25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10AĞUSTOS1993SALI CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 47. AVIGNON FESTÎVALÎ'NİN ARDINDAN (1) Toplumsalçözülmelerve tiyatro... MEHMETBASUTÇU AVIGNON'HeT yaz, Avignon kur- tanlmış bir bölgedir sanki... Günlük ya- şamın tatsız yanlan, ülkede başveren toplumsal ve parasal sıkınülar, poliük bunalımlar, hepsi unutulur... Bir ay bo- yunca her şey tiyatrodur Avignon'da; her tür umut yeniden füiz verir... Ne yazık ki mevsim kısa sürer, topu topu dörthaftadır... Temmuz ayında, kentin dar sokaklan dopdoludur. Çınar altlannın davetkâr gölgeleri altına, ya da küçük fıskıyeli ha- vuzlann senn kıyılanna sere serpe yayıbnış kahvelerde susuzluk gideren in- sanlann ezicı çoğunluğu, inanın, gerçek- ten güleryüzlüdür. Yavaş sesle konuşur- lar. alabildiğine sakıngandırlar, hiç kav- ga etmezler; beğenmedikleri oyunlan ıslıklamadan. küfretmeden, sıcağı sıcağı- naeleştirirler... Tiyatroya pek meraklı olmayan bin- lerce tunstin yığıldığı ana caddelenn öte- sinde, alışılmadık boyutlarda dıngjn ve olağanüstü bir hava eser... Ancak bu yü, Avignon eskı Avignon değildi. Elle tutulur bir tedırginh'k, kör olası bir bıkkınlık, sinsi sinsi yol almak- taydı... Bütün ıç gergjnlikler hemen göze çarpmasa bile, dikkatle bakıldığında ko- layça duyumsanıyordu... Üstelik. ahşılageldiği kadar yoğun bir kalabalık yoktu bu yaz Avignon'da... Lokantalar, kahveler her zamanki ka- dar dolu değildi... Besbelli, ekonomik bunalım kenti etkısı aluna abvermişti... Ancak, bu genel görünümün altında ilginç bir çelişkı yatmaktaydı. Festivalin yöneticisi Bernard Farvre D'Arcıer ilk bi- lançoyu yaparken, ortaya şöyle bir tablo çıkıyordu: Kenti her yaz istila eden turist akınında yüzde on beş oranında bir dü- şüş gözlemlenirken. festivalin gördüğü ilgi, toplam 115 bin dolaylanna ulaşan seyirci sayısıyla, tam tersıne, geçen yıla oranla yüzde on düzeyinde bir yükselme çizgisı izlemişti... Daha fazla gösteri ol- ması, özellikle yağmurlu ve fırünah gece- ler de göz önüne ahndığmda. bu sayısal verileri açıklamak için yeterb değildi. Demek ki, Avignon Festivab'nin tutku- nu. gerçek tiyatroseverler, parasal bu- nalıma pek kulak asmamışlar, daha çok oyun ızlemişlerdi... Aslında, Fransa'da yalnız ekonomik değıl. toplumsal ve poh'tik boyutlan da giderek dennleşen bir bunalım yaşan- makta. Doğal olarak, kültürel poütikayı da etkisi alüna alıveren bir bunalım bu... Son on yıl içinde devleün tiyaü-olara uzatüğı cömert yardım eti hem taze kan getirmiş, hem de yepyeni denemelerin gercekleşmesine olanak tanımışü. Bu- gün durum farkb. Tutucu partilenn ezici bir çoğunlukla parlamentoya gjrmeleri sonucu ış başına gelen yeni hukümetin her alanda daha sert ve daha demagojik - bir politika uygulamaya başlaması ve • Kültûr Bakanbğı bütçesindeki önemli ; düşüş gibı temel nedenlerle, Fransız ti- ; yatrosu, henüz neler getırip neler götüre- ceğı pek bihnmeyen yeni bir dönemin te- dırgınlığmi yaşıyor... ön göstergeler hiç te umut verici değil; sanat tiyatrosuna karşı hınlüh sesler yükselirken, piyasa mantığı iyiden iyiye ağırbk kazanıyor. Bu