20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL1993 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Aııadolırda malıpuslıık günleri Sintinenin Dibinde (1938 Donanma Davası) EMİN KARACA V.erilen cezalar, Askeri Temyiz tarafından da onandıktan sonra davanın asker mahkumlan 1939 Martf nda Sinop'a gönderilirler. Asker mahkumJardan Seyfi Tekdilekşöyle anlatıyor: *Bu kez de İstanbul Tevkifhanesi'nden dağıtım başladı. Benim de içinde bulunduğum bir kısım mahkum meşhur Sinop Cezaevi'ne postalandı. Bizi vapurla yolladılar Sinop'a. Daha biz varmadan adımız, sanımız varmış Sinop'a: 'Komünistkrgeliyor!' Halk nhtıma yığılmış bize bakıyor. İn miyiz, cin miyiz, neyiz? Baktılar ki adamız, hoşlanmadılar. Hemen dağıldıîar...' -7- Donanma Komutanhğı Askeri Mahkemesı 29 Ağustos 1938 Pazarte- si günü "söz birliği ile kararını verip" ve bu karan "müddeiumumi huzuru ile maznunlaraı yûzlerine karşı" okuvup, "kanun yollan"nı da öğrettikten son- ra donanma mahkumlan o gün İstan- bul Merkez Komutanlığfnın "Askeri Tevkifhanesi"ne gönderilir. Kemal Tahir: "O gün tatif olmak dolayısıvla, biz sivilleri bavramın sonuna kadar as- keri tevkifhanede tuttular. 1 Eylül 1938'de Nazun, ben, Doktor Hikmet Kıvücım ve iki kadm (Fatma Nudiye >e Eınine Alev) İstanbul Tevkifhanesi'ne gönderikli" diye anlatıyor. Nazım Hikmet de Kemal Sülker'e şunlan anlatacakü: "29 Ağustos 1938 sabahı başlayan dunısma ve karar ver- me faslı, öğleden sonraya da atladı. Oysa öğleden sonra resmi tatildi. Ama nuthkumiyet kararını açıklamak için tam gününü seçmişlerdi. Sanki Afyon'- da düşman güçlerini kaçınp izleyecek, mahvedecekierdi. Erkin'den cezayı yi- yip Merkez Kumandanlığı Hapisha- nesi'ne gönderilirken duyduğumuz ke- derle sevincin karışımı nasıJ belirfile- cek, onu söyleyemem. 29 Ağustos res- mi tatil olduğundan. orada mcvkuf bekletikiik. 31 ağustos pazartesi saba- hı İstanbul Cezaevi'ne giderken Emine Alev'le Doktor Hikmet'in nikahsız eşi Fatma Nudiye de bizimle aynı kafile içinde görüruldük..." Kırgıniıklar unutuldu SuJtanahmet Ceza ve Tevkif EvT- nde yatarlarken Donanma Komu- tanhğ] Askeri Mahkemesi'nin karan- nı temyiz ederler. Nazım Hikmet. Hikmet Kıvıknmlı. Kemal Tahir. Emine Alev ve Fatma Nudiye Yalçı. Sultanahmet'e getirilirken. davanın öteki mahkumlan Merkez Komutan- bğı'nm Askeri Hapishanesi'nde tutul- maktadırlar. Bir süre sonra onlar da aynı yere getirilirier. Temyiz sonucu beklerlerkenki durumlannı Nazım Hikmet şöyle anlatıyor: "Temyiz ettiğimiz vakitki umudu- muzu, sabırla sonucu beklerken neşeli konuşmalarunızı da Doktor'la, Ke- maJ'le, Şamilofla bir arada oluşumuz onuruna aradaki bazı kırgınlıklan unutarak nasıl sarmaş dolaş olmuşruk; onu da belirtmeli değil mj? Kazık ka- dar adamlarız, çocuk değiliz, aynı köp- rûlerden geçmekteydik, değil mi?" Kemal Tahir, ozamanki kansı Fat- ma İrfan Hanmı'a yazdığı mektupla- nndan birinde. 1938 yılı Cumhunyet bayramını Sulianahmet Cezaevi'nde nasıl kutiadıklannı şöyle yazıyordu: ''Burada bayram bir neşeli geçti ki, sorma. Gramofon çaidık. Doktor Hik- met, Laz, Kürt, zeybek oyunlan oyna- dı. Ben Çerkez oyununa kaJktım. Nazım operetlerden (çarliston, vals, boston)diyesinirimedokunan birşarkı soyledi. Bu felaketi gVçiştinnek için Hamdi ile beraber sana bir defa daha methettiğim Laz şarkısını soyledik. Sonra doktorla bir olduk: 'Hani ayrümam derdin, Aldattm beni bu yaz, Acı duydu bu gönlüm, Hasrete katlanamaz' şarkısmı okuduk. Bu şarkıyı yazm gemide iken uzaktan uzağa işitip bera- ber öğrenmiştik." Toy bir mahpus Hikmet Kıvılcımlı ve Nazım Hik- met'in yanında Kemal Tahir henüz hapishanecilikte "toy" biridir. Daha yolun başında üçünün başına bir bela çıkagelir Sultanahmet Cezaevi'nde. İ930'lu yıllardan itibaren kabadayılık aletnierinde bulunmuş olan Kemal Tahir, o bıçkın üslubuyla yıllar sonra dostu Dr. Hulusi Dosdoğru'ya, o be- layı şöyle hikaye edecekti: "... Haksız yere cezaları sırtımıza sardıktan sonra bizi Sultanahmet Ce- zaevi'nin localarına yolladılar. Nazım, Dr. Hikmet ve ben vanz. Bizimle ceza ytyen deniz astsubav larını henüz getir- memişler. Localarda bizden başka ha- ptshanem'n ağası ve onun konıyucusu birLazdavar. Birgüno Laz, elindebir tabakîa gelip bizden para istemez mi? Ben hapistıane usullerini bUmiyorum o zaman! Naznn'la Dr. Hikmet biliyorlar. Nazım, Laz'a sordu: - Ne parası bu istedi- ğin? - Biz ağır cezalıvız. Bu yükü kaldırmak için yardım istiyoruz. Hapishane raconudur. - Kaç yıla mahkum- sunuz? - Yirmi yıla... - Ama ben otuz altı yıla mahkumum. Ra- cona göre benim size değil. sizin bana yardım etmeniz lazım. - Ben onu bunu bil- mem. Bunu vermediniz mi, kendinizi yok bilin. Lazoğluna bakıyorum. gözü kaşı oynuyor. Sağ elini oynatıp ceketinin kolu içinde tuttuğu bir şeyi ileri geri hoplatı- yor. Ben hemen Dr. Hikmet'e, Fransızca "Sen kafanı yana doğru bük" deyip, yerdeki is- kemleyi yalİah ediyo- rum herifin kafasına. Yere yıktıktan sonra üzerine çıkıp neresine gelirse tekmelemeye başlıyorum. Laz imana gelip kolunun içinden düşen saldırmayı sakla- mamız için yalvarıyor. Ağzı yflzû kan içinde, yerlerde debeteniyor. Gardiyanlar güriiltüye koştular. Heriflere, "Bizi burada göz göre göre boğduracak mısınız?' diye çıkışıyo- rum. Bıçağı alıp avluya fırlattım. Gardiyanlar. Laz'ı da bıçağı da alıp götürdüler. Ondan son- ra biiriin kanlı kariller söt dökmüş kediye dön- düler. Bir daha kimse terbiyesizlik edip kafa tutamadı." Sinop yolunda Donanma mah- kumlan günlerini sa- yarlarken 29 Aralık 1938 günü kötü son ge- lir. Askeri Temyiz Mahkemesi, o gün ver- diği karannda Donan- ma Komutanlığı Aske- ri Mahkemesinin 29 Ağustos 1938"deverdi- ği karan hiç değiştir- meden olduğu gibi onar. Artık mahkum- lar cezalannı Anadolu hapıshanelerinde çeke- ceklerdir. Nazım Hikmet. İstanbul Sultanahmet Cezaevfnden kansı Pi- raye Hanım'a yazdığı 23 Mart 1939 tarihlı mektubunda, o sabah kendilerinin (Hikmet Kıvılcımlı, Kemal Ta- hir ve Fatma Nudiye) dışındaki öteki mah- kumlann Sinop Cezae- vi'ne gönderildiklerini yazıyor: "Localarda bu akşam üç in- 19 Mayıs 1940'ta Çankırı Cezaevi'ne Kemal Tahir, Nâzım Hikmet ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı. san, bir kediyiz. İnsanlar; Haydar Bey, Doktor Hikmet ve ben. (...) Bu sabah saat 11 'de, Nudiye de dahil. Hikmet ve ben galiba mahkememiz olduğu için müstesna, bütün çocuklar Sinop'a gönderildiler. Şimdi onlar vapurun am- banndadırlar." Asker mahkumlardan Seyfi Tekdi- lek (Seyfı Baba), Sinop Kalesi'ne yol- culuklannı şöyle anlatıyor: "Bizler asker kişiler, askeri hapisha- nede kaldık. Topbane'de yani. Nazım gibi sivil olanları İstanbul Tevkifha- nesi'ne yolladılar. AJtı ay kadar sonra bizleri de sivil hapishaneye gönderdi- ier. Böylece aynı mapusanede bir ara- ya gelmiş olduk. Ancak birkaç ay bir arada kalabiJdik.f...) Bu kez de İstan- bul Tevkifhanesi'nden dağıtım başladı. Benim de içinde bulunduğum bir kısım Aynı köprülerden geçenierden 30 Ekim I946'da bir Sinop hatırası. Donanma Davası mahkumlan birlikteler. Soldan sağa Hamdi Alev Şamjlof, Emine Alev Şamilof, Hamdi Alevdaş, Nuri Tahir, Haydar Korcan ile Şamiloflann kızı Ümit ve (oturanlar) Kerim Korcan, Mehmet Ali Kanton. "ağır top" mahkumlar hala Sultanah- met'tedir. Biryandan da "infaz"lannı erteletmek ya da bu ağır cczalardan kurtulmak için "kanun yolu" bulma- ya çabalamaktadırlar. "Kanun yolu- nu" nasıl bulduklarını. Hikmet Kıvıl- amlı yıllar sonra şöyle anlatacaktı: mahkum Sinop'a. meşhur Sinop Ce- zaevi'ne postalandı. Bizi vapurla yolla- dılar Sinop'a. Daha biz varmadan adımız sanımız varmış Sinop'a: Ko- münistler geliyor!' Halk rıhtıma yığıl- mış bize bakıyor. İn miyiz, cin miyiz, neyiz? Baktılar ki adamız, hoşlanma- dılar. Hemen dağıldıîar. Hapishaneye girer girmez müdürle çatıştık. Savcı, müdüriîn eniştesiymiş. Vlüdür, taktı bileklerimize kelepçeleri. Çıkardı sav- cının karşısına. Savcıdan bir zılgıt, bir gözdağı. Bizleri sayıvla vermemişler ona. Say ımızı da sormazlarmış yukan- dan. Ayağımızı denk almadık mı, cum- burlop düşüveriımişiz denize. Köpek- balıklanna ziyafet.(...) Sinop Cezae- vi'nde işkollan vardı. Biz daha çok ma- rangozluğu seçtik." Sinop'takı donanma mahkumlan bu koşullar altmda yatmaktalarken Kıvılcımlının mektubu "Bir yıl yatmadık. 'Aman Paşa. bir kanun yolu bul' çatlağından 6 ay tebdil hava çıktık. Ben kimseye başvurma- dım. Nazım'ın sonradan anlattığı: O bizim Stalin adayına uğramış. Stalin adayı 'Hayır' buyurmuş. Kimsenin 15 yıl hükümden kaçmamasmı, besbelli 'parti' adına dikte etmiş; Nazım. tek- rar yakalanıp içeriye atılmalan nede- nini Reşat Fuat'ın o direnişine uymak zoruna bağlıyordu. Ben kendisine, son polis müdürii yoklatmasından sonra ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ şiPAL Türkiye'de bir an evvel işimi ve işleıııinıi yaptırmak istiyorum Şu anda. yurda kesin dönüş değil de. fastlalı kal- ma kaydıyla bir işte. bir müessesede görev yapar ve aylık alır- sam, Türkiye'de sigonalı olabilir mijinı? 1966 ydindan 1983 yıluıa kadar 17 küsur yıl SSK'yaprim ödemisUğim var. 1948 doğumluyum. Örneğin, bir tercüme biirosunun yurtdışuıda devamlı işlerini takip etme ve çeviri işlerini idare gibi vs. Yani burada Al- manya'da serbesl mesJekte çalışıyor olmak ve bem burada, bem de Türkiye'de ikamet yeri olan biri olarak. Şü anda emek- lilik sigortası ödüyonım (Almanya için). Türkiye'de böyle bir sigorta yapmam raümkün mü? Yaptınrsam, azami ne maaş gösterebilirim. Daha önce 2147 sayüı yasa döneminde 165 ay için sigorta primi ödemiş bulunuyorum. Ay rıca askerlik suremi ödedim ve isteğe bağlı sigorta için de bir süre prim ödemiş buiu- nuyorum. Benim küçük bir işyerinde çalışmam. uzun süre SSK'ya prim ödemiş biri olarak nazari itibare aunır mı, yoksa mecbu- ren Bağ-Kur'a mı bundan sonraki primlerimi ödemem gereki- yor? Donım ber ne kadar durumumla ilgiliyse de, belki benim dunımıımda olan başkalan da vardır. Ama mümkiinsc aduna yanıt yazarsanız, daha iyi olacak, çünkü ben bir an evvel Türkiye'de işimi, işlemimi yaptvmak istiyorum. (H.K.) YANIT: 8 Ekım 1965 günlü Resmı Gazete'de yayımlanan 6'5029 sayılı. "Türkiye ile Federal Almanya Cumhuriyeri arasında Sosyal Gü- veiüik Hakkında Sözkşme ile ekl protokolün onaylanması hakkında Bakanlar Kurulu karan"mn 27. maddesınde şoyle denılmektedır: "Her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık sürelerinin mevcudiyeti halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım hakkının doğmasında. diğer akit taraf mevzuatına göre gecen ve aynı za- mana rastlamayan, besaba dahil edilebih'r nitelikteki sigortacılık sureleri de na/ara alınır. Sigortacıiık sürelerinin ne ölçüde hesaba dahil edilebile- ceği, bunların hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tesbit edilir." Turkıye ile Federal Almanya arasında yapılan bu sözleşmenın 27. maddesınde "aynı zamana rastlamayan" sıgortahlık sürelerinden söz oiılmektedır. Bu da, aynı zamanda hem Almanya'da, hem de Tür- POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL bir dakika bile eğlenmemesini öğütlemiştim." Altısar aylık "tebdil bava" alan Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımh ve Kemal Tahir dı- şarıya çıkarlar. Ancak. daha henüz sürclcri dolmadan Nazım Hikmet'le Kemal Tahir. yakalanıp Sultanahmet Cezac- vi'nc atılır. Hikmet Kıvılamlı ise 1929 yılından beri ülke dışında bulunan TKP'nin lideri Şefık Hüsnü ile Suriye Komü- nist Partisi kanalıyla yazışabil- mek için Türkiye'nin güney sınınndan Suriye'yc geçer. Şe- fik Hüsnü'ye gönderdiği mek- tubaccvapbekler. Hiçbircevap alamayınca geri dönüş için Ha- tay'dan Türkiye'ye girdiğinde yakalanır ve Sultanahmet Ce- zaevi'ne getirilip kapatılır. İlk durak Çankırı Artık Anadolu'da bir "infaz" cezaevine gönderilecekleri günü beklemeye başlarlar. Da- vanın üç "ağır mahkumu"nun ilk durağı 1940'larda Çankın Cezaevı olacaktır. Nazım Hik- met. kansı Piraye Hanım'a "Çankın, l940Şubat 16" tarih- li mektubunda. Çankın'ya gi- dişlerini şöyle anlatıyordu: "Yine aramıza deniz, fren yolu, dağlar ve mekruplar girdi. Hasrerin bende en tez ve en ateş- le beliren histir. Annem, Samiye, Seyda, İzmit'te istasyondaydı- lar. Annem bizimle Ankara'ya geldi. Ankara'da iyi karşılandık. Bir iki saat jandarma karako- hında hafîf tertip sıkıntı çeker gibi olduk. ama sonra rahat- ladık. Ankara'dan Çankın'ya keyifli geklik. Gece on biri beş geçe Çankırı istasyonun- daydık." Kemal Tahir: aynı kağıda Nazım Hikmeı vc Hikmet Kıvılcımlı'vla birlikte Semiha Berksoy'a yazdıklan mektupta Çankın yolculuklannı şöyle anlatıyordu: "Size bu mektubu Çankırı'- dan yazıyonım. Burası gazete- lerde sık sık okuduğunuz tabirie: 'Sirin bir vilayet merkezimiz'dir. Buraya yağmurlu bir geceyarKi vasıl olduk. Vianzara, kapalı ve romantikri. Peronda, uykulu in- sanlar vardı. Biz üç arkadaş, Nazım. Doktor Hikmet ve ben beklenmeyen bir seyir olduk. İki şişman zat, bizi jandarmaların arasında daha yakından görmek için kocaman seslerie. büyük bi- rer Tedakarlık yapar gibi gazete aldılar. Sivil bir polis neferi, dün- yadaki bütün belediye reislerine yetecek kadar ciddi, etrafımıza toplanan köylii çocuklannı ve hamalları dağıttı. Ayaklanmızı sabırsız beygirler gibi çamura vurarak, bagajları bekliyomz." Emniyet odası Mahkumlar perondan jan- darma karakoluna götüriilür- ler ilkin. "Kapısının üstünde 'emniyet odası' yazılı bir aralı- kta yatacak"lardır. "Emniyet odasında neler bulunuyor, tah- min edemezsiniz. Duvar dibine sıralanmış beş numaralı gaz lambası. Dolu ve boş gaz teneke- leri. Eski paçavralar. Elektrik söndüğü için bir lamba y aktılar. Denkleri, acele acele açtık. İki gün iki geceden beri ilk defa ya- tağa yatacağız. Odanın dışarıva penceresi yok. Malûm ya -em- niyet odası-." !940"ın sonunda önce grup- tan Nazım Hikmet aynfır. Bursa Cezaevi'ne nakledilir. 1950 afTı- na kadar orada yatacaktır. Ardından Doktor Hikmet önce Amasya. ardından Kırşehir Ce- zaevi'ne gönderilir. 1950'ye ka- dar orada kalır. Kemal Tahir de Ma- latya, Çorum \e Nevşehir cezaevleri- ni dolaşır. Sinop'taki öteki donanma mahkumlan ise cezası az olan bitir- dikçe, geri kalanı da 1950 affıyla ceza- evinden çıkarlar... Davanın sorgu hakimi yardımcısı Teğmen Fahri Çoker. 1986'da gaze- teci Emin Çölaşan'la yaptığı konuş- mada. "Acaba bir haksızlık yapıldı mı? Bugünkü vicdani görüşfimlz nedir" sorusuna şu cevabı veriyordu: "Valla o konuda bir şey söyleyemera. Çünkü önümüzde kesinleşmiş bir mahkeme karan var. Bu karar bugün de geçerli- dir." Ne dersiniz. "bugün de geçerli mkJir" bu karar. 1938'deadalet yerini bulmuş mudur? BİTTİ kıve'de geçen sıgortalı surelerden bınnin geçerli olabifecea anlamma gelmektedir. Ülkemızde geçerli 506 sayılı Sosyal Sigonafar Yasası'nın 78. madde- sıne göre. "Aynı zamanda birden fazla işverenin işûıde çahşan sigortab- lann ücretterinden kesilen primler, bu madde uyarmca tesbit edilen öst sınır üzerinden besaplanacak nıiktarı aşarsa, fark sigortalının müracatı üzerine hissesi oranında kendisine geri veriür." 2829 sayıb "Sosyal Güvenük Kurumlarına Tabi Olarak Gecen Hiz- metlerin Birleştiriunesi Hakkında Kanun"un 4. maddesi uyannca da: "Kurumlara tabi ceşitii işlerde çalışmış olanJann. aynı taribJere rastla- mamak kaydıyla bu kanuna göre aylık bağlaranasına hak kazamtdığıi)- da birteştirilir." Gerek Türkiye ile Federal Almanya Cumhuriyeü arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi'ne. gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'na, gerekse 2829 sayılı çeşitli sosyal güvenlik kurumlannda geçen sürelenn birleştirilmesıne ilişkin yasaya göre, aynı zamana, ya da aynı tarihe rastlayan, birden çok sosyal güvenlik icurumuna prim ya da kesenek ödendiğınde. yanlızca bu kurumlardan bınnde geçen sürelergöz önü- ne alınır. Kısaca. yasa hükümlenne göre, aynı zamanda ya da aynı tarihte bir- den çok sosyal güveniik kurumuna pnm ya da kesenek ödemek ola- naksızdır. Çözflm Bellidip. Rahmetli Haldun Taner'in bir yazısından anımsarım: "Memur her an işinden atılabilir; gazeteci her gün hap- se girebilir; profesör her dakika bakanlık emrine alına- bilir" derdi. Bu kişilerin güvenliği pamuk ipliği kadar bile sağlam değil, devletlilerin jki dudağının arasında, du- daklar kımıldadı mı, gitti de gider. Şimdi bakıyorum, parti başkanlarının da güvenliği yok. Başkan, bir gözaltı buyruğuyla hemen tutuklanıyor, kendini hapiste buluyor. işte bir parti başkanını daha tu- hjkladılar. Demokrasi Partisi Başkanı kaç gündür içer- dedir. Ne demiş, ne yapmış, neden içeri alınmış, kimse bil- miyor. Bunları ancak yargıç karşısına çıktıktan sonra anlayacağız. Bir düşünce söylediğinden ötürü, bir parti başkanının tutuklandığını çok gerilerde bıraktığımtzı sa- nıyorduk. Oysa günübirliğine ve tazeymiş. Parti başka- nının niye tutuklandığını gazeteci arkadaşlara soruyo- ruz: "Bir konuşmasından ötürü..." diyorlar. Bir parti başkanının görevi konuşmak... Konuşmak suretiyle düşüncelerini aktarmak... Bir parti başkanı, ko- nuşuyor diye içeri tıkılır mı? Görüyoruz ki geçmişte kal- dığını sandığımız işler halen yaşanıyor, böyle gjderse ileride de yaşanacaktır. Parlamenterlerimizin hemen hepsi 12 Eylül rejiminin getırdiklerine karşı çıkıyorlar, bunların tez elden değiştirilmesini ya da kaldırılmasını istiyorlar. 12 Eylül faşizminin getirdiği her şeyi fazişm sayıyorlar. Ondan sonra 12 Eylül rejiminin tümünü kal- dırmadıkları gibi, bir de 12 Eylül rejimi artıklarına daya- narak mılletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıyorlar, Demokrasi Partisi'nin Başkanı'nı tutukluyorlar. "Ne oluyor?" diye sorduğumuzda, ''Bunlaryasalarda var..."diyorlar. Yasalarda Osmanlı'dan kalma nice maddeler var, Cumhuriyet'ten sonra konmuş nice satırfar var. Bu unu- tulmuş maddeler karşısında günün birinde bir milletve- kili şöyle demişti: "Takrir-i Sükûn Kanunu hâlâ yürürlüktedir, onu da mı uygulayacağız?" "Efendimoayrı..." "Öyleyse bu da ayrı. 12 Eylül rejiminin koyduğu mad- deler kaldınlmalıdır." Bundan elli yıl önce Demokrat Parti iktidara geldiğin- de antidemokratik yasaların kaldırılması için bir "Anti- demokratik Yasalar Komisyonu" kurmuştu. Bu komis- yon, yasalardaki antidemokratik maddeleri inceleye- cek, tümünün kaldırılması için bir yasa hazırlayacaktı. Komisyon, yetkili hukukçulardan kurulmuş, çalışmaya başlamıştı. Komisyon, sıcağı sıcağına çalışmalara, ya- saları taramaya başlamıştı. Daha sonra komisyonun çalışmaları gizli olmuş, bir süre sonra da komisyonun çalışmaları yasaklanmıştı. Daha sonra yasak da, komis- yonun çalışmaları da unutulup gitmişti. Bugün çoğu kimse, "Böyle bir komisyon vardı, ne oldu?" diye sor- muyor. Bugün 12 Eylül'ün getirdiği faşist maddeleri konuşmu- yoruz. Hele eskileri hiç konuşmuyoruz. Zaman zaman bazı hukukçulara geçmişi anımsatırım. Bugün ülkemize şöyle bir bakalım, hâlâ özgürlük ve demokrasi peşindeyiz. İnsanlar tutuklanıyor, faili meç- hul cinayetler var; dergiler, gazeteler toplanıyor. Evler basılıyor, operasyon adı altmda insanlar alınıp götürülü- yor. Bütün bunlar olurken, konuşması gerekenler susu- yor; susanlar ağzını açamaz oluyor. Hele bir Kürtçülük konusu var ki, buna hiç kimse doğru dürüst bir çözüm getiremiyor. Çözüm, her parti için demokrasidedir. Nedense bir türlü demokrat olamıyoruz. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Ağaçbk bir yerden açı- lan tarla. 2/ Orta Asya'da yaşayan Şamanist Türk- ler arasında çeşitli şeyler- den anlam çıkartarak bakılan fal... Duyuru. 3/ 4 Gemi demiri. 4/ Lantan elementinin simgesi... Bir nota. 5/ Marmara De- nizi'nde tunstik bir ada... Papua-Yeni Gine'nin pa- ra birimi. 6/ Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki... Yağlı ve ko- kulu merhem. 7/_Ağzı geniş tek kulplu su kabı... Ültraviyole söz- cüğünün kısa yazılişı. 8/106 taşla oynanan, konkene benzer oyun... Antalya'nın bir plajı. 9/ Orta Asya'daki bazı Türk devletlerinin merkezi olmuş eski kent. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Muğla yöresinde de yetişen ve gövdesi çizilerek yağ elde edilen bir ağaç... Afrika'da yaşayan biranti- lop. 2/ Çit, perde... Yurdumuzun batıdaki en uç noktası"oJan burun. 3/ Hoşlanılmayan kimseler için kullanılan bir sözcük... Yakası kürklü ve kolsuz kaput. 4/ Emirler, beyler... Avuç içi. 5/ Bir soru sözü... Platinin simgesi. 6/ Eski dilde ktlıç... KeseM ayı da denilen ve Avustralya'da yaşa- yan hayvan. 7/ Bölüşme işi... Gümüşün simgesi. 8/ Utanç duy- ma... Pasifık'te küçük bir ada-devlet. 9/ Ses... Bitlis'in bir ilçesi. VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Meslek mücadelemize değerli katkıda bulunan, mesleğimizin kurulması için olujturulan Maliye Bakanlığı Geçici Kurul üyesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bügiler Fakültesi Öğretim üyesi Yeminli Mali Müşavir Prof.Dr. LAlİFÇAKia vefat etmiştir. Ailesine ve muhasebecamiasına sabır, merhuma Tann'dan rahmet dileriz. TURMOB TÜRKtYE SERBEST MUH ASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAYİRLER YÖ\ETİM KURULU VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Türkiye Serbest Muhasebed Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalan Biriiği Geçici Kurul üyesi Prof. Dr. LATİF ÇAKICI'nın vefatını derin üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Tann'dan rahmet. muhasebecamiasına ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ xMÜŞAVİRLER ODASI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle