06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM 1994 PERŞEMBE 10 DIZIYAZI Laiklikten 'ılımlı Islam'a-5- K emalızmin devrimci döneminin laikliği; tarihsel, siyasal ve toplumsal Islamı geri mevzılere çekilmek zorunda bı- rakmıştı. İslamın asıl anlam ve rolü, devlet olmak ve topluma nizam vermekti. Bu rolü kaldır- dığınız zaman. geriye bir tek tö- rensel tslam kalıyor. Hatırası olan bir çeyizin, özenle naftalin- lenerek sandığa kaldınlması gi- bi bir olaydır bu! İslamın özüne bağlı olanlar, şeriatçılar, ideolo- jilerinin sandığa kaldınldığını saptamışlardır. Kemalizmeduy- duklan kin de buradan gelmek- tedir. Ne var ki laiklik, cumhuriye- tin genç burjuvazisine, kendi programıyla sınırlı olarak gerek- İiydi. Osmanlı'nın otoritesini yı- kıp kendi iktidannı yerleştirdik- ten ve sanayileşme için gerekli insan malzemesini yarattiktan sonra. laikliğin sınınna vanldı. Artık burjuvazi, kendi kurduğu düzenin üzerine oturmuş ve emekçi halkı bastırmak soru- nuyla yüz yûze gelmişti. Bu ka- dar laiklik yeterdi. Daha fazlası. emekçi halkın uyanış ve ayağa kalkış sürecine güç verirdi. Böy- lece burjuvazi, bir zamanlar he- saplaştığı ortaçağ güçleriyle uz- laştı ve büyümek için emperya- lizmle işbırliğine yöneldi. Devrimci bir ideoloji için, devrimci bir sınıf gerekir. Ke- malist burjuvazinin devrimci ni- teliğini yitirmesi, ideolojik düz- lemde kıreçlenmesi ve daha son- ra zıddına dönüşerek tutuculaş- ması sonucunu doğurdu. Burju- vazi. adım adım laiklikten vaz- geçti, Islama karşı tavnnı göz- den geçırdi vedeğiştırdi. Kema- list devrimin naftalinlediği Is- lam, yeniden sandıktan çıkanl- dı; siyaset, toplum ve kültür ha- yatına kısmen geri getirildi. 1930'larda daha çok toplumsal- ekonomik düzlemde başlayan bu süreç, zamanla ideolojik düz- lemeyansıdı; 1940'lar, 50'lerve özellikle 1980'lerdeki geri dö- nüşlerden geçerek Türkiye'yı bugün yaşanan Amerikano-ls- lamcı yükseliş dönemine getır- dı. Dünya ölçeğinde geri dönüş ! Kemalizmın yaşadığı bu sü- teç, burjuvazinin dünya ölçeğin- de gericileşmesinden bağımsız değildir. 18. yüzyıl ve kısmen 19. yüzyıl, burjuvazinin devrim- ler çağıydı. Kapitalizmin geliş- me yatagma erken giren toplum- lann burjuvazileri, bu dönemde demokratık ve laik harekete ön- derlik ettiler. Ancak burjuvazi, daha 19. yüzyıldan başlayarak laiklikten dünya öiçeginde geri adımlar attı. Çünkü laiklikte ıs- rar etmek. laikliğin halkçı özü- nü geliştirmek anlarruna gelirdi. Laikliğin tutarlı devamı, halkın kejidjsjiçinjjıyanrnası, kendisi için aydınlanması ve kendTsTîçın ayaklanmasıdır. Halk, "kendisi içm^oldugugünrafTik kapita- lizm için olamazdı. Burjuvazi ise 18. yüzyıl öncesindeki gibi halk sınıflan ıçinde yeralmıyor- du, yeni dünyanın efendisi ol- muştu. Gelişmiş ülkelerin dünyasın- da, dinler artık kapitalizm için- di. Feodal sınıf, büyük ölçüde tasfıye olmuş ve gücünü yitir- ürkiye'nin yakm tarihi, aynı zamanda bağımsızlık ile demokrasi ve laiklik arasındaki sıkı ilişkinin tarihidir. Ülkemizde emperyalizmin denetiminin artması, her zaman demokrasi ve laiklik karşıtı süreçleri hızlandırmıştır. "Türkiye'yi küçük Amerika yapma" programının uygulandığı 1950'li yıllar, laikliğin de geri dönüş yıllandır. DOĞU PERİNÇEKj^ ABD'nin denetimindeki 12 Eylül rejiminde dinci güçler, cumhuriyet tarihinin en kapsamh atağına kalktılar ve kimsenin düşünemediği kadar önemli mevziler kazandılar. Türkiye deneyimi bir kez daha kanıtlamıştır ki, Islam "aşağıdanyukan" gelişmedi, topluma yukarıdan aşağı, emperyalizm ve 12 Eylül devleti tarafından pompalandı. Mustafa Kemal öncülüğünde gerçekleştirilen laiklikten, süreç içinde ödünler verilmeye başlandı. mişti. Kilise artık, ona yaslana- mazdı. Böylece kilisenin. büyük sermayenın hımayesine girdiği dönem başladı. Burjuvazi, dev- rimci çağında "Din gereksiz" de- mişti, şimdi "Din laam" diyor- du. Ancak yeni toplumda, kilise feodal dönemdeki hegemonya konumunda olamazdt. Kilise, burjuvazinin ideolojik hege- Thonyasına payanda gorevf~yîF~ pacaktı. Edefldüıyadadnterinrolii Kapitalizmin 19. yüzyıl son- lanna doğru emperyalist aşama- ya geçmesi, dinlerin ezilen dün- yadaki rolünü de etkiledi. O za- mana kadar geri ülkelerde, orta- çağ hakim sınıflannın ideolojik hegemonya aracı olan din. genel olarak dünya düzeninin hizme- tıne girdi. Kapitalizmin merkez- leri, ezilen dünyada ortaçağ iliş- kilerinin başlıca dayanağı oldu- lar. Dinsel kurumlar da büyük ölçüde dünya düzeninin büyük efendileriyle işbirliğine girdiler. Artık din, ezilen ülkeler dünya- sında da emperyalist-kapitalist sisteme gerekli olduğu kadar var olabihrdi. tslam, bu ülaydan kuvvetle et=- kilendi. Çünkü Islama inanan bütün tupluııılaı, ezilen dünyada aşağı bu gerçeğı kanıtlar. Em- peryalist-kapitalist sistemin ezi- len kutbunda yer alan bir top- lumda, Islam ne kadar geçerlı ola_bilecektir° Örneğin Nakşıbendı tarikatı- nın üyesi Özal, Çankaya'ya ka- dar çıkmış, ancak seccadesini Mekke'ye doğru değil, kapita- lizmin metropollerine doğru ser- ıniştir, f t e d l f e ^emalizmin devrimci döneminin laikliği; tarihsel, siyasal ve toplumsal Islamı geri mevzilere çekilmek zorunda bırakmıştı. Kemalist burjuvazinin devrimci niteliğini yitirmesi, ideolojik düzlemde kireçlenmesi ve daha sonra zıddına dönüşerek tutuculaşması sonucunu doğurdu ve burjuvazi, adım adım laiklikten vazgeçti. kurallannı uygulamışlardır. Emperyalizm çağında yaşa- yan tslam, sistemin yaşatmak zorunda olduğu Islamdır. Yeni kimlik: Hımiı İslam Emperyalizm, toplumların kapitalizm yolundan demokrat- laşmalan ve laikleşmeleri yolu- nu kapatmıştır. Işte Kemalist 4evrim, ezilen bir iilkenın hu yaşıyordu. Ne varki Islam, artık eski toplumu yaratma şansını ta- rihsel olarak yitirmişti; emper- yalist dünya sisteminin bir par- çası olarak, sistemin kendisine tanıdığı alanda ve sisteme ge- rekli olduğu ölçülerde yaşayabı- lirdi. Son yüzyılın tarihi. baştan ortaçağ ideolojisi olarak yaşaya- ^aaz. artık emperyalist-kapitalist sistemin eklentisi olmaya mec- burdur. Siyasal İslam, bunu çok iyi bi- lir ve kendisine bu sınırlar için- de rollerbulur. Bu nedenle Nak- şibendi müritleri bıle ıktıdann doruklarına tırmandıklan za- man, Allah'ın emirlenni değil, emperyalizmle bütünleşmenin yolun kapanmasından sonraki Jaikleşme gırişimidir. Bu giri^ şim, görüldüğü gibi, yalnız mil- li burjuvazinin çıkarlanyla de- ğil. dünya ölçeğinde kapitaliz- min gericileşmesiyledesınırlan- mıştı. Türkiye'nin yakın tarihi, aynı zamanda bağımsızlık ile demok- rasi ve laiklik arasındaki sıkı iliş- kinin tarihidir. Ülkemizde em- peryalizmin denetiminin artma- sı, her zaman demokrası ve laik- lik karşıtı süreçleri hızlandırmış- tır. Celal Bayar'ın deyişiyle "Türkiye'yi küçük Amerika yapma" programının uygulan- dığı 1950'li yıllar, laikliğin de geri dönüş yıllarıdır. ABD'nın denetimindeki 12 Eylül rejimin- de ise dinci güçler, cumhunyet tarihinin en kapsamh atağına kalktılar ve kimsenin düşüneme- diği kadar önemli mevziler ka- zandılar. Hem ABD'nin hem de Türki- ye hakim sınıflarının ihtıyaçları bunu gerektırdi. ABD, rakibı Sovyetler Birliğf ni "Yesil Ku- şak"la çevreliyordu. Türkiye ha- kim sınıflan ise halk hareketine karşı dinci bir barikat inşa edi- yorlardı. Bu iki uygulama bir- leşti. Türkiye deneyimi bir kez daha kanıtlamıştır ki, İslam "aşağıdan yukan" gelişmedi, topluma yukandan aşağı, em- peryalizm ve 12 Eylül devleti ta- rafından pompalandı. Böylece, Evren'ler ve Özal'lar döneminde, laikliğin "modern" tanımlanna gelinmiş- tır: "Laiklik,din özgürlüğüdür." "Din, biıieştirici ve lazımdır." Aslında bu tanımların gerçek anlamı şudur: "Halka uhrevi dünya, büyük burjuvaziye bu dünya!" Halkın zihnı ve bilin- ci öteki dünyaya takılı kaldığı ölçüde, bu dünya emperyaliz- min ve büyük sermayenin ola- caktır. FaterTn raporu Gelinen yen, en gerçekçi ifa- delerle Graham Fuller'ın rapor- lan belırliyor. ABD'nın ünlüor- tadoğu uzmanı, "Kemalizm dö- neminin arkada katöığını" sap- tadıktan sonra, Türkiye'ye "ye- ni bir ideolojik kimlik" gerekti- ğini ve ihtiyaca da "ılımlı İsla- mın" yanıt vereceğini söylüyor Bu "yeni kimlik", emperyaliz- min "yeni dünya düzeni" projc- siyle ve "küreselleşme" adını verdiği olayla örtüşüyor. Türkiye. bu yüzyılın başında, Bağımsızlık Savaşı'yla laikliği de kazanmıştı. Şimdi yüzyılın sonunda, bağımstzlıkla birlikte laikliği de kaybetmıştır. Ezilen dünya, 1917 Ekım Devrimi ve Türkiye Kurtuluş Savaşı önce- sindeki süreçlere itilmektedir. Emperyalizmin ıdeologlan. dönemın teorisıni de yapıyorlar. Onlara göre dünya "kültürler ve uygariıklararası savaşlar" çağı- na girmektedir. Kültür dedikle- ri ise dinlerdir. Milliyet ve din savaşlan için- de paramparça olan ve dev letsiz kalan ezilen dünya, "küreselleş- tirilerek" emperyalist-kapitalist sıstemle alabildiğine bütünleştı- rilecektir. Işte bu koşullarda, Türkiye'nin önüne konan da "ikinci cumhuriyet" oluyor. Kozmopolıt komprador kapita- lizmı, geniş kitleleri "üımu İs- lam'la" denetim altında tutacak. Görüldüğü gibi, Kemalist devrimin son kaTınrıfan da "ye- ni dün\-a düzeni"nin tehdidi al- tındadır. Türkiye, yeniden 1919'a doğru yolalıyor. Yaşadı- ğımız "küreseîleşme" süreci, ba- ğımsızlık mücadelesi ile laikliği bir kez daha birleştiriyor BtTTt DOĞU PERİNCEK K e m a l i s t D e v r i m - 2 Din ve AllahDoğu Pennçek. Memalıst Devrlm in cJn ve Alah fetsefesinı araştınyor &f bölCımû Cumhuriyet gazateande dia olarak yoyınlanan kttabmda Pertnçek. Cumhurivet Devrimt idoolofsinn. din nedir. AJah necSr sonJanna verdiği cevaptan. Isfcrniyete bakış açısını ve laiklik ariaytşim Incetiyof Kltap Kemalizmin kend tarihini yazamayacağı tx*ış açıayla. gizlenen belgeleri ve kavnaidan gün tşığına çıkanyor Kemalist Devnm in lailclik anlayışını, toplumsal süreçteki rolünü tartrçarak ince)iyof.eleştiriyor ve yeni bir tahlil getiriyof Doğu Perinçek'in Kltap Fuarındaki Imza Günleri 10 Kasım Perşembe saat 14.00-19.00 Kaynak Yayınları Standı 11 Kasım Cuma Saat I4.00-t9.00 Kaynak Yayınları Standı (Alt kat) 12 Kasım Pazar Saat I4.OO-I9.0O Yazarlar Sendıkası Standı KAYNAK^^YAYINIARI istikJal Cad.186/4, Gala Han, Kat:4 80070 Beyoğlu-ISTANBUL Tel-Faks: 252 21 56 - 252 21 99 Yap-lşletDevret Yasası Üzerine / Avukat Eyüp ERASLAN Çağdışı bir sömürgecilik modeli T.C. KEMAH ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo:199334Esas Mahkememizın 1993/ 34 esas sayılı dosyası ile ilgili olarak Kemah ilçesi Kerer köyünden Ahmet oğlu Kazım Keieş'in oğlu Ayhan Keieş'in 1987 tarihinde Fırat nehrine düşmüş olduğu ancak cesedinin bulunamadığı ve o günden bu yana ne kendisinin ne de ce- sedının bulunmadığından gaipliğine karar verilmesi istenilmiş ol- makla, Gaip Ayhan Keleş hakkmda malumatlan olan kimselerin Uan taıi- hinden itibaren mahkememize malumat vermeleri ve gaip hayatta ise keza onun da sağbk durumu ve adtesini bildirmest MK.32'inci mad- desi gereğince ılan olunur. 1.11.1994 Basın: 42334 3 996 sayılı yasanın 1. mad- desinde yasanın amacı; "_ ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren bazj yaünm \e hizmederin... ya- pdmasını sağlamak" olarak belır- tilmış, yasa uyannca çıkanlan Ba- kanlar Kurulu Karan'nda ise mo- delın tanımlanması; "... yaönm bedeiinin şirkete, iş- lerme süresi içerisindc. ürerilen mal ve\a hizmetin idare veya ya- rariananlarca saünalınması sure- tiyleödenmesi" şeklınde yapılmış- tır(2). 2. maddedeki kapsam içinde yer alan "yeralü ve yerüstu oto- park yaponlmasr yatınmlannda nası! bir "ileri teknoloji" kullanı- lacağı ve hangi "yüksek maddi kaynağa" gereksınildiğı yasada ve buna bağlı olarak çıkanlan karar- dan anlaşılmamakla birlikte yasa- nın bu tür çelişkıleri yerine, hedef ve yöntemleri üzerinde durmak daha yararlı olacaktır. Yasada öngörülen Bakanlar Ku- rulu karan Resmı Gazete'de ya- yımlandıktan sonra günlük yazılı basında yer alan. bu yasa çerçeve- sınde yapılması öngörüldüğü an- laşılan "Çanakkale Boğaz Köprü- sü, Afşin Elbistan Termik Santra- lı yeni üniteleri, Atatürk Havali- maru-Vcni Uluslararası Termina- li, Ankara-tstanbul Hızh Tren Pro- jesi" gıbı yatınmlar. hedefı çok ıyı ortaya koymaktadır. Genel ifade- lerle ilk aşamada 5 milyar ABD Doları olarak belirtılen yatınmla- nn Ispanyol, ABD, Japon, Alman, tngılız, Fransız, Avusturya ve Bel- çika firmalan ile ortak hareket eden Türk Fırmalanncagerçekleş- tirileceğınin söylendiği yine bu yayınlardan anlaşılmaktadır. Bu yatınmlarda Türk firmalan- nın katılım payının ne olacağı bir aynntı oimakla birlikte, etkı ve ya- rann "yerel işlemleri kolaylaşnr- ma bedeli"nden öteye geçemeye- ceğını ve yabancı yatınmcıların bu düzeydekı bir yatınma yönel- melen halınde kendılerını tümüy- le güvence ıcınde görmek ısteye- ceklerını belirtmek için çok zekı olmaya gerek yok. O halde hedef bellı: Yabancı ya da dış kaynaklı gözüken sermayeyı bu \e benzerı projeler için ülkeye çekmek. Yasanın 8. maddesıne göre. ger- çekleştırılecek yatırım sonucu üretilecek mal \e \e>a hızmetle- nın nasıl ımtıyaz ıçermeyeceğı an- laşılmaktan uzak. olsa olsa tepkı- leri azaltmaya yönelik bir "temen- ni" olarak kalmaktadır. Yasanın. dığer özellıklennın ya- nında, üstte belirtılen 10 Hazıran 1326tarihhve25.06.1932tanhlı yasal düzenlemelerden oldukça farklı ıkı temel maddesi var: 4 ve 11. maddeler. 4. madde. bu tür bir yatınmın Yüksek Planlama Kurulu'nun onayı ile uygulamaya sokulabıle- ceğını belırtırken kendisinden ön- cekı yasalann öngördüğü Bakan- lar Kurulu ve TBMM sıstemınden uzaklaşmıştır. u düzenlemenin en önemli yanı, Osmanlı İmparatorluğu'nun sömürgeleşmesinde oldukça önemli işlevler üstlenen bu modelin, ülke için daha da acımasız hale getirilerek yasalaşmasıdır. Modeli düzenleyen yasa anayasaya aykın olduğu gibi, model de yeni bir buluş değildir. rın karşılığı ödenecek ücretler. "gerekli görükn hallerde" idare- nin bağlı veya ılgılı bulunduğu ba- kan tarafından belırlenebilırlığı dışında yatırımcı-ışletmecı tara- fından belırlenecek. devlet de bu mal veya hizmetin satınalma ga- rantısinı verecektırl 11. md). Inıliysz' çelşkin Yasa, yatınma konu sözleşme- lenn "imtiy-az" ıçermeyeceginı \e süresının 49 yıldan fazla olamaya- cağını söylüyor; ama. süre tartış- ması bir yana, kendısı başlı başı- na ımtıyaz içerdiği için sözleşme- 11. madde ise, ıdarenın, yatın- mın proje aşamasından sözleşme süresının bıtimine kadar garantı veımesi, garantı koşullannın be- lırlenmesınde Hazıne Müsteşarlı- ğı'nın bağlı bulunduğu bakanın yetkıli olması olgusunu içenyor. Kısaca, Osmanlfdakı ımtıyazlı yatınmlarda "işletme geliri" ga- rantı edilirken, bu yasa ile yatın- mın fınansmanı, üretilecek mal ve hızmetlenn satınalınması yönlen dahı garanti kapsamına alınıyor. Model sankı kamudan bir kay- nak çıkışı olmayacakmış gibi su- nuluyor. Ancak. 11. madde ile be- lirlenen garantinin kapsamı göze- tıldığınde. kamunun daha baştan belırsız ve 49 yıla kadar uzayabı- lecek ödeme yükümlülüğü ıçınde olacağı ortadadır. Bunun ıçın ya bazı gelırkaynaklannın -fonlar gı- bı- bütçe dışına çıkanlması. ya da bütçeden gelır ayrılması gereke- cektir. Oysa yasa buna ılışkın açıklık taşımadığı gibi 2025 sayı- lı yasanın uygulanmayacağını söyleyerekbütçenıngelirkaynak- larına yönelik kapıyı aralamakta- dır. Yasa bu yönüyle anayasanın 161. maddesi ile çelıştığı gıbı. "ekonomik ve sosyal kalkınmayı planlaması. yatınmlarda toplum yararlannı önplanda rutması \e kaynaklann verimli şekilde kulla- nılması" yükümlülüğü ıçınde. ama bu modelle yükü sermaye şir- ketlerine devretmek ısteyen devle- tın ışlevıne ılışkın 166. maddesi ile de bağdaşmamaktadır. Tümünden önemlısı. Osmanlı imparatorluğu'nun sömürgeleş- mesinde oldukça önemli ışlevler üstlenen bu modelin. ülke ıçın da- ha da acımasız hale getinlerek ya- salaşmasıdır. Osmanlı Imparatorluğu'nun yaşadığı "devlet olma \asfını yi- tirme" olgusu unutulmuş gözük- mektedır. 19. yy'da Osmanlfya yutturulan bu sömürgecilik ılacı. yeni bir modelmış gıbı enjekte edılmek ıstenıyor. Kısaca, mode- li düzenleyen yasa anayasaya ay- kın olduğu gıbı, model de yeni bir buluş değildir; aksıne, çağdışı bir sömürgecilik modelidır. (2) 01.10.1994 tarthlı Resmi Gazete BtTTt ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Din-Şeriat Oyunu-. Oralp Basım anlatmıştı, çok öncelerı yazmıştım; ona da Çamurciyan adında, Robert Kolej'ın Ingilizce öğretmenle- rınden bir bayan anlatmış. Robert Kolej'in arkasında, bir domuz çiftliği varmış, bu çiftlıkten her yıl, Ankara'ya Ata- türk e güzel bir domuz gidermış. Bayan Çamurciyan öleli on beş yılı geçmış, İngıhzce, Fransızca ile piyano derslerı de verırmiş sağlığında. Düziçi Köy Enstitüsü yönetıcılerınden Ahmet Lütfi Dağlar, anılarında, 1947 yılbaşından bir-ikı gün sonra, Mılli Eğıtım Bakanı Reşat Şemsetön Sirer in. yanında genel mudürle, Enstıtü'ye yaptığı baskını da anlatır. Bir yerde söyle der: ''Öğleden önce Bakan veBakan 'la kalanlar derslere girer- ler. Bakanın girdiği dersler arasında Sekine Sağlar /n tabiat bilgisi dersı de var. Derste ormanla'rla ılgıli bir konu işleni- yor. Keçilerin ormanlar için zararları tartışılıyor. Bu arada Bakan sıraların gözlerindeki kitapları gözden geçirirken do- muz yetiştiriciliği ile ilgili kitap dikkatinı çekiyor. Konuyu bu kıtap ve domuz yetiştiriciliği üzerinde bazı sorularla değişti- riyor. Kitap ve kitaptaki konularda öğrencilerin ön bilgileri olduğu için tartışma canlı oluyor ve sınıfta domuz yetiştirebil- menin yurt ekonomisıne keçiden çok daha fazla katkıda bu- lunulacağı sonucu çıkarılıyor. Bakan kitabı da alarak, başka bir derse girmek üzere sınıftan aynlıyor..." Lütfi Dağlar, anılarında "Türkiye'de Domuz Yetiştirme ve Yararlan" adlı kitabı, Alpullu Şeker Fabrıkası'ndaçalışan bir mühendısin yazdığını, ancak şımdı adını anımsayamadığını anlatıyor. Bu kitabı, çeşıtlı yerlerde aradım, bulamadım., Atatürk döneminde, Çankaya'ya domuz çiftliğinden domuz gidiyor, Köy Enstitüsü'nde "domuz yetiştiriciliğinin yararla- rı" tartışılıyor. Günümüzdeki yobazların ağababaları o za- manlar sınmış demek. Din somürücüleri, fırsatları kollayarak gelmışlerdir gunümüze. 1 Mart 1922'de Mustafa Kemal şöyle der: "Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve kafalara seslenmekle Müsluman kişilerin varlıkları canlanır, kafaları saflanır, imanı kuvvetlenir, yüreği cesaret bulur. Ama buna göre değerli hatiplerin elde etmiş olmaları gereken bilimsel nitelikler, özel yetenekleri ve dünyanın durumunu kavramış olmaları büyük önem taşır..." 12 Eylül'den sonra, Çumhuriyet'te, "Türkçe ezan" konu- sunda "Ankara Notları"nda bir dizı yazı yayımlamaya başla- mıştım. Gerıciler saldırıyorlardı. Genelkurmay, yazıları yasakladı. 1923te Mustafa Kemal şöyledemış: ' 'insanlıkta din konusundaki duygu ve bilgiler her türlü hu- rafelerden (boş ınançlardan) ayırdedilerek gerçek bilim ve fen ışınlanyla saflaştırılıp olgunlaştırılıncaya değin din oyu- nunu oynayanlara her yerde rastlanacaktır." Mustafa Kemal'ın 7 Şubat 1923'teki konuşması şöyle: "Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler Tanrı'ya boyun eğmek, ona tapmakla birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerek- tiğini düşunmek, yani ışleri görüşmek için yapılmıştır." Gazi Mustafa Kemal'ın 16 Mart 1923'tekı konuşmasından- "Adi ve sefil hilelerle hukumdarlık yapan halifeler ve onla- ra dini alet etme aşağılığında bulunan yalancı ve imansız bilginler, tarihte her zaman rezıl olmuşlar, aşağılanmışlar ve her zaman cezalannı gormüşlerdir... Dini kendi çıkarlanna alet yapan hukumdarlar ve onlara rehberlik eden hoca adını taşıyan hainler hep böyle bir sonla karşılaşmışlardır. Böyle \ davranan halifeler ve bilginlerın ısteklerine ulaşamadıklarını tarih bize sonsuz örnekleriyle açıklamakta ve kanıtlamakta- dır. Artık bu ulusun ne böyle hukumdarlar, ne öyle bilginler gormeye dayanması ve olasılığı kalmamıştır. Artık kimse öy- le hoca kılıklı yalancı bilginlehn kandırmalarına önem vere- cek değildir. En bilgisizler bile o gibi adamların ne oldukları- nı pekala anlamaktadır. Ama, bu konuda tam bir güven duymamız için bu aydınlanışı, bu uyanışı, onlara karşı bu nefretı gerçek kurtuluş anına değin bütün gücuyle hatta daha da artmış olarak inançla korumalı ve surdürmelıyiz. Eğer onlara karşı benim kişiliğimden bir şey çıkarmak isterseniz, derim ki, ben kişı olarak onların düşmanıyım. Onların olum- suz yolda atacakları bir adım, yalnız benim kendi inancıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili o adım ulusumun yaşamasına karşı bir kasıt, o adım ulusumun kalbıne atılmış zehirli bir hançerdır. Benim ve benimle aynı duşüncede arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinkes ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir. Hiç kuşku yok kı arkadaşlar! Ulus, birçok ozveri, birçok kan pahasına en sonunda elde ettiği yaşama ilkesine kimsenin saldırmasına meydan vermeyecektır. Bugünkü hükümetin, Meclis'in, yasalann, anayasanın oluşması ve gerekliliği bu- nun içindir. Sizlere bunun da üstunde bir söz söyleyeyim. Sözgelişi eğer bunu güvenceye alacak yasalar otmasa, bunu güven- ceye alacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşı- slhdlTTİefkes çeklfse~ve~ ben keffot ESşlma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine oldürürüm." t^jmtranyet ılan edıldıktoıı sonra, 3t Ekım 1924'teki k< ması da şöyledır Mustafa Kemal'ın: "Türkiye'de aslında gerici yoktu ve yoktur. Kuruntu vardı, işkil vardı. Cumhuriyet'in ilanı ve onun zorunlu gereğinden olmak üzere, artık kalan kurumlann ortadan kaldınlması üzerine herkesin açıkça gördüğu görunüş, o kuruntular ve işkilliler için de yürek ferahlığma neden olmuştur. Bundan sonra yalnız bir şey akla gelebilir. O da kimi de- ğersiz politikacıların, çirkin çıkarcılann o kuruntu vegörüntü- yu uyandırmaya çalışması, o yüzden hırs ve çıkarlannı elde etmek düşüncesinde olma çabalarıdır. Sizi bütün varlığımla inandırmak ısterim ki, bu gibiler her ne biçim, görünüş ve fır- satla olursa olsun varlıklannı duyurdukları gün Türk uiusu- nun amansız tepeleyışinden kurtulamayacaklardır. Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilehne başka çevre- lerde sahne arasınlar." (Duşuncelerıyle Atatürk, derleyen An inan, TTK. Basımevı, sayfa: 310, 311, 312.) • • • Ankara'da "Cumartesi Arkadaşları" topluluğunun bu cu-i martesı 27. yılı. Arkadaşlar toplanıp, birer kadehle, 27. yılı! kutlayacağız. ; BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Bir dalda dördü beşi bir arada bulunan meyve kümesi. 2/ Taviz... Örde- ğe benzer bir su kuşu. 3/ Nâzım Hikmet'in soya- dı... Kişiler arasında gö- zetilen saygı sırası. 4/ Göz alıcı ve gösterişli ol- ma durumu. 5/ Aynı ahır adına koşan yanş atlan- na verilen ad... Hindis- tan'da oldukça yaygın olan bir din. 6/ Karagöz oyununda kullamlan ka- mış düdük... Eski Mısır'da insa- noğlunun hayati dayanağı olan üretici güç. 7/ Kimi çiçeklerin için- de bulunan, anlann bal yapmak için emdikleri tath sıvı. 8/ Avuç içî... Ağzımızdaki dişlerin bir bölü- müne verilen ad. 9/ Eski Türklerde ölüler için düzenlenen yuğ törenle- rinde söylenen ağıt... Hafif maki- neli tüfeİc. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mimarlıkta, yağmur suyunun çatının dışına atılması için yapıya dik olarak düzenlenen k'sa oluk... İskambüde bir kâğıt. 2/ Her yanı suyla çevrili kara r r- çası... Bir çeşit kabak ya da pathcan yemeği. 3/ Şamanlann aym sırasında ruhlan çağırmak için çaldıklan davul... Balık yakala- ma araa. 4/ Lahza... Eski yapı ya da kent kalıntısı. 5/ Tahta sopalarla oynanan bir İngiliz sporu. 6/ Malezya halkına özgü bir tür öldürücü delilik... Ilave. 7/ Büyük ve derin karavana;.. Lezzet. 8/ II. Dünya Savaşı sonlannda Japonlar tarafından kul- lamlan intihar uçaklanna ve bunlann pilotlanna verilen ad. 9/ Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad... Hain, huysuz. '.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle