23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ARALIK 1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Leyla Gencer ve oda ıııüziği şölenleri EVİN tLYASOĞLU Geçen hafta müzik dünyamızın gün- demındeki en önemli olay Leyla Gen- cer'e, Sevda Cenap And Vakfi'ndan al- tın madalya verilmesiydi kuşkusuz. Açılış konuşmasını yapan Erdoğan Ok- yay, "Leyla Gencer bize Atatûrk dev- rimleriniıı en güzel armağuudır" dedı- ğinde salondaki 600'e yakın konuktan kopan uzun alkışı duymalıydmız. Dün- ya opera sahnelerini fethetmiş, onca yıl hayranhkla ünûnü korumuş bir sanatçı- ya, aktif sahne yaşamından çekildikten sonra ilk kez yurtiçinde böylesi birödül verilmesi de çok manidardı. Leyla Gen- cer de birçok yabancı ûlkenin cumhur- başkanından ilk ödül alıyor olmanın coşkusu ıçindeydi. Konuşmasında, ders alınacak pek çok şey arasında iki önem- li nokta vardı: Aslında her şeyi Türkiye'de burada- ki müzık kurumlannda öğrenip yurtdı- şına gittiginı, ancak oralarda kendini zenginleştirdiğini anlatıyordu. Aynca aktif sahne yaşamından doruktayken çekilmeyi uygun bulduğunu söylüyor- du. Şimdi hâlâ tiyatronun içinde, hâlâ sahnede, hâlâ şan yapıyor. Seminerlerini izleyen bir dolu sanat- çıya tüm deneylerinin kapılannı açıyor, onlara yol gösteriyor. Yalnız şarkı söy- leme tekniğini değil, kişilik geliştirme yollannı da öğütlüyor. Kendini zengin- leştirme yöntemlerini de öğretiyor. Leyla Gencer'in sayısız hûnerlen ara- sında bu ikisinden öğrenilecek ne çok şey var! Kendini zeginleştirmek becerisi ka- dar, âktıf sahneden zamanında çekilme- sini bilmek. Bundan böyle umanz, sanat kurum- lanmız ve sanatçılanmız onun deneyi- mindcn yararlanırken hem Leyla Gen- cer enerjisini, dinamizmini ve o yüre- ğindeki genç çırpıntıyı koruyacak, hem de sanatçılanmız onun bu hünerlerinı kendı kariyerlerine katacaklardır. Oda müziğinin acakhgı , Oda müzıği, 18. yüzyıl Avrupası'nın soylu malikânelerinde verilen küçük to- pluluklarla seçkinleşir. Büyük sahneler, büyük konser salonlan icat edilmeden öncesının sıcacık ortamını yaşatan mü- • Leyla Gencer'in sayısız hünerleri arasında bu ikisinden öğrenilecek ne çok şey var! Kendini zeginleştirmek becerisi kadar, aktif sahneden zamanında çekilmesini bilmek. Bundan böyle umanz, sanat kurumlanmız ve sanatçılanmız onun deneyiminden yararlanırken hem Leyla Gencer enerjisini, dinamizmini ve o yüreğindeki genç çırpıntıyı koruyacak, hem de sanatçılanmız onun bu hünerlerinı kendi kariyerlerine katacaklardır. Alman topluluk Trio op. 8, Beyaz Köşk'te verdiği konserle müzikseverieri etkiledi. Zeynep Yamantiirk ziktır. İki çalgıdan sekiz çalgıya kadal yazılan küçük topluluklann müziğidir. Duo'nun, trio'nun, kuartetin, kentetin ve sekstetın baş tacı olduğu günlerdır. Sonradan daha kalabalık topluluklar için yazılan ancak senfonı orkesrrasın- dan da az sayıda çalgıyı içeren oda or- kestralan oluşmuştur. Sonradan kom- pozısyonlann daha çok çalgıyı gerektır- mesi daha çok sayıda orkestra üyesıni gerektirmiş. orkestralann büyümesiyle de daha genış sahnelere büyük salonla- ra gereksinım duyulmuştur. Küçük oda- larda ıcra edilmek üzere yazılan oda müziklen de 19. yüzyıl sonlanna dog- ru artık konser salonlannın sahnelerine taşınmış. odada çalınmaözelliğinı yitir- mıştir. Bugün küçük mekânlarda dınle- me firsatı bulduğumuz zaman oda mü- zikleri bir başka tat venyor. Örneğin ge- çen hafta Beşiktaş. Resım-Heykel Mü- zesi'nde dınlediğimız Hakan Şensoy- Zeynep Yamantürk'ün düosu ve Emir- gân Beyaz Köşk'de dinledigimiz Alman Trio'su Opus 8 in dinletisi, nice konser salon konserinden çok daha zevkliydi. Ülkemizde nedense piyanist kadar kemancı yetişmiyor. Suna Kan ve Ayla Erduran'dan sonrajjelen kuşaktan İs- mail Aşan ve Tunç İinver, devlet sanat- çılığı unvanına kadar yükselip, kariyer- lerini sessizce sürdürmeyi yeğ tuttular. Daha sonraki kuşaklardan Işın Çak- makçıoğlu. Avustralya'da bir orkestra üyesi olmayı seçtı. Cihat Aşkın Lond- ra'da, Tuncay Yılmaz Almanya'da, ba- şanlı bir kariyer peşinde koşuyorlar ve Hakan Şensoy (1968) geçen haftakı konserinde bir sanatçının yeteneği ıle çalışkanlıgını birleştırmesının tablosu- nu sergiledi. Baştan sona ezbere çaldı- ğı, güzel düzenlenmiş bir programda pi- yanist Zeynep Yamantürk ile bu oda müziğı ortamını paylaştı. Özellikle Be- ethoven'in piyano ve keman için sonat- lanndan op. 23, no 4'ü seslendirmede- ki yommlan uzun süre unutulmayacak bir başan düzeyi taşıyordu. Brahms'ın Scherzo'sundaki cesaretli forteler, bes- tecinin klasik kalıplar ıçinde olsa da ko- pamadığı romantızm ruhunun dışavuru- muydu. Ikinci bölümde çaldıklan Cesar Franck sonatının, oda müziği nitelikle- n açısından biraz daha pişmesine, ol- gunlaşmasına ve özellikle ağır bölüm- de biraz daha Franck'ın o başdöndüren döngüsel motiflerini aynmsatmasma gereksinımi vardı. Zeynep Yaman- türk'ün tuşlardaki açık ve net anlatımı: Hakan Şensoy'un yüreği ile bilinci bir- leştiren "dramatik"yorumu, bu ıkilının müzik dünyamıza yeni bir soluk getir- diğini muştuluyordu. Emirgân, Beyaz Köşk'te Alman Kül- tür Ofisi'nın organızasyonu olan Opus 8 Triosu'nun konsen de geçen haftadan bir başka etkıleyici olaydı. Beyaz Köşk'ün otantik ortamında Schubert ve Beethoven'den örülü piyanolu triola- n dinlerken atalanndan kalan bir mira- sı değerlendiren bu topluluğa biraz da ımrenmemek elde değildi. Yüzyıllar boyu babadan oğula. kusak kuşak din- leyip büyüdüklen bır geleneği sürdür- meleri, hamurlannda zaten var olan bir alaşıma kendi çalışkanlıklannı ekle- mekten öte bir çaba değildi. Üyelen pı- yanist Michael Hauber. kemancı Eck- hardFischerveçellist Mario de Secon- di'den oluşan Tno, op. 8'ı ve böylesi oda müziği dinletilerini ülkemizde her zaman konuk etmek ıstenz. Son caz konseri Oçal, Tacuma ve Puschnig'denKültür Servisi - Pozitif ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu ortak girişimiyle düzenlenen Caz Konserleri Sensı, önümüzdeki cuma günü Burhan Öçal, Jamaleddin Tacuma ve Wolfgang Pusching üçlü&ünün vereceği konserle devam ediyor. Vurmalı ve yaylı çalgılar ustası olarak nitelenen Burhan öçal, etnik öğeleri caz ile harmanlayan bir müzisyen olarak tanınıyor. 1953 yılında Kırklareli'nde doğan ve klasik Türk müziği eğitimi görmüş olan Öçal, çalışmalannı 1977yılından beri Isviçre'de sürdürüyor. Müziği nde caz, rock, folk, klasik müzik ve klasik Türk müziği unsurlannı banndıran, bütün Avrupa'da solo konserler veren Öcal'ın birlikte çaldığı isimler arasında Nana Vasconcelos, Bobby VVatson, Stere Swallow, Trilok Gurtu, Werner Ludi ve Maria Joao Pires bulunuyor. Klasik gıtarcı ElkK Fısk ve Volker Biesenbeoder'le de birlikte çalan Öçal, 'VVeather Report'un lıderi Jo Jamaleddin Tacuma Zawinul'un senfonı orkestrasına da katıldı. Yenilikçi tarzıyla dikkat çeken Jamaleddin Tacuma, bası ahşılmış destekleyici rolünden kurtararak merkeze taşıyan bir müzisyen, bir bas virtüözü ^larak nitelendinliyor. Sanatçı kendi adıyla dört albüm yaptı İlk albümü 'Shov» Stopper'da genış bir müzık alanını kaplama iddiasıyla yola çıkan Tacuma'nın 'Music VVorid' adlı albümü Fransa, Türkiye ve Japonya'da yapılan, bu ülkelerin tarzlannı içeren kayıtlardan oluşuyor. Vienna Art Orkestrası elemanlanndan VVolfgang Puschnıng ıse flüt çalıyor. 1956 yılında Avusturya'nın KJagenfurt kentınde doğan. Part of Art', 'Air MaU' gıbı topluluklarda çalan Puschning, Otto M. Zykan, Thomas Pernes, H. K. Gruber gibi Avusturyalı modern klasik bestecilerle çalıştı. 1985 yılında 'Pat Brothers' adlı toplulugu kuran sanatçı, Carla Bley'le birlikte çahşmaya başladı. Değişik flütlcr çalan sanatçı, 1985 yılından itıbaren Linda Shaırock'la işbirliği yaparak kendi müzik kavramını ve estetığini oluşturmaya başladı. Piyanist Hüseyin Sermet'ten yeni başarılar ÜNERBİRKAN İZM İR-Fransa'da, klasik müzik der- gilerimn en ünlülerinden "Diapason", her ay çıkan CD'leri, dıyapozon ışaretı (U) taşıyan notlarla değerlendirir. Bu notlann en yüksek olanı, "otağanüstü/ exceptionneT anlamına gelen "Altın Di- yapazon/Diapason d'or"dur. Okurlanm anımsayacaklardır: 1992 yılında genç piyanistimiz Hüseyin Sennet (1995), Valois- Auvidis firması adına gerçek- leştırdiği bir CD ile (C- V. Alkan: Piya- no parçalan) altın diyapozlardan bırini kazanmıs, sonradan, bütün yıl için ya- pılan degerlendirmede, "Yıhn Altın Di- yapazonlan" arasına girmeyi başarmış- tı. Aradan iki yıl geçtikten sonra, bu- günlerde aynı başanyı yineledi Sermet. Geçen mayıs ayında, aynı firmanın ya- yımladığı bir CD ile elde ettiği Altın Diyapazon, onu şimdi de 1994 yılının en iyileri arasına getirdi. Genç piyanist bu CD'de piyano- orkestra için yazılmış en parlak, o ölçüde de güç, yirminci yüzyıl eserlerinden birini, Fransız bes- teci Florent Schmitt'in (1870-1958) "Orkestra ve Piyano için Op. 82 Symphonie Conccrtante"ını. David Ro- bertson'ın yönettiği Monte-Carlo Filar- moni Orkestrası ile birlikte, dünyada ilk kez plağa seslendiriyor. Diapason'da Michel FTeury, Hüseyin Sermet'in yoru- mu için şunlan yazıyor: "™Sermet, Rahmaninov'un büyük piyano yansry- ia olan yakınnğını daha önce tanıtlamış- tL Bu yüzden, Schmitt'te, Fransız-Rus müzik dostluğunun bu en tutkulu öncü- sünün müziginde bu denli basan gös- termesi şaşırtKi olmadı bizier içinm" Yalnız Dıapason değıl, ötekı müzık dergileri de en yüksek puanlan veriyor- lar Hüseyin Sermet'e. Örneğin, "Re- pertoire" dergısi, l'den 10'a kadar sıra- ladıgı değerlendirmeler içinde, Ser- met'in bu CD'ine 10 numarayı veriyor. Fransız müzik aktüalıtesinı ızleyenler, Altın Diyapazon gibi Repertoire'dan 10 numara almanın da ne denlı güç oldu- ğunu bilirler. Hüseyin Sermet'ın başa- nsı öyle, bızde pek sık rastlanan, "ken- dimizden menkuT, yalancı parlamalar- dan (!) değil, bilek gücüyle, çalışmay- la. iradeyle, akılla elde edilen, gerçek "uluslararası"başanlardan. Bizim "renkü medya''mız, günlük, bayağı po- litikadan, süslü şarkıcılardan. sahte şöh- retlerden başını kaldınp görebilir mi yansıtabilir mi böyle bir başanyı? Hiç sanmıyorum. Bununla da bitmıyor Sermet'in başa- nlan: Genç sanatçı, geçen yaz dünya- nın en önemli birçok piyanıstinın katıl- dığı "La Rodque d'Antheron" ulusla- rarası piyano festivaline katıldı. "Flo- rans Piyano Parla" diye adlandınlan. nefis doğa köşesinde 10 agustos günü Brahms'ın. Schumann'ın müziklerini sundu. Şimdi de bu konulan yakından bılenler sıkı dursunlar: Gelecek yılın ilk aylannda Sermet, Fransız besteci Ma- urice Ravel'in bütün piyano eserlerini CD'lere seslendirecek. Bugüne dek, dünyada hiçbir piyanistin başaramadı- ğı bir şey bu, gerçek bir maraton! 1995, anla$.ılan, müzıkte Hüseyin Sermet yıâı olacak bizier için... Piyanistimiz, geçen hafta sonu Iz- mir'deydi: 9 aralık günü, Japon şef Pas- hinao Osawa'nın yönetimindeki tzmir DSO'nun eşlığinde, Mozart'ın K. 488 La majör 23 'üncü konçertosunu seslen- dirdı. Bu konçertoyu 1786'da, "Figa- ro'nun Düğünü" operasıyla aynı dö- nemde yazmıştı Mozart. La majör tonu, o yıllarda artık Viyana'ya kesinlikle yerleşmiş olan bestecinin en çok tuttu- ğu, renk olanaklannı en iyi değerlendir- diği tonlardan biriydi; eseri. sanatçı ki- şiliğinden ödün vermeksızın, en yalın, en saydam, en anlaşılır bir yapı içinde örgüledi. Sennet. Mozart'ın konçertolannda- ki "şarkı söyteme" öğesini önde tutan, yumuşacık, fısıldama gibi tüy gibi bu tuşeyle seslendirdi konçertoyu; yirmi beş dakika boyunca, o benzersiz opera- nın Kont-Kontes Almaviva'sı, Figa- ro'su, Susanna'sı, Barbarina'sı.. gibi içe işleyen, doyum olmaz şarkılar ulaştırdı dinleyiciye. Tek bir yerde, ölçüyü bir milimetre bile kaçırmaksızın, aynı yu- muşak kıvamdaki orkestra eşliğinin yardımıyla. Istanbullu, Ankaralı müzik- sever okurlanmın, önümüzdeki iki haf- ta sonu Sermet'ten aynı konçertoyu din- leme olanağmı bulacaklannı duyurmak istenm. Başanh bir seslendirme Konserin ikinci yansında, Japon yö- netmen Osawa'nm (ünlü Seiji'yle hiç- bir ilgisi yok), gerilimli yapısına, melo- di örgüsüne, nüans, denge ve renk öğe- lerine büyük özen göstererek tezgâha getirdiği, pek ünlü, pek sevılmiş bir Çaykovsld senfonisini, koruyucusu JVlme von Meck'in önensi üzerine 1876 yılında yazılan op. 36 Fa minördördün- cü senfoniyi dinledik. Başanlı, zevkle dinlenen bir seslendirmeydı. Temiz so- lolarla seçkinleştiriyordu. Osawa'yı, 1950 doğumlu bu yetenekli, bilgili, or- kestrayla ilgililerin çok sıcak olduğunu gözledığim şefı gözden uzak tutmasın- lar Izmır DSO yönetıcileri. Olanaklar elvenrse, süreklı şef olarak düşsünler arkasına, kazançlı çıkacaklanndan emi- nim. Bu arada, geçen hafta yeniden bu orkestranın müdürlüğüne getirilen Nu- man Pekdemir dostumuzu da kutluyor, başanlar dilıyorum. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Çeviri Şiirler Bunca pisliğin, çirkefin içinde bir güzellik durmadan ser- piiip gelişiyor. Sanınm ilk adım yıllar önce "Tercüme Dergisi'nin "Şiir özel Sayısı" \\e atılmıştı. Sabahattin Eyuboğlu'nun seve- cen yol göstericiliği, Tercüme Bürosu çevresindeki aydın- lann desteğiyle kotanlan o sayının baş işçisi Orhan Ve- li'ydi. Gerçekten mi öyle, yoksa bana mı öyle geliyor bitemem, açıklamalan, değişik puntolan, harf çeşitleriyle, hatta yan- lışlan, eksikleriyle "ş/Vrse/"dir. "Tercüme Derg/s/"nın o sa- yısı; aşın ağırbaşlı olan öbür sayılanna hiç benzemez. Ay- nı şiirsellik Orhan Veli'nin kendi yayımladığı kitaplannda da vardır. Demek ki onun beğenisinin yansıması... 1940'larda öne çıkan şaırlerın (Orhan Velı, Oktay Rrfat, Melih Cevdet Anday, Cahrt Sıtkı Tarancı vb) şiir çevir- meye ağırlık verdikleri dönem, hem çok verimli oldu, hem de bayağı uzun sürdü. Variık Yayınevi'nin Fransız Şiiri An- tolojisi, Yeditepe Yayınevi'nin Çağdaş Fransız Şiiri ile Ba- tıdan Şiirler adlı derlemeleri elîerden düşmeyen kitaplar- dı. Sabahattin Eyuboğlu ise bu alandaki başanlı çalışmala- nnı çevresındekıleri de kışkırtarak hiç aralıksız sürdürdü. Can Yücel, "Türkçe söyleme" anlayışıyla çeviri şiiriere "Alili Velili" bir tat getirdi. Arkasından A. Kadir ile Azra Erhat'ın llyada ile Odys- seia çevirileri kitaplıklanmızın başköşelerine yerleşti. Sonraki kuşaklann seçkın şairleri de şiir çevirmeye bü- yük önem verdiler. Cemal Süreya, Ülkü Tamer, Özdemir Ince, Ataol Behramoğlu çalışmalannın niteliğiyle olduğu kadar, nıceliğiyle de öne çıkarak dilimize başka dillerin şi- irselliklerini başanyla aktardılar. Cevap Çapan derseniz yıllardır kendi şiirierinden çok şiir çevirılerıne emek veriyor. Aynca iki yayınevinde çeviri şiir dizilerinı yönetiyor: Adam Yayınları'nın birbirinden güzel çeviri şiir kitapla- nndan başka, çeviri şiir antolojileri de var. İyi Şeyler Yayınevi ise değişik boyutlu, sevimli bir şiir ki- taplan dizisini sürdünjyor. Küçüklü büyüklü, daha birçok yayınevi çeviri şiir kitap- lan yayımladı, yayımlamakta. Örnekse Yön Yayıncılık bir "Seçme Şiiher" dizisi yapıyor. Bir de yayınevleriyle önceden bağlantı kurmadan gönül- lerince çalışan, sonradan yayınevi arayan, ya da kendi ki- taplannı kendılerı bastıran Erdoğan Alkan, Gertrude Du- rusoy, Ahmet Necdet gibi şiir çevirmenleri var. Bir karşı- lık beklemeden, özveriyle çalışıyorlar. Gençler arasında da görülüyor çağa ters düşen bu tür kişiler... Bütün bu çabalar sonunda bugün çeviri şiir kitaplan ki- tapjıklanmızda büyücek bir bölüm oluşturacak sayıya ulaş- tı. Üstelik de birçoğu bayağı nitelikli çeviriler. Şu günlerde Kavram Yayınları da "Yeryüzü Şairleri" di- ye yeni bir dizinin ilk dört kitabını yayımladı. Şairler, şiirie- rinden yapılan seçmelerin yanı sıra, kısa değerlendirme ya- zılan, yaşamöyküleriyle tanıtılıyor. İlk dört kıtap şöyle: Lorca, Erdal Alova; Nezval, Turgay Fişekçi; Desnos, Eray Canberk; Rilke. Ahmet Cemal. Kitapların yalnız ıçenklerine değıl, dış görünüşlerine de, kâğrt seçiminden cilde kadar, bütün yönleriyle çok özenil- miş. Tasanmı yapan Sadık Karamustafa kapaklarda gü- zellik adına işlevi oldukça geri itmiş, ama iç düzenlemede kanımca çok başanlı: Her şeyin inceden inceye düşünül- düğü açıkça belli. Buna karşın tasanmcı kesinlikle öne çı- kıp okuria şairin arasına gırmiyor. Erdal Alova'nın yönettiği bu dizinin ilgi göreceğini, çok gelişeceğini umuyorum. Son günlerde ilgimi çeken başka bir çeviri şiir kitabı da ünlü Ingiliz şairi John Donne'ın Seçilmiş Şiiher'i oldu. Ya- pı Kredi Yayınları'nın Kâzım Taşkent Dizisi'nde yayımlanan bu yapıtı Bülent R. Bozkurt çevirmiş. John Donne on yedinci yüzyılda yaşamış bir papaz. Ka- tolik bir ailenin çocuğu. Sonradan Anglikan mezhebine geçmiş, Sf. Paul Katedrali'rim baş papazlığına kadaryük- selmiş. Şiirler ancak ölümünden iki yıl sonra 1633'te ya- yımlanabilmiş. Dinsel içerikli şiirleri de var, ama onlar da, gençliğinde, yirmi beş yaşından önce yazdığı erotik şiirle- ri kadar coşkulu. On yedinci yüzyılda bir ara etkili olmuş- sa da, kural dinlemez, kalıplara sığmaz havasıyla, on se- kizinci, on dokuzuncu yüzyıllann Neoklasik, Romantik ya- zarianna ters gelmiş bu şair. Kendisini izleyen çağdaşla- rıyla birlikte bir yana itilmiş, unutulmuş... Yirminci yüzyılda ise John Donne, T.S. Eliot'un, özellik- le de Profesör H.J.C. Grierson'ın çabalanyla yeniden or- taya çıkanlmış, şiirierinin yeni basımı yapılmış, adı Ingiliz yazınının en büyük şairleri arasında anılır olmuş. Bülent R. Bozkurt'un çok güç bir çeviri işine soyundu- ğu açık. Kanımca başanlı da oknuş. En azından çeviride bir ses yakalamış. Başka türiü yapabilmek için Can Yü- cel'leşmek, aynca bu işe bir ömür vermek gerekirdi. Çevirilerin bizi John Donne'ın düşünce, duygu, coşku dünyasına götürmesi yeter mi? Sanınm şimdilik yeter. Ken- disi de zaten biçimde eksiksizlik aramayan, kural dinlemez, kalıplara sığmaz bir şair değil mü... İki dizesini okuyup bitirelim: Onu da severim, öbürünü de; seni de, bunu da, Hangisi olsa severim; yeter ki sadık olmasın bana. Hayır, hayır, dizgi yanlışı değil, "Sadık olmasın" diyor... Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (19) Mehmet Bayhan, Hilmi Ya- vuz, Mücap Ofluoğlu, Sabahat Kabaalioğlu, Bingül Tezer, F.Muhtar Katırcıoğlu, Emin Nedret İşli, Mari Akbaş, tsmail VTğit, tlknur Ektaş, Ibrahim Alapaşah, Neslihan Keskiner, Özlem Göktaş, A.Zafer Bingöl, Toral Selçuk. Zeynep Poyraz, Seven Kaçmazer, Özlem Kork- maz, Seydi Şener, Iris Şentürk. Tuncay Konca. A.Murat Demir- cioğlu, Nilüfer Özkıhç, Haydar Doğan, Saffet Durmaz. Bahri Yılmaz, Güler Güler, Ayşe Adin, Sibel Gümüş, Süheyla Uzman, Bilgin Cimilli, Turhan Balaban, Lütfiye Uzuner, Fulya Parur, Enver Avtekin, Tamer Tuncel, EmelSay, Ferda Pulhan, Nejat Çokay, Ferhan Pulhan, Mustafa Mersinoğlu, Anita Craggs, Belma Aydın. Hasan Özen, Osman Bahçıvan, Banu Şağul, Mustafa Ökeş. Oğuzhan Akay. Seçkin Saatçioğhı, Fende Gönel, Tülin Yıldınm, Aytül Gün, Ercan Eren. Gülsün Yay, Gülser Muratoğlu, Naci Kep- kep, Fevziye Esin Anman. Gaye Tükel, Etİke Büyükduman. Pı- nar Durmaz. Emine Ölmez, Neslihan Mollaoğlu, Güler De- mir, Gül Göker, Ömer Aydın, Ibrahim Koç. Beril Beken. Nur- ten Erbey, Elif Durmuş. Ayten Alptekın, Nilgün Işın, tlhan Gürsel, Yetkin Gürsel, Ergün Kaymaz, Canan Akman, Taga Tırpan, Ercüment Görgül. Me- riç Ergene, Oğuz Büyükmer- mer. Alper Maral, Fevzi Gürfoü- zer, Müge Erkangil, Nilgün Ül- kü, Fünızan Sınmoğlu, Tank Yavuz, Gaye Öcaldım, Nihayet Durukanoiğlu. Azra Zeyrek, Ye- şim Gürer, Orhan Gofbon, Ali Furtun. Barbaros Düzgün. Tur- gay Tunç. Emel Baharoğlu, Ya- semin Anderman, Evrim Göze- ner, Gürsel Yurtsever. Müge Hendekh, Suha Fazlı Beziray, Ayla Beziray, Seunin Can, Alper Çökmez. Dilek Solgun, Atılgan Kaptanoğlu, FüreyaÜnaLEmir Gamsızoğlu, Metek Talavman. Alı Talayman, Oğuz Kınık, Burcu Coşkun, Nalan Ağış, Öz- kan Ağış, Çağla Ölçü. Hüseyin Can Terliksiz, Ali Hürvılmaz, Ertenı Çalışkan, Ahmet Miski- oğhı, tlter Kaynardağ, Ümit Jz- len, Cenk Arda, Dilan Kakioğ- lu, Ertan Nadır, Ömür Çakır. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle