Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2EKİM1994PAZAR CUMHURfYET SAYFA
KULTUR 15
GUNDEMDEKIKONU
ONATKUTLAR
Civangate1989 yılının bir haziran günüydü.
Vakit ikindi olmah. Ömer Kavur ve
ben, Urfa'da 'Ayn Zeliha'nın balıklı
gölünün kıyısında oturmuş, kirli,
san-yeşil suya bakarak, konuşmu-
yorduk. Güneydoğu'nun gizemli ve
kanlı düşlerinden birini filrn yapmak
istiyorduk. Bu amaçla geldiğimiz Ur-
fa'da eski kentin ve çarşırun daracık
labirent sokaklanm, uçsuz bucaksız
Harran düzlüğünün seraplarla dolu
tozlu yollanru, baraj sulanyla önce
kaplanıp sonra sular bir ara çekilince
ölü bir deniz kentine dönüşen Sam-
sat'ı dolaşmaktan yorgun; giysileri-
mizde kimyon, acı soğan ve tütün ko-
kusuyla öylece duruyorduk.
Merhaba. Ne yapıyorsunuz bura-
d»T Genç, neşeli bir sesle sarsıldık.
Oöndük. Bahattin Yücel, sanşına ça-
lan saçlan, bıyıklan, haftfçe yanık te-
niyle şaşkın, gülümsüyordu. Ikimizin
de ayn ayn nedenlerle tanıdığı Yücel,
turizmle uğraşıyordu. Urfa'da bulu-
nuşumuzun nedenini karşılıkü lusaca
anlattık.
Onunki bizimkinden daha ilginç.
en aandan daha keyifliydi. Yeni bir
tur başlatıyordu müşterileri için. Bir
sabah Antalya'dan ahyor, bir Polon-
ya uçağına bindiriyor, Urfa'ya getiri-
yor, tarihi yerleri gezdirip Nemrut
Dağı'na çıkanyor, ertesi gün yeniden
uçakla Antalya'ya ulaştırarak akşa-
müstü içkisini deniz kıyısında içmele-
rini sağlıyordu.
Kanalizasyon 'regardian
O gün, bu yeni başlayacak uygula-
manın tanıtımı için gazeteci dostlany-
la Urfa'daydı.
Bize hemen gruba kaülmayı öner-
di. Kabul ettik.
Gruptakilerin büyük bölümü, taru-
dığımız, dostumuz olan gazetecilerdi.
Leyla l'mar, Can Ataklı, Musa Ağa-
cık ve başkalan. Hemen hemen tüm
gazetelerin temsilcileri vardı. Kısa sü-
rede kaynaşük.
O gün Nemrut DağVnın binlerce
metrelik yükseklikteki tepesine yaptı-
ğımız olağanüstü yolculuğu, Kom-
magene Krah Antiochos'un ve öbür
tannlann yılkrdır bildiğim haide ge-
ne de beni etkileyen dev heykellerine
güneşin ilk ışıkJannı vuruşuyla yaşa-
dığımız heyecaru falan anlatmayaca-
ğım.
Ama Urfa'da bir otelin taraçasm-
da, patlıcanlı kebap yerken yaptığı-
mız bir tartışma ve sevgjli Leyla
Umar'ın tepkisi bugünkü gibi akhm-
da. Ve mutlaka anlatmahyım.
Belediye seçimlerinin ve Dalan'ın
düşüşünün üstünden sadece üç ay
geçmiş olmali. Güncel konulardan bi-
ri olduğu için, belki biraz da Leyla'run
dalına basma muzipliği uğruna, ma-
sadakilerden biri bir lafla açü tartış-
mayı. Leyla Umar'ın Dalan'ı beğen-
diğini, savunduğunu biliyordum. O
gün de öyle oldu. Ama doğrusu biraz
talihsiz bir durumdu. Masadaki he-
men hemen tüm gazeteciler yer, tarih
ve kaynak göstererek çeşitli yolsuzluk
ya da usulsüzlükleri anJaüyorlar,
Her zaman olduğu gibi sevjmli,
ama sert bir tonla 'Çocuklar!' diye ba-
ğırdı, "afTedersiniz, ama bütün bu söy-
lediklerinizi Dalan başkanken niçin bu
açıklıkta yazmadınız?"
Bir sessizlik oldu. Tartışma bitti.
Şu son günlerde Engin Civan olayı
ile ilgili olarak, Sabah gazetesinde
Can Atakh'nın yazdığı, her biri öte-
kinden daha etkili ve nefıs yaa-haber-
röportaj kanşırnı satırian okurken bu
eski anı gözlerimde canlanıyor.
'Vizyon ayn, hırsızlık ayn'
Bugüne kadar bir şey yazılmadı.
kanalizasyon regard'lannın kapağı
açılmadı demiyorum, Ataklı'nın da
aralannda bulunduğu birçok gazete-
cinin çabasını görüyoruz.
Ama şu soruyu, şu can alıcı soruyu
ayn. Vizyonu harcamayalm]!" Ne de-
mek istiyorsun be adam? "tş yapsai
da isterse çalsuT mı? Vizyon dediğin
bu mu?
Şerefsiz, hırsız işbitiriciler ile, şeref-
li, tembel, beceriksizler dışında ger-
çekten hiçbir seceneği yok mu bu
halkın?
Elbette farkındayım. Tek tek hepi-
miz sorumluyuz. Engin Civan, Em-
lak Bankası Genel Müdürü iken, bir
belgesel projesi nedeniyle tanıdığım
bu pek fiyakalı, Amerikano-arabesk
tipin bütün bu haltlan kanştırabilece-
ğini tahmin bile edemeyen ben de,
kendi hesaplannı kurcalamayı ancak
yıllar sonra akıl edebilen bankacılar
da, koku ortalığı nefes alınamaz du-
ruma getirmişken kendilerine çarpan
skandallar dışında çıkar-iktidar ilişki-
lerini yeterince kurcalamayan, hatta
G
üneydoğu'nun gizemli ve kanb düşlerinden birini fılm
yapmak istiyorduk. Bu amaçla geldiğimiz Urfa'da eski
kentin veçarşının daracıklabirent sokaklanm, uçsuz
bucaksız Harran düzlüğünün seraplarla dolu tozlu yollannı,
baraj sulanyla önce kaplamp sonra sular bir ara cekilince ölü bir
deniz kentine dönüşen Samsat'ı dolaşmaktan yorgun; giysilerimizde
kimyon, acı soğan ve tütün kokusuyla öylece duruyorduk.
Leyla ise tümüne cevap yetiştirmekte
oldukça zorlanıyordu.
Kanalizasyon 'regard'lan (aynı za-
manda 'bakış' demektir) birer birer
açılıyor, içlerinden bir dönemin Sc-
raatı' ile ilgili hiç de hoş olmayan ko-
kular yükseliyordu.
Tannm, her gazetecinin o dönemle
ilgili anlatacağı neçok şeyi vardı. Ko-
nuşma üerledikçe boğazımıza kadar
çamur içinde boğulur gibi oluyorduk.
Niçin bu açıklıkla yazmadınız?
Leyla Umar, bir ara Bedrettin Da-
lan'ı savunmaktan vazgeçti. Umarsız
gözlerle baktı konuşanlara. Bunaldı-
ğını fark ettim. Tam bu sevimsiz tar-
tışmayı kesmek için müdahale etmek
üzereydim ki Leyla'nın gözlerinde bir
isyan ve öfke kivılcımınm parladığını
gördüm.
da sormaktan kendimi alamıyorum:
"Çocuklar! Bunca bilgüıiz olan,
btınca yakından izlediğiniz ve en azın-
dan sezgjlerinizle yakaladığınız bu iğ-
renç çûrüme, çıkar, ikiyüzlülük ağını
parçalamaya başlamanız için ille de
kücük piyonlardan birinin vurulması
mı gerekirdıT'
Şimdi birileri parmaklannı gözü-
müzc sokuyor: "Daha önce yazmadık
mı?" diyerek. Yazdınız. Ama sonra
niçin kendi ellerinizle kapadınız ka-
pağı ve vazgeçtiniz takipten?
Şimdi birileri TV'lerden inanılmaz
bir pişkinlikle mesaj veriyor "Temiz
eiler operasyonu hemen başlatümalı-
dır. Ama bütün eOer kirli. Al birini, vur
ötekine!" Peki ne demek istiyorsu-
nuz? "Mademki bütün eiler kirli.. öy-
leyse pek dalgalandırmayın" mı?
Şimdi aynı pişkinlik gazete sütunla-
nnda sırıtıyor: "Vizyon ayn, hırsızlık
baa kalemlerin yaptığı gibi hırsızlan
kahraman olarak yutturmaya kalkan
gazeteciler de, düşünce suçlulannı (!)
kovalar ve kovuştururken aslan kesi-
len devlet de, tüm soruşturmalan dip-
siz kuyularda soğutup unutturan
Meclis komisyonlan da ve bütün
bunlan belli düzeylerde bilip, bilmez-
likten gelen ve hanedanlara inanmayı
sürdüren sıradan yurttaş da, hepimiz,
derece derece sorumluyuz.
Peki ne yapmalı?
Haftalardır birçoğumuz gibi kafam
medyanın sorunlan ile dopdolu. Gü-
nah keçisi aradığımdan değil. Ama
ona verdiğim önemden ötürü. Ka-
muoyunu bizler oluşturuyoruz.
Gençler, vatandaşlar ağzımıza bakı-
yor.
Bu nedenle, bir başka haziran gü-
nünü hatırüyorum. 1 Haziran 1972'-
yi. İki genç. Amerikalı gazeteci,
Wrodward ve Bemstein. o günün ak-
şamı, bir binanın beşinci katında beş
kişinin hırsız diye yakalanmalannın
günün birinde hem kendi yaşamlan-
nı, hem Başkan Nixon'ın yaşamını,
hem de ABD toplumunun yaşamını
bunca belirleyecek bir olay olabilece-
ğini düşünemezlerdi elbette.
'Kutsal' denen bulanık sularda
Ama oldu. Basit bir hırsızlık vakası
olarak kolaylıkla geçiştirilebilecek bu
sıradan olay, 'onlar sayesinde' dev so-
nuçlar verdi: VVATERGATE...
Hiçbir aynntıyı küçük görüp kaçır-
madılar. Hiçbir korku onlan yıldır-
madı. Şeflerinin kayıtsızlığına diren-
diler. Mahkeme kararlannı bile Sic-
dan' denilen o büyük mahkemede bir
kez daha yargıladılar. Polisin bulgu-
lanyla yetinmediler. Sunulan çıkarla-
ra kanmadılar. Ne FBI durdurabildi
araştırmayı, ne CIA, nede "Amerika'-
nm yüksek çıkarlan.." tşten atılmayı
göze aldılar. Show yapmaya değil,
'gerceği ortaya çıkannaya' önem ver-
diler. Başkalannın sormadığı, sora-
madığı şeyleri onlar sordular. Ucunu
bulduklan ip, saraya ulaşmasın diye
birçok kez kopanldı. Kurbanlar veri-
lerek araştırma süreci durdurulmak
istendi. Ama onlar her defasında
sıfırdan bir kez daha başladılar.
Sonunda başardılar.
Bizim Amerikanofiller, neden hiç
örnek almıyorlar VVashington Post'-
un gazetecilerini? Niçin eski Dale
Carnegie'ler, Reader's Digest'ler gibi
aptallara yönelik 'çok satar'lan her
Allah'ın günü bize yutturmaya kal-
kanlar, bir gün de Horace McCoy'un
'Gazetecinin ölümü'nü tavsiye etmi-
yorlar? Niçin Pakula'nm NVatergate
üstüne o nefıs filmini 'AH the Presi-
dent's Men'i tavsiye etmiyorlar okur-
lanna? Onlar Amerikalı değil mi?
Can Atakh'ya ve sevgili Uğur
Mıancu'nun ışıİc tuttuğu yoldan git-
meyı başaran tüm gazetecilere teşek-
kür. Ama 'kutsal' denilen o bulanık
sularda balıklar birbirini yiyor, kimi-
leri yok oluyor, kimileri daha da se-
miriyor.
Ve biz bakıyoruz. Gerçeği bir türlü
göremeden.
Aııtonioııikendi
öykülerîni çekîyor
CUMHUR CANBAZOĞLU
Uluslararası sinema dünyası bugünlerde Hong
Kongçıkışlı bir haberin yarattığı şaşkınlığı yaşıyor.
Haber, Çinli yönetmenlerin en ünlüsü Zhang Yi-
mou'nun (44) ülke içinde ve dışında çalışmasının 5
yıl boyunca yasaklandığını belirtiyor. 15 eylül ta-
rihli haberi bir türlü Çinli yetkililere doğrulata-
mayan Baulı ajanslar. 'Kızd Fenerler'in başanb yö-
netmeni Zhang Yimou ve sinema oyuncusu eşi
Gong Le'nin eline resmi bir belgenin ulaşmadığını
bildiriyorlar.
Çinli yetkililerin bu tür bir baskı yolunu seçmele-
rinin nedeni, yönetmenlerin ülke dışındaki göste-
rimler için hazırladıklan farklı montajlı fılmlerde
muhalefetin dozunu fazla kaçırması...
Haberden sonra Zhang Yimou'nun çektiği
"Shangai Traid" adlı fılmi finanse eden Fransızlar
belirsizlik üzerine para musluğunu kapadılar ve
olay doğrulanana dek yönetmene desteklerini kes-
tiler. Yönetmenin diğer fılmi "Çin Piçleri" de kendi
ülkesine sokulmadı.
Bu gelişmelere karşm 'uluslararası sinema mar-
ket'i iyi tamyan uzmanlar, Zhang Yimou ve Gong
Le'nin kazançlannın yûzde 40'ını devlete verdik-
lerini, Çin sinemasının bayraktarlığını yaptıklannı,
bu nedenle haberin doğru olamayacağını vurgulu-
yorlar.
İtalyan sinemasının büyük ustası Micnelangeio
Antonioni uzun haarhklardan sonra Wim We»-
ders'le çekeceği filme, kasımın ilk günlerinde başlı-
yor. Portofıno'da çekılecek fılm, Antonioni'nin
70"li yıllarda yazdığı ve "Bowüng sul Tevere" (Tiber
Üzerinde Bovvling) adlı kitapta topladığı dört aşk
öyküsü üzerine kurulu.
Antonioni, 12 yıl önce beyinkanaması geçirerek,
kısmi felç olmuş ve setlere veda etmek zorunda
kalmıştı.
Filmin adı büyük olasılıkla kitabın adı olacak;
ancak "Nuvole" ya da "VVinter" adlan da düşü-
nülüyor. Antonioni ve VVenders kitabın ilk öyküsü
"La ragazza e il delitto"yla (Kız ve cinayet) baş-
layacaklar. Başrollerde Sophie Marceau ve John
Malkovich olacak. Diğer üç hikayenin de oyuncu-
lan belli gibi: Irene Jacob. V'incent Peres, Kim Rossi
Stuart, Irene Sastres Marcello Mastroianni, Gian
Maria Volonte ve Jeremy Irons...
- Coca Cola. içinde bevaz ayılann bulunduğu
reklam spotunu Natural Born
Kfllers" adlı fılminde yanlış yer-
lerde kullanan OBver Stoneu
protestoetü.
Stone, Coca Cola'nın rekla-
mını filmde bir Amerikan fut-
bolu maçından önce göstermek
için anlaşmış. sonra üç kez cina-
yet sahnesinden önceki karelere
monte etmişti.
Şu anda filmin ABD'de do-
laşan bin beşyüz kopyasma mü-
dahale edemeyen şirket, rek-
lamın dünyaya dağıulacak
kopyalardan ve video kasetler-
den çıkanlmasıru istiyor.
- Jodie Foster yöneteceği
ıkinci filmin başrolü için Hofly
Hunterla anlaştı. Adı belli ol-
mayan filmde Hunter, ailesiyle
derin anlaşmazlıklan olan bir
kadını canlandıracak.
Yimou'iHin ülke içinde ve dışında çalışması 5 yıl boyunca yasak- - Jim Jarmash yeni fılmi "De-
landı. Antonioni (altta), 12 yü sonra tekrar setlere dönerek, VVen- ad Man" için Robert Mitchum
dersüevenibirfılıııebaşlıyor. . ve Gabriel Byrae ile gorüsmele-
nnı surdüruyor. Japon-Fransız-Alman-Ingıliz
yapımı westemde başrol John Depp'in.
- İlk fılmi "Cennet Sinemasryla (Cinema Para-
diso) büyük çıkış yapan Gioseppe Tornatore, yeni
çalışması "L'uomo DeDe SteDe"nin hazırhklannı
bitırdi.
Yönetmene göre bu kez filmin konusu yerine
hızı insanlan etkileyecek. 67. Oscar ÖdüUeri 27
Mart 1995*te dağıulacak. İki yıldır Dorothy
Chandler Pavillion'da düzenlenen tören, bu kez
3200 fazla yeri olan Los Angeles Shrine Auditori-
um'a alındı.
- Frands Ford Coppola'run müzik yonünü bili-
yor muydunuz? Coppola, yeni fılmi "Pinokyo'mm
Serüvenleri"nde kullanmak üzere 18 parçayı beste-
ledi ve sözlerini yazdı.
- 80'li yıllann gözde oyuncusu WflHanı Hurt,
New Yorİc'ta 'Smoke' adlı iddialı bir filme başladı.
Wayne Wang'ın yönettiği filmde Hurt'ın rol arka-
daşlan Haney Keitd. Forest VVhitaker, Stockard
Channing, Asliley Judd.
- Crysztof Zanussi, şubat ayında yenifilmi"Za-
vallı Bir Aziz"i yargılamaya başhyor.
YA-PA'DAN DUYURU
Sayın Fotokopi
Makinası İşlettnedsi!
Size çoğaltılmak
üzere
"yaym haklan'
yazannave
yayınevlerine ait
bulunan telif
eserler
getirilmektedir.
Sahibi yanında olmayan bir maü çantaya koyamayacağımız
gibi telif bir eseri de çogaltamayız. Zira, telif bir eserde
yazar, çizer, yayıncı ve matbaaa gibi binlerce insanın hakkı
ve hutajku bulunmaktadır. Bazı fotokopi işietmedleri; bu
eylemle hukukun çiğnenmesine maalesef araa olmaktadır.
Ovsa fotokopi makinası, teknolojinin insanlıga sunduğu
çok önemli bir imkandır. Yüzyılımızın bu teknolojisi,
kendisiyle geüşen hak ve hukuk anla\Tşı ile kullanılrnabdır.
Sizi yoğunlaşan bu ahlaki değerlere karşı başlattığımız
kampanyaya kaülmaya çağınyoruz.
Yukanda sunduğumuz, "Onur Belgesi" kanona bastlarak
Y\-PA Çocuk Magazalan na dağıtümıştır. Bu kartonlan
buralardan temin edebileceğiruz gibi aynca merkezimizden
posta ile ücretsiz olarak isteyebilirsiniz.
Çerçeveleyip işyerinize asmanızı, telif eser çogaltmanız
konusunda müşterilerinizin talebini onlan uvanp
bilinçlendirerek, geri çevirmeniziricaediyoruz.
YA-PA YAYIN PAZARLAMA SAN. LTD. ŞTİ.
Cağaloğlu Yokuşu, Norlıbahçe Sok. No: 11
34410 Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: 0(212) 511 8636-511 34 05 Fax:512 37 25
Cumhuriyetimiz ve
Aydmlanma Düşüncesi
Ekim sayısında
EKİMSAY1SÇIKT1
TOMBAYlUKDe AltıokATUt MİME «WHB «ÛJtt n KUlKA CBOİ
PENALH
MEMET BAYDUR
Zamanın Vakti
Aşk ile tutku arasında bir bağ olduğu doğrudur. öte yan-
dan bu ilintinin ne olduğu, birinin zayıflaması halinde öbü-
rüne ne olacağı hakkındaki bilgilerimiz pek sağlam değil-
dir. Tutkusuz aşk olabilir mi? Akılcı bir aşkın mümkün oldu-
ğunu kabul edersek sorunun yanıtı olumludur. Aşk'ı akı-
Idan ayn düşünüyorsanız başka. Tutku, aşkı aşan bir olgu-
dur çünkü. Aşkı ve aklı. Çevrenizdeki insanlara dikkat edin,
aşk üstünde konuşanlar, düzeyleri ne olursa olsun, gülüm-
seyerek konuşurlar. Tutku söz konusuysa, hemen herkes
daha ciddi bir eda takınacaktır. Bu laf salatasından ne gibi
bir sonuç çıkarabilıriz? Aşk gülümsetir, tutku vahimdir mi?
Tutkunun tehlikeli bir boyutu var mıdırgerçekten?
Vladimir Nabokov, bu yüzyılın en değerli roman yazar-
larından biriydi, amâ önemli bir böcek-bilimciydi aynı za-
manda. Kelebekler üstüne yoğunlaşmıştı bilgisi. Kelebek
türleri arasında onun ısmini bilim kitaplarına taşıyan bir ke-
lebek bile var. Tutkusu neydi acaba Nabokov'un? Yazmak
mı, kelebekler mi? ölümcül olmayan tutkular, sağlıklı tutku-
lar da vardır. Italo Cahrino, ölümünden sonra yayımlanan
enfes kitabındaki "Çabu/(/u/("başlıklıdenemesındesoruna
bambaşka açılardan yaklaşıyor. Calvino'dan öğrendiği-
mize göre imparator Charlemagne yaşlılık günlerinde gört-
lünü genç bir Alman kızına kaptırmış. imparatorun hizme-
tindeki baronlar, efendilerinin memleket meselelerını ve
kraliyet onurunu bırtarafa bırakıp kendinı tüm benliğiyle bu
tutkuya bırakmasından ötürü çok üzülüp endişelenmişler.
Derken kız birdenbıre ölmüş, baronlar derin bir soluk almı-
şlar, ama bir de bakmışlar ki imparatorun aşkı ya da tutku-
su kızla birlikte ölmemiş. Kızın gövdesini mumyalatıp
odasına yerleştirmiş ve mumya ile yaşamaya başlamış im-
parator. İmparator bu, ne halt edeceği belli olmaz! Elinde
siyasal erk bulunan hemen her kişi gibi. Neyse, konudan
uzaklaşmayalım, imparatorun başpiskoposu Turpin bu ga-
rıp tutkudan şüphelenmış ve kızın mumyasını görmek iste-
miş. ölü kızın dilinın altından kıymetlı taşlarla bezenmiş bir
yüzük çıkmış. Yüzük Turpın'ın eline geçtiği anda İmparator
başpıskoposa aşık olmuş ve kızın gömülmesine izın ver-
miş. Piskopos, imparatorun yakın ılgisini fark edince, en
azından politik açıdan zor durumda kalmamak için olsa ge-
rek, yüzüğü Konstans gölüne atmış.
imparator da Konstans gölüne aşık olmuş, bir daha öle-
ne dek ayrılmamış o gölün kıyısından.
Calvino bu "masalı" Jules Barbey d'Aurevilly'nin bir ki-
tabının yayımlanmamış notlarında okuduğunu söylüyor.
Sonra okuruyla beraber düşünmeye başlıyor. Tümüyle
anormal bir dizi olay var masalda, birbirlerine bağlı. Yaşlı
bir adamın genç bir kıza aşkı, ölü-sevicilik gibi bir "tutku"
ya da saplantı, derken eşcınsel bir tutku ve sonunda melan-
koli. Yaşlı kral gölün kıyısında suya bakıyor. Dört başı ma-
mur bir trajedinin başı ya da sonu olabilir: Kafasında taç,
elinde asa ya da kılıç, yaşlı bir kral bir gölün k/yısında, ora-
daki gizli gırdaba bakıyor. Aşık olduğu girdabatutkuyla.
Bütün olup bitenı bırbırıne bağlayan nedir? Aşk ve Tutku
sözcükleri. Masalın süreklilığini sağlayan, birbirine benze-
meyen ilişkileri bağlayan iki sözcük. Bir de neden-sonuç
ilişkisini sağlayan sihirli yüzük var. Olmayan bir şeye istek
duyulmasını sağlayan o içı boş halka. Yaşlı imparator, ölü-
münü geciktirmeye çalışıyor sanki hayatın son belirtılerine
tutunmaya çalışarak. Bir gölün kıyısında, suya bakarak ya-
vaşça yitip giden bir ateş gibi. Masalın gerçek kahramanı,
kim ne derse desın, yüzüktür. Kişilerin ne yaptığını da yü-
zük belirliyor, onların arasındaki ilişkileri de. Hikayenin
alanı, yeryüzü, metrekaresini de sihirli yüzük çiziyor. Calvi-
no, kitaplardaki eşyanın her zaman sihirli, büyülü olduğunu
söylüyor. Yüzük, iskemle, çay fincanı, inci kolye, anahtar
destesi, kol saati, porselen gaz lambası, kullanılmamış bir
bılet. Fark etmez, büyülüdür hepsi. Neyse, konudan uzak-
laşmayalım, ne diyorduk? Calvino bu masalın beş altı ver-
siyonunu bulmuş. Ana çizgileri aynı, ama ayrıntılar değişı-
yor zamana ve duruma göre. Kiminde eşcınsel kısım yok,
kiminde kız gençkız değil, imparatorun karısı! Ama Calvi-
no'yu ilgilendirmiyor bütün bunlar. O en çok Barbey d'-
Aurevilly'nin anlatısını seviyor. Çabukluğundan ötürü.
öbürleri lafı uzatıyor, bu yazınsal değerıni koruyarak çabu-
cak anlatıyoranlatacağını. Yazınsal değerini koruyarak. Si-
cilyalı meddahların bir formülü varmış: lu cuntu nun metti
tempu. Bir hikayede zamanın vakti yoktur. Olaylarm bağ-
lantılarını ya da hikayedeki zaman atlamalarmı "anlatmak"
istemedıklerı zaman kullandıkları bırçözüm.
Aşk, tutku derken yine yazıya. anlatıya saplandık ama
bunlar da başka şeyler gibi, en iyi yazarak ve okuyarak an-
laşılır gibi geliyor bana. Calvino'nun kitabından yıne söz
edeceğim, şimdilik kitabın adını vereyim: Gelecek Bin Yıl
İçin Altı Dilekçe. Beş yazı var kitapta. Doğal olarak.
l.AnadoluKültür
ve Sanat Şöleni
bugünbaşiyor
Költfir Servisi - Kültür Ba-
kanlığı tarafından düzenlenen
1. Anadolu Kültür ve Sanat Şö-
leni bugün başlıyor. 9 ekime
dek sürecek Adıyaman. Bat-
man, Bitlis, Elaağ', Diyarbakır,
Gaziantep. Malatya Mardin.
Şanlıurfa, Şırnak ve Van'ı kap-
sayan bu etkinlikle, Kültür Ba-
kanlığı'nın bütün imkanlannın
Türkiye'nin her köşesine götü-
rülmesi, amaçlanıyor.
1. Anadolu Kültür ve Sanat
Şenliği çerçevesinde, Ankara
Devlet Klasik Türk Müziği Ko-
rosu, Ankara Devlet Türk Halk
Müziği Korosu. Cumhurbaş-
kanlığı Senfoni Orkestrası.
Devlet Halk Danslan Toplulu-
ğu, Devlet Opera ve Balesi,
Devlet Tiyatrolan, tstanbul
Devlet Klasik Türk Müziği Ko-
rosu. Istanbul Devlet Modern
Folk Müziği Topluluğu, Istan-
bul Devlet Türk Müziği Toplu-
luğu, tstanbul Tarihi Türk Mü-
ziği Topluluğu, Konya Türk
Tasavvuf Müziği Topluluğu,
Sıvas Devlet Türk Halk Müziği
Topluluğu, Şanlıurfa Devlet
Tûrk Halk Müziği Korosu ve
Elazığ Devlet Klasik Türk Mü-
ziği Korosu, bu 11 ilimizde izle-
nebilecek.
Kültür Bakanı Timurçin Sa-
vaş, 1. Anadolu Kültür ve Sanat
Şöleni'yle ilgili olarak düzenle-
diği basın toplantısında. Türki-
ye'nin kültür çeşitliliğini. ülke-
mızin ulusal birlik ve bûtünlüğü
için bir zenginük olarak kabul
ettiklerini. sanatla toplumda bir
uzlaşma, kaynaşrna yaratmak
istediklcrini söyledi.
Kültür Bakanı "Devlet Ope-
ra ve BaJesTni V'an'daki vatan-
daşlanmız da, Bitlis'tekiler de iz-
leyecek. Böylece sanatı yaygı-
ıdaştinnaya ve ülke çapııida en
geniş paylaşımı sağlamaya
çalıştyomz. Bu konuda ba-
kanlığunızı seferber etmiş du-
nnndayız" dedi.
Sivif toplum örgütlerinın de
katkısıyla gerçekleşen 1. Ana-
dolu Kültür ve Sanat Şöleni'nin
bir başlangıç olduğunu kayde-
den Savaş. bundan sonra daha
uzun zamanlı planlama ve
programlama yaparak bu et-
kinliği gerçekleştireceklerini
söyledi. Ulaştıklan bütün sa-
natçılann I. Anadolu Kültür ve
Sanat Şö'leni'ne katkıda bulun-
maya ve Türkiye'nin her köşe-
sinde sanatlannı icra etmeye
hazır olduğunu belırten Timur-
çin Savaş. Ahmet Özhan. Belkts
Akkale, Çiğdem Tunç, Halil Er-
gûn, Faruk Tınaz. tzzet Altm-
meşc, Mehmet Ali Erbil, Meral
L'ğurlu, Nükhet Duru ve Sami-
me Sanaj'a teşekkür etti.
Savaş. 1. Anadolu Kültür ve
Sanat Şöleni'ne mahalli sanat-
çılann da katılacağını belirterek
bu sanatçılara maddi manevi
destek vereceklerini. s öyledi.
Kültür Bakanlığı olarak ileri-
ye yönelik girişimleri. sivil top-
lum örgütleriyle tartışarak katı-
fıma birşekildeprojelendirmek
istediklerini kaydeden Timur-
çin Savaş. sanat şölenleri saye-
sinde halkın sanatçıyla kaynaş-
tığında Türkiye'nin artık üreti-
mi düs'ineceğini. isdihdam
alanlan yaratmak için kendi
kaynaklannı yatınma dönüştü-
receğini söyledi. Sanatçılarla
sohbet eden Kültür Bakanı,
Başbakan Tansu Çiller'den ti-
yatro ve sinemaya maddi destek
isteğinde bulunduğunu söyledi.
Sanatçının özgür ve güvence-
de olması gerektiğını kaydeden
Savaş, "Sanatçımızm sosjal gû-
venlikten yoksun kalmasını iste-
mivoruz. Bakanlık olarak bun-
lan projelendirerek hep beraber
ne yapabilirsek onlara da katkı-
da bulunmak Lstivoruz" dedi.