23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14EKİM1994CUMA HABERLER Boziak: 1 Seçime girmek istiyoruz' •BATMAN(ANKA)- HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak, ara seçimlere demokratik ortam sağlandığı takdirde girmek istediklerini belirtti. Baunan'agelerek bir basın toplanüsı düzenleyen Bozlak, baskılar karşısında çıkmaza giren hükümet ve parlamentonun ara seçim karan aldığını ileri sürerek, ara seçim yasasının iki hile içerdiğini öne sürdü. Bölgeden lömilletvekibnin 1.5 milyon oyla seçileceğini bunun dışında kalan 6 ilde ise 3 milyon seçmenin bulunduğunu belirten Murat Bozlak, "Bu görüntüye karşın yüzde 10'luk ülke barajı konuluyor. Birdiğer hileyle de seçmen listeleri güncelleştirilmeyerek boşaltılanl800köyde yaşayan 2 milyon seçmen seçim dışı bırakılıyor" dedi. DSPye merkezi dar geliyor • ANKARA (ANKA) - SHP ve CHP'den katıbmlarla solun birinci partisi haline geldiği belirtilen DSP'nin büyümesi genel merkez çahşmalannı da etkiledi. DSP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi, Beşevler'deki genel merkezin partinin 'cazibe merkezi' haline geleceği düşünülmeden tercih edildiğini belirterek, "DSP artık yerine sığmıyor, genel merkezi genişletmek için çalışma başlattık" dedi. Oypusulasınöaki yerler • ANKARA (AA)- Milletvekili ara seçimine katıiacak 19 siyasi partinin birleşik oy pusulasındaki yerlerini belirlemek üzere yarın kura çekilecek. Yüksek Seçim Kurulu, daha önce21 siyasi partinin seçimlere katılabileceğini ilan etmiş, sonraki günlerde DSP ve YP seçimlere kaülmayacaklannı YSK'ye resmen bildirmişlerdi. Bunagöre, birleşik oy pusulasında yer alacak 19 siyasi parti şunlar: Anavatan Partisi, Anayol Partisi, Birleşik Sosyalist Parti, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Diriliş Partisi, Doğru Yol Partisi, Halkın Demokrasi Partisi, Işçi Partisi, Liberal Parti, Millet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Refah Partisi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Sosyalist Deyrim Partisi, Sosyalist Iktidar Partisi, Türkiye Sosyalist lşçi Partisi, Yeniden Doğuş Partisi. İşçi Partisi'nin kongpesi • Haber Merkezi-İşçi Partisi'nin (İP) 3. Genel Kongresi, bugün Ankara'da başlayacak. Birinci veikinci gûnü, Cebeci'deki İnci Düğün Salonu'nda gerçekleştirilecek kongrenin açış konuşmasını İP Genel Başkanı Doğu Perinçek yapacak. Kongrenin üçüncü ve son günü ise Atatürk Spor Salonu'nda yapılacak. Kapanış gününde aynca 'Enternasyonal Şenlik' düzenlenecek. Kongrenin ana hedefınin, "sınıf mücadelesini örgütlemek" olarak belirlendiği açıklandı. Biber'i 1.5 yıl önceki belge tutuklattı •ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Liman-İş Sendikası Genel Başkanı Hasan Biber'in, 1.5 yıl önce öldürülen bir Dev-Sol militanın evinde bulunan ve üzerinde"H.Biber-l milyon TL" yazan belge nedeniyle tutuklandığı öğrenildi. "Biber'in, akrabası olan Dev-Sol üyesi Dede Cengiz'in cenaze törenine kaülması nedeniyle örgüt üyesi olmakla suçlandığı belirlendi. Liman-tş Sendikası'nın yanı sıra Türk-lş'e bağlı 8 sendika da ortak basm açıklamasıyla Biber'in tutuklanma karannı kınadı. Bankalara molotof • İstanbul HaberServisi - Göztepe İstasyon Caddesi üzerinde bulunan Akbank şubesi ile Güngören Haznedar Garanti Bankası şubesine kimliği bebrlenemeyen kişi ya da kişüerce dün gece molotofkokteyb aüldı. Her iki banka şubesinde de maddi hasar meydana gelirken saldınlan Genç Kıvılcım Güçleri üstlendi. Nazım, Bedreddin olayını; bir devrimciköylüayaklanmasışeklinckyonmlamıştır Bedreddinayaklanmasıultan III. Murad'ın fermanma göre, bu topraklarla ilgili her türlü hakkın Sultan III. Murad'- ın bir sözûyle orta- dan kaldınlmış ol- masına da bakıhrsa. Prof. Uzunçarşıb'nın savma katılabil- mek olanaksızlaşmaktadır doğ- rusu. Yani, gördüğümüz ka- danyla, Osmanb İmparatorlu- ğu döneminde, Anadolu'da özel toprak mülkiyeti hakkının bu- lunması şöyle dursun, mülkiyet hakkı kavramının toplumsal bi- şubiz göçebeler DEMİRTAŞ CEYHUN • Şeyh Bedreddin, ülkedeki üretim ve mülkiyet ilişkilerini değiştirmek amacıyla topraksız köylüleri ayaklandırmış bir devrimcidir. Timar ve zeamet sahipleri de, feodal beylerdir. Topraksız köylülerde, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemarin öncülüğünde ağalan kılıçtan geçirip, zaten ekip biçtikleri topraklara el koyarak, ortaklaşacı bir düzen kurmayı amaçlamaktadırlar. linçte henüz taşınır (menkul), taşınmaz (gayri menkul) mülkiyet aşamasına ulaştığını söyleyebilmek bile ola- naksızdır. Toprak hukuku ile ilgili tari- himizdeki ilk yasa olan 1858 Arazi Ka- nunnamesi de, üretim ve mülkiyet ilişki- lerimizden kaynaklanan bir toplumsal dürtüden çok, yabancılann zorlamasıy- la çıkanlmıştır, bilindiği gibi. Bu neden- le, söz konusu yasanın getirdiği olanak- lann, toplumun mülkiyet bilincini, bir- den özel toprak mülkiyeti aşamasına sı- çratarak bir mucize yaratıp, köylüleş- memizi sağladığını söyleyebilmek de, el- bette olanaksızdır. Oysa. büyük ozan Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin olayını: Destan'ında, toprak uğruna girişilmiş bir devrimci köylü ayaklanması şeklin- de yorumlamıştır, anımsanacağı gibi. "tznik sûrgünü", "Bedreddin ak bir koyun postu üstüne/ oturmuş." Karşısında diz çöküp, "bir dağa ba- kar gibi" bakan, müridleri. "Başı tıraşlı/kalın kaşh/ince uzun boy- lu Börklfice Mustafa." ile "kartal gagalı Torlak Kemal"e "Bütün dünya mallan insanlann or- taklaşa yararlanması içindir ve yeryü- zünde böyle sınırlar, senin benim diye gerçekten bölünmüş toprak par- çalan yoktur." "Kadınlar müstesna olmak üzere, erzak, melbusat (gıy sıler), mevaşi (binek ve kasaphk hay- vanlar) ve arazi gibi şevlerin kaf- fesi (tamamı) umumun mili müş- tereki addedilmelidir" dıye fet- vayı "hatü talik ile" yazıp ver- miş ve ardından yekinip kalka- rak; "Ben gayri zuhtır ve huraç ede- cegrnı (ayaklanacağım) Toprak adamlan toprağı fethe gMece- ğfeT buyurmuştur. Hep beraber... Görüldüğü gibi, amaç, "Top- rak adamiarmın toprağı fethet- mesi''dir. Yani, "ağalar topye- kun kılıçtan geçirilip" "hünkann (padişahın) ve hünkar be\ lerinin timan zeametr" ortaya verile- rek, "Şol kardeş toprağını bir yol da" topraksız köylulerin, dinsiz Şamanlann sürmesidir. Amaç: "Hep bir ağızdan türkü söyle- yip/hep beraber sulardan çek- mek ağı,/ demiri oya gibi işleyip hep beraber,/ hep beraber sûre- bihnek toprağı/, ballı incirieri hep beraber yiyebilmek/, yarin yanağuıdan gayri her şeyde"/ her yerde/ hep beraber!/ diyebibnek- tir." Kısacası, Şeyh Bedreddin, ül- kedeki üretim ve mülkiyet ilişki- lerini değiştirmek amacıyla top- raksız köylüleri ayaklandırmış bir devrimcidir, bu yoruma göre. Timar ve zeamet sahipleri de, bir anlamda feodal beyler- dir. Timar ve zeamet ise, birer mülkiyet birimleridir. Top- raksız köylüler de, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in öncülüğünde ağalan kılıçtan geçirip, zaten ekip biçtikleri top- raklara el koyarak, ortaklaşacı (kolektif) bir düzen kurmayı amaçlamaktadırlar. Kuşkusuz, Nazım Hikmet, ne Osmanlı tarihi uz- manıdır, hatta ne de tarihçidir. Ama öte yandan da unutulmamalıdır ki, her yazmsal yapıün gizli veya açık bir tarihi ve bir coğrafyası da mutlaka var- dır. Dolayısıyla yazarlann tarih ve coğ- rafyayla ilgilenmeleri de doğaldır. Ne var ki yazmsal yapıtlann tanh ve coğ- rafyalannın nesnel olmaktan çok, her yapıt için özgün ve özgül olduğu da unutulmamalıdır. Fakat ilginçtir, Nazım Hikmet'in bu yorumu, salt destana özgü yazmsal bir olgu olarak değerlendirilmek yerine, ay- dınlanmızca, Osmanlı toplumunun üre- tim ve mülkiyet ilişkileriyle ilgili bir bel- ge, örneğin timar sisteminin de sonuçta bir feodal düzen olduğunun bir kanıtıymış gibi gösterilmeye bile kalkı- şılmıştır daha sonralan. şen bu kararlan ise Osmanb ülkesinde şehzadeler arasında tam 11 yıl süren bir saltanat kavgasına neden olmuştur. İşte şehzadeler arasındaki bu iktidar kavgasının sürdüğü günlerde, 1406"lar- da da, Şeyh Bedreddin, henüz 20 yaşla- nndayken, 1378-79'larda öğrenim için gittiği Mısır'dan geri dönmüştür Edir- ne'ye. 1410 yılında da Edirne'de hü- kümdarbğını ilan eden Şehzade Musa Çelebi, Şeyh Bedreddin'i kazaskerlik görevine getirmiştir. Serez Çarşısı'Dda çıplak... Yani Şeyh Bedreddin, nerdeyse 30 yıl sonra döndüğü ülkesinde, şehzadeler arasındaki kanlı iktidar kavgasında is- temeyerek burun buruna gebniş ve ken- disini, gene istemeyerek bir taraf olarak bulmuştur birden. Daha sonra da kardeşi Musa Çelebi- yi yenerek Osmanb hükümdan olan Mehmet Çelebi, Musa Çelebi'nin kazas- keri Şeyh Bedreddin'i de Serez çarşısın- da çınlçıplak astırmıştır. Görüldüğü gibi Şeyh Bedreddin de büyük bir olasıbkla bu kanlı iktidar kavgası sırasında bir siyasal cinayete kurban gitmiş olsa gerektir bizce. Ayn- reddin ve müridlerinin ayaklanmalan, kesinlikle bir toprak kavgasıdır. Ağalan kılıçtan geçirip düzene el koyarak, has, timar. zeamet sahiplerinin elinden top- raklan abp halkın ortak mab kılmak için ayaklanmışlardır. Nitekim Börklü- ce Mustafa adında "adi bir Türk köylü- sü", "Karabunm tesmiye edilen dağlık bir memlekette meydana çıkıp", "köylü Türklere, kadınlar müstesna olmak üze- re erzak, melbusat, mevaşi ve arazi gibi şevlerin kaffesinin umumun mali müşte- reİü addedilmesi" gereküğinı söyleyip. "Ben senin emlakine tasarruf edebüdi- ğun gibi sen de benim emlakime aynı su- rette tasarruf edebilirsin" demiş ve amaçlannı açıklamıştır. Nazım Hikmet'i coşturan da hiç kuş- ku yok, Bizanslı tarihçinin bu sözleri ol- muştur. Ve ilginçtir, bu coşkuyla da Bi- zanslı tarihçinin yazdıklanndan kuş- kulanmaya bile gerek duymamıştır gali- ba. Oysa bu Bizansb tarihçi. ansiklopedi- lerde verilen bilgilere göre 1400'lerde doğmuş, 1470'lerdedeölmüştür. Dola- yısıyla Şeyh Bedreddin olayırun yaşan- dığı günlerde de, kesinlikle bir tarihçi fi- lan değil, en çok 20 yaşlannda bir deli- kanh olsa gerektir. 1421'lerde de İstan- destanında, bir devrim köylü ayaklan- ması olarak işlemiştir. Dolayısıyla, salt bir yazmsal olgu şeklinde değerlendiril- melidir bizce, kesinlikle. Cumhuriyet döneminde de, köylüleşememişiz ama, toprak ağabgını yaratmışız galiba... Görüldüğü gibi, Anadolu Türkleri'- nin, Osmanlı Imparatorluğu dönemin- de gerekli toplumsal evrimleri geçirerek. bir tanm toplumu, bir köylü toplumu haline dönüştüğünü söyleyebilmek, doğrusu bizce, gerçekten olanaksızdır. KöylültştUldik a» ehmet Çelebi, Musa Çelebi'nin kazaskeri Şeyh Bedredain'i de Serez çarşısmda çınlçıplak astırmıştır. Görüldüğü gibi Şeyh Bedreddin de büyük bir olasıbkla bu kanlı iktidar kavgası sırasında bir siyasal cinayete kurban gitmiş olsa gerektir bizce. İyelik ortaklığı Oysa, Şeyh Bedreddin olayının ya- şandığı yıllar, Osmanb tarihinin en İca- ranbk dönemlerinden birisidir. Yüdmm Bayezid, 1402 Ankara savaşını yitirmiş ve Timurleng'e tutsak düşmüştür. Ve Timur'un, ülkesine dönerken kendisini de tutsak olarak Semerkand'a götürece- ğini öğrenince, yüzüğündeki zehiri içe- rek 9 Mart 14O3'te intihar etmiştir. Timur ise 8 ay kaldığı Anadolu'da, Osmanblar'ın, ardından yeniden güç- lenmemesi için hem Anadolu'daki bey- Ukleri topraklannı geri vererek yeniden diriltmiş, hem de ülkeyi Yıldınm'ın oğullan 4 şehzade arasında bölüştüre- rek her birini ayn ayn hükümdar ilan etmişken, bu intihar olayına çok üzül- müş ve bu kez cesedi oğlu Musa Çelebi'- ye teslım ederek, babasını hükümdariara mabsus bir merasimfc defnetmesini iste- yerek, Osmanb hükümdarbğmı ona devretmiştir. Timur'un birbirleriyle çeli- ca yukanda da beürttiğimiz gibi timar sisteminin mülkiyet hakkıyla herhangi bir ilişkisinin bulunmadığı da kuşku- suzdur. Nitekim Cemil Yener de "Bedreddin'- den söz eden kaynaklar onun iyelik (mül- kiyet) ortaklığını savunduğundan söz et- mezler. (Şeyhin ünlü yapıtı) Varidat'ta da bumınla ilgili bir sav yoktur. Şeyhin kurmak Lstcdiği düzende iyelik ortaklığı bulunduğu (savı) Börklüce Mustafa ile Uişkisine dayanır" diye yazmaktadır. (Türk Dib Dergisi, Temmuz-Ağustos 1992) Gene Cemil Yener, Serez'de, Sultan Mehmet Çelebi'nin huzurunda yapılan uzun ve tartışmab yargılama sırasında da şeyhe "mülkiyet hakkı" ile ilgib her- hangi bir suçlamada bulunulduğundan vakanüvislerin hiç söz etmediklerini be- brtmektedir. Nazım Hikmet de bir tarihçi olmadığı gibi. hapishane koşullannda konuyu gereğince araştınp inceleme olanağırun bulunmadığım bebrtmek amaayla mı biraz da kim bilir.. daha destanın başm- da, uzun bir giriş yazısı yazarak, hem böyle bir destan yazma karannı nasıl verdiğini, hem de bu-yorumunun hangi kaynaklara dayandığını aynntılanyla uzun uzun anlatmıştır. İşte, destanın bu giriş yaasında veri- len bilgilere göre ozan, hapishanede bir rastlantı sonucu ebne geçen, İstanbul Darülfünunu llahiyat Fakültesi Tarihi Kelam müderrisi Prof. Mehemmed Şe- refeddin Efendi'nin "Simavne Kadşı Oğlu Bedreddin" adb kitapçığındaki Bi- zansh tarihçi Dukas'dan yapılmış abntı- lan okuyunca, dehşetli heyecanlanmış ve bu destanı yazmaya karar vermiştir. Nitekim, Dukas tarihinin söz konusu bölümlerini destanda da aynen yinele- mektedir. İşte bu tarihe göre, Şeyh Bed- bul'un arük çepeçevre Türklerle kuşatıl- mış olmasından ürküp. MidiUi adasına yerleşmiştir, gene aynı kaynaklarda ve- rilen bilgilere göre. Yani, o yıllarda Anadolu'nun tamamı Türklerin ebnde- dir ve Dukas, bütün yaşamı boyunca bir kez olsun ne Anadolu'ya geçmiştir, ne de Türklerin arasında bulunmuştur, an- laşıldığı kadanyla. Kısacası, Bizanslı tarihçi Dukas'ın, Şeyh Bedreddin olayının görgü tanığı olması şöyle dursun, yaşandığı yıllarda bu olaylardan haberinin olduğu bile kuşkuludur doğrusu. Zaten tarihini de, en erken 40-50 yaşlanndayken yazmış olmahdır. Bu nedenle, Dukas'ın yazdık- lannı, Şeyh Bedreddin olayıyla ilgili bir nesnel tarih olarak değerlendırmek yeri- ne, Batılı bir aydının yakıştırma bir yo- rumu şeklinde ele almak. bizce daha doğru bir yaklaşım olsa gerektir. Feodele karşı kavga Üstebk, deniz ötesindeki Sisamh Ce- nevizblerden ye belki de yanm yüzyıl sonra dinlediğı söylencelere dayanarak yaptığı bir yorum olarak değerlendirilse gerektir, doğrusu. Çünkü, bizce hiç kuşku yok ki, Roma ve Bizans imparatorluklan döneminde toprak köleliğini ve feodabteyi yaşamış bu insanlar, Anadolu'ya gelen bu yeni komşu Türklerin de aynı şeyleri yaşa- dıklanna inandıklan için, olsa olsa yön- temiyle yakıştırarak, Şeyh Bedreddin olayının da feodal beylere karşı verümiş bir toprak kavgası olduğunu düşün- müşlerdir. Doğallıkla. Görüldüğü gibi. Nazım Hikmet de, bu Bizanslı resmi saray tarihçisinin yo- rumunu kendi Marksist düşüncelerine de uygun düştüğü için kolaycacık be- nimseyerek. Şeyh Bedreddin olayını. Ama ilginçtir, bir köylü toplum oldu- ğumuz konusunda da aydınlanmızın şuncacık kuşkusu yoktur gördüğûmüz kadanyla. Ornegin, Çetin Altan, son 10-15 yıldır, nerdeyse iki yazısından bi- rinde bu köylülük konusunu açmakta ve köylülükten nasıl kurtulabileceğimiz üzerine olmadık fanteziler üretmekte- dir. İlginç öneriler getirmektedir. Çün- kü geri kalmışbğımızın tek nedeni, hala köylü oluşumuzdur. Öncelikle bu köy- lülüğü aşmamız gerekmektedır ona gö- re. Yani, aydınlanmız gördüğümüz ka- danyla bugüne dek bir kez olsun, acaba gerçekten köylüleşebibniş miyiz diye sorma gereğini bile duy- mamışlardır, her nedense. Oysa cumhuriyetin daha ilk yıllannda, 1927'de yapılan bir sayım, Osmanb İmparatorluğu döneminde gerçekten köylüle- şememiş olduğumuzu bütün çı- plakbğıyla. somut olarak, ra- kamlarla gözler önüne sermek- tedir, bizce. Bu sayıma göre. Türkiye'deki, 231.5 milyon dönüm olan ekilebi- lir topraklann sadece 43.6 mil- yon dönümü, yani ancak altıda biri ekilmektedir, 1927 yıbnda. Acaba niçin? Çünkü, CHP Genel Sekreteri ve Içişleri Bakanı Şükrü Kaya da, 1930'lu yıllarda Meclis'te yaptığı bir konuşmada. "On se- kiz milyon Türkün on beş milyo- nu çiftçidir. Bu on beş milyonun birçoğu kendi toprağında çalı- şmaz"demektedir. Gene Başba- kan İnömi'nün aynı günlerde Meclis'te yapüğı bir konuşma- da verdiği bilgileregörede; "Köy- lümüzün yarısına y akın bir kısmı topraksızdır, başkalanna ait top- raklarda çalışmaktadır." Atatürk de. CHP'nin halkçıbk anlayışını açıklayan bir konuş- masında, "Milletimizin ekseri- yet-i azimesi çiftçi ve çobandır" demiştir. Topraksız köylü Görüldüğü gibi, toplumumu- zun en az yüzde sekseni, Ata- türk'ün deyişiyle 'çiftçi ve ço- ban' olduğu halde. ilginçtir, ül- kedeki ekilebibr topraklann da altıda beşi boşUır, sürülüp ekil- memektedir. Üstebk, kırsal ke- simde yaşayan bu insan- lanmızın da yansı toraksızdır ve bu topraksız insanlann bir kısmı başkalannın topraklan- nda ücretlı işçi olarak çabşmak- tadırlar. Acaba niçin? Aynca, nüfusun yüzde sekseni kırsal kesimde yaşadığı ve onlann da büyük bir kısmı topraksız olduğu halde, cum- huriyet hükümetlerinin bu insanlardan gelen yoğun bir toprak talebi baskısı al- tında kaldıklannı söyleyebilmek de ola- naksızdır gabba. Çünkü, gördüğümüz kadanyla, hükümet programlannda da toprak reformundan ilk kez 1934 yıbn- da söz edilmiştir. Ve hiçbir zaman da, konu yöneticilerimizce ciddi olarak ele abnmamıştır. Hükümetler bu insanlardan gelen bir toprak talebiyle karşılaşmamışlardır, çünkü onlann büyük bir bölümü hala hayvancıbkla uğraşmaktadır ve onlar için önemli olan tanm toprağı değil, ot- lakür. Yaylaktaki ve kışlaktaki oüaldar için de tapu gerekmemektedir. Ama ilginçtir, bu sahipsiz topraklar konusunda üzerinde yaşayan insanlar en küçük bir girişimde bulunmazlarken parti ileri gtlenleri, nüfuzlannı kullana- rak bu topraklan bir an önce yağmala- yabilmek, tapulanm üzerlerine çıkara- bilmek için birbirleriyle yanşmışlardır sanki. Ve 10-15 yıl gibi oldukca kısa bir sürede 'bu çiftçi ve çobanlar' belki değış- tirilememiştir ama, ülkede bir toprak ağası sımfı yaratılmıştır kentli veya ka- sabab bu siyasal mütegallibelerden, ga- bba... Bu sahipsiz topraklann, üzerinde yüzyıllardır yaşayan insanlarca ekibp biçilmesine veya otlak olarak kullanıl- masına karşın, sırtını partiye dayamış kentli veya kasabah eşrafca yağma edil- mesinin, üstebk bunun hükümetlerce sanki bir politika olarak uygulanması- nın bibncine ilk varanlar da, ilginçtir, gene yazarlanmız olmuştur, gördüğü- müz kadanyla. Yarın: Gerçekten köylü olamadık mı? BIRBAKIMA SERVER TANİLLİ Ben Isterim ki... Dünyamız, bir süre var, iyi bir dünya olmaktan çıkmış durumda. Ne zaman iyi oldu ki, demeyin. Görece bir dengesi, bir durmuş oturmuşluğu vardı. Olmayan oşimdi. Daha düne kadar, Bosna-Hersek'te, Somali'de silah- lar ölüm kusuyordu; Ruanda, tarihin bir örneğini -belki- hiç görmediği bir kıyıma uğradı birkaç ay önce; eski Sovyetler Birliği'nde yanıp yanıp sönen ateşleri nasıl hatırlamaz oluruz? Cezayir'de gün aşırı kan akıyor; Kör- fez, yeniden bir tehlikenin eşiğinde... Daha da yüreğimize oturan, uluslararası topluluğun aczi. Ya içerdeki durumumuz? Bir dönemin, özal'lı yılların çirkefi, skandallara bürü- nerek ortaya serilmiş halde; politika, gericiliğin ve şove- nizmin ekmeğine yağ sürecek biçimde gelişiyor. Daha da korkuncu, Kürt-Türk, iki kardeş halkın çocukları karşı karşıya getirilmiştir, birbirlerine kurşun sıkıyorlar; öğ- retmenler öldürülmekte, fukara Kürt köyleri boşaltıl- makta, yurtları yuvaları ateşe verilmektedir. Dağlar ve ormanlar alev alev. Barışın, aklın ve izanın sesi duyulmaz halde. Ama Kürt-Türk, benim insanlarımdır bu acıları çeken. Nasıl karamsar olmazsınız? Böyle durumlarda, umudun aydınlığına ve sıcaklığına götüren en kısa yol, şiirdir. Geliniz, ünlü Azerbaycanlı şair Resul Rıza'nın, Ataol Behramoğlu nun çevirisin- den, o insancıl 'Elimden Gelse' adlı şiirini beraber oku- yalım: Ben isterim ki Bulutlar ağlasın, Ama çocuklar ağlamasın; Hiçbiri öksüzluk, yetimlik nedir duymasın. Ben isterim ki Konuşsun her çiçek kendi dilince; Ama silahların kesilsin sesi. Ben isterim ki Kapansın bütun kapılar karanhğa; Ama gözler kapanmasın Sözler kapanmasın. Ben isterim ki Yangınlar sönsün, Ama umutlar sönmesin; Erişsin her meyva kendi dalında, Yüreklere acı bir söz değmesin. Ben isterim ki Eğilsin dallar bereketten; Ama insanoğlu başını eğmesin Utançtan ya da güçsüzlükten. Ben isterim ki Gözyaşı gibi aksın pınarlar, Toprağın üzerinde duru berrak; Ama pınarlar gibi akmasın gözyaşı, Yeryüzünün hiçbir yerinde. Ben isterim ki Bir yıldızlar kalsın uykusuz Gökyüzunün derinliklerinde; Ama insanlar yatıp dinlensinler, Taze bir güçle başlamak için Güzel sabahlara, Aydınlık sabahlara. Ben isterim ki Herşey Herşey Her şey eğilsin insanın önünde; Ama insan, insana tutsak olmasın. Ben isterim ki Sevinç bol olsun, Mutluluk bol olsun Ülkeden ülkeye giden yol olsun. Servet Komisyonu Çiller arsa, Erbakan dövizzengini ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Siyasi parti genel baş- kanlannın servetlerini araştır- mak için TBMM'de kurulan komisyon, 5 liderin Meclis BaşkanbğYna verdikleri mal bildirimi zarflannı açtı. Ko- misyonda bildirdikleri servet- leri okunan Başbakan Tansu Çiller, TBMM Başkanı Hûsa- mettin Cindoruk, ANAP Ge- nel Başkanı Mesut Yılmaz, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve eski başbakanlar- dan Yıldınm Akbulut arasın- da en zenginlerin Çiller ve Erbakan olduklan öğrenildi. Toplantıda, Erbakan'ın mal bildirim zarfmın 12 gün önce- sinin tarihini taşıdığı bebrle- nince, RP liderinin daha önce servet beyanında bulunup bu- lunmadığı, bulunmadıysa neden işlem yapıbnadığı İco- nulannın TBMM Başkan- hğı'na sorulması, tutan 70 milyar braya yaklaşan döviz- lerin nerede bulunduğunun araştınbnası kararlaştınldı. DYP Denizb Milletvekib Haluk Müftüler başkanbğın- daki araşürma komisyonu- nun, dün yaptığı toplantıda, 5 hderin TBMM Başkanbğı'na bugüne kadar yaptıklan mal beyanlan komisyon üyelerine okunurken 36 liderin tümüne ait zarflann açıbnasından sonra basma açıklama yapıl- ması kararlaşünldı. Çabşmalan oldukca gizü tutulan komisyonun yapüğı toplantıdan edinilen bilgilere göre, en zengin iki bder Baş- bakan Çiller ve RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan. Erbakan ve Çiller'in servetle- rinin trilyonlarla ifade edildiği bildirildi. Erbakan'ın, büyük çoğun- luğu İsviçre Frangı, mark ve dolardan oluşan 70 milyar b- ralık dövize sahip olduğu öğ- renilirken, önemli büyüklükte arazilere de sahip olduğu bil- dirildi. Erbakan'ın TBMM'ye ver- diği mal bildiriminin üzerin- deki tarihin 1 Ekim 1994 ol- duğu görüldü. Komisyonda dile getirilen iddiaya göre, ya- saya karşın mal bildiriminde bulunmayan RP lideri, ancak araşürma komisyonu kuru- lup konu tartışılmaya başla- mnca, 12 gün önce yükümlü- lüğünü yerine getirdi. Akbulut'un kol saati Eski başbakan ANAP'b Yıldınm Akbulut'un mal be- yanı konusunda "en hassas" lider olduğu bebrtiürken, Ak- bulut'un kol saatini bile Mec- lis'e bildirdiği öğrenildi. Başbakan Çiller'in, millet- vekib' seçildiğinde ve Başba- kan olduktan sonra verdiği iki mal bildirimi arasında önemli farkbbklar olduğuna dikkat çeküirken, ek mal beyamnda bulunmadığı ve servetindeki degişikbkJerle ilgili ek mal bil- diriminde bulunmayarak ya- saya göre suç işlediğj öne sürüldü. Çiller'in 1993 yıb ey- lül aymda TBMM'ye yapüğı mal beyanında biri 140 metre- kare obnak üzere ABD'de iki taşınmaza sahip olduğunu açıkladığı öğrenildi. Çiller ailesine ait Marsan Marmara Holding A.Ş'nin ABD'de aldığı milyarlarca h- rabk gayrimenkulun ek bildi- rime konu edilmesine gerek ohnadığı kaydedildi. Çiller'in ilk mal bildiriminde gösterilen ve saüldığı açıklanan Marso AŞ'nin ikinci mal beyanında yer abnadığı ortaya çikarken, Çiller'in satıştan dolayı elde etmesi gereken gebri ek mal beyanıyla da göstermediği be- lirlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle