03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14EKIM1994CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Jack Nichobon VtfOLF: Jack Nicbobon bu filmde kabank kaşlan, yırtıcı ve hayvansı bakışlany- la gerçek bir kurt olarak karşırruza çıkıyor. Filmin yö- netmeni Mike Nichob, film- de uygar insanlann nasıl sal- yalan akan, tiksindirici hay- vanlara dönüşebileceğini gösteriyor. Uygarbğın ci- lasını kaldırarak, altındaki barbarhklan gözler önüne seriyor. 'Wolfun baş karakteri Will Randall, yaşam karşısı- nda yenik düşmüş bir adamdır. Kansına sadık, saygı duyulan bir kitap editö- rüdür. Bir gûn arabayla ya- zarlanndan birini ziyaretten dönerken yolda önüne çıkan bir kurta çarpar. Arabası- ndan indiğinde birdenbire gözlerini açan kurt Will'i ısınr, sonra da kaçar. Bun- dan sonra 'dönüşüm' başlar. İlk işaret vücudunda çıkma- ya başlayan ekstra tüylerdir. Iş yerinde etobur bir hayvan gibi davranmaya başlar, cin- sel istekleri artar, evliliğini umursamaz olur. Filmin kadın oyuncusu Michelle Pfeiffer ise zengin bir işadamının kız olan Lau- ra Alden'ı canlandınyor. Şı- mank ve eski bir uyuşturucu bağımlısı olan Laura, WiJl'in içinde büyûmeye başlayan erkeklik hormonunu hareke- te geçiren bir başka unsur olarak karşımıza çıkıyor. 'Wolf pek çok bakımdan eski moda bir film olarak ni- teleniyor. Ennio Morricone*- un müziğinde, korku fılmle- rinin müziklerinde yer alan biitün klişeler yer alıyor. Filmin özel efektleri ise beklenenden daha az. Özel efektlerden sorumlu olan Rick Baker bu işe 1976 yılın- da 'King Kong' fılmiyle baş- ladı. Baker protez makyaj ve san kontakt lenslerin büyük bir savunucusu. Yönetmen Nichols, "Fil- min bazı aşamalannda *biz deli miyiz' diye sorduğum an- lar oldu. Film erkek cinselliği üzerine. 'Gece hayvan, gün- dûz hoş bir beyefendi' tetnası ilgimi çekti. Aynca bu adamm Jack tarafmdan can- landınbnası da... Çûnkü kurt adam oJma konusunda yan yolu almıştı zaten" dı\or. Hep kovalanan ama bir türlü yakalanamayan özgürlüğe dair Kieslowski başyapıtı Âşk özgürlüğe karşı... YEDIRENK ÜGUR KÖKDEN Krzysztof Kieskmski. Lehçeye özgü, okunması güç, sessiz harf- lerden oluşan bu ısim, bilindiği gibi günümüzün en önemü ve kendine özgü sinema yaratıcılan- ndan birinin, ne yazık ki "Üç Renk" üçlemesinin ardından sı- nemayı bıraktığını bir süre önce açıklayan, Polonyalı SUNGU ÇAPAN ÜÇ R e n k : MOVİ (Trois Couleurs: Bleu) Yönetmen: Krzysztof Kieslovvski/ Senaryo: Krzysztof Piesievvicz, K. Kieslowski/ Kame- ra: Slavvomir Idziak/ Müzik: Zbigniew Pre- isner/ Oyuncular: Juliette Binoche, Benoit Regent, Florence Pernel, Charlotte Very, Helene Vincent, Emmanuelle Riva, Hugues Qu- ester/1993 Fransa, Polonya, İsviçre yapımı (IFA), B. Alkazar-Avrupa Sineması'nda. vermektense ban sorulan dile getiren yapıtlar ortaya koymuş. kendini Albert Camus gıbı iyimser bir kaderci sayan ya- zar-yönetmen Kıeslovvski'nin sanki usta bir romancının elinden çıkma. son dene- mesi "Üç Renk" üçlemesi, farklı mekan- larda (ülkelerde) çekilmiş farklı öyküleri, farklı kahramanlan ve ilişkilerini ele alıp işlıyor. Turkuvaz mavisinden Prusya ma- visine ve gitgide koyulaşan laciverde bü- gömülmesı, yeni evinde küçükken korkup tıksindiği bir hayvana. taze yavrulamış fa- reyı görmesine dek sürüyor. Kayıtsızlîğın dan sıynlıp, dönmeye devam eden dün- yanın bu kez de üstüne üstüne giden Ju- lie'nin komşusunun kcdisıni alıp evine ge- tirmesi de, yeniden hayata dönüşünün göstergesidir. Sağ kurtulduğu, ancak tüm dünyasının ters yüz olduğu kazadan son- ra, her şeye karşı muhalif ve çelişik bir ruh Potanski, Skoiimotreki, leri dünyaya armağan etmış Po- lonya sinemasından yeuşerek uluslararası sulara açılmış ve kuşkusuz son on yıla bü- tün eseriyle damgasını vurmuş, alçakgö- nüllü bir usta. Gitgide incebkli, özgün bir üslubu geliştirdiği her yeni fibniyle adı- ndan söz ettiren bir görüntü ve anlatım büyücüsüne dönüşen, Lodz mezunu, Krzysztof KieslowskFyi yıllar önce Sinema Günteri'nde "Amatör", "Sonsuz" gibi ılk yapıtlanyla tanımış ve 1988 Cannes Festi- vali'nde ölüm cezasına _ karşı çıkan çarpıa "ÖMürme Üzerine Köçük Bir FflnTiyle bütün eleştir- menlerin ve seyircinin soluğunu kesmesine tanık obnuştuk. Cannes'da keşfedilmesinden sonra Fransa'da çabşabılme ola- nağma kavuşan ve 1991 "de yine Cannes Festivali'nde genç yıldız Irene Jacob'a en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran "Verotıknıe'- in Çifte Hayatı"yla, Hz. Musa- run On Emir'iru yorumladığı on filmden oluşan "DekaJog" dene- meleriyle yaygınlaşan ününü pe- kiştiren Kieslowski, görünen o kı seri film çekmeyi iyice alışkanlık edindi. Bu kez Fransız devrimin- den dünyaya sacılmış, giderek yaşamın vazgeçilmez evrensel de- ğerlerine dönüşmüş, özgürlük. eşitlik. kardeşbk kavramlanna ilişkin bir üçlemeyle karşımızda usta. Bu trilojiye son 2 yıbnı hasre- den Kieslowski'nin, Fransız bay- rağırun renklerinden esinlenılen bu "Üç Renk" denemesinin, gös- terildiği 1993 Venedik Film Festivab'nde en iyi film, en iyi kadın oyuncu (Juliette Binoche) ve en iyi kamera (Slaivomir Idzi- ak) Altın Aslan'lannı kazanan ilk yapıtı "Bleo-Mavi". bugünden ıtı- baren Beyogiu Alkazar-Avrupa sı- Kieslov\ski'nin Mavf sinde, birden felaketlerle jüzyüze kalakalmış kadının içsel atmosferini vansıtan nemasında gösterilıyor. 68 in mı- Juliette Binoche, Leos Carax sonrası kariyerinin en övgüve değer ovunlanndan birini çıkanvor. btan sınemaası, günümüzün rünen bir manzarada, tekerlek düzeyin- den çekilmiş, hızla giden bir araba görün- g becerikli yapıması, Romanya kökenli Yahudi Marin Karmitz'in, "MavTnin Ve- nedik, "Beyaz"ın Berlın. "Kırmızı"nın da bu yıhn Cannes festivallerine katılmasıyla güzel bir yapımcı düşünü de gerçekleşür- diği "Üç Renk" sensinin fılmlerini seyret- miş bir sinemasever olarak, 25 yıllık mes- lek yaşammı arttk noktalayacağını açıkla- yan 54 yaşındaki usta Kieslowski'nin bir daha film çekmeyeceğıne ilişkin açıklama- Ianna üzüİmemek elde değil. Şimdiye dek söze, dile pek sığmayan konulann sınırlanru genişlettiği, ka- merayı bireyin esrarlı derinliklerine saldığı, kahramanlannın ruhunu, siyasal ve toplumsal ortamı kaynaştırarak yansıttığı. keskin, soğuk, duyarlı ve bır- takım dolambaçlı yollara saptırdığı seyır- cisini, sonuna dek sanp kavrayan, içselliğe ilişkin düşündürücü filmleriyle özellikle Fransa'da hayran kitlesi edinmiş, cevap ş g g tüsü ve ürkünç bir kaza sahnesiyle açılan "Mavi", cağdaş müziğin ustalanndan, ünlü besteci kocasıyla 5 yaşındaki küçük kızını bu kazada yitiren yaralı, acılı bir kadının. Julie'nin (Jdiette Binoche) birey- sel özgürlük girişimıni hıkaye ediyor. Havada özgür bir kelebek gibi... Birden mutlu bildiği tüm dünyası ka- ranp hastanede beceremeyeceğı bir inti- hara bile kalkışan, her şeyi koyvermış, umarsız, beklentisiz, kasvetli bir kabus at- mosferine boğulmuş Julie eski çevresiyle kimsesiz yaşamından kopup aşk ve bağ- lanmalardan uzaklaşarak yeni biradreste, yeni bir hayat kurarak özgürlüğünü elde etmeye yöneliyor. Tüm geçmışine sünger çekerek inzivaya halıne bürünüp silınen geçmışıni unutmak ya da alınyazısına gömülmektense. kay- nat çırpmayı" düşleyen Julıe-Juliette Bi- noche, öteden beri ona tutkun Oüvier. bakımevinde dünyadan kopmuş televiz- yon bağımlısı, bunamış annesi (Emmanu- efle Riva), kaza sırasında bir köşeye düş- müş kolyeyi bulmuş delikanfı, kocasının bestelerinde aslında Julie'nin parmağı ol- duğuna inanan bir kadın gazetecı ve ge- çerîi ahlak anlayışınca hafif meşrep bulu- narak dışlanmış kadın komşusuyla kör- topal iiişkidedir görünürde. Ner- deyse bir başrol oyuncusu gibi bü- tün filme sindirilmiş müzik, Julie'- yi hem geçmişe hem geleceğe bağ- lar. İçine gömüldüğü boşluktan aşkınlığa ulaşmaya çabalarken müzik hiç yakasını bırakmaz. Yönetmenin eski çalışma arka- daşı Zbigniew Preisner'in bestele- diği müzik, bircümlenin ya da ko- nuşmanın ortasında, dalınan anı- larda, sessızliğin saltanat sürdüğü anlarda apansi2 flüt nağmeleriyle. trompet çığlıklanyla ortaya çı- kıvenp perdeyi tam dolduruyor boydan boya. Beylik deyişle. unu- tulur gibi değil Preisner'in müziği. Öykünün dış çevresmı oluş- turan karanlığı delen ışık huz- melennın oynaş Paris'ı esrarengiz ve labirentimsi bir kente döndü- ren çekimler. değişik tonlardan mavinın süzüldüğü bir ressam gö- zünün eseri, tablo gibi görüntüler, kameranın adeta takıbp kilıtlen- dığğı Julie-Juliette Binoche'un. te- dirginlığın ıssız ve soğuk mavıleri- ne savrulmuş yüz ifadeleri (zaten eşsiz bir yüz, balık kadını Binoc- he'unki. kitap gibi çevir çevir oku!), belirli simgeler üstüne yo- ğunlaşünlmış, öznel bir 'bakış', kapı gıcırtısıyla ayak sesindençiğ- neme şapırtısıyla kedı mıyavla- masına kadar uzatılacak doğal ses efektleri vb.. seyircinin hayal- gücüne olağanüstü ve etkıle>ıcı y y g bettiği kocasının yardımcısının aşkına karşılık vermeyi seciyor Julie. Dış dünyayla dondurulmuş ıssızlığını, Avrupa kentlerinde icra edilecek olan. ko- casının yanm kalmış senfonısinı tamam- lamak isteyen OBvier'nin (Benoit Regent) aşkı ısıtıyor ve finalde bu aşk, kocasının başka bir kadından doğacak çocuğunun simgelediiğı iyımserlikle bırhkte bireysel özgürlük temasının önüne geçiyor. Her zaman umudu ıfade eden bu doğum ola>ını, hiçliğe karşı (özgürlüğünü yıtırme pahasına) aşkı kabullenmış Julıe'nın belli belirsiz gülümsemesi de, "Mavi''nın fina- lindeki iyimser mesajı vurguluyor. Slanomir Idziak'ın kamerasının hep ta- salı, hüzünlü, soluk ıfadelenn yerleştiği, meleğimsi yüzüne süreklı odaklandığı filmde. "havada özgür bir kelebek gibi ka- bir görüntü, ses, müzik bileşimi bindırme- si yapan Kıeslowski'nin biçimci anlatımı- nd'an akılda kalanlar. Duygusuz tek bir plan-sahne yok, gör- sel bakımdan her şeyin yerli yerine otur- duğu. seyircisinden de düşünsel katıiım bekleyen 'Mavi'. sinemada kemikleşmiş hikaye anlatma kurallanna aykın kaçan. zorlu ve alışılmış deyişle, bir bılmecenın parçalannın bir araya getinlmesıne daya- nan, zengin bir yapıda kurulmuş, yoğun bir biçimde duygulara hitap eden, umut. sevgi ve inanan aynksı filmi. Kieslowski'nın özgürlük üstüne medi- tasyona giriştiği "Üç Renk: Mavi", en azı- ndan bu filmde oynamak ıçin Spıelberg'in önerisini geri çeviren Juliette Binoche de- nilen oyuncuyu seyretmek adına. kaçınl- mayacak bir film özetle. Meraklısınınsa bir kez görmekle yetınemeyeceği bir baş- yapıt kuşkusuz. Saint-Barthelemy katliamı fonunda çarpıcı bir Romeo-Juliette çeşitlemesi Tioıhseliistünyapım decüğin böyle ohtrişteir Tekerrürden ibaret olan tarihi doğ- rulayarak günümüzde yaşanılan aala- ra da göndermelerde bulunan, Fransa tarihinin, kanın su gibi aktığı en şid- detli katliamına yol açmış, 16. yüzyı- ldaki o korkunç ve bağnaz din savaş- lan dönerninde, tahta postu sermiş, ünlü Valois ailesiyle ötekı kraliyet aile- si Bourbon'lann hırsb bireyleri ara- sında dallanıp budaklanarak gelişen ve gerçekten etkileyici bir Shakespeare trajedisi boyutlanna erişen, iyi oy- nanmış, iyi çekilmiş, görkemli bir spektakl Kralice Margot Bertrand Tavernier'nin şimdiye dek Hollywood"da tezgahlanmış çeşitli Alexandre Dumas uyarlaması Amen- kan yapımlanna tepki olarak çektiği, Sopbie Marceau'lu D'Artagnan'm Kıa'yla birükte, son dönemde Fransız sinemasındaki ilginç tarihsel üstün yapımlardan biri niteliğindeki Kralice Margot, aynntılan özenle işlenmiş ta- rihsel bir belgesel izlenimini veren, ilk dakıkalarda perdeyi dolduran kala- balık kahramanlanyla yoğun şiddet, vahşet ve ölüm içeren kanlı kıyım sah- neleriyle Rönesans resimlennden esinlenilmiş çerçevelemelere dayanan görüntüleriyle, karmaşık trafiğiyle yo- rup sersemlettiği seyircisini çok geç- meden kıskıvrak içine ahveren, epeyi özenilip uğraşılmış, 2.5 saati aşkın, ha- cimb', heybetlı ve düşündürücü bir se- yirük. Yıllar önce Wajda'nın Danton'- unda ya da Yusuf Şahin'ın Adie Bopa- parte'nda oyunculuğunu seyrettiği- mız, operaya da tutkun, usta tiyatro yönetmeni Patrice Cbereau'nun, adeta VfecontPnın daha genç, Fransa şubesi olarak Alexandre Dumas'nın romanı- ndan hareket ederek. Daniele Thomp- sonia birlikte yazdığj senaryodan çek- tiği film, kraliyet düğünü için Paris hanlannı doldurmuş kalabalıktan bir Katolikle bir Protestanın (Coconas'la La Mole'un), yersizlikten aynı yatağı paylaşüğı, anlamh bir uzlaşma sahne- siyle başbyor. Dönem, çocuk yaşta taç giymiş, av tutkunu, veremb' 9. Charles'in (Jean- Hugues Anglade) Fransa tahünda oturduğu, ama iktidara Valois'lann başı olan annesi, Medici'li Catherine'- in (Viroa Lfaı) hükmettiği, Protestan- lann kökünü kazımaya kararb bağnaz Katoliklerin gemi azıya aldığı, tarihe otuz yıl savaşlan olarak geçmiş din- mezhep çatışmasımn ortaçağdaki Fransa birbğini tehdit ettiği o kanlı, karmaşık dönem. Hem celladı, hem doktoru, hem de parfümcübaşısı olan, öldürme uzmanı, sadık bendesi saye- sinde tüm düşmanlannı zehirleyerek ortadan kaldıran kralice Catherine, parçalanmaya giden ülkesıne banş ve huzuru getirmek amacıyla, kardeşle- riyle de ensest ilişkıler içindeki, fettan, işveb", erkek avcısı, güzeller güzeli kızı Margot'yu (Marguerite de Valois), Protestanlann lideri 'kaba saba, ter ve sarmısak koyan köylö', Navarre'b Henri'yle (Daniel Auteafl) evlendiri- yor. Kan davasma dönüşmüş bir din savaşmın taraflannı, Katobklerle Pro- testanlan uzlaştırmayı hedefieyen, 18 Ağustos 1572 tarihinde, Notre- Dame'da yapıbnış bu kraliyet düğü- Krallçe Margot (La Rdne Margot) Yönetmen: Patrice Chereau / Senaryo: Daniele Thompson, P. Chereau, Alexandre Dumas'nın romanından / Kamera: Philippe Rousselot / Müzik: Goran Bregovic' Oyuncular: Isabelle Adjani, Daniel Auteuil, Jean-Hugues Anglade. Vima Lisi. Vincent Perez, Miguel Bose, Jean-Claude Brialy, Pascal Gregory, Dominique Blanc, Asia Argento, Gaudio Amendola/ 1993 Fransa, ftalya, Almanya ortak yapımı. nün 5 gün ardından, Navarre'b Hen- ri'nin henüz yeni öbnüş (öldürülmüş) annesinin (kralice Jeanne'in) yasını tu- tan, 'Karafatmalar gibi' siyahlargiyin- miş binlerce Protestan, önceden plan- lanıp tasarlanmış, giderek denetimin yitip iyice çığnndan çıkmış korkunç bir kıyımda kılıçtan geçinbyor, Fran- sa tarihine kanb harflerle kazınmış, o tüyler ürpertici Saint-Barthelemy kat- bammda. Bu yıl Cannes'da jüri özel ödülünü kazanan ve gaddar, entrikacı krabçe Catherine rolüyle emektar ttal- yan yıldızı Vima lisi'ye en iyi kadın oyuncu ödülünü getiren Kralice Mar- got, tam anlamıyla Fransız sine- masının gözabcı bir gövde gösterisi. Yönetmen Chereau'nun deyişiyle, 'Kral Kcn, kral kardesj ve kral karısı olarak, ait olduğu zalim >önetici sımftan, kral kocası Navarre'lı Henri ve hayarmm aşkı, yakışıklı silahşör La Mote (Vincent Perez) nedeniyle ve yakından tanık olduğu dehşetengiz katliam sahneleri vüzünden. ezilen Protestanlann safına gecen, dilber Margot'nun öyküsünü anlatan 'KraK- çe Margot, aynca ana kralice, kanlı Catherine'> le sapık ve kısır Valois aile- si bireylerini, Margot'nun erkeklerini ve fanatik din savaşlan dönemini, gü- nümüze de çağnşımlar yaptıran, insan bedenlerinı hamur gibi yoğurarak ha- bire etkileyici yakın planlara sığıştıran, sürükleyici bir tarzda ak- tanyor. Filmde takım halinde çok ba- şanlı oyurüar döktüren, çok iyi seçil- miş oyuncu kadrosunda, krabçe Me- dicib Catherine yorumuyla son demle- rinde Altın Palmiye'yle taçlandınlan Vr inıa Usi, Margot rolüyle sinemaya parlak bir dönüş yapan, kameranın çok sevdiği, güzelbği tanımlara sığmaz Isabelle Adjani, sonradan 4. Henri ola- rak Fransa tahtına oturup, kuruluş döneminde Osmanb devletini parça- lanmaktan kurtaran bizim padişah Çelebi Mehmet (1. Mehmet) gibi, Ka- tobklerle Protestanlan uzlaştırarak Fransız bırliğini sağlayan 'köylü' Hen- ri rolündeki Daniel Auteuii, aşkı uğru- na hayatım hiçe sayan yakışıklı La Mole rolünü eldiven gibi üstüne geçir- miş. 'jön' Vincent Perez ve kan kokan. veremb, üşütük kral 9. Charles rolün- deki Jean-Hugues Anglade gibi oyun- cular sivriliyor. tki büyük ailenin, Katobklerle Pro- testanlann otuz yıl savaşlan olarak adlandınlan çatışması fonunda, Ro- meo-Juliette vari trajik bir aşk öykü- sünü, tarihsel gerçeklerle hayalgücünü harmanlayarak. adeta çağdaş bir Sha- kespeare yaklaşımıyla kotanlmış. mo- dern bir yorumla hıkaye eden Kralice Margot, sinemaya çok yeni bir şey ge- tirmese de. nerdeyse artık ezberlediği- miz, o kılıçb-kostümlü, gösterişli bir- takım Hollywood yapımı tarihsel üs- tün yapımlann basmakabpbğından, yahnkatlığından anndınlmış, derin- likli ve çarpıcı bir Patrice Chereau yapıtı. Yeni mevsimin giderek hızını alan bereketinde, görmeden edile- meyecek, Fransız sinemasının yüz akı niteliğindeki bu oturakh ve ilginç ör- neği. kuşkusuz sinemaseverlere salık verilecek, sarsıa bir gösten. Aynı za- manda da düşündürücü bir seyirbk. Kaçırmayın. Emir Kusturica'nın mü- zikçisı Goran Bregovk'in harika mü- zik çalısmasmına da dikkat! (Noi: bu filme daha bir sıkı "dalmak' ısryen sıne- maseverler, Antrakt'ın son sayısında "Kxa- lıçe Margot' üstüne Devrim AJpöge'nın gü- zriim yazısına veçevirilenne başvurabıJir ) Banş Büyükelçisi Djkerdem Barış Derneği'nin ortak sanıkları; Başkan Mahmırt Di- kerılem'in sonsuzluğa kayışının birinci yıldönümünde, ona "sıcak sevgilerini yolladılar, saygılannı sundular." Aynca, Cem Yayınevi, onun ölümü üstüne yazılmış bir dizi anıyı içinde toplayan bir armağan kitap yayımladı: Banş Elçisi Dikerdem. Kuşkusuz, her tanıklık, gerçeği bir noktada yakalar. Ona teğet olur. Ama, değişik tanıklıklar, 'insan gerçeği'- ne daha çok yaklaşır. Dolayısıyla, o insanı tanımakta, birbirinden ayrılan bakış açılarının bileşkesini almak gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Bununla bfrlikte aynı düzlemde yer almayan çevreler, Dikerdem'in yaşamı- nın değişik zaman dilimlerine yeterınce ışık tutabilseler, hiç kuşkusuz, gerçeğe daha çok yaklaşılırdı. Ama, böyle bir projeyi ileri bir tarihe, hazırlıkların büyük ölçüde ol- gunlaşacağı beşinci, onuncu yıldönümlere, öfkelerin iyi- ce yatışacağı birzamana bırakmak uygun olur. 'Banş Elçisi'nde Dikerdem üstüne tutulan en ilgi çeki- ci projektör ışığı, sanırım, eski Büyükelçi Semih Gün- ver'in tanıklığında kendini göstermekte. 'Hariciye Çarkı'nın bir dişlisi olan Günver, okura, özellikle lise öğ- rencisi Dikerdem'i tanıtıyor. "Mücadeleci, iddialı birço- cuktu" diyor. Gerçekten, en güç koşullar içinde bile ser- gilediği bu karakteri, onun kışiliğinin soylu madeni ola- geldi sürekli. Bir başka tanıklıkta da altının çizildiği gibi, "Duruşmalardaki onurlu, kararlı davranışlan nice Banş Derneği sanığına cesaret verdi." Yalnız cesaret de de- ğil. Orhan Taylan'ın kalemiyle -fırçasıyla değil- "Zor- balık karşısında seçkin bir demokratın onurlu üslu- bunun nasıl olacağı yönünden de bir örnek" oluşturdu. inançlılık ve kararlılığın örneğini. Öte yandan, gene Günver'in terimleriyle Dikerdem'in ''Diğer çocuklardan farklı olmak istediğini'' söy lemek bi- raz ivedi bir saptama, daha da çok açık bir haksızlık olur. Dikerdem'in davranışlan, olsa olsa çok boyutluluğunun, seçkinci yaklaşımlarının o yaşlardan başlayarak dışa- vurumuyla; o yıllarda bile koşulları zorlayıcı karakteriyle açıklanabilir. Böyle bir seçim, elbette, yalnızlığı ve acıları yanı sıra getirecektir. Kaldı ki, öyle de olmuştur sonunda. Bu du- rumu birçok kişiden daha iyi bilen Günver bile yazısının sonunu bu gerçekle düğümleme gereği duymuş- "Yaşa- mı, acı olduğu kadar hak edilmemiş bir dramdı." Genelde 'farklı olma'yı bir 'gösteriş' yöntemi olarak benimseyenler.çoğukeztehlikeylekarşılaşıncailkçark edenlerden olurlar. Çünkü, acı ya da ölüm karşısında gösteriş biter. Oysa Dikerdem, özellikle geri adım atma- masıyla dikkati çekiyordu. Üstüne üstlük, Dikerdem'i daha çok bileylemiştirtehlike. O ölçüdeki, pek çok insa- r' korkutacak denli tehlikenin üstüne gidişi sonucunda onu 'fram/fraze'likle suçlayanlar bile çıkabilmişti. Duruşmalarda hasta durumuna -bacaklarına torbalar ve torbalara da sonda bağlıydı- aldırmadan, 'savaş hali hükümleri' uygulanan mahkemeye meydan okumuş; oturmasına izin verildiği halde uzun süre ayakta durma- yı yeğ tutmuştu Mahkeme ya da hastalık önünde eğil- meyi reddetmişti. Ancak Dikerdem'in sıradanlığa, orta karar olmaya, kı- saca yaşam ve çalışma çevresinin teksesliliğine -yani okul ortamından Dışişleri'ne, süregiden resmi ideoloji- ye ve sisteme- karşı çıkması, asla bağışlanmadı Şimdi yaşasaydı, aynı ortamı paylaşsaydı, karşılaşacağı hoş- görüsüzlük daha da yoğun ve güçlü olurdu. Mahmut Dikerdem'in anılarını -Vçüncü Dünya'dan, 'Ortadcğu'da Devrim Yılları've 'Hariciye Çarkt- dikkatle okuyanlar, geçen yıllar içinde onun ne gerilimler yaşa- dığını, nelere katlandığını anlayabilir. Bütün direngenli- ğine karşın, Dikerdem'in o denli uyumlu, sabırlı, sıkınh- lara ve güçlüklere katlanıcı bir doğası olduğunu gör- mek, pek çok insana şaşırtıcı gelebiliyor. Yoksa, Dışiş- leri'nin onca ters dişlisine, ürettiği onca haksızlığa nasıl göğüs gerebilirdi? M. All Blrand da bu noktanın altını çizmiş özenle: "Dı- şişleri, Silahlı Kuvvetler ve MIT'ten oluşan değirmen bi- le, Dikerdem'iöğütemedi."Öğütemedi, ama ölümünün uzakve yakın nedenlerini hazırladı. Ölümü hızlandırdı. Belki kişiliğinde görülen çokboyutluluktan sağlıyordu gereksinim duyduğu direnci Yaşamın güzelliklerine ve yeryüzü nimetlerıne, Romalı soylu Petronius gibi dikkat- li, hiçbir ayrıntıyı kolay kolay kaçırmayan gözlemci göz- leriyle ilgisiz kalmaktan uzaktı. Düşünceyle duyarlılığı -bir adım ötede- coşkuyu birbirine bağlamıştı. "Coşkuy- la yaşanmış, yaşanmaya cesaret edilmiş güzel şey leri", yaşamının bir parçası olarak anlatmaktan özel bir tat alırdı. Ancak bunu ölçüler içinde kalarak yapmaya dik- kat ederdi. Böyle bir yaklaşımla, hem konuya hem kişiye belirli bir gizem yüklemiş oluyordu. Soylu, seçkin, zarif, nazik ve sevecen bir insan görün- tüsü bırakti hep. Zaman zaman utangaç, suç ortağı gü- lümsemesiyle, kendine güvenen bir insanın soğukkanlı- lığını ve sessizliğini birleştirirdi kolayca. önümüzdeki yıl, 12 Eylül'ün on beşinci yıldönümü. Askeri darbeyle birlikte anılan -ve anılacak- iki önemli Idavanın biri, birincisi, Barış Derneği davası oldu. Top- liumsal/ekonomikalandadaDlSKdavası. Yıllar sürenve (artık 'divana kalan' bu duruşma sırasında, Barış Der- neği'nin canlı bir parçasını oluşturan bu hızlandırılmış erken ölümleri; Orhan Apaydm'ı, ismail Hakkı özto- run'u, Nedim Tarhan'ı, Melih Tümer'i ve Başkan Mah- mut Dikerdem'i saygıyla anmaya -toplum önünde- ken- dimi borçlu sayıyorum, bir barışsever olarak. Fettan ve dilber bir erkek avcısıyken. vaşadığı soykırım ve aşk nedeniyle değişip bambaşka birine dönüşen kralice Margot'vu, sonradan ısınan Isabelle Adjani ba- şanyla yonımJuyor. Ruhi Su Dostlar Korosu sınav açıyor • Kültür Senisi - Ruhi Su Dostlar Korosu yeni çalışma dönemme l Evk 1994 günü başladı. Ruhi Su ileçabşmalanna başladığı 1975'u tı bu yana oluşan 130 parçabk repertuvanna yeni parçalar katarak '20. Kuruluş Yıb Konseri'ne hazırlanan koro. kadrosunu genışletmeyidüşünüyor. Bu nedenle, yann yapılacak smavda, elemanlann ses ve kulak kapasitelerine bakılacak. Secmeler Bank-Sen Abide-i Hürriyet Caddesi Natiye Elgün Sokak No: 117 adresine saat 11.00'de yapılacak. Tel: 232 10 00. Rotary Kulübü'nün resim sergisi • Kültür Servisi- Suadıye Rotary Kulübü gelinni Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genetik Laboratuvan'na bağışlanmak uzere resim sergjsı düzenledi. Kadıköy Belediyesi Kültür Sanat Merkezi'ndeki resim sergisinearalannda B. Rahmi Eyüboğlu, Avni Arbaş ve Mehmet Pesen'in bulunduğu 21 ressam katılıyor. Orhan Kemal öykü Yarışması • ADANA (Cumhuriyet Güuey tlleri Bûrosu) - Önceki yıllarda Seyhan Belediyesi tarafından düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yanşması, beledıyenin çeşitli nedenlerlevazgeçmesindendolajT bu yılÇukurovaGazetecilerCemiyeti'ncegerçekleştırilıyor. 35 yaşından küçükyanşmacılar, 6 suret halinde hanrladıklan öykü dosyasını en geç 16 Ocak 1995 Pazartesi günü 17.00'ye dek, "Orhan Kemal Öykü Yanşması, Çukurova Gazeteciler Cemiyetı, Atatürk Cad., öğretmenler Sitesi, Adana" adresine postayla ya da elden ulaştıracaklar. Demirtaş Ceyhun. Muzaffer lzgü, Fikret Otyam, Çetin Yiğenoğlu ve Adnan Yücel'den oluşanjürinin değerlendirmesi sonucu, birinciye 7.5 milyon bra ve Fikret Otyam tablosu, ikinciye 5 milyon lira ve Muzafler tzgü kitap seti, üçüncüye de 2.5 milyon lira ve Demirtaş Ceyhun kitap seti armağan edilecek. Odüller 15 Ekim 1995'te törenle verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle