20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12EYLÜL1993PAZAR 12 DIZIYAZI Alman Dazlak 'Hacki' anlatıyor Türk'ün namusunahayranımYıl 1981 F.kim avında Türk milli • — ^ ^ — ^ — — — ^ — — ^ ^ — ^ — - ı % ^Yıl 1983. Ekim ayında Türk milli takımı Berlin'de Federal Almanya'ya karşı sahaya çıkacak. Stadyumda alı- şılmamış güvenlık önlemleri göze çar- pıyor. Stada girmeden herkesin üstü aranıyor: kurt köpekli, kalkanlı polis timleri tribünlerin önünde devriye ge- ziyor. Türk seyircide gerginlik doruk noktada. Heyecan yalnız futbol heye- canıdeğil.MaçtanönceDazlaklar"yaııı- yamlara savaş" ilan etmiş (yamyamlar- dan kasıt Türkler). 1983'tekı milli maçta, sahanın dı- şındaki tek tük dalaşmalan saymazsak olay çıkmadı, ama bu maç Türklerin hafızasına kazındı. İlk kez Almanya'da ırkçılık günlük "olağan" davranışlann ve önyargıların ötesine geçıyor; bir grup Alman genci -Dazlaklar- Türkleri bun- dan sonra rahat bırakmayacaklarının işaretini veriyordu. Türkler, "suyun tsındtğmı" o günlerde kavradılar. 1980'lerin başında yalnız Dazlaklar değildı ki y abancılann huzu- runu kaçıran. Bonn'da sosyal demok- rat-liberal koalisyon çökmüş, yerine "toplumsal bir dönüşüm" vaat eden mu- hafazakar Helmut Kohl hükümeti geç- mişti. Kohl iktıdara gelir gelmez hiç çe- kinmeden "Almanya'daki Türklerin sayısııu üçte bir azaltacağız" diyor: ardı- ndan ünlü "geri dönüşü teşvik primleri" devreye sokuluyordu. İşte bugün 23 yaşındaki Dazlak "Hac- ki'", ya da doğru adıyla Andreas Hack- mann bu ortamda yetışti. Gerek Başba- kan Kohl. gerekse.sert yabanalar polı- ukasıyla ün salan İçışleri Bakanı Fried- rich Zimmermann 1980'lerde Alman- ya'da başgösteren ışsizlikten ve ekono- rnik krizden yabancılan, yabancı nüfus içinde yaklaşık iki milyonla en büyük grubu oluşturan Türkleri sorumlu gös- terdiler. Türk fıkralan o yıllarda Alman. oturma odalannda. meyhanelerinde, gazetelerinde boy göstermeye başladı. Fıkra üretmek için hayal gücünü çalıştı- rmak gerekmiyordu; eskiden Yahudile- re mal edilen fıkralarda şimdi Yahudi yerine Türk kelımesı oturtulmuştu: "Yüz taneTürk bir \olkswagen kap- lumbağaya nasıt sığar? İkisi öne. öçü ar- kaya, ötekiler kültabiasuıa." Ya da "Türklerin kaç tane bayramı >ardır? Dört tane: Ramazan Bayramı, Kurban Ba> ramı, yaz sonu indirimli satışian, ktş sonu indirimli sattşları." Ama bütün suçu muhafazakar-sağ Kohl hükümetineyüklemeyelim: 1970'- lerin sonlannda "Ârtık Almanya'ya tek bir Türk daha sokmayacağım; banyo kü- vetinde koyun kesen bir kültürle bizûn ne ışimiz var" dıyen. Sosyal Demokrat Parti SPD'nın başkanı \e Kohl'den ön- ceki Başbakan Helmut Schmidt'in ta kendisi değil miydi? Daha yakın bir ör- nek: Bundan bir ay kadar önce Ham- burg"da Prof. Hakkı Keskin'in eyalet se- çimlennde SPD"den aday gösterilmesı tartışılırken. SPD'nin bir kanadı "Tür- kü aday gösterirsek sağ secmenleri kay bederiz" diyerek buna karşı çıkmadı Biz yine Hacki'ye dönelim Hacki 1980'lerde Türk fıkralanyla, hükümetın Türkleri ülkeden kovma politikasıyla, anne babasının ve arka- daşlannın "yabanctlar ülkeyi istila etti" görüşleriyle büyür. Etrafına bakuğında "sosyal adalet", "eşitlik" gibi 1970lere damgasını \uran kavramlann yok ol- duğunu.yerine"köşedönmeciliğin","ge- misinj kurtaran kaptan" anlay ışırun geç- tiğıni fark eder. Alman gençliğinin bir kısmı Yeşillere ve banş hareketine yazıhrken, toplumda çoğunlukla "ujTim" ön plana çıkmıştır. Gençler artık öğretmen ya da sosyolog değil, borsa uzmanı, iktisatçı. işletmeci ol- manın hayalini kurmaktadır. Hıyerar- şiler yeniden ayaktadır. 1980'lerde ANAP iktidanyla Türkiye'de yaşanan "dönüşüm", Almanya'da da aşağı yu- kan aynı yıllarda yaşanmaktadır. "Dönüsünr/"\Vende" adı verilen bu kapitalızmin pekişmesi sürecinde "kayıp kuşak", parası ve eğitimi ol- mayan işçi ve alt orta sınıf gençliğidır. Yanı, Hacki ve akranlandır. Hacki. kendı dcyımıyle "•bin insan, iki bin inek nüfushı" bir köyde oturur. Taş- rada gençlerin yapacak pek bir şeyi yoktur. Civar kasabaya diskoteğe git- mek, akşam televızyon seyretmek. haf- la sonu maç. Can sıkıntısına ve parlak bir gelecek vaat etmeyen bir hayata karşı "Dadaklık" ılaç gibi gelir Hacki'- ye. Saçlan kazıtıp ayağına ağır postallar geçiren. sırtına askeri montu atan genç- ler birlikte kendilerini bambaşka. güçlü ve yenilmez hissederler. Artık komşular onlara aşağılama ve acımavla değil, korku ve takdir kanşımı duygularla bakmaktadır. Ezilmişlik, Dazlaklann hepsinde egetnen olan korkakhk duy- gusu, yerinı üstünlük duygusuna bırakır. Dazlaklann elinde, toplumun değer hiyerarşisinde makbul hiçbir şey yoktur: Zenginlik. lyı bir meslek, son moda bir araba. güzel kıyafetler \e kadınlar. Ezilmişlik duygusuna karşı ön plana çıkartabilecekleri tek serma- yeleri vardır: "Almanlık**. Yabancılara. Tûrklere karşı, gururduyulacak bir "Al- manbk!" Ari ırka mensup olmanm ge- tirdiğı üstünlük! Dedenin sandığından çıkan... Hackı'nın yeni dünya görüşü dede- sinden yadigardır. tki dünya savaşı gör- müş olan dede, tavan arasındaki tozlu sandıklardan madalyalannı. silahmı. Hıtler'ın "Ka\gam" kitabını çıkartır. Almanya'nın "şanlı gecmişi'" Hacki'yi çok etkiler. Almanya o zamanlar gerçek disiplinle, vatanseverlikle yönetilmiştir! Komünistler, Yahudıler. yabanalar. sakatlar "hak ettikleri muameleyı" gör- müştür. Bugün bile Almanlann bir bö- lümü "Hirler işsizliği yok etti, otobanlar yaptırdı. eğer akıllı davransaydı körii adam değildi" diye düşünmüyor mu? Hem 6 milyon Yahudi'nin katledildiği yalanı da savaştan sonra Amerikalılar. Ingilizler tarafından. Almanlan ezmek içın uydurulmamış mıdır? Yahudıler zaten bugün de dünyanm perdc ar- DÎLEK ZAPTÇIOĞLU / BERLIN - 3 'Biz Almanya nm kurtancûarıyız' Alman Dazlak gmplarmdan "StörkrafTn rBazguncu Güç") "'Biz Almanya'Hi Sağa Pofcjyiz" adbsark*mdaa 'azlaklann elinde, toplumun değer hiyerarşisinde makbul hiçbir şey yoktur: Ezilmişlik duygusuna karşı ön plana çıkartabilecekleri tek sermayeleri vardır: k Almanlık . Yabancılara. Tûrklere karşı. gurur duyulacak bir 'Almanlık!' Ari ırka mensup olmanın getirdiği üstünlük! Bütün halkın sonanluluğunu bizim omuzlarımıza yüklediler, ama birgün hapse düşersek eğer hiç kimse bize sahip çıkmaz. Göğsümüze madalva takılmaz, kahramanlıklarımıza aldınlmaz, oysa herkes bilir ki büyük dönüşüm yakında gerçekleşecek. Çizmeler geceleri devriyeye çıkınca, yalnız olmadığımızı anlanz. Bizi durduracak hiçbirgüç yoktur. Biz Dazlaklar herşeye hazırız. Biz Almanya'nın sağpolisleriyiz, sokakları gerçekten temizleriz, zor günler yaklaşsa bile kararımızdan vazgeçmeyiz. "Böse Onketz- Körii Amcalar^m AknanmflK marşna yazdidan "yerf' güfte: Tarünndeki on iki karanlık yıl saııa olan bağlılığımızı köreltmedi. Pislik olmayan iilkeyok dünyada Biz burada doğduk, burada ölmek isteriz. Almanya, Almanya, anavatan Almanya, Almany a, beninı vatanım. Alman olma onurunu çalmak istiyorlar, ülkeyi karalamak, bayrağı küçümsemek. Ama biz burada doğmaktan mutluyuz Alman olmaktan gurur duyuyoruz. Alman kadınları, Alman birası Siyah kırmızı sarı. sana bağlıyız. Dazlak gnıplannın şarkılarından bölümler: Biz A Imanya nm kurtancılarıyız , Vatanımız için her şeyi göze alırız Sadakat, kan ve şeref, tnmlarld gururluyuz Alman meşesi gibi sert ve bükülmeyiz. Etrafa baktığımda içim sızlıyor Yabanalar, sığınmacılar, göçmenler tamdık birine rastlamak zorlaşıyor Ayaklan halkım.fırtınayaklaşıyor. Sağa olmak moda... Almanya'da neofaşizmın sadece Dazlaklara bağlı bir fenomen olduğu tezıni çürüten sayısız araştırma var. Bunlardan biri. siyaset bilimcı Ric- hard Stöss'e ait. Buna göre aşın sağ ve faşıst düşünceler, Almanya'da 65 ya- şının üzenndeki kitle ıçınde gençler- den çok daha yaygın ve köklü Ama yaşhlar kendi dört duvan arasında fa- şizmiyadederken, gençler eylemleriv- le sokağa taşarak dikkatleri üzerlerin- de topluyorlar. Leipzig'deki "Gençlik Araştırmala- rı Enstitüsü" (Zentralinstitut für Ju- gendforschung) 1990 ilkbahar ve yaz aylannda Doğu Alman gcnçlıği ara- sında kapsamlı bir araştımıa \apu. O tarihte Doğu Almanya'da tek bir mülteei yoktu \e yabancılann sayısı frayli düşüktü. \'inc dc Doğulu gcnç- lcrin yüzdc 4O'ı "Yabancılardan çok rahatsız oluyonım" dıyor. dört Al- man gencınden bıri "Yabancılar sınır- dtşı edilmeli" diyordu Hatta gençle- rin yüzde 20'sı "Yabancıları ko\mak için eylemlere katılırım" 1 dıy ordıı 1991 yılı Şubat ayında Doğu Berlın- lı gençler arasında bir anket yapıldı Gençlik Bakanhğı'na bağlı Bildungs- werk kuruluşunun anketi sonucunda gençlerin yüzde 34.5'ındc "endişc >e- rici aşın sağ eğilimler" sapiandı. Ör- neğin gençlenn yü/de I l'ı "ülke her- kesin yararına güçlü bir Kührer eliylc yönctilmelidir" dıyor; yüzde 6'sı yeni- den nasyonal sosyalizm bir partınin başa geçmcMni dıliyordu. Gençlerin yüzdc I3.4"ü ncol'aşıst bırparıinin ık- lidan için "fark etmez" derken. y ü/de 35"ı karşı Umrbeyanediyor. ama"ön- lemek için bir şe> yapma/dım" diyor- du. Gençler arasında eleştirel ia\ır \e sıyası jngajmjn da "mega out" Gençlenn dörtte bin "Almanya'yı be- ğenmeyen çekip gitsin" diyor. Yüzde 20*sı "\lman ırkının karışmasına kar- şı". Halta gençlenn yüzde 13"ü"deje- nere olmuş (sakat, osiz barksız, hasta vb.) insanlar yok edilmelidir" ifadesini doğru buluyor. Ankette Doğu Alman gençlerin ekonomik problcmlerden "yabancılan" sorumlu tuttuğu ve ör- ncğın "Zenciler Alman kadınlarının ırzına geciyor" gibi önyargılaıa katıl- dığı ortayaçıklı. Anketi düzenlcyenlerden VVolfgang Briick. "Doğu Alman gençliği arasın- da sağ eğilim moda haline geldi" dıy or Alman gençliğınde bugün artık sağcı olmak "in". dındaki gizli efendileri değil midir? Hacki ve arkadaşlan artık maçlarda rakip takımın oyunculanna ya da pe- nalü vermeyen hakeme "Yahudi dı- şan!" dıye bağırmaya başlarlar. Artık Hacki sokakta rastladığı komşulannı sağ elini havaya kaldınp "Heil Hitkr" diye selamlamakta ve yetişkinlcrin yüz- lerindeki şaşkınlık ifadesiyle eğlenmek- tedir. Almanya Hacki'nin gözündc "de- desinin uğnında sa\aştığı ülke"dir artık "Eskilerin, uğnında canlarını verdiği ül- kenin karalanmasına" tahammül ede- mez. Yabancılar. Yahudıler. komünist- ler sürekli Almanya'nın malum "ka- ranlık yıUarını" temcıt pılavı gibi ısıtıp toplumun önüne sürmekte; Alman halkında kasıtlı olarak vicdan azabı ve suçiuluk duygusu yaratmaktadır. Burada bir parantez açıp, Almanya'nın "ka- ranlık gecmişinin başına kakıltnasından" rahatsız olanlann yalnız a^ın sağcı- lar. Dazlaklar ve "hiç akı- Uanmayan" kesımler ol- madığını ilave edelım. Helmut Kohl hükümetinın "dönüşüm" adını taktığı programm ana hatlan- ndan birinı "geçmişin göl- gesinden kurtulma" oluş- turdu. Namlı sanlı tarihçi- ler, 1980'lerde "Heidel- berg Manifestosu" adlı bir tez yayımlayarak Hitler faşızmiyle SSCB'deki Sta- linizm dönemi arasında paralellık kurdular. Amaç, "totaliter rejimle- rin benzeriiğini sergile- mek" adı altında. Alman- ya'da 1933-1945 yıllan arasında olup bitenleri "normalleştirmek" tı. Ausehwıtz toplama kampının adıyla sımgele- nen soy kınm ve Alman fa- şizmi. tarihin herhangi bir "kazası" olarak sunula- cak; Alman tarihi yeniden yazjlacaktı. Kohl iktidara geldikten sonra, eskiden faşizmin hazırlayıası ka- bul edilen Prusya dönemi de rehabilite edildi. "Dü- riisrliik, çalışkanlık. disip- lin" gıbı Prusya ahlakım sımgeleyen kavramlar ye- niden moda oldu. Herhangi bir tarih tezi gibi görünen "Heidelberg Manifestosu", Batı Al- manya'da çok önemlı bir gelişmenin işaretiydi: Artık Alman toplumu Hitler'in gölge- sinden çıkıyordu. Savaştan ben televiz- yonlarda oynatılan; Almanlann "Hans" adlı sanşın SS subayı. Amen- kahlann veya Fransızlann ise özgürlük savaşçısı olarak gösterildikleri İkinci Dünya Savaşı fılmleri artık sabır taşın- yordu. "Vatan", "halk" gibi kavramlar. kötü çağnşımlarla yüklü birer tabu ol- maktan çıkanlmalı; Almanya yeniden iübanna kavuşturulmalıydı. Reagan'ın mezarlık ziyareti Nitekim Başbakan Helmut Kohl. 1985 ılkbahannda Almanya'yı zıyaret etmekte olan dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan'ı Bitburg askeri me- ı zurlığına. SS subaylarının mezarlannın önünde saygı duruşuna götürdu. Faşizmin en berbat kol- luk kuvvetı olan SS su- baylan Kohl'üıı gözündc "\atanı uğruna çarpısmış kahramanlar"dı. Amcri- kan tele\izyonları Başkan Reaganı mezar taşlanyla aynı karcde göstcrmcme- >e özen sarfetse bile skan- iial dünyada büyük yankı uyandırdı Alman toplu- mu ise anketlerde "ya- bancılann buna niçin kızdığını anlamıyoruz" dedi. Dazlak Hackı'ye dö- nüp. "Niçin yabancılar- dan rahatsız oluyorsun" dıye sorduğumuzda ay- nen şu yanıtı alıyoruz: "Neden mi rahatsız olu- yonım? Her şeyleriy le bas- ka, yabancı oldukları için. Sanki farklı bir ülkedesin, tatildesin gibi bir şey. Ben bütün bir yıl kendi ülkemdc tatil yapmı- yorunı ya. Kim hangi ülkeye ait, bilinme- li. Bir yığın zenci gelip huraya yerleşmiş, bunlar tabii Alman halknla da karışma- ya başlayacak." Kanşsalar ne olur? "O zaman her şey rengarenk olur, karmaşa çıkar. Tam Lstemediğim şey de bu." Neden istemiyor peki? "Normalde bir halkı dış görüniişünden tamrsın. Zenci ziyahtır, İsveçli iyice açık tenlidir, sarışındır. orta renktekiler bil- mem nerelidir filan. Halkları bakınca tanırsın. doğru olan da budur zaten. Haj - vanlar aleminde de övledir. Mesela bir The Guardıan Kohl, 1985 \ ılında Almanya ziyareti sırasında Başkan Reagan'ı faşizmin en berbat kol- luk kuvveti olan SS subayları mezarlığına götürebildi... fille bir balığı çiftleştirir misin, hayır." Hackı'nın yabancılara düşman ol- masında bir faktor dahd rol oynuyor. "Kadınlanmızı eümizden alıyorlar bunlar. Bir bak yanlanndaki kadınlara. Ben bunu çok gördüm. pis bir zenci güzel bir hatumı nasıl çekiyor anlamıyorum. Buna karşıyım tabii. Olur mu. benim halkımdan sartşın bir kız, yanında pis bir zenci..." Hacki dürüst konuşuyor. Türklerden nefret ediyor. ama bazı özellıklerine de gıpta edıyor: "Bu Türklerin erkekliğine bir bakıma hayranım yani. Erkek nasıl da>ranmah, çok iyi biliyorlar. Mesela Türk'ün birinin anasına sö>ersem, benden bir metre kısa boylu bile olsa gırtlağıma yapışıyor hiç korkmadan. öldürmeye kalkıyor. Yani o şeref. namus duygusu. Bendünyayamey- dan okurum fıİan gibi. Almanlarda bu yok işte. Türklerin o yanına hayranlık duyuyonım." İlk Dazlak cinayeti Dazlaklann Almanya'da kamuoyu- nun vc Türklerin gündemine yerleşmesi 1985'e rastlar. İlk Dazlak cinayeti o yıl ışlenir. 24Temmuz 1985 günü Hamburg'un Langenhorn semtinde üç Dazlak 29 yaşındaki Türk ışçisi Mehmet Kay- nakçı'yı öldürdü. Meyhanede başlayan ağız dalaşı dışanda devam etmiş, C)az- laklar ağır çizmelerinı silah olarak kul- lanmıştı. Bu ilk Dazlak cinayetini çok geçme- den ıkindsi ızledi. Aynı yılın 21 aralık günü yine Hamburg'da 26 yaşındaki Türk genci Ramazan Avcı bir grup Daz- lağın saldınsına uğradı ve yine çizme darbeleriyle can verdı. An arda gelen iki cinayet Türklerin öfkeyle sokağa dökülmesine. basının Dazlaklan keşfetmesine neden oldu. "Der Spiegel", "Stern" gibi yüksek ti- rajlı dergiler Dazlaklan işleyen kapak konulan yayımladılar. Ama Dazlaklan keşfeden yalnız basın değildi. Örgütlü Neonaziler de "Almanya uğruna Türk- leri temizleyen" Dazlaklan kendi saf- lanna katmak için hummalı bir faaliyet başlattılar. AIDS'ten ölene kadar Alman Neo- nazılerinin lideri olan Mkhael Kühnen bu girişimin öncüsüydü. I977'de. Hit- ler'in partisi NSDAP'yı yeniden can- landırmak için "Nasyonal Sosyalist Ey- lem Cephesi" adlı bir örgüt kurmuştu. 1983 yılına gelindiğinde örgütün 32 şu- besi ve 300"e yakın militan kadrosu oluşmuştu. "On bin kişi sokağa dökü- lürse bu ülkede NSDAP yasağı kalkar" diyen Kühnen'in adamlan Dazlaklan kazanmak içın futbol statlanyla Skin- head konserlerinin müdavımi oldular. Dazlaklar, Neonazi lideri Mıchael Kühnen'in gözünde "deli ve aptal"dı. Kühnen "Dazlaklar kafalannı calijftırmıyor, hep duygularıyla hareket ediy or; iyi birer asker olabilirler, ama in- san olarak işe yaramazlar" diyordu bir söyleşide. Gerçekte bugün kafayı kazıtıp ya- bancı avına çıkan; solculara, sakatlara. evsiz barksızlara saldıran Dazlaklann hepsi örgütlü değil. Tek bir merkezden idare edilmiyorlar. eylemlerini kısmen "spontane" gerçekleştiriyorlar. Alman- ya'da 6-7 bini batıda. 2-3 bini doğuda olmak üzere on bine yakın Dazlak var. sayılan artıyor. Avusturya'da altı yüz. İsviçre'de de iki yüz kadar Dazlak yaşı- yor.Dazlak akımı Doğu Bloğu ülkele- nnde. ömeğın Çek Cumhuriyeti'nde %e Macanstan'da. hatta Almanya'dançok çekmış Polonya'da bile yayılıyor. YARIN: Mölbı ve Soüngen'den Alman adaleti de sorumlu ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Riyad Mahluf Özgür! Perşembe günü çıkan "Ankara Notları'run başlığı "Dur Bakalım N'olacak?"\\. Yazının sonunu şöyle bitir- miştim: "Bugün, Tunuslu Riyad Mahluf'un Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesi'nde duruşması var. Geçen duruşma- da yargıç, Riyad Mahluf'un sahverilmesini kararlaştır- mışken, cumhuriyet savcısı bu karara Ağır Ceza'da iti- raz etmiş; Ağır Ceza Mahkemesi, Riyad Mahluf'un tutuklanmasını kararlaştırmıştı. Riyad Mahluf'un savun- manı Burhan Apaydın, Adalet Bakanhğı'na başvurarak, yazılı emir' yetkisini kullanmasını istedi. Bekleyelim, görelirn..." Yazının sonu çıkmadı. Altında "Bulmaca" olduğun- dan, mutfaktaki arkadaşlar, yazının sonunu bulmacaya ayarlayıp makaslamışlar. Yazının başlığı "Dur Bakalım N'olacak?" havada kalmış! Riyad Mahluf. özgürlüğüne kavuştu. Duruşma saat 11.00'debaşlamıştı.Salontıkhmtıklimdı.Demokratik kit- le örgütleri temsilcileri, öğretmenler, savunmanlar, Ri- yad Mahluf olayına ilgi duyanlar gelmişlerdi. Riyad Mahluf. duruşmaya gelmemişti. Yargıç Mustafa Ersin, Riyad Mahluf'un savunmanla- rından Burhan Apaydın a söz verdi. Apaydın. özetle şöyle dedi: ' Riyad Mahluf'un Tunus 'a iadesi konusunda açılan bu dava, Riyad Mahluf'un davası olmaktan çıkmış, Tür- kiye'de hukukun egemen olup olmadığının belirlenme- sine donuşmüştür. Kamuoyunda oluşan vicdani kanı, dikta rejimiyle yönetilen Tunus devletine müvekkilimin geri verilmemesi gerektiği doğrultusundadır. Halkın se- si, hakkın sesidir. Türk ulusu adına karar verecek olan siz şerefli yargıcın, halkın vicdanına ve sesine aykırı dü- şen bir karar vermeyeceğinize ınanıyorum..." Burhan Apaydın, burada "Adalet Bakanı adına" kay- dıyla, mahkemeye ve cumhuriyet savcısına yazılar gön- deren Ceza Işleri Genel Müdürü Yaşar Büken'i eleştire- rek şöyle dedi: "Bu, yargı bağımsızlığına yurütmenin bir tecavüzü anlamını taşımaktadır. Böyle bir yol ülkeyi karanlığa gö- türür. Büyük düşünür Kant, Bir ülkede adalet güneşi batarsa, o ülke karanlığa girer' demiştir. ... Bugün ülkemizin esas sorunu, 12 Eylül darbesiyle hukukun çiğnenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi serbest bir seçimle oluş- muştur. Bu bakımdan meşru bir organdır. Ancak, 12 Ey- lul cuntasının yaptığı, halkın sıkıyönetim baskısı altında ve gerçekte askeri rejimden kurtulmak için oy verdiği 1982 Cunta Anayasası üzerine oturmuş durumdadır. Meclis, meşru bir meclistir. Fakat gayri meşru bir zemi- ne' oturmuştur. Bu devam ettiği sürece ülkemizde huku- ki bir düzenin yerleşmesi mümkün olmadıktan başka, ekonomik sorunların, enilasyonun ve sosyalproblemle- rin çözülebilmesi asla mümkün olamaz." Burhan Apaydın. daha sonra şunları söyledi: "Riyad Mahluf'un iadesi halinde Tunus'ta idam edile- ceği bir gerçektir. Bugün devlet yetkilileri, 'çağa ulaş- mak' sözünu sarfediyorlar. Gerçekte ise, Riyad olayı ortaya koymuştur ki, milattan önceki bir yaşama toplum sürüklenmek istenmektedir. Çünkü milattan önceki dö- nemde Sokrat, yargıç denen kişilere verilen emir doğ- rultusundaki bir kararla Baldıran zehiri içirilerek idam edilmişti. Riyad Mahluf'un Tunus'a gönderilmesi halin- de Sokrat'ınkine benzer bir döneme girilmiş olacaktır*. Öte yandan, Tunus bir dikta rejimiyle yönetildiğinden, Tunus'ta bağımsız yargıdan söz edilemeyeceği gerek- çesiyle, bağımsız Türk yargıcının Riyad Mahluf'un yaşa- mına son verecek doğrultuda bir karar verebilmesi, demokratik rejim anlayışımız bakımından da önem taşı- maktadır. Montesquieu, kuvvetler ayrılığı prensibini koyarken. en büyük tehlikenin yurütmenin yargıya mü- dahalesı' olduğunu belirtmiş, bunun diktatörlüğe yol açacağını eserinde yazmıştır. Turkiye, yargıçlanmızın bağımsızlıklarını korumalan ve sürdürmelerisayesinde karanlığa düşmeyecektir. Eski Romalı hukukçu Ulpia- nus'un 'hukuk insanlık içindir' îanımlamasmı anımsat- mak isterim. Riyad olayı bu açıdan değerlendirilmeli; Kırklareli nden yükselecek hukukun üstünlüğü sesi, hal- kımıza yargıç güvencesinden kaynaklanan bir huzuru tattırmalı, kararınızla birlikte ülkede adalet güneşi doğ- malıdır." Burhan Apaydın savunmasını bitirince, yargıç Musta- fa Ersın. Burhan Apaydm'ın Romalı hukukçu Ulpianus için "Hukukun temel taşlarından U/p/anı/s"tanımlama- sını yapıp, "Klasik birhukukçudur"^diyeekledi. Apaydın, "Evet, klasik bir hukuk adamıdır" dedi. Yargıç Mustafa Ersin, bunun üzerine: - Ben Roma hukukunu çok iyi bilirim. Öğretmenim Türkan Rado dur. Ders notum pekiyidir! dedi. Burhan Apaydın, "Bu görüşleri nedeniyle çok takdir ettiğimiz Sayın Hakim..." deyince, savcı: - Bizi takdir etmiyorsunuz! diye takıldı. Apaydın: - Sizi de takdir ediyoruz! diye ekledi. (Karşılıklı gülüş- meler) Cumhuriyet savcısı Ümit Hulusi Koçal da, esas hak- kındaki görüşünü açıklarken, "Tunus uyruklu Riyad Mahluf'un Tunus ta iktidara muhalifolan bir örgüte men- sup olduğunu, siyasi iktidarı yıkmak için banka soydu- ğunu, Türkiye'den yurtdışına çıkarken Dereköy gümrük kapısında yakalandığını" söyledi. Riyad Mahluf'un işle- MiArkası 15. Sayfada) BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ "Soap opera" da deni- len, gerçek yaşamdan kopuk televizyon dizileri- ne verilen ad. 2/ Cazibe... Üzeri kırmızı parafinle kaplanan bir tür peynir. 3/ Sina Yanmadasfnın ortasında bir çöl... Eski Yugoslavya'da bir ır- 6 mak.4/Belirti...Japonla- j ra özgü bir tür güreş. 5/ Sarma tekniğiyle yapılan 8 bir tür işleme. 6/ Tütün Q dizmek, kurutmak ve iş- 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lemek için kulianılan üstü kapalı sergi... Eski Mısır'dagüneş tannsı. 7/ Posta sürücüsü... Kurşun boru- lann ağanı açrrtak için kulianılan ucu sivri takoz. 8/ Eskimiş giye- cek... Keçinin erkeği. 9/ Yalnız güldürmeyi değil, daha çok düşün- dürmeyi ve yergiyi amaçlayan mi- zah türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kedi ya da köpeğjn ön ayağı... Şenliklerde caddelere kurulan süs- lü kemer. 2/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamaku kuUanılar test... Kanşık renkli. 3/ Büyük çivi... Kadınlar hamamında hiz met eden ve müşterileri yıkayan kadın. 4/ Birleşmiş Milletler'ir kısa yazılışı... "Alay" anlamında argo sözcük. 5/ Yıhnaz Gö ney'in Fransa'da çektiği son fılmi. 6/ Şerif Gören'in bir filmi.. Boru sesi. 7/ Zekâ yaşı 25'in altında olan ve en geri zekâ grubu nu oluşturan insan tipi... Salgı oluşturan organ. 8/ Sanı... İr taneli bezelye. 9/ Üstü kapalı olarak anlatma... Bunama, bu naklık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle