Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23EYLÜL1993 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Sunu O sözcüklerle oynamayı
bilmiyor. yaşamla da.
Hiçbir zaman bir sırça
kümesin içinde de olmach. Hayatın tam
göbeğinde, çırüçıplak yaşadı. Şinıdi,
kendisi bilmiyor ama altmışh yaşlanmn
ortasmda. Hepimiz, yaşatmmızın çok özel
olduğımu, bütün acıları ve ale\leri
yüklendiğini düşünüriiz. Hepimizin
yazılacak bir öyküsü vardır. Ama o öyle
düşünmedi. Sadeceyaşadı vedayandı.
Şimdiyaşlıhk ve yalnızhğa nasıl
dayanıyorsa öyle... Bir insandan, beyninin
sümenine attıklarını istemekbelki
acımasızlık. Birazdahaksızhk... Ama
Marika. herhangi bir kadıngibi
kalmamalıydı... Yaşadıklarıve
yaşattıklarımn, ' yalnızlığı kadar'' bir
anlamı olmalıvdı... B.G.
MAft
tki Marika'nm Mebtap Pansiyon'un dınarında asılı tek fotoğrafı...
Anne Marika'nm hastalığının henüz ilk günleri. Bedeni vereme
Varşı direnmeyi sürdürüyor. Tek dostu, valnızlığını paylaştığı tek
kişi Arap dadı... Köçük Marika ise hiçbirşeyin farkında değil...
.yalnızlığım
kadarsın...
B E R A T G Ü N Ç I K A N
4*\ Gemilere bir bindirilme, bir indirilme, Alekolar, Yankolar
hatta belki Marikalar var bu gergin yüzlerin arasında. Bir
elinde kasaturası diğerinde sigarası. onları hizava sokan
askerlerin hiç de neşesini bozmamış bu acı öykfi.
Geriyebakma anne,ağlama...-ı-
Karanlık basürdı basüracak. Mut-
fakla veranda arasındaki birkaç
adımlık mesafeden, sürüdüğü ayakla-
nnın sesi geliyor. Yumuşak ve uysal...
Verandaya açılan kapının pervaana
yaslıyor sırtıru. Güneş şimdi tam kar-
şısında. Kızılhk, adahtann bir insan yü-
zûne benzetıp akıl almaz efsaneler ya-
rattıklan dağdan aşağı doğnı kayıyor.
Denn bır ıç geçinyor Manka...Ah bre,
yüreğinı pas tutmadan önce neredeydin
sen?
Islak ellerini, yemek artığı. kızartma
yağı, bulaşık suyu. kahve, kestane rengi
saç boyası lekelen arasında rengıni yi-
tirmiş eteğıne siliyor. Puantiyeli bluzü-
nün açıkta bıraktığı kollamıda damar-
lar. bir solukluk hava ıçın toprak üstüne
çıkışı arayan yılanlargibı. Ellerinın üze-
rinde çöreklenmışler . Yaşh ve yorgun...
Bütün renkierini güneşe salmış, san.
boz, kara kedi tüylerinın harmanian-
dığı minderle kaplı tahta sedire bıra-
kıyor vücnduntJ. Amenkan beziyle ör-
tülmüş, yıne tahtadan masanm üzerin-
de kunıtulmayı bekleyen nane demeti.
Parmaklanrun arasından dökülen toz-
lar, havada uçuşuyor. Nanenin keskin
kokusu, bir an için de olsa, tahta dı-
vanın altına itilmiş bir çift postalın. vü-
cutlara yapışıp kalmış terin, kedi sidiği-
nin kokusunu basünyor. Bir yanıp. bir
sönüyor sokak lambâsı... Marika gülü-
yor... Bu kerhane lambası da uslanmadı
gitti... Alt katta, Mehtap Pansiyon'un
iki aylık kiracısı uzman çavuş Ahmet.
çiçekleri suluyor. Ortancalann, sardun-
yalann toprağından süzülen su, pırpırlı
üniformalann, kiri çıksın diye bir gece
önceden yaünldığı leğenden taşan suya
kanşıyor. Gülüşü donuyor Marika'nın.
Küçük vücudunu verandanın duvan-
ndan aşağı sarkıtıp bağınyor:
- Bre, yeter artık. Bu kadar su kullanı-
hr mı? Yazıktır. günahtır...
- Tamam madam, şimdi bırakıyo-
rum.
- Bırakıyormuş, nah bırakır... Köylü,
kaba herifler... Elektriği, radyoyu sa-
baha kadar açık bırakırlar. Ayakkabı-
lanyla evin içinde dolaşırlar... E>, Al-
lahım ue istedin bendetı? Neden, benim
kaderim böyle ? Yetmedi mi? Yetmedi mi
çektiğinı?
Usulca söyleniyor Marika. Ahmet,
iki aydır kezlerce duyduğu bu dalaş-
malann verdiği alışkanhktan olmalı,
kapatmıyor çeşmeyi. Leğendeki o
pırpırlı, yeşil üniformalannı yıkamaya
girişiyor bu kez. Kırk üç numara ayak-
lar, içtimadaki kadar düzenli ınip kalkı-
yor leğende...
Marika, bir kez daha sarkıtıyor vücu-
dunu duvardan aşağı...
-Bre...
Her kadın bir y aşamdır...
Gelmiyor sözün arkası... Bıkkın.
umarsız, başını iki yana sallayıp, çö-
küyor dıvana... Ağlamaya başlıyor.
Seyredene, saatler kadar uzun süren ağ-
lama, kucağa atlayan san-beyaz kediyle
bıçak gibi kesıliyor... "Prenses. sakin ol
kızım... Niye ağlıyordurn ben? Ha... Bu,
şu odaya giren kaltak benim kedim değil.
Kimbilir kimin? Bakmıyorlar ki hayvan-
cağızlara... Açük işte... Bizim Prenses de
kuyrnk mu saHıyordur nedir, çıkmıyor
mutfaktan puşt... Çantamı çaldılar >a.
pasaportum da içindeydi. Bö\le oldum,
umıtkan... Yaz, hepsi araba >üzünden
oMu. Şoiörier birgün ekmek > edirmedi-
ler bana. Adam bir gün geliyor. üç gün
yok. Kaçıp gidiyor. Atıyoriar kanlan
arabaya. Çanakkale. İstanbul... Yiyor-
lar, paraları...
Muharrem vardı. \ erdim deyyusa
arabayı. İlk gfinler geliyor, madam şu
kadar kazandım, şu kadaruk benzin
aldım. Paylaşıyoruz parayı. Temiz ço-
cnğa benziyordu. Temiz giyiniyordu, ter-
biyeli konuşuyordu. Sonra o Rum kansı-
na dadandı. Dereköy 'deki kafn enin sahi-
binin kızına. Nevdi o kaltağın ismi? Alıp
kızı İstanbul'a gitti. Benim araba da alt-
lannda. Beş gün sonra çıktı geldi. Ko\-
dum. Arabam altımdayken kah\o içme-
ye gidiyordum o kaltağın annesinin kah-
vesine. Merhametliyim ya. on beş, \irmi
bin lira atıp çıkıyordum. İstanbui'dan
tanırım onu. Ikimiz de Tarlabaşı'nda
otunıyorduk..."
Tarlabaşı, tstanbul. 6-7 Eylül olayla-
n, Mustafa K.emal'in Cumhuriyet'ı,
Türk Sirvarilerinin İzmir'e gireceğini öğrenen Rumlar, panik içerisinde teknelere hücum eder.Kargaşa sırasında sandallar devrilir insanlar denize düşer.
Lozan Anlaşması, Gökçeada, bir do-
ğum, saçı kaanmış bır genç kız, aşklar.
aşıkmış gibi yapmalar, terkedilmeler,
terketmeler, ölümler... Anlatılmalı...
Marika. yaşamını anlatmah. Anlatmalı
ki. kolaylıkla o yaşblıktandır denebıle-
cek. zamansız gözyaşlan, o bırdenbıre
öfkelenmeler. birdenbire sevınmeler.
korkular. kimselere güvenememeler,
hıçkimseleri ama hiçkimseleri seveme-
meler anlaşılsın... Anlatmalı ama nere-
den başlamalı?
korku ve denklerle yüklü atlı arabalar...
Rum köyleri boşalıyor. Boşalmayanlar,
yakılıp yıkıhyor... Yunanla birlikte bin-
lerce yilhk tarih de denize dökülecek.
Bir arada yaşanmışlıklar, dostluklar.
umutlar, sevmeler... Ne Yunanlı ne de
Türk askeri bunun farkında ...
Korku, Yunan tebalılann yaşadığı
İmroz'u da vuruyor. Homeros'un dal-
gah adası Pepaloessahlar'a uyku yok
artık. Kulaktan kulağa yayılıyor. Türk-
ler buraya da gelecek, bütün Rumlar'ı
önce odayi bir kez daha gözden geçirdı.
Çeyizinden kalma perdelere uzandı elı.
Vazgeçti. Uzundu yol. Kardeşi Yorgi,
scnlenip duru>ordu zaten. " Bu kadın
kalababğının başında bir erkek ben, nasd
başa çıkanm?" Sandığı kapattı. Dı-
vanm ucuna çökmüş, meraklı gözlerle
annesinin ne düşündüğünü anlamaya
çalışan Manka'ya seslendi. "Yûrii
kız..." Manka önde. Tnyakula arkada
çıktılar evden. Kapıyı kihtledi, anah-
tan, sundurmadakı küpün altına koy-
ustafa Kemal,
çrdulanna ilk hedefı,
İzmir'i gösterdiğinde
İmrozlular'ın yüreğine
bir korkudur düştü,
" Ya Türkler gelip de bizi
keserse." Denklerini
toplarken ağlıyorlardı,
"Dönebilecek miyiz
acaba?" Tnyakula,
kapısını kilitlediği evine
bir kez daha bakmak
istedi. Marika engelledi,
"Bakma anne, daha çok
ağlama..."
1920"lerin Türkiye'si. Babıali'den
yükselen çığlıklar sadece Babıalfyi
> akıyor . "Padişahım çok yaşa ... Pa-
dişahım çok yaşa...1
" İşgal ordulanmn
rengarenk üniıbrmalan arasına gömül-
müş, yoksul tstanbullu'nun sancılan...
Oysa Anadolu'da yeni bır devlet kurul-
muş. Ankara'da bir paşa, Mustafa Ke-
mal, ne padişah tanıyor ne de saray...
Cumhunyet'i istiyor. Yemen'den dö-
nen askerlenn burnundan silinmemiş
henüz kan kokusu. Silinmeyecek de.
Şımdı. paşa ıçın savaşacaklar. îzmir,
Yunanlılar'dan temizlenmeli. Komut
yenne getınlecek, ilk hedef, Akdeniz
Yunanlılar önde, Türkler arkada he-
defe gidıhyor. Yol boyunca kan, ateş.
bağlanmış denklere dıkili gözleri yor-
gun ve bıkkın... Bembeyaz yüzünün or-
tasında küçük ve kalkık burnu, acıyla
gerilmış biçimli dudaklan, alnına düş-
müş sıyah perçemleri bilinmedik türden
hüzünlen çağınyordu.
Yorgı'ye, gıtmeye hazır olduklannı
söylerken gordü Tnyakula, Yanko'yu.
Yaruna gitti. Etenklerden ayıımadı
Yanko gözlerinı. Triyakula, ehyle çene-
smi kaldınp yüzüne baktı. "Dönecek
misiniz" diye sordu Yanko. "BUinmez
ki" dedı. "Ne de olsa uzun
\ol. Bakalım, Tanrı neler
gösterecek orada bize?".
•'Marika'ya iyi bak" dedı
Yanko, "O henüz çocuk.
Çok da içli." "Sen de gel-
sen n'olurdu" diye sordu
Tnyakula... Bırak, üstele-
me artık gibisinden salladı
elinı Yanko. Daha eli ha-
vadayken gözleri doldu.
Sanldılar birbırine. "Oğ-
lum" diye bir çığlık attı
Triyakula. "Bir daha göre-
bilecek miyim seni?" On-
lann konuşmalannı uzak-
tan izleyen Marika ağladı-
klannı görünce yüzunü,
Sultana'nın her hamıle
kalışında dırilen. her ölü
doğuruşunda aayla çoken
göğüslerine bastırdı...
Kosta'nın arabasına yük-
lendi denkler. Sonra da
İzmir yanıj or. Kaçarken yakrruşlar bu genç kız şehri. Sahflden baküınca bir şerit gibi vükse- ^endıleri bindı. Triya-
len dumanİar arasında Cafe Simena Ristorante'nin dumanlan ta İmroz'a kadar vuruvor. k u l a
^l a
Manka ya el ve-
np denklenn uzenne tı-
rmanmalanna yardım eden Y'anko. "li-
mana gelmeyeceğim" diye bağırdı. Kos-
kesecek. Bilıyorlar, Tenedos'la (Bozca-
ada) İmroz arasındaki arıırlannda uyu-
yan deniz tannsı Poseidon'un kanatlı
atlanndan da medet umamayacaklar.
Bır çırpıda toplanıyor denkler. Yola dü-
şülüyor, Afrika'ya. Yunanistan'a doğ-
ru. Geride, gözyaşlan, belki döneriz
umutlan, dallara takılı kalmış ökseler
ve bütûn yaşanmışlıklar...
Yollara düşenler
Tnyakula, on dördünü yenı doldur-
muş İcıa Marika'nm birkaç parça ça-
maşınnı, bez cildi lime lime olmuş
İncil'ı, dirsekleri artık yama tutmayan
hırkasını koyduğu sandığı kapatmadan
du. Sandığın bır ucundan Manka tuttu,
diğerinden Triyakula. tki sokak ötedeki
Yorgi'nın evine yöneldiler. Marika'nm
sandığı tutan ınce koluna baktı Tnya-
kula. Gözlen doldu. Evine bakmak için
başını çevirmeye kalkıştı. Siyah gözleri-
ni yüzüne dikmiş Marika engelledi...
"Bakma anne, daha çok ağlama..."
Yorgi'nın evınin onüne geldiklerin-
de, herkes oradaydı. Sultana, Atina, Pi-
nuıa... Yedi kardeşin dördü. eşleri \e
çocuklan. Sandıklar üstüste konulmuş,
çuvallann ağzı bağlanmış. yataklar ki-
limlere sanlmış... Belki on altı. belki de
on yedisinde bir genç Yorgi'nin evinin
bahçe duvanna dayanmış, bekliyordu.
Gıdiş asla vazgeçilmezmış gibi sıkı sıkı
g ğ y ğ
ta, dehledi iki yaşlı atını. Araba, limana
giden toprak yola girene kadar kendisi-
ne el sallayan Triyakula, Manka ve di-
ğer akrabalarına bakmadı. Marika'nm
Y'anko... Yanko diye bağırdığını duyar
gibi oidu. Baktı, araba köşeyi döranek
üzere. Tnyakula. ayaklan denklen tek-
meleyen Marika'ya sanlmış, sakinleş-
tirmeye çalışıyor. Bıraktı kendini. Yor-
gi'nin evini yumruklamaya, bağıra
bağıra ağlamaya başladı."Dönmeyecek-
ler... dönroeyecekler..."
YARIN: İskenderiye'de
bir avuç Imroz'lu
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Ertan Ünver'le Söyleşi... (1)
Ertan Ünver, okurların yabancısı değil; 10-17 Haziran
1993gunlerı arasında, "Ertan ÜnverHinthorozu'nuEleş-
tirdi..." başlıklı "Ankara Notlan"n\ okumuş olanlar dü-
şüncelerini anımsarlar...
Torbalı Belediye Başkanı SHP'li Ertan Ünver, 2-4Eylül
1993 günleri arasındayapılan "Torbalı GüzEtkinlikleri"-
nin beşincisini atlatır atlatmaz, tereyağından kıl çeker
gibi, 11 Eylül'de başlayan SHP Kurultayı'na Ankara'ya
gitti, döndü. Kuşadasfnda "Ferarı"ta, güneş batarken
söyleşiyoruz. Sordum:
- Sayın Ünver, Torbalı 'dan baktığınız zaman nasıl gö-
ründü Kurultay? Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Evet. Yani, burada "Kurultay" öncesi, aşama, Kurul-
tay sırası, sonucu. Torbalı'dan, tabandan nasıl gorünü-
yor? Kurultay öncesi? Şöyle diyebilirim, Ege basınına
da açıkladığım gibi, benim bu oluşumun başından beri
süre ve yöntem bakımından Erdal Bey"e tavrım belliydi.
Bu tavır, o günün heyecanıyla alınmış bir tavır değildi.
Bılinçle ve halen ısrarla söyledığım üzre, o olayın za-
manlamasındakı yanlışlıktan kaynaklanıyordu...
- Hangi olayın?
- Erdal Bey'in "Kurultay'da aday değilim!" demesi
yanlışlığından.. Oysa, "Son defa adayım" deseydi, altı
ay sonra, bir yıl sonra, üç ay sonra, kendisinin siyaseti
bırakacağı gerçeğıni herkes onaylardı. Şimdi onayla-
madı mı? Alkışlarla ayrıldı vs.. Hayır, aslında onaylan-
madı ama, onaylar gibi görünüldü. Kimisi, orada söyle-
diğım biçımde "timsahın gözyaşlan", kimisi "içten
gözyaşlan".. Ama, belli ölçüde bir karışıklık. Zaten ner-
den belli? iki oy alan genel başkan adayından belli değil
mi SHP'nin hiç düzenli olmayan bir "Kurultay" yaptığı?
Belli değil mi dört tane aday çıktığından SHP'nin düzen-
sız bir "Kurultay" yaptığı? Bunlar zaten kanıtı. işte bu,
öncekı gelişmeden sonra, zaten düşünce düzenliliği ve
ilkelilik varsa, bir delege, benim söylediğim anlamda
devam ediyorsa düşüncesinde, oyunun boş olması ge-
rekir. Çünkü tavır, Erdal Bey'in "yanlış yaptığı"tavrıydı.
Ama, benim oyum "boş", ben bır delegeyim. Benim bir
de ilçem var; onun bir bakışı var Kurultay'a. Her şeye
karşın, Erdal Bey'in "dönmeyeceği"meselesi kesinleş-
miş, üç-dört aday neyse ortada, benim bir adaya oy ve-
rip vermemem söz konusu. Ve ben, tabanla, partililerim-
le -ki, 12 Eylülden önce de sağlıklılığını kanıtlamış bir
partili kesiti var Torbalı'da- ilişkilerimi bir ay içinde yo-
ğunlaştırarak kendilerınden gorüş istedim ve verdiğim
tarih, yani 9-10 Eylül günleri, vereceğim oyun ne olması
gerektiği doğrultusundaydı, o tarihte de bana Torbalı
kamuoyunun, partili kamuoyunun -yüzde 80-90 doğrul-
tuda, oranda- "Murat Karayalçın'ı uygun gördüğü" şe-
kılde oldu. Ondan sonra da, genel kamuoyunda bu
oranın daha da yükseldiğıni partili arkadaşlarımız sap-
tadılar Yani, şöyle diyebilirim: Bütün Torbalı'da, partili-
ler duzeyinden daha yukarıda bir destek vardı, Murat
Karayalçın'a ve ben bunu oy kullanma günü, aldığım bu
"d/reWtf"diyorum artık buna-bazı yerlerde "işaref'de-
niyor ya, işaretlerden, liderlerden- ben tam tersine, al-
tımdan "işaret" alıyorum, üstümden değil. Torbalı hal-
kından ve Torbalı örgütünden aldığım işaret doğrultu-
sunda Karayalçın'a oy verdim' Ama, burada çok önemli
birşey var: "Boş"oy neyi simgeliyordu? YalnızcaErdal
Bey'in tavrına karşı bir tavır geliştirmek miydi? Hayır
değil. Onun içinde, özünde bir ikinci, daha önemli bölüm
var: "Boş oy". O şuydu: Bu Kurultay'a giderken "Türki-
ye", bu Kurultay'a giderken "Solve SHP", bu Kurultay'a
giderken "Dunya!" Bu üçlemi, üçlüğü, hiçbir aday yan •
yana getirememişti. Benim tavrım aslında yüzde sek-
sen bölümüyle bundandı. Bir defa öyle görülüyor ki, dört
aday da, bu sorunlar yalnız Türkiye'de varmış yaklaşı-
mında. Yer yer bazıları "dünya" sözcüğünü kullanıyor-
lar ama, o da herhalde, tümceyi tamamlamak ;çin "dün-
ya" geçiyor. Mantıksal bir "dünya" kavramı yok. Ben
diyorum ki: Bu,"sosyal demokrasinin içindeki üretken-
sizlik, kısırlık ve iğdışlik" -ne derseniz deyin- bütün dün-
yayı sarmış durumda. O, "sosyalizm" dedikleri düzen,
oysa ki sosyalizmle ilgisi yok, "Sovyet düzeni"; "Yıkıl-
mış sosyalizm!" Olmaz öyle şey; sosyalizm kurulmadı
ki yıkılsın! Sovyet düzeni kuruldu "Devlet-asker-polis";
esinlenildi elbette sosyal izmden...
- Nasıl?
- Esinlenildi sosyalizmden. Ama "sosyalizm "değildi
o. Ve o blok yıkıldı, o blok yıkıldıktan sonra, dünya tek
kanatlı, yalnız "kapitalizm"e açık; herkesin ne kadarka-
pitalist olursa o kadar uygar olacağı gibh saçma bir
mantıkla şekillenmeye başladı. Böyle bir ortamda, yal-
nız Türkiye sosyal demokrasisi saçmalamadı ki, ya da
yalnız Türkiye sosyal demokrasisi, onun bunun, yahuto
düşüncenin, bu düşüncenin kuyruğuna takılmadı ki; bü-
tün dünya sosyal demokrasileri aynıdüzeydeydi. Herkes
en kısa yoldan "Bu koltuğu nasıl elde ederim!" savaşı-
mına girdi. özellikle, baştaki bırınci ve ikinci adaylar!
Bu, bır insanın oyunun "boş olması" için zaten yeterli bir
neden. Kaldı ki. bunun daha da gerisi var "Sosyal de-
mokrasi", insan ölçütünü bu Kurultay'la yakalayabilirdi
Türkiye'de. Biz hep söyledik, "Kapitalizm aslında insa-
na öncelik tanıyor, daha doğrusu bireye; o düalizm-tekil-
cilik görüşu nedeniyle, ama sosyal bir anlam verdiğimiz
zaman, insan kapitalizmin çizmeleri altında, ya da ayak-
lan altında eziliyor!" işte, sosyal demokrasi, buradan
insanı çıkarmak için, bu Kurultay'ı, Türkiye düzeyinde
olsun kullanabilırdi. Oysa, hiç ışlenmedi...
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDANSAĞA:
1/ "Hatah çıkış" anla-
mında kullanılan spor
terimi. 2/ Çabuk davran-
ma alışkanlığında olan...
Bir nota. 3/ Türkülere de
konu olmuş Türk savaş
gemisi...Kimiyerlerdeka- c
dınlann boydan boya ör-
tündükleri çarşaf. 4/ İs- 6
panyollann sevınç ünle- -,
mi... Tekke edebiyatı şiir
türlerinden biri. 5/ Ala- 8
cak ya da borç. 6/Bir ti- g
yatro ya da filmde teknik
ustahkla yapılan hile... Eski ve bi-
linmeyen bir tarihi anlatmakta
kullanılan deyim sözü. 7/ Karşılık
beklenilmeden yapılan yardım. 8/
Lut Gölü'ne venlen bir başka ad.
9/ Nikelin simgesı... Hayat arka-
daşı... Birine dokunsun diye söyle-
nen söz.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Buzullann oluşturduğu dik ya-
maçlı körfez... Bir şeyin esas tutu-
lan yüzü. 2/ Yumurta biçiminde
olan... Yelkenli gemilerde gabya çarmıklannı ana direğe bağla-
yan kısa çarmıklar. 3/ Sanya çalan açık kahverengi. 4/ Avrupa
Topluluğu'nun ortak para birimi... Ağızda güç eriyen bir cins
şeker. 5/ Halk dilinde pancara verilen ad... Kokmuş hayvan
ölüsü. 6/ Tarla sının... "Ölmek kaderde var bize ürküntü vermi-
yor ' vatandan aynlışın ıstırabı zor" (Yahya Kemal). 7/
Güç, dirilik... Alıcının kendi kendıne bırleştinp monte edebile-
ceği şekilde satılan parçalar bütünü. 8/ Eskı kitap satıcısı...
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin plaka işareti. 9/ Herhangi bir
biçimde edinilen deneyimlerin ve bilgilerin toplamı.