27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 1994 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI 1925 yılında Trakya bozkınnda bir sanayi tesisi yükseldi: Alpullu Şeker Fabrikası Az 'özel'libirşeker öyküsüBudıziağırlıklı olarak 1930 1939 Türkiyesi'ndeki sanayi ve kültürel atılım günlerini ele alı- yor; o günlerde topluma aşılana- bilen kalkınma, ekonomik ba- gımsızlığa kavuşma ve ille de sa- nayileşme hedeflerine yönelik coşkuyu "meçhul emekçaer"in dili ve gözüyle aktarmayı amaç- lıyor. "Meçhul asker" pek ünlü- dür. Hemen her ülkede adına anıtlar dikilmiştir. Buna karşılık "meçhul emekçi" gerçekten de meçhul kalmıştır. Dizinin bu bö- lümünde ikı "meçhul emek- çi"nin tanıklıklarıyla Alpullu Şeker Fabrikası'ndan söz edece- giz. Trakya bozkınnda. hanı şu balçığı aşılmaz. ayazı katlanıl- maz Trakya bozkınnda, kağnı gıcırtısından ve öküz böğürtü- sünden öte ses duymamış bir ko- ca tarlada yükselen (bugün mi- nik, o gün büyük) bir sanayi te- sisinden. Alpullu Şeker Fabrika- sı'ndan l 925 yılında özel sektör şeker sanayiine ilgi duymaya başladı. Özendirme ve destekleme yükümlülüğünü üstlenmiş devlet, hemen özel bir yasa çıkardı. Alpullu'da kurulacak şeker fabrikası 1913 yılından kalma, ancak geçerliliğini koruyan Teşvik-i Sanayi Kanunu'ndaki bütün haklardan yararlanacak, ayrıca ek destekler elde edecekti. Gene çocukluk günlennin le- kesiz anılan. tlkokulda "Yerli Malı Haftası". Müsamere hazır- lıklan sürüyor. Küçük oglan kendisine muz rolü verilmesin- den üzgün. Sevdiğı kız da üzgün (Demek daha o yaşlarda âşık olabiliyor kişi. Ne güzel.) Kıza da "çikolata" rolü verilmiş. Og- lanın sınıf birinciliğinden aman- sız "rakibi" kaymakamın oğlu ErdaJ ise incir rolünü kapmış bi - le. O cadaloz Ikbal var ya, ke- bapçı Hiisnü Amca'nın kızı, o da şeker rolünde. Inşallah ikisi de körü oynarlar. Çikolata sahnede. Boynunda kurdelelerle süslü bir sepet ası- lı. Uyaklı sözlerle başlıyor: Çikolata - Ben çikolatayım çocuklar Kakaolu. sütlü çikolatalar Taisanız bayılırsınız Daha neler var, neler var Kaymakamın oğlu Erdal (Ah, nasıl da kaptı o rolü) bir adım öne çıkar. Çikolatayı sert bir ses- le yanıtlar: İncir- Ege'nin inciriyim Lezzette birinciyim Ballı incirimiz varken Çikolata yer miyim'.' Oglan "rakibine" bakakal- mış. Öğretmen uyarıyor. "Hay- di", diyor."Konuşsanao0um,sı- ra sende!" Oglan bir adım öne çıkıyor. Başlıyor: Muz - Muz getirdim size ben Dalında hevenk hevenk Gelin bakın çocuklar Ne güzel tat. ne güzel renk Sıra İclal'de, kebapçı Hüsnü Am- ca'nın cadaloz (\e pek güzel) kızında. O da bir adım öne çıkıyor: Şeker - Şeker bu, şekerleme bu Anayurdun malı bu Turhallı, Alpullulu Tadına doyulur mu ? Gider İncir'ın elini tutar. Birlikte Çi- kolata ile Muz'un önüne gelirler, onla- ra sert sert bakarak şarkı söylerler: Şeker ve İncir - Yerli malı dunırken Çikolata ne. muz neymiş Biz yerli malı yeriz Yurdumuzu severiz... Alpullu Şeker Fabrikasf nda 42 yıl evletten tüm destekler sağlandıktan sonra 1925 Türkiyesi'nin tüccarlıkta pek deneyimli, sanayide ise henüz acemi Türk özel sektörü kollan sıvadı. Aralarında milletvekilleri ve o yıllann 'şeker kralı' Hayri lpar'ındayer aldığı bir grup işadamı lstanbul ve Trakya Şeker Fabrikalan Anonim Şirketi'ni kurdular. Alpullu Şeker Fabrikasf nın 1940'lardaki durumu ve fabrikada üretilen ilk şekerin gününıüze kadar korunan bir örnegi. çalıştıktan sonra Şuruphane ustabaşılı- gından emeklı. doğma büyüme Alpul- lulu. 1327 (1911) dogunilu, Mehmet oğluÖmer YazKi anlatıyor: Ömer Yazıcı - ... Çünkü bilmıyordu millet pancar nedir, şeker neyden olu- yor fılan. lşıdiyorduk şekerin mayası şeymış. yanı kemıkmiş. Biidığın ke- mık. Degil ama insan kemıği tabıi. ka- saplık hayvan kemigi. Öyle duyulduy- du. öyle bılinir idi yani Öyle derlerdı. Şeker... Zaten Rusya'dan kelle şeker ge- lirdı. Kerjdımızbılmezdik - Peki Omer Lsta. nasıl kurukiu bu- rası ? Sen baştan beri vardın herhalde. Ömer Yazıcı - Ben \ardim tabiı. Ama ameleydık biz. Bılemeyız her şe- yı. Bıldigim. burası anonim şırket ola- rak kuruldu. Hayri İpar \ardı para ko- yanlardan. Şakir Kesebir vardı. Bir de KâzunTaşkentvardı. Amaonlar Avru- palılarayaptırftılarburayı. Buradadört sene müdür olarak Guters vardı Macar. Alamanca, ingılızce bıliyordu. O ıdare ettı bütün fabrıkayı İşte dört sene o anonim şırket ışlettı burayı. Ondan son- ra devrettiler devlete. Neden bilmiyo- rum tabıı. Ama devrettiler hükümete işte. Ömer Yazıcfnın son ikı cümlesını bır kez daha okuvalım INeden bilmiyo- rum tabii. Ama devrettiler hükümete onra Iş Bankası ve Ziraat Bankası da ortaklığa 'ikna' edildi. Sonuçta özel teşebbüs erbabının kurduğu Alpullu Şeker Fabrikasf nın yüzde 68 hissesi İş Bankasfnca, yüzde 10 Ziraat Bankası ve Trakya İlleri Özel îdaresi'nce üstlenildi. Özel sektörün payı yüzde 22'de kaldı, ancak fabrikayı tam yetki ile onlar yönetti. işte! Bu ikı yalın cümlecik. aslında Tür- kı>e Cumhunyetı'nin kuruluşunu izle- yen vedi yılın özetidir. Daha da geniş bıraçıdan bakarsak. Cumhunyet'in yet- mış \ ılının da özetı. Bal tutan parmağjm... Kurtuluş Savaşı'nı başanya ulaştı- ran. Sevr'ı Lozan'la degiştırip Türkıve Cumhurıvetf nin siyasal kuruluşunu ta- mamlayankadrolar 1923- 1930arasin- da liberal birekonomi politikası ızledi- ler. Kemalist ve dev letçi kadroların be- lirgin bırküçıimsemeyle Affairismedı- yenıteledıklerıbupolıtika. özel serma- yeninekonomının her dalında bıldiğın- ce at koşturmasına olanak tanı- yor ve devlete denetımci. yön- lendirici degil. sadece özendırı- cı vedestekleyıci birrolbiçıyor- du. Bu yol belkı (belki!) serma- ye birikimınde yol almış bir ül- kede olumlu sonuçlar verebilir; ülkenin daha da kalkınmasını, sanayiini daha da geliştirmesını saglayabilir. Ama 1920'lerin Türkiyesi'nde ?.. Sermayedarsı- nıfın ithalat - ihracat firmaların- dan oluştugu, üretici bir sanayi sermayesinın neredeyse damla- sınınbulunmadığı 1920'ler Tür- kiyesi'nde bu bir ham hayaldır. Bu hayal dünyasından ayılmak için bir yandan 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın kayala- nna kafayı çarpmak gerekmıştır, bir yandan da.. evet bir yandan da. ülke içınde özel teşebbüsün sanayi tesısı kurma seruvenlen- nin sonuçlannı gözlemek gerek- miştir. Orneğin Alpullu Şeker Fabnkası'nın... 1925 yılında özel sektör şeker sanayiine ılgi duymaya başladı. Özendirme ve destekleme yü- kümlülüğünü üstlenmiş devlet. hemen özel bir yasa çıkardı Al- pullu'da kurulacak şeker fabri- kası 1913 yılından kalma, ancak geçerliliğini Cumhuriyet Türki- yesi'nde de koruyan Teşvık-i Sa- nayi Kanunu'ndaki bütün hak ve imtıyazlardan yararlanacak. ay- rıca. çıkanlan özel yasayla daek destekler elde edecekti. Ya şeker tutan?.. Bakınız şu ek desteklere. *Üretilecek şeker 1H yıl süre ile tüketim vergısınden muaftır * Fabrıka içın pancar üretecek arazılerın sahıplerı 10 yıl sürey- le arazı vergısı ödemeyecekler- dır. * Fabnkaya kömür. lınyıt. kı- remıi sağlayan ocaklar normal vergı ve resımlerden muaf tutu- lacaklardır. * Fabrıkanın kurulacağı ara- zınin 5 hcktan de\ let tarafından bedeİMZ olarak sağlanacaktır. * Fabnkanın taşıma faalivetle- rinde Naklıvat Vergisı'nden üç- te bir ındirım yapılacaktır * Fabrika personeli 10 yıl sü- reyle kazanç vergisi ödemeye- ceklerdır. * 25 yıl süreyle lstanbul. Ça- talca.Tekirdag. Kırklareli. Edtr- ne. Lüleburgaz. Babaeski. Çor- lu ıl ve ılçelerınde (vani tüm Trakya da) yenı bir şeker fabri- kası kurulmayacaktır. Bu koşullar sağlandıktan son- ra 1925 yılı Türkiyesi'nin tüc- carlıkta pek denevimlı. sanayıide ise henüz acemı olan Türk özel sektörü- kolları sıvadı Şakir Kesebir (daha son- ra Iktisat Bakanı). Edırne milletvekil- leri Faik Kaltakkıran \eHiisevin Rıfkı Arduman. Tekırdağ milletvekılı Faik Öztrak. Bılecik milletvekılı İbrahim Çolak. (daha sonra Yapı \e Kredı Ban- kası "nı kuran) Kâzım Taşkent vc o vıl- larda "şeker kralı" olarak ünlenmiş ıt- halatçı Havri İpar lstanbul \e Trakv? Şeker Fabrikalan Anonim Şirketi'ni kurdular. Sonra. . Öykünün sonrası daha he>e- canlı. Sonra İş Bankası ve Ziraat Ban- kası da ortaklıâa "ikna" edıldı Oyuncak lokomotiften gerçeğineKurtuluş Savaşı ile birlikte emperya- lizmin teknik donanımlı bir ileri kara- kolu niteliğinden (yoksa 'utancından' mıdemeliydik?)kurtulanEskişehirCer Atölyesi. Cumhuriyet'in sanayi atılı- mında kilıt görev üstlendi. Divriği de- mirinin, Murgul bakınnın, Zonguldak kömürünün. Izmir ıncirinin. Soma lın- yitinin, Konya bugdayının insanla ve makineyle buluşması 'ulaşınTdemekti. O yıllarda ulaşım ise demıryolu demek- ti. Emekli Cer ışçisi 83 yaşındaki Sab- ri Altınkap anlatıyor: - Bak efendi. şu parmağımı görüyor musun? 26 yaşımdan beri bükülmez bu küçük parmak. Neden bilir misin ? Er- zincan'ın Mercan kazasının Nenehatun mevkiindeki çelik demiryolu köprû- sünde kınldı. Kaynadı ama böyle kay- nadı. Bükülmez. O yıllar memleketin dört bir yanına saldılar bizi. Hr sepet portakal Eskişehir Cer dedin mi duracaksın. Memleket demiryollarının her santi- minde alınterimız vardır bizim. Kanş kanş dolanmışısızdır. Bak öteki kolu- mun dirsek kemigine. Gördün mü? Cılk yaraydı bu. On sekiz gün. Tam on se- kiz gün irin aktı bu dirsekten. Sıvas Cer Atölyesi'nde erimiş demir tozu fışkır- dı buraya. On sekiz gün cılk yaraydı. Biliyor musun? Revirde yarayı sardılar. ben işin başına döndüm. - Neden peki ? - Ne demek neden ? Yanşırdık biz be. Rusya'dan kaçmış bir tekniker var- dı bizde. "Bizim orda Kızıl Cumartesi deningönüllü çahşılır. Siz bizden gavret- lisiniz. Cahilsiniz çünkü. Sermavedara hizmetstdnki" derdi. Dediğini tam an- lamazdık ama güler. gönlünü alırdık. - Yanşın ödülü neydi peki ? - Ödül? tkramiyesi mi? Haaa. porta- kal kazanırdı o haftanın binncisı. Ben bir defasında bir sepet yafa portakalı götürdüydüm eve. Cumhuriyetin ilanından sadece iki yıl sonra ve sadece üç yıl içinde Eski- şehir Cer Atölyesi'ne art arda hangar- lar, yeni ışlıkler eklendı: Kazanhane, 1957 yılında Ankara Gençlik Parkfnda eğlenmeye gidenler, 1750 metrelik bir "güzergâh"ta gidip gelen bir mini trenle karşılaştılar. Minnacık vagonlan ve minnacık lokomotifleri ile bu. insanlar için sadece bir "çuf-çuf"tu. Ama Eskişehir Cer Atölyesi'nin iki bin kişilik ekibi için çok önemli bir anlamı vardı. 'u minyatür ama gerçek lokomotifler. civatasından pistonuna, tekerleğinden dişlisine, buhar kazanından dingiline, kısacası tümüyle 'yerli üretim'di. Çok değil üç yıl sonra, 1961'de Karakurt üretildi. Tümüyle Eskişehir Lokomotif Fabrikası'nda üretilmiş 5600 beygir gücünde ilk buharlı lokomotiftir Karakurt. Çarkhane. Marangozhane; demiryolu makası ve çelik köprü üretecek işlik- ler... Kazanın üstiinde 'Cer' yazıyor Bir muhalif millenekili "Eskişehir fabrikasına çamaşır kazanı imal ettir- mck için bunca para..."dıye ıtıraz eder- ken. Eskişehır'de Sabn Altınkap ve ar- kadaşları lokomotıfin buhar kazanını üretmek üzere sabah sekizde başlayan vardıyaya sabahin köründe gelmeye başlamışlardı. Sabri Altınkap: Efendi. buhar kaza- nı bu. buhar kazanı. Yanı makınenın kalbi. Cer ne demektır bilir mısın? Cer kuvvet demektir Cer Atölvesi'nde "cer'ın kendısını yapacağız şimdi anla- Eskişehir Cer Atölyesi'nin, kazan üretimivle yeni bir aşamaya ulaşan başanlan. tümüv le yerli iokomotiflerin üretimine kadar uzanacaktı. yacağın. Ben on altı yaşındayım efen- di o sıra. Kazan lafı duv uldu ya. mahal- lede, Odunpazan'nın arkasında oturu- yoruz o sıra. yetışkın usta muamelesi yapılır oldu bana. Buhar kazanı bu efendi. Üstünde Grup (Krupp) yazmı- > or. Tüsen (Thyssen) yazmıyor Cer ya- zıyor. Cer' Sabri Altonkap'ın pek öğündüğü ka- zandan lokomotife sıçramak kolay ol- madı. Ama oldu. 1957 vılında Ankara Gençlik Parkı'nda eğlenmeye gidenler 1750 metrelik bir "güzergâh"ta gıdip gelen bir mını trenle karşılaştılar. Min- nacık vagonlan ve minnacık 'lokomo- tifleri' ile bu çocuklar içın (belki büyük- ler içın de) sadece bir 'çuf-çurtu Ama Eskişehir Cer Atölyesı'nın mühendis- lerinden ışçilerıne kadar uzanan ikı bın kışilık bir ekıp içın Gençlik Parkı'nın 'çuf-çuFlannın başka. çok başka ve çok önemli bir anlamı vardı. ...Ve Karakurt rayda Bu mınvatür ama gerçek lokomotif- ler tümüyle (bıze kalsa tek 'tümüvle' sözcüğü ile vetınırdık. oysa eski yenı tüm Cercıler bu sözcüğü tutkuyla y ine- liyorlar) evet tümüyle. civatasından pis- tonuna. tekerleğinden dişlisine. buhar kazanından dıngılıne 'yerli üretim'di. Çok değıl üç yıl sonra, 1961de Ka- rakurt üretildi. Bugün, 1994 yılında baktığımızda Karakurt. unutulmuş. an- lamı da unutulmuş bir savaşın ürünü- dür. Tümüyle Eskişehir Lokomotif Fab- nkası'nda (Atölye'nin yeni adı budur artık) üretilmiş 5600 beygir gücünde ilk buharlı lokomotiftir Karakurt. Ahmet Sevük anlatıyor - Ben içki içerinı. Ama şu uzun hava- tımda bir defa bilerek isteverek sarhoş otdum. Karakurt'un isrinı tuttuğu gü- nün akşamı. Dört teker, tek yolcu Eskişehir Cer Atölyesi'nin bugünü. Türkiye'nın 70 >ıllık ulaşım politika- sında varılan noktavı özetler. I933'te "Demir ağlaıia ördük anayurdu dört- baştan" diye övünen (ya da övünmesı ıstenen) bir halk. bugün marşsöylemı- yor, otomobil markalarıyla konuşuyor. Gücünü ulusal bağımsızlıkla. kendı ayaklannın üstunde durabilmekle de- ğil. arabasının bevgır gücüyle ölçüyor. Boş vakıtlennde de repo faızlennden ve dövızkurlanndan sözediyorve bunun adı da "çağ atlayan ülke1 " oluyor. Breh. breh. breh... Alman demıryolculannın bir meslek özdey ışı v ardır: Seksen tekerle dört bin kişi taşınır: dört tekerle en çok dört. Bakın sabahları yanınıza yörenıze. Ül- kenın dört bir yanında milyonlarca ve mılyonlarca kişi dört tekerleklı arabasının ıçıne çoğu kez tek başına kurulmuş, ışıne gidivor. akşamları da döııüyor. Sonra Türkıye ıthal ettığı pet- role milyonlarca ve mılvonlarca dolar ödüyor. Renault, Fıat. Ford. Toyota, Hyundaı gibi uluslararası otomotiv tekellerine know-how ya da lısans ya da royalty adı altında milyonlarca dolar ödenıyorve... ...Veorada. 'bozkır'ın göbeğinde. Es- kişehır'de dünün değil. bugünün tek- nolojisiyle donatılmış. yeryüzünün en gelişkin elektrikli lokomotıflerını tümüyle üretebilecek. dev boyutlu bir fabnka. sipariş yokluğundan. yaşama umudunu bozulmuş bir lokomotifin onanmına bağlıyor ve çoğu kez aylak aylak yatıyor Ve bu KIT de zarar edıyor. Bize de bir "Breh, breh, breh" daha çekip dizının bu bölümünu nok- talamak düşüyor. Yarın: Şeker Trakya 'yı canlandırıyor. POLİTİKAVEÖTESt MEHMED KEMAL Denklem Çözmek Varken... Istiklal Mahkemeleri birçok dinsel yobaz, birçok asker kaçağı astı. Içlerinden biri var ki hâlâ dillerde dolaşıyor: Teali-ı islam Fırkası lideri iskilipli Vehbi Hoca, 1925 yılın- da yargılanıp asılmasıydı, kimse adını bıle anmayacaktı. Hoca bir parti lideri olarak asıldı, şimdı adı anılıyor, roman- ları yazılıyor, filmleri çevriliyor. Öteki asılmayanlar ne ol- du? Unutulup gittiler. Anlatırlar, bir yanda asker kaçakla- rı varmış, bir yanda da adi suçlular. Adi suçluları asmış- lar, asker kaçakları kalmış.. Yanlışlığın ayırdına varmışlar, mahkeme başkanına sormuşlar: "Bunları ne yapacağız?" "Biraz sonları onları da sallandırın!" Onları da sallandır- rnışlar. iktidarın hoşuna gıtmeyen milletvekillerinin dokunul- mazlığını kaldırıyorlar. Dokunulmazlığı kaldırılanlar hapse atılıyor. Ama dokunulmazlığı kaldırılanlan halk ilk seçim- de yeniden seçiyor. Osman Bölükbaşı içın böyle olma- dı mı? Demokratlar dokunulmazlığını kaldırdılar, halk ye- niden seçti. Bu kez Celal Bayar seçenleri cezalandırdı. Kırşehir'ı ilken ilçe yaptı. DEP'lilen Erdal inönü yumuşatmak içın tuttu Meclıs'e soktu. Bunu çok yadırgadılar ama ne denli sağduyulu davrandığını anladılar. Bıraksalar ötekilerin arasında eri- yip gideceklerdı. Ama yenı Başbakan bunu ıçine sindıre- medi, "Meclisi DEP'lilerden temızleyeceğiz" dedi. "Yapmayın, etmeyin..." dedıyse de, kendıne göre te- mızledi. "Ne oldu?" işte ortalıgı karıştıran görüntü çıktı. AB'ye almak istiyorlar, olmuyor. Dahası var, hastalarımızı AB'nin üyesi degiliz diye ame- liyat bıle etmiyorlar. Şoförlük ehlıyetımiz bile geçerli de- ğii. Içişlerimize ilk kez mi karışıyorlar dersinız; zayıf gördük- lerı an yüklenirler. Ambargo derler. bastırırlar. Hülya Demir ile Rıdvan Akar'ın yazdıkları "Istanbul'un Son Sürgünlen"nöe okudum. O zamanlar çıçegı burnun- da başbakanımız, 2000 Yıl Olimpıyatları'nın Istanbul'da yapılması içın çağrıda bulunmak üzere Monako'ya gidi- yor. Burada bir toplantı var. Toplantıda hem başbakan, hem de çağırıcı olarak bir konuşma yapıyor. Konuşmada istanbul'un, "değişık dın ve kültürlerden oluşan bırhoş- görü cenneti olduğunu" söylüyor. Hazır fırsat varken olim- pıyatların istanbul'da yapılmasını önerıyor. Tolantıda bir Alman gazetecı vardır. Diyor kı Alman gazetecı, "1964 yı- lında sınırdışı ettığıniz Rumların evlerinı, eşyalarını, ban- kadaki hesaplarını hâlâ sahiplehne vermedinız. Bunlar olduğu yerde duruyor. Bunlar ne olacak?" Bütün dünya ile birlikte biz de bunları duşunuyoruz. Başbakan Tansu Çiller hıç beklemedığı bu soru karşısında önce şaşırıyor, sonra şu klasık yanıtı verıyor: "Gereğı yapılacaktır." Aradan yıllar geçti, ne Rum mallarının adı anıldı, ne de hesabı soruldu. Tansu Çıller'in Rum mallarından öte dert- leri var: DEP'liler. Avrupa artık güncel olay olarak DEP'li- lerle uğraşıyor. Bunların hapislığı, ıdamı, çoluk çocuğu, türlü sorunları var. Vaktiyle biri DEP'lilen Meclis'e sokup eritmek ısterken, öteki hapıshaneye sokup dert edınıyor. Dışışlerı Bakanı'nın ayrılmasından sonra hâlâ bir dev- let adamı anyoruz. Bir türlü de bulamıyoruz. Devlet ada- mı olsun diye önerdiklerimiz de bir türlü kabul etmiyorlar. Osmanlıcadabuna "Muadele halledeceğımizyerde, mu- adele ımal edıyoruz" derlerdı. Partı kapatalım dıyerek Iskılıplı Vehbı Hocaları boşun- ha hortlatmıyoruz, bırakalım mezarlarında rahatça uyu- sunlar!.. Dünyaları böyle zengın olanların ahretlerı kimbilir nasıl olur? BULMACA 1 2SOLDAN SAĞA: 1/ Şakaklardan sarkan saç... Eskı \e bılınme- yen bir tanhı anlatnıak- ta kullanılan devım sö- zü 2/Koca Kazak başkanlarına \enlen ad 3/ Honduras'ın para bı- rımı 4/ Bir organımız. . Metrenın kabul tarıhi olan 1 Nısan 193 l e ka- dar yurdumuzda kulla- nılmıiş. 283 cm tutarın- da uzunluk ölçusii bırı- mı. 5/ "Sâkıvâ câınında ııedır bu Kıldı bir katresi mes- tâne benı" (Dertli). Boru sesı. 6/ Ruletı \e salatası ünlüdür . Bava- ğı. sıradan. 7/ Okumayı öğrenme güçlüğü. 8/ Damızlık dışı hav- van... Erışmış. ulaşmış 9/ Düzenlı olarak ekım yapılan arazi... Japon lırik dramı. V LKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilınde domates salçasına \enlen ad... Eylemlerı olumsuz yapmakta kullanılan ek. 2/ Ta- rımda kullanılan azotlu gübre... Tatlı sularda yaşayan beyaz etli' ve lezzetlı bir balık 3/ Dıvan edebivatında bir ölünün ardından yazılan şiır. 4/ Maden kazımakta kullanılan çelik kalem. . Un- van. 5/ Anadolu'da kurulmuş eskı uygarlık... Akciğerlerı din- lerken hekımın duvduğu patolojik ses. 6/Okur... Yatak. yorgan gıbı eşvanın sarılıp bağlanmasıyla oluşan vük. II Sakızla tat- landırılmiş rakı. 8/ Bir nota... Bızmutun sımgesı... Mezar. 9/ Duzyazı... Sılındir bıçimli tahıl ambarı. tarih toplüm FARUK PEKIN İLE KÜLTÜR GEZİLERİ KATMANDU - HİNDİSTAN 23 Ocak-4 Şubat 1995 MISIR-KAHİRE EBU SİMBEL-NİL VADİSİ 26 Şubat - 5 Mart 1995 GİZEMLİ ÇİN 4-18Mayıs 1995 FEST SEYAHAT ACEMTASI (0-212) 258 25 73 • 258 25 89 YAŞAYAN ÖLÜLER Rahmetli Cevdet Kudref in 1936'da, birdergide yayımlanması yarım kalmış olan ve oynanmamış bir oyunu. Savaşın insanları nasıl yozlaştırdığını epik bir tiyatro diliyle anlatıyor. MitosBOYUTYayınları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle