27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EKİM1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Aşk, şiddetvelıüzüııİstanbul Şehir Tiyatrolan, Neil Simon'ın'Askerliğim' adlı oyununu sahneliyor ASUMARO Amerika'nın dön biryanından gehniş, birbirinden çok farkh altı genç. Tek ortak noktalan, daha yollannın başında yaşamın en katı gerçeklerinden biriyle, savaş- la karşı karşıya kalmalan. tstan- bul Şehir Tiyatrolan'nda sahne- lenmeye başlanan "Askeriiğinı", bu genç insanlann savaş öncesi eğitim sûrecinde, onlan tehdit eden ölûmün soğukluğuna karşm yaşadıklan sıcak günlen anlatıyor. Amerikah yazar Nefl Simon'ın kendi yaşamını anlattığı üçle- mesinin ikinci halkası "Askerli- ğim". Oyunun kahramanı Euge- ne, Şehir Tiyatrosu'nda 199 l'den beri oynanan "Ök Gençüğim"- deki on beş yaşında, zeki, esprili ve hayata karşı merakla dolu bir çocuk. Artık büyümüş, ama yine hareketli, yine her şeyi sorgulu- yor ve yepyeni şeyler öğreniyor. Birinci oyundaki gibr burada da Eugene'i YtMırav Şahinier canlandınyor. Engin Lludağ'ın sahneye koyduğu oyunda diğer önemÜ rolleri Hüseyin Köroğhı, Cem Davran, Engin Alkan, Can Başak, MazJum Kiper. Ertuğml Postoğhı, Sevgi Sakarya ve Ben- nu YddınmUr oynuyor. Sahne ve giysi tasanmı özhan özdfl'e, dra- maturji çalışması ise Füsun AkatiTya ait. Oyunu Tûrkçe"ye Semra Karamürsei çevirmiş. Son genel provayı izlemek üze- re Kadıköy Haldun Taner Tiyat- rosu'na gittiğimizde çok ilginç bir manzarayla karşılaşiık: tçerisi bir tiyatro kulisinden çok kışlayı andınyordu. Oyuncularda ayru duygular içindeydi. Yönetmen Engin Uludağ da, çoğu eski öğ- rencileri olan bu genç kadroyla çalışmanın çok zevkli olduğunu belirtti: "Benmı özen gösterdiğinı bir jey vardır, ahenkli bir ekip otuştumuık. Çönkû btrtririyle uyu- şan, tteti^mi, ahşverişi iyi kurabi- len sanatçıiar piyese özel bir haya- tiyer kazaMunrlar". Neil Simon. Uludağ'a göre yö- netmene büyük kolayhk sağhyor: "Günlük yaşam içinden geien bir yazar. O bakımdan seyirdyle itiş- Usi çok iyi. Anladığım kadanyla, ryi bir aktör de. Seyirdnin ttabzmı yazarken elinde tiıtuyor. Bir öe siri, beni anlatıyor. Bir şey daha var, onı sabnelerken farkedryor- sunz, bir elemli sahne var, arkası- ndan bir keyifli sahne var. Buna Shakespeare de yapar. Hoş bir şey btMyi bir yazariık". Askerliğin iki yüzû olduğunu belirtiyor Engin Uludağ, içindey- ken insana 'çabuk bitsin' dedirt- mesi bir yana, bir de bir arada ol- manın, beraber o sılantılan çek- Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde yann başlayacak 'Askerliğim'i Engin Uludağ sahneye koydu. (Fotoğraf: KEREM ILGAZ) menin getirdiği kaynaşmışhk söz konusu: "Çocuklar kavga ediyor- lar, bir anda can ciğer olmorlar. Kıyasıya kavga ediyorlar, sonra gene kaynaşıyoriar. Bunları vur- gulamaya çalıştım. Bir de yakında ölüm var. Onun da korkusu. etkisi yeryer gündeme geliyor piyeste". Uçlemeyi tamamlayacak olan "Broadway Yotandar> vı da sahne- ye koymayı düşünüyor • "Son oyunda artık Eugene yazar olu- yor. Yine aym ekibi devara ettir- mek istiyoruz ki frilogya tamam- lansın, bir bütünsellik göstersin". Eugene ile 1991 yılında tanışan Yıldıray Şahinier, bu oyunda ona biraz daha farkh yaklaşmış: "tlk Gençliğûn'de on beş yaşını oynu- yordum ve çok hareketli, cin gibi bir çocukru Eugene. Burada biraz daha durmuş. oturmuş yaklaşma- ya çahştını. Ben bir y andan scyir- ciyle konuşuyorum oyunun belli DOktalarımia. Bu büyük bir zorlıık getiriyor ve ben müthtş korkuyo- rum. Çünkii şu anda boş koltuk- larla konuşuyorum. Seyirci karştsında gerçek gözlere baktı- ğıtn zaman başanlı ofup olmadı- ğımı anlayacağım". Şahinler'i oyunda en çok et- kileyen şey. bu altı gencın yolla- nnınsav aşta birleşmesi:" Eğlence- li bir oyun gibi giderken. bu çocuk- laruı savaşa gidiyor olduklannı döşünmek çok etkiliyor beni. Ben de zaten nisanda askere gidece- ğim, o yüzden daha da çok etkife- niyonım". Şahinler'in Eugene'e bakışı 91 den bu yana çok değiş- miş:"Zaten insanın yaşaınışiığuıui çok yansıdığı bir şey tiyatro. Be- nim dünvaya bakışımın değişme- siyle o da değişti tabii, oyuncuiuk tekniği açtsından da. rok yak- laşımım açısından da". Oyunda sürekli 'Amerikan esp- riteri' yapıp etrafındakilen gül- dürmeye çalışan bir tipi canlandı- ranCem Davran'ın"Askerliğim'- "de en çok beğendiği nokta ise, as- kerlerin çocuksuluğunun, sa- vaşın kötülüğünün, yaşamın bir takım gerçeklerinin mizah öğesi de kullanılarak seyirciye sunul- ması. Rollerin hepsinin çok güzel ve zor olduğunu belirtiyor Dav- ran: "Bir tarihte bir yabancı reji- sör, bu oyunu sahnelemesi söz ko- nusn ohınca, demiş ki Bana altı tane Hamlet oynayacak oyuncu bulacaksınız". Gerçekten ner rolü oynayanuı yetenekli bir genç oyuncu olması lazım". * Hüseyin Köroğlu, alt taba- kadan gelme bir kamyon şofö- rûnü oynuyor. Tüm kaba- sabalığjna karşınjnce duygulan olan bir adam bu: "Haksızlıklan pek kabuUenemiyor. Oyunun başında özettikle bir saplantısı var Yahudilere karşı. hatta Eugene da Yahudi olduğu tçin ona da sataşı- yor. Ona bu askerliğin en büyfik yardımı. ırfccı düşüncelerinin tör- pülenmesi oluyor". •İlk Gençli- ğ^m"de Eugene'in ağabeyini oy- nayan Can Başak. bu oyunda da onun en iyi anlaştığı arkadaşlan- ndan biri rolünde. 'Kitap kunhı' diye çağınlan Arnold. askerliğe ve onu burada temsil eden çavuşa sürekli karşı çıkıyor: "Arnold, oyundaki en okumuş insan. Bunun getirdiği bir askerliğe tepkisi \ar. Oyunda bize askeri baskı bir ki- şiyle verilmiş; Çavuşla. O baskıya başkaldıran insan da benim". Engin Alkan her fırsatta şarkı söyleyen. yûdız olmayı düşteyen bir genci canlandınyor. Ancak savaşm onun üzerindekı etkisi de çok acımasız oluyor: "Savaşuı so- nunda ruhi depresyona giriyor. bir daha hiç şarkı söylemiyor. Haya- ta küstiyor. Bir anlamda ölümün bir başka çeşidi". Askeri baskı altında ezilen gençlerin karşısında^ farklı bir cepheyi. Amerikan ordusunu temsil eden Mazlum Kiper ro- lünü şöyle tanımlıyor: "Çogu- munın bildiği, doguştan asker, ya- şammı askerliğe vakfermiş insan tipi. Bunun ailesi var mıdır, kansı, sevgilisi. çocuğu, bunlar hiç önemli değildir. Çavuş da böyle bir tip. Yeni geten erleri eğirime tabi tutu- yor \e onlardan kendi tabiriylt 'as- ker yapıyor'. Sürekli olarak ona djrenen Arnold var, farklı bir mantıkla yaklaşıyor dünvaya. Oysa çavuşun dünyasında. veya asimda gerçekten de yaşanan ya- şam diliminde böyle bir şeye pek fazla pay yok. Ve ona şöyle diyor 'Ben bu çocuklann hayatta kal- malannı istiyorum, anbyor mu- sun kitap kurdu?' Bunlar kitaptan öğrenilen şeyler degil, yaşamın içerisinden çıkmış şeyler". Kiper, oyunun çok tutacağına inanıvor: "Çûnkü her şey var içinde, aşk, hkJdet, şiddet..." Yenî konser saloııu, pivaııosıızÜNER BtRKAN İZMİR- Yargıya varmakta acele davxanmışım: Dokuz Eylül Universitesi'ne bağlı fzmir Devlet Konservatuvan ile Sabanci Kiilrür Vakfrnın ortak- laşa ınşa ettikleri. admı da 'Dokuz Eylül Üniversite- si/Sabancı KültürSarayı'1 koyduklan bınayı, ıçinde bulunan orta boy (tam rakamıv la, 538 kışılik) salo- nuyla, 'tzmir için yeni bir umut, yeni bir saJon' ola- rak nitelerken, bu binanın, tıpkı İstanbul'daki Ce- mal Reşit Rey Salonu gibi. iyi nıtelikte resitallere, konserlere sürekli olarak aynlabileceğini. binanın yönetiminin profesyonelce yürûtüleceğini dûşün- müştüm. 20 ekim perşembe akşamı. tzmir Alman Kültür Merkezi ile konservatuvann ortakla^a düzenledik- leri bir piyano resitalinde. salonun hiç de öyle. 'konser saİonu' gibi ele ahnmadığını, yönetiminin hiç de profesyonelce yürütülmediğini gördüm. Re- sital için perde kapatılmış, önüne de bir 'Bösendor- fer' piyano oturtulmuştu. Piyanonun durduğu yer, orkestra çukurunun kapağıymış; sonradan. düşü- ne düşüne çıkardım bunu. Piyanoyu oraya yerleş- tirmelerinin nedeniyse pek yakında Devlet Tiyat- rolannın sahneleyeceği bir oyunun dekor gereçlerinin sahnede durmasıymış. İzmır'in Devlet Tıyatro- su, Devlet Operası sahneleri gibi, dennlıği olmayan. ar- kasında dekor yerleşiirecek >en bulunmayan. olsa oisa. konservatuvar öğrencileri- nin küçük opera \e bale temsillerini sunabilecekleri. küçük bir sahne. Üstelik. operaya mı, tiyatroya mı; üzerine orkestramn sığdınlması söz konusu ol- masa bile, Devlet Senfoni Orkestrasfna mı, yoksa, Devlet Klasık Musiki Ko- rosu'na mı yarayacağı bi- lınmeyen. tuhaf biryapı bu. Şimdi. sıkı durun. benim gibi şaşırmayın: Konser sa- lonu olmasını dilediğimiz. öyle yönetilmesini gö- nülden geçırdıgimız Saray'ın sahnesınde. piyano vok!.. Alman Kültür Merkezi'nin vöneticileri, bu resıtal ıçın piyanonun, bin bir zahmetle, konservatu- vann Narlıdere'deki ana bi- nasından getirtildiğini söylediler. Nedeni aynı: Sahne her zaman dekor ge- reçleryle dolu olacağı için. piyanoya yer yok! İştc. "Izmir'in yeni umudu, yeni Kültür Sarayı" bu durum- da. Dokuz Eylül Üniversi- tesi Rektörlüğü'nden, bu konuya hemen el atmasmı beklıyorum. Yoksa, umut- lanmızın boşa çıktığını gö- recek. 'ikinci suuf bir 'kül- tür sarayı'yla yetinmek zo- runda kalacağız!.. 20 ekim akşamı. bu yeni salonda, yaşı oldukça küçük (36). ama sanatı çok büyük bir piyanisti dinle- dik: Thomas Duis. Köln'de. Wiesbaden'de eğitim gördukten sonra. bizim genç pıyanistlerimiz gibi boş durmamış, hemen uluslararası yanşmalara Pivanist Thomas Duis katılmış; 1986'da Tel Aviv'de Artur Rubinstein ya- nşmasında, biryıl sonra Münih ARD-Musikwett- bewerb yanşmasında dereceler almış. Genç yaşına karşın. yirmi yılı aşkm süredir resitaller. konserler veriyor. Bir özelliği de. bizim piyanistlerimizden. Devlet Sanatçısı Giilsin Onay'ın okuldan dönem arkadaşı olması. Çok sağlam bir pivanist Thomas Duis: Be- ethoven'ın \e Brahms'ın üç sonatından (Op. 2. No: 3: Op. 53 No: 21 'VV'aMstein'; Op. 1 no. 1) ve Brahms'ın üç valsinden (Op. 39, no. 1,2. 15) olu- şan, ciddi, düzeyli programını baştan sona. titiz. hiçbir şeyi oluruna bıraİcmayan. dengeye. nüansla- ra. siyah-beaz karşıtlıklanna önem veren. planlan birbirinden son derece ustaca ayıran. pedal kul- lanımında ömek oluşturacak ölçüde uzmanlaşmış bir yorum düzeyiyle sürdürdü. Genç piyanistin dağarcığında 140 kadar konçer- to olduğunu, EMI ve Capriccio markalan altında CD'ler yaptığmı öğrendim. {zmir Alman Kültür Mcrkezıne. ülkelerinin genç sanatçıiar kuşağı- ndan bu seçkin piyanisti bize tanıttıklan için teşek- kür ediyor: bu mevsim kendilerinden. bu tür nite- likli konserler. resitaller beklediğimizi belirtmek is- tiyorum. Arnold Wesker'm'Annie Wobbler' adlı oyunu kuşku ve güvensizlik çağındaki kadını tartışıyor ECETEMELKURAN ANKARA 3kadmın. kadınlık yanüşında durduklan yeri anlatan bir oyun Annie \\ obbler." Arnold VVesker'in yazdığı oyu- nu yöneten VaddeÖksüzcü, "An- nie WobWerw için öncelikle böyle söylüyor. "Erkelder ve kadınlar için bir kaduı oyunu" olarak ta- nımlanabilecek yapıt için Öksüz- cü. "Dünyadaki bütün insanlar kendi şiirlerini bulunca, böyle ovonlara gerek kalmayacak um- armı" ^liyor. Sahne ve kostüm tasanmını Fatma Görgü'nün yaptığı oyunda kondüvitliği De- niz Aytemur üstlendi. Tek kışilik bir oyun olan "Annie WobWer", özkm Ersönmez tarafından can- landınlacak. Kadrosu ve içeriğiy- le bir psikolojik çatışm oyunu olan Annie Wobbler, insanca bir söyleşme. bir buluşmayi hedefli- yor. Kadın ve erkeği, bir kaç dil ve duygu farkı dışında birbirin- den ayırmadığını vurgulayan Öksüzcü, "Sorulan sorular in- sanhk sorulan. Verüen yanıtın dili biraz değişse de bu sorular heptmi- nn izini sfirdüğu sorular" diyor. Yaşamlan ve yasayışlan apayn üç kadının ele ahndığı oyunda, yanıtına geç kalmış 60 yaşmdaki Annie VVobbler'in yanısıra, iyi bir çevirmen olan Anna ile birükte, üç yazar tiple- mesinin aynı anda sunulduğu ya- zar Anabella kişiliği aracılığıyla, sınıfsal çatışmalar. çeüşkiJer ve Herkes kendi şiirini anyorzorunluluklar içinde kadının kimliği tartışılıyor - Erkek bir yazann kaleminden çıkmış bir kadın oyununu yöneti- yorsumız. Oyunu biı açıdan değer- İendirir misiniz? ÖKSÜZCÜ- Kuşku ve güven- sizlik çağındaki kadını tartışan bir oyun "Annie Wobbler". Bir kadın oyunu olmakla bırlikte. daha çok insandaki kadını an- latıyor. Kadın aracılığıyla in- sanlığı tartışan bir oyun. Belki de kadınlar daha duyarlı, naif ve ve- rileri erkeklere oranla daha açık olduğu için insan çatışmalannı kadın araalığıyla işliyor Wesker. Zaten kendisi de kadınlara olan ilgisini sürekli dıle getiriyor. Kadın psikolojisini yapıtlannda sıkça işliyor. Bir erİceğin bir kadını anlayamayacağma ilişkin savlan. çok doğru bulmuyorum. Aydın bir insanın bir başkasını anlayacağ gibi. duvarlı bir erkc- ğin de bir kadını anlayabileceğinı sanıyorum. - VVesker'in kadınlarının hep- sinde bir "hiçlik"' ve "yanlışhk" duygusu var. Kişiliklerden biraz söz eder misûıiz? ÖKSÜZCÜ- Oyunda karak- terlerin hepsinin ayağı yere bası- yor. Yaşlı bir hkmetçi olan An- nie Wobblcr. kendini bir kömür çuvalı gibi hıssedıyor VVobbler. Wesker"m yaşamında gerçekten varolmuş bir insan. Wesker. böy- le bir kadının. bütün geç kalmışlığına karşın laşıdığı "ya- şasın" çığlığını anlayabiliyor^a. onu görebıhnış demektir. Üni- versıte hayatı boy unca hiçbir er- kekle birlikte olmamış Anna da. ılk kez kendisine birlikte olmayı öneren bir erkekle ılk gecesinin öncesınde aynayla ahbaplık ya- parken ele alınıyor. Akhn ve du- yarlılığın erdemine inanan bir kadının, siyah çamaşır giyıp giy- mek konusundaki çelişkılcrinin bu kadar gerçek bırdille anlatıla- bılmesı de önemli. Üç yazar kişi- lığını içeren Anabella'nın an- latımında dürüst yanıtlan aray an 3. yazar tıpıne bakışı da bu görü- şümü onaylıyor. 3. Anabella. "hiç e\lendiniz mi?" sorusuna. "Bir kez. Sadece cinselliğimi iste- yen bir adamla" diye yanıt veri- yor. Ya da korkulannın ne oldu- ğunu anlatırken ilk cümlesi sevil- memek ve işe yaramamak üzeri- ne kuruluyor. Bunlar. kadınlann makyaj yaparak ya da siyah ça- maşır giyerek daha çok yaşadı- klan şeyler olsa da, bir yanıyla ın- sanca şeyler. - Oyundaki üç kadın da, yaşaıti- daki rollerinde kazanıp yitirdikle- rini sorgulujorlar. ÖKSÜZCÜ- Herbiri, kendi sorusu ya da yanıtının peşinde. Annie için artık çok geç. ancak diğerleri, hepüz soru sormaktan vazgeçmemişler. Annie "Benim makinamın parçaJannda bir eksikük var. Sil baştan etmeliler- miş beni. Yeniden kurmalılarmtş" diye söylüyor kendini. Anna ken- di vücudunu aynada izlerken. dükkana gidip değiştirmeyi dü- şünüyor. Anabella, daha dürüst bir şiirin nasıl yazılacağını bul- maya çalışıyor. Hepimiz böyleyız aslında. Herkes kendi şiirini an- yor. Dünyadaki herkes kendi şii- rini bulunca böyle oyunlara ge- rek kalmayacak. Biz o günler için çabalıyoruz. - Sizi en çok etkileyen sorular ya da yanıtlar nelerdi? " ÖKSÜZCÜ-3. Anabella. yani şiiri yakalamaya çalışan ve ken- disine sürekli sorular sorarak yo- rulan Anabella. korkulannı an- latırken sevılmemek ve işe ya- ramamak duygusu diye yanıtlı- yor. Kadınlann iç konuşmalany- lasorduklan"Hiçmiyim?"."Ben- de bir yanlışlık mı var?". "Böyle devam edebilir miyim?"' gibi soru- lar. oyunda sıkça ve kadın dilinde soruluyor. Bu sorular beni çok etkiledi. Oyunda yanıtlardan çok sorgulama önemli sanınm. Be- nim de vurgulamak istediğim. "büyük gözaltı" olarak ta- nımladığım sorundu. Birileri bize hep soru soruyor. Nereye gidı- yorsun? Ne zaman döneceksin? kiminle gidiyorsun?Bu sorular hiç tükenmiyor. - Oyunda Annie. Anna ve Ana- bclla'nın 3 tiplemesim bir oyuncu canlandmyor. Bununla anlatı- lmak istenen neydi? ÖKSÜZCÜ- Aralannda her- hangı bir somut bağlantı yok. Ama NVesker'ındediği »ıbi. "satır aralanndaki şiirsel bağlantı" oyundaki kadınlan bir anlamda bırbirine bağhyor. Oyuncunun üstündeki giysileri çıkanp diğer kadını yaşamaya başlaması. aslı- nda kimliklerimizin o kadar da önemli olmadığını, satır aralan- nda hepimizm aynı biçimde kadın ya da insan olduğumuzu anlatıyor bir bakıma. BUASAMADA ŞÜKRAIN KURDAKUL Mevlânâ ile Birlikte Dûşününce Demokrasi sözcüğünü ağızlarından düşürmeyen Tür- kiye Büyük Millet Meclisi'nin egemenleri, sorun yasal iyileştirmelere gelince düşünmeyi suç sayma suçu işle- mekten kurtaramıyorlar kendilerini. Daha önce de yazmıştım. 1876'dan itibaren bu ülkenin aklı başında insanları, kaç anayasada yer alan şu hükümle susturulmak isten- di: "Matbuat kanun dairesinde serbesttir." Böylece Hüseyin Rahmi'lerden, Halikarnas Balıkçı- larından günümüze kadar yüzlerce yazarımrz, edebiyat adamımız, bu "kanun dairesinde serbestlik" nedeniyle ya sıkıyönetim mahkemelerine çekildiler. Ya ağır ceza yargıçlarının karşısına. Ittihat ve Terakki'den günümüze, kaç dönem... Bugün de düşünmeyi ve düşündüklerini açıklamayı insanoğlunun birincil niteliği sayanlarımızadüşman gö- züyle bakıyoruz. Oysa "Mânânın kelimelerle söyiemesinde yüzbinler- ce fayda var.."diyor Mevlânâ Mesnevı sinde. (Cilt 1. sf. 122, Çev. Veled Izbudak, 1. bas. 1966) Tutunacak bir dal arama gereksinimine dayanmıyor Mevlânâ'nın dizelerini anmam. Düşünenlerle, düşün- meyi suç sayma suçu işleyenler arasındaki çatışkıların ata yadigârı olduğunu göstermek istiyorum. Kırk yıldan beri düşün ve söz, Mesnevi'nin başlıca öğelerinden biri olarak görünmüştür bana. öykülemeyi seven Mevlânâ, yaşamakta olduğunu geleceğe yansıtma gereksinimi duyduğu zaman, onun sevdiği deyimle yazayım, kükre- yen bir arslan gibi meydan okur. "Söz söylemen seni hapse tıktı." (C. I. sf. 146) Ama "Söyle.. söz ayıp olmaz. Ayıptan başka birşey görmeye- neayıptır."(C. I. sf. 159) Başka bir yerde tanım getirmekten alamaz kendini. "Kısa görüşlü köhne anlayışlar fikre yüz türlü hayaller getirirler. Herkesin doğruyu işitmeye kudreti yoktur." (C. i. sf. 221) Yaratma ve yasak.. Bu iki gerçek, birbirlerine karşın var olma savaşımı verdi yüzyıllar boyunca. Bizimkileryaratmayı sürdürdüler, onlaryasaklamayı. Bizimkiler geleceğe doğruydu. Onlar tarihin çöplüğüne. "Kendine gel.. Söyle! Söyle ki, söyleme kabiliyeti biz- den sonrakizamanlarda aksın." (C. III. sf. 206) Ve kırk yıl önce bir mahpushane hücresinde karşıma çıkan dizeleri Mevlânâ'nın: "Kardeş, sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaret- sin.. Ondan başka, varlığın bakımından, kemik ve deri- den başka bir şey değilsin." (C. II. sf. 22) Okuduğumuz dizelerin şairce duyarlığın yanı sıra şa- irce düşünürlükten kaynaklandığını Fîhi-mâ-fih adlı ya- pıtında yer alah (El yazması nüshası 129 b-130 a) şu satırlardan anlıyoruz (yapıtı okuyan ve dilimize çeviren, elbette. Abdülbaki Gölpınarlı): "Birisi, pek ince bir teville aniatmaya kalkışsa, halk anlasın diye insan konuşan hayvandır, der. Konuşma, ister açık olsun, ister gizli, düşüncedir. Aynı zamanda konuşma keyfiyeti, şu hayvan sözünden anlaşılan ma- nadan da ayrıdır. Böylece, insan düşünceden ibarettir, ondan ötesi kemiktir, deridirsözü doğrudur. Söz güneşe benzer. Bütün insanlar onunla ısınırlar, onun yüzünden diridirler. Güneş daima vardır ve her şey daima onun yüzünden sıcaktır. Ancak güneş akla gelmez ve var olanlar onun sayesinde diri olduklannı ve onun yüzün- den ısmmakta bulunduklarını bilmezler. Biz, ister şükür olsun, ister şikâyet, ister hayır olsun. ister şer, meramı- mızı sozle anlattık mı adeta guneş goze görünür. Söz gökyüzündeki güneş gibi daima parlamaktadır, ama bir duvara vurup orayı parlatmadıkça görünmez. Söz de tıpkı güneş gibi, haıi ve ses vasıtasıyla tezahür etmedik- çe, daima mevcutolmakla beraber, görünmez." (A. Göl- pınarlı, Mevlânâ Celaleddin, I. bas. 1952, sf. 274) Düşünme ve yaratma özgürlüklerimize yasak koyma- yı hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelişir görmeyenlerimi- ze, içimden Mevlânâ'nın şu dizeleriyle seslenmek geli- yor: "Bu aklı terk et de hakiki akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakiki kulak kesil! Hayır hayır... Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha bahardasın. Temmuzu görme- dinbile.'(C. III. sf. 104) Erkmen'in îestival afişleri • Kültür Servisi - Bülent Erkmenın İstanbul Film, Tiyatro. Müzik ve Caz festivalleri için gerçekleşurdiği afış dızisi Toyoma 4. Uluslararası AfışTrienalf nekabul edıldi. Tovoma Modern Sanat Müzesi tarafından düzenlenen afış tnenali. 1985'ten beri her 3 yılda bir gerçekleştiriliyor. Bu yıl dördüncüsü yapılan trienal sergjsi. 2 ağustos - 4eylül tarihleri arasında. Toyoma Sanat Müzesin'nde yer aldı. Trienale 39 ülkeden 1878 başvuru oldu*. 311 çalışma sergilenmek üzere seçildi. Bülent Erkmen'in Tekfenbank 1991 Faaliyet Raporu çalışması ise grafik tasanma >önelik yayımlanyla dünyanın en önemli yayın grubu olan Graphis'in "Annual Reports 4" adlı kitabında yayımladı. Sevda - Cenap Vakfı'nın onur ödülü •ANKARA(AA)- Uluslararası Ankara Müzik Festivaline destek sağlayan 20 kişi ve kuruluşa, Sevda - Cenap And Vakfı . tarafından gümüşmadalyaverildi. TBMM Başkanı Hüsamettin Gndoruk ve Kültür Bakanı Timurçin Savaş tarafından ödüllerin \ erildiği vakıf bünyesınde düzenlenen kokteylde, Yıldız îbrahimova. Tuna Öteneleşliğinde birresital sundu. Emre Kongar, Tayfun Akgüner. Tezcan Yaramana. Necdet Seçkinöz ve Erhan Tunçel "Vakıf Onur Ödülü Gümüş Madalyası" ile ödüllendirildıler. • • • • HÜR FM'DE PAZARTESİ 08 00 BASIWA BÜGUN Haodan Turkelı ve Hakar C«l* sunuyor 12OOAC(K9UFE Her^jn bu saatte canlıtetetanbağtart'iarım ve Sertf -fe Etxu nun sohbebnı kactfmaym 22 00 ŞAJRL£R KORSAfOR Yeida snrm ve satfteftn ozH dunyasmda S A U 2'OOMECAZ DhatSeoer pop caz J »n en guze» ârnektorıoı calıyor 22 00 MUHABBET MUHAB8ET Cent< ve Erûem ^UR ^ f o<*-twr' dar caniı /aymûa ÇARŞAMBA 2100HOOTSRE3GAE Mu'Ju Koru reggae muzı&n eo son ı3fne*.*etıru gednyor 22 00 MÛGETO 3UFE Roc* isiekiefı cm teieicfl basrna •• BU HAFTA PERŞEMBE 2000MAV1NOTALSR Kaan Cettitur* le Uues saat 21 00 SONSUZ SOKAKLAR Ouadrooheflıa w Pîramom Of The Opefa CUMA OOOCBIRÛrKÜ Şef4 Erol Turk w durv^a edetxyat)nm en guzel oyfcu'erını anlabyor WXMAV1KARV41K Roc* klasıklennden omekler CUMARTESI 12 OC TUBK POfVNDA Et İYİ KIRK ^roanu Arler hc hâia bır <c*Ala îısîelerae*! en gure' ^-fcce le'e yet «f^of 2030AORENAUN Can veGurttafl !anewwave 23WSPOTUGHT Nalaı Deın>tı «odaım rtında tm hata bir r*tau. Bu gace l»m* Arı( Mardn HÜR FM 92.5 "BU SESE KULAK VERİN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle