Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21EKİM1994CUMA
14 KULTUR
Bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Kenzaburo Oe'nin yapıtlannda iki tema var:
Nükleer tehditve özürlübir çocukKültür Servisi - Bu yıl Nobel Edebi-
yat Ödülü'nü kazanan Japon yazar
Kenzaburo Oe ıle. ödülü kazandıktan
sonra ilk röportajı Le Monde gazete-
sinden Philippe Pons yaptı. Söyleşiyi
sunuyoruz:
Siz Jean Patıl Sartre'dan çok etki-
lenmiş bir yazarsınız. O Nobel Edebi-
yat Ödülü'nü kabul etınemişti, siz etti-
ıtiz. Neden?
Ben bugünlerde de sık sık Sartre'ın
kitaplannı okuyorum. Onun bu ödülü
kabui etmemesi çok önemli bir mesaj-
tır. Bir Asyalı olarak benim için böyle
bir ödüle değer görülmek onurdur.
Yasunari Katvabata. 1968 yılında No-
bel Ödülü'nü aldığında bu. bir anlam-
da kutsal Japon geleneğinin kabul
görmesiydı. Şimdi benim aldığım ödül
ise, savaştan sonra yaralannı saran ve
yeni yeni kendine gelen bir Japonya'-
nın ödülü.
- Farklı anlatun olanakları bulmak
için romana yüz çevirdiğinizi söylcmiş-
tiniz...
Basının genellikle benim sözlenmı
alıp abartmak gibi bir eğilimi var. Bır
roman yazarken ben. benim için Shi-
oku ormanındaki bir \ adi gibi bir yer
(doğduğu yer) ardından da efsaneleri-
mi ve karakterlerimi yaratınm. Son
romarumı yazarken oldukça yoruldu-
ğumu belırtmem gerekiyor. Kendimi
tükettim. Sanki aynı yollan yüzlerce
defa arşınlamışım gibi bir duygu
uyandı içimde. Nobel Ödülü de bu
duygumu pekiştirdı.
Kendimi eğitmek istiyordum. Çağ-
daş edebıyata çok büyük katkılarda
bulunduğuna ınandığım Spinoza yı
yeniden okuyorum. Yeni bir edebi
anlatım bulabilmek nedeniyle beş
yılımı araştırma yaparak geçirmeye
karar verdim. Bulacağım anlatım for-
mu hiç kuşkusuz pek çok türün bir
sentezi olacak. Ben yaşlılann kaybettı-
ği umudu taşıyan çocuklara da ulaşa-
bilen, onlann da anlayabıleceğı metin-
ler yazmayı hedefliyorum. Belki de
böylece kendıme dönerek, küçük bir
ışık keşfedebilir, boş bir kağıda ye-
niden varabılirim. Belkı bır gün son
bölümü yazanm, böylece yaşarruma
farklı bir yönden bakmış olurum.
Oğiumun varlığı için
yazmaya başladım
- Siz Hiroşima ve Okinavva üzerine
röportajlar yazdınız. Bu röpotajlar siz-
ce edebivatâ ne kazandırdı?
Ben bunlan yazmaya başladığımda
küçüktüm ve çok fazla yaşam tecrü-
bem yoktu.
Vatandaşlanmın sonınlan üzerine
konuşurken hep kendi yaşadığım çev-
renin sorunlanyla özdeşleştirmeler
yaptım ister istemez. Şimdi yeniden bu
yaalan yazacak olsam. İnsan'ı bütün-
lüğü içınde anlamaya çalışırdım. însan
üzerine yazılmış en önemli eser. günü-
müzde hala Dante'nin "Cehennem"ı.
- Romanlarınızın çoğu, özürlü çocu-
ğııaıız Hikari'nin çevresinde gelişiyor.
Eğer çocuğunuz olmasay dı da böyle ro-
manlar yazabilir miydiniz?
Bır gün bır eleştirmen. "Hikari ol-
masaydı Kenzaburo Oe de obnazdı"
demışti. Otuz yıldır romanlanm iki
tema çevresinde gelişiyor:
Nükleer tehdit ve özürlü bir çocukla
yaşamak. Ancak sonuç olarak ne üze-
rine yazdığınız o kadar da önemli de-
ğıi. Hiçbir itici güç olmadan. şans eseri
bulunmuş bir konudan yola çıkarak
da insan pek çok konuyu aydınlatabi-
lir.
özürlü bir çocukla yaşamak...
- Romanlarınızda adeta sözü çocuğu-
nuza bırakıyorsunuz...
Tabıi kı. Özürlü bir çocukla yaşa-
mak, hergün yeni bir şey öğrenmek de-
mektir. Dante'nin "Cehennem"inin
etrafında uzak ülkelere yolculuk yap-
mak demektir. Romanlanm Hikari'-
nin çevresinde biçimleniyor. Ben,
onun yerine kelimelerle karşı koyuyo-
rum. Uzun süre Hikari hiç bir şey ıfade
edemiyordu. Sonra müzikle iletişim
kurmayı öğrendi. Bundan sonra da
ben onunla dünya arasındaki arabulu-
cu göre\ımi bıraktım.
-Son romanınız "Neşelen" sözü üze-
rine kiırulu. Hangi ntutluluktan, neşe-
den söz ediyorsunuz?
Bu söz Wiltiam Yeats'in bir şiirinde
geçiyor. Bu sözü benim acı ve sıkıntı
dolu bir yaşam süren baş kahramarum
söylüyor. Ben yaşamımı bu emirle
noİüalamak istiyorum.
- Oğlunuz doğduktan sonra Hiroşi-
ma'ya gittiniz. Bu deneyim yaşamını-
zda ve sanatuuzda bir dönüm nok-
tasıydı. Sizde ne gibi değişiklikler oldu?
Hiroşima ve oğiumun doğumu ta-
mamen benim iç dünyama bağlı şey-
ler. Sonın, benim oğlumu olduğu gibi
kabul edebilecek güce sahıp olmamdı.
Kaçmayı ya da oğlumu kaçırmayı dü-
şündüm. Sonra doktor Fumio Shige-
to'ya rastladım. kendisi de radyasyon
kurbanıydı ve kurbanlan tedavi edi-
yordu. Bu genç doktorun enerjisi beni
şaşırtı. Ve oğiumun varlığı için mey-
dan okumaya karar verdim. Ve bu ka-
ran aldıktan sonra da yeniden yazma-
ya başladım.
Japonya kimliğini yidren iilke
- Böylece sabretmeyi de öğrendiniz...
Ben Sartre'ın görüşlerini benimse-
yen biriyim. Ve "saçma" lafı benim
için çok şey ifade eder. özürlü bir ço-
cuğunuzun olması trajik bir biçimde
normaldir. bu yaşamın saçmalığına da
işaret eder. Ben sabırlı olmaya karar
verdim. Günlük yaşamda sabırlı ol-
marua gerektiren pek bir şey yoktur.
Ancak yazıda durum farkb, insan
sabırb olabilir.
- Hiroşima kültürünün kapalı bir ta-
rafı var. Bu aynı zamanda yıkıntı ve
acuıuı bir sembolü. Ancak bu durum.
ölümün her zaman için kabul edilemez
bir durum oMuğunu da kamrJıyor.
Hiroşima Japonlar için çok kötü bir
deneyım oldu. Bu soruna bir uygarlık
'özürlü bir çocukla yaşamak her gün yeni bir şey öğrenmek demektir/
sorunu gıbı bakmak lazım aslında.
- Çağdaş Japon topiumu üzerine ne
düşünüyorsunuz?
Japon îoplumu bence içinden çıkıla-
maz bir durumda. Japonlann ekono-
mik açıdan zengm ve gehşmış olduğu-
nu söyleyenler basıt bir bakış açısına
sahipler bence. Japonya, kimliğini yitı-
ren bir ülke.
Bize sorulan soru da bu kımlığin ye-
niden nasıl kazanılacağı. Dışanda Ja-
ponya hep homojen bır ülke olarak
tanınır.
Bu çok yanlış. Bence Japonya tam
anlamıyla kanşık bir ülke. Yazar ola-
rak benim de özellikle önemsediğim
bu kanşıklıkla bırhkte yeniden kimli-
ğımizı edınebileceğ)mizı düşünüyo-
rum.
- Politikayla ilgileniyor musunuz?
Ben şimdiye kadar hiçbir siyası par-
tiye üye olmadım. Ancak sosyal olay-
lara katıldım. (Atom bombası kur-
banlannın korunması. Okinavva'daki
Amenkan üssüne karşı yapılan eylem-
ler) Ben insan haklannı savunuyorum
veantimilitarisüm.
1975 yılında Güney Kore'de rejim
karşıtı bir şainn tutuklanmasını pro-
testo etmek için açlık şrevi yapmıştım.
Bir entelektüel çekınmeden inan-
madığı şeylere karşı çıkabilmeb. Sü-
reklı karşı çıkarak yaşamalı. Benim
ıçın Günter Grass tam olarak entelek-
tüel bır mücadele adamıdır.
- Bize bir romaıunızın aynı zamanda
bir romanınızın adı olarak sorduğunuz
sorumın yanıtını verir misiniz? "Bu
çılgınlıkta nasıl yaşaıur?"
Bu sözler Amenkalı şair Wystan
Hugtı Auden'den almdı. Benim burada
görevim soruyu sormak, yanıtını ver-
mekdeğil.
Çılgmhk içinde yaşamak, yaşamayı
sürdürmenin tek yolu. Ben yaşamımı:
sık sık aklımıza takılan bu emiri tek-
rarlamadan sürdürmek istiyorum:
'Neşefcn'
EDEBİYAT DUNYASINDAN YORUMLAR:
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Kenzaburo Oe,
Hiroşima faciasından 10 yıl önce
doğdu. "Bomba" atıldığında Shioku
Adası'ndaki köyündeydi. Kısa süre
içinde. çıplak gözle görmediklerinin
ne olduğunu anladı. Nobel'i aldığını
öğrendikten sonra ilk demecini.
Isveç'ın bınnci kanalının haber
programı Aktuellt'e verdi. Derhal
aynı konuyu ırdeledi:
"Yazaruğınun en önemli konusu,
Hiroşima ve Nagasaki. Yani. nükleer
silahlarla insanlann yok edilnıesi. Bu
nedenie; insanlann öldürülmüş ol-
masını, içinde bultınduğumuz yüzyılın
en sarsKi oiayı olarak göriiyorum."
Oe'nin bazı yapıtlan, özürlü ço-
cuklarla ılgilı. Bunun nedeninı. şu
anda yirmili yaşlara ulaşmış olan be-
yin özürlü oğlunun varlığı oluşturu-
yor. Genç oğlu, şaşılacak derecede
müzik yeteneğine sahip. Nobel'lı
baba Oe, oğlunun ikinci CD'sini
Stockholm'de tanıtmaktan söz edi-
yor...
Kenzaburo Oe'nin İsveçce'de üç
yapıtı \ar: üçü de roman. Çevirmen-
leri, anne Eiko ve kızı Yukiko Duke.
Ana-kıan orıak görüşü. Oe'nin Ja-
pon edebiyatına önemli yenilikler
getirdiğı ve gayet somut yazdığı için
çevrilmesinin güç olmadığı. Yukiko,
Oe'nin dilinin şiırsel olduğunu ve ül-
kesine edebiyat dünyası bakımından
büyük yenilikler getirdığini söylü-
yor. İsveç'tekı Japon gazetecilerin en
kıdemlisi Tamiko Bjerner, Oe konu-
sunda gazetemizeşu açıklamada bu-
lundu:
"Bu yıl Oe'nin kazanacağını
sanmıyordum. Geçen yıl buraya rev
mi konuk olarak gelmişti, ama ödülün
ona verilmesi için gerekli yaşa. orta-
ma, henüz sahip olmadığını düşünüyordum. Japon edebi-
yatının belki de en seçkin adı. Konuların üzerine gitmeyi,
seçtiklerini deşmeyi sever. Aynı zamanda, be> ninden özürii
olan oğlunun, müzik yeteneği olması onu çok etkiler. Şimdi
ödüMen çok, oğlunun bir an önce hareket edebilmey i arttır-
masını ve babası olarak sahip çıkabilmeyi düşünüyor.
Yukiko Duke dc aynı görüşte:
"Bu yıl da onu es gectiklerini sanıyordum. En küçük bir
hazıriık olsun yapmadık." (Aslında yanlış. Kitabın yayıne-
vı Bonniers, daha sabahtan şampanyalan hazırlamıştı
bıle ..)
Geleneksel Japon görünümüne karşı çıkıvor
Isveç'in en büyük yayınevi ve bır kez daha bır Nobel'ın
geleceğmi tahmin etmeyı başaran Bonnıers'ın basın so-
rumlusu Ingela Palrmjtst, Oe'nin gecen yıl katıldığı Göte-
borg Kitap Fuan'nda çok sevildiğini ve yazann. Selma La-
gerlöf düşkünü olduğunu söylüyor. İsveçlı eleştirmen Ma-
deline Gustafsson, Oe'nin yazarbğının hem kışisel hem de
toplumsal olduğu görüşünde: "Onun yapıtlannda. yaşlı ve
içine kapamk Japonya; çağdaş ve uygar büyük kent kül-
türiiyte ve yerli mitler, Batı edebiyatıyla karşilaşıyor."
tstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Cüneyt Gökçer'in sahnetediği 'Cadı Kazanı'nda Zafer Ergin. Deniz Gökçer ve Haluk Kurdoğlu oynuyorlar.
'Kazan hâlâ kaynıyor...
9
Kültür Servisi - Yıl 1692. Türlü
boş inanç ve korkulann hüküm sür-
düğü Salem'de akıl almaz bir oyun
oynanmakta. Kentte pek çok kışi
şeytanla işbirliği yapmakla, cadılı-
kla suçlanıyor, komşunun komşuya
güveni yok. Tam bir kaynayan cadı
kazanı. Suçlamalan kabul etmeyen-
ler için darağaçlan kunıluyor her
gün... Ya yalan söyleyeceksin. ya
öleceksin. Ya bu cehalete meydan
okuyacaksın. ya da boyun eğip ya-
şamaya devam edeceksin.
İşte bu iki yol arasında boca-
layarüann öyküsü Arthur Miller'ın
"Cadı Kazanı".
Bugün Cüneyt Gökçer'in rejisiyle
Devlet Tiyatrolan'nda bir kez daha
oynanırken görülüyor ki. aradan
geçen yüzyıllar, oyunun güncelbğın-
den pek de bir şey götürmemiş. "Bu
kazan hala kaynıyor, keşke kayna-
masa" diy or Cüneyt Gökçer kendisi
için özel bir yeri olan 'Cadı Kazanı'-
nı üçüncü kez sahneye koyarken:
"EUinci sanat yılımı kutlamak için
bu oyunu önerdiklerinde bana çok
cazip geldi çünkü bu oyuna ayn bir
tutkum >ar. 2. Dünya Savaşı sonrası
dünya tiyatro edebiy atında seçkin bir
yeri olan, bana göre çağdaş bir tra-
gedya bu oyun".
Dekorlan Refik Eren. kostümlen
Hale Eren, ışık düzeni de Nuri
Özakyol tarafından gerçekleştirilen
oyunda, Zafer Ergin, Deniz Gökçer,
Haluk Kurdoğlu, Suna Akbel, Ke-
mal Bekir, Alp Öyken, Serpil Ta-
mur, Numan Pakner, Aybanu Av-
kut, Yıldız Kültür, Merâl Bilginer,
Işıl Dayıoğlu, Metin Beyen, Seray
Gözler, Funda Eskioğlu, Nur Subaşı,
Selçuk Kıpçak. Alptekin Serdengeç-
ti, Erdoğan Ersever ve Melek Gök-
çer rol abyor.
Cüneyt Gökçer, 1958 yıbnda Anka-
ra'da, 1970 yıbnda da İstanbul'da sah-
neye koyduğu oyunun bugünün Tür-
kıyesı'nde seyirciye verecek çok şeyi
olduğu ınananda: "Bu oyun. gerçek-
ten yaşanmış bir olay. Insanlar bir
adamın karısı kitap okuyor diye kaduıı
mahkemeye veriyorlar >e idama mah-
kum oluyor. "Devletin anahtarlan bir-
kaç kızın elıne geçmış. oynuyorlar bı-
zımle' diyor Proctor. Buna benzer şey-
ler maalesef geçen yüzyıllara rağmen
tekrarlanıyor. Bir kısmı bunu kabul etse
de etmese de içinde bir gerçek pay ı oldu-
ğu inancındayım."
Arthur Mıllerın 1953 yıbnda
yazdığı 'Cadı Kazanı' ilk oynanışında
dönemin aydın avcısı sayılan
McCarthy'nin önderliğindekı soruş-
turmayı çağnştırdığı için yazar suç-
lanmış. Öysa ki. Mıller oyununun
yalnızca bir politik bildiri sayılmasma
karşı çıkmış. kışinin vicdan hesaplaş-
ması ve kendine biçtiği değer üzerinde
de durduğunu vurgulamış. Cüneyt
Gökçer de oyunda evrenseî olan, de-
vamlı olan şeylerin bunlar olduğunu,
politik dönemlerin gelip geçici olduğu-
nu bebrtiyor.
"Cadı Kazanı". son derece sade bir
dekora sahıp. Sahnede kullanılan eş-
yalann dışında hiçbir fazlalık yok.
Gökçer. oyuna bir Yunan tragedyası
gibi yaklaşmış. " Refik ErenTe birlikte
dört ayn mekanda geçen oyunu yalın bi-
çimde, tek ana dekor içinde parçaları
dcğiştirerek bütümi koruduk. Her şey
tekstin içinde. Detay kullanmava gerek
vok"
Oyun başladığı andan ıtibaren kor-
kunç bır gerilim oluşuyor salonda. Bu.
bıraz tekstin ürkütücülüğünden kay-
naklanıyorsa da. rejinın de payı bü-
yük. Gökçer sahnede bir saniye bile
gereksiz sükuta tahammülü ol-
madığını belirtiyor: "Sükutlan çok se-
verim tiyatroda, Çehov'u da çok seve-
rim bu yüzden. Ama bu sukutların de-
ğerlendirilebiunesi için 6lü sükut diye-
ceğimiz şeye ver vermemek lazım. Mü-
zikte nasıl ritim diye bir şey varsa. tiyat-
roda da bu olmalı. bunu sağlamak da
repsörün görevi".
Cüneyt Gökçer için bu oyunun bir
anlamı da, kızı Deniz Gökçer'le birlik-
te çalışıyor olması. Gökçerler. oyuncu-
yönetmen ilişkisıni de ikinci kez yaşı-
yorlar: "Bu da gerçekten hoş oldu, De-
niz de istiyordu böyle bir şeyi. Oyun SH
rasında onu tamamen roldeki şahsiye-
tiyle göriiyorum. Deniz'in canlandırdığı
Eİizabeth. değişik bir karakter. Öyle
bir kişilik ki, affedemiyor bir türlü.
Halbuki tamam. adam. bir günah -on-
lann tabiriyle- işlemiş, ama bir defa ol-
muş, o nedenden ötürii de yedi ay şehre
inmemiş. Ama onu bir türlü affedemi-
yor. Bununla beraber, bir asil tarafı.
gene bütün görevlerini yapıyor... Ve ne
kadar özgür düşünüyor. Kocası ona
"Ben itiraf etmeyi düşündüm, ne der-
sin' dediği zaman 'Kendı karannı ken-
din ver' diyor".
Deniz Gökçer de, Ebzabeth'in yo-
ğun duygulan olan. ancak bunu içinde
hapsetmiş bir kişilik olduğunu belirti-
yor: "Dtş görünümüyle belki soğuk,
durgun gibi görünen bir kadın, ama bü-
tün fırtınalar içinde kopmakta. Son de-
rece dürüst, kişilikli. hay atında yalan
söylememiş. Belki Salem'de türlü pis-
liklerin. iftiralann. yalanların kol gezdi-
ği bir ortamda dürüst kalmış birkaç ka-
rakterden biri. Bu özelliklerini vurgula-
maya çalıştım oyunumda" Elızabeth-
in kocası John Proctor. Zafer Ergin'ın
canlandırdığı Proctor, bır zamanlar
Valın ve genç olmasına karşın, çağdaş özellikler taşıyan klasik bir > azar.
Bonniers. Oe'nin "Kabus" adlı romanını İsveçce'de
1964'te yayımlamıştı. "Futbol Zamanı" adlı romanını
yayımlaması ıse 1989'u buldu. Son olarak da "M/T ve
Orman Harikalanyla flgili Yazüar" 1992deaynı yayıne-
vınden çıktı.
Edebiyat dünyasından gelen ilk tepkilerin bazılan şun-
lar:
Necip Mahfuz (Nobel sahıbi, Mısırlı yazar): "Bir Japon
daha mı? Hiç tanımıyonım. Bu tür yazarlar, ancak ödülü
ka/andıktan sonra Arapçaya çevriliyorlar."
Fredric Jameson (ABD'dekı Duke Cniversitesı'nın ede-
bıvat profesörü).
"Nefis bir seçim! Oe, benim en eski dostlanmdan biri.
Diğer hiçbir Japon yazara benzemiyor. Onun yapıtlannda,
o eski, bildik Japon ulusçuluğunun izine rastlanmaz. Bir
bakıma, Japonya'nın en Amerikan yazandır. En dışa açığı,
bağımsı/ı. Diu'nde bu özellikler derhai belli oluyor. İngiliz-
cede The Sılent Cry' (Sessiz Ağlayış) adıyla yayımlanan
nefis güçlü romanında, Japon toplumunun 186O'lı y ıliardan
günümuze yaşadığı üç büyük tarihsel kesit dile getirilir. Se-
çim çok başanlı, çünkü hiçbir tanıtım özelliği ödüllendiril-
miyor. Oe, ne resmi ne de bireysel olarak hiçbir şeyin temsil-
cisi değil. Tam tersi, geleneksel Japonya görünümüne su-
rekli olarak karşı çıkıvor."
Angek) Rinaldi (Fransız haftabk
dergi rE.\press'ın eleştirmenı):
"Isveç Akademisi'nin seçimi beni
çok mutlu etti. Oe, Fransa'da az tanını-
yor, ama çok güçlü bir yazar; aynı za-
manda ozan. Sarlre üzerine bir doktora
tezi yazdığı için, bizi de ayrıca ilgilendi-
riyor. Nobel Ödülü, edebiyat çevrele-
rinde çok önemli, ama nedense Fransa'-
da satışı etkilemiyor."
Sibylle Cramer (Alman Die Zeit'ın
edebiyat eleştirmeni): "lyi bir seçim.
Oe, yalın ve genç olmasına karşın, çağ-
daş özellikler taşıyan klasik bir yazar."
S. B. Verma (Yeni Delhı'deki Neh-
ru Üniversitesı'nde Japon edebiyatı
profesörü): "Oe, yalnızca anlatış biçi-
miyle değil, insanlığa baluş şekliyle de
Japon edebiy atındaki yeni bir oluşu-
mun temsilcisi. Japon edebiy atında.
Mishıma ve Kavvabata'dan sonra olu-
şan her şey, onun yapıtlannda görülü-
yor. Romanlan, günümüzdeki dünyay-
la fevkalade ilgili. Bu ödül, bütün Asya
edebiyatı için de çok yerinde oldu. Hin-
distan'da ve Doğu Asya'da Nobel'e
layık çok yazar var. Sonın, ya hiç çev-
rümemiş olmalarından ya da yetersizce
çevrilmelerinden kaynakianıyor. Örne-
ğin. Hindistan'ın çağdaş yazarlarının
çoğu. İngilizce değil, 20'ye yakui yerel
dilden biriyle yazıyor ve bu nedenie de
ülke kültürünü gayet başanlı olarak
yansıtıyor." Verma'nın Nobele adayı
ıse Ajgyeya.
Marcel van Nieuvtenborgh (Fle-
menkçe yayımlanan DeStandaards'ın
edebiyat ekinın sorumlusu): "Hugo
Claus'un kazanacağnıdan emindik.
Artık umudu kestik. Ya şimdiydi ya da
hiç. Kenzaburo Oe, on yıl bekledi. Eğer
Hugo Claus'un da on yıl beklemesi ge-
rekirse çok geç kalınır. Ben kişisel ola-
rak Brodsky ve NValcott gibi ödülü
haklı olarak kazanan yazarların No-
bel'e, Oaus'dan daha layık görülmele-
riru'n nedeninı anlavanmorum.
kısa bir fbşkı kurduğu genç kız ta-
rafından şeytana hizmet etmekle
suçlanıyor. Zafer Ergın. Proctor'u
yine Proctor'un sözleriyle tanımlı-
yor- "Her ne kadar Ben kimim. ne-
yim Tannm sen bana yardım et' di-
yorsa da, aslında insanlan cehaletten
kurtaracak olanlann gevşemesi yü-
zünden. 'benım gibılenn' diyor,
gevşemesi yüzünden ve karşısındaki-
lerin, "yalan büe gerçek' diyen kara
vkdanlı kişilerin yüzünden 'Alluh la-
net edıyor soyumuza" diyor. Bu
Proctor'un kişjliğini ortaya çıkaran
bir söz". Proctor rolünü kendisine
yakın bulup bulmadığını sorduğu-
muzda da bu rolü herkesın kendine
yakın bulmasını dilediğini söylüyor:
"fyilik, güzellik. doğruluk, dürüstlük
açısından çağımızda. özellikle ülke-
mizin milyoniarca Proctor'a ihriyacı
var".
Oyunun üçüncü olumlu karakteri
ise Haluk Kurdoğiu'nun oynadığı
Rahip Haie. İyi niyetb. doğruyu.
gerçeğı arayan bir kışılık. Haluk
Kurdoğlu bu rolü 35 yıl önce de yo-
rumlamış: "Fakat o zaman tabii Ha-
le'den biraz daha gençtim, şimdi Ha-
le'den biraz daha yaslıy ım. Hale oyu-
nun içinde o cadı kazanını kaynatan
kişilerle hiç ilgisi olmayan, tamamıv-
la iyi niyetle yaklaşan. bir ara o
kızlann oyununa kanan. ama sonra
doğruyu keşfeden ve tamamen Proc-
tor'un yanında olan bir adam. Ama
tabii ki dönen çarkın içinde o da po-
tanın içinde eriyip kayboluyor. Hiç-
bir şey bu kaynatılan kazanın ya da
oynanan oyunun bitmesini sağla-
vamıyor. Dinin istismar edilişi: din
yoluyla. din kisvesi altmda bir sürii
yanlışlıkyapıunası, kazanlar kay-
natılması... Tabii çok giincel".
Oaus'da da aynı canlıiık, güç ve
düşgücü var. Oe'yi kabul etmek daha
kolay. Her ne kadar onun dünyası, Cla-
us'unkinden daha farklıvsa da ikisinin
ortak bir yanı var İkisi de savaştan ve
Amerikan edebiyatından etkflenmişler-
dir." Jose Maria Martin (İspanyol El
Paisın kültür şefı): "tspanya'da tek ro-
manı yayunlandı. Birim, Japon edebi-
yatıyla ilgili bilgilerimiz her zaman ye-
tersiz olmuştur. Bu vesileyle bilgiierimi-
zi tazelemek zevkini tadacağız! Son za-
manlarda hem İspanvolca yazılan ede-
biyat hem de Anglosakson edebiyatı
epey ödüllendirildi. Bizden bu yılki ödül
için üzerinde spekülasyon yapılan bir
yazar yoktu. Ne yazık ki, üç kıtada ko-
nuşulan Portekizceye henüz Nobel ve-
ribuedi. Jorge Amado. bu konuda çok
mükemmel bir aday. Onun yerine, biz
de Japonlarui mutluluğunu paylaşaum
artık."
Akbank Caz
Festîvali sûrûyor
• Kültür Servisi - Akbank
4. Uluslararası Caz Festivali pazar
gününe kadar devam ediyor.
Festival kap>samında bugün saat
20.00'de Sabana Center Hacı
Ömer Salonu'nda Dave Liebman
Group'un konseri yer ahyor.
Soprano saksafon çalan
Liebman'a tuşlu çalgılarda Phil
Markovvitz. basia Tony Marino,
gitarda Vic Juris, davulda da
Jamey Haddad eşlik ediyor.
Topluluk, yann 17.00'de de bir
konser verecek. Aynca yann ve
pazargünü saat 20.00'de ise Marty
Ehrb'ch Quartet bir konser
verecek. Ehrlic'in ako ve soprano
saksafon ile klarnet çalacağı
konserde tenor ve soprano
saksafon ile vokalde Stan
Stricland, davulda Michal Sarin,
basta da Michael Formanek yer
alacak.
Nyssa Kütüphanesl
en iyi korunan ikinci
antik kûtûphane
• AYDDM (AA) - Roma çağının
ünlü coğrafyası Arnas> ab
Strabon'un da eğitimgördüğü
antik Nyssa kenti kütüphanesinin,
Efes Celsus'tan sonra Anadolu'da
en iyi korunan ikinci kütüphane
vapısı olduğu bildirildi. Aydın'ın
Sultanhısarilçesi yakmlannda
bulunan Nyssa antik kenünde
yürütülen arkeolojik kaza
çalışmalannın bu yılki bölümü
tamamlandı. Kazı başkanı
Ankara Üniversitesi Klasik
Arkeoloji Anabilim Dalı öğretim
üyesi Prof. Vedat İdil'den alınan
bilgiye göre Karia uygarbğının en
önemli yerleşim merkezlerinden
Nyssa'nın agorasında kazı
çalışmalan sürdürülürken
stadyumun kuzey batı kesimindeki
oturma gruplan da ilk kez gün
ışığına çıkanldı. Antik kentin
tiyatrosunun güneydoğu
kesiminde acılan biralanda
bulunan mimari üst yapı parçalan
arasında. özellikle aşk ve güzelbk
tannçası Aphrodithe ile aşk tannsı
Eros'u bitkisel motifler içerisinde
tas\ ir eden plaster başbk, çeşitli
hayvan figürleri ile süslü friz
parçalannın bulunduğunu
bildiren Vedat İdil, olası bir Pasar
Basilikası'na ait olan parçalann
koruma altına ahndığını söyledi.
Melek Mazıcı'nın
eserleri
Lüksemburg'da
• Kültür Servisi - Helsinki'de
yaşayan sanatçımız Melek Mazıcı,
çalışrnalannı Lüksemburg'da
Galeri Mondorfta sergiliyor. 22
Ekim - 3 Kasım 1994 tarihleri
arasında açık olacak sergi,
sanatçının 12. kişisel sergisi. Daha
önce Finlandiya'da, İsveç'te,
Polonya'da kişisel sergiler açan
Mazıa. geçen yıl çalışmalanru
İstanbul'da ilk kez Galeri Nev'de
sergilemıştı. Melek Mazıcı, bitki
formlannı arumsatan eserlen için
şöyle diyor:"... Bitkıler.
formlanmın kav nağıdırlar. fakat
onlar sadece bir araçtır. bir çeşit
dildirler. Kendı başlanna başka
bıranlam taşımazlar. Bitkilerle
uğraşmak hafızayı açmak için bir
araçtır. Bitkileraracıbğıyla
yaşamın değişik dururnlannı
anlatabilirim. Bir tek imaj her şeyi
anlatmaz, ama imajlar hep
beraber bır hikay e oluştururlar..."
Can Göknil'e
bienalden diptoma
• Kültür Senisi - Can Göknil. 2.
Uluslararası Belgrad Altın Kalem
Bienali'nde "diploma' kazandı.
Yugoslav. Bulgar. MacarveÇinli
temsilcilerden oluşan seçici kurul,
İtalyan çizer Raffaello Mori'yi
"Grand Prix"ye layık gördü. Diğer
ödüller arasında. ülkemiz
sanatçılanndan Can Göknil, 4
suluboya resmi ile (Can Göknil,
Bilmeceierle ABC. Redhouse
Ya\ıne\i. 1990)"diploma'
kazandı. Altın Kalem Bienali
çerçe\ esinde çeşitli film gösterileri,
çizgi film konulu birsempozyum,
13-17. yüzyıl Sırp minyatürlerini
içeren bazı sergiler. uluslararası
yazarlar toplantısı ve 37. Kitap
Fuan gibi bazı etkinlikler de
düzenlendi. Savaş nedeniyle
gecikmeli olarak ulaşan bilgilere
göre 1992 Belgrad Altın Kalem
Bienali'nde veekteki katalogda
Nazan Erkmen, Aydın Erkmen,
Fethi Gürcan Mermertaş ve Serpil
Ural da yer ahyor.
Komedyen Martha
Raye öldü
• LOSANGELES(AA)-
Amerikalı ünlü komedi oyuncusu
veşarkıa Martha Rayedün Los
Angeles'ta tedavi görmekte
olduğu hastanede öldü. 78
yaşında ölen Raye, kan dolaşımı
sistemi ve kalbindeki rahatsızlık
nedeniyle birkaç yıldır tedavi
görüyordu. Özelükle ABD'nm
katıldığı savaşlarda, ülke dışında
görev yapan askerlere moral
vermekle tarunan Raye'nin ünlü
fılmleri arasında "Monsieur
Verdoux", "Pinup Girl" ve "Four
Jills in a Jeep" yer abyor. ABD
Başkanı Bill Clinton'ın geçen yıl,
"büyük cesareti, inceliği ve yurt
sevgjsi". nedeniyle Özgürlük
madalyası verdiği Martha Raye,
1969 yibnda da OscarÖzel
ödülü'ne layık görülmüştü.