27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2EKİM1994PAZAR CUMHURfYET SAYFA KULTUR 15 GUNDEMDEKIKONU ONATKUTLAR Civangate1989 yılının bir haziran günüydü. Vakit ikindi olmah. Ömer Kavur ve ben, Urfa'da 'Ayn Zeliha'nın balıklı gölünün kıyısında oturmuş, kirli, san-yeşil suya bakarak, konuşmu- yorduk. Güneydoğu'nun gizemli ve kanlı düşlerinden birini filrn yapmak istiyorduk. Bu amaçla geldiğimiz Ur- fa'da eski kentin ve çarşırun daracık labirent sokaklanm, uçsuz bucaksız Harran düzlüğünün seraplarla dolu tozlu yollanru, baraj sulanyla önce kaplanıp sonra sular bir ara çekilince ölü bir deniz kentine dönüşen Sam- sat'ı dolaşmaktan yorgun; giysileri- mizde kimyon, acı soğan ve tütün ko- kusuyla öylece duruyorduk. Merhaba. Ne yapıyorsunuz bura- d»T Genç, neşeli bir sesle sarsıldık. Oöndük. Bahattin Yücel, sanşına ça- lan saçlan, bıyıklan, haftfçe yanık te- niyle şaşkın, gülümsüyordu. Ikimizin de ayn ayn nedenlerle tanıdığı Yücel, turizmle uğraşıyordu. Urfa'da bulu- nuşumuzun nedenini karşılıkü lusaca anlattık. Onunki bizimkinden daha ilginç. en aandan daha keyifliydi. Yeni bir tur başlatıyordu müşterileri için. Bir sabah Antalya'dan ahyor, bir Polon- ya uçağına bindiriyor, Urfa'ya getiri- yor, tarihi yerleri gezdirip Nemrut Dağı'na çıkanyor, ertesi gün yeniden uçakla Antalya'ya ulaştırarak akşa- müstü içkisini deniz kıyısında içmele- rini sağlıyordu. Kanalizasyon 'regardian O gün, bu yeni başlayacak uygula- manın tanıtımı için gazeteci dostlany- la Urfa'daydı. Bize hemen gruba kaülmayı öner- di. Kabul ettik. Gruptakilerin büyük bölümü, taru- dığımız, dostumuz olan gazetecilerdi. Leyla l'mar, Can Ataklı, Musa Ağa- cık ve başkalan. Hemen hemen tüm gazetelerin temsilcileri vardı. Kısa sü- rede kaynaşük. O gün Nemrut DağVnın binlerce metrelik yükseklikteki tepesine yaptı- ğımız olağanüstü yolculuğu, Kom- magene Krah Antiochos'un ve öbür tannlann yılkrdır bildiğim haide ge- ne de beni etkileyen dev heykellerine güneşin ilk ışıkJannı vuruşuyla yaşa- dığımız heyecaru falan anlatmayaca- ğım. Ama Urfa'da bir otelin taraçasm- da, patlıcanlı kebap yerken yaptığı- mız bir tartışma ve sevgjli Leyla Umar'ın tepkisi bugünkü gibi akhm- da. Ve mutlaka anlatmahyım. Belediye seçimlerinin ve Dalan'ın düşüşünün üstünden sadece üç ay geçmiş olmali. Güncel konulardan bi- ri olduğu için, belki biraz da Leyla'run dalına basma muzipliği uğruna, ma- sadakilerden biri bir lafla açü tartış- mayı. Leyla Umar'ın Dalan'ı beğen- diğini, savunduğunu biliyordum. O gün de öyle oldu. Ama doğrusu biraz talihsiz bir durumdu. Masadaki he- men hemen tüm gazeteciler yer, tarih ve kaynak göstererek çeşitli yolsuzluk ya da usulsüzlükleri anJaüyorlar, Her zaman olduğu gibi sevjmli, ama sert bir tonla 'Çocuklar!' diye ba- ğırdı, "afTedersiniz, ama bütün bu söy- lediklerinizi Dalan başkanken niçin bu açıklıkta yazmadınız?" Bir sessizlik oldu. Tartışma bitti. Şu son günlerde Engin Civan olayı ile ilgili olarak, Sabah gazetesinde Can Atakh'nın yazdığı, her biri öte- kinden daha etkili ve nefıs yaa-haber- röportaj kanşırnı satırian okurken bu eski anı gözlerimde canlanıyor. 'Vizyon ayn, hırsızlık ayn' Bugüne kadar bir şey yazılmadı. kanalizasyon regard'lannın kapağı açılmadı demiyorum, Ataklı'nın da aralannda bulunduğu birçok gazete- cinin çabasını görüyoruz. Ama şu soruyu, şu can alıcı soruyu ayn. Vizyonu harcamayalm]!" Ne de- mek istiyorsun be adam? "tş yapsai da isterse çalsuT mı? Vizyon dediğin bu mu? Şerefsiz, hırsız işbitiriciler ile, şeref- li, tembel, beceriksizler dışında ger- çekten hiçbir seceneği yok mu bu halkın? Elbette farkındayım. Tek tek hepi- miz sorumluyuz. Engin Civan, Em- lak Bankası Genel Müdürü iken, bir belgesel projesi nedeniyle tanıdığım bu pek fiyakalı, Amerikano-arabesk tipin bütün bu haltlan kanştırabilece- ğini tahmin bile edemeyen ben de, kendi hesaplannı kurcalamayı ancak yıllar sonra akıl edebilen bankacılar da, koku ortalığı nefes alınamaz du- ruma getirmişken kendilerine çarpan skandallar dışında çıkar-iktidar ilişki- lerini yeterince kurcalamayan, hatta G üneydoğu'nun gizemli ve kanb düşlerinden birini fılm yapmak istiyorduk. Bu amaçla geldiğimiz Urfa'da eski kentin veçarşının daracıklabirent sokaklanm, uçsuz bucaksız Harran düzlüğünün seraplarla dolu tozlu yollannı, baraj sulanyla önce kaplamp sonra sular bir ara cekilince ölü bir deniz kentine dönüşen Samsat'ı dolaşmaktan yorgun; giysilerimizde kimyon, acı soğan ve tütün kokusuyla öylece duruyorduk. Leyla ise tümüne cevap yetiştirmekte oldukça zorlanıyordu. Kanalizasyon 'regard'lan (aynı za- manda 'bakış' demektir) birer birer açılıyor, içlerinden bir dönemin Sc- raatı' ile ilgili hiç de hoş olmayan ko- kular yükseliyordu. Tannm, her gazetecinin o dönemle ilgili anlatacağı neçok şeyi vardı. Ko- nuşma üerledikçe boğazımıza kadar çamur içinde boğulur gibi oluyorduk. Niçin bu açıklıkla yazmadınız? Leyla Umar, bir ara Bedrettin Da- lan'ı savunmaktan vazgeçti. Umarsız gözlerle baktı konuşanlara. Bunaldı- ğını fark ettim. Tam bu sevimsiz tar- tışmayı kesmek için müdahale etmek üzereydim ki Leyla'nın gözlerinde bir isyan ve öfke kivılcımınm parladığını gördüm. da sormaktan kendimi alamıyorum: "Çocuklar! Bunca bilgüıiz olan, btınca yakından izlediğiniz ve en azın- dan sezgjlerinizle yakaladığınız bu iğ- renç çûrüme, çıkar, ikiyüzlülük ağını parçalamaya başlamanız için ille de kücük piyonlardan birinin vurulması mı gerekirdıT' Şimdi birileri parmaklannı gözü- müzc sokuyor: "Daha önce yazmadık mı?" diyerek. Yazdınız. Ama sonra niçin kendi ellerinizle kapadınız ka- pağı ve vazgeçtiniz takipten? Şimdi birileri TV'lerden inanılmaz bir pişkinlikle mesaj veriyor "Temiz eiler operasyonu hemen başlatümalı- dır. Ama bütün eOer kirli. Al birini, vur ötekine!" Peki ne demek istiyorsu- nuz? "Mademki bütün eiler kirli.. öy- leyse pek dalgalandırmayın" mı? Şimdi aynı pişkinlik gazete sütunla- nnda sırıtıyor: "Vizyon ayn, hırsızlık baa kalemlerin yaptığı gibi hırsızlan kahraman olarak yutturmaya kalkan gazeteciler de, düşünce suçlulannı (!) kovalar ve kovuştururken aslan kesi- len devlet de, tüm soruşturmalan dip- siz kuyularda soğutup unutturan Meclis komisyonlan da ve bütün bunlan belli düzeylerde bilip, bilmez- likten gelen ve hanedanlara inanmayı sürdüren sıradan yurttaş da, hepimiz, derece derece sorumluyuz. Peki ne yapmalı? Haftalardır birçoğumuz gibi kafam medyanın sorunlan ile dopdolu. Gü- nah keçisi aradığımdan değil. Ama ona verdiğim önemden ötürü. Ka- muoyunu bizler oluşturuyoruz. Gençler, vatandaşlar ağzımıza bakı- yor. Bu nedenle, bir başka haziran gü- nünü hatırüyorum. 1 Haziran 1972'- yi. İki genç. Amerikalı gazeteci, Wrodward ve Bemstein. o günün ak- şamı, bir binanın beşinci katında beş kişinin hırsız diye yakalanmalannın günün birinde hem kendi yaşamlan- nı, hem Başkan Nixon'ın yaşamını, hem de ABD toplumunun yaşamını bunca belirleyecek bir olay olabilece- ğini düşünemezlerdi elbette. 'Kutsal' denen bulanık sularda Ama oldu. Basit bir hırsızlık vakası olarak kolaylıkla geçiştirilebilecek bu sıradan olay, 'onlar sayesinde' dev so- nuçlar verdi: VVATERGATE... Hiçbir aynntıyı küçük görüp kaçır- madılar. Hiçbir korku onlan yıldır- madı. Şeflerinin kayıtsızlığına diren- diler. Mahkeme kararlannı bile Sic- dan' denilen o büyük mahkemede bir kez daha yargıladılar. Polisin bulgu- lanyla yetinmediler. Sunulan çıkarla- ra kanmadılar. Ne FBI durdurabildi araştırmayı, ne CIA, nede "Amerika'- nm yüksek çıkarlan.." tşten atılmayı göze aldılar. Show yapmaya değil, 'gerceği ortaya çıkannaya' önem ver- diler. Başkalannın sormadığı, sora- madığı şeyleri onlar sordular. Ucunu bulduklan ip, saraya ulaşmasın diye birçok kez kopanldı. Kurbanlar veri- lerek araştırma süreci durdurulmak istendi. Ama onlar her defasında sıfırdan bir kez daha başladılar. Sonunda başardılar. Bizim Amerikanofiller, neden hiç örnek almıyorlar VVashington Post'- un gazetecilerini? Niçin eski Dale Carnegie'ler, Reader's Digest'ler gibi aptallara yönelik 'çok satar'lan her Allah'ın günü bize yutturmaya kal- kanlar, bir gün de Horace McCoy'un 'Gazetecinin ölümü'nü tavsiye etmi- yorlar? Niçin Pakula'nm NVatergate üstüne o nefıs filmini 'AH the Presi- dent's Men'i tavsiye etmiyorlar okur- lanna? Onlar Amerikalı değil mi? Can Atakh'ya ve sevgili Uğur Mıancu'nun ışıİc tuttuğu yoldan git- meyı başaran tüm gazetecilere teşek- kür. Ama 'kutsal' denilen o bulanık sularda balıklar birbirini yiyor, kimi- leri yok oluyor, kimileri daha da se- miriyor. Ve biz bakıyoruz. Gerçeği bir türlü göremeden. Aııtonioııikendi öykülerîni çekîyor CUMHUR CANBAZOĞLU Uluslararası sinema dünyası bugünlerde Hong Kongçıkışlı bir haberin yarattığı şaşkınlığı yaşıyor. Haber, Çinli yönetmenlerin en ünlüsü Zhang Yi- mou'nun (44) ülke içinde ve dışında çalışmasının 5 yıl boyunca yasaklandığını belirtiyor. 15 eylül ta- rihli haberi bir türlü Çinli yetkililere doğrulata- mayan Baulı ajanslar. 'Kızd Fenerler'in başanb yö- netmeni Zhang Yimou ve sinema oyuncusu eşi Gong Le'nin eline resmi bir belgenin ulaşmadığını bildiriyorlar. Çinli yetkililerin bu tür bir baskı yolunu seçmele- rinin nedeni, yönetmenlerin ülke dışındaki göste- rimler için hazırladıklan farklı montajlı fılmlerde muhalefetin dozunu fazla kaçırması... Haberden sonra Zhang Yimou'nun çektiği "Shangai Traid" adlı fılmi finanse eden Fransızlar belirsizlik üzerine para musluğunu kapadılar ve olay doğrulanana dek yönetmene desteklerini kes- tiler. Yönetmenin diğer fılmi "Çin Piçleri" de kendi ülkesine sokulmadı. Bu gelişmelere karşm 'uluslararası sinema mar- ket'i iyi tamyan uzmanlar, Zhang Yimou ve Gong Le'nin kazançlannın yûzde 40'ını devlete verdik- lerini, Çin sinemasının bayraktarlığını yaptıklannı, bu nedenle haberin doğru olamayacağını vurgulu- yorlar. İtalyan sinemasının büyük ustası Micnelangeio Antonioni uzun haarhklardan sonra Wim We»- ders'le çekeceği filme, kasımın ilk günlerinde başlı- yor. Portofıno'da çekılecek fılm, Antonioni'nin 70"li yıllarda yazdığı ve "Bowüng sul Tevere" (Tiber Üzerinde Bovvling) adlı kitapta topladığı dört aşk öyküsü üzerine kurulu. Antonioni, 12 yıl önce beyinkanaması geçirerek, kısmi felç olmuş ve setlere veda etmek zorunda kalmıştı. Filmin adı büyük olasılıkla kitabın adı olacak; ancak "Nuvole" ya da "VVinter" adlan da düşü- nülüyor. Antonioni ve VVenders kitabın ilk öyküsü "La ragazza e il delitto"yla (Kız ve cinayet) baş- layacaklar. Başrollerde Sophie Marceau ve John Malkovich olacak. Diğer üç hikayenin de oyuncu- lan belli gibi: Irene Jacob. V'incent Peres, Kim Rossi Stuart, Irene Sastres Marcello Mastroianni, Gian Maria Volonte ve Jeremy Irons... - Coca Cola. içinde bevaz ayılann bulunduğu reklam spotunu Natural Born Kfllers" adlı fılminde yanlış yer- lerde kullanan OBver Stoneu protestoetü. Stone, Coca Cola'nın rekla- mını filmde bir Amerikan fut- bolu maçından önce göstermek için anlaşmış. sonra üç kez cina- yet sahnesinden önceki karelere monte etmişti. Şu anda filmin ABD'de do- laşan bin beşyüz kopyasma mü- dahale edemeyen şirket, rek- lamın dünyaya dağıulacak kopyalardan ve video kasetler- den çıkanlmasıru istiyor. - Jodie Foster yöneteceği ıkinci filmin başrolü için Hofly Hunterla anlaştı. Adı belli ol- mayan filmde Hunter, ailesiyle derin anlaşmazlıklan olan bir kadını canlandıracak. Yimou'iHin ülke içinde ve dışında çalışması 5 yıl boyunca yasak- - Jim Jarmash yeni fılmi "De- landı. Antonioni (altta), 12 yü sonra tekrar setlere dönerek, VVen- ad Man" için Robert Mitchum dersüevenibirfılıııebaşlıyor. . ve Gabriel Byrae ile gorüsmele- nnı surdüruyor. Japon-Fransız-Alman-Ingıliz yapımı westemde başrol John Depp'in. - İlk fılmi "Cennet Sinemasryla (Cinema Para- diso) büyük çıkış yapan Gioseppe Tornatore, yeni çalışması "L'uomo DeDe SteDe"nin hazırhklannı bitırdi. Yönetmene göre bu kez filmin konusu yerine hızı insanlan etkileyecek. 67. Oscar ÖdüUeri 27 Mart 1995*te dağıulacak. İki yıldır Dorothy Chandler Pavillion'da düzenlenen tören, bu kez 3200 fazla yeri olan Los Angeles Shrine Auditori- um'a alındı. - Frands Ford Coppola'run müzik yonünü bili- yor muydunuz? Coppola, yeni fılmi "Pinokyo'mm Serüvenleri"nde kullanmak üzere 18 parçayı beste- ledi ve sözlerini yazdı. - 80'li yıllann gözde oyuncusu WflHanı Hurt, New Yorİc'ta 'Smoke' adlı iddialı bir filme başladı. Wayne Wang'ın yönettiği filmde Hurt'ın rol arka- daşlan Haney Keitd. Forest VVhitaker, Stockard Channing, Asliley Judd. - Crysztof Zanussi, şubat ayında yenifilmi"Za- vallı Bir Aziz"i yargılamaya başhyor. YA-PA'DAN DUYURU Sayın Fotokopi Makinası İşlettnedsi! Size çoğaltılmak üzere "yaym haklan' yazannave yayınevlerine ait bulunan telif eserler getirilmektedir. Sahibi yanında olmayan bir maü çantaya koyamayacağımız gibi telif bir eseri de çogaltamayız. Zira, telif bir eserde yazar, çizer, yayıncı ve matbaaa gibi binlerce insanın hakkı ve hutajku bulunmaktadır. Bazı fotokopi işietmedleri; bu eylemle hukukun çiğnenmesine maalesef araa olmaktadır. Ovsa fotokopi makinası, teknolojinin insanlıga sunduğu çok önemli bir imkandır. Yüzyılımızın bu teknolojisi, kendisiyle geüşen hak ve hukuk anla\Tşı ile kullanılrnabdır. Sizi yoğunlaşan bu ahlaki değerlere karşı başlattığımız kampanyaya kaülmaya çağınyoruz. Yukanda sunduğumuz, "Onur Belgesi" kanona bastlarak Y\-PA Çocuk Magazalan na dağıtümıştır. Bu kartonlan buralardan temin edebileceğiruz gibi aynca merkezimizden posta ile ücretsiz olarak isteyebilirsiniz. Çerçeveleyip işyerinize asmanızı, telif eser çogaltmanız konusunda müşterilerinizin talebini onlan uvanp bilinçlendirerek, geri çevirmeniziricaediyoruz. YA-PA YAYIN PAZARLAMA SAN. LTD. ŞTİ. Cağaloğlu Yokuşu, Norlıbahçe Sok. No: 11 34410 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: 0(212) 511 8636-511 34 05 Fax:512 37 25 Cumhuriyetimiz ve Aydmlanma Düşüncesi Ekim sayısında EKİMSAY1SÇIKT1 TOMBAYlUKDe AltıokATUt MİME «WHB «ÛJtt n KUlKA CBOİ PENALH MEMET BAYDUR Zamanın Vakti Aşk ile tutku arasında bir bağ olduğu doğrudur. öte yan- dan bu ilintinin ne olduğu, birinin zayıflaması halinde öbü- rüne ne olacağı hakkındaki bilgilerimiz pek sağlam değil- dir. Tutkusuz aşk olabilir mi? Akılcı bir aşkın mümkün oldu- ğunu kabul edersek sorunun yanıtı olumludur. Aşk'ı akı- Idan ayn düşünüyorsanız başka. Tutku, aşkı aşan bir olgu- dur çünkü. Aşkı ve aklı. Çevrenizdeki insanlara dikkat edin, aşk üstünde konuşanlar, düzeyleri ne olursa olsun, gülüm- seyerek konuşurlar. Tutku söz konusuysa, hemen herkes daha ciddi bir eda takınacaktır. Bu laf salatasından ne gibi bir sonuç çıkarabilıriz? Aşk gülümsetir, tutku vahimdir mi? Tutkunun tehlikeli bir boyutu var mıdırgerçekten? Vladimir Nabokov, bu yüzyılın en değerli roman yazar- larından biriydi, amâ önemli bir böcek-bilimciydi aynı za- manda. Kelebekler üstüne yoğunlaşmıştı bilgisi. Kelebek türleri arasında onun ısmini bilim kitaplarına taşıyan bir ke- lebek bile var. Tutkusu neydi acaba Nabokov'un? Yazmak mı, kelebekler mi? ölümcül olmayan tutkular, sağlıklı tutku- lar da vardır. Italo Cahrino, ölümünden sonra yayımlanan enfes kitabındaki "Çabu/(/u/("başlıklıdenemesındesoruna bambaşka açılardan yaklaşıyor. Calvino'dan öğrendiği- mize göre imparator Charlemagne yaşlılık günlerinde gört- lünü genç bir Alman kızına kaptırmış. imparatorun hizme- tindeki baronlar, efendilerinin memleket meselelerını ve kraliyet onurunu bırtarafa bırakıp kendinı tüm benliğiyle bu tutkuya bırakmasından ötürü çok üzülüp endişelenmişler. Derken kız birdenbıre ölmüş, baronlar derin bir soluk almı- şlar, ama bir de bakmışlar ki imparatorun aşkı ya da tutku- su kızla birlikte ölmemiş. Kızın gövdesini mumyalatıp odasına yerleştirmiş ve mumya ile yaşamaya başlamış im- parator. İmparator bu, ne halt edeceği belli olmaz! Elinde siyasal erk bulunan hemen her kişi gibi. Neyse, konudan uzaklaşmayalım, imparatorun başpiskoposu Turpin bu ga- rıp tutkudan şüphelenmış ve kızın mumyasını görmek iste- miş. ölü kızın dilinın altından kıymetlı taşlarla bezenmiş bir yüzük çıkmış. Yüzük Turpın'ın eline geçtiği anda İmparator başpıskoposa aşık olmuş ve kızın gömülmesine izın ver- miş. Piskopos, imparatorun yakın ılgisini fark edince, en azından politik açıdan zor durumda kalmamak için olsa ge- rek, yüzüğü Konstans gölüne atmış. imparator da Konstans gölüne aşık olmuş, bir daha öle- ne dek ayrılmamış o gölün kıyısından. Calvino bu "masalı" Jules Barbey d'Aurevilly'nin bir ki- tabının yayımlanmamış notlarında okuduğunu söylüyor. Sonra okuruyla beraber düşünmeye başlıyor. Tümüyle anormal bir dizi olay var masalda, birbirlerine bağlı. Yaşlı bir adamın genç bir kıza aşkı, ölü-sevicilik gibi bir "tutku" ya da saplantı, derken eşcınsel bir tutku ve sonunda melan- koli. Yaşlı kral gölün kıyısında suya bakıyor. Dört başı ma- mur bir trajedinin başı ya da sonu olabilir: Kafasında taç, elinde asa ya da kılıç, yaşlı bir kral bir gölün k/yısında, ora- daki gizli gırdaba bakıyor. Aşık olduğu girdabatutkuyla. Bütün olup bitenı bırbırıne bağlayan nedir? Aşk ve Tutku sözcükleri. Masalın süreklilığini sağlayan, birbirine benze- meyen ilişkileri bağlayan iki sözcük. Bir de neden-sonuç ilişkisini sağlayan sihirli yüzük var. Olmayan bir şeye istek duyulmasını sağlayan o içı boş halka. Yaşlı imparator, ölü- münü geciktirmeye çalışıyor sanki hayatın son belirtılerine tutunmaya çalışarak. Bir gölün kıyısında, suya bakarak ya- vaşça yitip giden bir ateş gibi. Masalın gerçek kahramanı, kim ne derse desın, yüzüktür. Kişilerin ne yaptığını da yü- zük belirliyor, onların arasındaki ilişkileri de. Hikayenin alanı, yeryüzü, metrekaresini de sihirli yüzük çiziyor. Calvi- no, kitaplardaki eşyanın her zaman sihirli, büyülü olduğunu söylüyor. Yüzük, iskemle, çay fincanı, inci kolye, anahtar destesi, kol saati, porselen gaz lambası, kullanılmamış bir bılet. Fark etmez, büyülüdür hepsi. Neyse, konudan uzak- laşmayalım, ne diyorduk? Calvino bu masalın beş altı ver- siyonunu bulmuş. Ana çizgileri aynı, ama ayrıntılar değişı- yor zamana ve duruma göre. Kiminde eşcınsel kısım yok, kiminde kız gençkız değil, imparatorun karısı! Ama Calvi- no'yu ilgilendirmiyor bütün bunlar. O en çok Barbey d'- Aurevilly'nin anlatısını seviyor. Çabukluğundan ötürü. öbürleri lafı uzatıyor, bu yazınsal değerıni koruyarak çabu- cak anlatıyoranlatacağını. Yazınsal değerini koruyarak. Si- cilyalı meddahların bir formülü varmış: lu cuntu nun metti tempu. Bir hikayede zamanın vakti yoktur. Olaylarm bağ- lantılarını ya da hikayedeki zaman atlamalarmı "anlatmak" istemedıklerı zaman kullandıkları bırçözüm. Aşk, tutku derken yine yazıya. anlatıya saplandık ama bunlar da başka şeyler gibi, en iyi yazarak ve okuyarak an- laşılır gibi geliyor bana. Calvino'nun kitabından yıne söz edeceğim, şimdilik kitabın adını vereyim: Gelecek Bin Yıl İçin Altı Dilekçe. Beş yazı var kitapta. Doğal olarak. l.AnadoluKültür ve Sanat Şöleni bugünbaşiyor Költfir Servisi - Kültür Ba- kanlığı tarafından düzenlenen 1. Anadolu Kültür ve Sanat Şö- leni bugün başlıyor. 9 ekime dek sürecek Adıyaman. Bat- man, Bitlis, Elaağ', Diyarbakır, Gaziantep. Malatya Mardin. Şanlıurfa, Şırnak ve Van'ı kap- sayan bu etkinlikle, Kültür Ba- kanlığı'nın bütün imkanlannın Türkiye'nin her köşesine götü- rülmesi, amaçlanıyor. 1. Anadolu Kültür ve Sanat Şenliği çerçevesinde, Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Ko- rosu, Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu. Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası. Devlet Halk Danslan Toplulu- ğu, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatrolan, tstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Ko- rosu. Istanbul Devlet Modern Folk Müziği Topluluğu, Istan- bul Devlet Türk Müziği Toplu- luğu, tstanbul Tarihi Türk Mü- ziği Topluluğu, Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu, Sıvas Devlet Türk Halk Müziği Topluluğu, Şanlıurfa Devlet Tûrk Halk Müziği Korosu ve Elazığ Devlet Klasik Türk Mü- ziği Korosu, bu 11 ilimizde izle- nebilecek. Kültür Bakanı Timurçin Sa- vaş, 1. Anadolu Kültür ve Sanat Şöleni'yle ilgili olarak düzenle- diği basın toplantısında. Türki- ye'nin kültür çeşitliliğini. ülke- mızin ulusal birlik ve bûtünlüğü için bir zenginük olarak kabul ettiklerini. sanatla toplumda bir uzlaşma, kaynaşrna yaratmak istediklcrini söyledi. Kültür Bakanı "Devlet Ope- ra ve BaJesTni V'an'daki vatan- daşlanmız da, Bitlis'tekiler de iz- leyecek. Böylece sanatı yaygı- ıdaştinnaya ve ülke çapııida en geniş paylaşımı sağlamaya çalıştyomz. Bu konuda ba- kanlığunızı seferber etmiş du- nnndayız" dedi. Sivif toplum örgütlerinın de katkısıyla gerçekleşen 1. Ana- dolu Kültür ve Sanat Şöleni'nin bir başlangıç olduğunu kayde- den Savaş. bundan sonra daha uzun zamanlı planlama ve programlama yaparak bu et- kinliği gerçekleştireceklerini söyledi. Ulaştıklan bütün sa- natçılann I. Anadolu Kültür ve Sanat Şö'leni'ne katkıda bulun- maya ve Türkiye'nin her köşe- sinde sanatlannı icra etmeye hazır olduğunu belırten Timur- çin Savaş. Ahmet Özhan. Belkts Akkale, Çiğdem Tunç, Halil Er- gûn, Faruk Tınaz. tzzet Altm- meşc, Mehmet Ali Erbil, Meral L'ğurlu, Nükhet Duru ve Sami- me Sanaj'a teşekkür etti. Savaş. 1. Anadolu Kültür ve Sanat Şöleni'ne mahalli sanat- çılann da katılacağını belirterek bu sanatçılara maddi manevi destek vereceklerini. s öyledi. Kültür Bakanlığı olarak ileri- ye yönelik girişimleri. sivil top- lum örgütleriyle tartışarak katı- fıma birşekildeprojelendirmek istediklerini kaydeden Timur- çin Savaş. sanat şölenleri saye- sinde halkın sanatçıyla kaynaş- tığında Türkiye'nin artık üreti- mi düs'ineceğini. isdihdam alanlan yaratmak için kendi kaynaklannı yatınma dönüştü- receğini söyledi. Sanatçılarla sohbet eden Kültür Bakanı, Başbakan Tansu Çiller'den ti- yatro ve sinemaya maddi destek isteğinde bulunduğunu söyledi. Sanatçının özgür ve güvence- de olması gerektiğını kaydeden Savaş, "Sanatçımızm sosjal gû- venlikten yoksun kalmasını iste- mivoruz. Bakanlık olarak bun- lan projelendirerek hep beraber ne yapabilirsek onlara da katkı- da bulunmak Lstivoruz" dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle