Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23ARALIK1994CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Serseriolmanın erdemleri üstüneBu hafta yılbaşı nedeniyle or-
talığı saran, Noel Baba'nın sırn-
na ilişkin, Sir Richard Attenbo-
rough'lu '34. Cadde'de Mucize'
ya da canlandırma sinemasının
'stop-motion'lu, kuklalı, yeni bir
deneysel ürünü niteliğindeki
Tim Burtonesinli 'Noel Kâbusu'
gibi Amerikan eğlenceliklerine
rağbet etmeyip Fransız yapımı,
acı bir komediye yollanmakla iyi
ettım. 'UneEpoqueFormidab4e-
Muhteşem Yülar', hımbıl. aksi
tavırlı yeni bir Fransız komed-
yen-yönetmenini (Gerard Jug-
not'yu) tanıtan, kahkahalardan
ve komik durumlardan hayatın
içerdiği irili-ufaklı trajikdurum-
lara, acılı anlara gidip gelen, akıl-
lıca kotanlmış, sevimli, matrak,
tempolu, usta işi bir güldürû çık-
U.
Hem komik, hem trajik™
Uzun yıllar yatak üreten bir
şirkette memurluk yapan, gûzel
ve çekici kansına daha müreffeh
bir hayat sağlamak için de içi içi-
ni yıye yiye durmadan yalanlar
kıvıran, geçim derdine dûşmiiş
gariban aile babası Michel Bert-
hier'nin (Gerard Jugnot), günün
birinde işinden kovulmasıylatû-
müyle değişen yaşamını hikâye
ediyor 'Muhteşem Yıllar', traji-
komik bir tonda ve bazı harika
bölümlerle. Uçak hostesliği ya-
pan kansından (Vkrtoria Abril)
işinden atıldığmı gizleyen, söy-
ledigi yalanlann başına çorap ör-
dügü, kansınm da kapıya koydu-
ğu Michel'imizin kendisini para-
sız pulsuz, yolsuz ve perişan bir
halde sokaklarda bulduğu fılm,
yersız yurtsuz, sövüşçü, ama al-
tın kalpli üç kafadar sokak serse-
nsinin. 'Tabib' lakaplı Richard
Bohringer'le hırpani ve bıçkın
iki arkadaşının, (Kalem-Tkky
SUNGU ÇAPAN
Muhteşem Yiar (Une Epuque Formidable)
Yönetmen: Gerard Jugnot/ Senaryo: G.
Jugnot, Philippe Lopes-Curval/ Kamera:
Gerard De Battista/ Müzik: Francis Cabrel/
Oyuncular: Richard Bohringer, Gerard Jugnot, Victoria Abril, Ticky Holgade, Chick
Ortega, Catherine De Turkheim, Roland Blanche/1991 Fransa (İFA) Beyoğlu Alkazar'da.
Holgado'yla Mimoza-ChkkOr-
tega'nın), sınıf değiştırerek kısa
zamanda kloşarlığa uyum sağla-
yan kahramanımiza kol-kanat
gerrnesiyle gelişiyor.
Özellikle, özgüvenini yitirme-
yip hiç moralini bozmayan, so-
kak üniversitesinden yetişmiş.
her derde deva, bitirim hayat fi-
lozofu Tabib rolündeki Richard
Bohringer" in harika oyunuyla
metroyu mesken tutmuş, dünya-
yı takmayan iki kloşar arkadaşı-
nı canlandıran Ticky Holgade ve
çam yarması gibi Chick Orte-
ga'nın performanslan, oyuncu-
yönetmen Gerard Jugnot'nun iş-
lek, sürükleyici anlatımına renk
katıyor Güzel kansını kaybet-
mekten korkarken bırdenbıre hiç
bilmediği. nerede sabah orada
akşam tarzı, yoksullugun dız bo-
yu olduğu, evsiz barksız. vahşi
ve zorlu bir hayatın göbeğıne ya-
tay geçiş yapıveren gariban kah-
ramanımızı da Michel Blanc'in
bir başka türlüsü diyebileceği-
mız yönetmen Gerard Jugnot oy-
nuyor. Ansızın sınıf değiştirme-
nin getirdiği tüm güçlüklen (Ta-
bib'le arkadaşlannın da verdiği
dayanışma desteğiyle) göğüsle-
yen Michel Berthier'ninezikliği-
ni ustaca yansıtıyor oyuncu Jug-
not. O, şekerlemeyle kann doyu-
rur, içinin geçtiği bir bankta uyu-
ya kalıp yerdeki ayakkabılannı
çaldınr, iş arkadaşı Ermeni asıl-
lı Malakian'ın gammazlığına
maruz kalır ya da çöpleri kanş-
tınp eşelerken büyük Şarlo'nun
sıcaklığından ve hüznünden
esintiler vururgibi oluyorperde-
den yûzümûze.
lronik bir değjşim
gûldûrflsû
Genelde, birdenbire ya da ge-
lişimini belli ede ede, maddi ya
da ahlaki anlamda 'bir insanın
düşiişü' teması, komedinin sık
sık ele alıp işlediği demırbaş
malzemelerdendir. Çünkü bütü-
nüyle farklı bir ortama uyum
sağlama sürecinde, birtakım ko-
mik durumlar ve ironi sakl ıdır al-
tan alta Ve Chaptin den Mel Bro-
oks'a kadar sıralanabılecek bü-
tün büyük ustalar, patlak verme-
si kaçınılmaz bu malzemeyi, bir
güzel yoğurmuşlardırkimi film-
lerinde.
Daha önce bolca reklam ve 4
uzun film çekmiş oyuncu-yönet-
men Gerard Jugnot'nun ustalaş-
tığını örnekleyen 'Muhteşem
Yıllar' da sınıf değiştırmeyı ek-
sen alarak bazı güç koşullarda sı-
caklığı keşfedilen insan ılişkile-
rini, yoksulluğu. dostluğu, işsiz-
liği, vb konulan keskin bir iro-
niyle destekli. etkileyici bir po-
tada yoğurup kaynaştınyor bir
buçuk saatliğine. Çok önemsen-
mese de bu acı acı gülümseten,
duyarhklı, ustahklı ve sıcacık
Fransız işi filme ilgisiz kalmak
pek olası değil. Eğlendirici, iro-
nik ve hüzünlü 'Muhteşem Yıl-
lar', haftanın salık verilebılecek
ilginç fılmlerinden bin.
'Ruhlann Evi' Köle Isaura gibi film!
Büyük dönüşümlere sahne ol-
muş, ABD'nin 'arka bahçesi'-
nden, acılann, baskılann, devrim-
lerin ve karşı devrimlerin çalkan-
tılı ülkesı, ŞUL, 1970'lerin başında
göreve gelmiş, halkın seçtiği Sal-
vador Allende'nın, ABD desteğine
arkasını dayamış general Pinoc-
het'nin darbesi sonucunda devril-
mesiyle hayatımıza girmişti yıllar
önce. Askeri cuntanın faşıstçe bas-
kılan ve acımasızca uygulanan te-
rörüyle, o dönemde bol acılı, ış-
kencelı bir kan gölüne dönüşen bu
kendı halındeki Latin Amerika ül-
kesınin yaklaşık yarım yüzyıllık
yakın tarihini fon olarak alan ve
ülkenın ıçıne sürüklendiği şiddet
ve karmaşadan payına düşeni hak
etmış bır büyük ailenin üç kuşağa
yayılmış hıkayesını, gerçekten ya-
şanmış otobıyografık öğelerle ya-
zan, Santiago'dakı başkanlık sara-
yında cuntanın kurşunlanna hedef
olmuş Başkan Allende'nin yeğeni,
yazar Isabel Allende'nın en tanın-
mış esındır belkı de "Ruhlann
EvL"
Çok satan roman
uyarlaması
Şılı cumhurbaşkanlığına seçil-
dikten sonra bazı toplumsal re-
formlara girişen ancak fincancı
katırlannı ürküttüğü için 1973'te
kanlı, askeri bir darbeyle devrilen,
Halk Hareketi Cephesi lcurucusu,
sosyalist Allende'nin temize hava-
le edilmesindeki ABD parmağını
araştınrken ortadan kayboluveren
Amerikalı bir gazetecinin, kansı
ve babası tarafmdan aranmasını
konu edinen, Costa Gavras'ın ün-
lü "MissHig"ının (1982) ardından,
Neruda'lan, Casab'lan yetiştırmiş
bu ülkenin, varlıklı Trueba ailesi-
nin destansı ve dramatik öyküsüy-
le paralel verilen 'kaygan zemini,
ve tarihçesiyle yeniden karşı kar-
şıyayız! Isabel Allende'nın ger-
çeklerle kurgusalı kaynaştırarak,
sevgi, tutku ve baskı sarmalına do-
lanmış, üç kuşaktan bıreylerinı sığ-
dırdığı bu büyük aıle melodramı
niteliğindeki, büyüleyici gerçekçi-
likten de nasıbıni almış ve dünya-
nın, Türkçe dahıl çogu diline çev-
rilip çok da satmış (bakınız Can
Yayınlan) romanmı, çok zengın bir
l EVİ (The House of the Spirits)
Yönetmen: Bille
lugust / Senaryo: B.August, Isabel
x
Allende'nin romanından / Kamera:
Jörgen Persson / Müzik: Hans Zimmer /
^Töyuncular: Jererny Irons, Meryl Streep,
Glenn Close, Winona Ryder, Antoni
Banderas, Vanessa Redgrave, M
Conchita Alonso, Armin
^ Müller - Stahl, Sarita
Choudhury,
Vincent Gallo, Jan Ni
1993 Almanya, Danimarka,
Portekiz ortak yapımı (WB)
Beyoğlu Emek, Şişli Kent,
Maslak Mövenpick, Kadıköy
Kadıköy, Bakırköy 74,
Altunizade Capitol,
Fenerbahçe Pyramid
sinemalannda.
Şehvetten kızışmış toprak ağası Esteban Trueba - Jeremy Irons'ın emrindeki ırgat Sarita Choudhun 've tecavüz etmesinin resmidir!
oyuncu kadrosuyla sinemaya uyar-
layansa, Danimarkalı yönetmen
Bille August. 1988'de Cannes'da
Altın Palmiye'yi kapmış "Fatih
FeOe" ya da Ingmar Bergman'ın
kendi soyağacmı yazdığı senaryo-
sundan çektiği "lyi Niyetter"
(1992) gibi aıle dramlarına daya-
nan, epikimsi, 'ciddi film'lenyle
tanıdığımız kuzeyli Bille August.
elindeki çok satmış, bu sıcak mal-
zemeye yine bilinen ciddı tavnyla
yaklaşarak yeni bır epik ortaya ko-
yuyor. Ne var ki üstat bu kez bal-
tayı taşa vurmuş. Çünkü fılme kay-
naklık eden roman ağır ve oturak-
Iı bir epik olmaktan çok, tanhsel ve
romantik bir 'soap opera' aslında.
Garcia Marquez'in "Yüz Ydlık
Yalnıztık"ının başı çektiği büyüle-
yici gerçekçılik üslubunun ızlen-
ni süren kimi fantastik öğelerle cı-
lalanmış, Hollywood'un ünlü ve
usta yıldızlanndan oluşturulmuş,
çok zengin bir oyuncu kadrosunun
varlığı ve renge v e ışığa bogulmuş,
görkemli görüntülü çalışmasıyla
çekici kılınmış. romantık ve hayli
uzun tutulmuş bu mello tam bır ha-
yak kınklığı.
August'un özenli, büyük, geniş
çekjmlere dayanan ve sonuçta ya-
ya kalan anlatımı. zaman zaman
sıkıcı ve ıç baydıncı bölümlerde
tıkanırken, zaman aşımı ve yaşlan-
madan dolayı aşın makyaja baş-
vurmuş, karizmarık ünlü oyuncu-
lann çabalanyla güç bela ayakta
duruyor "Ruhlann Evi." Ünlü
oyunculann resmi geçidi.
Hans Zimmer imzalı, şurup gi-
bi, basmakalıp müziğin boyundu-
ruğuna sokulmuş filmin her sıkış-
tığında kadınlara sığınan, toprak
ağası, despot, merkez karakteri Es-
teban Trueba (J. Irons) üstünde yo-
ğunlaşan bu debdebelı epik dene-
menin kadınlan bıraz yeterince iş-
lenmemış, derinliksız karakterler
olmaktan öteye pek geçemiyorlar.
Kocasına hayat boyu tutkulu bır
aşkla bağlı, doğaüstü güçlere, tele
kinetik enerjiye ve bir takım fela-
ketlen önceden görüp sezme yete-
neğıne sahıp, bilinci Clara'nın
(Mer>1Streep,kınlgan. saydam bır
meleic havalannda, ruh gibi dola-
nıyor filmde) ölüm döşeğınde to-
runu Alba aracılığıyla kızı Balan-
ca'ya bıraktığı günlüklerı, kızı
Blanca'nın (Hollywood'un yeni
kişilikli yıldızlanndan VVinona
Ryder, annesiyle taban ıabana zıt,
sadist üvey ağabeyının (Vincent
Gallo) işkence seanslanna dahi di-
renen, kahraman ve güçlü bir La-
tin dilberi olmuş) agzindan. geri-
ye dönüşlerle anlatan "Ruhlann
Evi", bildik klişelerle tezgâhlan-
mış. olanca göz alıcılığına karşın
sıkıcılığa düşen bir üstün yapım.
138 dakikaya yayılmış bu tarihsel
ve romantik melodram her ne ka-
dar pembe dizi etkisi yapsa da, en
azından ünlü ağır toplan bır araya
getırmesiyle. çok satan bir edebı-
yat eserinden uyarlanmış oluşuy-
la yine de katlanılabilen bir seyir-
lik "Ruhlann Evi". Doğrusu ya-
kın çevremden bır 'bilen'in deyi-
şıyle nerdeyse "Köle Isaura" gi-
bi bir film!
Kültür Servisi - Bugün gösten-
me gıren. Chuck Russell'ın yönet-
tiği " The Mask-.Maske'"adh
filmde; Jim Carrey, Peter Re-
igert, Amy Yasbeck ve süpermo-
del Cameron Diaz başrolleri pa>-
lasıyor. "Maske"de bir bankada
çalışan sıradan bir memurun bır
gün denizde bulduğu maskeyi tak-
masıyla başlayan serüveni anlatılı-
yor. tyi adam Stanley Ipkiss mas-
keyi takınca macera, aşk ve ilginç
seriivenler başlar. Kimsenin yardı-
ma çağırmak istemeyeceği yeni tûr
bir kahramandır artık o.
Stanley, eski zamanlardan kal-
ma maskeyi bulduğunda, sonunda
şansının döneceğine ınanır, ama
onu taktığı zaman istediğınden çok
fazlasını elde eder. Bu antika mas-
ke, onu zayıf ve normal bir insan-
dan, yok edilemez ve müthiş beyin-
sel güçlere sahip bir kahramana dö-
nüştürür. Gövdesını ıstedigı gibi
egip bükebilir; kırbaç hızıyla hare-
ket eder ve bütün arzulannızı bilir,
en akıl almaz isteklerinizi karşılar
ve Fred Astaire, Gumby ve Ba-
rışnikov'un kanşımı bir dansçı
olup çıkar. Artık o "Maske"dir.
En iyi ucuncu film ve senaryo ödüllerini
kazanan Manisa Tarzanı' gösterimde
Tabiat benim odam!
Cumhuriyet tarihimizin en ilginç ve kadri bilinme-
mış kişiliklennden, neredeyse Manisa kentiyle
özdeşleşmiş olan Gazi Ahmet Bedevi'nin son kırk yıllık
yaşamöyküsü, başanlı "Herseye Rağmen" fılminin üç
yaratıcısını, yönetmen ve (ve kameraman) Orhan
Oğuz'u, senaryo yazan Nuray Oğuz'u ve oyuncu Talat
Bulut u yeniden bir araya getiriyor: "Manisa Tarzaru."
Geçen yılki Halikarnas Balakçısı'ndan "MaviSürgün"
sonra yaşamını yeşile adamış bir başka namlı efsane
kişiliğimiz de sinemada.
Yann öbürgün belki Neyzen Tevfik, Fikret Mualla,
"Ters Horoz" lrfan ya da Burhan Uygur, vb gibi
sanatımızın başka uç bey-
lerinin yaşamöykülerini de
beyaz perdede seyrederiz kim-
bilir? Çocukluğumuzun
gazetelerine, "Manisa Tarzanı
buz tutmuş suya girdi" ya da
"Tarzan Müzeyyen Senar'a
çiçek verdi" gibisinden haber-
lerle girmiş Ahmet
Bedevi'nin bizim Amerikan
filmlerinden tanıdığımız
Johnny VVeissmuller, Lex
Barker gibi yakışıklı kahra-
man Tarzan'larla, Edgar Rke
Burroughs'un hayal gücün-
den doğma ormanlar kralı-
Maymun Adam efsaneleriyle
tek benzerliği, yaz-kış çıplak
takılmasıydı. Ne Jane'i vardı,
ne de Çita'sı. Kahramanhk
yapmak yerine doğayı ko-
ruyup sürekli çevresini yeşil-
lendiriyor ve habire ağaç fıdesi dikiyordu bizim sakalı
koyvermiş. kara kuru, çelimsiz Manisa Tarzanımız. O
dönemde uygarhkla özdeşleşmiş betonun yayılıp yeşili
yutmasına yol açmak, fabrika kurmak vb gerekçelerle,
keyfi biçımde yapılan orman kıyımlanna ve ağaç kes-
imlerine karşı mücadele edegelen Ahmet Bedevi'nin,
ancak 1970'li yıllarda önemi anlaşılan çevreciliğin,
ülkemizdeki ve dünyadaki öncülerinden biri olduğu,
sonradan kafamıza dank edecektı yaşımız kemale
erdikçe. Kurtuluş Savaşı sonrasında, yıkıntıya
dönüşmüş kente 1924'te gelip ölene kadar, 40 yıl
boyunca Manisa'nın rengini de kokusunu da değiştir-
miş bu mübarek adamın efsaneleşmiş öyküsü,
cumhuriyet tarihimizin başlangıç dönemi bürokra-
sisinden, törelerin tutuculuğuna. doğanın yeşiline değil
de paranın yeşiline koşuşruran çıkarcılann ağaca kıya-
cak teknoloji canavan, kesip biçici makinelere karşı
aralıksız verilmiş bir savaşımın aşamalannı içeriyor.
"Ben Manisayım!''
Spil dağını evi sayan, ağaç- orman kadar her çeşit
hayvan, böcek türünden canhya da kol kanat geren.
GÖSTERİMDEKİ FİLMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
•
•
•
*
•
•
•
•
Açık Tehlike/ Clear and Present Dangerl P. Noyce
Albay Chabert/ Le Co/one/ Chabertf Yves Angelo
Bebek Fırarda/ Baby^s Day Outl Patrick R. Johnson
Erkek Severse/ When a Man Loves a Woman/ L Mandoki
Forrest Gump/ Robert Zemeckis
Gerçek Yalanlar/ True Liesl James Cameron
Muhteşem Yıllar/La Belle Epogue/Gerard Jugnot
Olümsüz Aşk/ The Crowl Alex Proyas
Urgal Nikita Mikhalkov
Uzman/ The Specialist/ Luis Llosa
Priscilla, Çöller Kraliçesi/ Adventures of Priscilla/ S. Elliott
Zaman Polisi/ Time Copl Peter Hyams
Ruhlann Evi/House of the Spirits/Bille August
Manisa Tarzanı/Ortian Oğuz
naklanan ikinci bir kalp krizi sonucunda oluyor. Ne var
ki getirdiğı çevreci anlayışa sahip çıkacak yeni yeni
Tarzanlann yetiştiği ve mesajın yerine ulaştığı bir fınale
bağlayan filmde, bayanlara çiçek armağan etmek, park
ve bahçe düzenlemek, vb gibi alışkanlıklan toplumu-
muza ilk kez kazadıran. dünya malına ve nimetlerine
sırtını çevirmiş, Kurtuluş Savaşı gazisi, "Adem baba"
kahramanımız, 5-6 yıldır sinemadan uzak kalan Talat
Bulut oynuyor başanyla.
Epey emek, özen ve para harcanmış, sinemamızın bu
ilk çevreci filmi, sınırlı olanaklarla bir çağ fılmi gerçek-
leştirmenin pek üstesinden gelemese de bir ekoloji bil-
incinin tohumlannı atıyor en
azından.
Kimi parlak çekimlerin yanı
sıra, pek olmamış sahneler de
içeren "Manisa Tarzanı", belge-
selden biyografık filme kadar, at-
laya sıçraya yol alan yaltn, yer yer
naif ve "yeşOle mavinin yan vana
ne güzel durduğuna* ilişkin ilk
ekolojik filmimiz olarak ilgiyle
seyrediliyor.
Talat Bulut imajı
çocuklan örgütleyerek doğa sevgisini aşılayan. nereden
geldiği belirsiz bu hümanist, çevreci peygamber, döne-
min beyaz Türkleri tarafmdan çatlak, hafif üşütük
sayılmasına. bürokratik çarkın dişlilerince öğütülmek
istenmesine, onu casus diye tutup sorgulayan MtT ve
polisin dirlik- düzenlik vermemesine karşın kendini
adadığı davasından hiç vazgeçmıyor ölümüne kadar.
Zaten ölümü de yıllarca çocuğu gibi bakıp büyüttüğü
fıdanlıktakı ağaçlannın elektrikli testerelerle makinel-
er tarafmdan kcsilmesini görünce üzüntüsünden kay-
Ama kimi yerde yeşilci bir
mesaj filminin didaktızmine
düşen, 40 yıla yayılmış zaman
aşımının ne geçişlerin çok iyi
çözümlenmediği, bazı zayıf sah-
neler de içeren (finaldekı ölüm
öncesi, kalp krizi sahnesı yeter-
ince etkileyici degil örneğin)
"Manisa Tarzanı"nın. yine de
sıcak bir ton, ağır aksak bir tempo ve yemşil bir atmosfer
yakalayan, farklı bir fılm olduğunu söyleyebiliriz.
"Manisa Tarzanı"nda bende kalan, Talat Bulut'un
çocuklara bir kavanoz akide şekeri dağıttığı ağaç masalı
anlattığı, Dede Korkut hikayesi okuduğu, Coca-
Cola'yla, langırtla verilen çok partili, ABD etkili bir
seçim kampanyasının, tüm kirliliğinı temizlemeye
giriştiği ya da kadınlarla çok iyi ilişkiler kurduğu, vb
gibisinden sıcak sahnelerdeki Talat Bulut ımajı oldu
sonuçta.
YEDIRENK
UGUR KOKDEN
Kültiirsüz Muhafazakârlar
Kültür, ne zaman ve nerede üretilirse üretilsin; kimin ürü-
nü olursa olsun, öncelikle korunmaya gereksinim duyar.
Kuşaklardan kuşaklara, devirlerden devirtere, ancak ko-
runarak devredilebilir. Dolayısıyla, devrim yoluyla gelen ik-
tidariar bile, eğer belirli bir kültür bilincine sahiplerse, kül-
türel alanda nerdeyse aşın ölçüde "muhafazakâr" olurlar.
Yüzyılın başında Avrupa müze salonlanna ince topuklu
kadın ayakkabılarının girrnesini ilkin Sovyetler yasaklamış;
ardından öteki Batı müzeleri de aynı yolu tjtmuştu. Böy-
lece, merkezi imparatorluklann dağılması ve geçen yüzyı-
lın artık sona ermesiyle kamuya mal olan nice sarayın yük-
sek değer taşıyan salonları sivri topukların vereceği zarar-
dan korunmuş oluyordu.
Şimdi, üstünden bir yüzyıl daha geçince, "küttür'ün han-
gi coğrafya içinde olduğuna bakılmaksızın insanlığın ve
tüm kuşaklann ortak malı olduğu anlayışına ulaşıldı. Yeter
ki, korunsun, bakılsın! Doğal olarak, bu arada koruma da
uluslararası katkılarla ortak ve gür bir çabayla güçlendi,
yaygınlaştı. Sözgelimi, Mısır'da, altmışlı yıllarda Ebu Sim-
bel anıtı ve öteki tarihsel yapıtlann Assuvan baraj gölünün
sulafı altında kalması tehlikest belirince, UNESCO devre-
ye girdi.
Umanz, dansı Hasankeyfin (eski Artuklu başkenti) Ro-
ma'dan bu yana sakladığı degerierin korunmasında da
benzer bir yöntem uygulanır. Ne ki, böyle bir dileğe önce
kendimizin inanması gerekmez mi? Oysa, öz değerlerinin
ve geçmişinin titiz bekçisi olması gerekenler, -bunlar mil-
letvekili bile olabilirler- eski Roma ve Bizans kalıntılarını ha-
raç-mezat dışarıya satmak sevdasında. Kaiser İkinci Wil-
helm'in Sultan Abdülhamid'i resmi zıyareti sırasında, Mü-
ze Müdürü Osman Hamdi Bey, padişahın herhangi birol-
dubittiyle karşılaşmasından korkarak, ziyaret boyunca mü-
zede yatmayı uygun görmüştü.
Ancak, Türk haikının günümüzdekı seçılmiş "temsilci"\e-
ri, kültür bilinci açısından Osman Hamdi Bey'ın karşılaştı-
nlamayacak ölçüde gerisinde bulunuyorlar.
Böyle bir istek, tek başına bireysel bir aykın örnek olsa
üstünde durulmayabilir. Ama, bir başkası da çıkıyor, "ken-
disine sanatçı diyen şarlatanlardan, onlann gerçek yüzü-
nü gözler önüne sermekten" söz ediyor.
Sözde muhafazakâr bir partinin üyesi olan bu milletve-
kilinin(!) ne sanatla, ne sanatçıyla, ne kültür variıklarıyla ve
ne de kültür muhafazakârlığıyla ilgisi olduğunu söyleyebi-
lir miyiz? Sinema sanatçılarını "dilencilikle suçlayanların
kendi kişisel çıkartarı gündeme gelince -son milletvekıli
emekliliğinde söz konusu olduğu gibi- tek bir vücut halin-
de, bütçede istedıkleri yönde değişikliği yapabiliyorlar. Ya
da bir futbol takımı için 30-40 milyar lirayı ulufe dağıtırca-
sına halkın cebinden bağışlayabiliyorlar. Oysa, bu ınsan-
ların işvereni halktır. Onlar da, adı üstünde "vekil"! O hal-
de, hiçbir zaman vekil "as;7"in üstünde olamaz. Onun is-
teklerine aykın ve ters yönde hareket edemez.
Kuşkusuz, Türkıye Büyük Millet Meclisi'nde Türk sine-
ma sanatı enine boyuna tartışılabilir. Yetersizliği, teknik dü-
zeyi, dışa açılamayışı, niteliğinin istenen düzeyde olmadı-
ğı, senaryolardakı güçsüzlük, gerektiğince hazırlanmadan
film çekimine gidildiği söylenebılir elbet. Ama, tüm bir sa-
nat dalı topluca suçlanamaz ve karalanamaz. Üstelik, bu
konuda hiçbir bilgi ve donanımı, kültür birikimi, iç zengin-
liği olmayanlar tarafmdan.
Süregiden kültür düşmanlığından, bağnazlıktan, yalın-
kat bilgi dağarcığından ve içe sindirilmemiş demokratık öz-
den, yani hoşgörüsüzlükten nasibini alan diger başkalan
da, Nâzım Hikmet üstüne yazılmış bir şiirden rahatsız
olarak şiirin okunduğu salonu terk ediyor. Polis çağrılıyor,
tepki açığa vuruluyor. Ne zaman? Şairin ölümünden otuz
yıl sonra üstelik.
Bu ağlanası duruma bakarak, eski bir dizeyi biraz de-
ğiştirip biraz sağını solunu ezip bükerek söyleyebilir miyiz
acaba? "Olamaz bir topluma, bu denli bühtan bühtan üs-
tüne!"
Gerçekten bunca görkemli geçmişi, zengin toplumsal bir
iç dünyası, onca devleti ve imparatorluğu yüzyıllar boyu
diri tutmuş bir özü olan Türk ulusunun günümüzdekı söz-
cüleri, siyasal öncüleri böyle mi olmalı?
Yazık, yazık, yazık!..
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nun özerkliği için
imza kampanyası (28)
Turhan Selçuk. Laleper Ay-
tek. MuzafTer ızgü. Vedat Avcı,
Nesrin Becerici, Zeynep Aklı-
eren, Ahmet Kalafat. Ahsen
Kalyoncu, Serkan M.oğhı. Ber-
na Saran. Volkan Yönet, Neslı-
han Küçük. Ayşe Çclikbilekli.
Serap Arslan, Hasan Arslan.
Birsen Yıldınm. Ceren Yıldı-
nm, Ayşe Küçük, Reyhan Us-
ta, Aslı Bülbül, Beste Fildişi.
Ömer Ünal, Hiirya Koçak Çağ-
dan Dargı, Sırma Yılmazlar,
Taner Birsel, Zafer Algöz, Ka-
nöz Ozan. Behzat Gerçeker,
Canan İnce, Sevdiye Yılmaz
Leyla Gündoğdu. Ferruh Do-
ğan, Müge Sökmen, Tank Kaş-
kal. Macit Yedisu, Hiirya Cstün,
Beyhan Çelik, Erol Uçar, Kadır
Budak, SımÖztürk, Sevgi Ta-
nın, Nurhan Kavuzlu. Semih
Gümüş, Ayşin Kırkalı. Bertan
Onaran, Şemsa Yeğin. Sarp
Bengü. Levent Turgut, Nilgün
Sarman, Ahmet Müftüoğlu,
Tangut Türüdü, Adül Kutlubay,
Ferda Sevgin, Çiğdem Koca,
Neşe Aker, Banş Aslan. Cem
Tahir, Zafer Şengül. Serra Tü-
zün. Erdoğan Yaşar, F.Leyla
Aksüt. H.Turgaj Aksiit Ekrem
Kocaakmen, Fuat Mendeş.
Oğuzhan Akyürek, Zafer Boz-
kurt, Atakan Yılmazlar. Tamer
Yiğit Boz, Beşır Ergül, Dilek
Cengit, Nergis Cafıdan. Yase-
min Karal. Besim Tarablus.
Ahmet Türkaydın, Ramazan
Mercan, Haüde Aslım. Bünya-
min Taze. Uğur Terekli. Yaşar
Beşpınar. Selami Özcan. Ali
Güleryüz. NaciKıyak. Erdoğan
Başımar, Abdurrahman Taze.
Tahir Taze, Engjn Artar, Nazan
Tavşanlı. M.Fahri Tavşanlı.
F.Zerrin Samioğlu, Burcu Nu-
manoğlu Burak Numanoğlu.
Serra Tavşanlı, Arzu Gedik,
Özay Güna>. \iliifer Akdu-
man, Esin Güler. Saıt Tosyalı.
Cüne\tÇKicioğlu. Sedat Orbay,
Belgin Cİemirbağ, Metin Aycıl.
Korhan Ölçen. Gamze Çubuk-
cu. Hüseyin Kırlıoğlu, Koray
Etı, Özcan Ağabay. Denız Ünal,
Banş Öztok, Neslihan Ayal.
Fe>^a Bayvan, Serpil Altan, Ça-
ğata> Aıiadol. Ayşe Hür. Gül
Gülbahar. Canset Aksel, Afife
Barur. Neyyir Kayacıoğlu, Ay-
şen AnadoL Özden Ankan, Nur
Ankan. Eroy Cenberk. Esma
Savaş. Celal Çamaş, Erkan Ak,
Zıya Erden, MehmetSiye, llhan
Oğun, Asım Kefeli. Nejat Çe-
tin. Hikmet Görgün. Belma
Akdemir. Metin Kaya. Necmet-
tın Yurdagül. Yılmaz Pehlivan.
Hasan Torpil, Mehmet Türk.
Mustafa Orhanlar. Alpaslan
Turgut, Selami Öztürk, Fehmi
Madakbaş. Remzi Sezgın. Ay-
şe Yağmur, Kerime Değirmen-
cı. Erdal Lçar. Dündar Geyran.
Ufuk Erzi, Zuhal Şenol. Dur-
sun Doğan. Eren Çakar. Asım
Kefeli Deniz Emruilah, Yase-
minOzenç. Yasemin ispirli, Sü-
leyman Alantuğ. Fatma Sal-
man, Deniz Yangm. Fethi Ser-
kaya. Tolga Küçük R.Barlas.
E.Ay, E.Zeynep Uran, Hale
Kaıiıdağ. Yümni Tayfun, Vfey-
sel Karudağ. Zehra Murat.
O.Gülbaş, B.Saygı, Nevin Tay-
fiın, Meltem Aydoğdu. Nesrin
Tayfun, Gökhan Özer. Gülmtsal
Ahuğ, Y.Kaya. E.Ertem.
A.Taylan, Gamze Karudağ, As-
lıhan Boztepe, Özkan Özcelik.
Nurgül Akıcı, G.Gökdemirtaş.
Bekir Atik, Aylin Ardiri. Hüse-
yin Babaoğlu, M.Şeref Besen,
Ahmet Şen, Kemal Kulbey.
Haydar Akgün. Hüseyin Alp-
dündar, Güven Köseoğlu, Ce-
lal Köksal. Ahmet Özcan, Bay-
ram Karaahmetoğlu. Erkan
Ayper, .Mustafa Öztürk, Şenol
Gezer, Hüseyin Gölbaşı. Fevzi
Gürbüzer, Süleyman Cebecioğ-
lu. Mehmet Kutman. >ErolGö-
ker. Günay Pesen. Gürkan Ak-
gün. Fehmi Akgün, İsmail Ak-
gün, Rezan Alpay, Nuran Kol-
çak, Şeref Kolçak, Mehmet Pe-
sen. Nezahat Pesen. Hasan
Mutlucan. Keriman Mutlucan,
Tülay Şardağ.
SİRECEK