05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYTA CUMHURİYET 20KASIM1994PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Üniversitelerin özelleştirilmesi Ündversiteler 60'h yıllardan başlayarak kamuoyunda devamlı yıpa-atılmaya çalışıldı. Üniversitelerdeki bazı tekil olaylar üni-versitelere mal edilerek, önce öğrenciler sonra hocalar yıpsratılarak 21 Mayıs'ın intikamı alındı. Prof.Dr. MEHMETBAKİOĞLU/yr TeknikÜniv. S on günlerde kamuoyunda tartışılan öğretım üyeleri- nin özlük haklan ve özerk liniversite konusu ile gün- deme birdenbire üniversi- telerin özelleştirilmesi gel- di. TBMMde görüşülen özelleştirme yasasından esinlenen ve özelleştirme- nin her sorunu çözecegine ınanan kişi- ler b u öneriyi gündeme getirmede bir sakmca görmediler. Hükümetin özel- leştirmeyi bütçe açıklannı kapamanın bir yolu olarak gördüğü, medyanın ise olaym kısırçekişmelerini aynntılı ola- rak verdıği birortamda. üniversitelerin özelleştirilmesinin gündeme gelmesi ve yandaş bulması dogaldır. Özelleştirme toplumumuza gerekti- ği kadar tanitılmadı ve toplumda ge- rekti|ince tartışılmadı. Bunun sonucu olarak ortaya bir kavram karmaşası ve yanlış uygulamalar çıktı. Bunun geç- mişt« en belırgin örneği Batı toplumla- nndaki özel üniversıteler örnek göste- rilerek, han katlannda açılan özel yük- sek okullardır. Bir kurumun özelleşti- rilmesi. bir kurumun özel sektör tara- findan da kurulması ya da bir kurumun özerk olması farklı şeylerdir. TRT'nın özelleştirilmesi ya da özel televizyon istasyonlannın kurulması ya da TRT'nin özerk kurum haline getirilme- si farklı kavramlardır. Üniversitelerin özelleştirilmesini is- teyenlerin önerisi, Batı toplumlannda. özellikle ABD'de olduğu gibi üniversi- teleri özelleştirdikten sonra mütevelli heyetleriyle yönetip öğrencilerden alı- nacak paralarla üniversitelerin gelirle- rini arttınp öğretim elemanlanna yeter- li ücret verilmesi şeklindedir. Özelleştirme yapılan toplumlann hiçbirinde üniversitelerin özelleştiril- mesi düşünme aşamasına dahi gelme- miştir. ABD'de sıkça bulunan özel üni- versiteler, ABD'nin kuruluş aşamasın- da belirli dinsel ya da budunsal (etnik) gruplann kendi gelecekleri için kur- duklan kâr amacıoJmayan kurumlardır. Bu özel üniversiteler ticari bir kurulu- şun malı olmayıp, toplumun birkesimi- nin malıdır. Daha sonra eyaletler güç- lenince eyalet üniversiteleri kurulmuş- tur. Sonuç olarak her iki tip üniversite de toplumun malıdır. Az sayıda da ol- sa kâr amacı güden üniversiteler bu- lunmasına karşın bunlar saygı duyul- mayan ve itibar edilmeyen kuruluşlar- dır. Üniversitelerin özelleştirilmesini is- teyenler, herhalde üniversitelerin, özel sektöre sattlıp onlar tarafından işletil- mesini istemiyorlardır. Eğer istiyorlar- sa üniversite arazilerinde kısa zaman- da oteller yükselecek ve öğretim son plana atılacaktır. Bu şekilde yapılan özelleştirme sonunda ortaya çıkan ku- rum. adı ne olursa olsun, üniversite ol- maz ticari bir kurum olur. Özelleştirme önerisinde, Türkiye'de yeni kurulan vakıf üniversitelerinin mo- del olarak alınması söz konusu ise or- taya çok daha başka sorunlar çıkacak- tır. Birinci sorun maddi kaynak sorunu- dur. ABD'de dahı özel üniversiteler, öğ- rencilerden para almasına karşın eğiti- min niteliğini düşürmemek ve hatta varlıklannı devam ettirebilmek için devlet desteğine gereksinim duymakta- dır. Kısaca çağdaş ve nitelikli üniversi- te eğitimi öğrencilerden alınan paralar- la mümkün olmamaktadır. Nitekim Türkiye'deki vakıf üniversiteleri bütçe- lerinin yüzde 45"i kadar devlet destegi alabilmekte ve maliyeti yüksek prog- ramları aşmakta zorlanmaktadırlar. Ikinci sorun ise vakıf üniversitelerini kuracak kuruluşlann amacıdır. Sadece üstünlük (prestij) ya da kendi kurumla- nna eleman yetiştirmek için üniversite kuracak kurumlann sayısı çok azdır. Geriye bazı budunsal (etnik) ya da din- sel amaçlı gruplann kuracaklan vakıf üniversiteler kalmaktadır. Budurum ise Türkiye Cumhuriyeti"nin yapısına ters düşecek ve ortaya mezhep üniversitele- ri çıkaracaktır. Önerinin bir başka bölümü, üniver- sitelerin, aralannda iş adamlannın da bulunduğu. mütevelli heyetler tarafın- dan yönetilmesidir. Mütevelli heyet so- runu bir yönetim biçimi sorunudur. As- lında sorun. adı ne olursa olsun (müte- velli hevet, senato. yönetim kurulu). üniversiteyi yönetecek organın kımler tarafından seçileceği ve yetkilerinin ne olacağıdır. De\ let üniversitelerini yöne- tecek organa. mütevelli heyete seçile- cek kışiler, siyasal iktidar tarafından se- çıiirse durum bugünkü KlT'lerin yöne- tim kurullanndan farklı olmaz. Siyasal iktidar tarafından seçilecek bir müte- velli heyet, aslında YÖK sisteminin ge- nişletilmesinden başka bir şey değildir ve üniversitelerin yönetim açısından daha fazla devtetleştirilmesine neden olacaktır. Bu durum ise özelleştirme mantıgına ters düşecektir. Üniversiteyi yönetecek organın yet- kilerine gelince: Bunlann başında büt- çe yapma yetkisi gelir. Bütçe yapma yetkisi ya da mali özerkliği bulunma- yan bıryönetim organının. aralannda iş adamları dahi bulunsa. başanlı olma şansı yoktur. Bütçesinin yüzde 45 ka- dar kısmı. hatta bazılannın ilk yatınm- lannın büyük kısmı. devlet tarafından karşılanan vakıf üniversitelerinin mali özerkliği bulunmasına karşın devlet üniversitelenne mali özerklik verilme- mektedir. Vakıf üniversitelerinın başa- nlannın bir kısmı mali özerklikten. bir kısmı isedevletin üniversitelereayırdı- ğı toplam bütçeden. devlet üniversite- leri aleyhinepav almalarından kaynak- lanmaktadır. Her kurulan vakıf üniver- sitesi dev let üniversitelerinin kaynakla- nnı azaltmaktadır. Sonuç: Üniversiteler. bin yıllik orta- çağsürecinde Roma-Germen sentezin- den şekillenen Batı uygarlığının bir ku- rumu olarak ortaya çıktı ve gelişerek bugünkü durumunu aldı. Batı toplum- lan yüzyıllar boyunca yarattığı ve birik- tirdiği değerlerini üniversitelerinin yar- dımı ile inceliyor. koruyor ve geliştiri- yor. Geleceklerini şansa bırakmadan planlıyor. Cumhuriyet ile toplumumuza Batı uygarlığının bir kurumu olarak gıren üniversiteler. bugünkü arzu edilmeyen durumuna kısa zamanda gelmedi. Üni- versiteler 6O'lı yıllardan başlayarak ka- muoyunda devamlı yıpratılmaya çalışıl- dı. Üniversitelerdeki bazı tekil olaylar üniversitelere mal edilerek, önce öğ- renciler sonra hocalar yıpratılarak 27 Mayıs'ın intikamı alındı. 12 Eylül'den sonra terörün odak noktası olarak üni- versite ve öğretim üyelen gösterilerek üniversite özerkliği kaldınldı ve bazı öğretim üyelerinin görevlerine son ve- rildi. Bu noktadan sonra üniversitelerde hızlı bir vozlaşma başladı. Sessiz kalan öğretim üyeleri, ilçelere de açılan üni- versiteler. hak edilmeden dağıtılan un- vanlar ve hızını alamayan kişilerin her isteyeni üniversiteye alma sözleri yoz- laşmaya ait bazı örneklerdir. En sonun- da üniversiteler. maddi kaynaklan azal- tılarak, işlevlerini yeteri kadar yapamaz duruma getirildiler. Bu noktaya gelme- de üniversitelerin hatalannm bulunma- dığını savunmak haksızlık olur. Maddi kaynaklann azalmasında en acı olanı. kesilen bir ağacın "Beni kesen baltanın sapının benden olması bana çok acı verivor" sözünü anımsatmasıdır. Jul|a JVlarshall ANADUI n YAZIN OGRETIMI Çeviren:Cahit Kiilebi Julfca Marsfcall Avrupa Konseyi Kültürel İşbirliği Konseyince Oxford Ünjversitesi Öğretim Üyesi Prof. Julia Mafshall'e hazırlatılmış olan bu yapıt, Konsey üyesi ülkelerde anadili ve yazın öğretiminde uygulanan izlenceleri, günümüzde uygar ülkelerde bilinen yöntemleri ve Cahit Kttlebi'nin bubasım için hazırladığı meslektaşlara önerilerini içermektedir. YENİ ÇIKTI 80.000TL. Cumftiifiyet Kitap Kutöbü Çağ Paıaftanta A.Ş. Türkocağı Cad. 39/41 Cağaloğlu-lstanbul Tel:512 05 05 Üniversite kurultayının getirdikleri... Yard. Doç. Dr. BİNNUR YEŞİLYAPRAK Gazi Üniversiîesi Öğretim Üyesi B irinci Üniversite Kurultayı, 8- 9 Ekim 1994 günlerinde An- kara'da, ODTÜ Mimarlık'ta toplandı. Kurultayı düzenle- yen 6 örgüt; Gazi Üniversite- si Öğretim Üyeleri Derneği. lzmir Üniversiteleri Öğretim Elemanları Derneği, ODTÜ Öğretim Elemanlan Der- neği, Öğretim Elemanlan Sendikası, Öğre- tim Üyeleri Derneği ve Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği önceden belirledikleri ve programda yer alan 6 oturumda üniversite- nin sorunlannı değişik açılardan ele alıp su- narak tartışmaya açtılar. İlk gün açış konuşmalan ile başlayan ku- rultaya Başbakan'ın. Başbakan Yardımcı- sı'nın gönderdikleri telgraflar "ilgisizce" dinlendi. Dahası, adının önüne "Prof." un- vanı almış olduğu için "bffimadamr kabul edilmesi gereğine karşın "ortaya v . koyduğu davranış ve uygulama- •" larabakıkhğuıda" asla bu nitele- meye uygun olmadığı ifade edi- len Sayın Başbakan'ın bilimsel etiğe aykın davranışlan da sık sık dile getirildi; başında bulunduğu hükümetin icraatına dayanarak "göndeiTneler" yapıldı, tartışıl- dı, eleştirildi. Zaten genel olarak bu bir "eteştiri yapma kuruftayı" oldu. Öyle olması da belki bir de- receye kadar kaçınılmazdı. Çün- kü eger sorunlan ortaya koyup tartışılmasını ve çözüm üretilme- sini amaçlıyorsak. öncelikle "Bu «ırıınlan kim / kimter varattı?" yen örgütlerin temsilci ya da yöneticilerinin dışında olup kurultaya katılan öğretim üye- lerinin sayısı birdüzineyi geçmiyordu. Ög- retim elemanlannın kendi sorunlanna kar- şı "duyarsızltğı" ve "sorumsuzluğu", katı- lan öğretim elemanlannca uvgun bir ifade ile dile getırilirken. öğrencilerce "acımasız- ea" eleştirildi. Şimdi eminim katılmayanlar, "Iyi ama, bu kadar eleştirecek ne var?" diye düşüne- bilirler. Şahsenben. busuçlamalarkarsısın- da, "Bunlann ne kadarını hak ediyoruz?" diye düşündüm. Kuşkusuz suçlamaların hepsi. bazı kişi ya da gruplar için uygun bu- lunabilir ve hepimizin bu suçlamalardan hiç değilse birya da birkaçını "hakediyor" ol- dugumuz düşünülebilir. Ben öncelikle katı- lım azlığını. öğretim elemanlannın da ülke sorunlannın çözümlenmesıne karşı mevcut ve "Bu sorunlar nasıl ortava çık- fa, nasıl oluştu?" saptamalannın DAYANIŞMA ŞÖLENİ GRUPKIZILIRMAK MUAMMER KETENCİOĞLU TANERTULA DERNEK ÇOKSESLİ KOROSU Tarih: 21.11.1994 Saat: 19.00 Yer: Caferağa Spor Salonu Bilet temin yerleri: Moda Sineması, Dünya Sineması, Alkazar Sineması, Caferağa Spor Salonu gişeleri, Akyüz Kitabevi. NOT: Şölen bitiminde bütün semtlere otobüs vardır. ALTINOKTA KÖRLER DERNEĞİ İSTANBULŞUBESİ İR TİBA T TEL: 635 2269-2317039 yapılması gerekli. "Kunıltayaa ne oWu" ya da "Nasıl geçti" so- rusuna öncelikie şu gem;l yanıt verilebilir: Üniversite kurultayın- da, üniversite elemanlan kendi- lerini eleştirdiler. birbirlerini eleştirdiler, YÖK'ü eleştirdiler ve hükümeti eleştirdiler... Üni- versite ögrencileri ise daha çok öğretim elemanlannı (özellikle de profesörleri) eleştirdiler. Öğ- rencilere göre bu ilk kurultayda üniversite hocalan "smıfta kal- dı". Bol eleştirili, âz çözüm öne- rili bu toplantıda, üniversitenin sorunlan şu başlıklarda tartışma- ya açıldı: 1. Bilimsel Etik, II. Yükseköğre- nimde Farklılaşma, III. Üniversitelerde Bi- limsel Etkinliğin Örgütlenmesi, IV. Öğre- tim Elemanlannın Örgütlenme Sorunlan, V Üniversitelerin Yasal Sorunlan, VI. Yükse- köğrenimde Ekonomik Yük Sorunu. Bu belirlenmiş olan tartışma konulan dı- şında, üniversitelerde görevli asistan ve araş- tınna görev lileri. lisansüsrü eğitim yapanlar ve öğrenciler, bağlı bulunduklan dernekler adınayadakişisel olarak sorunlannı dile ge- tirdiler, bu sorunlardan sorumlu tuttuklan- nı suçladılar. eleştirdiler. Kuşkusuz en fazla eleştiriv i kurultaya ka- tılmayan öğretim elemanlan aldı. Düzenle- >IU VE 86-1091' SAY1U BAKA^LAR KURULU KARAfltNA CîORE SIGARA SAĞUĞA ZAHARU0*R hükümete güvenini yitiren halkın kapıldığı "umutsuzluk" duygusuna kapılmalarına bağlama eğılimindeyim. Bir kısım öğretim elemanlan da "Haberimiz oünadı" savun- masıyla kendilerinı bu suçlamalann dışın- da tutmak istese de "haberi olmamanın" da bir ilgisiziik sorunu olduğu düşünülebilir. Neydi bu suçlamalar? Öğrenciler neden öğretim üyelerini daha ilk kurultayda "sınıf- ta bıraktı?" Gençlere göre. "toplum sorun- lan karşısında eyleme geçmeyen, sadece ma- aşlannın arrnıası için hükümete karşı tepki- sini dile getiren" öğretim elemanla'n, Türki- ye'de "eğjtilmeye" en muhtaç kesim olarak nitelendi. Üniversite hocalannın ülkemizde "aydın" kımliği taşımadığı, "meslekionur" ve "bilimonuru'"na sahıp olmadığı. ülkenin demokrasiye geçişinde ve gelişiminde ken- dilerinden beklenen sorumluluğu yerine ge- tiremediği eleştınleri, benim aklımda ka- lanlar oldu. Acı da olsa bir kısmına kısmen ya da çoğunlukla katıldığım bu eleştirilerin dışında, kurultayda tartışılıp her iki kesim tarafından da paylaşılan şu sorunlar ve gö- rüşler dile getirildi: - Ülkemiz üniversıtelerinde en önemli so- run olarak görülen özerklik ve bilim özgür- lüğii için önce kafalann özgür kılınması. - Egitimde fırsat eşıtsizliği ve üniversite- ler arasındaki dengesizliklerin giderilmesi. - Üniversitede yabancı dil ögrenmeye de- ğü ama >abancı dille eğitime karşı çıkmanın doğru bir tav ır olduğu. - Üniversitelerde bugün yaşanan pek çok sorunun yaratıcısı ve sorumlusu olan YÖK'ün kaldınlması gerektiği (başka bir söyleyişle. ne kadar düzeltilirse düzeltilsin adam olamayacağı). - -. Ünivetsite sorununun 4pp- lumdaki öbür sorunlarla birllkte ele alınıp çözüm aranması eere- g'- .. - Üniversitelenn öğretim ele- manlan, çalışanlan ve ögrencile- ri ile toplumda örgütlenmelere örnek oluşturması. önderlik et- mesi gereği. - Üniversitelerin görevinin sa- dece sorunlan göstermek değil, çözüm üretmek ve eyleme geç- mek olduğu... Bu görüşler. bana göre, hem üniversite-ögretim elemanlann- ca hem de öğrencilerce paylaşıl- dı. Her iki grubun aralannda ya da kendi içlerinde anlaşmaya va- ramadığı tartışmalann eksenini ise ^ŞTÎİBeTcöğreTiitnin paralı öT~ masının mu \oksa parasız olma- sınııı nu bugünkü koşullarda da- ha adil olacağı". "sayılan 57*ye ulaşan üniversitelerin hepsini kurtarmak mümkün olamaya- cağına göre hiç değilse bir kısmı- nı "araştırma üniversitesi' yapa- rakkurtarsak(mı)"gibi konular oluşturdu. Bu konularda bir gö- rüş birliğine vanlamadı. Kurultay kapanırken düzenle- yen örgütlerden birinin yetkilisi olarak Prof. Dr. Mustafa Altuı- taş, şöyle bir dilek ve öneri dile getirdi: "Birbirimizieleştiriptü- ketmek yerine, bûiikte bir şeyler üretelim.'' Hem de iyi şeyler üretmeye çaba harcaya- lım. Tersi durumunda topluma önderlik yap- ması gereken bu kurumlar. ülke sorunlan karşısında tepkısiz kalırsa bugün bizi eleş- tiren gençler. yann yargılayıp mahkûm ede- ceklerdir. Bu nedenle ben. her türlü eksik- liğine \e katılım azlığına karşın bu kurulta- yın olumlu bir çaba olduguna inancımla dü- zenleyenlen kutluyor ve gelecek kurultay- larda daha genişkatılımlarla üniversite için- deki konumumuz ne olursa olsun, sorunla- nn çözümü için birlikte olma çağnsını yineliyorum. ÇUKOBİRLİK ÇUKUROVA PAMUK, YERFISTIĞI VE YAĞLITOHUMLAR TARIM SATIŞ KOOPERATİFLERİ BİRLİĞİ'NDEN GENEL KURULAÇAĞRI Birliğimizin 1993/94 iş yılı Olağan Genel Kurul toplantısı çoğunluksağlandığıtakdirde21.01.1995Cumartesigünü, belirtilen günde çoğunluk sağlanmadığı takdirde bahse konu toplantı, 29.01.1995 Pazar günü, bu kez çoğunluk aranmaksızın yapılacaktır. Toplantı yeri ve saati ile gündemi, Tarım Satış Koopera- tifleri Birliği Anasözleşmesi'nin "Genel Kurula Çağrı Usulü ve Gündem" başlıklı 18. maddesi gereğince Genel Kurul tarihinden 15 gün önce ayrıca ilan edilecektir. Üye kooperatiflerimizin sayın temsilcilerine ilan olunur. YÖNETİM KURULU TARTIŞMA Din kavrammı tartışabilmek S on yıllarda laik cumhunyetimıze yönelık tehditlerin giderek tırmanması ve özetlıkle köktendincı akımlann ivme kazanan ürkütücü boyutlardaki etkinlikleri karşısında yavaş ve gecikmiş de olsa, tepkıler görmek şüphesiz umut verici bir gelişme olarak nitelendinlebılir. Bu kapsamda "Atatürkçü" derneklerin sayısındakı artış da dıkkati çeken bir olgu. Laık cumhunyetin geleceğini tehlikede gören vatandaşlar. değişik şemsiyeler alıında örgütlenerek seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Özellikle bu>ıl. 29 Ekim ve takip eden 10 Kasım çerçevesinde anlamlı ve coşkulu kutlamalar, tüm vaş gruplarına yönelık "bilinçlendirici'" toplantılar yapıldığına tanık oluyoruz. Bu tür etkinlikleri saygı ve takdir ile karşılıyoruz. Kİmı köktendincı akımlann cumhuri>etimize yönelttiği tehdıtler ve getinlen çözüm de Atatürk ilkelerine sahıp çıkılması ve gençlerin bu bağlamda bilgilendırilmesi; bunun nasıl yapılabıleceği hususu ise tüm iyi niyetli çabalara karşın henüz gerçekçi ve inandıncı boyutlarda formüle edilemıyor. Yaşadıgımız döneme analojiler yapıldığını da görmekteyiz. kimı zaman vaşadığımız günler Istıklal Savaşı öncesıne. kımı zaman ise. özellikle köktendincılerın kullandığı yöntemler açısından 1970'li vıllardakı "komünist" etkınlıklere benzetiliyor. Dolayısı ile bu dönemlerden alınan "dersler" çerçevesinde çözüm önenlen getinlmeye çalışıhyor. Sorunun etrafında dolaşılıyor. ancak en can alıcı noktaya parmak basılmaya nedense çekiniliyor... Şüphesiz ekonomik koşullar ve dünya konjonktürü içinde Türkiye'nın konumu göz ardı edileme>ecek öneme sahip boyutlar. ancak ben sos>al içerikli başka bir noktaya dikkatınizi çekmek istiyorum. "Istiklal ve Cumhuriyetûnizi tehditeden" özellikle "harici"düşmanlara karşı çıkmak oldukça saygı görebılecek ve desteklenecek bir tav ır. "Marksist Leninist ve hatta Maoist" komünistlere karşı olmak da çok kolay. Türk toplumunun çok büyük bir yüzdesi bu iki konuda hemfikir. Ancak dine eleştirel bakmak pek o kadar kolav değil. Toplumumuzda dinin felsefi boyutlarda hiç tartışılmamış olması nedeniyle olsa gerek, dine karşıymış gibi algılanabilecek en küçük bir ima dahi hemen lanetleniyor. Eğer çağdaş bir toplum olduğumuzu düşünüyorsak, va da en azından çağdaş bir toplum olmaya adaysak. korkmadan çekınmeden din olgusunu da tartışabilmeliyiz. Şakire Pöğün PENCERE dharAtıp Şeş Oynamak.. Hammamizade İsmail Dede, ülkemizin en büyük bes- tecilerinden sayılıyor; Yenikapı Mevlevihanesi'nde iken bestelediği ' Zülfündedir benim baht-ı siyahım" şarkısı. çok geçmeden Üçüncü Selim'in kulağma gitmiş. padişah genç müzisyenle ilgilenmiş, İsmail Dede, Saray Fasıl Heyeti'ne alınmış... Üçüncü Selimden sonra tahta çıkan İkinci Mahmut da Hammamizade'yi korumuş... Ikinci Mahmut, Dede Efendi'ye hayranmış... Padişah, bir gün, yanında ünlü nedimi Sait Efendi yle birlikte payitahtın sokaklarında tebdil dolaşırken, doku- naklı bir şarkı işitmiş, nedimine buyurmuş: "- Bu şarkı nereden geliyor, öğren!.." Sait Efendi: "- Şuradan geliyor, o şuradan dediğim yer de Gedik- paşa Külhanı'dır..." Her şeyi öğrenmek isteyen ve her şeyi merak eden padişah, Sait Efendi'ye aman zaman demek fırsatını vermeden külhanın kapısından içeri dalmış; avlunun bir yanında insanın zor kucaklayabileceği kütüklerden olu- şan dağ gibi istif, öteki yanında dağlar gibi küller yığılıy- mış. Padişahla nedimi, oturup şarkıyı dinlemeye başla- mışlar; Sultan Mahmut şarkıyı söyleyenin kim olduğunu sorunca, yanıtlamışlar: "- Topkapılı Mehmet'tir, on yaşmdan beri buradadır, külhanbeylerinin en aklı başında olanıdır." Şarkının güftesi: "Cihar attım şeş oynadım, Yine felek yendi beni.." Şarkıyı yazan Hammamizade İsmail Dede imiş; Os- manlı Sarayında oyun çok!.. Dellâlzade'nin 'Mabeyn-i Humayun'a alınması üzerine gözden düştüğünü sanan Hammamizade, Ikinci Mahmut'a sitem olsun diye şarkı- yı yazmış!.. Padişah, besteyi dinlerken ağlamış; Topka- pılı Mehmet'i saray müezzinliği göreviyle Mabeyn-i Humayun'aaldırmış. Külhanbeyi uzunsüresaraydaça- lışmış, ama, rakipleri Topkapılı'nın yemeğine gizlice güvercin pisliği katmışlar, o yüzden, daha otuz yaşın- dayken, adamcağız sürekli öksürüğe tutulmuş, bir dize şarkı bile söyleyemez olmuş... • Ebuzziya Tevfik'in "Yeni Osmanlılar Tarihi"nöen yu- kardaki öyküyü okurken, aklım Hammamizade İsmail Dede'nin hep dinlediğimiz ve sevdiğimiz şarkısına takıl- dı: Cihar attım şeş oynadım Yine felek yendi beni Hammamizade güfteyi bir başka amaçla bestelemişti; ama, hayatımızın değişmez kuralını bilinçsizce yerli ye- rine oturtmuştu: Cihar attım şeş oynadım Yine felek yendi beni Nedense attığımız zan oynamaktan çok, hakkımız ol- mayana göz koymak, ülkemizde göreneğe dönüşmüş, yaşam biçimi gibi davranışlarımızı belirlemiştir; yoksa ürettiğimizden fazlasını tüketip, göz açıp kapatıncaya dek geçen bir sürede 70 milyar dolar dış, dört yüz trilyon lira iç borca girebilir miydik?.. Cihar atıp şeş oynamak, kumarda bile ölçünün dışına çıkmak hırsını vurgular!.. Ah, "bir koyup yirmi almak!" hayalinin yarattığı keyif in- sanı nasıl da mıknafcs gibi kendine çeker, "sebayi dü" çıksa da zarın üstündeki kara noktaları "düşeş"sanma- rwn düşlemine doyum olur mu!.. • Çalışmadan kazanmak, üretmeden tüketmek, üç kâğıt açıp köşeyi dönmek... Cihar atıp şeş oynamak... 4 Aralık ara seçimlerinde de yine "cihar atıp şeş oyna- mak" istemedik mi?.. Ama felek yine çarptı.. Ah o felek, dipsiz dümbelek... Allahsızkelek!.. I S T A N B U L M İ M A R O B A KON UTLARİ Büyükçekmece Koyu'nda, sosyal tesisleri, yeşil alanlar, doğa ve deniz manzarasıyla iç içe... Tum Emlak Bankası şubelen satış ıçın hızmeıınizdedır EMLAK BANKASI '- D a h a U y g a r B i r Y a ş a m I ç ı n ' S İ L Değerli bilim adamı Prof. Dr. ÜM|T DOĞANAY'ı alçakça katledişinin 15'inci yılında hasretle ve saygıyla anıyoruz. DOSTLARI INTERMEZZO Ç Zihni Çetiner yönetimindeki Intermezzo, öğle ve akşam yemeklerinde sizleri bekliyor. Her Cuma-C.tesi Fliit dinletisi FATOŞ Asmalı Meseit, No : 17 Tunel Tel: 293 28 68 LİSAN ÇÖZÜM Bizimle İngilizce sorununuzu çok kısa zamanda çözebilirsiniz. Lütfen bizi arayın. Tel: 349 59 38 BahariyeC<L62/3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle