Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12EYLÜL1993PAZAR
12 DIZIYAZI
Alman Dazlak 'Hacki' anlatıyor
Türk'ün namusunahayranımYıl 1981 F.kim avında Türk milli • — ^ ^ — ^ — — — ^ — — ^ ^ — ^ — - ı % ^Yıl 1983. Ekim ayında Türk milli
takımı Berlin'de Federal Almanya'ya
karşı sahaya çıkacak. Stadyumda alı-
şılmamış güvenlık önlemleri göze çar-
pıyor. Stada girmeden herkesin üstü
aranıyor: kurt köpekli, kalkanlı polis
timleri tribünlerin önünde devriye ge-
ziyor. Türk seyircide gerginlik doruk
noktada. Heyecan yalnız futbol heye-
canıdeğil.MaçtanönceDazlaklar"yaııı-
yamlara savaş" ilan etmiş (yamyamlar-
dan kasıt Türkler).
1983'tekı milli maçta, sahanın dı-
şındaki tek tük dalaşmalan saymazsak
olay çıkmadı, ama bu maç Türklerin
hafızasına kazındı. İlk kez Almanya'da
ırkçılık günlük "olağan" davranışlann
ve önyargıların ötesine geçıyor; bir grup
Alman genci -Dazlaklar- Türkleri bun-
dan sonra rahat bırakmayacaklarının
işaretini veriyordu.
Türkler, "suyun tsındtğmı" o günlerde
kavradılar. 1980'lerin başında yalnız
Dazlaklar değildı ki y abancılann huzu-
runu kaçıran. Bonn'da sosyal demok-
rat-liberal koalisyon çökmüş, yerine
"toplumsal bir dönüşüm" vaat eden mu-
hafazakar Helmut Kohl hükümeti geç-
mişti. Kohl iktıdara gelir gelmez hiç çe-
kinmeden "Almanya'daki Türklerin
sayısııu üçte bir azaltacağız" diyor: ardı-
ndan ünlü "geri dönüşü teşvik primleri"
devreye sokuluyordu.
İşte bugün 23 yaşındaki Dazlak "Hac-
ki'", ya da doğru adıyla Andreas Hack-
mann bu ortamda yetışti. Gerek Başba-
kan Kohl. gerekse.sert yabanalar polı-
ukasıyla ün salan İçışleri Bakanı Fried-
rich Zimmermann 1980'lerde Alman-
ya'da başgösteren ışsizlikten ve ekono-
rnik krizden yabancılan, yabancı nüfus
içinde yaklaşık iki milyonla en büyük
grubu oluşturan Türkleri sorumlu gös-
terdiler.
Türk fıkralan o yıllarda Alman.
oturma odalannda. meyhanelerinde,
gazetelerinde boy göstermeye başladı.
Fıkra üretmek için hayal gücünü çalıştı-
rmak gerekmiyordu; eskiden Yahudile-
re mal edilen fıkralarda şimdi Yahudi
yerine Türk kelımesı oturtulmuştu:
"Yüz taneTürk bir \olkswagen kap-
lumbağaya nasıt sığar? İkisi öne. öçü ar-
kaya, ötekiler kültabiasuıa." Ya da
"Türklerin kaç tane bayramı >ardır?
Dört tane: Ramazan Bayramı, Kurban
Ba> ramı, yaz sonu indirimli satışian, ktş
sonu indirimli sattşları."
Ama bütün suçu muhafazakar-sağ
Kohl hükümetineyüklemeyelim: 1970'-
lerin sonlannda "Ârtık Almanya'ya tek
bir Türk daha sokmayacağım; banyo kü-
vetinde koyun kesen bir kültürle bizûn ne
ışimiz var" dıyen. Sosyal Demokrat
Parti SPD'nın başkanı \e Kohl'den ön-
ceki Başbakan Helmut Schmidt'in ta
kendisi değil miydi? Daha yakın bir ör-
nek: Bundan bir ay kadar önce Ham-
burg"da Prof. Hakkı Keskin'in eyalet se-
çimlennde SPD"den aday gösterilmesı
tartışılırken. SPD'nin bir kanadı "Tür-
kü aday gösterirsek sağ secmenleri kay
bederiz" diyerek buna karşı çıkmadı
Biz yine Hacki'ye dönelim
Hacki 1980'lerde Türk fıkralanyla,
hükümetın Türkleri ülkeden kovma
politikasıyla, anne babasının ve arka-
daşlannın "yabanctlar ülkeyi istila etti"
görüşleriyle büyür. Etrafına bakuğında
"sosyal adalet", "eşitlik" gibi 1970lere
damgasını \uran kavramlann yok ol-
duğunu.yerine"köşedönmeciliğin","ge-
misinj kurtaran kaptan" anlay ışırun geç-
tiğıni fark eder. Alman gençliğinin bir
kısmı Yeşillere ve banş hareketine
yazıhrken, toplumda çoğunlukla
"ujTim" ön plana çıkmıştır. Gençler
artık öğretmen ya da sosyolog değil,
borsa uzmanı, iktisatçı. işletmeci ol-
manın hayalini kurmaktadır. Hıyerar-
şiler yeniden ayaktadır. 1980'lerde
ANAP iktidanyla Türkiye'de yaşanan
"dönüşüm", Almanya'da da aşağı yu-
kan aynı yıllarda yaşanmaktadır.
"Dönüsünr/"\Vende" adı verilen bu
kapitalızmin pekişmesi sürecinde
"kayıp kuşak", parası ve eğitimi ol-
mayan işçi ve alt orta sınıf gençliğidır.
Yanı, Hacki ve akranlandır.
Hacki. kendı dcyımıyle "•bin insan, iki
bin inek nüfushı" bir köyde oturur. Taş-
rada gençlerin yapacak pek bir şeyi
yoktur. Civar kasabaya diskoteğe git-
mek, akşam televızyon seyretmek. haf-
la sonu maç. Can sıkıntısına ve parlak
bir gelecek vaat etmeyen bir hayata
karşı "Dadaklık" ılaç gibi gelir Hacki'-
ye. Saçlan kazıtıp ayağına ağır postallar
geçiren. sırtına askeri montu atan genç-
ler birlikte kendilerini bambaşka. güçlü
ve yenilmez hissederler. Artık komşular
onlara aşağılama ve acımavla değil,
korku ve takdir kanşımı duygularla
bakmaktadır. Ezilmişlik, Dazlaklann
hepsinde egetnen olan korkakhk duy-
gusu, yerinı üstünlük duygusuna
bırakır. Dazlaklann elinde, toplumun
değer hiyerarşisinde makbul hiçbir şey
yoktur: Zenginlik. lyı bir meslek, son
moda bir araba. güzel kıyafetler \e
kadınlar. Ezilmişlik duygusuna karşı
ön plana çıkartabilecekleri tek serma-
yeleri vardır: "Almanlık**. Yabancılara.
Tûrklere karşı, gururduyulacak bir "Al-
manbk!" Ari ırka mensup olmanm ge-
tirdiğı üstünlük!
Dedenin sandığından çıkan...
Hackı'nın yeni dünya görüşü dede-
sinden yadigardır. tki dünya savaşı gör-
müş olan dede, tavan arasındaki tozlu
sandıklardan madalyalannı. silahmı.
Hıtler'ın "Ka\gam" kitabını çıkartır.
Almanya'nın "şanlı gecmişi'" Hacki'yi
çok etkiler. Almanya o zamanlar gerçek
disiplinle, vatanseverlikle yönetilmiştir!
Komünistler, Yahudıler. yabanalar.
sakatlar "hak ettikleri muameleyı" gör-
müştür. Bugün bile Almanlann bir bö-
lümü "Hirler işsizliği yok etti, otobanlar
yaptırdı. eğer akıllı davransaydı körii
adam değildi" diye düşünmüyor mu?
Hem 6 milyon Yahudi'nin katledildiği
yalanı da savaştan sonra Amerikalılar.
Ingilizler tarafından. Almanlan ezmek
içın uydurulmamış mıdır? Yahudıler
zaten bugün de dünyanm perdc ar-
DÎLEK ZAPTÇIOĞLU / BERLIN - 3
'Biz Almanya nm kurtancûarıyız'
Alman Dazlak gmplarmdan "StörkrafTn rBazguncu Güç") "'Biz
Almanya'Hi Sağa Pofcjyiz" adbsark*mdaa
'azlaklann elinde, toplumun değer hiyerarşisinde
makbul hiçbir şey yoktur: Ezilmişlik duygusuna karşı
ön plana çıkartabilecekleri tek sermayeleri vardır:
k
Almanlık . Yabancılara. Tûrklere karşı. gurur
duyulacak bir 'Almanlık!' Ari ırka mensup olmanın
getirdiği üstünlük!
Bütün halkın sonanluluğunu
bizim omuzlarımıza yüklediler,
ama birgün hapse düşersek eğer
hiç kimse bize sahip çıkmaz.
Göğsümüze madalva takılmaz,
kahramanlıklarımıza aldınlmaz,
oysa herkes bilir ki
büyük dönüşüm yakında
gerçekleşecek.
Çizmeler geceleri devriyeye çıkınca,
yalnız olmadığımızı anlanz.
Bizi durduracak hiçbirgüç yoktur.
Biz Dazlaklar herşeye hazırız.
Biz Almanya'nın sağpolisleriyiz,
sokakları gerçekten temizleriz,
zor günler yaklaşsa bile
kararımızdan vazgeçmeyiz.
"Böse Onketz- Körii Amcalar^m AknanmflK marşna yazdidan "yerf' güfte:
Tarünndeki on iki karanlık yıl
saııa olan bağlılığımızı köreltmedi.
Pislik olmayan iilkeyok dünyada
Biz burada doğduk, burada ölmek
isteriz.
Almanya, Almanya, anavatan
Almanya, Almany a, beninı vatanım.
Alman olma onurunu çalmak
istiyorlar,
ülkeyi karalamak, bayrağı
küçümsemek.
Ama biz burada doğmaktan mutluyuz
Alman olmaktan gurur duyuyoruz.
Alman kadınları, Alman birası
Siyah kırmızı sarı. sana bağlıyız.
Dazlak gnıplannın şarkılarından bölümler:
Biz A Imanya nm kurtancılarıyız ,
Vatanımız için her şeyi göze alırız
Sadakat, kan ve şeref, tnmlarld
gururluyuz
Alman meşesi gibi sert ve bükülmeyiz.
Etrafa baktığımda içim sızlıyor
Yabanalar, sığınmacılar, göçmenler
tamdık birine rastlamak zorlaşıyor
Ayaklan halkım.fırtınayaklaşıyor.
Sağa olmak moda...
Almanya'da neofaşizmın sadece
Dazlaklara bağlı bir fenomen olduğu
tezıni çürüten sayısız araştırma var.
Bunlardan biri. siyaset bilimcı Ric-
hard Stöss'e ait. Buna göre aşın sağ ve
faşıst düşünceler, Almanya'da 65 ya-
şının üzenndeki kitle ıçınde gençler-
den çok daha yaygın ve köklü Ama
yaşhlar kendi dört duvan arasında fa-
şizmiyadederken, gençler eylemleriv-
le sokağa taşarak dikkatleri üzerlerin-
de topluyorlar.
Leipzig'deki "Gençlik Araştırmala-
rı Enstitüsü" (Zentralinstitut für Ju-
gendforschung) 1990 ilkbahar ve yaz
aylannda Doğu Alman gcnçlıği ara-
sında kapsamlı bir araştımıa \apu. O
tarihte Doğu Almanya'da tek bir
mülteei yoktu \e yabancılann sayısı
frayli düşüktü. \'inc dc Doğulu gcnç-
lcrin yüzdc 4O'ı "Yabancılardan çok
rahatsız oluyonım" dıyor. dört Al-
man gencınden bıri "Yabancılar sınır-
dtşı edilmeli" diyordu Hatta gençle-
rin yüzde 20'sı "Yabancıları ko\mak
için eylemlere katılırım"
1
dıy ordıı
1991 yılı Şubat ayında Doğu Berlın-
lı gençler arasında bir anket yapıldı
Gençlik Bakanhğı'na bağlı Bildungs-
werk kuruluşunun anketi sonucunda
gençlerin yüzde 34.5'ındc "endişc >e-
rici aşın sağ eğilimler" sapiandı. Ör-
neğin gençlenn yü/de I l'ı "ülke her-
kesin yararına güçlü bir Kührer eliylc
yönctilmelidir" dıyor; yüzde 6'sı yeni-
den nasyonal sosyalizm bir partınin
başa geçmcMni dıliyordu. Gençlerin
yüzdc I3.4"ü ncol'aşıst bırparıinin ık-
lidan için "fark etmez" derken. y ü/de
35"ı karşı Umrbeyanediyor. ama"ön-
lemek için bir şe> yapma/dım" diyor-
du. Gençler arasında eleştirel ia\ır \e
sıyası jngajmjn da "mega out"
Gençlenn dörtte bin "Almanya'yı be-
ğenmeyen çekip gitsin" diyor. Yüzde
20*sı "\lman ırkının karışmasına kar-
şı". Halta gençlenn yüzde 13"ü"deje-
nere olmuş (sakat, osiz barksız, hasta
vb.) insanlar yok edilmelidir" ifadesini
doğru buluyor. Ankette Doğu Alman
gençlerin ekonomik problcmlerden
"yabancılan" sorumlu tuttuğu ve ör-
ncğın "Zenciler Alman kadınlarının
ırzına geciyor" gibi önyargılaıa katıl-
dığı ortayaçıklı.
Anketi düzenlcyenlerden VVolfgang
Briick. "Doğu Alman gençliği arasın-
da sağ eğilim moda haline geldi" dıy or
Alman gençliğınde bugün artık sağcı
olmak "in".
dındaki gizli efendileri değil midir?
Hacki ve arkadaşlan artık maçlarda
rakip takımın oyunculanna ya da pe-
nalü vermeyen hakeme "Yahudi dı-
şan!" dıye bağırmaya başlarlar. Artık
Hacki sokakta rastladığı komşulannı
sağ elini havaya kaldınp "Heil Hitkr"
diye selamlamakta ve yetişkinlcrin yüz-
lerindeki şaşkınlık ifadesiyle eğlenmek-
tedir. Almanya Hacki'nin gözündc "de-
desinin uğnında sa\aştığı ülke"dir artık
"Eskilerin, uğnında canlarını verdiği ül-
kenin karalanmasına" tahammül ede-
mez. Yabancılar. Yahudıler. komünist-
ler sürekli Almanya'nın malum "ka-
ranlık yıUarını" temcıt pılavı gibi ısıtıp
toplumun önüne sürmekte; Alman
halkında kasıtlı olarak vicdan azabı ve
suçiuluk duygusu yaratmaktadır.
Burada bir parantez
açıp, Almanya'nın "ka-
ranlık gecmişinin başına
kakıltnasından" rahatsız
olanlann yalnız a^ın sağcı-
lar. Dazlaklar ve "hiç akı-
Uanmayan" kesımler ol-
madığını ilave edelım.
Helmut Kohl hükümetinın
"dönüşüm" adını taktığı
programm ana hatlan-
ndan birinı "geçmişin göl-
gesinden kurtulma" oluş-
turdu. Namlı sanlı tarihçi-
ler, 1980'lerde "Heidel-
berg Manifestosu" adlı bir
tez yayımlayarak Hitler
faşızmiyle SSCB'deki Sta-
linizm dönemi arasında
paralellık kurdular.
Amaç, "totaliter rejimle-
rin benzeriiğini sergile-
mek" adı altında. Alman-
ya'da 1933-1945 yıllan
arasında olup bitenleri
"normalleştirmek" tı.
Ausehwıtz toplama
kampının adıyla sımgele-
nen soy kınm ve Alman fa-
şizmi. tarihin herhangi bir
"kazası" olarak sunula-
cak; Alman tarihi yeniden
yazjlacaktı. Kohl iktidara
geldikten sonra, eskiden
faşizmin hazırlayıası ka-
bul edilen Prusya dönemi
de rehabilite edildi. "Dü-
riisrliik, çalışkanlık. disip-
lin" gıbı Prusya ahlakım
sımgeleyen kavramlar ye-
niden moda oldu.
Herhangi bir tarih tezi
gibi görünen "Heidelberg
Manifestosu", Batı Al-
manya'da çok önemlı bir
gelişmenin işaretiydi:
Artık Alman toplumu Hitler'in gölge-
sinden çıkıyordu. Savaştan ben televiz-
yonlarda oynatılan; Almanlann
"Hans" adlı sanşın SS subayı. Amen-
kahlann veya Fransızlann ise özgürlük
savaşçısı olarak gösterildikleri İkinci
Dünya Savaşı fılmleri artık sabır taşın-
yordu. "Vatan", "halk" gibi kavramlar.
kötü çağnşımlarla yüklü birer tabu ol-
maktan çıkanlmalı; Almanya yeniden
iübanna kavuşturulmalıydı.
Reagan'ın mezarlık ziyareti
Nitekim Başbakan Helmut Kohl.
1985 ılkbahannda Almanya'yı zıyaret
etmekte olan dönemin ABD Başkanı
Ronald Reagan'ı Bitburg askeri me-
ı
zurlığına. SS subaylarının
mezarlannın önünde
saygı duruşuna götürdu.
Faşizmin en berbat kol-
luk kuvvetı olan SS su-
baylan Kohl'üıı gözündc
"\atanı uğruna çarpısmış
kahramanlar"dı. Amcri-
kan tele\izyonları Başkan
Reaganı mezar taşlanyla
aynı karcde göstcrmcme-
>e özen sarfetse bile skan-
iial dünyada büyük yankı
uyandırdı Alman toplu-
mu ise anketlerde "ya-
bancılann buna niçin
kızdığını anlamıyoruz"
dedi.
Dazlak Hackı'ye dö-
nüp. "Niçin yabancılar-
dan rahatsız oluyorsun"
dıye sorduğumuzda ay-
nen şu yanıtı alıyoruz:
"Neden mi rahatsız olu-
yonım? Her şeyleriy le bas-
ka, yabancı oldukları için. Sanki farklı
bir ülkedesin, tatildesin gibi bir şey. Ben
bütün bir yıl kendi ülkemdc tatil yapmı-
yorunı ya. Kim hangi ülkeye ait, bilinme-
li. Bir yığın zenci gelip huraya yerleşmiş,
bunlar tabii Alman halknla da karışma-
ya başlayacak."
Kanşsalar ne olur?
"O zaman her şey rengarenk olur,
karmaşa çıkar. Tam Lstemediğim şey de
bu."
Neden istemiyor peki?
"Normalde bir halkı dış görüniişünden
tamrsın. Zenci ziyahtır, İsveçli iyice açık
tenlidir, sarışındır. orta renktekiler bil-
mem nerelidir filan. Halkları bakınca
tanırsın. doğru olan da budur zaten. Haj -
vanlar aleminde de övledir. Mesela bir
The Guardıan
Kohl, 1985 \ ılında Almanya ziyareti sırasında Başkan Reagan'ı faşizmin en berbat kol-
luk kuvveti olan SS subayları mezarlığına götürebildi...
fille bir balığı çiftleştirir misin, hayır."
Hackı'nın yabancılara düşman ol-
masında bir faktor dahd rol oynuyor.
"Kadınlanmızı eümizden alıyorlar
bunlar. Bir bak yanlanndaki kadınlara.
Ben bunu çok gördüm. pis bir zenci güzel
bir hatumı nasıl çekiyor anlamıyorum.
Buna karşıyım tabii. Olur mu. benim
halkımdan sartşın bir kız, yanında pis bir
zenci..."
Hacki dürüst konuşuyor. Türklerden
nefret ediyor. ama bazı özellıklerine de
gıpta edıyor:
"Bu Türklerin erkekliğine bir bakıma
hayranım yani. Erkek nasıl da>ranmah,
çok iyi biliyorlar. Mesela Türk'ün birinin
anasına sö>ersem, benden bir metre kısa
boylu bile olsa gırtlağıma yapışıyor hiç
korkmadan. öldürmeye kalkıyor. Yani o
şeref. namus duygusu. Bendünyayamey-
dan okurum fıİan gibi. Almanlarda bu
yok işte. Türklerin o yanına hayranlık
duyuyonım."
İlk Dazlak cinayeti
Dazlaklann Almanya'da kamuoyu-
nun vc Türklerin gündemine yerleşmesi
1985'e rastlar. İlk Dazlak cinayeti o yıl
ışlenir.
24Temmuz 1985 günü Hamburg'un
Langenhorn semtinde üç Dazlak 29
yaşındaki Türk ışçisi Mehmet Kay-
nakçı'yı öldürdü. Meyhanede başlayan
ağız dalaşı dışanda devam etmiş, C)az-
laklar ağır çizmelerinı silah olarak kul-
lanmıştı.
Bu ilk Dazlak cinayetini çok geçme-
den ıkindsi ızledi. Aynı yılın 21 aralık
günü yine Hamburg'da 26 yaşındaki
Türk genci Ramazan Avcı bir grup Daz-
lağın saldınsına uğradı ve yine çizme
darbeleriyle can verdı.
An arda gelen iki cinayet Türklerin
öfkeyle sokağa dökülmesine. basının
Dazlaklan keşfetmesine neden oldu.
"Der Spiegel", "Stern" gibi yüksek ti-
rajlı dergiler Dazlaklan işleyen kapak
konulan yayımladılar. Ama Dazlaklan
keşfeden yalnız basın değildi. Örgütlü
Neonaziler de "Almanya uğruna Türk-
leri temizleyen" Dazlaklan kendi saf-
lanna katmak için hummalı bir faaliyet
başlattılar.
AIDS'ten ölene kadar Alman Neo-
nazılerinin lideri olan Mkhael Kühnen
bu girişimin öncüsüydü. I977'de. Hit-
ler'in partisi NSDAP'yı yeniden can-
landırmak için "Nasyonal Sosyalist Ey-
lem Cephesi" adlı bir örgüt kurmuştu.
1983 yılına gelindiğinde örgütün 32 şu-
besi ve 300"e yakın militan kadrosu
oluşmuştu. "On bin kişi sokağa dökü-
lürse bu ülkede NSDAP yasağı kalkar"
diyen Kühnen'in adamlan Dazlaklan
kazanmak içın futbol statlanyla Skin-
head konserlerinin müdavımi oldular.
Dazlaklar, Neonazi lideri Mıchael
Kühnen'in gözünde "deli ve aptal"dı.
Kühnen "Dazlaklar kafalannı
calijftırmıyor, hep duygularıyla hareket
ediy or; iyi birer asker olabilirler, ama in-
san olarak işe yaramazlar" diyordu bir
söyleşide.
Gerçekte bugün kafayı kazıtıp ya-
bancı avına çıkan; solculara, sakatlara.
evsiz barksızlara saldıran Dazlaklann
hepsi örgütlü değil. Tek bir merkezden
idare edilmiyorlar. eylemlerini kısmen
"spontane" gerçekleştiriyorlar. Alman-
ya'da 6-7 bini batıda. 2-3 bini doğuda
olmak üzere on bine yakın Dazlak var.
sayılan artıyor. Avusturya'da altı yüz.
İsviçre'de de iki yüz kadar Dazlak yaşı-
yor.Dazlak akımı Doğu Bloğu ülkele-
nnde. ömeğın Çek Cumhuriyeti'nde %e
Macanstan'da. hatta Almanya'dançok
çekmış Polonya'da bile yayılıyor.
YARIN: Mölbı ve Soüngen'den
Alman adaleti de sorumlu
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Riyad Mahluf Özgür!
Perşembe günü çıkan "Ankara Notları'run başlığı
"Dur Bakalım N'olacak?"\\. Yazının sonunu şöyle bitir-
miştim:
"Bugün, Tunuslu Riyad Mahluf'un Kırklareli Asliye
Ceza Mahkemesi'nde duruşması var. Geçen duruşma-
da yargıç, Riyad Mahluf'un sahverilmesini kararlaştır-
mışken, cumhuriyet savcısı bu karara Ağır Ceza'da iti-
raz etmiş; Ağır Ceza Mahkemesi, Riyad Mahluf'un
tutuklanmasını kararlaştırmıştı. Riyad Mahluf'un savun-
manı Burhan Apaydın, Adalet Bakanhğı'na başvurarak,
yazılı emir' yetkisini kullanmasını istedi. Bekleyelim,
görelirn..."
Yazının sonu çıkmadı. Altında "Bulmaca" olduğun-
dan, mutfaktaki arkadaşlar, yazının sonunu bulmacaya
ayarlayıp makaslamışlar. Yazının başlığı "Dur Bakalım
N'olacak?" havada kalmış!
Riyad Mahluf. özgürlüğüne kavuştu. Duruşma saat
11.00'debaşlamıştı.Salontıkhmtıklimdı.Demokratik kit-
le örgütleri temsilcileri, öğretmenler, savunmanlar, Ri-
yad Mahluf olayına ilgi duyanlar gelmişlerdi. Riyad
Mahluf. duruşmaya gelmemişti.
Yargıç Mustafa Ersin, Riyad Mahluf'un savunmanla-
rından Burhan Apaydın a söz verdi. Apaydın. özetle
şöyle dedi:
' Riyad Mahluf'un Tunus 'a iadesi konusunda açılan bu
dava, Riyad Mahluf'un davası olmaktan çıkmış, Tür-
kiye'de hukukun egemen olup olmadığının belirlenme-
sine donuşmüştür. Kamuoyunda oluşan vicdani kanı,
dikta rejimiyle yönetilen Tunus devletine müvekkilimin
geri verilmemesi gerektiği doğrultusundadır. Halkın se-
si, hakkın sesidir. Türk ulusu adına karar verecek olan
siz şerefli yargıcın, halkın vicdanına ve sesine aykırı dü-
şen bir karar vermeyeceğinize ınanıyorum..."
Burhan Apaydın, burada "Adalet Bakanı adına" kay-
dıyla, mahkemeye ve cumhuriyet savcısına yazılar gön-
deren Ceza Işleri Genel Müdürü Yaşar Büken'i eleştire-
rek şöyle dedi:
"Bu, yargı bağımsızlığına yurütmenin bir tecavüzü
anlamını taşımaktadır. Böyle bir yol ülkeyi karanlığa gö-
türür. Büyük düşünür Kant, Bir ülkede adalet güneşi
batarsa, o ülke karanlığa girer' demiştir.
... Bugün ülkemizin esas sorunu, 12 Eylül darbesiyle
hukukun çiğnenmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi serbest bir seçimle oluş-
muştur. Bu bakımdan meşru bir organdır. Ancak, 12 Ey-
lul cuntasının yaptığı, halkın sıkıyönetim baskısı altında
ve gerçekte askeri rejimden kurtulmak için oy verdiği
1982 Cunta Anayasası üzerine oturmuş durumdadır.
Meclis, meşru bir meclistir. Fakat gayri meşru bir zemi-
ne' oturmuştur. Bu devam ettiği sürece ülkemizde huku-
ki bir düzenin yerleşmesi mümkün olmadıktan başka,
ekonomik sorunların, enilasyonun ve sosyalproblemle-
rin çözülebilmesi asla mümkün olamaz."
Burhan Apaydın. daha sonra şunları söyledi:
"Riyad Mahluf'un iadesi halinde Tunus'ta idam edile-
ceği bir gerçektir. Bugün devlet yetkilileri, 'çağa ulaş-
mak' sözünu sarfediyorlar. Gerçekte ise, Riyad olayı
ortaya koymuştur ki, milattan önceki bir yaşama toplum
sürüklenmek istenmektedir. Çünkü milattan önceki dö-
nemde Sokrat, yargıç denen kişilere verilen emir doğ-
rultusundaki bir kararla Baldıran zehiri içirilerek idam
edilmişti. Riyad Mahluf'un Tunus'a gönderilmesi halin-
de Sokrat'ınkine benzer bir döneme girilmiş olacaktır*.
Öte yandan, Tunus bir dikta rejimiyle yönetildiğinden,
Tunus'ta bağımsız yargıdan söz edilemeyeceği gerek-
çesiyle, bağımsız Türk yargıcının Riyad Mahluf'un yaşa-
mına son verecek doğrultuda bir karar verebilmesi,
demokratik rejim anlayışımız bakımından da önem taşı-
maktadır. Montesquieu, kuvvetler ayrılığı prensibini
koyarken. en büyük tehlikenin yurütmenin yargıya mü-
dahalesı' olduğunu belirtmiş, bunun diktatörlüğe yol
açacağını eserinde yazmıştır. Turkiye, yargıçlanmızın
bağımsızlıklarını korumalan ve sürdürmelerisayesinde
karanlığa düşmeyecektir. Eski Romalı hukukçu Ulpia-
nus'un 'hukuk insanlık içindir' îanımlamasmı anımsat-
mak isterim. Riyad olayı bu açıdan değerlendirilmeli;
Kırklareli nden yükselecek hukukun üstünlüğü sesi, hal-
kımıza yargıç güvencesinden kaynaklanan bir huzuru
tattırmalı, kararınızla birlikte ülkede adalet güneşi doğ-
malıdır."
Burhan Apaydın savunmasını bitirince, yargıç Musta-
fa Ersın. Burhan Apaydm'ın Romalı hukukçu Ulpianus
için "Hukukun temel taşlarından U/p/anı/s"tanımlama-
sını yapıp, "Klasik birhukukçudur"^diyeekledi. Apaydın,
"Evet, klasik bir hukuk adamıdır" dedi. Yargıç Mustafa
Ersin, bunun üzerine:
- Ben Roma hukukunu çok iyi bilirim. Öğretmenim
Türkan Rado dur. Ders notum pekiyidir! dedi.
Burhan Apaydın, "Bu görüşleri nedeniyle çok takdir
ettiğimiz Sayın Hakim..." deyince, savcı:
- Bizi takdir etmiyorsunuz! diye takıldı. Apaydın:
- Sizi de takdir ediyoruz! diye ekledi. (Karşılıklı gülüş-
meler)
Cumhuriyet savcısı Ümit Hulusi Koçal da, esas hak-
kındaki görüşünü açıklarken, "Tunus uyruklu Riyad
Mahluf'un Tunus ta iktidara muhalifolan bir örgüte men-
sup olduğunu, siyasi iktidarı yıkmak için banka soydu-
ğunu, Türkiye'den yurtdışına çıkarken Dereköy gümrük
kapısında yakalandığını" söyledi. Riyad Mahluf'un işle-
MiArkası 15. Sayfada)
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ "Soap opera" da deni-
len, gerçek yaşamdan
kopuk televizyon dizileri-
ne verilen ad. 2/ Cazibe...
Üzeri kırmızı parafinle
kaplanan bir tür peynir.
3/ Sina Yanmadasfnın
ortasında bir çöl... Eski
Yugoslavya'da bir ır- 6
mak.4/Belirti...Japonla- j
ra özgü bir tür güreş. 5/
Sarma tekniğiyle yapılan 8
bir tür işleme. 6/ Tütün Q
dizmek, kurutmak ve iş-
1 2 3 4 5 6 7 8 9
lemek için kulianılan üstü kapalı
sergi... Eski Mısır'dagüneş tannsı.
7/ Posta sürücüsü... Kurşun boru-
lann ağanı açrrtak için kulianılan
ucu sivri takoz. 8/ Eskimiş giye-
cek... Keçinin erkeği. 9/ Yalnız
güldürmeyi değil, daha çok düşün-
dürmeyi ve yergiyi amaçlayan mi-
zah türü.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kedi ya da köpeğjn ön ayağı...
Şenliklerde caddelere kurulan süs-
lü kemer. 2/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamaku kuUanılar
test... Kanşık renkli. 3/ Büyük çivi... Kadınlar hamamında hiz
met eden ve müşterileri yıkayan kadın. 4/ Birleşmiş Milletler'ir
kısa yazılışı... "Alay" anlamında argo sözcük. 5/ Yıhnaz Gö
ney'in Fransa'da çektiği son fılmi. 6/ Şerif Gören'in bir filmi..
Boru sesi. 7/ Zekâ yaşı 25'in altında olan ve en geri zekâ grubu
nu oluşturan insan tipi... Salgı oluşturan organ. 8/ Sanı... İr
taneli bezelye. 9/ Üstü kapalı olarak anlatma... Bunama, bu
naklık.