29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EKİM1994 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Antalya Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazanan Mehmet Aslantuğ: Yönetmen olabilmek telaşındayım PELtNÖZER Antalya Film Festivali'nde bu yıl birrekorkınldı. Mehmet Aslanruğ ses- sıs sedasız, art arda üçüncü kez En fyı Erkek Oyuncu ödülüne değer görül- dü. Aslantuğ bu yıl ödûlü Sadri Alışık ile Yavuz Ozkan'ın "Yengeç Seperi" filmindeki rolüyle paylaştı. As- lantuğ, geçen yıl Osman Sınav'ın "Ya- iancı", bir öncekı yıl ıse yine aynı yö- netmenin "Kapıbn Açmak" adlı film- lerindeki oyunculuğuyla Antalya'da En İyi Erkek Oyuncu secilmişti. Bir dönem art arda rol aldığı televiz- yon dizileriyle tarunan Aslantuğ son yıllarda, sinema filmlerindeki oyuncu- luğuyla da dikkati çekti. Farklı bir tarz benimseyen sanatçı. özellikle 'dogal oyunculuğu' ile sivrüdi. Sinema söz ko- nusu olduğunda heyecanını gizleme- • yen ve oyunculuğu karmaşık bir mes- lek olarak gören Asiantuğ. yakında yöne/menlik yapmayı ve televizyona program haarlamayı da planlıyor. Bugünlerde basırun özel yaşamiyla • çok yakından ilgilenrnesıne tepki du- yan Aslantuğ ile, Osman Sınav'ın yö- nettiği "Gerflİa" filmirun son çekımle- rinin ardından Rumelihisan'nda, 'oyunculuğu'nu eksen alan bir söyleşi yaptık: Sinemaya dair coşkum... - Bir süre yoğun olarak televizyon di- zilerinde roj aldınız. Bu dizflerde beili bir kalitevi gözertiniz mi, sinema ve te- levizyonda oyunculuk tekniği açsından bir ayrım >aptınız mı? Benım yaptıgım televizyon çalışma- lan 35 mm. \e sinema fılmi formatında ya da bir parça sinematagrafık yorum ve öykülerden yola çıkan calışmalardı. Benım hayatımda "Biamkiler", "Ma- hatienin Muhtarian" gıbı seri ışler ol- madı. En çok "Iz Peşinde" adlı dizı sürdü. O da 35 mm'dır. Hüseyin Kara- kaş da orada avantür metodlar asla kullanmadı, ucuz kahramanlıklara da gereksiz yere meydan vermedi. Ikı ouçuk, üç yılhk yoğun bir süreç yaşadık. Onun dışında "Kopuk Dün- jalar", "Vurguna İnmek". "Başka Olur Ağaiann Düğünü" gıhı edebiyat uyarlaması ya da ışı yazmak olan bir kalem erbabının elinden çıkarak uyarlanan işleri kabul ettim. Bu büyük bir şans. Benim çahştıklanmın dışında teklif edilen 4-5 katı kadar öneride ben çalı- şmadım. Hiç bir zaman iki işi birarada yapmadım. Genellikle, yılda yalnızca bır film cektim. Çalışmâlarda hiç de- ğılse iki aybk bir ön haarhk süreci ya- şamak gerektiğine inanıyorum. - Bizde oyuncuların çtkimierden önce hazırlanma ve bu ön süreci yaşama şanslan fazla olmuyor... Tabii bizde bir sinema filminin hazırlığı için Batılı standartlarda hazı- rlanmak en çok onlann hazırlayacağı ekonomik standartlan kullanarak mümkün'ojabilir. Bu, sinemamızın içinde bulunduğu ekonomik güçlük- lerle de doğru orantıü. Yapımalann yaratıcıhklanna dayanan birşey. Bır- birini takip eden televızyon çalışma- lanm içinde her zaman teatral öğeler taşımak, sinema filmi estetiği yükle- mek gibi bir telaşım oldu. Bugünlerde de farklı değıl. Nitelik kaygısını başta kollamamış olabilirim ama meslek içi eğitim sürecinin başmda tanık oldu- ğum bu kaygırun devamlılığından so- rumlu tuttum kendimi. - Oyunculukta ne gibi ilkeler gözeti- yorsunuz? Oyunculukta bir takım ifadeler, bir takım masklar var. İnsanlar bunlan çok kolay benimsiyorlar. Bunun. oyunculuğun karşılığı olduğunu düşü- nen insarüarla çalışmadım. Yanı do- ğaliık konusunda, televizyon dizilen süresince Hüseyin Karakaş'tan, çahştığim bütün yönetmenlerden du- yarjîk konusunda çok şey öğrendim. Örneğin Gerard Depardieu bır film- de ya da bır sahnede iki ayn oyunu çok farklı bir biçimdeortaya koymanın ge- reklilığine ınanır ve aktör olarak böyle yorumlar. Fakat ben bazı arka- daşlann çok iri mimikierle gereğinden fazla ama asla inandıncı olmayan bakışlarla oynamaya çalıştıklannı gdrdüğumde üzülüyorum. Hiç inandıncı olmayan bir bakışla oyuncu olabileceğinizi düşünebiliyor musu- nuz? Bu, çok zavallı aa birşey. fstisna- lar tabii kı Var. Benim doğru ifade edebilmek gibi bir samimiyetım ve ni- yetim var. Gözlemlediğimiz kadarıvla çalıştığınız yönetmenlerle sürekli fıkir altş verişi Jcindesini/. Yönetmenlik yap- mayı düşünüyor musumız? Ben aktörİüğü iletışimin gereği ola- rak vorumlamaya başladım sınema- da. Aktörlük benım için böyle bir fonksiyonu yenne getırmeye başladı. "Daha dogal, daha rafîne ovunlar için hangi oyuncular, hangi miktar oyuncu- luklar, hangi rol için hangi oyunlar ge- rekir?". İşte bunlan konuşabileceğim yeni oyuncu >a da zaten tanıdığım oyuncu dostlarla bizim kuracağımız atmosferlerde film çekmck telaşı ıçın- deyım. Bıldiğım bir tek gercek var, hiç öykü ya da senaryo yazmak gibi bır te- laşım yok. Senaryo yazacak usta kalemler var. Bana yönetmen olarak düşen onlann bu duyarlılıklannı yakalamak ve bunu peliküle aktarmak. Bütün telaşım bu. Burada işim bıraz teknik olarak de- vam edecek. O da sınemanın bütün anlamda geometnsini bilmek demek. Şimdi her oynadığım sahnede "Ben ol- sam nasıl çekerdim?" diye düşünüyo- rum. Sinemada planlama vapmak bi- Bildiğim bir tek gerçek var, hiç öykü ya da senaryo yazmak gibi bir telaşım yok.Bana yönetmen olarak düşen onlann bu duyarlılıklannı yakalamak ve bunu peliküle aktarmak. Bütün telaşım Doğru sinema her zaman ağırhguıı ve özelliğini anlatımdaki rafioeliğinitaerzamao konır ve bu bizi hep ayakta tutar. Benim sinemaya dair coşkum bu. PORTRE: MEHMET ASLANTUĞ Mehmet Aslantuğ oyuncu olmaya 14 yaşında karar vermış ancak konservatuvar sınavlarını kazanamamış. Işletme eğitimi gören Aslan- tuğ bır dönem amatörçalışmalardayaptığından, şansı yavergıtmiş ve sinema filmleriyle profesyonel oyunculuk dünyasının kapılarıntarala- mayı başarmış. 1986-87 yıllarmda beş sinema filminde rol alan Aslan- tuğ, Erdoğan Tokatlı'nın "Aşka Dönüş'' adlı filmiyle beyazperdeye ılk adımını attı. Ardından Ünal Kûpelinın "Akrep Burcu", fsmail Güneş m "Gün Doğmadan" ve "Ateş Böceği", Osman Sınav'ın "Kapılan Açmak","Yalancı" ve son olarak da Yavuz ozkan'ın "Yengeç Sepeti" adlı filmlerinde rol aldı Osman Sınav'ın çekimlennı yenı tamamladığı "Gerilla" adlı filmde de rol aldı.. Hüseyin Karakaş ın "Belene " ve "İz Peşinde" adlı dizileriyle tele- vizyona transfer olan Aslantuğ, art arda "Başka Olur Ağaların Qüğü- nü" (Fatih Arslan) "Vurguna inmek"(Altuğ Savaşal), "Kopuk Oünya- lar" (Fatih Arslan) gıbı televızyon dızılerinde rol aldı ve Kanal 6'da yayımlanan "Parola" adlı yarışma programında sunuculuğunu yaptı. lardo oynamak gibi... Toplara nerede nasıl vurmalısınız ki sürekli sayı >apa- bilesiniz... Bır süre sonra 'Bu sahneyi ben olsam nasıl planlardım?' diye dü- şünmeye başladım. Bu ister istemez olan birşey. Doğru sinema her zaman ağırfığını ve özelliğini anlatımdaki rafineligini her zaman korur ve bu bizi hep a>akta tutar. Benım sinemaya dair coşkum bu. - Şu anda elinizde bir proje var mı? Abmet Yurdakul'un geçen yıl Yunus Nadı Yayımlanmamış Roman Ödü- lü'nü kazanan "Kaptanın Seyir Defte- ri" adlı kıtabının senaryosunu iki yıl süren bir çalışma sonucu hazırladık. Şımdi Ahmet'le birlıkte onun filmini vapma telaşındayız. - Gectiğimiz yıllarda "Parola" adlı bir yanşma programı sunmuştunuz. Su- nuculıığa nasıl baknorsunuz? Ben genelde televızyonculuğa sıcak bakıvorum. Oyunculuk adına bar ış- letmekten >a da borsacılıktan daha doğru bir kazançtır, daha alınterı ko- kar. Bılıyor musunuz ki doğru ya- pıldığjnda bayağı efor, emek ve zeka isteyen bır ış sunuculuk. Bu kadar popülist bır vaklaşımın egemen olduğu bir dönemi vaşa- madık. Toplumca göbe"k atıvoruz. Bu çok tehlikeli. Türkıye'de nüfus hızlı artıyor, eğilım böyle gelışirse yannlar- dan endışe etmemek mümkün değıl. İş kör döğus,üne dönüyor. Bu arada söz ayağa düştü. Sinemayı öziemeli oyuncu - Televizyon için hazıriadığınız proje- ler var mı? Televizyon da ayn ve addı alan. Ahmet Yİırdakul'la birlikte "Kod Adı: Yaşam" gibi birkaç başlıkta yola çıkıp bıraz belgesel biraz başka özellıklen de taşıyan bir çalışma hazırladık. Televiz- yonculuğa hiç bır zaman soğuk bak- madım. Hatta belkı sinemacılar beni yeterince sınemaa bulmuyor olabılir- ler. 'Arada bir film çekip ödül alı>or" di- yebilırlcr. Aslında ben sınemaya aıtım ama teleuzyonculukla oyunculuk bır- bınndcn kopmuş şevler değıl Bır oyuncunun komple olması lazım. Te- levızyonculuk dd böyle akar gıder Böyle akıp gitmeli zaten Arada bir de dönüp sınemavı öziemeli oyuncu. - En İyi Erkek Oyuncu ödûiümi Sad- ri Alışık'la pavlasmanızın da özel bir anlamıounalı... Sadri abi, kendı jenerasyonunu da aşan bir zekava sahip. Çok enteresan bir oyuncu.. Gözleriyle, sesiv le,fizığış- le çok sıkı oynuyor. Çok müthiştı. 50 yılmı sinemaya vermiş bir Sadn Alışık var karşınızda. Ödülü onunla paylaş- mak... Benım çocukluğumun. ben doğmadan oncekı Turk sınemasının stan Sadn Alışık. Benım ödülle ılgıli bır telaşım da vok. Ödülu Sadn Alışık'la paylaşmak demek benım için sahiden ikinci bir ödül Mevhibeİnönö'nün kıyafetieri sergide • ANKARA (AA) - Türkiye'njn 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü'nün kıyafetleri sergılenecek. Cumhuriyet Haftası dolayısıyla, İnönülerin evi Pembe Köşk'te 28 ekimde açılacak sergide, Mevhibe İnönü'nün zamamıun giyim tararu ve zevkini yansıtan kıyafetleri sergilenecek. Sergide Mevhibe İnönü'nün 1916 yıhndaki düğün törenindegiydiğı gelinliğinin yanı sıra elbiseleri, ayakkabılan da yer alacak. Mözik yapımcjlan ayn yasaistedi • İSTANBL L (AA) - Müzik YapımcıJan Derneği (M Ü-YAP) Başkanı Şahin Özer, "Müziğin kanununu istiyoruz. Bunun için gerekırse sanatçı arkadaşlanmızJa beraber Meclıs'i işgal ederiz" dedı. MÜ-YAP tarafından Svvissotel'de düzenlenen ve müzik sektörünün sorunlarının tartışıldığı panelde konuşan Şahın Özer. müzik sektörünün sorunlannın artık sinema kanunlanyla birleştırilerek çözümlenmesini istemediklerinı söyledı. Kültür Bakanlığı Müsteşan Emre Kongarda, bakanlığın görev kapsamınagiren tüm alanlarda sivil toplum örgütlenvle işbirliği yaptıklannı belırterek, her türlü İcatkj, işbirliği ve eleştıriye hazır olduklannı soyledi. 3257 sayıü kanuna getirilen değişikliğın. "merkezi ka\Tt", "fon oluşturulması" ve "korsanlığa karşı el koyma, para vehapiscezası" olarak üçmantığa dayandığını anlatan Kongar, "Yanlışlıkyapabıliriz. Herkes yanlış yapabilir. Bunlan düzeltmeye hazırız. Düzeltirken dc etkıleşımi vedengeyi korumaya hazınz "dedi. İsveç'te tenor yarışması •STOCKHOLM (AA) - İsveç'te ünlü tenorJussı Björlingadına düzenlenen uluslararası >anşmada. 31 yaşındakiÇinli DengŞıao Yunbırincioldu. 100 bin kronluk f 14 bın dolar) birincilik ödülünün verildiğı tenor vanşmasında. Çin. Galler. Gürcıstan. ABD \e İzlanda'dan 5 tenor. 125kişiarasındanfmale kaldı. Yanşmada, Galler'den 24 yaşındakı tenor Gwyn Hughes jones ıkıncı. Gürcistan'dan 25 yaşındaki Badri Maysuradzede üçüncü oldular. 1960yılında49 yaşında öten Björhng'mdoğum • yen olan Borlange'de düzenlenen vanşmada. 5 flnalist ikişerarya söyledi. Çinli Deng, 3 bin dinleyıci önünde Luciano Pavarotti'nin gözdelennden oian Puccim'nin "Turandot" operasından "Nessun Dorma"vı seslendirdi. 'Kırolııkve1ıaıızolıık akmısIstanbul V Ferhan Şensoy'un 'Haneler"i bu sezon Antalya BÜLENT ECEVtT ANTALYA - Tiyatro sanatçısıFer- han Şensoj'un "Haneler"i bu sezon Antalya Dİevlet Tiyatrosu'nda sahne- leniyor.' Oyunun yönetmenliğini de üstlenen Şensoy, fstanbul'da tiyatro izleyicisinin kaybolduğunu. yoz- laşüğını belirterek. umudun Anadolu'da olduğunu söylüyor. Ferhan Şensoy'un 1971 yılında yazdıği Haneier. Umtır Bugay ve Hal- dun Taner'in yazdığı bir iki skeç ilave edilip, 3 yazarL arularak Deve Kuşu Kabare'de yaklaşık 5 yıl kadar oynandı. "Yıllar sonra iik göz ağnm olan bu oyunu, biraz da HaMun Ta- ner'e vefa borcum olarak, Haneler'i tekrar ele aunayı düşüoüyordum" diyen Şen- soy, * Antalya Devlet Tiyatrosu'ndan gelen teklıfı olumlu karşıladığınj ve "Yeni 'Haneler'i üave ederek, eski- miş olan bazı bölümleri fle Umur Bugay ve Haldun Taner'in >ani bana ait olma- yan bölümlerini çıkararâk yeni bir şeide koyduk"dedi. Ferhan Şensoy "Haneler'* için niçin Antalya Devlet Tiyatrosu'na (ADT) "evet" dediğini şöyle anlattı: "Antaiyâ Devlet Tryatrosu'nda çalışmalarmı izlediğim, gerçekten heyecan veren bir genç takım >ar. Dev- let Tiyatrosu alışkanlıklannı çok fazla edinememiş devlet memuru takunı var. Onlar bu işten heyecan duyu.vorlar. Bu da beni beyecanlandırdığı için Antalya'ya gel- diro ve oyunu sahneye koydum. Hane- ler'in ilgi göreceğini ve ADT'nun klasikkrinden biri olacağını sa- nıyonım." -Yeni haneler çıktı mı onca yıldan sonra? ŞENSOY- Evet. örneğin Mahpushane vardı ama yeniden yazdım. Benım yazdığım mapushane 1970'li yıllann mapushanesiyle. bugünün maphusanesi çok farklı. Baya süitli daireli maphushaneler var. tşte Ersun Göknel, Seb'm Edes falan b, • lüksmaphu^hanelerdedır. Tipler de değişu, içındeki adamlar cep tele- fonla falan. Oradan repo yapıyor. Böyle bir mapushane yazdım daha güncel. Doğumhane yoktu oyunda. Bir de yatakhane yazdım. Oyun er- kekler üzerine kurulmuştu. Burava geldiğımde kızlar 'Biz ne oynayacağız' dediler. Şarkılara falan çıkacaksınız dedim. Ama sonra böyle bir boşluk hissedince kızlar için bir yatakhane skeçi yazdım. pershane skecmi çıkardık. Artık eskimişti. Şapkalı eği- tim olduğu dönemlerden kaldığı için onu çıkardık -Değişmeyen Haneler rteler, toplam kaç skeç var oyunda? ŞENSOY- Onu da konuştuk. 20 yıldır Türkiye'de pek bir şey değişme- miş konulardan hastahane var mesela. Bunu aynen bıraktık, oynuyoruz. Kerhane var, şişhane skeçi vardı, on- lan da aynen bıraktık. Tımarhane ske- çi yeniden ele alındı. Aslında deli değil- ler de rolü yaparak oraya sığınıyorlar, orada huzur buluyorlar. Oyunda 14 skeç bulunuyor. -Genel olarak Türk tiyatrosumın içinde bulunduğu durumu, lstanbul iie Anadolu tiyatro hareketlerini anlatabi- lir misiniz? ŞENSOY- Genel olarak kötü bir tablo var Tûrk tıyatrosunda son yıllar- da. Mutlaka Türk tiyatrosu buralar- dan başka bır yerlere geleccklir. Be- nim Antalya'ya gelip böyle bir şeyc he- yecan duymamın bır başka nedenıne Devlet Tiyatrosu'nda gelince: İstanbul'da artık eskıden ol- duğu biçimde ilgi ujandırmaması, İstanbul'un köylüleşmesi, İstanbul'- daki tiyatro izleyicisini kaybedıp birdenbire hanzolarla karşı karşıva kalmamız gibi sorunlar var. Herifın biri geliyor, hayaünda ilk defa tiyat- roya gelmış, çışe gidıyor, "Devam et sen" diyor. Böyle kırolarla mücade- le ediyorsunuz İstanbul'da. Bu ne- denle herkeste bir "yapasım yok" durumu var. Böyle bır kültürel eroz- yon var, îstanbul'da köylüleşmedu- rumu var. Refah Partisı çoğunlukta îstanbul'da. Y alnız Refah Partisi değil burdaki yozlaş- ma, kıroluk, hanzoluk var. Köylülük var, İstanbul'a akmış böyle bir durum var. Onlann kültüründe tiyatro falan yok. Tiyatroyu. ışte televizyonda gördükleri ko- mikliklerle tanıyorlar. Ti- yatroya geldıklennde de televizyonlarda gördükleri salak komiklıkliklen beklı- yorlar. Bu anlamda tı- yatroda İstanbul'da bizi yalnız bizi değil bütün tıyat- rolan. özellikle bu sezon "eee açmasak mı?" duy- gusuna getiren bir duygu var herhalde. Gazanfer Abi ti- yatrosunu kapattı. Yürü- medığinden değil. Sıkılıyor- sun bunlarlâ tiyatro yap- maktan. Çünkü senı ileri gö- türmüyor, Türk tıyatrosu- nun vardığı bir jer var, or- dan seni 50 yıl eeri çekmeye valışan seyirci ile karşı Jcarşıyasınız. Evet 50 yıl Muhsin Ertugrul'un "bu- rada çekirdek yenmez", "çtşe gidil- mez" diye 50 yıl önce oğrettığint yeniden öğretmek üzere bir kalaba- iıkla karşı karşıyasınız. Bu tabii yıpratıcı tiyatroculuk. -Anadolu daha mı umut verici? ŞENSOY- Bu anlamda Anadolu daha umut vencı veaynı şeylerdün- \a tiyatrolannda Paris'de dc oldu >ıllar önce. Bulvar Tiyatrosu iflas etti, Pans dışındaki merkezden uzakcılar dedıklen tiyalrolar. Fran- sa'nın en onemli tiyatrolan oldu. Sonra onlar Paris'c geldıler. Böyle bır patlama oldu hransa'da. Bunun sebcbi benzcr. Çünkü Pans'c dc böyle bir akım oldu. Türkiyc'de dc bö\ le olacak herhalde. w Insanlıkdurumlannatanıklık ZEYNEPAJNKARA Tiyatro, insanı insanlık durumlan- na tanık etme sanatıdır. Öıe yandan, tiyatro eylemine devınim kazandıran her süje de, kendi davranış repertu%a- nnda bulunsun ya da bulunmasın, ın- sanlık durumlannın birincı elden tanığıdır. (Şu sıralarda bellı kesimlerce Türk tiyatrosunu engelleme çaba- lannın nedeninı burada görmek müm- kün.) Eskı Yunan'dan bugüne tiyatro kavramının içi çeşitlı sözcüklerle dol- durulmuş. Bu sanatın asıl öğesi olan görme, ardından duyma; dolayısıyla göz ve kulak. bu tanıklığın kuşku pa- vinı azaltan ya da sıfıra indiren unsur- lar olrfıuş. • Zeynep Oral. insanın mücadelesine. kahramanlık ve zayıflıklanna tanıklık ederken, gerçek hayattaki insansal hayallerine de yer verir. Karşı dururken, alkışlarken, bir de diyelim yuhalarken; duygulannı başkalanna bağlı değil, özgürce açığa vurur. Bağlantısız, yürekli ve sağduyulu bir "seyirci"dir o. Seyirci koltuğunda hakim olan akıl ve duygu durumlanndan ikindsinin daha öne geçtiği kabul edılecek olursa. tiyatronun insan üzerindeki etkıleri- nin daha çok "hûmanite" açısından çlacağı gibi bir sonuç ortaya çıkar. İnsan için. insana dair ve insana yakın duygusal durumlar ıçine girer scvirci. Bütün bunlann ötesinde tiyatro. in- sanın ölümsüzlüğünün peşinde birev- rensel sanattır. Zeynep Oral, bır tivatro vurgunu. Onun bazı yazılannı ızleyenler. bu ev- rensel sanata, dolayısıyla insana nasıl bir derin tutkuyla bağlantı halınde olduğunu bılirlcr Otorite kimliğini zayıflatacağına sankı daha güçlendi- rip yetkinleştiren "duygusal" yöneliş- leri. satırlanna sınmiştir. Oral. insanın mücadelesine. kahramanlık vc zayıf- lıklanna tanıklık ederken, gerçek ha- yattaki insansal hayallerine de yer ve- nr. Karşı dururkcn. alkışlarken, bir de diyeüm yuhalurken: duygulannı başkalanna bağlı değıl, özgürce açığa vurur. Bağlantısız, yürcklı vc sağdu- yulu bır"seyirci"dıro. Bu "seyirci" olma durumu, son kı- tabı "Karanlıktaki Işık"ta bır kez daha karşımıza çıkıyor. Baslarken kısnıında şoyle dıyor >u/ar. "ıstedim ki, yalnız tiyafroyu meslek ya da iş edinmiş, edinecek kimselerle değil, ti- yatroyla hiç ilişkisi olmamış >a "da ara- da bir tiyatro izlemekten öte ilişkisi ol- mayan kimselerle de pavlasabilevim gördüklerimi. \aşadıklanmı... Çünkü önünde sonunda rivatro dün> asındaki ara>ış, karanlıktaki ışığı \akalama ça- basından başka nedir ki?"' Uzakta bir karnavai var.. Kıtabın volculuğu Avıgnon'da başlıyor. Sonraki durak Pans'tekı bir Dclıce esen rüzgar, kabaran deniz. vükselen dalgalar. ûşkıran köpükler. daigalarla boğuşan bir tekne... Ve teknenın orta direğı fırtınayia paramparça olur. insanlar suva dökü- İür. drdından tekne sulara gömülür .. Butün bunlar, sadece yan çıplak bir sahnede: yalnızca gölge oyunlan. ku- maşlar. şentlerle "yaratılnKştır." Bır vanılsama ıçmde süregıden gerçeğın sen yüzünü Strehler yıne bır tokatla \ere getirir. "Çökünrünün oiduğu yerde şimdi ka- laslar, ahşap > apılar, çeİik bonılar, de- Zeynep Oral son kitabı'Karanlıktaki Işık'ta yine sağdu> ulu bir 'seyirci'. izlenım, Oral'ın gözlem durumunda açısını ne dcnlı geniş tutabildığinın bir göstergesı: "Uzakta bir verde karnavai var... Coşkusu, şamatası, müziği duyu- Itıyor sanki... Meydanda kamaval vok. çünkü meydan voksul. Yoksul insan- ların meydanı... Kamatalın ancak uzantısı olan bir duygu erişebiliyor on- lara..." 'Halı deyip geçmeyin!' Yerlen vc yılları atlayarak I984'e. LosAngelcs'taOlimpicSanatFestiva- lı'ne geliyoruz. Strehler'ın sahnevc koyduğu Shakespeare'ın "Fırtına"sı... mir makaralar, çarklar duruvordu. Ve aralannda set işcileri. Saatierdir o 'at- mosfen" bize yaratan işçilerve tüm mal/eme en çıplak halivle karşımı- zdaydı. Dört saat boyunca sakin sulan. korkunç dalgaları, kıyıya çarpan kö- pükleri. denizin binbir halini, güzelim sahili. kumşalı vareden set işcileri bize bakıvordu. Donup kaldık... Set işcile- ri yle göz göze geldik ve donup kaldık." Tıyatroda, objelere yüklenen .ın- lam: objclerin simgelediği her nc ıse onun oldukça öncmli bir yeri var En sade dekor anlavışıvla kotanlmış sah- nelerde dahı. ufacık bıraynntıya veri- len anlam. görkemlı bir anlama var- mayı sağlayabilir: "Halı deyip geçme- yin! Peter Brook'un tüm eserlerinde haluıın çok önemli bir yeri var: Halı, sahneyi beiirier, oyun alanının sınırlannı koyar. Halı. boş alanı gi\di- rir. Halının dört bir yanı açıktır. seyir- ci)le iletiştmi koparmaz. Halı da>et- kardır, sKaktır. iletişimi güçlendirir." 'Bitirilmemiş bir iş' Tiyatroya ister eğlenmek, ister öğ- renmek. ister estetik birhazalmak için gidilsin; her oyunu seyrettikten sonra kalan bir "bitirilmemiş iş" vardır. Bu "bitirilmemiş iş", ha\atın kendisi için- de örülerek tamamlanır. Övlevse. bu mudur bu sanatın ışlevi0 Busanat. ger- çek hayatın aynası olabilirüğinin vanı- nda: hayatı tamamlayan, devindiren \e yönlendiren bir mısyona da sahip- tir.* Ne zaman seyirci, ne zaman oyuncu olduğumuzu kesin olarak birbirinden ayıran çizgilerin var olduğunu kim sövleyebilir? Oral'ın tanıklık ettiği 1979 Avignon Festivalı'nde sunulan Mefisto'da benzer bir yer değıştirme ^övlevenlivor: "Hangarın iki ayn ucunda birbirine bakan iki ayn sahne; biri barok. diğeri çıplak. Ve ortada sevirci. Oyun baş- ladığında seyirci barok sahneye doğru oturmaktadır. Kırmızı kadife perde açüır, müthiş bir alktş sesi (görünmeyen seyircinin, görünmeyen avuçların alkışı)... Oyııncular sevircivi selamla- maktadır. (Bizi değil, bize arkaları dö- nük, görmediğimiz seyirciji). İşte daha ilk andan, bir tek söz söylenmeden, bir tek açıklama yapmadan .4riane Mno- uchkine bizi tiyatro dünvasına, sahneye sokmuştur. Evet, ti> atrodavız. Tiyatro- nun saiınesinde, kuiisindeyiz." Karanlığın içindeki ışık Oral'ın deyışıyle bır başka "yeryüzü büyücüleri" olan Dario Fo ve Franca Rame'nın vaptığı büyülü ayıni. deşifre olmaması için bu yazıda vermeyece- ğiz- Ancak, koca bir sınğın merdiven mi, gemi mi, bayrak direğı mi. yoksa kocaman bir phallus mu olduğunu an- lamak için sayfa I25'e bakmak yeterli olacaklır. Bu kitapta karanhğın içindeki bellı belirsiz bir ışık noktasını gözümüzun önünde büvüten Zeynep Oral; Kaf- ka'vari görüntülere bulanan coğrafya- mızda bır elimızı yeniden umutla tu- tuşturdıJ. Vaat ettiği kendi tiyatro dünvamıza tanıklık edeceği kitabı şımdıden beklemeye başladık. Bunun kendisine bır baskı oluşturması dile- ğıyle.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle