05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ARALIK 1994 CUMA 12 DIZIYAZI Terörle Mücadele Yasası tartışmalan, Türkiye'nin düşünce yapısmı yansıtan bir ayna oldu. ^sakçılann maskesi düştü T erörie Mücadele Ka- nuntaslağıylabirlik- te ortaya çıkan tar- tışma, ülkemizin içinde bulunduğu düşünce ortamının da güzel bir yansıması oldu. Yasakçı anlayış, ruhumuzun ve siyasi yaşamımı- zın bütün alanlanna sinmiş du- rumda. Devlet, neyi nasıl yasak- lanm diye düşünüyor. Aslında Terörle Mücadele Yasası'ndaki ve taslağındakı, "devletin, ülke- siyle ve milletiyle bölünmez bü- tünlüğüw sözü, sıyası yapılanma- mızı çok güzel yansıtıyor. Kürşat Bumin bir yazısında bu sözden yola çıkarak şu soru- yu soruyor: "Kim söylemiş, mil- letin ve ülkenin devletin olduğu- nu!*' Ülke ve mıllet dev letınmış. Yani her şey devletin. Ülke ve mıllet de onun malı. Bu deyim sanıyorum, bizim bugünkü po- litik mantığımıza cuk oturuyor. Hani egemenlik kayıtsız şartsız milletindi. Hanı önce halktı, ül- keydi. u Dev1etin milletr, deyi- minin çok düşünülüp taşınılarak söylendiği iddia edilemez. Bu deyim bilinçaltına kendiliğinden yerleşivermiş. Her elıne kalem veya mikrofon alan, kendi kafa- sma çok uygun bu deyimi. yazı- sının, kanun maddesinin veya konuşmasının içine oturtmakta bir sakınca görmüyor.. Burada, Türkiye'yi yönetenlerin aniam- lı bir fotoğrafını bulabılırsiniz. Geçenlerde. TV'de bir Amen- kan filmi vardı. Tom Cruise'un başrolünü oynadığı film. bir Vi- etnam gazisinin yaşamını ele alı- yordu. Vietnam Savaşı sürerken, ABD'deki savaş karşıtlan da. sa- vaş aleyhtan gösteriler yapıyor, Vıetnam'a müdahalenin durdu- rulmasını istiyorlardı. Savaş yanlısı ABD yöneticileri bu gös- terileri yapanlan bölücülükle suçluyorlardı. Banştaraftarlan- nın ülkeyi bölmek istedıklerini söylüyorlar. ABD halkını bölü- cülüğe karşı uyanyorlardı. Viet- nam Savaşı'na karşı çıkmakla. bölücülüğün ne ilgisi var diye düşünebiîirsiniz. Ama burada çok yakından tanıdığimız bir an- layışla karşı karşıya değil miyız? Bu tutum bize yabancı sayılabi- lir mi? Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in, bağımsızlıklannı ilan eden Çeçenlere kar şı söylediklerine ku- lak verirseniz yine tanıdık bir ses du- yarsınız. "Çeçenlere fllkemizi böldürtmeyiz. Rusya'nın içişlerine kimse kanşamaz." Rusya aleyhınde gösteri ya- pan, Çeçenleri destekleyen bazı kesimlere şu soru sorulsa na- sıl cevapladınrlar acaba? "Rusya'nın içişlerine ka- nşıyorsunuz, bu ülkeyi bölmek isteyen dış güçle- rin oyununa geliyorsunuz." Ölçü sürekK dejüşiyor Uluslararası ılişkılerde de bölücülük hep çifte stan- dartlıdır. Örneğin, Çek- lerle Slovaklann aynl- masını savunmak Yu- goslavya"da bölücülük değildir. Ama Boşnakla- nn bağımsız bir devlet kurmaya kalkışması bölü- cülüktür, Bu tür çok sayı- da örnek bulunabılir TERÖRLE MÜCADELE YASA TASARIS ORAL ÇALIŞLAR •Türkiye'de düşünmek, farklı düşünmek, bu düşünceleri yazı ve söze dökmek bir gelenek olarak tehlikeli kabul ediliyor. Yasakçı anlayış, ruhumuzun ve siyasi yaşamımızın bütün alanlanna sinmiş durumda. Devlet, neyi nasıl yasaklanm diye düşünüyor. • 1982 Anayasası'yla, Siyasi Partiler Yasası'yla, Türk Ceza Yasasf yla ve ve bütün bu yasalardaki inanılmaz yasaklarla Türkiye'nin zaten Terörle Mücadele Yasasf na ihtiyacı bile yok. Bu yasa olsa da olur olmasa da. Cezalar ve yasaklar isteyene yetecek ölçüde bolca var. Turkıye'de de "bölücülük" öl- çüsü süreklı bır değişim içinde- dir. Örneğin geçmışte Türki- ye'nin Dogu ve Güneydoğu sun- da yaşayan yurttaşlara "Kürt" demek bölücülüğün en büyüğü idi. Çok değil bir kaç yıl öncesı- nin davalart ve kararlan kanştı- nlsa, sırf bu sözcüğü kullandığı için ağır cezalara çarptınlmış çok sayıda isme rastlayabilirsi- niz. Ama artık bu sözcük suç ol- maktan çıktı ve "Kürtierin var- hğınıreddedenmi var?" efelen- meleri başladı. Bu efelenmeyi yapanlann. bir kaç yıl öncesine kadar, Kürtleri, "Kardayürüyen TürkJer"diyetanımladıklan he- nüz hafızalardan silinmedi. ANAPlideri MesutVılmaz'ın düşünce özgürlüğü sınırlanyla ilgıli yaptığı tanım da çok an- lamlıydı. Yılmaz, Terörle Mü- cadele Kanunu'ndaki •'düşünce suçu" kavramını savunurken şöyle söylüyordu: "Düşünceöz gürlüğünün sının ülke sınındır." Bu sınırlar nasıl ölçülecek? Kim hangı kafayla ölçecek. ÖrneŞin bir ırkçıya göre hangi düşünce- ler ulke sınırlannın otesıne gı- der? Bu ülkede işkence yapıldı- ğını söylemek. faili meçhul ci- nayetlerden, yargısız infazlardan söz etmek kımine göre en büyük bölücülüktür. Çünkü bu tür söz lerı ülkeyi bölmek isteyenler söylüyor denebilir. Örneğin Kürt sorununda siyasi çö- zümü savunmaya kalk- mak. bazı bakanlara ve Türkeş'e göre en büyük bölücülük çudur. Türkiye, tarihinin en büyük si- yasi, toplumsal ve ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Halk arasında etnik, mezhepsel, din- sel aynlıklar giderek derinleşi- yor. Türkiye ciddi bir iç bölün- me ve kamplaşma tehlikesiyle yuz yüze. Dini muhafazakârlık, şovenizm toplum içinde hızla yayılıyorvebu aynlıklar bazı si- yasi partilerce köriikleniyor. "Ülkemizi böimek istiyorlar" yaygarasını da en çok bu mer- kezler yayıyorlar ve ellerinde bölücülük cetvelleriyle bölücü anyorlar. Yasalap değişse de antayış değtyniyor Terörle Mücadele Kanunu, bu haliyle kalsa da. taslaktaki deği- şikJikler gerçekleşse de, çok faz- la bir şey değişmeyecektir. Tür- kiye'de düşünmek, farklı düşün- I mek, bu düşünceleri yazı ve sö- ze dökmek bir gelenek olarak tehlikeli kabul ediliyor. Maddeler, kanunlar değişse de anlayışta birdeğişiklikten söz edebilmek çok zor. 1982 Anaya- sası'yla, Siyasi Partiler Kanu- nuyla, Türk Ceza Kanunu'yla ve onlarca kanunuyla ve bütün bu kanunlardaki inanılmaz yasak- larla Türkiye'nin zaten Terörle Mücadele Kanunu'na ihtiyacı bile yok. Terörle Mücadele Kanunu ol- sa da olur olmasa da. Cezalar ve yasaklar isteyene yetecek ölçü- de bolca var. Ama bu tartışmanın öğretici olan yanı. dini cemaatlerimizle. Meclisımız"le, yasakçı anlayiş- lanmızla bir yerlere doğru yol alıyoruz. Bu yolun eşitlik, öz- gürlük, çağdaş bir topluma doğ- ru ilerlemek olduğunu kim ıddia edebilir? Yazdığı kitap nedeniyle cezaevinde bulunan Doç. Fikret Başkaya: Bu 6 demokratikleşmeme' paketiHalen TM Y nedeniyle cezaevinde bu- lunan Doç. Fikret Başkaya'nın konuya ilişkin düşünceleri şöyle: 1. Biryasanın niteliğini belirleyen, ya- sayı kimin çıkardığı, arkasında hangi güçlerin bulunduğudur. bu bakımdan Türkiye'deki yasal düzenlemeler baştan beri egemenlerin bir manipülasyonu ola- rak ortaya çıkmıştır. Bu tür düzenleme- ler, egemenler için bir tanzimat işlevi görmektedir. Bugüne kadar hiçbir yasal düzenleme kitlelerin istek ve baskısı so- nucu vücut bulmamıştır. Bu durum Tür- kiye'de her zaman açık ya da gizli baskı rejimlerinin hem varlık nedeni hem de sonucudur. Siyasi gericilik ve bağnazlık. ilericilik gibi gösterilmiş, bu işi de res- mi ideolojinin üreticisi ve yayıcısı duru- mundaki devlet aydınlan yapmışlardır. TCK141,142,163. maddelerinin kal- dınlması da bir manipülasyondur zira, demokratik alanın geliştirilmesi gibi bir kaygıyla yapılmamıştır. Egemenler, şim- dilik soldan bir tehdit olmadığı düşün- cesiyle, biraz da Batı'ya hoş görünmek için böyle bir manipülasyona girişmiş- lerdir.Kaldı ki, ortada değişen bir şey de yoktur. TCK 141,142 ve 163. maddele- ri TCK'den çıkanlıp başka yere, Terörle Mücadele Kanunu'na yerleştirilmiştir. Üstelik, daha da ağırlaştınlarak. Bu, şu- na benziyor: Bir adamın ceketinin sağ cebinde iki taş var, bu iki taşı çıkanp bir taş daha ilave edip sol cebine koyuyor ve boş olan cebini gösteriyor. Aslında taş sayısında yüzde 50'lik artış olmuştur. 2. Bugünkü tartışmalar da 'saraydaki gürültüden' ibarettir. Tartışmalara asıl •Özgürlüklerin bazılanna karşı olmak, tüm özgürlüklere karşı olmaktır. Bazı düşüncelere sınır getirilmesi aslında bir Bütün olarak düşünceye sınır getirilmesidir. Düşünceyi yasaklayıp cezalandıran bir rejim sonuçta kendi önünü de tıkamaktadır. Böyle bir toplum çürüyüp yıkılmaya mahkumdur. özgürlüğe ihtiyacı olanlar katılmıyor. Yine egemenlerin bir manipülasyonu ile karşı karşıyayız. Asıl özgürlüğe. demok- rasiye ihtiyacı olanlar sahneye çıkma- dıkça bu tür düzenlemeler devam ede- cektir. Asıl saçma olan da kamuoyunda sanki bir demokratikleşme oluyormuş gibi izlenim yaratılmış olmasıdır. "De- mokratikleşme Paketi" olarak sunulana aslında *demokratikleşmeıne"paketi de- mek gerçeğe daha uygun düşüyor. Zira, 12 Eylül 'de üretilen makine çalışmaya ve yol almaya devam ettikçe, söz konusu makine tuzla buz edilmedikçe ve bu tip bir eylem asıl özgürlüğe, demokrasiye ihtiyacı olanlar tarafından gerçekleşti- nlmedikçe demokratikleşmeden söz et- mek mümkün olmayacaktır. Bugünkü gürültünün nedeni, Batı bas- kısını yumuşatmak, bir şeyler yapıldığı izlenimini yaratmaktır. Ama, bunu bile yapmalan kolay olmuyor, kitlenin he- nüz bir demokrasi talebı yok. Öte yan- dan kendilerine aydın sıfatı yakıştıran, "dipktmatalardada" ne öyle birbilinç ne de öyle bir ırade var. Bu durum Türki- ye1de aydınlann "devlet aydını" olmala- nndan kaynaklanıyor. Dünyada ulusal ve evrensel sorunlara bu derecede ya- bancılaşmış bir aydın grubu herhalde yoktur. "Aydınlar" devlet aydını olarak kaldıkça. demokratikleşme yolunda her- hangi bir açılıma katkıda bulunamazlar. Sağda ve solda çifte standart 3. İki yasa arasında kayda değer bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. Tam tersine, bazı maddeler daha da ağır- laştınlıyor. Üstelik tasanda düşünceye sınır getirme niyeti açıkça görülüyor. Düşünceye sınır getiren bır anlayışla ya- pılan yeni düzenleme eskısini aratmaya- cakrır. Olsa olsa, halen cezae\ inde bulu- nan bazı aydınlar şimdilik dışanya çıka- bilirler. Ama, her an geri dönmeleri mümkündür. Böyle bir düzenleme, Ba- tı'ya "Bizdedüşüncesuçu" yoktur deme- lerine imkân verecektir. Fakat tasannın Cazeteci-Yazar Mehmet Metiner Demokraside düşünce 6 mıızır' kabul edilemez •Türkiye'de bütün yurttaşlar artık özgür olmalıdırlar ve düşündüklerini açık, dolayımsız ve özgür bir biçimde ifade edebilmek olanağına sahip olabilmelidirler. "Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı" bir ülkede demokrasiyi oturtmak mümkün olmaz çünkü. Gazeteci-yazar ve tstanbul BüyükşehirBelediye Başkanı Da- nışmanı Mehmet Metıner'in TMY ile ilgili görüşleri şöyle: Terörle mücadele yasa tasansı bence bizatihi terörle değil dü- şünceyle mücadele yasa tasansıdır. Çünkü mevcut yasalarda za- ten terörle ne şekilde mücadele edileceği açıkça belirtilmekte- dır. Bu yasa tasansıyla resmi ideolojiye aykın düşen bir kısım düşünceler. 'terörle özdeşleştirilerek" cezalan- dırılmak istenmektedir. 'Bölücülük'' ve 'şeriatçılık' başından beri sistemin iki ana düşmanı olarak ka- bul edilmektedir. Sistem, kendini ko- rumak için bu iki 'düşmanına' karşı antidemokratik mekanizmalargeliş- tirmek yoluna gidiyor. Bence terör- le mücadele yasa tasansı, artık Tür- kiye toplumunun hiçbir sorununu çözmeye güç yetırmediğı anlaşı- lan ve kelimenın tam anlamıyla bır yetmezlik içinde bulunan sistemin kendini antidemokratik yollarla bir süre daha devam ettirme çabası ola- rak değerlendirilmelidir. Terörle Mücadele Yasa Tasansı, öy- le iddia edildiği gibi demokratik bir yasa değildir. Çağın çok gerisinde olan bır yasadır. SHP "bölücülük suçu"na bir de "şeriatçılık su- çu"nu eklemek gibi bır gayretın içinde bulun- maktadır. Şayet SHP hangi tür düşünce olursa olsun düşüncenin bizatihi kendisini suç kapsamından çıkartmak gibi bir gayretin içine girmiş olsaydı. asıl o zaman demokratik davranmış olur- du. Getirilmek istenen yasa tasansı- na sırf "163 hortlatıljyor!" gerek- çesiyle karşı çıkanlar. dahası bir de buna "bolücülüğe prim verili- yor!" eleştınsinı ekleyenler, ben- ce çifte standart örneği sergilıyor- lar ve hiç de demokrat davran- mıyorlar. Aynı şekilde "şeriatçı- lık tehlikesi"nı önlemek adına 163. maddenin yeniden hortlatıl- masını "laik cumhuriyeti koru- mak" biçiminde değerlendiren anlayış sahiplerinin de çifte standart örneği sergilediklerine ve böylece demokrasi kültürüne darbe vurduklanna inanıyorum. Kendi adıma ben her iki yaklaşım biçimini de demokratik bulmuyo- rum. Sadece kendileri için hak \e hürriyet isteyenler, pekala baş- kalannın hak ve hürriyetlerine rahatlıkla tecavüzü meşru görebi- lirler. Asıl bu zararlı bakış açısını bir tarafa itmek gerektiğine inanıyo- rum. Demokrasilerde hiçbir düşünce "muzır" olarak kabul edilemez. Şiddet ve cebir içermediği sürece hiçbir dü- şünce yasaklanamaz. Demokratik dev- let resmi doğrulan veya resmi ideolojileri olan bir devlet ol- madığı için yurttaşlann şu ve- ya bu düşüncelen karşısında ta- raftutmaz. Demokratik devlet, yurttaşlann düşünceleri karşı- sında yansızlığını koruması ge- reken bir devlettir. Hangi düşüncenin zararlı olup olmadığına halk karar ver- melidir. Şayet o düşünce sahip- leri partılerinı kurup örgütlen- mişlerse. halk onlan ıktıdara getirmemek suretiyle zaten sis- temin dışma itmiş olur. Türkiye'de bütün yurttaşlar artık özgür olmalıdırlar ve dü- şündüklerini açık. dolayımsız ve özgür bir biçimde ıfade ede- bilmek olanağına sahip olabil- melıdırler. "Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığTbır ül- kede demokrasiyi oturtmak mümkün olmaz çünkü. Terörle Mücadele Yasa Tasa- nsı'nı şu veya bu yönde ıslah etmek gerektiğine ınanmıyo- rum. Düşünceyi suç kapsamına alan bu tür yasalann tümden değiştirilmesi gerektiğine ina- nıyorum. Düsüncelerinden dolayı içer- de yatan tüm mahkumlar ser- nihai şekli henüz ortada olmadığı için, ileriye dönük tahminler yapmak zordur. Bu arada sağda ve solda vaygın bır çifte standarrtan söz etmek gerekir. Biz- de soldan birinin başı derde girdiğinde sağdan hiç ses çıkmıyor. Sağdan birinin bası derde girdiğinde sol kesimden çıt çıkmıyor. Oysa. önemli olan "başkası- nın özgürlüğüdür" Başkasının özgür- lüğünün kısıtlanması aslında sizin öz- gürlüğünüzün kısıtlanmasıdır. 4. Düşüncenin suç olduğu bir toplum hiçbir sorunu çözemez. Sanılıyor ki ba- zı düşünceler yasaklanabilır, diğerleri serbest olabilir. bu saçma bir anlayıştır. Zira, "Özgürlüklerin bazılanna karşı ol- mak, tüm özgürlüklere karşı olmaktnf Bazı düşüncelere sınır getirilmesi aslın- da bir bütün olarak düşünceye sınır ge- tirilmesidir. Zira, sansürotosansürün ge- lişmesine uygun bir zemin yaratarak. dü- şüncenin önünü tıkayacaktır. Sorunlar tartışılmadan çözülemez. Düşünceyi ya- saklayıp cezalandıran bır rejim sonuçta kendi önünü de tıkamaktadır. Böyle bir toplum çürüyüp yıkılmaya mahkumdur. Düşünce ve tartışma ve örgütlenme tam serbest olmadan Kürt sorunu da dahil hiçbir sorunun çözülmesi mümkün de- ğildir. Eğer hiçbir sınırlama olmadan Kürt sorunu özgürce tartışılabi'seydı, bugünkü tablo da ortaya çıkmazdı. Eğer bir ülkede bazı insanlar bazı şey lenn tar- tışılmasını yasaklayabiliyorsa o insanlar "memleketin sahibidirler." Böyle bir ül- kede başkalannın vatandaşlığı tartışma- lı halegelir. Böyle bir duruma razı olma- mız, kabullenmemız mümkün değildir." best bırakılmalı ve düşüncenin önündeki tüm engeller de kal- dınlmalıdır. Türkiye'nin sosyal banşı ıçın bu gereklıdir diye düşünüyorum. Türkiye'ye Terörle Müca- dele Yasası gibi çağdışı ve an- ti-demokratik yasalar değil, sahici demokrasi yaraşır dıyorum. Yarın: Yasaklara değil özgüriüğe gereksinım var ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOGLU Beyaz Bir Gece Soğuk ısırıyor, yerler buz, beyaz bir gece başlıyor baş- kentte Kar yolları kapıyor, ama CSO'ya gitmekten geri kal- mıyor sanatseverler. Güzel bir müzik olayını yaşamak için karı, buzu aşıyorlar. Geleneksel Inönü konseri var o ak- şam. Artık kurumlaşt/, yılda bir kez Inönü anısına çalıyor orkestra. Ölüm yıldönümüne rastlayan haftada. Paşasal anılarla gülümsüyor çalgıcılar, çoksesli müziği destekle- yen devlet adamını saygıyla selamlıyoriar. Bu yıl Alman besteci Helge Jorns de katılıyor bu selama. Keman ve viyola için bır bölümlü konçertosunu Inönü'ye sunuyor. Konçerto ılk kez seslendiriliyor. Güzel bir olay değil mi? Suna Kan ve Ruşen Güneş Mozart'ın konçertant senfonisini çaldılar sonra. Ardından da Danimarkalı besteci Nielsen'in senfonisi. Suna Kan ve Ruşen Güneş'i daha önce de dinledim. CD'lerini de durmadan çalıyorum, ama o konserin coşkusu başka. Dı- şarda kar, içerde Mozart, gecemız, dünyamız da beyaz- laşıyor giderek. Karanlığı aşıp aydınlığa ulaşıyoruz. Gü- rer Aykal'ın değneğınde başka bir ışık mı var, Suna Kan'ın kemanından yıldızlar mı yağıyor. Ruşen Güneş'in par- maklarında neler parlıyor bitmem, ama yorumcularda, or- kestra da olağanüstü bu akşam. Mozart'ın şarkıları çınlı- yor kulağımızda. Bence aşk şarkılan. Keman mı daha sevdalı, viyola mı karar veremiyor insan. Kim kimin dün- ya güzeli, kim kimin deli divanesi? ismet Paşa ile Mevhi- be ınönü canlanıyorgözümde, konsersalonunael elege- lip el ele müzik dinlemeleri. Sonra başka sevgilileri düşü- nüyorum, Mozart'ın dostu, sevgili Nadir Bey'i, Berin Ha- nım'ı. Sevmenin, birbirine şarkılar söylemenin güzelliği- ni. Giderek sessizce katılıyorum orkestraya, tüm sevgili- lerime ben de şarkılar söylüyorum. Sevgiyle oluşan gü- zelliklerı kutluyorum. Sanırım herkes şarkılar söyledi ve dinledi o konserde. Tüm sevgililer birbirine kavuştu. Inönü ailesi üç kuşak bir arada konserde. Kültür Baka- nı, Dışişleri Bakanı da var. Karayalçın geç geldi, sonuna kadar kalmadı, Pembe Köşk'teki gece yemeğine de ka- tılmadı. Vakti daralıyor giderek. Profesör Mümtaz Soy- sal konseri de ızledi. Pembe Köşk'e de geldi. Yanında gü- zel kızı Defne, çevresinde dostları, öğrencileri ya da ilk kez gördüğü yabancılar, onu selamlamak istiyor, sorula- rına yanıt anyorlar. Ben de güzel bir soru yağmuruna ta- nık oldum. özellikle konser salonundaki gençler ilgimi çektı, siyasal orkestralann teksesliliğine tepki gösteriyor, çoksesli orkestralar istiyorlar, yenı sesler, çağdaş yapıt- lar özlemini belirtiyorlar. Profesör Soysal solist mi kala- cak, orkestra mı yönetecek diye soranlar da var. llginç sorular değil mi? Zaman değil, hepimiz yanıtla- yacağız bence. Çünkü zaman çabuk geçiyor, yakalamak gerekiyor... Inönü Vakfı da bır sevgi ürünü kuşkusuz. Giderek bo- yutlanıyor. Pembe Köşk'ün kapısı kapanmıyor hiç. Kon- serler, sergıler, konferanslar, söyleşilerle çağdaşlığa çağ- n, küllenmiş belleklere uyarı niteliğinde etkinlikler birbiri- ni izliyor. Bu akşam da Aydın Gün'ü dinleyeceğiz Pem- be Köşk'te. "Siyasal iktidar ve sanat ikilemi" konusunu anlatacak. Kim bilir ne>er söyleyecek. O ikilemi hayli acı yaşıyor toplumumuz. Kimi partiler, kimi yerel yöneticiler sanata, sanatçıya nasıl bakıyor! Heykele, baleye nasıl ba- kıyor! Belden yukarı bakmaya boyları yetmiyor mu aca- ba? Pekı insanlara, çocuklara nasıl bakıyor? Ankara'nın Batıkent'inde yeşil alan kalmayacağı söyleniyor. Çocuk yuvası yapılacak arsa bulunamıyor, adı "Batı" da olsa, ya- şamı ters yönde! Boş arsalara da cami yapılacağı söyle- niyor. Herkes camıye gidecek, olmayacak duaya amin di- yecek! Önce bir kamuoyu araştırması yapılması, Batı- kentliler yeni camiler istiyor mu diye soruşturulması ge- rekmez mi? Okul, sağlık ocağı, kreş yapmak varken ca- mi sayısını çoğaltmak neden acaba? Sayın Nevzat Ayaz'ın kaşla göz arasında yenı bir imam-hatip lisesi aç- masına şaşırmadınız mı? Sözler ve davranışlar da Batı- kent'teki gibi, çağdaş eğitimden söz ederken yeni bir imam-hatip lisesi! Peki, Çankaya Köşkü'nün bahçesine yeni bir camiye ne buyrulur? Bir cami, bir de mescit var, şimdi yenisi! Eskı polıtika hiç değişmiyor. Seçim kürsüle- rinde dinlediklerimiz bir aldatmaca mıydı acaba? Sayın Demirel bır hesap adamı, öncelikleri de iyi bilir. Çanka- ya Köşkü'nün bahçesine cami yaptırmanın hesabı ne acaba? Elbet öğreneceğiz/ BULMACA 1 2 3 4 5 SOLDAN SAĞA: 1/ Yollan koruyup göze ten görevliye verilen ad. 2/Alev... Yırtıcı bırtatlı su balığı. 3/ Bir şeyin doğru olduğunu belirt- mek için yapılan işaret... Kırgızlar'ın ünlü desta- nı. 4/Soluk borusu... Kumtaşı. 5/ Hindistan ve Iran'da yetişen, pışince güzel koku veren in \e uzun taneli pirinç türü 6/ Arapçada "ben"... Çın- konun simgesi. II Ye- mek... Avrupa Para An- laşması'nınsimgesi... Birzamanbi- rımı. 8/ Kuş, üretmeye yarar kafesli yer. 9/Matematiktekullanılan sabit bir sayı... Tropikal Amenka'da ya- şayan iri gagalı kuşlann ortak adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üstünde hamur açılan ya da yemek yenilen tahta. 2/Tehliİce işa- reti... Ülkemız sulannda yaşayan ve "biz" adı da verilen mersinbaJığı tü- rü. 3/ Hz. Muhammed"in meclisle- rinde ve konuşmalannda bulunan kimseler... Eski ve bilinmeyen bırtarihi anlatmakta kullanılan deyim sözü. 4/Ender, seyjek... İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan metal parça. 5/ Üstünkö- rü ve eğreti onanm. 6/ Muğla'nın bir ilçesi... Ceylan. II Deniz ya da ırmaklarda birdenbire derinleşen yer... Bir renk. 8/ Halk mü- ziğine özgü tellı bir çalgı... Emile Zola'nın tanınmış bir romanı. 9/Ant içme... Gıysi kolu. GÖKÇEBEY KADASTRO HÂKİMLLİĞİ'NDEN EsasNo: 1992-12 Karar No: 1994'37 Davacı Satia Soysal vekılı tarafından davalılar Alı Soysal ve 39 arkadaşı aleyhıne açılan kadastro tespıtine itıraz ve tescil da- vasının mahkememizce yapılan açık yargılaması sonunda; Mahkememizce verilen 2.9.1994 tarıh ve 1992İ2 esas, 1994 37 karar sayılı ilamla davanın kesın mehil sebebiyle red- dıyle Gökçebey Direkli Ceviz me\kıili 389 parsel nolu taşın- mazın kadastro tespitı gibi tapu sıcılıne. peşın harcın mahsubu ile bakıye 55.000- TL ret harcının davacı tarafından tahsiline, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar ke- sınleştığinde kütüklenn devn yapılmış ıse Gökçebey Tapu Sicil Müdürlüğü'ne, yapılmamış ıse Gökçebey Kadastro Müdürlü- ğü'ne tevdune karar venlmiş olup: Verilen bu kararın adreslen meçhul olan ve zabıtaca da tespit edilemeyen Da\ut kızı Şahizer Türkyılmaz ve Emin eşi Nefise Soysal'a karar teblığı yerine geçmek üzere ve aynca bu ılanın yayımı tarıhınden ıtibaren 22 günlük süre ıçerısınde temyiz edılmediğinde karann kesinleşeceğı ılanen tebliğ olunur. Basm: 53527
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle