Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 AĞUSTOS1993 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Hiroşima'da "eller birleşsin barıştanyana"
18 Temmuz 1990 günü görkemli bir törenle anıt yontumuzu
açıyoruz. İşte o günden bu yana, Hiroşima Banş Parkı'nı
ziyaret edenler, orada Türkiye'den gelen sesi, birbirine dolanıp
göğe yükselen iki el halinde görüp, duyuyorlar: Eller Birleşsin
BanştanYana!..
Prof.Dr. RONA AYBAY
6
Ağustos 1945 günü (48 yıJ
önceki yann), sabah saat 8
sulannda B-29 tipi bir Ame-
rikan uçağı Hiroşima'nın
göklerine doğru uçuyordu.
"Enola Gay" adh uçak, dün-
ya tarihinde bir kent üzerinde patlatı-
lacak ilk atom bombasıru taşımaktay-
dı.
Hiroşima'da hava saldınsı alarmı.
7.30'da kaldınlmışü. Hava saldınlan-
nın gece yapılmasına alışmış olan
halk, biraz sonra başına geleceklerden
habersiz, >eni bir güne başbyordu. Sa-
vaş zamarunın sıkınülanyla. yoklukla-
nyla da gelse, yeni bir gün, yeni bir
gûndü... Ama tarn 8.15'te Hiroşima.
üstündeki gözleri kör edici parlakbkta
bir ışık ve sıcak dalgası ile aşağıdan ge-
len sağır edici bir sarsıntırun arasında
kaldı. Dünyada ilk kez, bir kenün üze-
rinde atom bombası patlaulmışu! Hi-
roşima diye bir kent yoktu artık. Onun
yerini, yükselen b\r alev sütunu almış-
tı. Kara duman bulutlanyla kaplan-
mış gök. göriinmez olmuştu.
Binlerce kişi ilk anda can verdi. Sağ
kalabilenler, toza-toprağa ve kana bu-
lanmış halde çaresizlikle oradan oraya
koşuşuyordu. Enkaz altında kalanla-
nn feryatlannı, inilülerini işitecek kim-
se yoktu. Oradan oraya koşanlar da
birer ikişer düşüp ölmeye başlamıştı.
6 Ağustos'u izleyen günlerde Hiro-
şima'dan geriye kalan, yanık enkazla
örtülü bir yığından başka bir şey değil-
di. Sağ kalan Hiroşimalılar'da radyas-
yon hastahklan onaya çıkmışü. Saç-
İar dökülüyor, diş etİeri karuyor, lenf
bezleri, kemik ilikleri ve dalak bozuk-
luklan görülüyor, insanlar durmadan
yıkılıp gidıyordu. Kimi birkaç gün, ki-
mı birkaç hafta. kimı birkaç ay daya-
nıyor, ama sonuç değişmiyordu. Tıp
çaresizdi!
Hiroşima'yabirTörkbanş
yontusu
Müzenin bulunduğu geniş alan, çi-
çeklerle. yeşilliklerle dolu tertemiz bir
yer. Banş Parkı. Her yıl, atom bomba-
sının atılışının yıldönümü olan 6
Ağustos'ta burada Banş Töreni yapı-
hyor. Dünyanın çeşıth yörelerinden
gelen insanlann katıbmıyla. banş çan-
lan çalımyor, "Hiroşünalar olmasın"
(No more Hiroshimas) diye başlayan
Banş Bildirisi okunuyor. banş türkü-
leri söyleniyor.
Küba'dan Yunanistan'a kadar. çe-
şitli ülkelerden gönderilmış yontular
(heykeller) Banş Parkı'run kimi yerle-
rine konulmuş. Türkiye'den bir şey
var mı diye bakıyoruz: Yok. Üzülüyo-
ruz. Dünyanın her yöresinden buraya
gelen onbinlerce ziyaretçınin, nükleer
silahlara karşı Türkiye'yi simgeleyen
bir yontu görmesi ne güzel olur diyo-
nız.
Tokyo'ya dönüşte, konuyu -o za-
manki- Büyükelçimiz Sn. L'mut Ank'a
açıyorum. Dinamik ve aydın diploma-
tımız bana destek vaat ediyor. Tür-
kiye'ye döner dönmez dostum Prof.
Selçtîk Erez'e projemı anlaüyorum;
konuyu Büyükşehir Belediye Başkanı
Prof. Nurettin Sözen'e iletiyoruz. İs-
tanbul Belediyesi adına Hiroşima'ya
bir banş yontusu göndenimesı karar-
laştınhyor. Selçuk Erez. ünlü heykelci-
miz Prof. Haluk Tezonar'a başvuru-
yor, konuya uygun bir yontu buluyo-
ruz: Birbirine sanlıp. göğe doğru
ozanan iki el... Nükleer silaha karşı is-
yanla geleceğe umutla bakışı birarada.
çok güzel simgeliyor. Tezonar'm iz-
niyle, yontunun adını ben koyuyo-
rum: "Eller Birleşsin Banştan Yana."
Bunun İngilizcesini ve Japonya'nın İs-
tanbul Konsolosluğu'ndaki dostlann
yardımıyla Japoncasını da bir plakaya
yazdınp yontuya ekliyoruz.
İstanbu) Belediyesi'nin -o zamanki-
Genel Sekreteri Alev Coşltun da yar-
dımcı oluyor, ama bürokratik güçİük-
lerle uğraşmak yine de birkaç ayımızı
ahyor. Sonunda THY'nin -o zaman-
ki- Genel Müdürü Sn. Cem KozhTnun
yardımıyla, yontuyu Hiroşima'ya
uçuruyoruz.
18 Temmuz 1990 günü görkemlibir
törenle anıt yontumuzu açıyoruz. İşte
o günden bu yana, Hiroşima Banş
Parkı'nı ziyaret edenler. orada Tür-
kiye'den gelen sesi. birbirine dolanıp
göğe yükselen iki el halinde görüp, du-
yuyorlar: Eller Birleşsin Banştan Ya-
na!..
Atom Bombast Müzesi
1990 yılının Ocak ayı... Hiroşima'da
Atom Bombası Müzesi'ni geziyoruz.
Müze. atom bombasının patlatılışın-
dan 10 yıl sonra. 1955 Ağustosu'nda
açılmış. Bombanın yarattığı yıkımı
gösteren çeşitli nesneler. resimler, tab-
lolar. grafıkler sergileniyor. Bir anda
yarup kül haline gelen okul çocuklan-
nın, yamru yumru olmuş sefer taslan.
yanık giysi kahntılan, nükleer silahın
ve radyasyonun öldürücü etkisi karşı-
sında hiçbır ışe yaramayan ilkyardım
çantalan ve öteki tıbbi malzeme...
Nükleer bombanın etkılenne ilişkın
çeşitli görüntüler arasında biri var ki.
yuzümüze. vurulmuş bir tokat gibi
çarpıyor: Bir insanın gölgesi bu! Atom
bombası patladığı anda bir mermer
merdivende oturmakta olan bir insa-
nın gölgesi. İnanılır gibi değil ama. ısı-
nın ve radyasyonun etkisiyle, merdi-
vende oturan insandan geriye mermer
ûzerindeki bu gölge kalmış sadece!..
Taş üzerine işlenmiş bir insanlık ayıbı
olarak duruyor karşımızda! Japonlar
soylu bir davranışla, duygu sömüriisü
sayılabilecek en ufak bir öğeye yer ver-
memişler müzede. Sanki. başlanna
gelen bu felaket yüzünden dünyaya
verdikleri acı için özür diliyorlar.
Amaç, nefret ve kin duygulannı değil,
sevgiyi ve banşı güçlendirmek. Müze-
nin resmi adı da bunu gösteriyor: Barı-
şı Anımsayıp Yüceltme Müzesi.
Ama Japonlar müzede abartıdan ne
denli uzak olsalar da. nükleer bomba-
nın dehşeti apaçık görülüyor. Hiro-
şima'ya atılan bombanın. bugünkü
nükleer silahlann gücü karşısmda
oyuncak gibi kaldığını düşünürseniz.
durum daha da korkutucu oluyor.
Müzeyi her yıl dünyanın çeşitli yöre-
lerinden 1.5 milyona yakın insan ziya-
ret edıyormuş. Çıkıştaki deftere her-
kes izlenimlerini yazıyor Gördükleri-
mizden o kadar duygulanmış durum-
dayız ki. gözyaşlanmızı gizlemek için
eşimle birbirimize bakamıyoruz. Def-
tere. Naznn'ın Livaneli'nın müziğine
konu olmuş dizelerini güçlükle yazıyo-
rum: "Amca, teyze bir imza ver, çocuk-
lar öldürülrnesin, şeker de vivebüsin-
ler..."
ARADABIR
Dr. ALPER AKÇAM
Aydınımızın Antikalığı!..
Aydın denince, bilinçli, bilimli, daha gerideki kitleye
yol gösterici önder kişi akla gelir. Gel gör ki bizim aydını-
mız özgün (orijinal) söz söylemek, toplumdaki aydınla-
rın en uyanığı oldugunu gösterebilmek uğruna sap yiyip
saman üretmeyi marifet sanır...
"Sosyalist" sistemin uğradığı çöküntü ve son on yılın
depolitizasyonu öncesi parka-postal' giyip pos bıyık bı-
raktıktan ve iki de "bilimsel" kitap okuduktan sonra Le-
nin, Stalin, Mao kesilmek moda idi... Kendi bastığı topra-
ğın özgün koşullan, toplumun içinden çıkıp geldiği tarih-
sel süreç, üretim ve insan ilişkilerimizin Batı kapitalizmi
ile farklılıkları ya da bir başka ülkenin kendine ait ayrı
yapısının bize benzememesi vız gelirdi aydınımıza.. İki
alıntı paragrafla beş-on ahbap çavuş toparlayan her ay-
dın, kendini dünyanın en üstündeki "sosyalist" doruğu-
naoturtuverirdi.
Bu "keskin" ve "bilimsel" aydınlanmızın oluşturduğu
toz duman içindeki sot karışıklık halkı da şaşkınaçevirdi.
"Sosyal emperyalizm" "Baş çelişki", "Faşizm vardır-
yoktur, ya da az buçuk vardır" diye tartışıp dururken
hatktan ne denli uzakta olduklarını da göremediler. Ge-
rici güçler saldırdıkça bırleşecek yerde, bir kez daha
eşeysiz çoğalmayı yeğ tuttular. Gizli-açık güçleriyle ül-
kemizi kendi aydınımızdan daha iyi tanıyan emperyalist
odaklar bir yandan kıs kıs gülerken, olmadık ajan-provo-
katör soktular aralarına. Kimi arkadaşına silah çekti,
kimi güç kazanmak için her yolu mübah saydı; esrar şe-
bekelerinin, eroin kaçakçılarının tuzağına kadardüşen-
leroldu.
Ne zaman ki sosyalizm moda olmaktan çıktı, "orijinal"
aydınımız başka hedeflere yöneldi. Kimi, "ikinci Cum-
huriyet" zortlatmasına sıçradı; kimi. geri ülkeler halkla-
rına ışık olmuş Kurtuluş Savaşı nı geriliğimizin nedenı
gördü...
Dünyayı alabildiğine bölüp parçalayan, yoksul halkla-
n birbirine düşman edip silahlandıran, insanlar öldükçe
silah satıp göbek atan uluslararası tekeller unutuldu...
Gözler başka yönlerdeydi. Emperyalizmin ekmeğine
yağ sürerce insanlar, halklar, uluslar arasındaki ayrılık-
lar kışkırtıldı. Aynıtopraküstünde, aynı sömürü ve yok-
sulluk içindeki insanlar birbirini düşman görmeye baş-
ladı. Çoluk-çocuk denmeden insan kıyımları yapıldı.
Emperyalist ülkelerin birinci büyük pazar savaşından
doğan anti-emperyalist Kuvayi Milliye başkaldınsı sal-
dırı tahtası yapıldı. Yüz yıl önce emperyalist kışkırtma-
larla doğmuş Türk-Kürt-Ermeni kavgalarında taraflar-
dan bazılarının haksızlığa uğradığını keşfetmek, küllen-
miş yaralara tuz-biber ekmeye çalışırken Wall Street
lobileriyle aynı şarkıyı çığırmak, aydınımızın en yeni "bi-
limsel" çalışması oldu...
"Böl, parçala, silah sat, sömür..." Egemen tekel-tröst
dünyasının geri kalmış uluslara çizmeye çalıştığı kader
budur. Ve geri kalmış ülkelerin geri kalmış aydınları
kendilerine gösterılen alanda olmadık zortlatmalarla
uğraşadursunlar, VVashington patentli ayrılıkçı yangın-
lara da bir yandan körükle giderler.
Üretim ilişkilerini, üretici güçleri en ince ayrıntısına
değin oldukça didaktik bir şekilde irdeleyen Marksist
çalışma, insan üretici gücünü belki de günümüz koşulla-
rı gereği çok gerilerde tutmuş, üretici güçler denince
hemen ve neredeyse yalnızca "teknik" akla gelmiştir.
Kapitalizm öncesinde, geri kalmış ülkelerin bulunduğu
yerlerde yedi bin yıl öncesine kadar dayanan eskil (an-
tik) sınıflı toplumun insana işlediği olumsuzlukların han-
gi boyutlarda olabileceğini bilebilmek mümkün olamaz-
dı. Bezirgân ekonominin, tefeci ruhunun alavere-dala-
vere, mevki hırsı, para hırsı olumsuzlukları beyninin
hücresine kadar neredeyse kazınmış insanoğlu, sosya-
list ülkelerde babadan oğula geçen yöneticilikler, de-
mokrasinin "d"sininolmadığı, birtekseçimyapılmayan
"halk demokrasileri" yarattı...
Bizim aydınımızın hastalığı da bellidir. "Ben bilirim",
"Yalnızben", "Ben yapanm"... Neyazık ki her şeyi yap-
sa da bir tek şeyi beceremez: Sıra neferi olabilmek... Bir
safta, bir sırada olağan bir insan gibi gereken yerde du-
ruvermek... Kavgada sessiz, üzerine düşen görevi yap-
mak, çoğunluğun aldığı karara saygı duymak...
Dünyanın dört bir yanında emperyalist silah ve petrol
şirketlerinin yaktığı yangında her gün yüzlerce geri kal-
mış ülke insanı kurban ediliyor. Bu yangınlardan alına-
cak ders bir yangm daha çıkarmak olamaz. Aydtnımızın
da insanımızın da ilk görevi; çevredeki haıklarla, ulusla-
ra olan yakınlığı, kardeşliği arttırmak, tarihte düşülmüş
yanılgılara düşmemek olmalıdır.
KAMAN İCRA TETKİK MERCİİ
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Dos> a No: 1992 39
Davaa Ayfer Çıtak vekili Av. Ba>ram Aslan tarafından davalı
Yıidınm Çıtak aleyhine ikame olunan nafaka ödememe davasının
celse ara kararı gereğince:
Davalı Yıldınrn Çıtak'ın adresi meçhul olduğundan adına duruş-
ma gününün ılanen tebliğine karar venlmış olup, adı geçenin duruş-
manın bırakıldığı 20.9.1993 günü saat 9"da duruşmada bizzat hazır
bulunması ve kendisını bir vekille temsıl ettırmesı. aksi takdirde du-
ruşrnaya yokluğunda devam olunacağı ve karar verileccğı ılan olu-
nur. Basııı 5OJ67
TARTIŞMA
Ortaçağ'adoğrukoşar adımeniliyordu ki;
çağatladık.
Eğer ifade
olunan
Ortaçağa
doğru bır
atlayışsa doğrudur. Ama henüz
sanayı devrimini
gerçekleşünneden, Baü'dan
teknolojı transferedip, bilimi
dışlayarak gelecek yüzyılı
yaşamadan bir sonrakı yüzyıla
doğru biratılımı ifade ediyorsa
pesdoğrusu.
Srvas'ta; Madunak Oteli'nde
yaşananacı olaylar çağın ne
tarafına doğru atlamış
olduğumuzun açık ifadesidir.
Bu ülkenin yetiştirdiği değerli
ozanlar, yazarlar. sanatçnar
Ortaçağ ateşinde diri diri can
verdiîer. Kara ırtica ayaklanıp
"Sıvas Aziz'e Mezar Olacak"
türünden sloganlar atarak
kafalannın içindeki karanlığı
dışa vurdu. Tüm bunlara
rağmen Sa>ın Çiller verdiği
demeçte... "Hatta bu otelin
errafını saran \atandaşlanmıza
da hiçbir biçimde zarar
gelmemiştir..." dıyebilme
aymazlığı gösterebilivor. Bu tür
beyanatîar Türkiye'cfe
şeriatçıhğın devleuen nasıl
urnulmadık ölçüde destek
gördüğünün ifadesidir.
Işin asıl utanılacak yanı da.
Sıvas olaylanndan Aziz
Nesin'in sorumlu
gösterilmesidir. Dı>orlarki
" Aziz Nesin yaptığı konuşmayla
halkı kışkırttı. tahrik erti."
Buna da pes doğrusu. Aziz
Nesin halkı niçin tahrik etsin,
kışkırtsın ki? Şuçlamalara en
güzel cevabı Nesin veriyor.
Diyor ki. "Aziz Nesin gitti,
tahrik etti divorlar. Bende ne
kadar kuvvet varmış yahu? Bu
tahriki yapsam. işçilere
yapanm: ayaklanırlar, bu
hükümet de kalmaz
Türkive'de." Nesin'e bu tür
suçlamalann yapılması gayet
doğal. Birilerindebağışıklık
yapmış olacak ki. 6-7 Eylül
olaylannda da bu ışi
komünistleryapmışiır denilip,
Aziz Nesin suçlanmamış mıaır?
Nitekim daha sonra olaylardan
Nesin'in sorumlu olmadığı
anlaşılmıstır.
Türkiye'de şenatçılığa devlet
eliyle yaünm yapılmaktadır.
Bu da Türkiye'yi çok tehlikeli
bir uçurumun eşiğine
getirmiştir. Sıvas olaylannda
açıkça görüldüğü gibi
şeriatçıTarla devlet, dönek
Marksistler, latlısu entelleri
ittifak halindedir. Çünkü
Türkiye'nin Ortaçağ
karanlığına götürülmesı
sürecinde hepsinin ayn ayn
çıkan söz konusudur.
Türkiye'de laiklik, "1923
Aydınİanma Oevrimi"nın
lemelini oluşturur. Atahirk,
laikhğe, fantezi olsun diye değil,
1789Fransız İhtüaü'yle ortaya
çıkan bu kavram. uygarlığın.
çağdaş olabilmenin gereği
olduğu için yaunm yapmıştır.
Günümüz Türkiyesi'ne
baktığımızda laıklığın
esamesinin okunmaması
Türkiye açısından çok büyük
bir felaketi işareteder. O halde
laik olmayan Türkiye'yi laik
yapmak zorundayız. Aksi
takdirde dar kafalı şeriatçılarla
birlikte topyekûn çağdışına
düşmemiz kaçınılmaz
olacakür.
Burakülusal
PENCERE
KAPMZ SÎZEAÇIK
Sınır Otesinden
Şeriatcılık SaUırısı...
Ortadoğu'da, şeriatçılığı islam dünyasına ihraç eden
iki ülke var:
Biri Suudi Arabistan...
öteki iran...
İkisi de zengin petrol kaynaklarına yaslanmış bu ülke-
lerin devlet düzenleri şeriatçılığa dayanıyor; insan hak-
larını ve temel özgürlükleri dışlıyor.
Her ülkenin iç rejimi kendi bileceği iştir, dışardan sap-
tanacak bir konu değildir; ama, bu iki devlet, Müslüman
coğrafyasında yaşayan öteki ülkelere kendi rejimlerini
satmak istiyorlar; şeriatcılık ihracatını devlet desteğiyle
zorluyorlar. iran, Mısırı gözüne kestirmiş, Sudan'dan
Kahire'yesarkmakiçinelındengeleniardınakoymuyor.
Mısır Devlet Başkanı Mübarek:
"- Şeriatçı terörun kaynağı Sudan'dır"diyor, "Sudan'•
ın arkasında her zaman İran vardır."
Mısır, şeriatçının gözünde çekici bir konumdadır; Tür-
kiye'den beter durumdadır; gökdelenlerin servetiyle
konduların sefaleti Istanbul'da ne kadar göze batarsa
batsın, çelişkiler çaprazında Mısır'ı geçemeyiz; üstelik
Nil toprağında demokrasinin d'si yok.
Anadolu'davarmı?
Evet, bizde demokrasinin d'si var; öteki harfleri bir
araya getiremiyoruz.
Irandan kaynaklanan şeriatçı terör, yalnız Mısır'ı zor-
lamaklakalmıyor...
Türkiye'de can alıyor.
•
iran, Şii mezhebini benimsediğinden, Müslümanlık
coğrafyasında şeriatcılık ihracatı bakımından Suudiler
dahatalihli durumdalar. Dünyanın en zengin petrol kay-
naklarını Amerika'nın gözetimi ve denetimi altında elle-
rinde bulunduran Suudilerde petrodolar ibadullah...
Laik Türkiye, iran'ın da Suudi Arabistan'ın da korkulu
rüyasıydı. Çünkü insan hakları, temel özgürlükler. kadın
hakları, demokrasi, aydınlanma, eşitlik, reform. uyanış,
Batı uygarlığı, çağdaşlaşma, sendıkacılık. emekçi hak-
ları, fikir özgürlüğü gibi bizim doğal olarak benimsediği-
miz sözcüklerin her biri, Suudi Arabistan'da ya da Iran'-
da şeriatçıhğın yıkımında kullanılacak birer el bombası
sayılır.
Suudi Arabistan, elindeki petrodolar gücüyle şeriatçı-
lığı sınır ötesinde yaymaya çalışıyor. Türkiye bu çabanın
alanı içinde yerini alıyor.
•
Suriye, Apo'yu topraklarında barındırıyor, PKK'nın üs-
sü olmak görevini sürdürüyor...
GAP korkulu rüyasıdır Suriye'nin, Türkiye'ye dönük
yüzüne su savaşının gölgesi düşmüştür. Hatay'dan kö-
kenlenen düşmanlık tohumlarını yok etmek için ne ka-
dar çaba gösterilse nafile...
Irak'tan Türkiye'ye postalanan da terördür, saldırgan-
lıktır, tedirginliktir."<3üneydoğu Anadolu'ya dönük bulut-
lara sınır ötesinden husumet yükleniyor; ister Saddam'lı
olsun, ister Saddam'sız, Irak'ın Türkiye'ye dönük yüzün-
dedostlukyok...
•
Sonuç:
Güney ve Doğu sınırlarımızdan başlayan islam dün-
yasından Türkiye Cumhuriyeti'ne ihracat, iki kalern;;^^ ;
Şeriatcılık... • ,-,= -,
Ve terör...
öyleyse laik Türkiye
Cumhuriyeti'nin İslam
Konferansi örgütü'nden
yararı ne?
İslam Konferansı Ör-
güto'ne dayanarak Bosna'-
yı kurtarmaya çabalayan
laik Türkiye, islam dünya-
sından kaynaklanan saldı-
rılarla parçalanıp bölüne-
cek, şeriatçıhğın karanlı-
ğında çağ dışına sürülecek.
Bosna'yı değil, kendimizi
kurtaralım Müslüman kar-
deşlerimizin saldırısın-
dan...
KAYSERİ 3. SULH CEZA
MAHKEMESİ
1993 280
1993 540
Davacı K.H
Sanık: Yüoel Erdoğdu. trfan ve
Zehre oğlu, 1961 doğ. Malatya
merkez Başhank MaL nûfusuna
kayitlı. Başyaacıoğju Besı Et fınna-
sının mesul müdürü.
Suç: Gıda Maddelen Tüzüğü'ne
muhalefet.
SuçTarihi: 12 11.1991
Sanık hakkında açilan lcamu da-
vasının yapılan yaraiamasında;
G D.: Seyfettın Işbüen'in müste-
cirliğini yaptığı kendinden abnan
numune sucuğun analıande E Colü
ürediğınin tespit edıldığı sağbğa az
veya çok zarar verecek sucuğu sau-
şa arz ettiğı, tüm dosya ıçeriğinden
bunun da muhafaza hatasından ile-
ri geldığı anlaşılmıstır
Hüküm: Sanığın müsnet suçtan
dolayı eylemine uyan CK. 396,
3506-3591 sy. 647 sy, 3506 sy, 4/1,
CK 402 1-2 maddeleri uyannca
510.000.-TL ağır para cezası ve "3
ay meslek sanat ve ticaretinin tatüi-
ne. 7 gün sûre ile ışyennın kapatıl-
masına daır venlen ışbu karar tırajı
yüzbırun uzennde bulunan lzmir,
Ankara ve İstanbul'dan neşredilen
gazetelerden bırisinde ve yerel gaze-
telerden birisiade ilan ettirilerek
ılan masraflanmn bilahare sanıktan
alınmasına daır karar venkruşür.
22.7.1993
Basm: 36454
Evet, Osmaniı Bankası'nın kapısı size açık. Burada ışinizı geliştirmek için
ıhtiyaç duyduğunuz sağlam desteklere kavuşacaksınız. Osmaniı Bankası.
her şeyden önce en yakın dostunuzdur. Sızin, hedeflerinıze guvenle
ulaşmanızı sağlar. Çünkü Osmaniı Bankası, çözümlerı görüp, hızla karar
verir, hızla harekete geçer. Çünkü Osmaniı Bankası, müşterısıne verdiği
önemı ayrıntılarda da gösterir. Hemen bugün. size açılan bu kapıdan
gırerek Osmaniı Bankası'na ilk adımı atın. Sonrakı adımları birlikte atalım.
OSMANLI BANKASI
SİGARA
İ
Muayene, Teşhs, Tedavı
LaDoratuvar, ROntgen
TÜRK
KALP VAKFI
F
Tel 275 12 44/45
FakS: 266 47 12
Private English tutoring,
native speakers
C ALL STEVE or BRIAN,
2572749