapım. 138 dakikaya yayılmış bu tarihsel ve romantik melodram her ne ka- dar pembe dizi etkisi yapsa da, en azından ünlü ağır toplan bır araya getırmesiyle. çok satan bir edebı- yat eserinden uyarlanmış oluşuy- la yine de katlanılabilen bir seyir- lik "Ruhlann Evi". Doğrusu ya- kın çevremden bır 'bilen'in deyi- şıyle nerdeyse "Köle Isaura" gi- bi bir film! Kültür Servisi - Bugün gösten- me gıren. Chuck Russell'ın yönet- tiği " The Mask-.Maske'"adh filmde; Jim Carrey, Peter Re- igert, Amy Yasbeck ve süpermo- del Cameron Diaz başrolleri pa>- lasıyor. "Maske"de bir bankada çalışan sıradan bir memurun bır gün denizde bulduğu maskeyi tak- masıyla başlayan serüveni anlatılı- yor. tyi adam Stanley Ipkiss mas- keyi takınca macera, aşk ve ilginç seriivenler başlar. Kimsenin yardı- ma çağırmak istemeyeceği yeni tûr bir kahramandır artık o. Stanley, eski zamanlardan kal- ma maskeyi bulduğunda, sonunda şansının döneceğine ınanır, ama onu taktığı zaman istediğınden çok fazlasını elde eder. Bu antika mas- ke, onu zayıf ve normal bir insan- dan, yok edilemez ve müthiş beyin- sel güçlere sahip bir kahramana dö- nüştürür. Gövdesını ıstedigı gibi egip bükebilir; kırbaç hızıyla hare- ket eder ve bütün arzulannızı bilir, en akıl almaz isteklerinizi karşılar ve Fred Astaire, Gumby ve Ba- rışnikov'un kanşımı bir dansçı olup çıkar. Artık o "Maske"dir. En iyi ucuncu film ve senaryo ödüllerini kazanan Manisa Tarzanı' gösterimde Tabiat benim odam! Cumhuriyet tarihimizin en ilginç ve kadri bilinme- mış kişiliklennden, neredeyse Manisa kentiyle özdeşleşmiş olan Gazi Ahmet Bedevi'nin son kırk yıllık yaşamöyküsü, başanlı "Herseye Rağmen" fılminin üç yaratıcısını, yönetmen ve (ve kameraman) Orhan Oğuz'u, senaryo yazan Nuray Oğuz'u ve oyuncu Talat Bulut u yeniden bir araya getiriyor: "Manisa Tarzaru." Geçen yılki Halikarnas Balakçısı'ndan "MaviSürgün" sonra yaşamını yeşile adamış bir başka namlı efsane kişiliğimiz de sinemada. Yann öbürgün belki Neyzen Tevfik, Fikret Mualla, "Ters Horoz" lrfan ya da Burhan Uygur, vb gibi sanatımızın başka uç bey- lerinin yaşamöykülerini de beyaz perdede seyrederiz kim- bilir? Çocukluğumuzun gazetelerine, "Manisa Tarzanı buz tutmuş suya girdi" ya da "Tarzan Müzeyyen Senar'a çiçek verdi" gibisinden haber- lerle girmiş Ahmet Bedevi'nin bizim Amerikan filmlerinden tanıdığımız Johnny VVeissmuller, Lex Barker gibi yakışıklı kahra- man Tarzan'larla, Edgar Rke Burroughs'un hayal gücün- den doğma ormanlar kralı- Maymun Adam efsaneleriyle tek benzerliği, yaz-kış çıplak takılmasıydı. Ne Jane'i vardı, ne de Çita'sı. Kahramanhk yapmak yerine doğayı ko- ruyup sürekli çevresini yeşil- lendiriyor ve habire ağaç fıdesi dikiyordu bizim sakalı koyvermiş. kara kuru, çelimsiz Manisa Tarzanımız. O dönemde uygarhkla özdeşleşmiş betonun yayılıp yeşili yutmasına yol açmak, fabrika kurmak vb gerekçelerle, keyfi biçımde yapılan orman kıyımlanna ve ağaç kes- imlerine karşı mücadele edegelen Ahmet Bedevi'nin, ancak 1970'li yıllarda önemi anlaşılan çevreciliğin, ülkemizdeki ve dünyadaki öncülerinden biri olduğu, sonradan kafamıza dank edecektı yaşımız kemale erdikçe. Kurtuluş Savaşı sonrasında, yıkıntıya dönüşmüş kente 1924'te gelip ölene kadar, 40 yıl boyunca Manisa'nın rengini de kokusunu da değiştir- miş bu mübarek adamın efsaneleşmiş öyküsü, cumhuriyet tarihimizin başlangıç dönemi bürokra- sisinden, törelerin tutuculuğuna. doğanın yeşiline değil de paranın yeşiline koşuşruran çıkarcılann ağaca kıya- cak teknoloji canavan, kesip biçici makinelere karşı aralıksız verilmiş bir savaşımın aşamalannı içeriyor. "Ben Manisayım!'' Spil dağını evi sayan, ağaç- orman kadar her çeşit hayvan, böcek türünden canhya da kol kanat geren. GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ • • • * • • • • Açık Tehlike/ Clear and Present Dangerl P. Noyce Albay Chabert/ Le Co/one/ Chabertf Yves Angelo Bebek Fırarda/ Baby^s Day Outl Patrick R. Johnson Erkek Severse/ When a Man Loves a Woman/ L Mandoki Forrest Gump/ Robert Zemeckis Gerçek Yalanlar/ True Liesl James Cameron Muhteşem Yıllar/La Belle Epogue/Gerard Jugnot Olümsüz Aşk/ The Crowl Alex Proyas Urgal Nikita Mikhalkov Uzman/ The Specialist/ Luis Llosa Priscilla, Çöller Kraliçesi/ Adventures of Priscilla/ S. Elliott Zaman Polisi/ Time Copl Peter Hyams Ruhlann Evi/House of the Spirits/Bille August Manisa Tarzanı/Ortian Oğuz naklanan ikinci bir kalp krizi sonucunda oluyor. Ne var ki getirdiğı çevreci anlayışa sahip çıkacak yeni yeni Tarzanlann yetiştiği ve mesajın yerine ulaştığı bir fınale bağlayan filmde, bayanlara çiçek armağan etmek, park ve bahçe düzenlemek, vb gibi alışkanlıklan toplumu- muza ilk kez kazadıran. dünya malına ve nimetlerine sırtını çevirmiş, Kurtuluş Savaşı gazisi, "Adem baba" kahramanımız, 5-6 yıldır sinemadan uzak kalan Talat Bulut oynuyor başanyla. Epey emek, özen ve para harcanmış, sinemamızın bu ilk çevreci filmi, sınırlı olanaklarla bir çağ fılmi gerçek- leştirmenin pek üstesinden gelemese de bir ekoloji bil- incinin tohumlannı atıyor en azından. Kimi parlak çekimlerin yanı sıra, pek olmamış sahneler de içeren "Manisa Tarzanı", belge- selden biyografık filme kadar, at- laya sıçraya yol alan yaltn, yer yer naif ve "yeşOle mavinin yan vana ne güzel durduğuna* ilişkin ilk ekolojik filmimiz olarak ilgiyle seyrediliyor. Talat Bulut imajı çocuklan örgütleyerek doğa sevgisini aşılayan. nereden geldiği belirsiz bu hümanist, çevreci peygamber, döne- min beyaz Türkleri tarafmdan çatlak, hafif üşütük sayılmasına. bürokratik çarkın dişlilerince öğütülmek istenmesine, onu casus diye tutup sorgulayan MtT ve polisin dirlik- düzenlik vermemesine karşın kendini adadığı davasından hiç vazgeçmıyor ölümüne kadar. Zaten ölümü de yıllarca çocuğu gibi bakıp büyüttüğü fıdanlıktakı ağaçlannın elektrikli testerelerle makinel- er tarafmdan kcsilmesini görünce üzüntüsünden kay- Ama kimi yerde yeşilci bir mesaj filminin didaktızmine düşen, 40 yıla yayılmış zaman aşımının ne geçişlerin çok iyi çözümlenmediği, bazı zayıf sah- neler de içeren (finaldekı ölüm öncesi, kalp krizi sahnesı yeter- ince etkileyici degil örneğin) "Manisa Tarzanı"nın. yine de sıcak bir ton, ağır aksak bir tempo ve yemşil bir atmosfer yakalayan, farklı bir fılm olduğunu söyleyebiliriz. "Manisa Tarzanı"nda bende kalan, Talat Bulut'un çocuklara bir kavanoz akide şekeri dağıttığı ağaç masalı anlattığı, Dede Korkut hikayesi okuduğu, Coca- Cola'yla, langırtla verilen çok partili, ABD etkili bir seçim kampanyasının, tüm kirliliğinı temizlemeye giriştiği ya da kadınlarla çok iyi ilişkiler kurduğu, vb gibisinden sıcak sahnelerdeki Talat Bulut ımajı oldu sonuçta. YEDIRENK UGUR KOKDEN Kültiirsüz Muhafazakârlar Kültür, ne zaman ve nerede üretilirse üretilsin; kimin ürü- nü olursa olsun, öncelikle korunmaya gereksinim duyar. Kuşaklardan kuşaklara, devirlerden devirtere, ancak ko- runarak devredilebilir. Dolayısıyla, devrim yoluyla gelen ik- tidariar bile, eğer belirli bir kültür bilincine sahiplerse, kül- türel alanda nerdeyse aşın ölçüde "muhafazakâr" olurlar. Yüzyılın başında Avrupa müze salonlanna ince topuklu kadın ayakkabılarının girrnesini ilkin Sovyetler yasaklamış; ardından öteki Batı müzeleri de aynı yolu tjtmuştu. Böy- lece, merkezi imparatorluklann dağılması ve geçen yüzyı- lın artık sona ermesiyle kamuya mal olan nice sarayın yük- sek değer taşıyan salonları sivri topukların vereceği zarar- dan korunmuş oluyordu. Şimdi, üstünden bir yüzyıl daha geçince, "küttür'ün han- gi coğrafya içinde olduğuna bakılmaksızın insanlığın ve tüm kuşaklann ortak malı olduğu anlayışına ulaşıldı. Yeter ki, korunsun, bakılsın! Doğal olarak, bu arada koruma da uluslararası katkılarla ortak ve gür bir çabayla güçlendi, yaygınlaştı. Sözgelimi, Mısır'da, altmışlı yıllarda Ebu Sim- bel anıtı ve öteki tarihsel yapıtlann Assuvan baraj gölünün sulafı altında kalması tehlikest belirince, UNESCO devre- ye girdi. Umanz, dansı Hasankeyfin (eski Artuklu başkenti) Ro- ma'dan bu yana sakladığı degerierin korunmasında da benzer bir yöntem uygulanır. Ne ki, böyle bir dileğe önce kendimizin inanması gerekmez mi? Oysa, öz değerlerinin ve geçmişinin titiz bekçisi olması gerekenler, -bunlar mil- letvekili bile olabilirler- eski Roma ve Bizans kalıntılarını ha- raç-mezat dışarıya satmak sevdasında. Kaiser İkinci Wil- helm'in Sultan Abdülhamid'i resmi zıyareti sırasında, Mü- ze Müdürü Osman Hamdi Bey, padişahın herhangi birol- dubittiyle karşılaşmasından korkarak, ziyaret boyunca mü- zede yatmayı uygun görmüştü. Ancak, Türk haikının günümüzdekı seçılmiş "temsilci"\e- ri, kültür bilinci açısından Osman Hamdi Bey'ın karşılaştı- nlamayacak ölçüde gerisinde bulunuyorlar. Böyle bir istek, tek başına bireysel bir aykın örnek olsa üstünde durulmayabilir. Ama, bir başkası da çıkıyor, "ken- disine sanatçı diyen şarlatanlardan, onlann gerçek yüzü- nü gözler önüne sermekten" söz ediyor. Sözde muhafazakâr bir partinin üyesi olan bu milletve- kilinin(!) ne sanatla, ne sanatçıyla, ne kültür variıklarıyla ve ne de kültür muhafazakârlığıyla ilgisi olduğunu söyleyebi- lir miyiz? Sinema sanatçılarını "dilencilikle suçlayanların kendi kişisel çıkartarı gündeme gelince -son milletvekıli emekliliğinde söz konusu olduğu gibi- tek bir vücut halin- de, bütçede istedıkleri yönde değişikliği yapabiliyorlar. Ya da bir futbol takımı için 30-40 milyar lirayı ulufe dağıtırca- sına halkın cebinden bağışlayabiliyorlar. Oysa, bu ınsan- ların işvereni halktır. Onlar da, adı üstünde "vekil"! O hal- de, hiçbir zaman vekil "as;7"in üstünde olamaz. Onun is- teklerine aykın ve ters yönde hareket edemez. Kuşkusuz, Türkıye Büyük Millet Meclisi'nde Türk sine- ma sanatı enine boyuna tartışılabilir. Yetersizliği, teknik dü- zeyi, dışa açılamayışı, niteliğinin istenen düzeyde olmadı- ğı, senaryolardakı güçsüzlük, gerektiğince hazırlanmadan film çekimine gidildiği söylenebılir elbet. Ama, tüm bir sa- nat dalı topluca suçlanamaz ve karalanamaz. Üstelik, bu konuda hiçbir bilgi ve donanımı, kültür birikimi, iç zengin- liği olmayanlar tarafmdan. Süregiden kültür düşmanlığından, bağnazlıktan, yalın- kat bilgi dağarcığından ve içe sindirilmemiş demokratık öz- den, yani hoşgörüsüzlükten nasibini alan diger başkalan da, Nâzım Hikmet üstüne yazılmış bir şiirden rahatsız olarak şiirin okunduğu salonu terk ediyor. Polis çağrılıyor, tepki açığa vuruluyor. Ne zaman? Şairin ölümünden otuz yıl sonra üstelik. Bu ağlanası duruma bakarak, eski bir dizeyi biraz de- ğiştirip biraz sağını solunu ezip bükerek söyleyebilir miyiz acaba? "Olamaz bir topluma, bu denli bühtan bühtan üs- tüne!" Gerçekten bunca görkemli geçmişi, zengin toplumsal bir iç dünyası, onca devleti ve imparatorluğu yüzyıllar boyu diri tutmuş bir özü olan Türk ulusunun günümüzdekı söz- cüleri, siyasal öncüleri böyle mi olmalı? Yazık, yazık, yazık!.. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (28) Turhan Selçuk. Laleper Ay- tek. MuzafTer ızgü. Vedat Avcı, Nesrin Becerici, Zeynep Aklı- eren, Ahmet Kalafat. Ahsen Kalyoncu, Serkan M.oğhı. Ber- na Saran. Volkan Yönet, Neslı- han Küçük. Ayşe Çclikbilekli. Serap Arslan, Hasan Arslan. Birsen Yıldınm. Ceren Yıldı- nm, Ayşe Küçük, Reyhan Us- ta, Aslı Bülbül, Beste Fildişi. Ömer Ünal, Hiirya Koçak Çağ- dan Dargı, Sırma Yılmazlar, Taner Birsel, Zafer Algöz, Ka- nöz Ozan. Behzat Gerçeker, Canan İnce, Sevdiye Yılmaz Leyla Gündoğdu. Ferruh Do- ğan, Müge Sökmen, Tank Kaş- kal. Macit Yedisu, Hiirya Cstün, Beyhan Çelik, Erol Uçar, Kadır Budak, SımÖztürk, Sevgi Ta- nın, Nurhan Kavuzlu. Semih Gümüş, Ayşin Kırkalı. Bertan Onaran, Şemsa Yeğin. Sarp Bengü. Levent Turgut, Nilgün Sarman, Ahmet Müftüoğlu, Tangut Türüdü, Adül Kutlubay, Ferda Sevgin, Çiğdem Koca, Neşe Aker, Banş Aslan. Cem Tahir, Zafer Şengül. Serra Tü- zün. Erdoğan Yaşar, F.Leyla Aksüt. H.Turgaj Aksiit Ekrem Kocaakmen, Fuat Mendeş. Oğuzhan Akyürek, Zafer Boz- kurt, Atakan Yılmazlar. Tamer Yiğit Boz, Beşır Ergül, Dilek Cengit, Nergis Cafıdan. Yase- min Karal. Besim Tarablus. Ahmet Türkaydın, Ramazan Mercan, Haüde Aslım. Bünya- min Taze. Uğur Terekli. Yaşar Beşpınar. Selami Özcan. Ali Güleryüz. NaciKıyak. Erdoğan Başımar, Abdurrahman Taze. Tahir Taze, Engjn Artar, Nazan Tavşanlı. M.Fahri Tavşanlı. F.Zerrin Samioğlu, Burcu Nu- manoğlu Burak Numanoğlu. Serra Tavşanlı, Arzu Gedik, Özay Güna>. \iliifer Akdu- man, Esin Güler. Saıt Tosyalı. Cüne\tÇKicioğlu. Sedat Orbay, Belgin Cİemirbağ, Metin Aycıl. Korhan Ölçen. Gamze Çubuk- cu. Hüseyin Kırlıoğlu, Koray Etı, Özcan Ağabay. Denız Ünal, Banş Öztok, Neslihan Ayal. Fe>^a Bayvan, Serpil Altan, Ça- ğata> Aıiadol. Ayşe Hür. Gül Gülbahar. Canset Aksel, Afife Barur. Neyyir Kayacıoğlu, Ay- şen AnadoL Özden Ankan, Nur Ankan. Eroy Cenberk. Esma Savaş. Celal Çamaş, Erkan Ak, Zıya Erden, MehmetSiye, llhan Oğun, Asım Kefeli. Nejat Çe- tin. Hikmet Görgün. Belma Akdemir. Metin Kaya. Necmet- tın Yurdagül. Yılmaz Pehlivan. Hasan Torpil, Mehmet Türk. Mustafa Orhanlar. Alpaslan Turgut, Selami Öztürk, Fehmi Madakbaş. Remzi Sezgın. Ay- şe Yağmur, Kerime Değirmen- cı. Erdal Lçar. Dündar Geyran. Ufuk Erzi, Zuhal Şenol. Dur- sun Doğan. Eren Çakar. Asım Kefeli Deniz Emruilah, Yase- minOzenç. Yasemin ispirli, Sü- leyman Alantuğ. Fatma Sal- man, Deniz Yangm. Fethi Ser- kaya. Tolga Küçük R.Barlas. E.Ay, E.Zeynep Uran, Hale Kaıiıdağ. Yümni Tayfun, Vfey- sel Karudağ. Zehra Murat. O.Gülbaş, B.Saygı, Nevin Tay- fiın, Meltem Aydoğdu. Nesrin Tayfun, Gökhan Özer. Gülmtsal Ahuğ, Y.Kaya. E.Ertem. A.Taylan, Gamze Karudağ, As- lıhan Boztepe, Özkan Özcelik. Nurgül Akıcı, G.Gökdemirtaş. Bekir Atik, Aylin Ardiri. Hüse- yin Babaoğlu, M.Şeref Besen, Ahmet Şen, Kemal Kulbey. Haydar Akgün. Hüseyin Alp- dündar, Güven Köseoğlu, Ce- lal Köksal. Ahmet Özcan, Bay- ram Karaahmetoğlu. Erkan Ayper, .Mustafa Öztürk, Şenol Gezer, Hüseyin Gölbaşı. Fevzi Gürbüzer, Süleyman Cebecioğ- lu. Mehmet Kutman. >ErolGö- ker. Günay Pesen. Gürkan Ak- gün. Fehmi Akgün, İsmail Ak- gün, Rezan Alpay, Nuran Kol- çak, Şeref Kolçak, Mehmet Pe- sen. Nezahat Pesen. Hasan Mutlucan. Keriman Mutlucan, Tülay Şardağ. SİRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle