20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27EYLÜL1993PAZARTESİ i 12 DIZIYAZI MARIKA ...yalnızlığım kadarsın... B E R A T G Ü N Ç I K A N & irkeciGarı. 1964. Almanya'ya işçi yazılan Marika 'nın kolları Vasü'in boynundan zorlukla sökülüyor. Susuyor Vasil. Marika, pusudabekleyen ihanetlerden habersiz, boş, anlamsız, biraz da ürkek bakışın arasına karışıpgidiyor... Sirkeci Garı'nda bir akşamüstü. Münih'e gidecek trenin kalkmasına henfiz saatler var. Binlerce Törk, binbir umut ve korkuyla, kendikrini nelerin beklediğinden bihaber, yoUara döküJüyor. u Ekmek nerede olursa olsun ekmektir" di\e düşünüyorlar. Erkeklere yedirecekparam yok Çiftlikte işler giderek kötüleşiyordu. Önce hayyanlar hastalandı, arkasın- dan, Vasil'in akrabası Sofıa ortaklıktan çekildı.NeyapacaklannışaşırdıIar Tek çareleri kaldı, işçi olarak Almanya'ya gitmek. 1964, vagonlardolusuTürk'ün Almanya'da neredeyse askeri törenle karşılaştığı, trenden ioenlerin üzerine güller atıldıği yıldı. Karar verdiler, Ma- rika önce gidecek, ışe girecek, sonra Va- sıl'i yanına alacaktı. Karaköy'deki İş ve İşçi Bulma Kurumu'na başvurdu Man- ka. Bırkaç hafta sürmedi, çağırdılar. Bekieme salonuna alındı önce, diğer kadınlarla birlikte. Hepsi heyecanlı, gergin. tsimleri okunuyor teker teker. Bir odaya gıriyor. beş dakika sonra ya başlan önde ya da sevinçlı çıkıyorlar. Sıra Marika'ya geldi. Odada bir doktor, iki hemşire bir de tercüman. Doktor, "Zteh didı aus" dedi, tercüman, "so- yun". Soyundu Marika, küloduyla kaldı. Arkadaki kapıyı gösterdiler. eline bir şişe verip. Doktor, "Ich braucbe ürinprobe" dedi, tercüman "işe". İdran tahlilden geldiğinde temizdi, ne şeker. ne de başka birşey... Doktor, kalbinı dinledi, ciğerlerini. Gözlerine baktı, ku- laklanna. "Es ist ordnung, sie kann ge- hen" dedi. Tamam, gidebiür... Ah sen de geisen... Sirkeci Gan, Türk bayraklanjla^üs- İüydü. İki gündürperon^a bek^ey^Ahî man trem de< Anadolu'nun "nercoeyse" her kentinden yüzlerce yolcu, onlann yakmlan, eşleri, çocuklan hareket saati- ni bekliyorlardı. Gidenlerin de kalan- lann da gözlerinde aynı korku vardı. Hiç bılinmeyen bir ülkeye gitmek, dö- nüşü düşleyemeden gidenlerin arkası- ndan el sallamak. Beni unutur mu? Ya beni yanına almazsa? Döner mi? Çağırdığımda gelir mi? Dile getirilme- yen onlarca soru, gözlerine vuruyordu.. Tren düdüğünü ikinci kez öttürdüğün- de, Vasil'in boynuna doladığı kollannı zorlukla çözdü Marika. İkisı de ağbyor- du. "Meraklanma" dedi Manka. "Kesa snrecek. İşe başlar başlamaz ev tutup, seni yanıma alacağım." Bırkaç uzak ak- rabanın dışında Marika'mn en yakın arkadaşı Manyana da vardı uğurlayan- lar arasında. Ona da sanldı Marika, "Ah. sen de geisen ne gnzel olurdu." Ses çıkarmadı Mariyana. başını iki yana sallamakla yetindı. Tren, uzun çığhklar- la aynldı gardan. Vasil, Marika'run is- mini haykıran çığlığinı duymadı. Mari- yana'nın uzattığı eli tutup gardan çıktı... iki gün sürdü yolculuk. Yolda hasta- lığı tekrarladı Marika'nın. tdrar yollan yine iltihap kapmıştı. Münih'te bir dok- tora götürdüler hemen. İlaçlar verdı doktor, birkaç gün de yatmasını istedi. Rum olduğunu öğrenince Yunanlı işçi- ler kendilenyle birlikte kalmasını istedi- ler, kabul etmedi. Heilbronn'da bir iplik fabrikasında çalışmaya başladı. Fabri- kada yatıp kalkıyor, Almanca öğren- meye çalışıyordu. Vasil'e sayfalar dolu- su mektuplar yazıyor, cevap biraz geci- kince ya da yazdıklannda istediklerinı bulamayınca sinirieniyordu. Arkadaşlan, "Trolos kân" di- yorlardı, "Ybıe sataşacak yer anvor" Ipliklerin aktığı bandın başında akşama kadar avakta beklıyor, ustabaşı başına ge- lip de bağıracak diye ödü patlıyordu. Tuvalete giderken makinayi kapatmak zorun- daydı. İp bir koparsa. yeniden bağlamak için birkaç bandm daha durdurulmas» gere- jciyordu, bu da haftahğindan iki mark kesilmesi demekti. Bir haftasonu sinemaya git- mek istedi. Canı tavuk çeki- yordu. önce filmi seyredecek, sonra da bir lokantaya gidip kendisine ziyafet çekecekti. Aynı odayı paylaştığı kızlara sordu, "Nereyegideyinı"diye. Kızlar tarif ettiler. Lokantada garsondan nasıl tavuk iste- yeceğini de... Garson irkildi yûzüne. Marika, kadının anlamadığı sandj, tekrarladı, "hund". "Was" dedı kadın, "Was".. Mari- ka, bu kez ellerini ikı yana çırpıp kukkuriku kukkuriku diye bağı- rmaya başladı. Bütün mûşteriler güldü, kendi- si de. Kadının öfkeden kıpkırmızı olan yuzünü görünce ters bir şeylenn döndüğünü hissetti. Türkçe birşeyler söyle- meye çalıştı. Türk bir müşteri yanına gelip. ne söyledığira bilip bilme- diğini sordu. Tavuk iste- diğinı söyledi Marika. Adam güldü, "Sen kadı- na köpek diyorsun. Ta- vuk böyle istenmez, huhn demeüsin" dedı. Bu kez Marika kıpkırmızı kesil- dı. Türk aracılığıyla özür diledi garson ka'dı- ndan. Akşam odasma dönünce de söylemedik laf bırakmadı kızlara... Vasil giderek daha kısa. daha uzun aralı- klarla yazıyordu. İstan- b u l > #dip gelenlerden. 3 s r i y a n a '^ a bl î llkte inanmadı. Sordu mek- tupla Vasil'e. "Yalan" diye >azdı Vasil, "tnan- ma, uydunıyorlar". Oda arkadaşlan haftasonu tatili başlar başlamaz, daha cuma akşammdan çıkıyorlardı. Evü. bekar hepsinın birer sevgilisi vardı. Pazartesi akşamı, yaşadıklannı birbirleri- ne anlatıp Marika'nın utançla başını önüne eğ- mesine gülüşüyorlardı. Kımısı orospuluk yapı- yordu. Kendilerine bir de dost tutuyorlar, hem fabrikadan aldıklannı hem de orospuluktan kazandıklannı bu dost- lara yediriyorlardı. "Gü- nah" diyordu Marika, "Türkiye'de kocalarmız var sizin, çoculüannız..." Gülüyordu kadınlar, "Açıursın, sen de açılırsın. Seni boynuzla- yan herifi enayi gibi bek- letnekten vazgeç, seni de görüriiz." Vasil'in ihaneti... Elden geldiğince itinalı giyimler, Diba saçlar.. Marika, aynı odayı paylaştıklan arkadaş- lannın her haftasonu bir erkeğin peşine takılmalarının nedenini anlayamıyor bir türlü. "Ayıptır" diyor, "Günahtır, kocalannız sizi bekliyor". Haftasonu kaçamaklarını hiç çe- kincesiz anlatan kadınlar, gülüyorlar, "Açılırsın, sen de açdırsın". Oysa Marika'nın asıl derdi, erkeklere para \edirmemck... V.asil'in ihanetini öğrendiğinde bütün gücünün tükendiğini düşündü Marika. Yeni aşklara yüreğini kapadı, ta ki İlia'yla tamşana dek. İlia evliydi, "Yasak bu aşk, vuslatı olmaz" dediler. Olmadı da. Bir ona kınlmadı Marika. Yıllar sonra, adını unuttuğu zamanlarda bile, "İyi çocuktu" dedi, "Bir tek onu sevdim galiba"... İçindeki şüpheye daha fazla dayana- madı Marika. Üç günlüğüne ızin alıp uçakla îstanbul'a geldi. Bu ucağa ilk bi- nişiydi. Hem korkudan, hem de Istan- bul'da kendısini nelerin bekledığinin sezgisiyle yol boyunca ağladı durdu. Kapıyı açıp da karşısında Manka'yı gö- ren Vasil, gözlerine inanamadı. Bırkaç dakika bakıştılar. Marika'nın öfkeli bakışlan karşısında gözlerini yere indir- dı Vasil, "Neden geldin? Neden önce- den haber vermedin?" dıve sordu. Yan Bir aşk filmıydi seyrettiği. Konuşulanlardan hiçbir şey anlamasa da kendısini iki ço- cuğuyla terkedip giden ko- casının peşinden gözyaşlanna boğulan başartistle birlikte ağladı. Sinemadan çıkınca tam karşıdaki lokantaya yü- rüdü. Czerinde ilk haftalığın- dan aldığı giysileri, kendinden memnun, boş bir masaya oturdu. Kadın garsonun söy- lediklerini dinlemedi bile, kızlann öğretüğı siparişıni verdi, "hund". trkildı garson, şaşkmlıkla baktı Marika'nın Köpek gibi çauştırmadıkça. Mmanlar'ın Türkkr'de pek gözü yok. Marika, daha birinci yılını doldurmadan anlıyor bu gerçeği. On altı yıl boyunca çalışmadık iş bırakmıyor... İplik tezga- hından hemşireliğe, demiryollarında hizmetçiliğe (sokla)nerede iş bulursa, orada çalışıyor. Ge- riye ellisine gelmeden çökmüş, tükennıiş bir beden kalıyor... du>iılur bu soruyu. "Evime gelirken ha- ber vennem ml gerekiyor?" dıye yanı- tladı Marika. Vasil, ın cüssesıyle kapının önünde duruyor, ne Marika'- nın içeri girmesi ıçin bir adım genli>or, ne de sorusuna yanıt veriyordu. "Kimin- le konuşuyorsun Vasil" dıven bir kadının sesi duyuldu bah- çeden. Yan uykulu gözleriyle Vasil'in kapıya dayalı kolu- nun altından başını uzattı kadın, "A, Marika". VasıTin kolu yanına düştü. Geceliği- nin üstüne omuzlanna attığı hırkasını düzelttı Manyana. Marika, dolgun kollanna, omuzlanna baktı kadının. Sonra ağlamamak ıçın ısırdığı dudaklannın verdiğı acıyla ateş fışkıran gözlerini Vasil'in gözlerine dikti. "Neden" diye sordu. "Hem de en yakın ar- kadaşunla." Cevap vermedı Vasil. Bu kez hala şaşkmlıkla. biraz da korkuyla kendısini süzen Mari>ana'va döndü. "Kaltak, hiç utanmaduı ntı ar- kadaşının kocasının koynuna girerken?" Aralıksız vuran kapı tokmağının sesıyle irkil- di Hrisula. Aynı yatakta uyu- yan Marikula'yla Tadori de korkuyla fırladı yataktan. İkisi birden ağlamaya baş- ladı. Kapıyı açıp da karşısı- nda ağlamaktan gözleri şiş- mış, topuğu kınlmış sol ayak- kabısı elinde Marika'yı gö- rünce bir çığlık attı Hrisula. "Aıuıe, anne sen misinT' Al- manya'ya giıtiğini duyduktan sonra Vasil'den adresinı alıp annesine mektup yazmıştı Hnsula. Marika da bu mek- tubu soğuk ve sitemlı sözlerle yanıtlamıştı. Hrisula vazgeç- memiş, çoğu kez karşıhğını al- masa da yazmayı sürdürmüş- tü. Üvey babasının bir başka kadınla yaşadığını biliyordu. Marika'yı bu hale neyın getirdığinı anladı ve hıç- birşey sormadı. fki gün Hrisula, Pana- yati ve çocuklarla kaldı Marika, sonra da Alman\a">a döndü... Süngüsü düşmüştü artık. Birinci yılı dolduğunda pekçok işçiyle birlikte işten çıkanldı. Bütün fabrikalarda aynı sis- tem uygulanıyordu, birinci yılın sonun- da maaşlara zam yapmaktansa işçileri işten atıyor, binbir umutla Almanya'ya koşrnayı sürdüren denejimsız Türkleri eski ücretten ışe alıyorlardı. Bir Ameri- kan hastanesıne gırdi hizmetçi olarak. Yemekhanenin temızliğinde çalışıyor, hastanede hizmetçilere aynlan odada kahyordu. Neler yaptınız bugün? Burada da odayı paylaştığı Türk kız- lar. kadınlar, zincirlerinden boşalmış- casına erkekten erkeğe koşuyor, kendi- lerine dost tutuyor, para binktirmek içın geldiklerinı unutup harvurup har- man savuruyorlardı. "Günahtır, yap- mayın, etmeyin" demelcrdcn vazgeçti. Bazen. kendisi soruvordu, "Neler \aptınız iki gün?" Kadınlar anlatıyor- du.. "Arabada adamla, iş üstündeyaka- ladı bizi poiis. Karakola götürdüler, bir- kaç saat tutup bıraktılar..." "Tam yata- ğa girnıişrik ki kapı çalındı. Sen dur de- dim. kapı\ ı ben açarım. Açtım, kim olsun beğenirsin, bizim uzarmah. Sarhoş. sana aşığım, evlenelim diyor. Zor sepetledim >allahi..." Eskisi kadar katı bakmıyor- du ama yine de birşeyler ters geliyordu ona. Hele de erkeklere para yedirmek. İşten kazandığmın tümünü dostlanna \erip de ayın daha üçüncü-dördüncü gunünde beş parasız kalan. kendisinden >ardım isteyen arkadaşlanna, "Ben o kadar enayi miyim? Benim erkeklere ye- direcek param yok" diyordu İlia, Marika'nın \Tislatsız aşkı... Haftasonlan eğer bir sevgılıleriyle buluşmayacaklarsa oda arkadaşlanyla danslara. yemeklere gıtmeye başladı. Bir yandan da dans dersleri alıyordu. vals. tango. samba... Yunanlılar'ın işlet- tiği bir birahanede İlia'yla taruştı. O da iş umuduyla Almanya'ya gelmiş, bir metal fabrikasında çalışmaya baş- lamıştı. Marika'dan üç yaş İcüçüktü. Evliydi ve iki çocuğuyla birlikte Heil- bomn'a yakın bir köyde yaşıyordu. He- men hemen her akşam buluşuyor. ya dansa ya da Marika'nın kukkuriku kukkunku yapa yapa derdinı anlatma- ya çalıştığı lokantada tavuk yiyorlardı. Gece, hastaneye giden otobüse Man- ka'yı bindiriyor, kendisi de evine dönü- yordu. Arkadaşlan uyanyordu İlıa'yı. "Evlisin. vazgeç bu sevdadan" diye. Ma- rika'nın da kulağı büküldü. îlia, tanıdığı erkekler arasında en saygıhsı. şefkat yüklü olanıydı. İncitmiyor, iste- medıği birşey için üstelemiyordu. Aşıktı Marika. İha')i kaybetmekten korkuyor ama, kansını ve çocuklannı terkedip, yüreğınin yansı onlarda, kendisine gel- mesini de istemiyordu. Birinci yılın so- nunda. "Yeter" dedi İlia">a. "Böylesûr- meyecek, kannı ve çocuklannı daha faz- la iizme." Heryılbaşı. İstanbul'a geliyor. Hrisu- la ve çocuklarla birlikte birkaç gün geçi- riyordu. Boşanmalannın hemen ardın- dan Mariyana'yla evlenmiştı Vasil. Bir- kaç yıl sonra Mariyana, rahım kanseri- ne yakalaruruş, kısa bir süre sonra da öl- müştü. Hrisuîa'yla haber yolladı Vasil, "Yine nikah kıyalım. seni unutmadım". Kabul etmedi Marika, "Ben, aynı suda iki kez yıkanmam" dedi. Hrisula'nın mektuplan Hastanedeki ışine de son verdiler. Bu kez bir metal fabrikasına girdi hizmetçi olarak. Onlarca kıloluk çöp kontenyer- lerini merdıvenlerden indınvor. işcılerin yatakhanelenni temizliyordu. Birkaç kuruş da olsa para biriktirmeye başladı. Adı artık Gökceada olan İmroz'da iki katlı bir ev yapürdı kendine. Başı sıkıştıkça "Anneciğim" diye başlayan, ağlamaklı sözcüklerle dolu mektuplar yolluyordu Hrisula. Her mektup. "Eğer mümkünse, sen stkışmayacaksan, bize birkaç mark gönderir misûı"lc bitiyor- du. Yolluyordu Marika. çogu kez is- tediğinden de fazlasını... Oda arkadaşı, kendisinden neredeyse yirmı yaş büyük. teyze diye çağırdığı Fatma'yla birlikte bir ev tuttular. Ada- nalıydı Fatma. Kocasını memlekette bırakmış, Almanya'ya gelir gelmez de kendisinden çok genç bir Türke aşık ol- muştu. Kocası onu beklemekten bıkmış, Almanya'da yaşadıklannı öğre- nince öldürmekle tehdit etmiş, sonunda da çocuklannı görmesmı, hatta Ada- na'ya gelmesinı bileyasaklamıştı. YARIN: İkinci ihanet POLtrîKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Andarm Ardmdan.-Ahu Antmen'in Abtdin Dino'yla yaptığı konuşmada okudum; dostları Abidin'e, "Anılarmı yaz" diyorlarmış. Onun yanıtı şöyle: "Birçok dostum bana, anılannı yaz, diyor. Anı, bana geri geri yürümek gibi geliyor. Benim yaptığım, zamanın akışına kaptlmamak, kafa tutmak, bir set çekmek gibi geliyor." Ama gene anılarından söz ediyor, Adana'yı, Gûzbi'le evlenmesini, Ankara günlerini, Istanbul'u anıyon sözlü de olsa bunlar birer anı değil mi? Adana anıları içinde bizim de tuzumuz vardır. Askeri hastanede yatarken bir- kaç kez ziyaret etmiştim. Anıları çok severim, yazılanlar olsun, anlatılanlar ol- sun. Bir yerde bir anı görmeyeyim, hemen okurum. Başkalarına da okumasını öğütlerim. Bundan bir süre önce bir konuşma yapmak üzere An- kara'ya çağrılmıştım. Benden başka konuşacaklar da vardı. llgi çekmiş olacak ki salon ağzına kadar doluydu. İlk konuşmayı dostum Hûsnü Göksei yaptı. Söze, "Ben anıları hiç sevmem, buraya bunu söylemeye geldim" diye başladı. Dinleyenlerin çok hoşuna gıtmiş olacak ki uzun uzun alkışladılar. Bir bilim adamı olan Prof. Hüsnü Göksel'den sonra konuşma sırası bendeydi. Adeta nut- kum tutulmuştu. Biraz kem küm ettikten sonra çocukluk anılarımı anlatmaya başladım. Elçilikte besledikleri ayı- nın Kurşunlu Cami'nin şerefesine nasıl çıktığını, oradan gücün güç nasıl indirdiklerini anlattım. Dinleyenlerin ho- şuna gitmişti. Bizde anı türü yoktur Evth/a Çelebi gibi gezi notiarını yazanlara rastlanır. Evliya Çelebi, gezi yazmanın padi- şahı gibidir. Evliya da Hıdırlık Tepesi (Altındağ) ile Anka- ra Kalesi arasında cambazları oynatır. Bilmem eğri, bilmem doğru, Evliya anlatryor işte!.. Biz de yıllardır be- ğeniyleokuyoruz... Yiğidin hakkını vermeli... Bizim kuşağın içinde anı tu- tanların başında Salâh Birsel gelir. Salâh'ın birkaç ki- tapta toplanan anıları şekerdir, tadından yenmez. Sonra Oktay Akbal'ın anıları gelir. Son günlerde Oktay'ın anı- larına rastlamıyorum. Gazetecilik anılarından sonrası gelmedi. Naim Tirali, şunun şurasında beş-on yıldır gü- zel anılar tutuyor. Dergilerde çıkanlarını beğeniyle oku- yoruz. Cemal Süreya 1984ten bu yana anı diyebileceğimiz notlar tutmuş. Bu anıların başında tarih yok, numaravar. 1984ten beri tutulmuş bu notlar 1den başlıyor. 999'da bitiyor. Bu notları çok eskiden okumuştum. Editörün şöyle bir notu var, gözumden kaçmış: (... Cemal Süreya'nın "Günce"sinin ilk 544 günlük bö- lümü Milliyet Sanat'ta, daha sonraki bölümü Hürriyet Gösteri'de yayımlandı ve 993. Gün'de bitti. Ondaki hu- mor çizgisine uygun düşeceğini umarak, kitabı 999. Gün'de ve "Üstü Kalan" şiiriyle bitiriyoruz...) Bir not daha var: Mayıs 1989, diyor, burada bitiriyor. Cemal Süreya, (bütün durum vaziyetlerine karşın) Behzat Ay'ı çok severdi, her şeyine katlanırdı, bir de "Meksikalı Eskimo" diye bir ad takmıştı. Behzat da dergilerde "Emeklinin Günlüğü" başlığı al- tında günlükler yazıyordu. Bununla yetinmedi, anılann buğulu sisi arasından bir roman çıkarmaya çalıştı. Ro- manın adı "O Uzun Yalnızlık"î\. Yazdıkları roman kurgu- sunda değildi. Anılar üstüne olayları yüklemeye calışı- yordu. Roman diye yazdıklannda kimler varsa, kendi güncel yaşamında da onlar vardı. Eşi, kızı, oğlu, sevgili- si, dostları, yakınlan "uzun yalnızlığın" içinde yerlerini alıyordu. Yakın tarih içinde hangi yıl, hangi ay, hangi günlerde yazıldığı da belliydi. Karısından ayrılıyor, kızı ve oğlundan kopuyor, herkesin bildiği Toroslar üzerin- deki yalnızlığına gömülüyordu. Şimdi, döneriz konunun başına; insanlar gizleseler de, açıklasalar da yaşadıkları geçmişten kopamazlar, dahası var, anı denilen zenginlikten oldum olası yararla- nırlar. Anılardan romansı birdünya kuruyor. Ister anıla- rın zamanı deyin, ister romanların anısı... Hepsi bir kapı- ya çıkar. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/ Gökkürenin, gündö- nümü noktalanndan ge- çen iki paralelinden her biri. 2/ KJrni şeylerde var olduğuna inanılan şans ve iyib'k kaynağı gjzli güç... Marmara Denizi'- nde turistik bir ada. 3/ Bir tür hafif ve kaba ayaika- bı. 4/ Cıhz, zayıf. 5/ Evçil bir geyik türü... Küçûk denk. 6/ Uzunçalar da denilen plaklan belirt- mekte kullanılan kısalt- ma... Terbiyesiz kimse... Bir yağış şekli. 7/ Orta Asya'da yaşayan Şa- manist Türkler arasında kimi şey- lerden anlam cıkartarak bakılan fal... İnsanın algılama ve yargıla- ma ycteneği. 8/ Altan Erbulak'ın gülmece öykülerini ıçeren bir kita- bı... Bir zaman binmi. 9/ Afrika'da büyük bir çöl. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir organizmanın iç ya da dış uyarülara tepki gösterme yatkınlı- ğı. 2/ Bir tümceyi oluşturan birimlerden her biri... Çamaşınn az kirli suyu. 3/ Felsefede nesnenin kendisi... Karakter. 4/ Evliya... Hammaddeyi işteyip mal üretme. 5/ Boyaahkta kullanılan bir çeşit mineral yağ... Kalsiyumun simgesi. 6/ Eskiden şairlerin kasidderinde övgüsünü yapüklan kişilerden aldıklan para ya da armağan... Sayfa çevresine çekilen çizgi. 7/ Konut... Enerji. 8/ Bir gösterme sıfatı... Bir Afrüca ülkesinin başkenti. 9/ Su... Ege bölgesine özgü zeybek türü bir halk oyunu. ÎLAN T.C. ELAZIĞ 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN tLANENTEBLİGAT DosyaNo: 1993/1626 Borçlu: Mehmet Said Boydak- Yeni Mahalle Sel Sokak No: 46 Kat: 3 Elazığ. Jhsan Aydın vekilı Av. Memduh Akdemır tarafından 82.500.000.- TL. alacağın tahsilı için aleyhınize yapılan icra takibinde gönderilen 163 örnek no"lu ödeme emri tebliğ edılmemiş ve zabıta tahkıkatı neti- cesinde de \eni adresinizın tesbitine imkan bulunmadığından, 5deme emrinın ilanen tebliğine karar verilmiştir. Yukanda vaalı borcunuzu, masraflan ile birlikte kanuni süreye, 20 gün ilavesiyle 25 gün içinde ödemeniz, borcun tamamına veya bir kısmına veya alacaklımn takibat hakkında veya imzaya bir itirazınız olursa, yme 25 gün içinde açıkça bıldırmeniz, aksi halde senedin siz- den sâdır olmuş sayılacağı, ımzayı reddetuğiniz takdirde merci önün- de yapılacak duruşmada haar bulunmanız, bulunmadığınız takdirde iürazınızm kaidınlacağı 74'üncü madde mucibınce mal bevanında bulunmanız, borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebn ıcraya devam edileceğı. takibe itiraz ettiğiniz takdirde itırazla birlikte tebhğ giderle- rini ödemeniz. aksi halde itirazetmemiş sayılacağınız, ödeme emnnin teblığı makamına kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 19.8.1993 Bundan sonra yapılacak icra işlemlerinm de gazete yolu ile yapıl- mış sayılacağına. Basjn: 51184
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle