Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 1994 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bizprofesörler...
Biz profesörlerin tamamına yakını güven altındadır; ama,
özgürdeğildir. buyruk almaya ahşıktır, düşünce üretmeyendir,
suskundur, korkak ve ürkektir, yüreksizdir. Dünyada ve
Türkiye'de oJup bitenlere karşı tarafsızdır ve tavırsızdır.
Prof. Dr. M. TAHİR HATİBOGLU Gazi Üni. Tıp Fak.
niversitelerekimayıbaşın- lerin yetiştirdiği alt sanlardaki kişiler
gelişir.
Değerli bilgin Prof. Dr. Ilhan Arsel,
yıllar önce "Biz Profesörler" adlı bir
kitapyayımlamıştı. Sayın Arsel burada,
ülkemiz profesörlerini çok lyi tartış-
mıştır. Bu kitabı okuyan profesör sayı-
sının çok az oldugıma inanıyoruz. Son
aylardabirdeTÜSlAD, "Türkiye'de ve
Dünya'da Vükseköğretim"adlı bir kı-
tapyayımladı. Kanımızcabunuokuyan
profesör meslektaşımızın sayısı da onu
geçmez. Kısacası, bizde profesörlerin
büyük çoğunluğu, işi okumak ve yaz-
mak olduğu halde, okumayi da yazma-
yı da sevmez. Arsel Hoca kitabında
"Bizi yola getirecek yöntemlere ve >er-
melere nuıhtacız" demektedir. Bugün.
bu güzel söze daha çok gereksinme du-
yuyoruz. O nedenle zaman yitirmeden,
profesörleri yola getirecek yöntemleri
bulmalı, yermelerle karşılaşmalıyız.
Özeleştiri ve hesaplaşma kaçınılmaz ol-
muştur.
Son günlerde konuşulan, profesör ay-
lıklannın yetersizliğidir. Sorumluluğu-
nu yerine getiren bir profesör için bu-
na katılmamak olanaksızdır. Ancak, şu-
nu unutmamalı ki, bu durum öbür ka-
mu çalışanlan için de geçerlidir. Profe-
sör. kamu görevlileri içinde de\ letin en
çok yatınm yaptığı kişidir. Aynca pro-
U
da yeni ders yılına başladı.
Her dersvıhnda olduğu gi-
bi. yine ünıversite, ögretim
üyesi ve yardımcısı ve ög-
renci sorunlan gündeme
geldı (Kısa bir süre sonra da unutula-
caktır.) Aslında bu gündeme geliş. ünı-
versıtenin içinden gelen bir istemle de-
ğil. basının zorlamasıyla olmaktadır.
Açık söylemek gerekirse, özellikle
YOK döneminde, üniversitelerin gün-
demde olmak gibi bir ıstemleri olma-
mışiır.
Unıversitenın en üst sanlı. bir deyiş-
le merdiveni çıkışı tamamlamış öğretim
elemanı profesör olan kişilerdir. Bun-
lar halk tarafından da "büyük adam"
olarak tanınırlar. Bö> le olmaları da ge-
rekir. Üniversitenin çalışanı degil. orta-
dıgıdırlar. Üniversite bunlarla bütün-
le$mış veöğrencileriyle birlikte iiniver-
sitenın kendisidirler. Durum buysa,
üniversıteyi tartışmak demek profesö-
rü tartışmak oimalıdır.
Türkive'de şu anda 4.930 profesör
vardır. Bunca profesör, üniversitenin
kendiM demekse. acaba üstlenne düşen
göre\ leri yapıvorlar mı? Öncelikle bu-
nu tartışmak gerektiği kanısındayız. Bu
tartışma ya da hesaplaşma >apılmadı-
ğı sürece ne üniversite ne de profesör-
fesör. bilim adamı olarak farklı sorum-
luluk ve yükümlülük yüklenmiştir.
Devletine ve ınsanlarına karşı borçlu-
dur. Parasının azlığı ya da çokluğu.
borçlann ödenmesine engel olmaz. ge-
rekçe hiç olmaz. Türkiye'de ve dünva-
da bilime ve aydınlanmaya katkısı ol-
muş profesör sayımız yok denecek ka-
dar azdır.
Profesör "amiri olmayan memur" ve
"ceza korkusu olmayan insan" olarak
tanımlanır. Profesöre kimse ne yapaca-
gını söylemez, iş buyurmaz; çünkü o
kendini ve ne yapacağını bilen insandır.
Onun için, hiçbir meslektetanınmayan
özgürlük ve güvenlik, ona tanınmıştır.
Özgürdür. buyruk almaz, düşünce üre-
tendir, konuşkandır. korkmaz ve ürk-
mez. yüreklidirve güven altındadır. Biz
profesörfenn tamamına yakını güven
altındadır; ama, özgürdeğildir. buyruk
almaya alışıktır. düşünce üretmevendir,
suskundur, korkak ve ürkektir, yürek-
sizdir. Dünyada ve Türki>e'de oîup bi-
tenlere karşı tarafsızdır ve tavırsızdır.
Özgürlük ve güvenlik boşyere verilmiş
birhakgibidir. Son 14yıldır, hangigün
ve hangi yerde, ülke sorununa ilgı duy-
muş veyanlışlıklara karşı havkırmıştır.
Kendisiyle bütünleşmiş ünivcrsıtesı yı-
kılmış ve yine ses çıkarmamıştır. Ülke
kan gölüne dönmüş. her gün insanlar
ölüyor. düşünen bilim adamları ceza-
ev ine konuyor, işsizlik almış başını gi-
diyor, öğrenciler yok sayılmış. köylü-
nün ve yoksulun en temel insan hakkı
olan yaşamak ve okumak elinden alın-
mış; sormak gerekir. hangı profesör
meslektaşımın sesi çıkmıştır.'
Profesör aldığı paraya değil, ileriye
bakan insandır. Doğruları çekinmeden
söyleven. sorunlannı yüksek sesle dil-
lendiren. ülkenin dar günlennde "ha-
kem" rolü ovnayan insan profesördür.
Bilim özgürlüğü ve özerklik. onlara bu-
nun için verilmiştir. Bu görev ler yapı-
lıyor mu? Ha> ır. Bırakınız ülkeyi, ken-
di işyerı olan üniversitenin sorunlarına
ve giriş için kapıda bekleyen milyonu
aşkın genç insana ilgisizler. Ülkemiz-
de.yolgöstericiolmaişlevı kendisinin-
ken, yol gösterıci, generaller ve dınsel
kuruluşlar olmuş. yine ses çıkarmıyor-
lar. Bir dekan. ulusal bilincın gelişsın
diye "Anafartalar Savaşı"nı ev ödevi
hazırla dive tıp profesörüne ödev veri-
yor. büyük adam olarak bilinen profe-
sör "bu benim işim değil" bile diyemi-
vor ve ilkokul öğrencisi gibi ödevini
hazırlanıpdekanınateslimedivor. Ger-
çekten, Sayın Arsel'in dediğı gibi, bizi
yola getirecek yöntemlere ve yermele-
re gereksinmemız vardır. Çünkü, Tür-
kive'de profesörlük aşınmıştır, çıkmaz
içindedir ve çökmüştür. Bu nedenlerle
biz profesörlerin fazla para istemeye
hakkımızyoktur. Anılansorumluluk ve
yükümlülük yerine getirilse. profesö-
rün en ufak sesi aylıkların artmasına
>eter. Üniversitevı vöneten rektör ve
dekanlar da profesör sanlı kişilerdir.
Onlar büyüklerınce atanmışlar ve ko-
nunılarından mutludurlar. Profesörü
böyle olan kurumu yönetmek kolaydır.
Yahya Kemal'in "SessizGenıi'si"oImuş
"Sessiz Üniversite". buna hangi atan-
mış yönetıci sevinmez. Onlar da çök-
müş bir üniversitede yönetıci olmanın
ne derece "zül"' olduğunu henüz anla-
mışdeğiller. Kanımızca hepsielden gıt-
tikten sonra anlayacaklar ama. o zaman
da iş ışten geçmiş olacaktır.
Sonuç: Türkiye'de profesörier görev-
lerini yapmıyorlar. Görev yapmamanın
özrü de hiçbtr zaman parasızlık ya da
YÖK olamaz. Kolay bir sığınak bulup
üstümüze halk adına yüklenen sorum-
luluktan kaçamayız. Özgür veözerk ol-
manın hakkını vermek gerekir. Bugü-
ne degin vermedik; o yüzden, ivedilik-
le kendimizi tartışalım ve halkla hesap-
laşalım. Bunuyapmadan hıçbirgücbi-
ze hak ettiğimiz ücreti vermez.
1950'lerin başında, California Ünı-
versitesi öğretim üyelerine. komünizme
karşı olduklarına ilişkin bağlılık belge-
si imzalatmak istemişlerdir. Imzalama-
yan birkaç profesör işinden atılmıştır.
Hitler'den kaçan ve işinden atılan Pro-
fesör E.K. Kantanmicz'in şu sözleri il-
ginçtir: "Ben California eyaletinin bir
memunı değilim. Profesörier beüi di-
sipline bağlı olarak çalışmazlar. Dünya-
da cüppe gi\en üç mcslek vardır: V'ar-
gıçlar, profesörler ve din adamlan. Bu
giysi bu kişilere kararlarında bağımsız-
lık, kendi vicdanına ve Tanrısı'na so-
rumluluk verir." Biz profesörler giydi-
ğimızcüppenin hakkını veriyordeğiliz.
En azından ben böyle düşünüyorum.
Üniversitelerin açıldığı ekim ayında işi-
miz bu olmalı, mesleğımizi ve kendi-
mizi tartışmalıvız.
Kaynaklar: Rosovsky, H.: Üniversi-
te. TUBİTAK Yayını, 1994; Gürüz K.
veark.: Türkiye'de ve Dünyada Yükse-
kööreîim. Bilim ve Teknoloji. TÜSİ-
AD Yayını, 1994; Hatiboğlu. M.T.:
Doğranan Üniversite. Selvi Yayınlan,
1994.
ARADABIR
Prof. SAİM AKÇIL
MSÜDevlet Konservatııvan Öğretim Üyesi
Sanat ve Atatüpk'ü
Alkışlayan Başöptülülep
24 eylül cumartesi akşamı Azerbaycan Devlet Senfoni
Orkestrası ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun 1994-
1995 sezonu açılış konseri yapıldı. Fakat sonradan an-
laşıldığına göre, Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın gecikmesi nedeniyle izleyici-
lerin protestosuna yolaçan konser, üst düzey belediye
yönetimınce tam 40 dakika geç başlatıldı.
"Tek adam uğruna, dinleyicilerin adam yerine konma-
dığı konserde", sponsora ve belediyeye çok sayıda yer
verildiğinden izleyiciye de bilet satışı yapılamamıştı. Bu
durumu öğrendiğim için, konserden önce gerçekleştiri-
len basın toplantısına başkanlık eden iş kadını Sabah
Duru Hanım'a, sanat ve müzik aracılığıyla iki kardeş ve
dost ülke halklarının kaynaştınlmasının, konserin gerçek
müzikseverlere kapalı olmasıyla nasıl gerçekleşebilece-
ğini sormuş, ancak tatmin edici bir yanıt alamamıştım.
Bir hafta sonra ikinci konsere gittiğimde, fuayede Sabah
Duru bana, "Bükemediğin eli öpeceksin, siz haklıydınız"
dedi. Tüm bu olaylardan sonra, açılış ve sonraki konser-
lerin az dinleyicinin katılımıyla gerçekleştirilmesinin ne-
denleri anlaşılmıştı.
Neyse, biz herkese "Geçmiş olsun" diyerek ve bu ta-
lihsizlikleri unutmaya çalışarak gelelim, siyasi ideolojisi
dinsel kökenli Refah Partili Belediye Başkanı Tayyip Er-
doğan ve başörtülü kadınlarımızın bir senfonik müzik or-
kestrasını izlemeleri konusuna...
Sanatın işlevi; insanlar ye halklar arasında sevgi, dost-
luk ve barışı sağlamaktır. Islam dini de sevgi ve barışı içe-
rir. O halde, çeşitli yönlerden gelen insanlar, aynı çatı al-
tında, aynı amaç ve içerikte birleşmişlerdir. Bir filozofun
dediği gibi, eğer bir kişi bilim ve sanata vakıf ise onun di-
ni de vardır. "Eğer vakıf değilse bir din sahibi oimalıdır."
Demek ki, herkesin dini vardır. Yanlış ve tehlikeli olan;
başkalarını dinsizlikle suçlamaya kalkışmak, bunu baş-
ka emeller için kötüye kullanmaktır. Hangi yoldan ulaşır-
sa ulaşsın dininde samimi olanlar, onun özündeki sevgi
ve barış gibi yüksek erdemlere sahip olan kişilerdir.
Dünyaya gözünü açan her yeni doğan, zaman içerisin-
de kişiliğini bu değerierle oluşturmaya yöneldiğinde, din-
dar ve erdemli insan olma süreci de başlar. Bu süreci ba-
şarıyla tamamlayamayanlann beyin ve ruhlanndaki karı-
şıklıklar, onları erdem karşıtı eylemlere yöneltir. işte, bir-
çok çatışma ve savaşm kökeninde, aslında bunlar yat-
maktadır. Bazen bu. din istismar edilerek de yapılır. Bu-
na engel olabilmenin yolu ise din, bilim ve sanata çağ-
daş bir aynadan bakmaktır.
işte, Atatürk, Türk halkına böyle bir yol göstermek is-
tiyordu. Bu görüşü benimsememiş olacak ki, Recep Tay-
yip Erdoğan, Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası kon-
seri sonunda bir konuşma yapan Azeri sanatçı Mikayil
Mirza'nın "Biz burada ve Azerbaycan 'da, Atatürk'ün is-
mini yüce tutan oğullanz" tümcesini salondaki Türk ve
Azeri izleyiciier hararetle alkışladığı halde, Tayyip Erdo-
ğan alkışlamamıştı. Bize göre Erdoğan, bu davranışıyla
Atatürk'ün devrimlerinin özünü tanımadığını ya da inkar
ettiğini açıklamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan, bu değerlerin sunulduğu açı-
lış ve ikinci konsere katılmakla da kendisiyle çelişkiye
düşmüştür. Fakat biz, Yunus Emre'nin "Yaratılmışı hoş-
gördük, yaratandan ötürü..." sözlerindeki hoşgörüyle in-
sanı insan yapan erdemlerle donanımın, ancak kendini
sürekli yenileyen çağdaş ve uygar beyinlerle olabileceği
inancımızı sürdüreceğiz. Bazı başörtülü kadınlarımızın
Atatürk'ü hararetle alkışlamalarını görmekten aldığımız
cesaretle de Konfüçyus'un "Karanlığa küfredeceğine,
sen de birmumyak..." deyişi doğrultusunda, insancıl gö-
revimizi yapmaya devam edeceğiz.
TARTIŞMA
GÜZELORDU VE BİLAL KÖYDEN
Ordu ilinin kültür tarihini ortaya koyan kitaplardan bin.
Bilal Kövden, 1928 yılında kendi yaptığı baskı
makinesiyle ülkemizin ilk köy gazetesini çıkardı. Bilal
Köyden'in yaşamöyküsü ve Cumhuriyet ülküsüne
bağlılığın hüzünlü öyküsü, Ordu Sanatevi (Orsev)
yayınlan arasında çıktı.
Yazan veyayına hazırlayan:
İbrahim Dizman
P.K.66-ORDL'
Hayvan sevgisi, sokaklar, köpekler...
w stanbul
sokaklannda
köpekler
çoğaldı. Artık
her an. her yerde
onlarla iç içe
durumdayız.
Bunu görebilmemiz
için sevgili kentimize şöle
kısacık. kuşbakışı birgöz
atmamızbileyeterli. Ev köpeği.
sokak köpeği. süs köpeği. polis
köpeği derken çevremiz
onîardan geçilmez oldu. Bu
yüzden onlara: "Alt tarafı
köpek işte" deyip gecmemiz de
artık olanaksız. Belki hâlâ:
"İstanbul henüz insan
sorununu doğru dürüst
çözümleyememiş bir kent, bir
de köpeklerle ugraşmaya
kalkışmanın anlamı ne?"
diyenler olabilir aramızda.
Bence bu türden bir yaklaşım
ilkin demokratik yasalarda
yerini bulan(4ekim)hayvan
haklannm iceriğine ters düşer.
İkinci olarak da, biz insanlar
için engebeli çöl arazisine
dönüşmüş kent yaşamımızı ille
de "paylaşmaya' ve 'uv um
sağlamaya' neredeysezorunlu
kıldığımız köpeklere (ve bütün
hayvanlara), en büyük
haksızlığı yapnıakta
olduğumuzu beigeler.
Olaya tarih açısından
bakarsak, İstanbul'un zaten
hiçbir zaman köpeksiz
olmadığını görürüz. Özellikle
sokak köpekleri yıllar yılı hiç
göze bile batmadan v e
kahramanca, efendice
sürdürmeyi başarmışlardır
yoksul yaşamlannı. Boş
araziler, yıkıntılar, surdipleri.
gecekondu bölgeleri ve
çöplükleronlann seve seve
sığındıklan özgün ve özgür
'mekânlan' olmuş. kentin
görkemli görüntüsünün arka
bahçesindeyoksulluğun kuru
ekmeğini paylaşmak. onlara
göz yaşartan ve şöv alyece
türden bir gurur duygusu bile
sağlamıştır. Dahası. her zaman
sığınacak biraJçakgönüllü kapı
dibi ve önlerine konan bir iki
sıcak lokma bulabilirlerdi, nice
gözetilen kedı garipleriyle
yan yana. diz dlze. Bu arada
kimisi, eski zamanlı İstanbul
grav ürlerinin baş köşelerine
garnitür olarak kurulurken.
kımısinin de y akın zamanlarda
uzun kulaklı kader
arkadaşlanyla birlikte sucuk
kılığına dönüşüp aç midelerin
yangınını söndürdüğü
söylentileri yayılmıştır belkı.
Ama her zaman "bu kentli ve
İstanbulludurlar". onlarsız bu
kent hiç varolmamıştır.
Sokak köpeklerinindışında.
köşklere konaklara ev köpeği
olarak yamanıpav partilerine
ortak çıkarak bu yoldan kazanç
sağJayanlan da \ ardır
aralannda... Gecebekçilerine
yanaşmalık yaparak
Murtazaca bir v aşam
biçiminden kendilerinepav ve
onurçıkaranlarda! Yinede
bütün bunlar. tarihte pek sık
yaşanma>an vakalardandı.
Çünkü savıca hiçbir kent
nüfusu içinde bugünkü yoğun
rakama ulaşmanuşlardı.
Çoğunluk oluşturmazlardı.
Ama gerçek odur ki, bir
zamanlar İstanbul köpekleri
sevilen ve kollanan. çünkü
insanlara çeşitli konularda
yardımcı ve destek olan
hayvanlardı...
Son zamanlarda ise. bu
gerçeklere ters düşen birtakım
olaylar ve uygulamalara çokça
tanık olmava başladık:
İstanbul'un köpekler
cephesindc umulmadık
değişimleroldu.oluyor.
Değişim öncelikle sokak
köpeklerinden başladı.
diyebiliriz. Artık kaldınm
kıyılarınagitgidedaha
'usulsüzce ve kev fice" park
edilen son model şakırtılı özel
oto yığınlarının mafya gizemi
kokan lasıik gölgeliklerınden
başka sığınacak verleri
kalmamış sokak köpeklen için
kent yaşamı sonu belirsız ve
ürkünç bir karanlığa benzivor.
Birgeceyansı köşe başma
bırakılmışçöpartıklanna(kent
pısliğine):" Ah. bir iki lokma da
ben kapabilsem" umuve
özlemiv le uzattığı başı anında
kim \ urduva gidebilir sokak
köpeğinin... Yanı başında
bomba patlavabilir.
beledivenin 'Köpek İtlâf
Ekipleri' araclığıv la bir gece
operasvonunun vargısız
infazına uğravabilir. Dahası
aynı olav. apartman devlerinin
beton duvarlan arasına
kıstırılmış dişisinin v e
yavrularının başına da gelebilir
Ama. sokak köpeklerinin bu
dışlanan. dışlandıkça da
inadına nedenseçoğalan
kentsel varlıklannın ötesinde.
bir bakıv oruz ki "sahiplilerin'
durumu sanki daha da
a-acaip!... Artık İstanbul'da
nerdev se her üç insadan biri
"köpekli". Bunlardan kimi.
özgürlüğün ne v e nasıl bir şey
olduğunu. yaşamsal bir
biçimde v e denev erek
öğrenebilmeleri için caddelerin
yoğun ve acımasız trafiğine
tasasız (ve eğitimsiz) çıkanlan
av uç içi büyüklüğündeki süs
köpekleri... Birbölümü, ufacık
balkonlara. küçücük odalara.
boşdükkânlara kapatılıp
karanlığın veyalnızlığın
terbiyesiyleakıllandınlıp
güçlendirileceğine inanılanlar.
(ki bunlann arasında. ava
götürüiürken araba bagajına
kilitlcnenler bile vardır). bir
başka bölümü ise, bir vabancı
ülkeden (tıpkı Amerika'ya
kaçınlan zenci köleiergibi)
İstanbul'a getırilip buralarda
yok pahasına şuna buna
satılanlar, kimi de bu "cins"
ticaretı uğruna aşısına.
sağlığına bile bakılmadan salt
sırtından para kazanmak
amacıvla çarçuredilen!er(ki
bunlann içinde hastalık
taşıyıcılan çoktur)... Sahipli
köpekler içinde bu örnekler
sonsuz biçimde v e sav ıda
çoğaltılabilir. sergilenebilir.
Zaten bu konudakı alışveriş ve
köpek (buna bağlı oiarak başka
hav v an) pazan gerçek ten de
akıl almaz boy utlara çoktan
ulaşmış ve kentin pis elleri
içinde enberbat.verleri bulmuş
buiunmaktadır. Bütün buolup
bitenlere karşılık biz bu kentli'
geçinenlerin de ellerinden gelen
görüldüğü gibi ortada...
istanbul'da köpekler ürküntü
verici bir biçimde çoğalıyor.
Çoğaldıkça neden olduklan
belalar ve uğradıklan kıyımlar
çözümsüz boyutlara ulaşıyor.
Evet: Bütün bunlara karşılık
yıllar yıh vapılanlarda ortada!
Tansu Bele
PENCERE
Tüpkiye'nin Taşı
Toprağı Alün...
Liderlerin mal bildirimleri açıklandıkça, tuhaf bir tapu
merakı sergileniyor...
Bizimkilerin çoğu taşınmaz meraklısı...
Gayrimenkul düşkünü...
Arsa. arsa, arsa...
Kat, kat, kat...
Ev, ev, ev...
Maşallah -Allah gözlerini doyursun, demiyorum- öyle
bir iki ev ya da kat yetmiyor; sözgelimi Başbakan Tansu
Hanım'ın hali evlereşenlik!.. Arsaları istif etmiş, Sarıyer
coğrafyasını Karadeniz'edoğru kapatmış...
30 villası var...
Başbakan 30 villayı ne yapacak?.. Toplam tutan trilyo-
na ulaşan toprağın sahibi olmak ne anlarn taşıyor?..
"Parayı toprağa gömmek" ilkel ekonomilerde görülen
bir yöntem değil mi?.. Tansu Hanım parasını ne endüst-
riye ne de tarıma yatırıyor; hizmet sektörü şöyle dursun,
varsa toprak, yoksa toprak, gayrimenkul, Türkçe adıyla
taşınmaz ev, villa, apartman, kat, arsa!..
Enflasyona karşı en sağlam güvence!..
Tansu Hanım, ekonominin başına geçtiği zaman malı
mülkü yarım trilyondu. Ekonomiden Sorumlu Devlet Ba-
kanlığı'ndan Başbakanlığa geçince, Çiller, enflasyonu
patlattı...
Mal varlığı oldu bir trilyon...
Tansu Hanım, enflasyonu yükselttikçe, ailesiyle birlik-
te daha da zenginleşecek; bu apaçık ortada!. Çiller aile-
si, istanbul Bankasını batırıpzenginleşmiştı, şimdi sıra
Türkiye'de...
*
Ya Necmettin Hoca?..
Hocanın malvarlığı açıklandı...
Vay!.. Vay!..VayL
Refahçı lider ne zaman edinmiş bu malı mülkü? Baba-
dan mı kalmış? Ticaret mi yapmış? Milli Piyango'nun
büyük ikramiyesi mi çarpmış? Yoksa parti başkanlığın-
dan mı zenginleşmiş? Arazi, toprak, gayrimenkul. taşın-
maz üzerine öyle bir liste ki kaynağı açıklanamazsa,
şaibesi Erbakan'ın nasiyesini karartacak!.. Bu malın
mülkün nasıl kazanıldığı ortaya dökülemezse, Necmet-
tin Hoca bu dünyada on bin kez nafile namazı kılsa, kâr
etmez, mahşerde hesap sorarlar, Sırat'tan geçemez,
cehennemde cayır cayır yanar...
Hem Hoca bu kadar malı mülkü ne yapacak?..
Allah gözünü doyursun!..
Gerçi Necmettin Erbakanın mallan, Tansu Çiller'inki-
nin yanında hafif kalır; ama, Islam tarihinde Hazreti
ömer'in alçakgönüllü öykülerini dinleyerek büyümüş
olanlar, doğrusu bu işe bir anlam veremezler. Ama, Ho-
ca umursamaz görünüyor; bu konuda soru soranlara
diyor ki:
"- Gülup geçiyorum..."
Nedemişşair
"Güleriz ağlanacak halimize!.."
•
Yıllardan beri toplumun iliğini kemiğini sömüren enf-
lasyona karşı bizim ülkede en sağlam güvence:
Gayrimenkul!..
Faiz, rant, yeme de yanında yat!.. Taşınmazın tadı da
bir başka oluyor...
Alınteriyle zengin olunmayacağını artık herkes öğren-
di: köşeyi dönme felsefesinde fırsatlan değerlendire-
ceksin; eline geçeni gayrimenkule yatıracaksın!.. Lider-
lerin mal bildirimleri Türkiye'de ekonominin neden
dipsiz kiler.boş ambar olduğunu bir güzel gösterdi. Doğ-
ru dürüst kapitalizmin işlediği ülkelerde insanlar parala-
rını neden taşa toprağa yatırsınlar?.. Bizde emekli aylı-
ğınla geçinemezsin, enflasyon karşısında erir bitersin,
sağa sola muhtaç olmamak jçjn parayı götürür taşa top-
rağa yatırırsın...
Liderler de bu kafayla durumu değerlendirmişler, kö-
şeyi dönmüşler...
Ya köşeyi dönemeyen milyonlar?..
Onlar ne olacak?
KARTAL 3. AŞLIYE HUKUK
HÂKİMLİĞrNDEN
DosvaNo- 1993 145Esas
Davacı Hasan Zaza vekili tarafından davalılar Ferhat mırasçılan
Yeşılfırat. Evüp Ferhat ^eşıll'ıraı-Huse.Mn Ali ^'eşılfırat ve
Mehmet Emin Menç alevhlerıne mahkcmemizde açılmış bulunan ta-
pu iptal \e tescil davasında verilen ara karan uvannca'
Da\alılardan Hüsevın Alı Yejilfırat'ınşapılanzabıtatahkikatlan-
na rağmen adresı sapıanamadığindan ılanen îebligal >apılmasına
karar verilmiş olmakla adı geçen davalının duruşma günü olan 07
.12
1994 saat 09.15'te duruşma salonuncia hazır bulunması veva kendisı-
ni bir vekılle temsıi ettırmesi. gelmediği veya hazır bulunmadıâ tak-
dirde tahkikata vokluğunda devam edileceği \e karar verıleceği 7201
savılı Tebhgat Kanunu'nun 28. 29. 30 ve 31. maddeleri gereeınce adı
geçen da\ ahv a tlanen teblığ olunur. 06.10.1994
e mı
Arçe ı
lyorum
FIRIN
aııyorum
Arçelik Yetkili Satıcıları'nda
ı
I•t^Koç
FIK1MLA.R
f
f
F
F
F
F
F
F
!
M BIUX GAZU İHglN
2A 6 ElEK~RC =LL5 FlBIN
150 K ElfKTRO TURSO FflÖN
I5C = FLEKTCO ["JÎ&C -IRIN
ı5« < AK&Ii TUR8Of*tN
5 B AÎC'LU TUREO FIRiN
17< < ^ÂTlMAJ*:. F*IN
"'3BÎ.=<'RDMA'I<=IR1N
'-83 EIEKTSOMATİK aOTAİ F8HN
3'2 G 3OM*V£
C
! R N
KSİN
İS5C0G0
: IV. 2CC
S85CC60
3 35C 3Ü2
•1 J5O0OO
2 2'JC '3U
U950Ü0CI
t » 0 000
1« 800 000
rtSlNAT.6 TAKSİT
1 I253CC
1
5c 5 XS.
İİ50KC
' <5C 2CC
13750(10
2 001 'X»
ÎİSC00C
2O25M
!?55000
2 0eîMC
. I25İKO
:*: 2û:
!15OO0C
«5c:«
! «75000
2 000 0Û0
2450000
2 125C«
2755000
2 Qo5 r j :
?S753)C
C 5:5 »2
10150000
c 150 :cc
İ312500O
t ÛOO 000
.7 150.000
6 3"5 ÛOO
I9J8506O
J <55 000
PESİNAT.9 TAKSİT
. 1250CC
1150000
J5CÜCC
! S75.O00
2 ÜOO COO
245SJ00
2 125 000
2 755000
2 305 0 »
S650CO
2Û3 2OC
; ımooo
O'JOO
İUOOOO
535 ÛOO
1980000
2 3 5 3CO
2 M5000
1 565 OK
8*190»
2 3o5 202
:>MO0OO
«J0XX
U835900
58 5000
19 373300
2*2 "frC' ıDÛC
1
îı.T»aooo
: j s 2XX
PfSlNAT. 12 TAKSİT
1 I25O0C
3i5Xt
; jsoaoc
45C 203
•8/500C
2 000 000
2 4 » 000
2 o25 300
27S500O
; c*5 ooc
74CO0C
2'5<2 2>3O
975000
=7
5 202
12ıi00a!
• Zti 202
!«50MC
^ii 202
1855000
]!O.CC
0 215000
J s5«K
ntscooo
3 50 OOC
14 095000
13 u: ooo
KIKOOO
."3B.-3O0
25 015000
3 ~ j ; ıvı
M Ç o 8OO 761 85 85 O 9OO 261 85 «ö - O dOO 361 »t 87