koşullarda, gösteri yanı ağır basma- yan ya da diğer deyimıyle popüler olma- yan sanatsal deneme ve girişimler gide- rek öksüz kalma tehhkesiyle bunın bu- runa gelmiş durumda. Ancak. herşeye karşın, Avignon "Knr- tanbmş Bölge''' konumunu sürdürmek- te... Işte bu görüşü kanıüamaya yetecek bir olgu: Kentin orasma burasma serpış- tirilmiş o gûzeüm Ortaçağ kilise ve ma- nasürlannın hemen hemen tümü, bir ay boyunca tiyatroyla iç içe yaşadılar. San- ki tutkulu, sıcak bir sevişmeydi bu... On altmcı yüzyıl erotik yazınından alınan seçmelerden tutun da, Agna Magnanı gibi dört dörtlûk bir sinema yıldızının fırtınalı yaşam öyküsüne farkb bir bakış getiren özgün denemeye dek bir dizi oyun, dinsel ütreşim- lerte yüklü bu taş mekanlann serin, ferah ve yüksek sahne- lerinde aykın birer ayin gibi yankılandı... Ve hiçbir Al- jentteki ogüzelim ortaçağ kilise ve manastırlan biray boyunca tiyatroyla iç içe yasadılar. ^ ^ ^ ^ ^ _ bir dını bütün ^ • ^ • • Hıristiyan çıkıp da, Uyatroculan afaroz etmeye kalkışmadı!... En azmdan, hiç kimse bu demokratik ve geleneksel hoşgörüye karşı çıkrna cesaretini henüz gösteremi- yor diyebiliriz... Yine de, bu esnek ve yu- muşak yaklaşımın sanatdünyasında bile giderek zor korunacağını öngörenler ço- ğalmakta... Evet, kuşkusuz bir geçiş dö- nernı yaşansyor ama, "Geriye dönöşe gj- den kapdann aralandığr yolundaki gö- rûş acaba doğru mu? Yoksa, gerçekçilik- ten karamsarhğa giden yoUarda koşar adım mı ilerliyor bazüan? Bu ve benzeri soru çengellerinin çoğal- ması nedeniyle, Fransız hükümetinin kültûr politikası, Avignon'da, bu yü her zarnankinden daha çok tartışılan bir konu oluverdi. Çünkü, çatlak sesler arü- yor, iki-üç milyonu aşkın işsizin bulun- duğu bir ülkede. sanat tiyatrosuna ve ye- nilikçi denemelere devlet bütçesinden hatn sayılır bir destek sağlanmasına. yenı kabinenin sert ve demagog üyelen hiç de sıcak bakmıyoriardı... "Comedie-Française" yöneticisi Jacques Lassale'ın kcotratı yenilenroedi Bu durumdan en çok rahatsızlık du- jiajlardan bırisiolan. "'Comedie-Francai- ^î^pın yönetıasi Jacques Lassalle'in, 5 ternmuz gûnü üç yılhk görcv süresı dol- mvştu gerçı ama, bu ünlü kurumun başı- nda kahp kalamayacağını henüz bilemi- yordu... Kımi gazetecüere göre, Lassalle ancak Papalar Sarayı' nın avlusunda sahneye koyduğu "Dom Juaıfın ba- #••• *»•a•« fS, 'rSf r/ 1 •**\\'""Edward Bond'un yazdjğı Jorge Lavelli'nin sahneye koyduğu "OUie's Prison" (Cezae>i)'nden bir sahne. A vıgnon kararsızdı; Avignon ikircikliydi bu yıL.Tiyatrosal beklentiler de havalar gibi; bir serin, bir sıcaktı.Sonuç yine de umut verici. Xestr.estiyalin yöneticisi Bernard Faivre D'Arcıer'in ilk bilançosuna göre; her yaz kenti istila eden turistlerin sayısında yuzdeonbeş öranında birdüşüş gözlemlenirken, festivalin gördüğü ilgi yaklaşık 115 bin seyirci sayısıyla, geçen yıla oranla yüzde on yükselme çizgisi izlemişti. Avignon Festivali'nin yönetkisi Bernard Faivre s D 'Arcier. tur oyunayer veren eklektik sanatsal bir yelpaze; 'Resmi Program'. şansını kurtarabilirdi... Yeni kültûr poli- tikasının bıhnmeyenlerle dolu bu- lanıklığı içinde, tiyatro sanatının ikinci plana itilivermesiyle birlıkte, verilen hiz- metler ve başanya ulaştınlan yenilikçi atıhmlar da ne yazık kı unutuluyordu. Sonuçta, Moöere'ın "Dom Juan"ı ba- şanlı olrtıuş, Lassalle'in rahat nefes alan klasık yonımu, yağmura ve rüzgâra karşın Papalar Sarayı'nı doldurmaya yetmişti, popüler, içten, sıcak bir ilgi söz- konusuydu... Ancak,"Comedıe-Françai- se"nin yöneticisi yine de kelleyi kurtara- madı! Aslında, Jacques Lassak'ın görevınin yenilenmeyeceği. festıval başından bu yana herkesin beklediği bir sonuçtu. Son olarak, 22 temmuz tarihinde, yeni kültûr bakanı Jacques Toubon, kendısine. göre- vinin yalnız bir yıl süreyle uzatılrnasını teklif ediyordu. Jacques Lassale. üç yılhk doğal bir görev yenilenmesi niteliğinde olmayan bu teklifı olağan olarak geri çe- virmişti... Aradan iki hafta geçtikten sonra ise, 4 ağustos günü toplanan bakanlar ku- rulunda imzalanan ve özellikle yaz ay- lanna denk düşürülen bir dizi yeni ata- ma karan arasında, Jacques LassaDe'ın yerine. Jeau-Pıerre IVlkjuel'm "Comedie- Française'in başına getınldiğı açıklanı- yordu. Bueabourg Kûltür Merkezi Müdür- lüğü de aynı furyada yeni sahibini bul- muş. üç ay önce vefat eden Domuuque Bozo'dan boşalan koituğa. Kültûr Ba- kanhğj'nda. çalışan François Barre atanmıştı... Kısacası, günlük pohtika Avignon'un sanat havasını zehırleyivermişti. Bağımsız çalışan genç bir gazeteci. Jean- Marc Adolphe, bu genel tedırginliğın do- ğurduğu tepkisızüğe karşı ısyan ediyor. her sabah yapılan geneleneksel basın konferanslan sırasında hepimıze dağıttığı açık mektuplarda. meslektaş- lannın akıl almaz ilgısızliğjnı eleştınr- ken. kimden ve nereden gelırse gelsın, açık ya da üstü kapalı, her çeşıt sansüre karşı ateş püskûniyordu... Toplumsal göstergeler tablosundaki san ışıklann kırmızıya dönüşmesi, kor- kuyla içine kapanan çoğunluğu yılgınbğa. tepkisızlığe iterken, tavır al- mak ve tepki göstermek zamanının da çoktan geldığınin büıncine varanlar ise hemen kollan sıvanyşlardı... Günlük yaşamdan yanstmalar getiren oyunlar Tiyatro ıle yaşam, dığer sanat dalla- nna oranla daha fazla mı iç içedirler aca- ba? Evet, belki de bu nedenle tiyatronun, çağdaş metinleri ve mizanseniyle, top- lumdaki tedirgınlıklerden hemen etki- lenmesı doğaldır... Paris'te. bir zamanlar adını "Tepebaşı Tiyatrosu" olarak çevirdiğim "Theatre National De La CoUine"i vöneten Agan- tın kökenlı sanatçı Jorge Lavelli, iki Ingı- liz yazann oyununu peş peşe sahneye koyarken, günümüz insanının çelişkile- rine, sorunlanna ve dünyamızı bekleyen eskı yeni tehlikelere parmak basan iki çağdaş tiyatro örneğj sunuyordu. Bu oyunlardan ilki, yapıtlar genellikle polemikler yaratan, zaman zaman ya- saklanan. Edvvard Bond'un. ilk kez Avig- non'da sahnelenen son oyunu "Cezaeri'- 'ydi (Ollıe's Pnson). Yazar, sıradan bir ola> dan yola çıkarak Londra'nın yoksul bir banhyösüne, işçi Mike'in evine götü- rüyor önce bizi. Kızı Sheila ile yalnız ya- şayan Mike, sinırh, tıpik bir babadır. Genç kızıyla olağan olarak anlaşama- maktadır. Sheila da sıradan tepkıler gös- teren bunalımlı bir genç kızdır. O akşam, babasına hıçbır söz söylememe karan aldığı için ağzını acmaz. Mike giderek si- nirlenir, her türlü yolu denemış, ancak bütün çabalanna karşın kızının ağzı- ndan tek sözcük çıkmamışür... Sonuçta tepesi atan baba. kızmı. tek yudum al- mayı bile reddettıği bir fincan çay uğru- na, boğarak öldürecektir! Edward Bond, ilk bakışta hiçbir özelli- ği olmayan, boylesme anlamsız bir gün- lük dramı, trajedı boyutlanna yükselt- meyi başanyor. Otuz dakıkahk bu ilk bölümden sonra, bir anda biçim değişti- rerek ana yörüngesıne giriveren oyun, geriye kalan ıkı buçuk saat boyunca dur- madan artan bir gerihmi seyircinin üzeri- ne adeta kusacaktır. Mike'in içine dûştü- ğû gerçek ve gerçeküstü cezaevleri... Toplumun akıl almaz baskısı... lnsan- larm aamasızlığı.. Kötülük yapmak- tan, ellerine fırsat geçtiğinde diğer insan- lan ezmekten, onlara aa çektirmekten giderek daha fazla zevk alanlann has- uılıklı davranış ve eylemlen... Bu gerçek- ler, alabildiğine açık bir anlatım eşliğin- A. vıgnon Festivaıi'nin 'resmi programı'ndayer alan Moilere'in 'Dorn Juan' adlı oyununu "! Jacques Lassalle, Papalar Sarayı'nın avlusunda sahneledi. (Solda) Andrzej Seweryn (Dom Juan) ve Roland Bertin (Sganarelle). de, biraz da altı çizilmiş olarak, tüm çiğ- likİeri ve üksindırici yanlanyla birbkte önümüze gelecektir... Edward Bond'un bilinçb' kışkırüah- ğını çok ıyi kavrayan, aynca, "Cezaevi"- nin temel dokusunu oluşturan "Gflniük Faşhmin" ıçerdıği tarihsel ve gûncel teh- likenin de bılincinde olan Jorge Lavelli, yazarla aynı yorum çizgisini paylaşan, açüc, aydınhk ve alabildiğine sert mizan- seniyle dayanılabiürbğin sınırlannı zor- larken, ızleyicisini sanki sınava sokmak- taydı... Kimüeri, özeUikle zayıf bir genç adamın, Sheila'nın eski sevgilisi pobs ta- rafından sahnede dakikalarca dövülme- sine (rol yapıyor bik olsalar) dayana- mayarak kendilerini dışanya atacak- lardı... Oyun bitiminde, alkışlar tek tük pkan ıshk seslerini basünyordu... Sınavı kimin kazanıp kimin kaybettiğini bil- mek gûçtü ama, "CezaevPnin bir sınav- dan çok. aa bir ders olduğu onadaydı. Edvrard Boad'un Londra'sı ve kahra- manlanyla, son Cannes Festivali'nde alkışladığımız Mike Leigh'ın, "Çıpbk"- ta (Naked) görüntülediğı Londra ve Londrah kahramanlar arasında ne ka- dar da büyûk benzerlikler bulunuyordu! Aynı toplumsal çözülmeler, aynı za- valhhklar, aynı çaresizlikler, aynı aranı- şlar, aynı umutlar, benzer yamızhklar, benzer yavanbklar, denetim altında tu- tulamayan benzer iç güdûlenn ve kaçını- lmaz bir hızla geh'şıp büyüyen kaba güc- "Cezaevi", kuşkusuz, edilgen tavır içinde tüketilecek türden bir gösteri de- ğil; seyircısiyle birçok şey pay- laşmayı bekle- yen, dikkatle izlenilmesi gereken kültü- rel bir etkinlik- ti. Jorge Lavel- li, "CezaevT- nin ardından, başka bir Ingi- bz yazann, Ste- ven BerkofTun, daha önce Pa- ris'te sahne- lediği oyunu "K¥eteh"i programına almıştı. Çahşma- lanna Kafka ve Edgar ADan Poe'yaı ti- yatroya uyarlamakla başlayan. 1975 yıbndan bu yana dokuz oyun yazan Ber- koff, sinema dünyasında da "Mekamk PortakaT, "Bury lindon" ya da "Be- veriy HiBs Poüst" gibi filmlerdeki yo- rumlanyla tanınan bir sanatçı... Berkoff un "Kvetch" adlı bu güldü- rüsü. Edward Bond'un tiyatrosundan çok farklı bir çabşmaydı. Amerikab orta sınıf bir aüeyı kçnu alan dün çizgi üze- rinde gelişen,' mantıksal geçiş ve bağ- lantılarla yaraüa düş gücüne pek fazla yer bırakmayan metniyle rahat izlenebi- len bir deneme obnanın ötesine gıdeme- yen, sevinüi bir oyundu "Kvetch"... Ste- ven Berkoff, yaşamla ügili bir saptama- dan yola çıkıyor: tnsanlar, dünyanın ne- resinde olurlarsa olsunlar, devamb bir şeylerden korkarak yaşarlar; acaba dostlanm, arkadaşlanm. meslektaş- lanm neler düşünürler hakkımda, neler söylerler sonra? Düşüncesiyle herşeyi, hem kendilerine hem de ve çevrelerinde- ki diğer insanlara zehir ederler; devamb tedirgin ve rahatsızdırlar... Orta yaşb bir satıa, eşi ve onlarla bır- likte yaşayan (damadın olağan olarak çekemediği) kaynana. oyunun baş kışüe- ndir. Bir gece, kansı tarafından terkedıl- miş olan iş arkadaşını evine yemeğe da- vet eder adam... Tatsız tuzsuz bir yemek- tir bu: Herkes kendi kendiyle hesaplaşır; ıç sesleriyle, sıkınüb yüreklerini yalnız seyirciye acarlar... Sonuçta, kocasıyla aralanndaki aşkı çoktan tükeüniş olan kadın, kendisine bir sevgili bulacak; saücı kahramanımız ise, dul arkadaşıyla escinsel bir muhabbete başlayacakür... Manüğın orta çizgismden kurtulmak olanaksızdır... Gine doğumlu zenci yönetmen Söley- man Kdy'nin, Fildişi Sahili'nde kurduğu toplulukla sahnelediğı "Tropikal Cenaze Töreni" (Funeraılles Tropıcales) Afrika tiyatrosunu temsil eden bir çalışma ola- rak nitelenebilir miydi? Sanmıyorum. Fransa'yı ve Fransızlan çok yakından tanıyan Koly, Afrika kültüründen, daha doğrusu folklorundan belirgin öğeler içeren bir mizansen anlayışını benim- seyerek, müzığınden içeriğine, değişik yönleriyle baüb insanın beklediği türden bir tiyatro yapıyordu. Kendisini yaşam boyu devlet başkanı Uan eden bir Afri- kab pobtikaanın ölümü üzerine patlâk veren iktidan ele geçirmek kavgasını, se- vimb' bir gükJürü biçiminde işlemiş; yer yer Amerikan müzikallerini andıran ye- niükçi (?) yaklaşımıyla, gösteri yanı önem kazanan bir oyun gerçekleştirmiş- ti. Afrika ülkelerinde yaşanan sorunlan yetersizbkleri, pobtik gerçeklenn hem trajik hem de komik durumunu sergile- mek isteyen Süfeyman Koly, Afrikayı asırlarca sömüren Baüb insanın bir türlü çıkaramadığı gözlükler ardından baküğında gördüğü nirden, şematik zencı üplen çizdiğinin farkında mıydı acaba? Sözüm ona öğretici, ama alabildiğine folklorik, giderek egzotik öğeler içeren yeni bir pobük üyatro denemesi olan 'Tropikal Cenaze Töreni", t «vetcta''e oranla çok daha kolaybkla tüketilecek birgösten olmanın ötesine gidemiyordu. 9 temmuz - 2 ağustos tarihleri ara- sında kırk yedinci kez gerçekleştirilen Avignon Festivaü' nin gücü, önemi ve başansı iki temel noktada özetlenebib'r: İlk nokta, resmi pTogram çerçevesin- de, yukanda sözünü ettiğim dört oyun- da da görüldüğü gibi klasiklerden çağ- daş denemelere dek her tür oyuna yer ve- ren eklektik sanatsal yelpazede somut- laşmaktadır. lkincısı ise, fesüval içinde festival olan ve bu yıl yaklaşık üç yüz elli değişik oyunun sunulduğu "Avignon off" programının getirdiği, eşi bulunma, zenginlikten kaynaklanır. İkinci değerlendirme yazımda, "Avi- gon OfP programı kapsamında Türk Tiyatrosu'nun sesini başanyla duyu- ran "Ayşe Emd Mesci ile Lohı Menase'- nin çalışmalanna değineceğim. Etnik bağnazlk aş*Pken ALPAY KABACALI Altı yüzyılı aşkın süre boyunda çok ulushı bir imparator- luk olarak yaşayan Osmanlı devletını oluşturan temel 'un- sur'lar, yani Tûrkkr, EnnenUer, Rumlar, Yahudiler. Kürtler birbirlennin kültürlerini ne ölçüde tanıdılar? Bu kültürler, birbirinden ne ölçüde ve ne yönde etkjlendi? Bu konu üzerinde hiç araştırma yapılmadığı söylenemez. Hemen Avram Galanti'nin Türk-Yahudı kültürleri arasın- dakı ilişkileri konu alan çalışmalan,_ Fuat Köprülü'nün Türk Edebiyatırun Ermeni Edebiyatı Üzenndekı Tesirleri'- ni inceleyen makalesi (Edebiyat Araştırmalan içinde, TTK, Ank. 1966), Metin Andın Türk-Ermeni tiyatrosu üzerindeki araştırmalan ve başka birtakım çalışmalar akla geliyor. Ama bunlann hiçbirinde konu bütünsel açıdan ve etkilen- menin genel boyutuyla ele alınmaz. Kısacası, bu konu araş- tırmacıîannı beklemektedir. Başka bir nokta daha var. Edebiyaüann birbinni tanıması yoluyla, çeviriler yoluyla elde edilen, elde edilmesi olası kazanımfar pek çoktur. Bun- lardan yalnızca birinın altıru çizeceğim: Halklar arasındaki dostluklar, geniş ölçüde. birbirinin edebiyaünı tanımaya da- yamyor; ünya banşını, birbirinin sanatını, edebiyaünı ta- ruyarak dostluk kuran halklar er geç gerçekleştirecekler. Ne yazık ki, Osmanb devletinın oluşturan hınsur'lar bır- birlerinin kültürlerini gerektiği kadar tanıma yolunda çaba harcamadıklan gibı birbirlerinin edebıyatlanru da -uzaktaki ülkeler edebiyatlan ölçüsünde bile- tanımamışlar, bunun için de çaba harcamamışlar İmparatorluğun son yıllanndakı girişimler (ömeğin Servet-i Fünun dergisinde Ermeni edebi- yatına yer verümesi; 1913'te yayımlanan, Serens Efendı'nin Ermenice'den çevirdği 14 öyküyü kapsayan Fjrmeni Edebi- yatı Nümuneleri adlı kitap), Birinci Dünya Savaşı sırasında emperyahzmın etkileriyle yer alan acı olaylar yüzünden yan- da kesilmiş. Dahası, siyasal-etnık bağnazhklar nedeniyle, bu konu Curnhuriyetten sonra da gündeme gelememiş. Son yıllarda Türkçe(Karamanlıca) konuşan Rumlar, (Evangelinos Misaidilis: SejTele Dönyajı) ve Ermeniler Var- tan Paşa'nın (ilk Türkçe roman) dı>e nıtelenen 1851 tarihli (Akabi hikayesi) için yaalmış kıtaplann yeniden yayınlan- masının ardından etnik, bagnazlık kınlmaya başladı "Kürt realitesin nin kendini kabul ettirmesiyle de. Kürt edebiyatırun birçok örneği yayın alanına çıkma olanağı bul- du. (Bir kez daha belirtelım: "Kürt sonınıTnun çözümü, uzun vadede, terörden değil, iki halkın birbirlerini edebiyat yoluyla da lanırnalanndan dostluklannı bu yolla da pekıştir- melerinden geçecek.) Son olarak, Pars Tuğlacı'nın Ermeni Edebiyatından Seçki- ler'i yayımlandı (seçkı, antolojinın karşılığı olduğuna göre, kitabın adı ya Ermeni Edebiyatı Seckısı ya da Ermeni Edebi- yaü Seçkısı yada Ermeni Edebiyatından Seçmeler olmalıy- dı). İlk sayfalannda, kitabın önemi ve değeri vurgulanıyor: Talat Sait Hahnan, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Mclih Cevdet Andav, Oktav Akbal. Gflngör Dilnıen, Necati Cumalı, Tank Dursun K. seçki yayımlanmadan önce müsveddeleri gözden geçinp -eskı deyişle- birer "takriz" (övgü içeren sunuş yazısı) kaleme almışlar. İlk bölümlerinde Pars Tuğlacı'mn Ermeni edebiyatım tarihsel gelişimi içinde tanıtan bir yazısıvla "Er- menkeden Türkçeye geçmiş olan kelimeler" hstesine de yer veren seçkı, çağdaş Ermenı edebiyaünı ve bırçpğu Osmanlı uyruğunda yaşamış'Ermeni yazarlanm yeterli ölçüde tanıü- yor. L nutmayalım: Aydınlanma, bağnazlıklann, tabulann ü/erine gitmektır. Kuşkusuz ki, etnik bağnazlıklar da aşıla- cak; aşıldıkça dûne, bugüne, yanna ve çevremızde olup bi- tenlere bakış açımız genişleyecek. Jean-Luc Godard 5O.yenedikFilm Festivaü Kültûr Servisi- 50. Venedik Film Fesüvali bu >nl 31 ağus- tos-11 eylül tarihlen arasında gercekleşuriliypr. Festivaün resmi programında gösterüecek filmler belh' oldu. Buna göre Festivalde şu filmler yar alacak. Robert Altman'ın 'Short cuts'ı (Amerika), Maria LuLsa Bemberg'in 'De eso no se habla' sı (Arjantin), Joao Botelho'nun Aqui na tcrra' sı(Portekız). Fabio Carpi'nin 'La prossima volta ıl fuoco'su (ltalya), Bertrand Blier'nin 'Un, deux, trois, soleil'ı (Fran- sa), LJliana Cavani'nin 'Lo sono qui'si (îtalya). Rolf de Herr'in 'Bad boy Bubby'si (Avustralya), Abel Ferrara'nın 'Snake Eyes'ı (Amerika). Jean-Luc Godard'ın "Helas pour moi'sı (İsviçre). Aline İssermann'ın 'L'ombre de doute'u (Fransa). Bakhtiyar KhudojnazaroVun 'Kosh ba kosh'- u(Tacikistan), Krzysztof Kieslowski'nin 'Trois couleurs'ü (Fransa), Clara Law'ın 'Temptaüon of a mank'ı (Honk- Kong), Liu Miaomüo'nun 'Za zui zı'si (Çin), Silvio Soldi- ni'nin 'Un anima divisa in due'si (îtalya), Gus Vant Sant'ın 'Even Covvgirls get the blues'u (Amerika). Başcıllar'ınşürleri,'Kıyısızhk' Kültûr Senia - Otuz \ ıldan beri Amerika'da yaşamakta olan şaır Seyfettin Başcıllar'ın "Kıyısızlık" adb şiır kıtabı, Broy yayınlanndan çıktı. 1930 Kıbs doğumlu olan Başcıllar, özellikle 6O'lı ve 70'li yıllarda Türk Dili, Yeditepe, Papirüs, Sanat Olayı dergilennde sık görülmüş ve İkinci Yeni şiirinin, kişib'ğini bulmuş temsılcileri arasında yer almıştı. Kıyısızhk'ta yenilık arayışlannı gelenksel biçimlerin tartısma vurduğu gözlenen şairin 160 sayfalık şiir kitabında, son yıllardakı şiir toplamına 120 rübai katüğı görülüyor. Camdan öte, Eski defter, Kıyısızhk (rübailer), Ava, Kuş ve Tüfek bölümlerinden oluşan kitabında şairin manifestosu da yer alıyor. İngiüz Kühür Heyctinin sergisi ANTALY A (AA) - İngiltere'ye ilk.Türk büyükelçisinin atanmasırun 200. yıh dolayısıyla, İngiliz Kültûr Heyeti tarafından düzenlenen "Görgülü Bir Dostluk" adlı sergi, 13-19 ağustos tarihleri arasında, Antalya Sanat ve Çevre Bahçesi'nde açılacak İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi John Goulden tarafından açılacak sergide. fotoğrafık paneller üzerinde, iki ülke arasında ilışkılerin tanhınden kesitler sunulacak. Sergi daha önce de, İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği ile İstanbul Konsolosluğu'nda da açılmısü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle