Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL1993 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Aııadolırda malıpuslıık günleri
Sintinenin Dibinde
(1938 Donanma Davası)
EMİN KARACA
V.erilen cezalar, Askeri Temyiz tarafından da onandıktan sonra
davanın asker mahkumlan 1939 Martf nda Sinop'a gönderilirler. Asker
mahkumJardan Seyfi Tekdilekşöyle anlatıyor: *Bu kez de İstanbul
Tevkifhanesi'nden dağıtım başladı. Benim de içinde bulunduğum bir
kısım mahkum meşhur Sinop Cezaevi'ne postalandı. Bizi vapurla
yolladılar Sinop'a. Daha biz varmadan adımız, sanımız varmış Sinop'a:
'Komünistkrgeliyor!' Halk nhtıma yığılmış bize bakıyor. İn miyiz, cin
miyiz, neyiz? Baktılar ki adamız, hoşlanmadılar. Hemen dağıldıîar...'
-7-
Donanma Komutanhğı Askeri
Mahkemesı 29 Ağustos 1938 Pazarte-
si günü "söz birliği ile kararını verip"
ve bu karan "müddeiumumi huzuru ile
maznunlaraı yûzlerine karşı" okuvup,
"kanun yollan"nı da öğrettikten son-
ra donanma mahkumlan o gün İstan-
bul Merkez Komutanlığfnın "Askeri
Tevkifhanesi"ne gönderilir. Kemal
Tahir: "O gün tatif olmak dolayısıvla,
biz sivilleri bavramın sonuna kadar as-
keri tevkifhanede tuttular. 1 Eylül
1938'de Nazun, ben, Doktor Hikmet
Kıvücım ve iki kadm (Fatma Nudiye >e
Eınine Alev) İstanbul Tevkifhanesi'ne
gönderikli" diye anlatıyor.
Nazım Hikmet de Kemal Sülker'e
şunlan anlatacakü: "29 Ağustos 1938
sabahı başlayan dunısma ve karar ver-
me faslı, öğleden sonraya da atladı.
Oysa öğleden sonra resmi tatildi. Ama
nuthkumiyet kararını açıklamak için
tam gününü seçmişlerdi. Sanki Afyon'-
da düşman güçlerini kaçınp izleyecek,
mahvedecekierdi. Erkin'den cezayı yi-
yip Merkez Kumandanlığı Hapisha-
nesi'ne gönderilirken duyduğumuz ke-
derle sevincin karışımı nasıJ belirfile-
cek, onu söyleyemem. 29 Ağustos res-
mi tatil olduğundan. orada mcvkuf
bekletikiik. 31 ağustos pazartesi saba-
hı İstanbul Cezaevi'ne giderken Emine
Alev'le Doktor Hikmet'in nikahsız eşi
Fatma Nudiye de bizimle aynı kafile
içinde görüruldük..."
Kırgıniıklar unutuldu
SuJtanahmet Ceza ve Tevkif EvT-
nde yatarlarken Donanma Komu-
tanhğ] Askeri Mahkemesi'nin karan-
nı temyiz ederler. Nazım Hikmet.
Hikmet Kıvıknmlı. Kemal Tahir.
Emine Alev ve Fatma Nudiye Yalçı.
Sultanahmet'e getirilirken. davanın
öteki mahkumlan Merkez Komutan-
bğı'nm Askeri Hapishanesi'nde tutul-
maktadırlar. Bir süre sonra onlar da
aynı yere getirilirier. Temyiz sonucu
beklerlerkenki durumlannı Nazım
Hikmet şöyle anlatıyor:
"Temyiz ettiğimiz vakitki umudu-
muzu, sabırla sonucu beklerken neşeli
konuşmalarunızı da Doktor'la, Ke-
maJ'le, Şamilofla bir arada oluşumuz
onuruna aradaki bazı kırgınlıklan
unutarak nasıl sarmaş dolaş olmuşruk;
onu da belirtmeli değil mj? Kazık ka-
dar adamlarız, çocuk değiliz, aynı köp-
rûlerden geçmekteydik, değil mi?"
Kemal Tahir, ozamanki kansı Fat-
ma İrfan Hanmı'a yazdığı mektupla-
nndan birinde. 1938 yılı Cumhunyet
bayramını Sulianahmet Cezaevi'nde
nasıl kutiadıklannı şöyle yazıyordu:
''Burada bayram bir neşeli geçti ki,
sorma. Gramofon çaidık. Doktor Hik-
met, Laz, Kürt, zeybek oyunlan oyna-
dı. Ben Çerkez oyununa kaJktım.
Nazım operetlerden (çarliston, vals,
boston)diyesinirimedokunan birşarkı
soyledi. Bu felaketi gVçiştinnek için
Hamdi ile beraber sana bir defa daha
methettiğim Laz şarkısını soyledik.
Sonra doktorla bir olduk:
'Hani ayrümam derdin,
Aldattm beni bu yaz,
Acı duydu bu gönlüm,
Hasrete katlanamaz'
şarkısmı okuduk. Bu şarkıyı yazm
gemide iken uzaktan uzağa işitip bera-
ber öğrenmiştik."
Toy bir mahpus
Hikmet Kıvılcımlı ve Nazım Hik-
met'in yanında Kemal Tahir henüz
hapishanecilikte "toy" biridir. Daha
yolun başında üçünün başına bir bela
çıkagelir Sultanahmet Cezaevi'nde.
İ930'lu yıllardan itibaren kabadayılık
aletnierinde bulunmuş olan Kemal
Tahir, o bıçkın üslubuyla yıllar sonra
dostu Dr. Hulusi Dosdoğru'ya, o be-
layı şöyle hikaye edecekti:
"... Haksız yere cezaları sırtımıza
sardıktan sonra bizi Sultanahmet Ce-
zaevi'nin localarına yolladılar. Nazım,
Dr. Hikmet ve ben vanz. Bizimle ceza
ytyen deniz astsubav larını henüz getir-
memişler. Localarda bizden başka ha-
ptshanem'n ağası ve onun konıyucusu
birLazdavar. Birgüno Laz, elindebir
tabakîa gelip bizden para istemez mi?
Ben hapistıane usullerini bUmiyorum o
zaman! Naznn'la Dr.
Hikmet biliyorlar.
Nazım, Laz'a sordu:
- Ne parası bu istedi-
ğin?
- Biz ağır cezalıvız.
Bu yükü kaldırmak için
yardım istiyoruz.
Hapishane raconudur.
- Kaç yıla mahkum-
sunuz?
- Yirmi yıla...
- Ama ben otuz altı
yıla mahkumum. Ra-
cona göre benim size
değil. sizin bana
yardım etmeniz lazım.
- Ben onu bunu bil-
mem. Bunu vermediniz
mi, kendinizi yok bilin.
Lazoğluna bakıyorum.
gözü kaşı oynuyor. Sağ
elini oynatıp ceketinin
kolu içinde tuttuğu bir
şeyi ileri geri hoplatı-
yor. Ben hemen Dr.
Hikmet'e, Fransızca
"Sen kafanı yana doğru
bük" deyip, yerdeki is-
kemleyi yalİah ediyo-
rum herifin kafasına.
Yere yıktıktan sonra
üzerine çıkıp neresine
gelirse tekmelemeye
başlıyorum. Laz imana
gelip kolunun içinden
düşen saldırmayı sakla-
mamız için yalvarıyor.
Ağzı yflzû kan içinde,
yerlerde debeteniyor.
Gardiyanlar güriiltüye
koştular. Heriflere,
"Bizi burada göz göre
göre boğduracak
mısınız?' diye çıkışıyo-
rum. Bıçağı alıp avluya
fırlattım. Gardiyanlar.
Laz'ı da bıçağı da alıp
götürdüler. Ondan son-
ra biiriin kanlı kariller
söt dökmüş kediye dön-
düler. Bir daha kimse
terbiyesizlik edip kafa
tutamadı."
Sinop yolunda
Donanma mah-
kumlan günlerini sa-
yarlarken 29 Aralık
1938 günü kötü son ge-
lir. Askeri Temyiz
Mahkemesi, o gün ver-
diği karannda Donan-
ma Komutanlığı Aske-
ri Mahkemesinin 29
Ağustos 1938"deverdi-
ği karan hiç değiştir-
meden olduğu gibi
onar. Artık mahkum-
lar cezalannı Anadolu
hapıshanelerinde çeke-
ceklerdir.
Nazım Hikmet.
İstanbul Sultanahmet
Cezaevfnden kansı Pi-
raye Hanım'a yazdığı
23 Mart 1939 tarihlı
mektubunda, o sabah
kendilerinin (Hikmet
Kıvılcımlı, Kemal Ta-
hir ve Fatma Nudiye)
dışındaki öteki mah-
kumlann Sinop Cezae-
vi'ne gönderildiklerini
yazıyor: "Localarda bu akşam üç in-
19 Mayıs 1940'ta Çankırı Cezaevi'ne Kemal Tahir, Nâzım Hikmet ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı.
san, bir kediyiz. İnsanlar; Haydar Bey,
Doktor Hikmet ve ben. (...) Bu sabah
saat 11 'de, Nudiye de dahil. Hikmet ve
ben galiba mahkememiz olduğu için
müstesna, bütün çocuklar Sinop'a
gönderildiler. Şimdi onlar vapurun am-
banndadırlar."
Asker mahkumlardan Seyfi Tekdi-
lek (Seyfı Baba), Sinop Kalesi'ne yol-
culuklannı şöyle anlatıyor:
"Bizler asker kişiler, askeri hapisha-
nede kaldık. Topbane'de yani. Nazım
gibi sivil olanları İstanbul Tevkifha-
nesi'ne yolladılar. AJtı ay kadar sonra
bizleri de sivil hapishaneye gönderdi-
ier. Böylece aynı mapusanede bir ara-
ya gelmiş olduk. Ancak birkaç ay bir
arada kalabiJdik.f...) Bu kez de İstan-
bul Tevkifhanesi'nden dağıtım başladı.
Benim de içinde bulunduğum bir kısım
Aynı köprülerden geçenierden 30 Ekim I946'da bir Sinop hatırası. Donanma Davası mahkumlan
birlikteler. Soldan sağa Hamdi Alev Şamjlof, Emine Alev Şamilof, Hamdi Alevdaş, Nuri Tahir,
Haydar Korcan ile Şamiloflann kızı Ümit ve (oturanlar) Kerim Korcan, Mehmet Ali Kanton.
"ağır top" mahkumlar hala Sultanah-
met'tedir. Biryandan da "infaz"lannı
erteletmek ya da bu ağır cczalardan
kurtulmak için "kanun yolu" bulma-
ya çabalamaktadırlar. "Kanun yolu-
nu" nasıl bulduklarını. Hikmet Kıvıl-
amlı yıllar sonra şöyle anlatacaktı:
mahkum Sinop'a. meşhur Sinop Ce-
zaevi'ne postalandı. Bizi vapurla yolla-
dılar Sinop'a. Daha biz varmadan
adımız sanımız varmış Sinop'a: Ko-
münistler geliyor!' Halk rıhtıma yığıl-
mış bize bakıyor. İn miyiz, cin miyiz,
neyiz? Baktılar ki adamız, hoşlanma-
dılar. Hemen dağıldıîar. Hapishaneye
girer girmez müdürle çatıştık. Savcı,
müdüriîn eniştesiymiş. Vlüdür, taktı
bileklerimize kelepçeleri. Çıkardı sav-
cının karşısına. Savcıdan bir zılgıt, bir
gözdağı. Bizleri sayıvla vermemişler
ona. Say ımızı da sormazlarmış yukan-
dan. Ayağımızı denk almadık mı, cum-
burlop düşüveriımişiz denize. Köpek-
balıklanna ziyafet.(...) Sinop Cezae-
vi'nde işkollan vardı. Biz daha çok ma-
rangozluğu seçtik."
Sinop'takı donanma mahkumlan
bu koşullar altmda yatmaktalarken
Kıvılcımlının mektubu
"Bir yıl yatmadık. 'Aman Paşa. bir
kanun yolu bul' çatlağından 6 ay tebdil
hava çıktık. Ben kimseye başvurma-
dım. Nazım'ın sonradan anlattığı: O
bizim Stalin adayına uğramış. Stalin
adayı 'Hayır' buyurmuş. Kimsenin 15
yıl hükümden kaçmamasmı, besbelli
'parti' adına dikte etmiş; Nazım. tek-
rar yakalanıp içeriye atılmalan nede-
nini Reşat Fuat'ın o direnişine uymak
zoruna bağlıyordu. Ben kendisine, son
polis müdürii yoklatmasından sonra
ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ şiPAL
Türkiye'de bir an evvel işimi
ve işleıııinıi yaptırmak istiyorum
Şu anda. yurda kesin dönüş değil de. fastlalı kal-
ma kaydıyla bir işte. bir müessesede görev yapar ve aylık alır-
sam, Türkiye'de sigonalı olabilir mijinı?
1966 ydindan 1983 yıluıa kadar 17 küsur yıl SSK'yaprim
ödemisUğim var. 1948 doğumluyum.
Örneğin, bir tercüme biirosunun yurtdışuıda devamlı işlerini
takip etme ve çeviri işlerini idare gibi vs. Yani burada Al-
manya'da serbesl mesJekte çalışıyor olmak ve bem burada,
bem de Türkiye'de ikamet yeri olan biri olarak. Şü anda emek-
lilik sigortası ödüyonım (Almanya için). Türkiye'de böyle bir
sigorta yapmam raümkün mü? Yaptınrsam, azami ne maaş
gösterebilirim. Daha önce 2147 sayüı yasa döneminde 165 ay
için sigorta primi ödemiş bulunuyorum. Ay rıca askerlik suremi
ödedim ve isteğe bağlı sigorta için de bir süre prim ödemiş buiu-
nuyorum.
Benim küçük bir işyerinde çalışmam. uzun süre SSK'ya
prim ödemiş biri olarak nazari itibare aunır mı, yoksa mecbu-
ren Bağ-Kur'a mı bundan sonraki primlerimi ödemem gereki-
yor?
Donım ber ne kadar durumumla ilgiliyse de, belki benim
dunımıımda olan başkalan da vardır.
Ama mümkiinsc aduna yanıt yazarsanız, daha iyi olacak,
çünkü ben bir an evvel Türkiye'de işimi, işlemimi yaptvmak
istiyorum.
(H.K.)
YANIT: 8 Ekım 1965 günlü Resmı Gazete'de yayımlanan 6'5029
sayılı. "Türkiye ile Federal Almanya Cumhuriyeri arasında Sosyal Gü-
veiüik Hakkında Sözkşme ile ekl protokolün onaylanması hakkında
Bakanlar Kurulu karan"mn 27. maddesınde şoyle denılmektedır:
"Her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık
sürelerinin mevcudiyeti halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım
hakkının doğmasında. diğer akit taraf mevzuatına göre gecen ve aynı za-
mana rastlamayan, besaba dahil edilebih'r nitelikteki sigortacılık sureleri
de na/ara alınır. Sigortacıiık sürelerinin ne ölçüde hesaba dahil edilebile-
ceği, bunların hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tesbit
edilir."
Turkıye ile Federal Almanya arasında yapılan bu sözleşmenın 27.
maddesınde "aynı zamana rastlamayan" sıgortahlık sürelerinden söz
oiılmektedır. Bu da, aynı zamanda hem Almanya'da, hem de Tür-
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
bir dakika bile eğlenmemesini
öğütlemiştim."
Altısar aylık "tebdil bava"
alan Nazım Hikmet, Hikmet
Kıvılcımh ve Kemal Tahir dı-
şarıya çıkarlar. Ancak. daha
henüz sürclcri dolmadan
Nazım Hikmet'le Kemal Tahir.
yakalanıp Sultanahmet Cezac-
vi'nc atılır. Hikmet Kıvılamlı
ise 1929 yılından beri ülke
dışında bulunan TKP'nin lideri
Şefık Hüsnü ile Suriye Komü-
nist Partisi kanalıyla yazışabil-
mek için Türkiye'nin güney
sınınndan Suriye'yc geçer. Şe-
fik Hüsnü'ye gönderdiği mek-
tubaccvapbekler. Hiçbircevap
alamayınca geri dönüş için Ha-
tay'dan Türkiye'ye girdiğinde
yakalanır ve Sultanahmet Ce-
zaevi'ne getirilip kapatılır.
İlk durak Çankırı
Artık Anadolu'da bir "infaz"
cezaevine gönderilecekleri
günü beklemeye başlarlar. Da-
vanın üç "ağır mahkumu"nun
ilk durağı 1940'larda Çankın
Cezaevı olacaktır. Nazım Hik-
met. kansı Piraye Hanım'a
"Çankın, l940Şubat 16" tarih-
li mektubunda. Çankın'ya gi-
dişlerini şöyle anlatıyordu:
"Yine aramıza deniz, fren
yolu, dağlar ve mekruplar girdi.
Hasrerin bende en tez ve en ateş-
le beliren histir. Annem, Samiye,
Seyda, İzmit'te istasyondaydı-
lar. Annem bizimle Ankara'ya
geldi. Ankara'da iyi karşılandık.
Bir iki saat jandarma karako-
hında hafîf tertip sıkıntı çeker
gibi olduk. ama sonra rahat-
ladık. Ankara'dan Çankın'ya
keyifli geklik. Gece on biri beş
geçe Çankırı istasyonun-
daydık."
Kemal Tahir: aynı kağıda
Nazım Hikmeı vc Hikmet
Kıvılcımlı'vla birlikte Semiha
Berksoy'a yazdıklan mektupta
Çankın yolculuklannı şöyle
anlatıyordu:
"Size bu mektubu Çankırı'-
dan yazıyonım. Burası gazete-
lerde sık sık okuduğunuz tabirie:
'Sirin bir vilayet merkezimiz'dir.
Buraya yağmurlu bir geceyarKi
vasıl olduk. Vianzara, kapalı ve
romantikri. Peronda, uykulu in-
sanlar vardı. Biz üç arkadaş,
Nazım. Doktor Hikmet ve ben
beklenmeyen bir seyir olduk. İki
şişman zat, bizi jandarmaların
arasında daha yakından görmek
için kocaman seslerie. büyük bi-
rer Tedakarlık yapar gibi gazete
aldılar. Sivil bir polis neferi, dün-
yadaki bütün belediye reislerine
yetecek kadar ciddi, etrafımıza
toplanan köylii çocuklannı ve
hamalları dağıttı. Ayaklanmızı
sabırsız beygirler gibi çamura
vurarak, bagajları bekliyomz."
Emniyet odası
Mahkumlar perondan jan-
darma karakoluna götüriilür-
ler ilkin. "Kapısının üstünde
'emniyet odası' yazılı bir aralı-
kta yatacak"lardır. "Emniyet
odasında neler bulunuyor, tah-
min edemezsiniz. Duvar dibine
sıralanmış beş numaralı gaz
lambası. Dolu ve boş gaz teneke-
leri. Eski paçavralar. Elektrik
söndüğü için bir lamba y aktılar.
Denkleri, acele acele açtık. İki
gün iki geceden beri ilk defa ya-
tağa yatacağız. Odanın dışarıva
penceresi yok. Malûm ya -em-
niyet odası-."
!940"ın sonunda önce grup-
tan Nazım Hikmet aynfır. Bursa
Cezaevi'ne nakledilir. 1950 afTı-
na kadar orada yatacaktır.
Ardından Doktor Hikmet önce
Amasya. ardından Kırşehir Ce-
zaevi'ne gönderilir. 1950'ye ka-
dar orada kalır. Kemal Tahir de Ma-
latya, Çorum \e Nevşehir cezaevleri-
ni dolaşır. Sinop'taki öteki donanma
mahkumlan ise cezası az olan bitir-
dikçe, geri kalanı da 1950 affıyla ceza-
evinden çıkarlar...
Davanın sorgu hakimi yardımcısı
Teğmen Fahri Çoker. 1986'da gaze-
teci Emin Çölaşan'la yaptığı konuş-
mada. "Acaba bir haksızlık yapıldı
mı? Bugünkü vicdani görüşfimlz nedir"
sorusuna şu cevabı veriyordu: "Valla
o konuda bir şey söyleyemera. Çünkü
önümüzde kesinleşmiş bir mahkeme
karan var. Bu karar bugün de geçerli-
dir." Ne dersiniz. "bugün de geçerli
mkJir" bu karar. 1938'deadalet yerini
bulmuş mudur?
BİTTİ
kıve'de geçen sıgortalı surelerden bınnin geçerli olabifecea anlamma
gelmektedir.
Ülkemızde geçerli 506 sayılı Sosyal Sigonafar Yasası'nın 78. madde-
sıne göre. "Aynı zamanda birden fazla işverenin işûıde çahşan sigortab-
lann ücretterinden kesilen primler, bu madde uyarmca tesbit edilen öst
sınır üzerinden besaplanacak nıiktarı aşarsa, fark sigortalının müracatı
üzerine hissesi oranında kendisine geri veriür."
2829 sayıb "Sosyal Güvenük Kurumlarına Tabi Olarak Gecen Hiz-
metlerin Birleştiriunesi Hakkında Kanun"un 4. maddesi uyannca da:
"Kurumlara tabi ceşitii işlerde çalışmış olanJann. aynı taribJere rastla-
mamak kaydıyla bu kanuna göre aylık bağlaranasına hak kazamtdığıi)-
da birteştirilir."
Gerek Türkiye ile Federal Almanya Cumhuriyeü arasında Sosyal
Güvenlik Sözleşmesi'ne. gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'na,
gerekse 2829 sayılı çeşitli sosyal güvenlik kurumlannda geçen sürelenn
birleştirilmesıne ilişkin yasaya göre, aynı zamana, ya da aynı tarihe
rastlayan, birden çok sosyal güvenlik icurumuna prim ya da kesenek
ödendiğınde. yanlızca bu kurumlardan bınnde geçen sürelergöz önü-
ne alınır.
Kısaca. yasa hükümlenne göre, aynı zamanda ya da aynı tarihte bir-
den çok sosyal güveniik kurumuna pnm ya da kesenek ödemek ola-
naksızdır.
Çözflm Bellidip.
Rahmetli Haldun Taner'in bir yazısından anımsarım:
"Memur her an işinden atılabilir; gazeteci her gün hap-
se girebilir; profesör her dakika bakanlık emrine alına-
bilir" derdi. Bu kişilerin güvenliği pamuk ipliği kadar bile
sağlam değil, devletlilerin jki dudağının arasında, du-
daklar kımıldadı mı, gitti de gider.
Şimdi bakıyorum, parti başkanlarının da güvenliği
yok. Başkan, bir gözaltı buyruğuyla hemen tutuklanıyor,
kendini hapiste buluyor. işte bir parti başkanını daha tu-
hjkladılar. Demokrasi Partisi Başkanı kaç gündür içer-
dedir.
Ne demiş, ne yapmış, neden içeri alınmış, kimse bil-
miyor. Bunları ancak yargıç karşısına çıktıktan sonra
anlayacağız. Bir düşünce söylediğinden ötürü, bir parti
başkanının tutuklandığını çok gerilerde bıraktığımtzı sa-
nıyorduk. Oysa günübirliğine ve tazeymiş. Parti başka-
nının niye tutuklandığını gazeteci arkadaşlara soruyo-
ruz:
"Bir konuşmasından ötürü..." diyorlar.
Bir parti başkanının görevi konuşmak... Konuşmak
suretiyle düşüncelerini aktarmak... Bir parti başkanı, ko-
nuşuyor diye içeri tıkılır mı? Görüyoruz ki geçmişte kal-
dığını sandığımız işler halen yaşanıyor, böyle gjderse
ileride de yaşanacaktır. Parlamenterlerimizin hemen
hepsi 12 Eylül rejiminin getırdiklerine karşı çıkıyorlar,
bunların tez elden değiştirilmesini ya da kaldırılmasını
istiyorlar. 12 Eylül faşizminin getirdiği her şeyi fazişm
sayıyorlar. Ondan sonra 12 Eylül rejiminin tümünü kal-
dırmadıkları gibi, bir de 12 Eylül rejimi artıklarına daya-
narak mılletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıyorlar,
Demokrasi Partisi'nin Başkanı'nı tutukluyorlar.
"Ne oluyor?" diye sorduğumuzda,
''Bunlaryasalarda var..."diyorlar.
Yasalarda Osmanlı'dan kalma nice maddeler var,
Cumhuriyet'ten sonra konmuş nice satırfar var. Bu unu-
tulmuş maddeler karşısında günün birinde bir milletve-
kili şöyle demişti:
"Takrir-i Sükûn Kanunu hâlâ yürürlüktedir, onu da mı
uygulayacağız?"
"Efendimoayrı..."
"Öyleyse bu da ayrı. 12 Eylül rejiminin koyduğu mad-
deler kaldınlmalıdır."
Bundan elli yıl önce Demokrat Parti iktidara geldiğin-
de antidemokratik yasaların kaldırılması için bir "Anti-
demokratik Yasalar Komisyonu" kurmuştu. Bu komis-
yon, yasalardaki antidemokratik maddeleri inceleye-
cek, tümünün kaldırılması için bir yasa hazırlayacaktı.
Komisyon, yetkili hukukçulardan kurulmuş, çalışmaya
başlamıştı. Komisyon, sıcağı sıcağına çalışmalara, ya-
saları taramaya başlamıştı. Daha sonra komisyonun
çalışmaları gizli olmuş, bir süre sonra da komisyonun
çalışmaları yasaklanmıştı. Daha sonra yasak da, komis-
yonun çalışmaları da unutulup gitmişti. Bugün çoğu
kimse, "Böyle bir komisyon vardı, ne oldu?" diye sor-
muyor.
Bugün 12 Eylül'ün getirdiği faşist maddeleri konuşmu-
yoruz. Hele eskileri hiç konuşmuyoruz. Zaman zaman
bazı hukukçulara geçmişi anımsatırım.
Bugün ülkemize şöyle bir bakalım, hâlâ özgürlük ve
demokrasi peşindeyiz. İnsanlar tutuklanıyor, faili meç-
hul cinayetler var; dergiler, gazeteler toplanıyor. Evler
basılıyor, operasyon adı altmda insanlar alınıp götürülü-
yor. Bütün bunlar olurken, konuşması gerekenler susu-
yor; susanlar ağzını açamaz oluyor. Hele bir Kürtçülük
konusu var ki, buna hiç kimse doğru dürüst bir çözüm
getiremiyor.
Çözüm, her parti için demokrasidedir.
Nedense bir türlü demokrat olamıyoruz.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Ağaçbk bir yerden açı-
lan tarla. 2/ Orta Asya'da
yaşayan Şamanist Türk-
ler arasında çeşitli şeyler-
den anlam çıkartarak
bakılan fal... Duyuru. 3/ 4
Gemi demiri. 4/ Lantan
elementinin simgesi... Bir
nota. 5/ Marmara De-
nizi'nde tunstik bir ada...
Papua-Yeni Gine'nin pa-
ra birimi. 6/ Adlan sıfat
yapmakta kullanılan bir
yapım eki... Yağlı ve ko-
kulu merhem. 7/_Ağzı geniş tek
kulplu su kabı... Ültraviyole söz-
cüğünün kısa yazılişı. 8/106 taşla
oynanan, konkene benzer oyun...
Antalya'nın bir plajı. 9/ Orta
Asya'daki bazı Türk devletlerinin
merkezi olmuş eski kent.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Muğla yöresinde de yetişen ve
gövdesi çizilerek yağ elde edilen bir
ağaç... Afrika'da yaşayan biranti-
lop. 2/ Çit, perde... Yurdumuzun
batıdaki en uç noktası"oJan burun. 3/ Hoşlanılmayan kimseler
için kullanılan bir sözcük... Yakası kürklü ve kolsuz kaput. 4/
Emirler, beyler... Avuç içi. 5/ Bir soru sözü... Platinin simgesi.
6/ Eski dilde ktlıç... KeseM ayı da denilen ve Avustralya'da yaşa-
yan hayvan. 7/ Bölüşme işi... Gümüşün simgesi. 8/ Utanç duy-
ma... Pasifık'te küçük bir ada-devlet. 9/ Ses... Bitlis'in bir ilçesi.
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Meslek mücadelemize değerli katkıda bulunan,
mesleğimizin kurulması için olujturulan Maliye Bakanlığı
Geçici Kurul üyesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bügiler
Fakültesi Öğretim üyesi Yeminli Mali Müşavir
Prof.Dr.
LAlİFÇAKia
vefat etmiştir. Ailesine ve muhasebecamiasına sabır,
merhuma Tann'dan rahmet dileriz.
TURMOB
TÜRKtYE SERBEST MUH ASEBECİ MALİ
MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ
MÜŞAYİRLER YÖ\ETİM KURULU
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Türkiye Serbest Muhasebed Mali Müşavirler ve
Yeminli Mali Müşavirler Odalan Biriiği
Geçici Kurul üyesi
Prof. Dr. LATİF ÇAKICI'nın
vefatını derin üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız.
Merhuma Tann'dan rahmet. muhasebecamiasına ve
kederli ailesine başsağlığı dileriz.
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ
MALİ xMÜŞAVİRLER ODASI