Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 1994 PAZARTESİ
DIZIYAZI
Dağıstanlı şair Resul Hamzatov yeni binyıla girerken insan ilişkilerini Cumhurİyet 'e yazdı
Gölgedeğil,meşale olmakenim Dağıstan'daki köyüm Tsada,
kurdun dişleri arasındaki ku2u gibi
yüksek geçit vermez kayalar arasın-
dadır. Çizgili damlı ve yontulmuş taş
duvarlı yetmış kadarev, kuşlann narin
yuvalan gibi gözükür. Ben Resul Hamzatovbu ev-
lerden birinde Dağıstanlı şair Hamzat Tsadas'ın
evinde dogdum. Babam yirminci yüzyılın başla-
masından yirmi üç yıl önce, ben ise yirmi üç yıl
sonra dünyaya geldim. Babam türkülerini yanm
yüzyıldan fazla söyledi ve bu yüzyılın ortalann-
dadünyadan aynldı. 1951 'deyoktu artık. Ben da-
ha babamın sağlıgında söylenmiş türküyü yanm
yüzyıldan daha uzun bir zamandır söylemeyi ve
yazmayı sürdürüyorum.
Ben Kafkaslardaki küçük bir halkın çocugu-
yum. Anadilim olan Avarca'yı konuşan bu halk
babamın dediği gibi bir avuç içine sıgabilır. "Yir-
minci YüzyıT adlı tablosunda ressam, çağımızı
temsil eden insanlan çizmiş. Ancak bu tablonun
portreler galerisinde benim küçük halkımın bir
temsilcisini bulmakolanaklı degil. Gerçekte yüz-
yılımızın önemli olaylan \e dramatik sarsıntıla--
nnı benim halkım da yaşadı.
Babam Doğu kültürünün bağnnda yetişti v e ya-
rattt. Hatta kendisini Dagıstan ve Arabist-bilim
adamı olarak kabul ederlerdi. Beni, onun oğlunu
ise Rus-Avrupa geleneklerine göre yetişrirdiler.
Her ikimiz de dünyanın farklı kısımlannın muha-
biri gibiydik, ama aynı zamanda her ıkımiz de
Avar diline, şiire, kültüre ve Kafkas geleneklen-
ne baglı kaldık. Evimizin duvarlannda her zaman
dağ kımızı ile dağlı hançeri yan yana asılı olmuş-
tur. Her ikimiz de Avarca, onlarca şıır kıtabı yaz-
dık. Bunlann içinden başlıca üçü ev, yol ve aşk ya
da başka bir deyişle dünya, yüzyıl ve insan.
Zİğer geçmişe bir çizgi
çekilecekse bunun dostlukla,
iyilikle, kardeşlikle, yaratmayla,
el sıkmayla ve bizde olan iyi
şeylerin olgunlaştırılmasıyla
yapılmasının artık herkesçe
anlaşılması gerektiğini
düşünüyorum. İyi şeyler hiç de
az değildi. Büyük yazarlardan
biri, sanırsam Stendhal, insanın
£ iki kez mutlu olduğunu söyler;
birincisi herkes onu affettiğinde,
öteki ise o herkesi
bağışladığında.
Yirminci yûzyıl.
Onun hakkında hep acımasız yüzyıl olarak ko-
nuşuluyor ve yazılıyor. Rus şairlerinden bin, ta-
rihçiler için inceledikleri dönem ne kadar ilginç-
se o dönemin çağdaşlan içın o kadar acı vericidir
demişti. Evet, tarihçilerarşivlerde çok ilginç şey-
ler buluyorlar, ancak yüzyılımızın yeniden doguş
yüzyılı olduğunu söyleyip söylemeyeceklerini bil-
miyorum. Bızler, tarihçilere sevgi yüzyılı yerine
düşmanlık yüzyılı bırakmadık mı? Yüzyılımızda,
kendi Homerimiz, Shakespearemız, Hafızımız ve
Dantemiz olmadı. Bu yüzyıl yeni peygamberler
vermedi ama, sahte peygamberler pek çok oldu.
Tolstoy'un "SavaşveBâfTş"ı olmadı, ancak savaş-
lar ve kendi Cengiz Hanlanmız oldu.
Yirminci yüzyılda kendi eceliyle ölenlerden
çok, öldürülenlerin olduğunu boşuna söylemiyor-
lar. Uzlaşmaz genel düşmanlıgın tüm yüzyılı dol-
durdugu gibi bir his var. Yoksa yüzyılımız sade-
ce "insanın yıkian yüa akıllandığı,insanlığın ise btı-
na karşın aptallaştığuıı" mı ögretecek? Yirminci
yüz>ıl şu ana kadar mılyonlarca mılyonlarca in-
sanın yaşamını söndürdü. Devrimlerin. darbele-
rin ve iç savaşlann kurbanlan, Hiroşima ve Na-
gazakı'de patlatılan atom bombalannın, Ausch-
vvitz veBuchenvald'in gaz odalannın kurbanlan,
Belarusya ve Ukrayna'da yakılan binlerce köyde-
ki ve HitlerveStalin'inöiümkamplanndakı kur-
banlar. Eskiden insanlar Kafkasya ve ICınm'daki
halklara yapıldığı gibi özünde tüm bir halkın hap-
se atılması olan yurtlanndan sürülmeyi bilmezler-
di. Çeşitli yıllarda açlıktan ve soguktan ölenlere
ne demeli?
Yüzyılımız artık son yıllannı yaşıyor. Yüzyılın
son yıllan öyle bir gaddarlıkla belirlenmiştir ki
sanki insanlan önüne katıp götürmektedir. Tüm
bunlann yanında gerek görünen. gerek yirminci
yüzyılda ulaşılan gerçek ilerlemede günümüzün
insanı yaşamla ilgili temel sorulara şu acı yanıt-
lan veriyor: Aç mısınız? Evet; üşüyor musunuz?
Evet; korkuyor musunuz? Çok. Birisi tokluktan
artık laçkalaşıyor, diğeri ise yoksulluktan sertle-
şip katılaşıyor. Bir bölümü elde silah koşullan
dikte edıyor, diger bölümü ise çaresizlikten kıv-
ranıyor. Hıçbir "şey" olmayanlar "her şey" olu-
veriyorlar, daha sonra ise tam tersı. Dünyada es-
kiden bilinmeyen hastahklar narkomani. AIDS,
ahlaksızlık kol geziyor. Sevgi. gerçek veaydınlık
yok artık.
Günümüz hakkındaki birtakım düşüncelerimi
elimden geldigince "Yirminci YüzyıT adını ver-
digim kıtaplanmdan birinde ifade etmeye çalış-
tım.
Bu kitaptan bir şiiri buraya almanın uygun ola-
cağını düşünüyorum. Işte çevirisi:
Bir gün eğer amsında yüzyûların
Şampiyonası yapılsaydı caniliğin
Yirminciyüzyıl olurdu galibi cinayetlerin
Yirmi birinciyüzyıl ise alayla gülümserdi
Bir gün eğer amsında yüzyıllann
Şampiyonası yapılsaydı yalancılığın, alçaklığın
Yirminciyüzyıl olurdu galibi bunlann
Yirmi birinciyüzyıl ise alayla gülümserdi
Bir gün eğer arasında yüzyıllann
Şampiyonası yapılsaydı kahramanlığm
Yirminciyüzyılım kimse yetişemez bize
Veyirmi birinciyüzyıl susuyor iste.
Evet, insanoğlunun elının değmediği bir şey
Hamzato\ şöyledKonUhısal Idbirdu>gusu aynen ulusalealmişlikduygusugibiortayaçıkbğı herverdeçağımı/ınen büvük felaketlerineyolaçmıştır.
Bu duvgular tüm savaşlann kaynağıdırlar. Bunlar olmasaydı Almanva'daki faşist ordular ortaya çıkmazdı. Anti-semitizm ve siyonizm, emperyalizm
ve ırkçüık ulusal biıüğin ve ulusal aşağüamanın bulanık kaynak suİanvla beslenmivorlar mı?
Portre
Oğretmen, gazeteci ve şair
Rusya Federasyonu'na bağlı Özerk Dagıstan
Cumhuriyeti halk ozanı.
1923 yılında dogdu. Babası Hamzat Tsadas da
ozandı. On bir yaşında şiir yazmaya başladı. tlk
kitabını 1943'teyayımiadı.
1940"ta Dağıstan'da öğretmenüğe başladı.
Daha sonra yönetmen yardımcılıgı ve
gazetecilik yaptı. 1945'te Moskova'ya giderek
Gorki Edebiyat Enstitüsü'nde okudu.
Resul Hamzatov'un yaklaşık 50 kitabı çıktı.
1952'de "Doğduğum YıTadlı şiir kitabıyla
SSCB Devlet Ödülü, 1963'te "Yüksek
Yıldızlar* adlı kitabıyla da Lenin ödülü kazandı.
Sosyalist Emek Kahramanhğı unvanı sahibi.
1944'ten itibaren Sovyetler Birligi Komünist
Partisi üyesiydi. 1962'den itibaren de Sovyet
parlamentosu üyesiydi. Bir dönem SSCB ve
Rusya Yazarlar Birligi Yönetim Kumlu
Sekreterligi yaptı.
Şiirlerini kendi dilinde yazıyor. Çevirileri,
başta Rusça olmak üzere, Türkçe de dahil pek
çok dillerde yayımlanıyor.
Üç kızı ve dört torunu var. Yaşamını
Mahaçkala'da (Dagıstan) sürdürüyor.
Bir ozanın ancak içinde doğduğu, yetiştigi,
yaşadığı koşullaria birlikte anlam kazandığinı
bulmak çok zor. Bunca gözyaşını ve kanı içtığin-
de bir türlü susuzlugunu gideremeyen dünya da-
ha ne görüp geçirmek zorunda? Savaşta benim iki
kardeşim öldü, küçücük Dagıstan yaklaşık yüz
bin çocuğunu kaybettı. Ülkemiz. eski Sovyetler
Bırliği, yirmi yedı milyon vatandaşını yıtırdi. Be-
nim kuşağımın payına düşen bu ve diğerdeneyim-
leri düşünürken:
"Benim acımasız vüzyılım, savaşta düşenlereöz-
giirlük ve sevecenliği çağırdım."
Şairlersık sık "Celcvek* (insan) ve "vek"(yüz-
yıl) sözcüklerini kafiyeli olarak kullanıyorlar. Bu
kavramlar arasında çok denn bir ilgı rar ve bu-
nun özünde de galiba "zaman insanlara değil, in-
sanlar zamana boyun eğiyorlar" gerçegı yatmak-
tadır. Benim şarkı sözü olmuş birşiirim var; "Be-
yazTurnalar"1
:
"Zaman zaman bana öyle gelir ki; askerler kan
akıtarak tarlalardan geçmediler. bir zamanlar bu
topraklara düşmediler. beyaz turnalara dönüştü-
ler... Taria yorgun. uçuyorlar gök yüzünde. Gün
batımında değil. sisin içinden uçuyorlar ve arala-
nnda küçük bir boşluk var. Belkı de bu boşluk be-
nim içindir."
IGeleceğe borcumuz
yokmu?
Şimdı turnalar yüzyılın gurup zamanında uçu-
yorlar. Katarbüyüyor. Gökyüzünden hepimizi ça-
ğınyorlar. Bizonlanduyuyormuyuz. dillerinian-
lıyor muyuz acaba? Genelde geçmişe olan borcu-
muzdan söz edıyorlar. Pekı geleceğe bir borcumuz
yok mu? içinde yaşadığımız gün, geçmişin sonu-
cu ve geleceği hakkındaki tahmınimizdir. Eğer
bugün insanlar kınlmış ve aşağılanmışsa bu ge-
lecek nasıl bir gelecek olabilir? Bizler geleceğe
karşı sorumluyuz. çünkü gelecek, gözlerimizin
önünde doğuyor ve zaman zaman gelecek de ür-
kütücü. "İnsanlıgın vu/ü üzerindetepinen birçiz-
me" karabasan duyuluyor.
Yaşam bugün eskileri yükseltiyor ve yeni soru-
lar soruyor; suçlu kim? Ne yapmalı? Gerçekten
de kim suçlu, at mı, yol mu? Atlan değiştirmenin
belirten Hamzatov. şiirlerinde sık sık Dağıstan"ı.
doğasını ve geleneklerini anlatıyor.
Yasamındaki ve sanatındakı en önemli değeri
"aşk" olarak açıklıyor: "Kadına yönelik, ülkeye
yönelik, geleceğe yönelik ask". Ve bu değeri,
duygu yüklü dizelerine yansıtıyor:
Resul S. Hamzatov
ve yolu ortadan kaldırmanın gereği olmadığını
düşünüyonım. Çünkü biniciler kabahatli. Binicı-
ler kötü yollan seçtiler ve acımasızca atlan mah-
muzladılar. Yüz>ıl değil, insan olan bınici suçlu.
Her zaman lanet olası geçmışten söz ediyoruz ve
geçmiş yıllara bir siyah çizgi çızmeye çağırıyo-
ruz.
Peki ne yapmalı? Bu yaralan sarma>a ne yar-
dımcı olabilir? Doktorçok, reçetelertam ve akıl
yarası sürüyor. Ancak eczanelerde ilaç yok Yeni
anayasalaryapıyorlar. yeniyasalarvayımli)orlar,
yeni cumhurbaşkanlan çıkıyor onaya. ama dü-
zen. huzur bir türlü gelmiyor. Hatta tam tersıne da-
ha kötüye gıdiyor. Eğer geçmişe bir çızgı çekile-
cekse bunun dostlukla, iyilikle. kardeşlıkle. yarat-
mayla. el sıkmayla ve bizde olan ivı şevlenn ol-
gunlaştınlmasıyla yapılmasının artık herkesçe an-
laşılması gerektiğinı düşünüyorum. iyi şeyler hiç
de az değildi. Büyük yazarlardan biri. sanırsam
Stendhal, insanın iki kez mutlu olduğunu söyler;
birincisi herkes onu affettiğinde, öteki ise o her-
kesi bağışladığında.
Ben kırk dilin konuşulduğu. vüz sesın ve çok
fazla ulusun yaşadığı Dagıstan Cumhunyeti'nde
büyüdüm. Bin yıllık tarihinde Dağıstan'da hıçbir
ulusal savaşın olmamasından gurur duvuyorum.
Bu. daglarla kaplı bölgedekı insanlann kendi dil-
lerini ve geleneklerini sev mediklerinden kaynak-
lanmadı. Burada yaşavan insanlar kendi halkına
sadakati. "kendi kargasını bülbüL diğerlerinin bül-
bülünü ise karga kabul etmeklc, kendi eşeğivle
sanki dolu dizgin giden at gibi öğünüp de, diğerlt1
-
rininatlannıeşeksınıfınasoknıakla" kanıtlanama-
yacağına ınanmışlardır. Halkının komşularıyla
olan yakın ilışkısi ne kadar fazlaysa, kültürünün
özgürlüğü de o kadar fazla olur. Dünyada benim
Avardilimi vanm milvon insan konuşuyor. dost-
lanm ise bir milyon. Bundandolayı yirminci yüz-
yıla müteşekkirim. Ulusal kibir duvgusu aynen
ulusal ezılmişlik duygusu gibi ortaya çıktığı her
yerde çağımızın en büyük felaketlenne yol aç-
mıştır. Bu duygulartüm savaşlann ka>nağıdırlar.
Bunlar olmasaydı Almanya'daki fayst ordular or-
taya çıkmazdı. Anti-semitizm ve sıvonizm. em-
peryalizm ve trkçılık ulusal birliğin ve ulusal aşa-
C/erçekten de kim suçlu, at
mı, yol mu? Atlan
değiştirmenin ve yolu ortadan
kaldırmanın gereği olmadığını
düşünüyorum. Çünkü biniciler
kabahatli. Biniciler kötü yollan
seçtiler ve acımasızca atlan
mahmuzladılar. Yüzyıl değil,
insan olan binici suçlu. Her
zaman lanet olası geçmişten söz
ediyoruz ve geçmiş yıllara bir
siyah çizgi çizmeye çağınyoruz.
ğılamanın bulanık kaynak sulanyla beslenmiyor-
lar mı?
Tüm dünyanın gözleri önünde bir ülke üstelik
cezasız da kalarak. bir başka ülkeyi işgal ediyor.
sılah zoruyla orada kendi düzenini kurmava çalı-
şıyor.
Öte yandan ise şu sözcükler hiçbır zaman ol-
madığı kadar moda: "Bağımsızlık*>
,"Egemenlik",
"Özgürliik.'" Benim görüşüme göre basıt insanlar
gibi ülkeler ve halklar da rümüyle özgür ve bir-
birlerinden bağımsız olamazlar. Kımin iyi amaç-
lan varsa iyi kaynaklarla iyi şeyler başarmakta.
Karşılıklı bağımlılık ve karşılıklı ilişki sadece
norm degil, aynı zamanda insanlıgın ortaya çık-
tığı zamandan bu yana insanın varolmasının da
koşuludur. L'lusçuluk ve bunu teme) alan dema-
goji tüm zamanlann siyasacılannın, iktidar hırs-
lannın ve sahte bilim adamlarının acı kısmetidir.
Yirminci yüzyıldan söz ederken gelecek yüz-
yıla nasıl bir mıras bıraktığımızı düşünmemek
olanaksız. Çeşitli halklann bılge kişileri, çağımı-
zın elçilen, şairlen. ressamlan. bilım adamlan ge-
lecek kuşaklara nasıl birvasiyetbırakıyorlar? Yir-
minci yüzy ıl tüm beş kıtaya cömertçe armağan et-
tı bu kişileri. Onlarherhaldeöğüt vermek ve uyar-
mak ıçın sözcükler bulacaklardır. Lirik şairlerin
ve fizikçilerin sesi siyasacılann ve iktidardakile-
rin sesleriyle boğuluyor. Pek çoğu dışında kültür
adamlannın ta kendileri kendi vüzyıllarmın me-
şalesi değiJ gölgesi oldular. Herkesin bildiği gibi
eğri bastonun düz gölgesi olamaz. Bunlar güçsüz-
len dikkate almadan güçlülerin yanında yeraldı-
lar. Domuzyağının üzerine tereyağı sürdüler. Ya-
ratıcılık yolunun daha başında aramızdaki Bay-
ronlan, Puşkinleri. Tolstoylan ve Çehovlan öl-
dürdüler. Yüzyılımızı güçsüz. pınltılı ışığımızla
aydınlattık ve hala da kendımizi tüneldeymişiz
gibi duyuvoruz. Nasıl çıkmalı bu tünelden?
İnsanlar uzun zaman önce kanunlara ve anaya-
salaraolan ınançlannı yitirdıler. Ancak benim hal-
kımın yüzyıllaröncesindenkalmışyazılıolmayan
bir anayasası var Bu Anayasa toplam yedi mad-
deden oluşuyor. Bunlar I) Erkeğin onuru, 2) Ka-
dına sevgi 3) Yaşlılara saygı, 4) Küçüklere özen.
5) Dostluğa inanç. 6) İyi komşuluk. 7) Konukse-
verlik. Eğer bu basit insancı yaşam yasasına u>u-
lursa insanla zaman. insanlıkla gelen yüzyıl ara-
sında çelişki. geçımsizlik olmayacaktır diye dü-
şünüvorum. Eğer böyle bir Anayasa üstün gelır-
se, gezegenimizın yollannda kucağında bebekle
yürüyen kadının-annenin gözlerinde bebeğini ge-
lecekte nelerin bekledigi, gelen yirmi birinci yüz-
vılın günlerinin ve gecelerinin onu neyle karşıla-
>acağıkonusundakaygılısorularolmazdı. Buola-
yın arifcsınde yeni yüzyılı karşılamaya hazırlanan
tüm insanlara şunları söylemek istiyorum: Anne-
lerinızi.çocuklannızıvedostlannızıkoruyun. Ya-
şamın ve ınsanlık onurunun anlamı burada
yatıyor.
Yarın: Jane Goodall
POLtltKA VE ÖTESİ
MEHMED KJEM.4L
Yunanistan da Olsa...
Bir hükümet ki ne kaldığı belli, ne gittiği belli, aylardır
sallanıp duruyor. Böylesi bir hükümete diyecek yoktur.
Bırakın sallansın dursun!..
Böyle bir hükümete DP döneminde de rastlamıştık. DP
grubu birtoplantıda iyice azmış, hükümetin düşmesini is-
temişti. Aklı evvelin biri oturöuğu yerden bağırmıştı:
"Beyefendi, hükümeti bırakın, kendiniz için güvenoyu
isteyin!"
'Beyefendi' hükümeti bırakmış, kendinı kurtarmıştı.
Kendini kurtardıktan sonra Menderes'in soylediği cüm-
le çok ünlüdür. Yıllarca belleKlerde kalmıştı:
"Siz isteseniz hilafeti bile getirebilirsiniz."
Hilafet gelmedi ama, birkaç yıl sonra bir askeri darbe
geldi. Sonraaskeri darbeler birbirini izledi. Resim yapma-
ya da meraklı son darbecinin heykelini yapıyorJar.
"Bana benzemiyor" diye rnızıklanıyor. Biliyorlar ki baş-
ka ülkelerde bu türlü darbecilen ıçerı tıkarlar. Ne yerin di-
bine batası demokrasıdır ki, bizde darbeciler sokaklarda
geziyor, resim sergıleri açıyor. Onun içindir ki darbecile-
rini hapse atan Yunanistan'da demokrasi var, bizde yok.
Dernokrasinin karşıtı, vurgun demek olan özelleştirmedir.
Vurdukları yetmıyor, bir de böyle vuracaklar!..
Rüşvet ayrı bir vurgun yöntemıdir.
Vurdular, kırdılar, elde avuçta kalanı tarttılar, borç çok,
alacak az, o zaman da mırasın reddini istiyorlar. Sondan
bir öncekinin eşi reddi miras ıstemiyor mu? Nerede alı-
nanlar, nerede satılanlar?
Rüşvet, örgütlü bir mekanizmaya dayanıyor. Önce rüş-
veti alacak kişiler hazırlanıyor, sonra rüşveti verecek kişi
çıkıyor ortaya... Selim Edes, Engin Civan rastgele kişi-
ler değil... Daha işin başında iktidara yönelirken memle-
kette; Amerika'da bürokrasinin içinde yerleri var.
Mafya sonra çıkıyor ortaya... Dahası var, mafya örgüt-
lü bir güç olarak gerıde bekliyor. Görev vakti geldi mi ön-
ce şaşırtmaca olarak yerlerini belli ediyor, sonra büsbü-
tün ortaya çıkıyor. Olaya çoluk çocuğun kanşması şaşırt-
macadır. Polis, karakol, mali şube, savcılık olayın sarma-
lıdır.
Her şey bitti!..
Olayın savcılıktan mahkemeye doğru uzanması adale-
te doğru başlayan bir yolculuğun seyir defteridir. Yavaş
yavaş kamuoyu unutur, her şey doğal çizgisi üstüne otu-
rur. Burada medyanın yeri elbette büyüktür.
Mahpushanedeki koğuşları düşünüyorum.
Avrupalarda, Amerikalarda okumuş insanlar bürokra-
sinin yüce katlarında oturmuşlar, parasal ışlere yön ver-
mişler, banka işletmişler, ticaret yürütmüşler sonra... Son-
ra şimdi bakıyoruz, mahpushanenın dar bir odasında, bir
arada yazgılarını bekliyorlar. Aslında bu yazgıyı kendileri
çizmişler. Doymaz ihtiraslarının kurbanıdırlar.
Beklemekten başka umar yok.
Bir çocuk oyuncağına benzeyen bu örgütlü rüşvet ol-
gusu buralara kadar gelmezdı. Oyuncakla oynayan biri-
nin bir yanlışı oldu. Amerika'da, Rusya'da, Istanbul'da
başlayan bu yolculuk böyle kabaca btr noktaya gelip tı-
kanmazdı. Daha ınce düzenlenır, daha nazik bağlanırdı.
Arada aşklar, sevdalar da var denıyor. Sevda çok duygu-
sal bir örgüdür. Bunun daha kabası bir başbakanın özel
kasasında bir kadın külotu olarak görünmedi mi?
Yalan dediler.
Doğru da olsa, yalan da olsa böyle kaba bir olguyta kar- _
şılaşmadık mı? Unutturmak ıçın otuz yılı aşkın bir süre
beklenılmedi mı?
Şimdi ne bekleniyor?
BULMACA
1 2 3 4SOLDAN SAĞA:
1/ Yağı alınrmş sütten ya 1
da yoğurttan elde edilen
ve ekşimik de denilen bir 2
tür peynir. 2/ Su kıyıla- o
nnda yetişen ve kökü
hekimlikte kullamlan ot-
su bir bitki... Kuzey
Amerika yerlilerine özgü.
yeraltında yapılan gizli
tören odası. 3/ İtalya'da
bir kent... Utanç duyma.
4/ Artvin yöresine özgü 8
bir halk oyunu. 5/ Nota- g
da durak işareti... Birbi-
rinden farklı iki biçimde oluş. 6/
Mehter takımında yer alan ve iki
değnekle vurularak çalınan bir tür
davul. 7/ Bir nota... Bir işin yapıl-
masını yasaklama. 8/ "Ne ... kul-
lanmışlar Sevincin sesi çıkmjyor"
(Behcet Necatigil)... Bir nota. 9/
Eli işe yatkın. becerikli... Tembel-
lik...
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Ufuk... Derviş selamı. 2/ Bir
tümceyi oluşturan birimlerden her
biri... "Salak" anlamında argo sözcük. 3/ İcar... Kusma. 4/Cin-
sel zevkleri çağnştıran, cinsel istek uyandıran... Eski Mısır'da
güneş tannsı. 5/ Bir şarkıda her kıtadan sonra yinelenen ve bes-
tesi değişmeyen parça. 6/ Kendini beğenmiş kimseler için kulla-
nılan bir ajay sözü... Uzaklık anlatmakta kullamlan söz. 7/ Bir
bağlaç... "İnsan ...."de hayâl ettiği müddetçe yaşar" (Yahya Ke-
mal). 8/ Madagaskar'da yaşayan bir maymun cinsi... Kabada-
yı. 9/ Çinakoptan biraz büyük lüfer.
PEDAGOJİK DANI$MA MERKEZİ
KIRMIZIBALIK ÇOCUKEVİ
Aile Toplantısı
HA YATIMIZ VE MASKELERÎMİZ
Sunuş: Danışman Dr. ERDAL ATABEK
Kırmızı Balık Aiiesi davetlidir.
Dışandan katılacaklann telefon etmeleri rica olunur.
Bostancı/30Ekim 1994, Saat: 12.00Tel.: 4171636
Mecidijeköy / Tel: 272 96 07
Not: Toplann Bostancı 'dadır.
AYNADA (ANILAR-2)
MücapOfluoğlu
50.000 (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğhı-İstanbul
Ödemeli gânderilmez
Y A Y I N H A K K I C u m h u r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z
RÖNESANS İNGİLTERESİ'NDE
TÜRKLER
NazanAksoy
30.000 (KDV içinde)
Çağdaş Yaymhm Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Ödemeli gonderilmez