Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10AĞUSTOS1993SALI CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
47. AVIGNON FESTÎVALÎ'NİN ARDINDAN (1)
Toplumsalçözülmelerve tiyatro...
MEHMETBASUTÇU
AVIGNON'HeT yaz, Avignon kur-
tanlmış bir bölgedir sanki... Günlük ya-
şamın tatsız yanlan, ülkede başveren
toplumsal ve parasal sıkınülar, poliük
bunalımlar, hepsi unutulur... Bir ay bo-
yunca her şey tiyatrodur Avignon'da;
her tür umut yeniden füiz verir... Ne
yazık ki mevsim kısa sürer, topu topu
dörthaftadır...
Temmuz ayında, kentin dar sokaklan
dopdoludur. Çınar altlannın davetkâr
gölgeleri altına, ya da küçük fıskıyeli ha-
vuzlann senn kıyılanna sere serpe
yayıbnış kahvelerde susuzluk gideren in-
sanlann ezicı çoğunluğu, inanın, gerçek-
ten güleryüzlüdür. Yavaş sesle konuşur-
lar. alabildiğine sakıngandırlar, hiç kav-
ga etmezler; beğenmedikleri oyunlan
ıslıklamadan. küfretmeden, sıcağı sıcağı-
naeleştirirler...
Tiyatroya pek meraklı olmayan bin-
lerce tunstin yığıldığı ana caddelenn öte-
sinde, alışılmadık boyutlarda dıngjn ve
olağanüstü bir hava eser...
Ancak bu yü, Avignon eskı Avignon
değildi. Elle tutulur bir tedırginh'k, kör
olası bir bıkkınlık, sinsi sinsi yol almak-
taydı... Bütün ıç gergjnlikler hemen göze
çarpmasa bile, dikkatle bakıldığında ko-
layça duyumsanıyordu...
Üstelik. ahşılageldiği kadar yoğun bir
kalabalık yoktu bu yaz Avignon'da...
Lokantalar, kahveler her zamanki ka-
dar dolu değildi... Besbelli, ekonomik
bunalım kenti etkısı aluna abvermişti...
Ancak, bu genel görünümün altında
ilginç bir çelişkı yatmaktaydı. Festivalin
yöneticisi Bernard Farvre D'Arcıer ilk bi-
lançoyu yaparken, ortaya şöyle bir tablo
çıkıyordu: Kenti her yaz istila eden turist
akınında yüzde on beş oranında bir dü-
şüş gözlemlenirken. festivalin gördüğü
ilgi, toplam 115 bin dolaylanna ulaşan
seyirci sayısıyla, tam tersıne, geçen yıla
oranla yüzde on düzeyinde bir yükselme
çizgisı izlemişti... Daha fazla gösteri ol-
ması, özellikle yağmurlu ve fırünah gece-
ler de göz önüne ahndığmda. bu sayısal
verileri açıklamak için yeterb değildi.
Demek ki, Avignon Festivab'nin tutku-
nu. gerçek tiyatroseverler, parasal bu-
nalıma pek kulak asmamışlar, daha çok
oyun ızlemişlerdi...
Aslında, Fransa'da yalnız ekonomik
değıl. toplumsal ve poh'tik boyutlan da
giderek dennleşen bir bunalım yaşan-
makta. Doğal olarak, kültürel poütikayı
da etkisi alüna alıveren bir bunalım bu...
Son on yıl içinde devleün tiyaü-olara
uzatüğı cömert yardım eti hem taze kan
getirmiş, hem de yepyeni denemelerin
gercekleşmesine olanak tanımışü. Bu-
gün durum farkb. Tutucu partilenn ezici
bir çoğunlukla parlamentoya gjrmeleri
sonucu ış başına gelen yeni hukümetin
her alanda daha sert ve daha demagojik
- bir politika uygulamaya başlaması ve
• Kültûr Bakanbğı bütçesindeki önemli
; düşüş gibı temel nedenlerle, Fransız ti-
; yatrosu, henüz neler getırip neler götüre-
ceğı pek bihnmeyen yeni bir dönemin te-
dırgınlığmi yaşıyor... ön göstergeler hiç
te umut verici değil; sanat tiyatrosuna
karşı hınlüh sesler yükselirken, piyasa
mantığı iyiden iyiye ağırbk kazanıyor.
Bu koşullarda, gösteri yanı ağır basma-
yan ya da diğer deyimıyle popüler olma-
yan sanatsal deneme ve girişimler gide-
rek öksüz kalma tehhkesiyle bunın bu-
runa gelmiş durumda.
Ancak. herşeye karşın, Avignon "Knr-
tanbmş Bölge''' konumunu sürdürmek-
te... Işte bu görüşü kanıüamaya yetecek
bir olgu: Kentin orasma burasma serpış-
tirilmiş o gûzeüm Ortaçağ kilise ve ma-
nasürlannın hemen hemen tümü, bir ay
boyunca tiyatroyla iç içe yaşadılar. San-
ki tutkulu, sıcak bir sevişmeydi bu... On
altmcı yüzyıl erotik yazınından alınan
seçmelerden tutun da, Agna Magnanı
gibi dört dörtlûk bir sinema yıldızının
fırtınalı yaşam
öyküsüne
farkb bir bakış
getiren özgün
denemeye dek
bir dizi oyun,
dinsel ütreşim-
lerte yüklü bu
taş mekanlann
serin, ferah ve
yüksek sahne-
lerinde aykın
birer ayin gibi
yankılandı...
Ve hiçbir Al-
jentteki
ogüzelim
ortaçağ
kilise ve
manastırlan
biray
boyunca
tiyatroyla iç
içe yasadılar.
^ ^ ^ ^ ^ _ bir dını bütün
^ • ^ • • Hıristiyan
çıkıp da, Uyatroculan afaroz etmeye
kalkışmadı!... En azmdan, hiç kimse bu
demokratik ve geleneksel hoşgörüye
karşı çıkrna cesaretini henüz gösteremi-
yor diyebiliriz... Yine de, bu esnek ve yu-
muşak yaklaşımın sanatdünyasında bile
giderek zor korunacağını öngörenler ço-
ğalmakta... Evet, kuşkusuz bir geçiş dö-
nernı yaşansyor ama, "Geriye dönöşe gj-
den kapdann aralandığr yolundaki gö-
rûş acaba doğru mu? Yoksa, gerçekçilik-
ten karamsarhğa giden yoUarda koşar
adım mı ilerliyor bazüan?
Bu ve benzeri soru çengellerinin çoğal-
ması nedeniyle, Fransız hükümetinin
kültûr politikası, Avignon'da, bu yü her
zarnankinden daha çok tartışılan bir
konu oluverdi. Çünkü, çatlak sesler arü-
yor, iki-üç milyonu aşkın işsizin bulun-
duğu bir ülkede. sanat tiyatrosuna ve ye-
nilikçi denemelere devlet bütçesinden
hatn sayılır bir destek sağlanmasına.
yenı kabinenin sert ve demagog üyelen
hiç de sıcak bakmıyoriardı...
"Comedie-Française"
yöneticisi Jacques Lassale'ın
kcotratı yenilenroedi
Bu durumdan en çok rahatsızlık du-
jiajlardan bırisiolan. "'Comedie-Francai-
^î^pın yönetıasi Jacques Lassalle'in, 5
ternmuz gûnü üç yılhk görcv süresı dol-
mvştu gerçı ama, bu ünlü kurumun başı-
nda kahp kalamayacağını henüz bilemi-
yordu... Kımi gazetecüere göre, Lassalle
ancak Papalar Sarayı' nın avlusunda
sahneye koyduğu "Dom Juaıfın ba-
#•••
*»•a•«
fS,
'rSf
r/
1
•**\\'""Edward Bond'un yazdjğı Jorge Lavelli'nin sahneye koyduğu "OUie's Prison" (Cezae>i)'nden bir sahne.
A vıgnon
kararsızdı; Avignon
ikircikliydi bu
yıL.Tiyatrosal
beklentiler de havalar
gibi; bir serin, bir
sıcaktı.Sonuç yine de
umut verici.
Xestr.estiyalin
yöneticisi Bernard
Faivre D'Arcıer'in ilk
bilançosuna göre; her yaz
kenti istila eden
turistlerin sayısında
yuzdeonbeş öranında
birdüşüş
gözlemlenirken,
festivalin gördüğü ilgi
yaklaşık 115 bin seyirci
sayısıyla, geçen yıla
oranla yüzde on
yükselme çizgisi
izlemişti.
Avignon Festivali'nin yönetkisi Bernard Faivre s D 'Arcier.
tur
oyunayer
veren
eklektik
sanatsal
bir yelpaze;
'Resmi
Program'.
şansını kurtarabilirdi... Yeni kültûr poli-
tikasının bıhnmeyenlerle dolu bu-
lanıklığı içinde, tiyatro sanatının ikinci
plana itilivermesiyle birlıkte, verilen hiz-
metler ve başanya ulaştınlan yenilikçi
atıhmlar da ne yazık kı unutuluyordu.
Sonuçta, Moöere'ın "Dom Juan"ı ba-
şanlı olrtıuş, Lassalle'in rahat nefes alan
klasık yonımu, yağmura ve rüzgâra
karşın Papalar Sarayı'nı doldurmaya
yetmişti, popüler, içten, sıcak bir ilgi söz-
konusuydu... Ancak,"Comedıe-Françai-
se"nin yöneticisi yine de kelleyi kurtara-
madı!
Aslında, Jacques Lassak'ın görevınin
yenilenmeyeceği. festıval başından bu
yana herkesin beklediği bir sonuçtu. Son
olarak, 22 temmuz tarihinde, yeni kültûr
bakanı Jacques Toubon, kendısine. göre-
vinin yalnız bir yıl süreyle uzatılrnasını
teklif ediyordu. Jacques Lassale. üç yılhk
doğal bir görev yenilenmesi niteliğinde
olmayan bu teklifı olağan olarak geri çe-
virmişti...
Aradan iki hafta geçtikten sonra ise, 4
ağustos günü toplanan bakanlar ku-
rulunda imzalanan ve özellikle yaz ay-
lanna denk düşürülen bir dizi yeni ata-
ma karan arasında, Jacques LassaDe'ın
yerine. Jeau-Pıerre IVlkjuel'm "Comedie-
Française'in başına getınldiğı açıklanı-
yordu.
Bueabourg Kûltür Merkezi Müdür-
lüğü de aynı furyada yeni sahibini bul-
muş. üç ay önce vefat eden Domuuque
Bozo'dan boşalan koituğa. Kültûr Ba-
kanhğj'nda. çalışan François Barre
atanmıştı...
Kısacası, günlük pohtika Avignon'un
sanat havasını zehırleyivermişti.
Bağımsız çalışan genç bir gazeteci. Jean-
Marc Adolphe, bu genel tedırginliğın do-
ğurduğu tepkisızüğe karşı ısyan ediyor.
her sabah yapılan geneleneksel basın
konferanslan sırasında hepimıze
dağıttığı açık mektuplarda. meslektaş-
lannın akıl almaz ilgısızliğjnı eleştınr-
ken. kimden ve nereden gelırse gelsın,
açık ya da üstü kapalı, her çeşıt sansüre
karşı ateş püskûniyordu...
Toplumsal göstergeler tablosundaki
san ışıklann kırmızıya dönüşmesi, kor-
kuyla içine kapanan çoğunluğu
yılgınbğa. tepkisızlığe iterken, tavır al-
mak ve tepki göstermek zamanının da
çoktan geldığınin büıncine varanlar ise
hemen kollan sıvanyşlardı...
Günlük yaşamdan yanstmalar
getiren oyunlar
Tiyatro ıle yaşam, dığer sanat dalla-
nna oranla daha fazla mı iç içedirler aca-
ba? Evet, belki de bu nedenle tiyatronun,
çağdaş metinleri ve mizanseniyle, top-
lumdaki tedirgınlıklerden hemen etki-
lenmesı doğaldır...
Paris'te. bir zamanlar adını "Tepebaşı
Tiyatrosu" olarak çevirdiğim "Theatre
National De La CoUine"i vöneten Agan-
tın kökenlı sanatçı Jorge Lavelli, iki Ingı-
liz yazann oyununu peş peşe sahneye
koyarken, günümüz insanının çelişkile-
rine, sorunlanna ve dünyamızı bekleyen
eskı yeni tehlikelere parmak basan iki
çağdaş tiyatro örneğj sunuyordu.
Bu oyunlardan ilki, yapıtlar genellikle
polemikler yaratan, zaman zaman ya-
saklanan. Edvvard Bond'un. ilk kez Avig-
non'da sahnelenen son oyunu "Cezaeri'-
'ydi (Ollıe's Pnson). Yazar, sıradan bir
ola> dan yola çıkarak Londra'nın yoksul
bir banhyösüne, işçi Mike'in evine götü-
rüyor önce bizi. Kızı Sheila ile yalnız ya-
şayan Mike, sinırh, tıpik bir babadır.
Genç kızıyla olağan olarak anlaşama-
maktadır. Sheila da sıradan tepkıler gös-
teren bunalımlı bir genç kızdır. O akşam,
babasına hıçbır söz söylememe karan
aldığı için ağzını acmaz. Mike giderek si-
nirlenir, her türlü yolu denemış, ancak
bütün çabalanna karşın kızının ağzı-
ndan tek sözcük çıkmamışür... Sonuçta
tepesi atan baba. kızmı. tek yudum al-
mayı bile reddettıği bir fincan çay uğru-
na, boğarak öldürecektir!
Edward Bond, ilk bakışta hiçbir özelli-
ği olmayan, boylesme anlamsız bir gün-
lük dramı, trajedı boyutlanna yükselt-
meyi başanyor. Otuz dakıkahk bu ilk
bölümden sonra, bir anda biçim değişti-
rerek ana yörüngesıne giriveren oyun,
geriye kalan ıkı buçuk saat boyunca dur-
madan artan bir gerihmi seyircinin üzeri-
ne adeta kusacaktır. Mike'in içine dûştü-
ğû gerçek ve gerçeküstü cezaevleri...
Toplumun akıl almaz baskısı... lnsan-
larm aamasızlığı.. Kötülük yapmak-
tan, ellerine fırsat geçtiğinde diğer insan-
lan ezmekten, onlara aa çektirmekten
giderek daha fazla zevk alanlann has-
uılıklı davranış ve eylemlen... Bu gerçek-
ler, alabildiğine açık bir anlatım eşliğin-
A. vıgnon
Festivaıi'nin
'resmi
programı'ndayer
alan Moilere'in
'Dorn Juan' adlı
oyununu
"!
Jacques Lassalle,
Papalar
Sarayı'nın
avlusunda
sahneledi.
(Solda) Andrzej
Seweryn
(Dom Juan) ve
Roland Bertin
(Sganarelle).
de, biraz da altı çizilmiş olarak, tüm çiğ-
likİeri ve üksindırici yanlanyla birbkte
önümüze gelecektir...
Edward Bond'un bilinçb' kışkırüah-
ğını çok ıyi kavrayan, aynca, "Cezaevi"-
nin temel dokusunu oluşturan "Gflniük
Faşhmin" ıçerdıği tarihsel ve gûncel teh-
likenin de bılincinde olan Jorge Lavelli,
yazarla aynı yorum çizgisini paylaşan,
açüc, aydınhk ve alabildiğine sert mizan-
seniyle dayanılabiürbğin sınırlannı zor-
larken, ızleyicisini sanki sınava sokmak-
taydı... Kimüeri, özeUikle zayıf bir genç
adamın, Sheila'nın eski sevgilisi pobs ta-
rafından sahnede dakikalarca dövülme-
sine (rol yapıyor bik olsalar) dayana-
mayarak kendilerini dışanya atacak-
lardı... Oyun bitiminde, alkışlar tek tük
pkan ıshk seslerini basünyordu... Sınavı
kimin kazanıp kimin kaybettiğini bil-
mek gûçtü ama, "CezaevPnin bir sınav-
dan çok. aa bir ders olduğu onadaydı.
Edvrard Boad'un Londra'sı ve kahra-
manlanyla, son Cannes Festivali'nde
alkışladığımız Mike Leigh'ın, "Çıpbk"-
ta (Naked) görüntülediğı Londra ve
Londrah kahramanlar arasında ne ka-
dar da büyûk benzerlikler bulunuyordu!
Aynı toplumsal çözülmeler, aynı za-
valhhklar, aynı çaresizlikler, aynı aranı-
şlar, aynı umutlar, benzer yamızhklar,
benzer yavanbklar, denetim altında tu-
tulamayan benzer iç güdûlenn ve kaçını-
lmaz bir hızla geh'şıp büyüyen kaba
güc-
"Cezaevi", kuşkusuz, edilgen tavır
içinde tüketilecek türden bir gösteri de-
ğil; seyircısiyle
birçok şey pay-
laşmayı bekle-
yen, dikkatle
izlenilmesi
gereken kültü-
rel bir etkinlik-
ti.
Jorge Lavel-
li, "CezaevT-
nin ardından,
başka bir Ingi-
bz yazann, Ste-
ven BerkofTun,
daha önce Pa-
ris'te sahne-
lediği oyunu
"K¥eteh"i programına almıştı. Çahşma-
lanna Kafka ve Edgar ADan Poe'yaı ti-
yatroya uyarlamakla başlayan. 1975
yıbndan bu yana dokuz oyun yazan Ber-
koff, sinema dünyasında da "Mekamk
PortakaT, "Bury lindon" ya da "Be-
veriy HiBs Poüst" gibi filmlerdeki yo-
rumlanyla tanınan bir sanatçı...
Berkoff un "Kvetch" adlı bu güldü-
rüsü. Edward Bond'un tiyatrosundan
çok farklı bir çabşmaydı. Amerikab orta
sınıf bir aüeyı kçnu alan dün çizgi üze-
rinde gelişen,' mantıksal geçiş ve bağ-
lantılarla yaraüa düş gücüne pek fazla
yer bırakmayan metniyle rahat izlenebi-
len bir deneme obnanın ötesine gıdeme-
yen, sevinüi bir oyundu "Kvetch"... Ste-
ven Berkoff, yaşamla ügili bir saptama-
dan yola çıkıyor: tnsanlar, dünyanın ne-
resinde olurlarsa olsunlar, devamb bir
şeylerden korkarak yaşarlar; acaba
dostlanm, arkadaşlanm. meslektaş-
lanm neler düşünürler hakkımda, neler
söylerler sonra? Düşüncesiyle herşeyi,
hem kendilerine hem de ve çevrelerinde-
ki diğer insanlara zehir ederler; devamb
tedirgin ve rahatsızdırlar...
Orta yaşb bir satıa, eşi ve onlarla bır-
likte yaşayan (damadın olağan olarak
çekemediği) kaynana. oyunun baş kışüe-
ndir. Bir gece, kansı tarafından terkedıl-
miş olan iş arkadaşını evine yemeğe da-
vet eder adam... Tatsız tuzsuz bir yemek-
tir bu: Herkes kendi kendiyle hesaplaşır;
ıç sesleriyle, sıkınüb yüreklerini yalnız
seyirciye acarlar... Sonuçta, kocasıyla
aralanndaki aşkı çoktan tükeüniş olan
kadın, kendisine bir sevgili bulacak;
saücı kahramanımız ise, dul arkadaşıyla
escinsel bir muhabbete başlayacakür...
Manüğın orta çizgismden kurtulmak
olanaksızdır...
Gine doğumlu zenci yönetmen Söley-
man Kdy'nin, Fildişi Sahili'nde kurduğu
toplulukla sahnelediğı "Tropikal Cenaze
Töreni" (Funeraılles Tropıcales) Afrika
tiyatrosunu temsil eden bir çalışma ola-
rak nitelenebilir miydi? Sanmıyorum.
Fransa'yı ve Fransızlan çok yakından
tanıyan Koly, Afrika kültüründen, daha
doğrusu folklorundan belirgin öğeler
içeren bir mizansen anlayışını benim-
seyerek, müzığınden içeriğine, değişik
yönleriyle baüb insanın beklediği türden
bir tiyatro yapıyordu. Kendisini yaşam
boyu devlet başkanı Uan eden bir Afri-
kab pobtikaanın ölümü üzerine patlâk
veren iktidan ele geçirmek kavgasını, se-
vimb' bir gükJürü biçiminde işlemiş; yer
yer Amerikan müzikallerini andıran ye-
niükçi (?) yaklaşımıyla, gösteri yanı
önem kazanan bir oyun gerçekleştirmiş-
ti. Afrika ülkelerinde yaşanan sorunlan
yetersizbkleri, pobtik gerçeklenn hem
trajik hem de komik durumunu sergile-
mek isteyen Süfeyman Koly, Afrikayı
asırlarca sömüren Baüb insanın bir türlü
çıkaramadığı gözlükler ardından
baküğında gördüğü nirden, şematik
zencı üplen çizdiğinin farkında mıydı
acaba?
Sözüm ona öğretici, ama alabildiğine
folklorik, giderek egzotik öğeler içeren
yeni bir pobük üyatro denemesi olan
'Tropikal Cenaze Töreni", t
«vetcta''e
oranla çok daha kolaybkla tüketilecek
birgösten olmanın ötesine gidemiyordu.
9 temmuz - 2 ağustos tarihleri ara-
sında kırk yedinci kez gerçekleştirilen
Avignon Festivaü' nin gücü, önemi ve
başansı iki temel noktada özetlenebib'r:
İlk nokta, resmi pTogram çerçevesin-
de, yukanda sözünü ettiğim dört oyun-
da da görüldüğü gibi klasiklerden çağ-
daş denemelere dek her tür oyuna yer ve-
ren eklektik sanatsal yelpazede somut-
laşmaktadır. lkincısı ise, fesüval içinde
festival olan ve bu yıl yaklaşık üç yüz elli
değişik oyunun sunulduğu "Avignon
off" programının getirdiği, eşi bulunma,
zenginlikten kaynaklanır.
İkinci değerlendirme yazımda, "Avi-
gon OfP programı kapsamında Türk
Tiyatrosu'nun sesini başanyla duyu-
ran "Ayşe Emd Mesci ile Lohı Menase'-
nin çalışmalanna değineceğim.
Etnik bağnazlk aş*Pken
ALPAY KABACALI
Altı yüzyılı aşkın süre boyunda çok ulushı bir imparator-
luk olarak yaşayan Osmanlı devletını oluşturan temel 'un-
sur'lar, yani Tûrkkr, EnnenUer, Rumlar, Yahudiler. Kürtler
birbirlennin kültürlerini ne ölçüde tanıdılar? Bu kültürler,
birbirinden ne ölçüde ve ne yönde etkjlendi?
Bu konu üzerinde hiç araştırma yapılmadığı söylenemez.
Hemen Avram Galanti'nin Türk-Yahudı kültürleri arasın-
dakı ilişkileri konu alan çalışmalan,_ Fuat Köprülü'nün
Türk Edebiyatırun Ermeni Edebiyatı Üzenndekı Tesirleri'-
ni inceleyen makalesi (Edebiyat Araştırmalan içinde, TTK,
Ank. 1966), Metin Andın Türk-Ermeni tiyatrosu üzerindeki
araştırmalan ve başka birtakım çalışmalar akla geliyor.
Ama bunlann hiçbirinde konu bütünsel açıdan ve etkilen-
menin genel boyutuyla ele alınmaz. Kısacası, bu konu araş-
tırmacıîannı beklemektedir.
Başka bir nokta daha var.
Edebiyaüann birbinni tanıması yoluyla, çeviriler yoluyla
elde edilen, elde edilmesi olası kazanımfar pek çoktur. Bun-
lardan yalnızca birinın altıru çizeceğim: Halklar arasındaki
dostluklar, geniş ölçüde. birbirinin edebiyaünı tanımaya da-
yamyor; ünya banşını, birbirinin sanatını, edebiyaünı ta-
ruyarak dostluk kuran halklar er geç gerçekleştirecekler.
Ne yazık ki, Osmanb devletinın oluşturan hınsur'lar bır-
birlerinin kültürlerini gerektiği kadar tanıma yolunda çaba
harcamadıklan gibı birbirlerinin edebıyatlanru da -uzaktaki
ülkeler edebiyatlan ölçüsünde bile- tanımamışlar, bunun
için de çaba harcamamışlar İmparatorluğun son yıllanndakı
girişimler (ömeğin Servet-i Fünun dergisinde Ermeni edebi-
yatına yer verümesi; 1913'te yayımlanan, Serens Efendı'nin
Ermenice'den çevirdği 14 öyküyü kapsayan Fjrmeni Edebi-
yatı Nümuneleri adlı kitap), Birinci Dünya Savaşı sırasında
emperyahzmın etkileriyle yer alan acı olaylar yüzünden yan-
da kesilmiş. Dahası, siyasal-etnık bağnazhklar nedeniyle, bu
konu Curnhuriyetten sonra da gündeme gelememiş.
Son yıllarda Türkçe(Karamanlıca) konuşan Rumlar,
(Evangelinos Misaidilis: SejTele Dönyajı) ve Ermeniler Var-
tan Paşa'nın (ilk Türkçe roman) dı>e nıtelenen 1851 tarihli
(Akabi hikayesi) için yaalmış kıtaplann yeniden yayınlan-
masının ardından etnik, bagnazlık kınlmaya başladı
"Kürt realitesin
nin kendini kabul ettirmesiyle de. Kürt
edebiyatırun birçok örneği yayın alanına çıkma olanağı bul-
du. (Bir kez daha belirtelım: "Kürt sonınıTnun çözümü,
uzun vadede, terörden değil, iki halkın birbirlerini edebiyat
yoluyla da lanırnalanndan dostluklannı bu yolla da pekıştir-
melerinden geçecek.)
Son olarak, Pars Tuğlacı'nın Ermeni Edebiyatından Seçki-
ler'i yayımlandı (seçkı, antolojinın karşılığı olduğuna göre,
kitabın adı ya Ermeni Edebiyatı Seckısı ya da Ermeni Edebi-
yaü Seçkısı yada Ermeni Edebiyatından Seçmeler olmalıy-
dı). İlk sayfalannda, kitabın önemi ve değeri vurgulanıyor:
Talat Sait Hahnan, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Mclih Cevdet
Andav, Oktav Akbal. Gflngör Dilnıen, Necati Cumalı, Tank
Dursun K. seçki yayımlanmadan önce müsveddeleri gözden
geçinp -eskı deyişle- birer "takriz" (övgü içeren sunuş yazısı)
kaleme almışlar. İlk bölümlerinde Pars Tuğlacı'mn Ermeni
edebiyatım tarihsel gelişimi içinde tanıtan bir yazısıvla "Er-
menkeden Türkçeye geçmiş olan kelimeler" hstesine de yer
veren seçkı, çağdaş Ermenı edebiyaünı ve bırçpğu Osmanlı
uyruğunda yaşamış'Ermeni yazarlanm yeterli ölçüde tanıü-
yor.
L nutmayalım: Aydınlanma, bağnazlıklann, tabulann
ü/erine gitmektır. Kuşkusuz ki, etnik bağnazlıklar da aşıla-
cak; aşıldıkça dûne, bugüne, yanna ve çevremızde olup bi-
tenlere bakış açımız genişleyecek.
Jean-Luc Godard
5O.yenedikFilm
Festivaü
Kültûr Servisi- 50. Venedik Film Fesüvali bu >nl 31 ağus-
tos-11 eylül tarihlen arasında gercekleşuriliypr. Festivaün
resmi programında gösterüecek filmler belh' oldu. Buna
göre Festivalde şu filmler yar alacak. Robert Altman'ın
'Short cuts'ı (Amerika), Maria LuLsa Bemberg'in 'De eso
no se habla' sı (Arjantin), Joao Botelho'nun Aqui na tcrra'
sı(Portekız). Fabio Carpi'nin 'La prossima volta ıl fuoco'su
(ltalya), Bertrand Blier'nin 'Un, deux, trois, soleil'ı (Fran-
sa), LJliana Cavani'nin 'Lo sono qui'si (îtalya). Rolf de
Herr'in 'Bad boy Bubby'si (Avustralya), Abel Ferrara'nın
'Snake Eyes'ı (Amerika). Jean-Luc Godard'ın "Helas pour
moi'sı (İsviçre). Aline İssermann'ın 'L'ombre de doute'u
(Fransa). Bakhtiyar KhudojnazaroVun 'Kosh ba kosh'-
u(Tacikistan), Krzysztof Kieslowski'nin 'Trois couleurs'ü
(Fransa), Clara Law'ın 'Temptaüon of a mank'ı (Honk-
Kong), Liu Miaomüo'nun 'Za zui zı'si (Çin), Silvio Soldi-
ni'nin 'Un anima divisa in due'si (îtalya), Gus Vant Sant'ın
'Even Covvgirls get the blues'u (Amerika).
Başcıllar'ınşürleri,'Kıyısızhk'
Kültûr Senia - Otuz \ ıldan beri Amerika'da yaşamakta
olan şaır Seyfettin Başcıllar'ın "Kıyısızlık" adb şiır kıtabı,
Broy yayınlanndan çıktı. 1930 Kıbs doğumlu olan
Başcıllar, özellikle 6O'lı ve 70'li yıllarda Türk Dili,
Yeditepe, Papirüs, Sanat Olayı dergilennde sık görülmüş
ve İkinci Yeni şiirinin, kişib'ğini bulmuş temsılcileri
arasında yer almıştı. Kıyısızhk'ta yenilık arayışlannı
gelenksel biçimlerin tartısma vurduğu gözlenen şairin 160
sayfalık şiir kitabında, son yıllardakı şiir toplamına 120
rübai katüğı görülüyor. Camdan öte, Eski defter,
Kıyısızhk (rübailer), Ava, Kuş ve Tüfek bölümlerinden
oluşan kitabında şairin manifestosu da yer alıyor.
İngiüz Kühür Heyctinin sergisi
ANTALY A (AA) - İngiltere'ye ilk.Türk büyükelçisinin
atanmasırun 200. yıh dolayısıyla, İngiliz Kültûr Heyeti
tarafından düzenlenen "Görgülü Bir Dostluk" adlı sergi,
13-19 ağustos tarihleri arasında, Antalya Sanat ve Çevre
Bahçesi'nde açılacak İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi
John Goulden tarafından açılacak sergide. fotoğrafık
paneller üzerinde, iki ülke arasında ilışkılerin tanhınden
kesitler sunulacak. Sergi daha önce de, İngiltere'nin
Ankara Büyükelçiliği ile İstanbul Konsolosluğu'nda da
açılmısü.