Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5EKİM1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Mozartşölenive bîr \fögnerbaşyapıü
EVİNfLYASOĞLU
Geçen pazar akşamı Suna
Kan, Mozart'ın KV 219 Do
Majör Keman Konçertosu'nu
çalarken Cumhuriyet gazetesi-
nin onca yıllık başyazan Nadir
Nadi Bey, sanki Aya îrini'nin
yûzlerce yıllık duvarlanna sırtı-
nı dayamış, mutlnlukla gülüm-
süyordu. Konser tamamianıp
KV 551 Jüpiter Senfonisi bitti-
ğinde, Nadir Beyin sevgili dos-
tu Mozart da yanına gelmiş,
yeni edindiği dosuara, bu gör-
kemli orkestraya ve dünyaca
ünlii şefımiz Gûrer Aykal'a o da
gülümsüyordu. Olümünün
ûçûncü yıldönümünde belkı de
başyazanmız Nadir Nadi'yi an-
mak için en güzel araç müzik
olduğu için ve de özelükk Bil-
kent Uluslararası Akademik
Senfoni Orkestrası'nın ona ar-
mağan ettiği tüm Mozart prog-
ramı için mutlulukla gülümsü-
yorlardı. Berin Nadi Hanım'ın
konserin ilk yansında durma-
yan gözyaşlan neler anlatmıyor
ki! Suna Kan'ın babası ile Na-
dir Bey'in yakın arkadaşlığını,
Suna Kan'ın kûçücûk kemanı
ile onlann evindeki ilk yorum-
lannı ve bu konçertoyu her din-
leyişlerinde adagio (ağır) bölü-
münün hüznünden Nadir Bey'-
in son derece duygulanıp Berin
Hanım'a dönereic "Merak eüne
burası çok büzüniü ama biraz-
dan neşe görünecek" deyişini
anımsıyor.
Suna Kan, belki de bugüne
dek dinlediğimiz en duygulu, en
görkemli Mozart konçertosu-
nu seslendirdi. özellikle 'ada-
gıo'da okuduğu lirik şür. son
bölûmdeki telaşsız coşku tam
Mozart biçemine yaraşmıştı.
Gürer Aykal'ın yönetimindeki
orkestra, solist ile kusursuz bir
diyalog içinde ve "tlle de bu
Türk etkisinde bir yapıttır. Ron-
do'da mehterieri duymalıyız"
abartısını dikte ettirmiyordu.
Yumuşacık bir eşlikti. İkinci
yandaki Jüpiter senfonisi ise
baştan sona dikkatle hazırlan-
mış, her bir orkestra üyesinin
kalbinden gelen coşkuyu yansı-
tıyordu. 'Keşke bu konserin
kaydı yapdsaydT diye hayıfla-
Nadir Nadi anısına verilen konserde Suna Kan ve Gürer Aykal (solda), Lohengrin'de Yddız Tunbul ve Yavuz Öztürk (sağda).
nanlann sayısı pek çoktu. Ne-
den mi, çünkü o andaki coşku-
nun kayıt stüdyosunda bir kez
daha yaşanamayacağından!
Bütün bu ışık bütün bu gör-
kem içinde Aya İrini. atmosfer
olarak çok güzel bir ortam sağ-
lasâ da ne yazık ki özellikle ban
sıralann sahneyi işitme zorluğu
her zamanki gibi gündemdeydi.
Kimileri iyi duyamadığından.
kimileri de seslerin bir pıyano
pedab etkisi yaratıp armonıle-
rin birbirine kanştığından yakı-
nıyor... Bu yakınmalar hemen
her senfoni konserinde oluyor
ve özelükJe orkestra konserleri
bu mekanda bazı köşelerde ha-
rika ünlasa da bazı köşelerde
harcanıyor. Ancak hiçbir şekil-
de yakınmaya hakkımız yok!
İyi ki yüzlerce yıl öncesinden
böylesi bir kilise varmış da bu-
gün bile yararlanıyoruz. Yoksa
kendi zamanımızda yaptırdığj-
mız konser salonlannı onar-
maktan ve yenilerini gündeme
bile getirmekten yoksunuz.
Suna Kan, belki de bugüne dek dinlediğimiz
en duygulu, en görkemli Mozart
konçertosunu seslendirdi. Özellikle
'adagio'da okuduğu lirik şür, son bölûmdeki
telaşsız coşku tam Mozart biçemine
yaraşmıştı.
Nadir Bey'i anma konserinde
baştan sona büyük bir zarafetle
Mozart'ın dantel gibi müziğini
yorumlayan ve onun anısına
armağan eden sanatçılara te-
şekkürler.
Ankara'da bir VVagner
başyapıtı: Lohengrin
Opera dünyasmın dev beste-
cisı. büyük romantik Richard
VVagner'in operalan ülkemizde
hemen hemen hiç oynanmaz.
Yirmi yıl önce Ankara'da, ge-
çen yıl da tstanbul'da sahnele-
nen
w
Uçan HoUandalı" (ki
VVagner'in gençlik üriinü olup.
henüz kışisel imzasını taşıma-
yan bir operasıdır) dışında bi-
am kuşaklar VVagner operası
görmeden yetişti. Neden mi oy-
nanmaz? Çünkü VVagner bü-
yük bir birikim, ayn birgelenek
ve kültür gerektırir. Bestecinin
aynı zamanda librettolannı da
yazdığı her operası kendi geniş
imgelem gücü kadar sahnele-
mede, rejide aynı derin görüşü
gerektirir. Kötü bir VVagner
operası sahnelemeye veya sey-
retmeye hakkınız yoktur. Mut-
laka VVagner'in müzik dilini bi-
len kişilerce. büyük özenle sah-
nelenmelidir. VVagner tenorlan.
VVagner sopranolan ayn özel-
lik taşıyan seslerdir. VVagner'in
sürekli müzik ilkesini benimse-
yen şef, orkestrasını bir senfoni
yönetircesine canlı tutmalıdır.
Hele günümüzde giderek
teknolojık olanaklardan yarar-
lanan rejisörler, VVagner sahne-
leri için kaç boyutlu planlar or-
taya cıkanrken. bir VVagner
operası sahnelenmek kuşkusuz
cesaret işidir. İyi de, bizim ku-
şaklar gibi bizden sonrakiler de
bu kaygılarla VVagner operası
izlemeden mi büyüyecekler?
Sahnelerimız büyük olmasa da
bugüne dek operacılanmızın
kültür birikimi artık VVagner
sergileyecek niteliğe erişmedi
mi? Bu sorunun güzel yanıtını,
bestecinin 1842 ürünü olan 'Lo-
hengrin'inı sahneleyerek Anka-
ra Devlet Opera ve Balesi ver-
miş bulunuyor. Küçük sahnesi-
ne ve sınırlı dekor olanaklanna
karşın, derlı toplu bir Loheng-
rin sergileniyor Ankara'da.
Ne rastlantı ki bu hafta TRT-
2'de Abbado nun yönettiği, Pla-
cido Domingo'nun oynadığı
"Lohengrin"de gösterime girdı.
Doğal ki büyük olanaklara sa-
hip prodüksiyonlarla karşılaş-
tırma yapılamaz. Ancak bizim
böylesi bir yapıtı sahnelememiz
için tüm yaratıa kadronun na-
sıl özveride bulunduğunu anla-
mamıza neden oluyor. En azın-
dan derinliği olmayan sahne-
mizde koro üyeleri ile solistler
ve orkestranın iç içe oluşu doğal
olarak ses dengelerini şaşırtı-
yor. Ancak rejisör Youri Ale-
xandrov'un sıcaklığına bürün-
müş dıyebiliriz.
Lohengrin rolünde masalsı
kişiliği kahraman kisilikte öz-
deşleştiren Yavuz Oztürk'ün
özellikle son sahnedeki zengin
fonu lirik (ama abartısız) yakla-
şımı; Telramund rolündeki
Tuncer Tercan'ın, VVagner sah-
nesi ve VVagner kimliği ile bağ-
daşan sesi ve güçlü yorumun-
daki başansı. Elsa rolündeki
Yüdız Tunbul'un onca yıllık de-
neyimi (Elsa rolünü üstlenen
diğer soprano Oylun Erdayı'yı
da izleyebilmek isterdim); Ort-
rud'un karanlık çizgilerini sesi-
ni kulJanmadaki ustalığı vesah-
nesıyle iyi yansıtabilen Cemali-
ye Kıyıcı; kralın habercisi Çetin
Kıranbay ın kısa ama canlı
rolü; kral rolündeki Sabri Ka-
rabudak ın yumuşak sesiyle
dengeyi koruyan oyunu ve orr
kestra şefı Abdullayev'in senfo-
nik karakteri ve oyunla müzik
arasındaki gerilimi hiç aksat-
madan sonuna kadar koruya-
bilmesı "Lohengrin"in Ankara
sahnesindeki özellıkleri. VVag-
ner'in ilk kendi imzasını taşıyan
bu operasını bızım kuşaklara
armağan ettiği için Ankara
Devlet Operası'nın öncülüğünü
kutlanz. Umanz ardından di-
ğer VVagner operalanna da yü-
reklenir yöneticiler. Lohengrin
operasının özgün dili Almanca-
dır. Bu operayı Türkçe dinler-
ken, diğer pek çok yapıttaki so-
run yine gündeme geliyor Aca-
ba yıllar önce yapılan çeviriler
yeniden gözden geçirilse, daha
yumuşak, daha güncel bir
Türkçede prosodi bağdaşması
sağlansa nasıl olur?
Artık buza vazıııa dönemi sona erdi
Ersin Onay, Bilkent Uluslararası Akademik Senfoni Orkestrası'nın CD çalışmalanna başlayacağını belirtiyor
GAMZE VAREVf
Bilkent Üniversitesi Müzik ve
Sahne Sanatlan Fakültesi Ulus-
lararası Müzik Yaz Okulu, 1988
yüında kuruldu. Aynı jnl yaz
okuluna kaülan öğrencilerden
Bilkent Uluslararası Gençlik
Senfoni Orkestrası oluşturuldu.
Ülkemizin ilk gençlik orkestrası
olan bu orkestra, büyük kentler-
de, parklarda, şehir stadyumlan-
nda, acıkhava tiyatrolannda ver-
diği konserlerle binlerce dinleyici-
ye ulaşü.
Yalnızca bir yıl önce kurulan
Bilkent Uluslararası Akademik
Senfoni Orkestrası ise dünyadaki
ömekleriyle karşılaştınlabilecek
düzeye geldi. Aynı zamanda öğ-
retim üyesi olan sanatçılardan
oluşan orkestra, iki fonksiyonu
bir çatı altında birleştiriyor. Kısa
sürede elde edilen bu başanda
büyük payı olan kişilerden biri de
Bilkent Oniversitesi Müzik ve
Sahne Sanatlan Fakültesi De-
kanıProf. Ersin Onay.
Bundan sonraki hedeflerinin
uluslararası bir yanşma açmak
olduğunu söyleyen Onay, orkest-
ranın önümüzdeki yıldan itiba-
ren Imza yazma' dönemini geride
bırakarak CD çalışmalanna baş-
iayacağını belirtiyor. Bilkent
Uluslararası Akademik Senfoni
Orkestrası, artık büyük kentlerin
yanı sıra ülkemizin senfonik mü-
zikle hiç tanışmamış yörelerine
de gidecek. Onay "Bugün dünya-
da 12 ay maaş alarak görev yapan
950 tane orkestra >ar. Halbuki iyi
fakülte, müzik yüksek okulu, koo-
servatmar savısız. Dolayısıyla biz
böytece binlerin içinde değil, bu
950'nin içinde yer abna çabasına
girişmiş olduk" diyor. Ersin
Onay'la 1988 yılından itibaren
başlayan süreç içinde ülkemiz-
deki müzik yaşamına yeni bir so-
luk getiren gelişmeler üzerine
söyleştik:
- Kısa sürede bu noktaya nasıl
gekhraz?
1986-87 öğretim yıhnda fakül-
temiz, Bilkent Üniversitesi'nin 3
fakültesinden biri olarak egitirne
açılmadan önce müzik eğitimin-
de cok aktif bir yöntem arayışı
içine gjrdik. Ankaira'daki konser-
yatuvarlanmızın kuruluşuna git-
tik. 1936 yıhnda, bircok değerli
yabana sanatçıyla sıkı ilişkide
olunan bir tablo karşımıza çıktı.
Atatflrk, o zaman müzik dev-
rimini başlaayordu. Daha 1923
yüında geniş içerikli bir eğitim
için konservatuvarlann kurul-
masına işaret etmişti. Ancak biz-
de eğitim adına henüz kurumlaş-
ma yoktu. Mızıka-ı Hümayun'-
dan Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası kurulmu^tu. Konser-
vatuvann açılması kaçınılmazdı.
Yapılması gereken buraya evren-
sel müzikte deneyimin aktanlma-
sıydı. O zaman yabana sanatçı-
lardan yararlanılmışü. Daha
'Akademik Senfoni Orkestrası, artık emsalleriyle rnukayese edilir dunıma geldi' diyor Ersin Onay. (DEVRİM BARAN)
sonraki yıllarda içe kapanıklık
gördük. Globalleşen dünyada,
bu kapab yapının bıraz atalet ge-
tirdiği sonucuna vardık.
Hemen ılışkiler kurabm dedik.
Uluslararası Müzik Yaz Okulu'-
nu 1988 yıhnda eğıtime açtığımı-
zda, bizden başka pek umutlu
olan yoktu. Beklenenin aksine
yaz okulu çok büyük bir ilgi gör-
dü. Birçok ülkeden genç sanatçı-
lar seçilerek ülkemize geldi. Bu,
sonunda 27 ülkeye kadar vardı.
Madem bu kadar genç ve yete-
nekh sanatçı bir araya geldi, bun-
dan güzel bir orkestra çıkannz
dedik. Birinci yaz okulunun ger-
çekleştirildiği İ988 yıhnda Ulus-
lararası Gençlik Senfoni Orkest-
rası kuruldu. Çeşitli ülkelerden
gençler gehp, Sa>ın Gürer Ay-
kal'ın yönetiminde, bir orkestra
çatısı altında buluşuyorlardı. Bi-
reysel eğitimlerine de devam edi-
yorlardı. Gün boyu süren prova-
lardan sonra da son 2-3 hafta
Türkiye'yi gezmeye başladı or-
kestra. Türkiye'de çok sesli mü-
Orkestrada 15 ülkeden 120 sanatçı görev yapıyor. Aynı zamanda Bilkent
Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi'nin öğretim elemanlan. Böylece, bir çatı
altına 2 fonksiyonu sığdınyoruz. Akademik Senfoni Orkestrası, bir dünya
modeli olarak ortaya çıkmış oldu. Niteliğe çok önem verdiğimiz için orkestra
çok kısa zamanda şeçkinleşti. Bugün artık dünyadaki emsalleriyle mukayese
edilir duruma geldi. Kısa zamanda başannın bir başka sebebi disiplindir.
ak konusunda İmı müzik biziro-
dir, değfldir'. 'çok seslenmeliyiz ya
da her zaman tek sesli kalmalıyız'
gıbı tamşmalar hep var. Biz. fa-
külte olduğumuzu, bunlann aynı
zamanda araştırma konumuz ol-
duğunu düşünerek, riskler aldık.
Henüz açılmamış parklarda, şe-
hir stadyumlannda, acıkhava ti-
yatrolannda konserler başladı ve
büyük ilgi gördü.
- Bilkent Liuslararası Akade-
mik Senfoni Orkestrası'nın ku-
nıluş öyküsünü anlatır nusuuz?
Yıllar içinde yurtdışındakı
kendimizle eşdeğer kurumlarla
sıkı bir doku meydana geldi. yaz
okulunun bu kadar ilgi görmesi
sonucu, Türkiye'nin daha serbest
hareket edebilen bir orkestraya
ihtiyacı olduğuna karar verdik
Uluslararası Bilkent Akademik
Senfoni Orkestrası bu şekilde, ey-
lül 1993'te kuruldu. Bütün üye-
ler üniversitemizde, kampus içe-
risinde oturuyorlar. Orkestraya
tahsis edihniş 2 gökdelenimiz var.
Günde 7 saat çahşıyorlar. Or-
kestramızı, 'Akademi Oda Or-
kestrası' ve 'Yayh Çalgılar Top-
luluğu' olmak üzere ikiye ayırdık.
Bu, orkestranın kısa zamanda
uluslararası düzeye gelmesinin
meslekı gerekliliğiydi. Anadolu'-
da verdiğimiz konserlerin çok ılgı
görmesi üzerine, geçen yıl mart
ayında Bilkent 1. Uluslararası
Anadolu Festivali'ni başlattık.
Çok beğenilen bir festival oldu.
Festival 15 gün-3 hafta süreyle
her yıl Ankara'da başlayacak.
Daha sonra da Anadolu'nun sen-
fonik müziğe özlem içinde olan
yörelerine taşınacak.
- Farklı kiilrürlerden gelen in-
sanlaria çahşmanın avantajlan ve
deza\antajlan neler?
Sanat kurumlan, orkestralar
ve konservatuvarlar bir anlamda
birer müze nitehğinde. Yani her-
kes bu müziği kendisi oluşturu-
yor. Mozart'ı. Stravinsky'yi. Be-
etiıoven'ı. Saygun'u. Erkin'i her-
kes kendi kurumu içinde yaşatma
çabası içinde. Tabii ki bakış açı-
lan farkh, kendi yorumlannı da
getirmiş oluyorlar. Bu bakımdan
'Eğitilmiş Türkiye'nin önünde kimseduramaz'
Aykal, 'En büyük dostumuz eğitimdir' diyor.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası Şefı Gûrer Aykai,
çahşmalannı Türkiye'nin yanı sıra
Amerika ve Finlandiya'da da
sürdürüyor. Türk sanatçılann
yurtdışına taşmak zorunda
olduğuna işaret eden Aykal,
şimdilerde Almanya'da da
çalışmaya başladı. Sanatçı, çok
çahşmanın sağlık ve mutluluk
getirdiğini düşünüyor.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası ve Ankara Oda
Orkestrası'yla yeni CD'ler
yaptıklanru söyleyen Aykal,
amaçlannın bu CD'lerin Türk
orkestralanyla da yapılabileceğjni
kanıtlamak olduğunu ifadeediyor.
Türkiye'de doğru dürüst bir konser
salonu olmadığını beürten sanatçı,
"Tûrkiye'de biz sanatçılar kendi
mekanımızdan yoksunuzdur. Konser
salonları bizim ibadet > erimizdir.
Ama Türkiye'de bize bu ibadeti çok
görmüşlerdir.
Bugüne kadar biz ondan bundan
bozma yerlerde müziği çok seven
Türk insanına çoksesli müziği
sunmav a valtşınz" di v or.
Gürer Aykal'ın en büyük düşü,
Türkiye'nin birçok kentinde güzel
konser salonlannın yapılması,
buralarda konserler vermek ve Türk
halkına güzel şeyler sunmak.
Türkiye'nin, Cumhuriyet'le
başlatılan kültür devriminin hızını
gün geçtikçe kaybettiğini belirten
Ay kal, "Bizim en büyük dostumuz
eğitimdir. Eğitime önem verelim,
bütün vergilerimizi onun için
yatıralun. Eğitilmiş bir Türkiye'nin
önünde kimse duramaz" diyor.
karşılaşmada bence çok olumlu
yönler var. Orkestranın içinde
Isviçre'den, Rusya'dan, Alman-
ya'dan, Italya'dan. Arnavutluk'-
tan, Bulgaristan'dan, Polonya'-
dan sanatçılar var. Bu orkestra
içinde en az 12-13 tane Moskova
Konservatuvan'nı bitinniş, ora-
da doçentlik, profesörlük düzey-
lerine yükselmiş sanatçılar var.
Gidilemeyen bir yerdi, halbuki
şimdi nerede>se büyük bir kısmı
bizim içımizde.
- Orkestra bundan sonra CD
calışmalan yapacak mı?
Evet, artık buza yazma dö-
nemini geride bırakalım diyoruz.
Önümüzdeki yıldan itibaren yeni
binamızda, kendi stüdyomuzda
CD çalışmalanna başlayacağız.
Her türün nitelikhsini yapacağız.
Türk eserleri başta yer alacak.
- Ekonomik açıdan nasıl ayakta
duruyorsunuz?
Bütün dünyada operalar, or-
kestralar çok zor durumda. Bir-
çok orkestra dağılmak zorunda
kaldı. 12 ay çahşan orkestra yok
gibi. Bu tür şeyler olurken, bir-
denbire Türkiye'de bir orkest-
ranın kurulması, bizim için ilgi-
nin artması bakımından çok
önemli oldu. Bilkent Üniversite-
si'nin kuruluşunda sanat ön pla-
na ahndı. Çok rahat çalışma im-
kanı buluyoruz. Bize maddi yön-
den hiçbir sıkıntı yaşatmıyorlar.
İnşallah günün birinde orkestra
kendi gelirleriyle yaşayabilecek
duruma gelecek. Şimdi üniver-
sitenin tam desteğı>le gıdıyoruz.
- Bundan sonraki hedefleriniz?..
Uluslararası, çok nitelikli bir
yanşma açmak istıyoruz. Bugü-
nün genç sanatçılan yann çok
önemli yerlerde olacaklar. On-
lann bir ödül aldıklan ya da bir
ödül alma isteğiyle gittikleri bir
ülkeyi ömürleri boyunca unuta-
bileceklerinı sanmıyorum. Hala
çok az tanınan ülkemızi gehp gö-
recekler, tanıyacaklar. Biz bu
yanşmayla günceli yakalayıp,
dünyadaki diğer yanşmalann bi-
rincılerini. ikincilerini de ülkemi-
ze davet etmek isüyoruz.
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMETFUAT
Osmanlıca Sözcükler
Bizim kuşağımız Osmanlıca öğrenimi görmedi. Tür-
koloji okumayanlarımız bu dilin kurallarınt bilmezler.
Osmanlıca sözcükleri Türkçeye yansıdıkları biçimleriy-
le öğrendik.
Ama çevremizde Osmanlıca öğrenimi görmüş büyük-
lerimiz vardı, onun için de Arapça, Farsça sözcüklerin
söylenişinde kulağı tırmalayan yanlışlar yapmazdık.
Sonraki kuşaklar, çevrelerinde Osmanlıca bilenlerin
azalmasından olsa gerek, Arapça, Farsça sözcüklerin
söylenişinde önemli yanlışlar yapmaya başladılar.
Radyo, televizyon derken, bu yanlışlar çok yaygınlas-
tı. Öylesine ki, zaman zaman, acaba doğrusu böyle de.
ben mi bilmiyorum diye kuşkuya düştüğüm, sözlüğe
baktığım oluyor.
Türkçeyi doğru konuşmak için eğitim gördüklerine
inanılan radyo ya da televizyon konuşmacılarına da gü^
venmezsek kime güveneceğiz!
Ama, ne yazık, bugüne kadar baktığım hiçbir sözlük.
onlardan yana çıkmadı...
Yazın dünyasında da yaşanmıştı benzer sıkıntılar...
Bir zamanlar başımızda bir "tenkit"derdi vardı.
Arapçada "e/eşf/>/"anlamına gelen "tenkid" Osmarw
lıcadan alınırken, Türkçe sözcüklerin sonunda "d" ol-
maz diye, "tenkif'e dönüştürülmüştü.
Ama Osmanlıcayı iyi bilenler buna karşı çıkıyorlardı.
Çünkü Osmanlıcada gene Arapçadan gelme bir de "ten-
kıt" sözcüğü vardı. Busözcük "T/"ileyazılınca "noktala-
ma", 'Te'ileyazılınca "kötüsünü çıkarmajemizleme"
anlamına geliyordu.
Onun içinde "tenkid"\nsonundaki "d"mutlakakorun-
malıydı. Eleştirmen anlamına da "münekkit" değil, "mü-
nekkid" yazılmalıydı. Okurken de buna göre okunmalıy-
dı.
"Eleştiri" ile "eleştirmen" sözcükleri önerilip benim-
sendi de bu dertten kurtulduk...
Televizyonlarda sporcuları, spor eleştirmenlerini,
spor anlatıcılarını dinlerken hep şu "rakip" sözcüğüne
dilimize yatkın bir karşılık bulunabilse diye düşünüyo-
rum.
Aslı Arapça "rakîb" olan bu sözcük Osmanlıcadan
Türkçeye aktarılırken sondaki "o"nin "p"yedönüştürül-
mesi, "/"nin üstündeki şapkanın da kaldırılması gerek-
miş.
Türkçe Sözlük'\e şöyle deniyor:
Rakip, (.-) (k kalın okunur) Herhangi bir işte birinden
üstün olmaya çahşan kimse, yarışıcı.
Ayraç içindeki nokta ileçizgi, birinci hecenin kısa, ikin-
ci hecenin uzun okunacağını gösteriyor.
Televizyonlarda izlediğimiz sporcular, spor eleştir-
menleri, spor anlatıcıları ise özellikle birinci heceyi uza-
tıp "k"y\ incelterek söyluyorlar bu sözcüğü: Raakîp...
Oysa Osmanlıcada Türkçeye geçmemiş bir sözcük
daha var "râkib" diye...
Osmanlıca-Türkçe Sözlük'ten okuyalım:
Râkib, râkibe, (Rükûb'dan) 1. Binen, binici. 2. Taşıta
binen, binmiş olan.
Rakîb, rakîbe, (Rekabet'ten) 1. Başka bıriyle aynı şeye
istekli olan 2. Bir işte çalışanlarla yarış ederek, onları
çürütüp ilerlemek isteyenlerden her biri öbürüne göre.
"Bizi ilgilendirmez, biz ikincisini alıp benimsemişiz,
tepe tepekullanıyoruz, öbürü Türkçede yok" diyebilirsi-
niz.
Ama Türkçeye nereden alındığı, nasıl yazılacağı, na-
sıl okunacağı açık açık belirtilmiş sözlüklenmizde.
Ikincinin anlamını, birincinin okunuşunu alıp birbirine
karıştırmanın ne gereği var?
Osmanlıca ya da Arapça bilenler, bizim televizyonla-
rımızdaki anlı şanlı programları izlerlerse, önce hiç ilgisi
olmayan sporlarda niye binicilerden söz edildiğini çı-
karmaya çalışacaklar, sonra da yapılan yanlışlığı anla-
yıncatatlı tatlı gülümseyeceklerdir.
Yıllardır "ra/r/p"sözcüğünün dilimize yatkın bir karşı-
lığını bulamadık, hiç değilse doğru söylemeye özen
gösterelim.
Papavrami - Sermet ikilisi CRR'de
• Kultür Servisi - Kemana Tedı Papavrami ile piyanist
Hüseyin Sermet bugün 19.30'da Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nda bir konser verecek. 1990'da ABD'ye giden
Papavrami. 92'de Enescu ödülünü, 93'tede Sarasate
yanşmasında büyük ödülü kazandı. Berlin RIAS. Bamberg
Senfoni, Lyon, Lille, Lamoureux gibi topluiuklareşliğinde
çaldı. Devlet sanatçısı Hüseyin Sermet ise birçok uluslararası
yanşmada ödül aldı. Fransız Radyo, İngilizOda. Detroit
Senfoni ve Krakov Filarmoni gibi tanınmış topluluklarla
eşliğinde solist olarak sahneye çıktı. Sanatçılar bugün akşam
Mozart, Brahms, Mendelssohn, Debussy ve Saint-Saens'ın
yapıtlannı yorumlayacaklar.
Tango Pasion yeniden Türkiye'de
• Kültür Servisi - Yapı Kredi'nin 50. yılı nedeniyle İstanbul'da
3 - 8 eylül arasında gösteriler vapan Arjantin dans topululuğu
"Tango Pasion" Istanbul ve İzmir'de gösteriler yapmak üzere
yeniden ülkemize geliyor. Tangoseverlerin büyük ilgisini
toplayan Tango Passion 7,8,9 ekimde İstanbul Cemal Reşit
Rey Konser Salonu'nda, 11 ekimde ise İzmir Kültür Park
Acıkhava Tiyatrosu'nda sahneye çıkacak. Kendilerine özgü
dans, tiyatro ve mükizhol kanşımı bir gösteri tarzına sahip
olan Tango Pasion, dünyanın birçok önemli gösteri
merkezinde sahneye çıkıyor. Biletleri İstanbul'da CRR'de.
İzmir'de ise Devlet Opera ve Balesi, İzmir Kültürpark
Acıkhava Tiyatrosu ve Yapı Kredi İzmir Sanat Galerisi'nde
satışa sunulacak olan gösteri, 7 ekimde 20.30,8 ekimde 15.30
ve 20.30,9 ekimde 15.30 ve 11 ekimde 18.30'da başlayacak
(270 95 70 - 278 67 77-278 76 86)
Çatalca'da 'sanata evet'
• Kültür Servisi - Çatalca'nın kurtuluş yıldönümü 'sanata
evet' şölenine dönüştürülüyor. Cumartesi günü Çatalca
Belediyesi Kültür Merkezi'ndeyapılacak kutlamalar
kapsamında 19.00-19.30 arasında Halis Başanr'ın resim sergisi
açılacak ve Ulkü Ayvaz ile Hüseyin Kıvanç kitaplannı
imzalayacaklar. 20.00-21.00 arasındaki "demokrasi ve sanat"
başhkh söyleşiye ise konuşmacı olarak Prof.Dr. Türkan
Saylan katılacak. Etkinlikler 21.00-22.30 arasında
gerçekleşecek Esin Afşar konseriyle sona erecek.
vv
sanatv
a evet" mi?
öyleyse; bugün sinemaya gidin...
Yıllık Abone Bedeli: 400.000 TL.
Posta Çekl No: 655248
Banka Hesap No: T.lş Bankası Cihangir Şb.: 197245
Hayriye Cad. 3/10 Galatasaray-İstanbul
Tel: (212) 243 35 33 293 72 77 Fax: (212) 2!