Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 EKİM1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Aşk, şiddetvelıüzüııİstanbul Şehir Tiyatrolan, Neil Simon'ın'Askerliğim' adlı oyununu sahneliyor
ASUMARO
Amerika'nın dön biryanından
gehniş, birbirinden çok farkh altı
genç. Tek ortak noktalan, daha
yollannın başında yaşamın en
katı gerçeklerinden biriyle, savaş-
la karşı karşıya kalmalan. tstan-
bul Şehir Tiyatrolan'nda sahne-
lenmeye başlanan "Askeriiğinı",
bu genç insanlann savaş öncesi
eğitim sûrecinde, onlan tehdit
eden ölûmün soğukluğuna
karşm yaşadıklan sıcak günlen
anlatıyor.
Amerikah yazar Nefl Simon'ın
kendi yaşamını anlattığı üçle-
mesinin ikinci halkası "Askerli-
ğim". Oyunun kahramanı Euge-
ne, Şehir Tiyatrosu'nda 199 l'den
beri oynanan "Ök Gençüğim"-
deki on beş yaşında, zeki, esprili
ve hayata karşı merakla dolu bir
çocuk. Artık büyümüş, ama yine
hareketli, yine her şeyi sorgulu-
yor ve yepyeni şeyler öğreniyor.
Birinci oyundaki gibr burada
da Eugene'i YtMırav Şahinier
canlandınyor. Engin Lludağ'ın
sahneye koyduğu oyunda diğer
önemÜ rolleri Hüseyin Köroğhı,
Cem Davran, Engin Alkan, Can
Başak, MazJum Kiper. Ertuğml
Postoğhı, Sevgi Sakarya ve Ben-
nu YddınmUr oynuyor. Sahne ve
giysi tasanmı özhan özdfl'e, dra-
maturji çalışması ise Füsun
AkatiTya ait. Oyunu Tûrkçe"ye
Semra Karamürsei çevirmiş.
Son genel provayı izlemek üze-
re Kadıköy Haldun Taner Tiyat-
rosu'na gittiğimizde çok ilginç bir
manzarayla karşılaşiık: tçerisi bir
tiyatro kulisinden çok kışlayı
andınyordu. Oyuncularda ayru
duygular içindeydi. Yönetmen
Engin Uludağ da, çoğu eski öğ-
rencileri olan bu genç kadroyla
çalışmanın çok zevkli olduğunu
belirtti: "Benmı özen gösterdiğinı
bir jey vardır, ahenkli bir ekip
otuştumuık. Çönkû btrtririyle uyu-
şan, tteti^mi, ahşverişi iyi kurabi-
len sanatçıiar piyese özel bir haya-
tiyer kazaMunrlar".
Neil Simon. Uludağ'a göre yö-
netmene büyük kolayhk sağhyor:
"Günlük yaşam içinden geien bir
yazar. O bakımdan seyirdyle itiş-
Usi çok iyi. Anladığım kadanyla,
ryi bir aktör de. Seyirdnin ttabzmı
yazarken elinde tiıtuyor. Bir öe
siri, beni anlatıyor. Bir şey daha
var, onı sabnelerken farkedryor-
sunz, bir elemli sahne var, arkası-
ndan bir keyifli sahne var. Buna
Shakespeare de yapar. Hoş bir şey
btMyi bir yazariık".
Askerliğin iki yüzû olduğunu
belirtiyor Engin Uludağ, içindey-
ken insana 'çabuk bitsin' dedirt-
mesi bir yana, bir de bir arada ol-
manın, beraber o sılantılan çek-
Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde yann başlayacak 'Askerliğim'i Engin Uludağ sahneye koydu. (Fotoğraf: KEREM ILGAZ)
menin getirdiği kaynaşmışhk söz
konusu: "Çocuklar kavga ediyor-
lar, bir anda can ciğer olmorlar.
Kıyasıya kavga ediyorlar, sonra
gene kaynaşıyoriar. Bunları vur-
gulamaya çalıştım. Bir de yakında
ölüm var. Onun da korkusu. etkisi
yeryer gündeme geliyor piyeste".
Uçlemeyi tamamlayacak olan
"Broadway Yotandar>
vı da sahne-
ye koymayı düşünüyor • "Son
oyunda artık Eugene yazar olu-
yor. Yine aym ekibi devara ettir-
mek istiyoruz ki frilogya tamam-
lansın, bir bütünsellik göstersin".
Eugene ile 1991 yılında tanışan
Yıldıray Şahinier, bu oyunda ona
biraz daha farkh yaklaşmış: "tlk
Gençliğûn'de on beş yaşını oynu-
yordum ve çok hareketli, cin gibi
bir çocukru Eugene. Burada biraz
daha durmuş. oturmuş yaklaşma-
ya çahştını. Ben bir y andan scyir-
ciyle konuşuyorum oyunun belli
DOktalarımia. Bu büyük bir zorlıık
getiriyor ve ben müthtş korkuyo-
rum. Çünkii şu anda boş koltuk-
larla konuşuyorum. Seyirci
karştsında gerçek gözlere baktı-
ğıtn zaman başanlı ofup olmadı-
ğımı anlayacağım".
Şahinler'i oyunda en çok et-
kileyen şey. bu altı gencın yolla-
nnınsav aşta birleşmesi:" Eğlence-
li bir oyun gibi giderken. bu çocuk-
laruı savaşa gidiyor olduklannı
döşünmek çok etkiliyor beni. Ben
de zaten nisanda askere gidece-
ğim, o yüzden daha da çok etkife-
niyonım". Şahinler'in Eugene'e
bakışı 91 den bu yana çok değiş-
miş:"Zaten insanın yaşaınışiığuıui
çok yansıdığı bir şey tiyatro. Be-
nim dünvaya bakışımın değişme-
siyle o da değişti tabii, oyuncuiuk
tekniği açtsından da. rok yak-
laşımım açısından da".
Oyunda sürekli 'Amerikan esp-
riteri' yapıp etrafındakilen gül-
dürmeye çalışan bir tipi canlandı-
ranCem Davran'ın"Askerliğim'-
"de en çok beğendiği nokta ise, as-
kerlerin çocuksuluğunun, sa-
vaşın kötülüğünün, yaşamın bir
takım gerçeklerinin mizah öğesi
de kullanılarak seyirciye sunul-
ması. Rollerin hepsinin çok güzel
ve zor olduğunu belirtiyor Dav-
ran: "Bir tarihte bir yabancı reji-
sör, bu oyunu sahnelemesi söz ko-
nusn ohınca, demiş ki Bana altı
tane Hamlet oynayacak oyuncu
bulacaksınız". Gerçekten ner rolü
oynayanuı yetenekli bir genç
oyuncu olması lazım". *
Hüseyin Köroğlu, alt taba-
kadan gelme bir kamyon şofö-
rûnü oynuyor. Tüm kaba-
sabalığjna karşınjnce duygulan
olan bir adam bu: "Haksızlıklan
pek kabuUenemiyor. Oyunun
başında özettikle bir saplantısı var
Yahudilere karşı. hatta Eugene da
Yahudi olduğu tçin ona da sataşı-
yor. Ona bu askerliğin en büyfik
yardımı. ırfccı düşüncelerinin tör-
pülenmesi oluyor". •İlk Gençli-
ğ^m"de Eugene'in ağabeyini oy-
nayan Can Başak. bu oyunda da
onun en iyi anlaştığı arkadaşlan-
ndan biri rolünde. 'Kitap kunhı'
diye çağınlan Arnold. askerliğe
ve onu burada temsil eden çavuşa
sürekli karşı çıkıyor: "Arnold,
oyundaki en okumuş insan. Bunun
getirdiği bir askerliğe tepkisi \ar.
Oyunda bize askeri baskı bir ki-
şiyle verilmiş; Çavuşla. O baskıya
başkaldıran insan da benim".
Engin Alkan her fırsatta şarkı
söyleyen. yûdız olmayı düşteyen
bir genci canlandınyor. Ancak
savaşm onun üzerindekı etkisi de
çok acımasız oluyor: "Savaşuı so-
nunda ruhi depresyona giriyor. bir
daha hiç şarkı söylemiyor. Haya-
ta küstiyor. Bir anlamda ölümün
bir başka çeşidi".
Askeri baskı altında ezilen
gençlerin karşısında^ farklı bir
cepheyi. Amerikan ordusunu
temsil eden Mazlum Kiper ro-
lünü şöyle tanımlıyor: "Çogu-
munın bildiği, doguştan asker, ya-
şammı askerliğe vakfermiş insan
tipi. Bunun ailesi var mıdır, kansı,
sevgilisi. çocuğu, bunlar hiç önemli
değildir. Çavuş da böyle bir tip.
Yeni geten erleri eğirime tabi tutu-
yor \e onlardan kendi tabiriylt 'as-
ker yapıyor'. Sürekli olarak ona
djrenen Arnold var, farklı bir
mantıkla yaklaşıyor dünvaya.
Oysa çavuşun dünyasında. veya
asimda gerçekten de yaşanan ya-
şam diliminde böyle bir şeye pek
fazla pay yok. Ve ona şöyle diyor
'Ben bu çocuklann hayatta kal-
malannı istiyorum, anbyor mu-
sun kitap kurdu?' Bunlar kitaptan
öğrenilen şeyler degil, yaşamın
içerisinden çıkmış şeyler". Kiper,
oyunun çok tutacağına inanıvor:
"Çûnkü her şey var içinde, aşk,
hkJdet, şiddet..."
Yenî konser saloııu, pivaııosıızÜNER BtRKAN
İZMİR- Yargıya varmakta acele davxanmışım:
Dokuz Eylül Universitesi'ne bağlı fzmir Devlet
Konservatuvan ile Sabanci Kiilrür Vakfrnın ortak-
laşa ınşa ettikleri. admı da 'Dokuz Eylül Üniversite-
si/Sabancı KültürSarayı'1
koyduklan bınayı, ıçinde
bulunan orta boy (tam rakamıv la, 538 kışılik) salo-
nuyla, 'tzmir için yeni bir umut, yeni bir saJon' ola-
rak nitelerken, bu binanın, tıpkı İstanbul'daki Ce-
mal Reşit Rey Salonu gibi. iyi nıtelikte resitallere,
konserlere sürekli olarak aynlabileceğini. binanın
yönetiminin profesyonelce yürûtüleceğini dûşün-
müştüm.
20 ekim perşembe akşamı. tzmir Alman Kültür
Merkezi ile konservatuvann ortakla^a düzenledik-
leri bir piyano resitalinde. salonun hiç de öyle.
'konser saİonu' gibi ele ahnmadığını, yönetiminin
hiç de profesyonelce yürütülmediğini gördüm. Re-
sital için perde kapatılmış, önüne de bir 'Bösendor-
fer' piyano oturtulmuştu. Piyanonun durduğu yer,
orkestra çukurunun kapağıymış; sonradan. düşü-
ne düşüne çıkardım bunu. Piyanoyu oraya yerleş-
tirmelerinin nedeniyse pek yakında Devlet Tiyat-
rolannın sahneleyeceği bir
oyunun dekor gereçlerinin
sahnede durmasıymış.
İzmır'in Devlet Tıyatro-
su, Devlet Operası sahneleri
gibi, dennlıği olmayan. ar-
kasında dekor yerleşiirecek
>en bulunmayan. olsa oisa.
konservatuvar öğrencileri-
nin küçük opera \e bale
temsillerini sunabilecekleri.
küçük bir sahne. Üstelik.
operaya mı, tiyatroya mı;
üzerine orkestramn
sığdınlması söz konusu ol-
masa bile, Devlet Senfoni
Orkestrasfna mı, yoksa,
Devlet Klasık Musiki Ko-
rosu'na mı yarayacağı bi-
lınmeyen. tuhaf biryapı bu.
Şimdi. sıkı durun. benim
gibi şaşırmayın: Konser sa-
lonu olmasını dilediğimiz. öyle yönetilmesini gö-
nülden geçırdıgimız Saray'ın sahnesınde. piyano
vok!.. Alman Kültür Merkezi'nin vöneticileri, bu
resıtal ıçın piyanonun, bin
bir zahmetle, konservatu-
vann Narlıdere'deki ana bi-
nasından getirtildiğini
söylediler. Nedeni aynı:
Sahne her zaman dekor ge-
reçleryle dolu olacağı için.
piyanoya yer yok! İştc.
"Izmir'in yeni umudu, yeni
Kültür Sarayı" bu durum-
da. Dokuz Eylül Üniversi-
tesi Rektörlüğü'nden, bu
konuya hemen el atmasmı
beklıyorum. Yoksa, umut-
lanmızın boşa çıktığını gö-
recek. 'ikinci suuf bir 'kül-
tür sarayı'yla yetinmek zo-
runda kalacağız!..
20 ekim akşamı. bu yeni
salonda, yaşı oldukça
küçük (36). ama sanatı çok
büyük bir piyanisti dinle-
dik: Thomas Duis. Köln'de. Wiesbaden'de eğitim
gördukten sonra. bizim genç pıyanistlerimiz gibi
boş durmamış, hemen uluslararası yanşmalara
Pivanist Thomas Duis
katılmış; 1986'da Tel Aviv'de Artur Rubinstein ya-
nşmasında, biryıl sonra Münih ARD-Musikwett-
bewerb yanşmasında dereceler almış. Genç yaşına
karşın. yirmi yılı aşkm süredir resitaller. konserler
veriyor.
Bir özelliği de. bizim piyanistlerimizden. Devlet
Sanatçısı Giilsin Onay'ın okuldan dönem arkadaşı
olması. Çok sağlam bir pivanist Thomas Duis: Be-
ethoven'ın \e Brahms'ın üç sonatından (Op. 2. No:
3: Op. 53 No: 21 'VV'aMstein'; Op. 1 no. 1) ve
Brahms'ın üç valsinden (Op. 39, no. 1,2. 15) olu-
şan, ciddi, düzeyli programını baştan sona. titiz.
hiçbir şeyi oluruna bıraİcmayan. dengeye. nüansla-
ra. siyah-beaz karşıtlıklanna önem veren. planlan
birbirinden son derece ustaca ayıran. pedal kul-
lanımında ömek oluşturacak ölçüde uzmanlaşmış
bir yorum düzeyiyle sürdürdü.
Genç piyanistin dağarcığında 140 kadar konçer-
to olduğunu, EMI ve Capriccio markalan altında
CD'ler yaptığmı öğrendim. {zmir Alman Kültür
Mcrkezıne. ülkelerinin genç sanatçıiar kuşağı-
ndan bu seçkin piyanisti bize tanıttıklan için teşek-
kür ediyor: bu mevsim kendilerinden. bu tür nite-
likli konserler. resitaller beklediğimizi belirtmek is-
tiyorum.
Arnold Wesker'm'Annie Wobbler' adlı oyunu kuşku ve güvensizlik çağındaki kadını tartışıyor
ECETEMELKURAN
ANKARA 3kadmın. kadınlık
yanüşında durduklan yeri anlatan
bir oyun Annie \\ obbler."
Arnold VVesker'in yazdığı oyu-
nu yöneten VaddeÖksüzcü, "An-
nie WobWerw
için öncelikle böyle
söylüyor. "Erkelder ve kadınlar
için bir kaduı oyunu" olarak ta-
nımlanabilecek yapıt için Öksüz-
cü. "Dünyadaki bütün insanlar
kendi şiirlerini bulunca, böyle
ovonlara gerek kalmayacak um-
armı" ^liyor. Sahne ve kostüm
tasanmını Fatma Görgü'nün
yaptığı oyunda kondüvitliği De-
niz Aytemur üstlendi. Tek kışilik
bir oyun olan "Annie WobWer",
özkm Ersönmez tarafından can-
landınlacak. Kadrosu ve içeriğiy-
le bir psikolojik çatışm oyunu
olan Annie Wobbler, insanca bir
söyleşme. bir buluşmayi hedefli-
yor. Kadın ve erkeği, bir kaç dil
ve duygu farkı dışında birbirin-
den ayırmadığını vurgulayan
Öksüzcü, "Sorulan sorular in-
sanhk sorulan. Verüen yanıtın dili
biraz değişse de bu sorular heptmi-
nn izini sfirdüğu sorular" diyor.
Yaşamlan ve yasayışlan
apayn üç kadının ele ahndığı
oyunda, yanıtına geç kalmış 60
yaşmdaki Annie VVobbler'in
yanısıra, iyi bir çevirmen olan
Anna ile birükte, üç yazar tiple-
mesinin aynı anda sunulduğu ya-
zar Anabella kişiliği aracılığıyla,
sınıfsal çatışmalar. çeüşkiJer ve
Herkes kendi şiirini anyorzorunluluklar içinde kadının
kimliği tartışılıyor
- Erkek bir yazann kaleminden
çıkmış bir kadın oyununu yöneti-
yorsumız. Oyunu biı açıdan değer-
İendirir misiniz?
ÖKSÜZCÜ- Kuşku ve güven-
sizlik çağındaki kadını tartışan
bir oyun "Annie Wobbler". Bir
kadın oyunu olmakla bırlikte.
daha çok insandaki kadını an-
latıyor. Kadın aracılığıyla in-
sanlığı tartışan bir oyun. Belki de
kadınlar daha duyarlı, naif ve ve-
rileri erkeklere oranla daha açık
olduğu için insan çatışmalannı
kadın araalığıyla işliyor Wesker.
Zaten kendisi de kadınlara olan
ilgisini sürekli dıle getiriyor.
Kadın psikolojisini yapıtlannda
sıkça işliyor. Bir erİceğin bir
kadını anlayamayacağma ilişkin
savlan. çok doğru bulmuyorum.
Aydın bir insanın bir başkasını
anlayacağ gibi. duvarlı bir erkc-
ğin de bir kadını anlayabileceğinı
sanıyorum.
- VVesker'in kadınlarının hep-
sinde bir "hiçlik"' ve "yanlışhk"
duygusu var. Kişiliklerden biraz
söz eder misûıiz?
ÖKSÜZCÜ- Oyunda karak-
terlerin hepsinin ayağı yere bası-
yor. Yaşlı bir hkmetçi olan An-
nie Wobblcr. kendini bir kömür
çuvalı gibi hıssedıyor VVobbler.
Wesker"m yaşamında gerçekten
varolmuş bir insan. Wesker. böy-
le bir kadının. bütün geç
kalmışlığına karşın laşıdığı "ya-
şasın" çığlığını anlayabiliyor^a.
onu görebıhnış demektir. Üni-
versıte hayatı boy unca hiçbir er-
kekle birlikte olmamış Anna da.
ılk kez kendisine birlikte olmayı
öneren bir erkekle ılk gecesinin
öncesınde aynayla ahbaplık ya-
parken ele alınıyor. Akhn ve du-
yarlılığın erdemine inanan bir
kadının, siyah çamaşır giyıp giy-
mek konusundaki çelişkılcrinin
bu kadar gerçek bırdille anlatıla-
bılmesı de önemli. Üç yazar kişi-
lığını içeren Anabella'nın an-
latımında dürüst yanıtlan aray an
3. yazar tıpıne bakışı da bu görü-
şümü onaylıyor. 3. Anabella.
"hiç e\lendiniz mi?" sorusuna.
"Bir kez. Sadece cinselliğimi iste-
yen bir adamla" diye yanıt veri-
yor. Ya da korkulannın ne oldu-
ğunu anlatırken ilk cümlesi sevil-
memek ve işe yaramamak üzeri-
ne kuruluyor. Bunlar. kadınlann
makyaj yaparak ya da siyah ça-
maşır giyerek daha çok yaşadı-
klan şeyler olsa da, bir yanıyla ın-
sanca şeyler.
- Oyundaki üç kadın da, yaşaıti-
daki rollerinde kazanıp yitirdikle-
rini sorgulujorlar.
ÖKSÜZCÜ- Herbiri, kendi
sorusu ya da yanıtının peşinde.
Annie için artık çok geç. ancak
diğerleri, hepüz soru sormaktan
vazgeçmemişler. Annie "Benim
makinamın parçaJannda bir
eksikük var. Sil baştan etmeliler-
miş beni. Yeniden kurmalılarmtş"
diye söylüyor kendini. Anna ken-
di vücudunu aynada izlerken.
dükkana gidip değiştirmeyi dü-
şünüyor. Anabella, daha dürüst
bir şiirin nasıl yazılacağını bul-
maya çalışıyor. Hepimiz böyleyız
aslında. Herkes kendi şiirini an-
yor. Dünyadaki herkes kendi şii-
rini bulunca böyle oyunlara ge-
rek kalmayacak. Biz o günler için
çabalıyoruz.
- Sizi en çok etkileyen sorular
ya da yanıtlar nelerdi?
" ÖKSÜZCÜ-3. Anabella. yani
şiiri yakalamaya çalışan ve ken-
disine sürekli sorular sorarak yo-
rulan Anabella. korkulannı an-
latırken sevılmemek ve işe ya-
ramamak duygusu diye yanıtlı-
yor. Kadınlann iç konuşmalany-
lasorduklan"Hiçmiyim?"."Ben-
de bir yanlışlık mı var?". "Böyle
devam edebilir miyim?"' gibi soru-
lar. oyunda sıkça ve kadın dilinde
soruluyor. Bu sorular beni çok
etkiledi. Oyunda yanıtlardan çok
sorgulama önemli sanınm. Be-
nim de vurgulamak istediğim.
"büyük gözaltı" olarak ta-
nımladığım sorundu. Birileri bize
hep soru soruyor. Nereye gidı-
yorsun? Ne zaman döneceksin?
kiminle gidiyorsun?Bu sorular
hiç tükenmiyor.
- Oyunda Annie. Anna ve Ana-
bclla'nın 3 tiplemesim bir oyuncu
canlandmyor. Bununla anlatı-
lmak istenen neydi?
ÖKSÜZCÜ- Aralannda her-
hangı bir somut bağlantı yok.
Ama NVesker'ındediği »ıbi. "satır
aralanndaki şiirsel bağlantı"
oyundaki kadınlan bir anlamda
bırbirine bağhyor. Oyuncunun
üstündeki giysileri çıkanp diğer
kadını yaşamaya başlaması. aslı-
nda kimliklerimizin o kadar da
önemli olmadığını, satır aralan-
nda hepimizm aynı biçimde
kadın ya da insan olduğumuzu
anlatıyor bir bakıma.
BUASAMADA
ŞÜKRAIN KURDAKUL
Mevlânâ ile Birlikte
Dûşününce
Demokrasi sözcüğünü ağızlarından düşürmeyen Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi'nin egemenleri, sorun yasal
iyileştirmelere gelince düşünmeyi suç sayma suçu işle-
mekten kurtaramıyorlar kendilerini.
Daha önce de yazmıştım.
1876'dan itibaren bu ülkenin aklı başında insanları,
kaç anayasada yer alan şu hükümle susturulmak isten-
di:
"Matbuat kanun dairesinde serbesttir."
Böylece Hüseyin Rahmi'lerden, Halikarnas Balıkçı-
larından günümüze kadar yüzlerce yazarımrz, edebiyat
adamımız, bu "kanun dairesinde serbestlik" nedeniyle
ya sıkıyönetim mahkemelerine çekildiler.
Ya ağır ceza yargıçlarının karşısına.
Ittihat ve Terakki'den günümüze, kaç dönem...
Bugün de düşünmeyi ve düşündüklerini açıklamayı
insanoğlunun birincil niteliği sayanlarımızadüşman gö-
züyle bakıyoruz.
Oysa "Mânânın kelimelerle söyiemesinde yüzbinler-
ce fayda var.."diyor Mevlânâ Mesnevı sinde. (Cilt 1. sf.
122, Çev. Veled Izbudak, 1. bas. 1966)
Tutunacak bir dal arama gereksinimine dayanmıyor
Mevlânâ'nın dizelerini anmam. Düşünenlerle, düşün-
meyi suç sayma suçu işleyenler arasındaki çatışkıların
ata yadigârı olduğunu göstermek istiyorum. Kırk yıldan
beri düşün ve söz, Mesnevi'nin başlıca öğelerinden biri
olarak görünmüştür bana. öykülemeyi seven Mevlânâ,
yaşamakta olduğunu geleceğe yansıtma gereksinimi
duyduğu zaman, onun sevdiği deyimle yazayım, kükre-
yen bir arslan gibi meydan okur.
"Söz söylemen seni hapse tıktı." (C. I. sf. 146) Ama
"Söyle.. söz ayıp olmaz. Ayıptan başka birşey görmeye-
neayıptır."(C. I. sf. 159)
Başka bir yerde tanım getirmekten alamaz kendini.
"Kısa görüşlü köhne anlayışlar fikre yüz türlü hayaller
getirirler. Herkesin doğruyu işitmeye kudreti yoktur."
(C. i. sf. 221)
Yaratma ve yasak..
Bu iki gerçek, birbirlerine karşın var olma savaşımı
verdi yüzyıllar boyunca.
Bizimkileryaratmayı sürdürdüler, onlaryasaklamayı.
Bizimkiler geleceğe doğruydu.
Onlar tarihin çöplüğüne.
"Kendine gel.. Söyle! Söyle ki, söyleme kabiliyeti biz-
den sonrakizamanlarda aksın." (C. III. sf. 206)
Ve kırk yıl önce bir mahpushane hücresinde karşıma
çıkan dizeleri Mevlânâ'nın:
"Kardeş, sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaret-
sin.. Ondan başka, varlığın bakımından, kemik ve deri-
den başka bir şey değilsin." (C. II. sf. 22)
Okuduğumuz dizelerin şairce duyarlığın yanı sıra şa-
irce düşünürlükten kaynaklandığını Fîhi-mâ-fih adlı ya-
pıtında yer alah (El yazması nüshası 129 b-130 a) şu
satırlardan anlıyoruz (yapıtı okuyan ve dilimize çeviren,
elbette. Abdülbaki Gölpınarlı):
"Birisi, pek ince bir teville aniatmaya kalkışsa, halk
anlasın diye insan konuşan hayvandır, der. Konuşma,
ister açık olsun, ister gizli, düşüncedir. Aynı zamanda
konuşma keyfiyeti, şu hayvan sözünden anlaşılan ma-
nadan da ayrıdır. Böylece, insan düşünceden ibarettir,
ondan ötesi kemiktir, deridirsözü doğrudur. Söz güneşe
benzer. Bütün insanlar onunla ısınırlar, onun yüzünden
diridirler. Güneş daima vardır ve her şey daima onun
yüzünden sıcaktır. Ancak güneş akla gelmez ve var
olanlar onun sayesinde diri olduklannı ve onun yüzün-
den ısmmakta bulunduklarını bilmezler. Biz, ister şükür
olsun, ister şikâyet, ister hayır olsun. ister şer, meramı-
mızı sozle anlattık mı adeta guneş goze görünür. Söz
gökyüzündeki güneş gibi daima parlamaktadır, ama bir
duvara vurup orayı parlatmadıkça görünmez. Söz de
tıpkı güneş gibi, haıi ve ses vasıtasıyla tezahür etmedik-
çe, daima mevcutolmakla beraber, görünmez." (A. Göl-
pınarlı, Mevlânâ Celaleddin, I. bas. 1952, sf. 274)
Düşünme ve yaratma özgürlüklerimize yasak koyma-
yı hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelişir görmeyenlerimi-
ze, içimden Mevlânâ'nın şu dizeleriyle seslenmek geli-
yor:
"Bu aklı terk et de hakiki akla ulaş. Bu kulağı tıka da
hakiki kulak kesil! Hayır hayır... Söyleyeceğim, çünkü
henüz hamsın sen. Daha bahardasın. Temmuzu görme-
dinbile.'(C. III. sf. 104)
Erkmen'in îestival afişleri
• Kültür Servisi - Bülent Erkmenın İstanbul Film, Tiyatro.
Müzik ve Caz festivalleri için gerçekleşurdiği afış dızisi
Toyoma 4. Uluslararası AfışTrienalf nekabul edıldi. Tovoma
Modern Sanat Müzesi tarafından düzenlenen afış tnenali.
1985'ten beri her 3 yılda bir gerçekleştiriliyor. Bu yıl
dördüncüsü yapılan trienal sergjsi. 2 ağustos - 4eylül tarihleri
arasında. Toyoma Sanat Müzesin'nde yer aldı. Trienale 39
ülkeden 1878 başvuru oldu*. 311 çalışma sergilenmek üzere
seçildi. Bülent Erkmen'in Tekfenbank 1991 Faaliyet Raporu
çalışması ise grafik tasanma >önelik yayımlanyla dünyanın en
önemli yayın grubu olan Graphis'in "Annual Reports 4" adlı
kitabında yayımladı.
Sevda - Cenap Vakfı'nın onur ödülü
•ANKARA(AA)- Uluslararası Ankara Müzik Festivaline
destek sağlayan 20 kişi ve kuruluşa, Sevda - Cenap And Vakfı .
tarafından gümüşmadalyaverildi. TBMM Başkanı
Hüsamettin Gndoruk ve Kültür Bakanı Timurçin Savaş
tarafından ödüllerin \ erildiği vakıf bünyesınde düzenlenen
kokteylde, Yıldız îbrahimova. Tuna Öteneleşliğinde birresital
sundu. Emre Kongar, Tayfun Akgüner. Tezcan
Yaramana. Necdet Seçkinöz ve Erhan Tunçel
"Vakıf Onur Ödülü Gümüş Madalyası" ile ödüllendirildıler.
• • • •
HÜR FM'DE
PAZARTESİ
08 00 BASIWA BÜGUN
Haodan Turkelı ve Hakar C«l* sunuyor
12OOAC(K9UFE
Her^jn bu saatte canlıtetetanbağtart'iarım
ve Sertf -fe Etxu nun sohbebnı kactfmaym
22 00 ŞAJRL£R KORSAfOR
Yeida snrm ve satfteftn ozH dunyasmda
S A U
2'OOMECAZ
DhatSeoer pop caz
J
»n en guze»
ârnektorıoı calıyor
22 00 MUHABBET MUHAB8ET
Cent< ve Erûem ^UR ^
f
o<*-twr' dar
caniı /aymûa
ÇARŞAMBA
2100HOOTSRE3GAE
Mu'Ju Koru reggae muzı&n eo son
ı3fne*.*etıru gednyor
22 00 MÛGETO 3UFE
Roc* isiekiefı cm teieicfl basrna
••
BU HAFTA
PERŞEMBE
2000MAV1NOTALSR
Kaan Cettitur* le Uues saat
21 00 SONSUZ SOKAKLAR
Ouadrooheflıa w Pîramom Of The Opefa
CUMA
OOOCBIRÛrKÜ
Şef4 Erol Turk w durv^a edetxyat)nm en guzel
oyfcu'erını anlabyor
WXMAV1KARV41K
Roc* klasıklennden omekler
CUMARTESI
12 OC TUBK POfVNDA Et İYİ KIRK
^roanu Arler hc hâia bır <c*Ala
îısîelerae*! en gure' ^-fcce le'e yet «f^of
2030AORENAUN
Can veGurttafl !anewwave
23WSPOTUGHT
Nalaı Deın>tı «odaım rtında tm hata
bir r*tau. Bu gace l»m* Arı( Mardn
HÜR FM 92.5
"BU SESE KULAK VERİN