Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 TEMMUZ1993 CUMARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
47. AVIGNON FESTtVALİ'NDEN NOTLAR:
Uzunvehafif geceler, kısavekoyukaranlıklar
MEHMET BASLJTÇU
AVIGNON - Taşralı bir tiyatro top-
luluğunun aklına, bir gece, delice bir
düşünce gelip takılmış... Kendilerine
verdikleri ad "Çılgın Düşünce Tiyatro-
su" (Theatre de Folle Pensee) olduk-
lan sonra, neden çekinsinler ki! He-
men kollan sıvayıp. yedi ülkeden. ara-
lannda Mehmet Baydur'un da bulun-
duğu on yedi tiyatro yazannın katkı-
lanyla, iki yıl içinde, bu delice düşün-
celer zincirinin ilk halkasını gerçekleş-
tirivermişler...
Her şey. 1991 yıhnın mayıs ayında,
Fransa'nın Kuzey bau ucu olan Brö-
tanya bölgesinde. Roland Fichet'nin
yönetüği "Çılgın Düşünce Tiyatrosu"-
nun her zamanki çılgın toplantıla-
nndan birindc başlamış. Üçüncü bin
yılm yaklaşmakta olması oniara do-
ğum temasını çağnştırmış... Bir insan
yavrusunun oluşması için dokuz ay
yeterken doğa anaya, yeni bir bin yılın
doğumu için. neden dokuz yıl yetme-
sin bize! diyerek gülüp geçmişler önce
ama, sonradan lyiden iyiye kafalannı
takmışlar bu konuya... Ve 2000 yıhnın
başlangıcına dek sürecek olan çok
yönlü, çok oyunlu ve çok mekanlı
uluslararası bir gösteri programmın
hazırlıklan için, hemen çalışmaya baş-
lamışlar...
ılgın Düşünce
Tiyatrosu, yedi ülkeden,
aralannda Mehmet
Baydur'un da bulunduğu
on yedi tiyatro yazanna
'kendi doğumlannı ya da
herhangi bir doğumu'
anlatan oyıın ısmarlamış.
Brötanyalı bu genç ve çılgın tiyatro-
cular. mizahla içli dışlı olan. gülmeyi
ve güldürmcyı. eğlenmeyi ve eğlendir-
meyi seven benlıkleriyle, durmadan
yeniliklerin peşinde koşarken, popüler
tiyatro yapmaktan çekinmeyen sa-
natçılardır... Bu nedenlerle. değişik ül-
kelerden seçtiklen yabancı yazarlara
ısmarlanan. "kendi doğumlannı ya da
herhangi bir doğumu" anlatmalannı is-
tedikleri orta ya da kısa oyunlarda,
mizah boyutunun ön plana alı-
nmasıru. galiba özellikle önermişler...
. Böylece. bırbirinden güzel. hafıf ama
tok, hem eğlendirici hem de düşündü-
rücü, keyifle izlenen bir dizi özgün
oyun çıkmış ortaya...
'Doğumlar GecesT
Önce Saint-Brıeuc kentınde. yani
kendi mekanlannda. bu ov unlar dızi-
sine upuzun bir "doğumlar gecesi" bi-
çiminde can verdikten sonra sıra,
Avignon'da daha geniş ve farklı bir se-
yirci kitlesine, ulusal ve uluslararası
basına seslenmeye gelmiş... Parasal so-
runlar. ne yazık ki yalruz bir gecelik
gösteri olanağı tanımış ama, aynı za-
manda olağanüstü güzellıkte. tarih
yüklü. geniş bir mekana yerleşmek
şansmı da ele gecirmişler: "Çılgın Dö-
şünce Tiyatrosu", Avignon kentinin
tam karşısında. Rhone Nehri'nin öbür
kıyısına kurulmuş sevimli ortaçağ ka-
sabaa ViDeneuve Lez Avignon'daki
manastınn her yerini tiyatro sahnesine
çevirivermiş... Geniş bahçeleri. uzun
koridorlan, yıkık arka duvannın öte-
sinde yıldızlann panldadığı eskı kilise-
si, serin mahzenîen. kaldınm taşı dö-
şeli dar yollan ve kıvnmlı merdivenle-
riyle, manastınn her yen tiyatroya ku-
cak açmış... Gece, değişik iki mekanda
topluca izlenen altı oyunla başlıyor...
Yorgunluk atmak, susuzluk gidermek
ve uykuyla savaşmak için verilen gece
yansı sonrası yemek molası bitiminde
ise izleyıciler ikiye aynlıyor. Bir bölü-
mü manastır ıçindeki gezintıve. AJci-
biade'nin yol göstericiliğinde çıkıyor...
Kısa oyunlar... Söylevler... Ma-
nastırın değişik köşelerinde karşımıza
çıkan ve bütün izleyıciler önünden ge-
çip gidene dek aynı monojoğu yinele-
yip duran hamile kadın... İşte. ay ışığı
aiundakı bu gezintinin duraklanndan
bazılan...
İzleyicilerin diğer bölümü ise kapalı
Avignon Festnalı nde resmi programda ver alan "Dark"(Karanlık) adlı oyundan.
mekanlarda sunulan ve durmadan yi-
nelenen bir dizi oyunu öbek öbek ızli-
yor, birinden diğerinc koşuyorlar.
Mehmet Baydur'un "D#ğum" adlı,
yaklaşık on dakika süren oyunu, arka
duvan yıkık kilisede sahnelenmekte-
dir... Önümüze insan boyunda bem-
beyaz biryumurta ve ıkı oyuncu çıkar.
Orta yaşlardaki cazıbelı kadınla er-
kek, o yumurtayı pav laşamaktadırlar.
Günün birinde. bir tren yolculuğunda
karşılaşmışlar ve sevişmişlerdir. Adam
yumurtanın kendi döîünden oluştuğu-
nu savunur. Kadın ise trende hamile
kalmadığmı. zaten yolculuğa çıktığın-
da hamile olduğunu ilen sürer... İki
artı iki, dört mü eder? Hayır, onlar için
bireder! Bir yumurta vardırçünkü or-
tada... Ve bu yumurta. iki ayn çiftleş-
meden gerive kalan. içinden kimin
yavrusunun çıkacağı bilinmeyen bir
yumurtadır.
"Doğumlar Gecesi" konusunda bir-
kaç tamamlayıcı bilgi daha vermem
gerekiyor: Bir bölümü yazar yönet-
mcn Roland Fichet'nin kalemınden çı-
kan ırilı ufaklı.yirmi beş oyun. topu
topu üç kişi taraİından (Robert Canta-
relia, Jean-Louis Jacopin ve Annie Lu-
cas) sahneye konulmuştur... Ve bu
metmlerdeki sayısız rolleri. toplulu-
ğun on beş oyuncusu. inanılmaz bir
enerjiyle, bütün bir gece boyûnca ba-
şanvla sırtlannda taşımaktadırlar...
"Çılgın Düşünce Tiyatrosu"nun rah-
mınde tam yirmi beş ay önce yeşeren
tohum. uluslararası bir işbirliğinin so-
nucu olan nıtelikli gıda yardımıyla çok
ıyi beslenmiş; sağhklı biçımde büyü-
yor... Bebek. önümüzdeki yıllarda. ba-
kalım nasıl gelişecek? 3I Âralık 1999
geceyansında. yerkürenin sımgesel ni-
telikli değişik \erlerinde. sanat rahmi-
nın ılık aydınlığından. üçüncü bin yılın
alacakaranlığma gözlerini açarken,
bakalım nasıl bir dünya bulacak
M,
karşısında
1
Beylik benzetmelerde, doğumun ka-
ranlıktan nydınlığa çıkmak: ölümün
isea>dınlıkıan karanlığa gırmek oldu-
ğu söylenır... Acaba doğru mudur bu
imgeler?
Aydınlıktan karanlığa. hem de iste-
yerek dönmek. mantıkh düşünen her-
kes için kuşîusuz ters bir davranıştır;
ancak, ne yazık kı toplumlann ya-
şamında sık sık görülen bir olgudur
da... Kimilerine, okyanuslann gelgit-
leri kadardoğalgelir...
Pekı. söz konusu sanat olduğunda,
"Aydınlıktan karanlığa girmek" neler
çağnştıracaktır?
Karanlığa bahklama dalmak. her
şeyden önce bilinmeyen. farklı bir
dünyavi tanımaktır... Işığın. görmek.
kavramak ve hele hele duyumsamak
için hiç de yeterlı, hatta gerekli bile ol-
madığmın bilincine varmaktır...
Avdınlıklann zaman zaman kuru ve
- ehmet Baydur'un "Doğum"
adlı, yaklaşık on dakika süren oyunu,
arka duvan yıkık kilisede
sahnelenmektedir. Önümüze insan
boyunda bembeyaz bir yumurta ve iki
oyuncu çıkar. Orta
yaşlardaki cazibeli kadınla
erkek. o yumurtayı
paylaşamamaktadır... Ve bu
yumurta, iki ayn
çiftleşmeden geriye kalan,
içinden kimin yavrusunun
çıkacağı bilinmeyen bir
vumurtadır.
çiğ. karanlıklann ise doğurgan ve ol-
gun olabildiğıni kavramak demektir.
Avıgnon Festi\ali'nde bu >ıl "Dark/
Karanlık" (Dark Noir) adı altında su-
nulan bir dizi gösterinin ardındaki te-
mel felsefeyi. y ukandakı soru \e yanı-
tlarla açıklayabılinz. Gözleri görenler-
den oluşan çoğunluğu. kırk beş dakika
için de olsa. körlenn dünvasını zıvaret
etmeye çağıran bu girişim. Alman ga-
zetecı Andrbas Heinecke'nin imzasını
taşımakta. Böylesine farklı, beklenme-
dik bir çalışmanın çıkış noktasını ise
kişisel bir dram. Heinecke"nin >ıl!ar
boyu birlikte uyum içinde çahştığı
meslektaşının bir kaza sonucu gözleri-
ni yitirmesi oluşturuyor... Ve iki dost
birİikteçalışmayı vinesürdürü)orlar...
Bu kez aydınlık/karanlık ikileminden
aranlık' adı altında
sunulan bir dizi gösteri,
gözleri görenlerden
oluşan çoğunluğu,
kırkbeş dakika için de
olsa, körlenn dünyasını
ziyaret etmeye
çağıran bir girişim.
kurtulmayı. karanlıklann zenginliğıni
birlikte keşfetmeşi denıyorlar. Aug-
non'da bu deneyimleri paylaşacağız...
Güneyin sıcak güneşinin kör edici
ışığından sonra, bir anda kapkaranhk
bir mekanda bulu\oruz kendimızı...
Yumuşak sesler ve eller var çe\remız-
de. Avignon'da vaşayan körler vol
göstericılik görevini üstlenmişler.
Koilanmıza gırip "salon"a götürii-
yorlar bizi; yerlerimize. alçak sıralara
oturmamıza şardımcı oluyorlar.. Ses-
leri \e sımsıcak ellennden daiga dalga
yayılan varlıklan öylesinegü\en \encı
ki viireğimde hiçbir dııralma. hiçbır
korku vok. Elektriklerin kesildığı
koyu bırgecede, kırk vıllık evımdedo-
laşıyorum sanki... Yanımdaki insan-
lar. soluklannı duyduğum, bedcnlen-
ni hissettığim. kokulannı soluduğum.
"Karanlığın diğer meraklı seyirciteri"
daha mı tedırgınler acaba'
7
Tenlen ür-
permiş. tüvleri dıken dıken olmuş mu?
Galiba sağ \animdaki varlığın sesı so-
luğuçıkmıvorpek...
Bir anda ispirto kokusu genzımizi
yakıyor... Sonra bir alev! Ön daki-
kadan bu yana ilk kez gözlerimiz açılı-
yor. Kare bıçimınde. küçük bir me-
kandayız. Köşelere dizilmış otuz iki
"seyirci". gözlerini kırpıştırarak orta-
da. dağa benzeyen bir toprak jiğını
üzerinde bulunan iskemlenin alev alev
yanışına tanık olujorlar... Ancak. is-
pırtonun gücü. iskemlenin tahtalannı
tutuşturamadan göçüp gidıvor...
Yeniden dark karanlıklara gömülü-
voruz.. Birkaç kişi gerçekten rahat-
İadı galiba: karşı köşeden gelen sesler.
muzipçe birkaç söz taşıyor kulağımi-
za... ve yine. görme dışındaki dört du-
yumuz çakmak çakmak... Altına
hissimiz ise. beşinci sıraya terfı et-
menın coşkusunu yaşıyor. kıpır
kıpır... Birden baş hizamıza düşen bir
risimürpertiyorhepimizi.
Yepyeni bir yaşam tılsımı
Ufak çığlıklar atılıyor... Sonra. el
yordamıyla. bu cısmın ne olduğunu
anlama\açabalıyoruz: Birşemsivebu
İki kişiye bir şemsiye düştü gökten...
Açıvoruzçaresiz şemsiyelerimizı... Bir
türlü gelmiyor yağmur... Halbukı su
şınltısını çok iyi duyuyoruz.. Ayak-
lanmızdan ıslanmaya başladık...
Kırk beş dakika sonra, akşam güne-
şinin o güzelim ışıklan çığ çiğ sıntıyor
gözümüze... Yaşadığımız karanlık
aydınlık ovunu. yüreğimıze yepyeni
bir yaşam tılsımı üfledi galiba...
Aydınlığın fıziki olarak yctersiz
kaldığı "gece gibi ortada"... Biraz
önce. bizi verlerimıze oturtan insanın
parmak uçianndan akan ışıkla besle-
nen v üreğimiz. sanki daha geniş. daha
sevecen. daha umutlu şimdi.. Dış
ışıklann gücü. iç zenginlikleri a>dın-
latmaya. duyumsatmaya bir türlü yet-
miyor... Görmek. olsa olsa, denetim
altmda tutulamayan bakışlara yansı-
yan ıç dünvalann derinbğinı görebil-
mek için çok önemlidir, diye düşü-
nüvorum...
Deniz otobüsündefîlmgösterisi
Külrür Senisi - Mimar Sinan Cniversitesi Güzel Sanatlar
Fakükesi Sinerna-TV Ana Sanat Dah'nca İstanbul denız
otobüslerinde kısa metrajlı film göstenmi yapılacak. 2-16
ağustos tanhleri arasında yapılacak "Kısa Metrajlı Film
Günleri" boyunca Sinema-TA' Ana Sanat Dah ögrencı ve
mczunlarından Tamer Üstel. Serdar Akar. Doğan
Sangüzel, Serdar .\kar, Yüksel Aktaş, Tunç Tanyeri,
Senem A. Duruel, Ebruhan Marmara, Melike kabil,
Ercan Özkan, İzzet Arslan. Selahattin Sancaklı. Deniz
Kurtuluş, Bema Yeşilyurt, Ali Can Gebeş, Özer
Kızıltandeniz. Mutlu Erdoğan. Tarkan Kariıdağ. Ali
Altan. Uğur fçbak. Sencer Avdın, Mine Özerden, Neslihan
Seyrek, Bora Onur ve Serdar Pehlivanoğlu'nun vapıtlan
gösterilecek. Gösterim programı. deniz otobüslennın
Bostancı-Bakırköv.Kabataş-BüyükadaveKartal-Yalova
seferleri sırasında gerçekleşecek.
WoodyAllen bittimi?
Kültür Senisi - Eviathk kızı Sun-Yi ile yaşadığı aşk. birlikte
vaşadığı sevgilısı Mia Farrow ile olan olaylı aynlığı ve
fılmlerinın bir türlü gışe başansı sağlayamaması.
Hollywood'da "VVoody Allenartık bitti"söylentilerine
neden oluyor. Fılmlerinin tıcari anlamda başanlı
olmamasına karşın Allen'ın saygınhğı nedeniyle büvük
Holly wood stüdvolannın yönetmene kapılannı açtığını
yazan TheGuardıan gazctesi. >önetmenin Tn-Star'la olan
sözleşmesının zarnanından önce sona erdirildığını belirttı.
Tn-Star"dan bir stüdyo yetkılisı. "Artık kimse \V oody
Allen'a bulaşmak istemi> or. VVoody eski V> ood> değil artık"
dıvor Btıgünedeken büyükgışehasılatını"Hannah»e
Kızkardeşleri" ile elde eden VVoody Allen'ın ülkemızde de
gösterimegiren son filmı "Karılar ve Kocalar". ABD
sinemalannda Avrupa'da olduğundan daha az ilgi çektı.
gışc başansı da bununla orantıh olarak düşüktü. Allcn'ın
yenı fılmi "Manhattan Murder Mysterj"(Manhattan
Cinayetleri). bu'ıedenleazsayıda sınemadagöstenme
sokuİacak.
7A/M Sina
y
kitabı
Kültür Senisi - "İbnı Sina - Avicenna" adlı kitap Pencere
yavinlanndan çıktı. Burchard Brenfjes ve Sonja Brentjes'in
yazdığı kitabı OğuzÖzügülçevırdi. Kitapta. Doğu'nun ve
Avrupa'nmdüşün yaşamını dcnnden etkılemiş Ibni
Sina'nın vaşamı ve felsefesi şu başlıklarla anlatılıvor
Marilyn Monroe nasılöldürüldii?
Kültür Senisi - Esrarerrgiz bir biçimde yaşamını yıtiren
ünlü film yıldızı Marilyn Monroe'nun ölümüyle ılgıli bir
"senaryo" daha yayımlandı. "Cnpt 33: The Saga of
MarıK n Monroe - The Final VVord" (Marilyn Monroe
Destanı - Son Söz) adlı kitap. özel dedektif MiloSperiglio
ile Adela Gregory'nin imzasını taşıyor ve cinajetın
'bevninın" JoeKennedy olduğunu ıddiaediyor. Kitap.
cınavetin planlama aşamasından ise Chicagolu çete reisi
Sam Giancanayı sorumlu tutuyor. Marilyn Monroe'nun
Kennedy'nin iki oğlu John F. Kennedy ve Robert F.
Kennedy ile ılişkisı olduğu v olunda söylentıler hala
geçirlilığini koruyor. Spregİio. baba Kennedy'nin
oğull.ırımn polıtik geleceğini kurtarmak amaay la
Moruoe'v u öldürmeye karar verdiğini, bu plandan John
F Kennedy'nindehaben olduğunu >azıyor.
Ünlü piyanist ve şef, Londra Kraliyet Filarmoni Orkestrası'nm sanat yönetmeni Vladimir Ashkenazy:
Her gün yeni bir şey öğreniyorum, gerçeği aramanın sonu yokturKültür Senisi - Ünlü piyanist
ve şef, Londra Kraliyet Filar-
moni Orkestrası sanat yönet-
meni Vladimir Ashkenazy. or-
kestraya Sanat Konseyi'nden
para yardımı alabilmek için or-
kestrasına şu sıralar "makyaj
yapmakla" meşgul. Ashke-
nazy, geçen günlerde Londra
Kraliyet Filarmoni Orkestrasf-
nın 40 ülkeyi kapsayan, iki
yıllık turne programını açı-
kladı.
Ashkenazy'nın en büyük ça-
bası. klasik müziği hala "elit ta-
baka"nın malı sayan zihniyeti
yok etmek. "Müzikle uğraşma-
ya başladığımdan beri bu konu
ûzerine kafa yoruyorum" diyor
Ashkenazy. "Bence sorun, in-
sınlann kendilerini geliştirmek
için hiçbir çaba harcamayı göze
alnuunalarindan kaynaklanı-
yor. Ondan sonra kalkıp. "Elitist
nüzik, bana göre değil, benim
seviyeme göre çok fada' demek
kolaj. Çok komik..."
"Birşeyi elde etmek için çaba
harcama>ı sevmez insanîar" di-
yor Askenazy. "Bu insanlann
doğasında var. Tabii genelleme
yapmak doğru olmaz ama. ken-
di kişiliğimin de en çok mücadele
ettiğim vanıdır bu. Ben başarılı
olduğuma inanıyonım ama çe>-
remde hiçbirşey vermeden hep
almak isteyen o kadar çok insan
var ki. Bazı değerleri takdir et-
mek isthorsak- bir Beethoven.
Stravinsky >a da Şostakoviç'i
örncğin- beüi bir çaba harcamak
zonındasınız. Çaba harcamak
da verici olmaktir tabii."
Rusya'dan iltica eden ünlü
müzik adamlanndan biri Ash-
kenazy. Kararlı bir komünıst
olan annesi, Ashkenazy'nın
1962 yıhnda Çaykovski Piyano
Yanşması'nda birinciliği John
Ogdon ile paylaşmasının he-
men ardından ülkeyi terketmesi
nedeniyle şok yaşamış. Babası
-üziğin'yaşamın
kendisi" olduğunu savunan
Ashkenazy. belli birkültüreldüzeye
gelindiğinde müziğin dinleyene yaşam
hakkında çok şey öğretebileceğine
inanıyor. En
büyük çabası klasik müziği'elit
tabaka"nın malı sayan
zihniyeti yoketmek.
David ise. sürekü turnede olan
bir müzis>en olduğu için zaten
evde çok az yaşıyormuş.
Çocukluğunda çok tembel
olduğunu anlatıvor ünlü mü-
zisyen: "Küçük bir çocukken pi-
yano çaldığımda herşcy bana
çok kolay gelirdi. Hiç çaiışmaz-
dım. Çalışmak zorunda değildim
daha doğrusu. Sonra Varşova'-
daki Chopin Yartşması'nda bi-
rincilik ödülü kazandım. Orada
yaptığım işin ne kadar zor oldu-
ğunu farkettim. Ondan sonra
çalışma\a başladım. Bir daha da
hiç durmadım.''
Genç yaşta uluslararası mü-
zik yanşmalannda büyük başa-
nlar elde eden Ashkenazy. bu-
gıin genç müzisyenlerin bu tür
yanşmalarda bir tür "sirk hay-
vanı" gibi sunulup sonra piya-
saya sokulması konusunda.
"Buna dosdoğnı bir yanıt \er-
mek güç. Günümüzde yaşanan
bir olgu bu. Belki çok fazla sayı-
da olduğumuz için aradan birile-
rini seçmenin ceşitli yollannı
aramaktan ka>naklanıyor, bel-
ki de insanlann 'şov' beklentisini
tatmin etmek için yapılıyor" di-
yor.
Ellerine geçen ilk olanakta
ülkeyi terk eden Rus müzisyen-
leri, bugün müzik dümasında
tartışılan belli başlı konulardan
biri. Rus vetenekleri. yurtdışı-
nda kullanılıvor Ashkenazy.
"Bence Rusya potansiyel yete-
neklerle dolu. Bunun sonıınun
geleceğini de düşünmüyonım.
Çok büyük bir ülke ve çok zen-
gin bir kültürel gecmişi var..."-
görüşünde.
Hem şef, hem piyanist olan
Ashkenazy, hangisinde daha
başanlı olduğunu bilmiyor:
"Bazen ne yaparsam ya-
payım korkunç olduğumu düşü-
nüyonım. Sonra da belki o ka-
dar da kötü değildim canım di-
yorum kendi kendime. Bunu be-
nim değerlendirmem olanaksız.
Ben yasamımda elûnden geleni
en iyi şekiMe vapmava çalışıyo-
rum - çok tltşarak. Gcrisi be-
nim dışımdaki etkenlere bağlı.
Her gün yeni birşev öğrenivo-
rum. Gerçeği aramanın sonu
yokrur."
"Müzik. yd^amın kendisidir"
görüşünü savunan Ashkenazv,
belli bir kültürel seviyeye gelin-
diğinde mÜTİğin dınleyene >a-
şam hakkında çok şev öğretebi-
leceğıne inanıyor. •'Müzik. en-
telektüel mi yoksa duyausal bir
uğraş mı? İnsanîar akılcı-duv-
gusal diye ıkıv e mi av rıhyor ger-
çekten?" sorusuna, "Akıl bence
herşeyin bütünü. Aklımızla ka-
rarlar alıru ama bunun temelin-
de duygularımız >e entelektüel
birikimimi/ vardır. Cçü arası-
ndaki oran her insanda farklıdır.
ama sonuçta bir bütünlük söz-
konusudur."
Klasik müziğin "bittiğine"
yolundaki görüşleri şöyle yanıt-
lıyor: "Bilmiyorurn. Bunu
yıllardır düşünüvorum. Herkes
bu sonıvu soruyor bana, ama
ben bir türlü yanıt \eremiyorum.
Belki de bitmiştir. Ama belki de
bitmemiştir. Canlanmak için
yepyeni bir olağanüstü yeteneğe
gereksinimi vardu- belki. Bu ko-
nuda birşe>^ö> lemek güç. Bir-
kaç >ıl önce komünizm çöktü-
ğünde hepimiz şaşırmadık mı?
Pop müzikte de yaşanıyor bu.
Bir anda heavy metal çıktı, bir
canlılık geldi örneğin." Günü-
müzde kültürün. yaratıcılığın
giderek "kuruduğuna" ınanan
kesimi de eleştiriyor Ashke-
nazy:
"Bence biraz kendi içimize
bakmalıyız. Neden bu dünvada
olduğumuzu biraz daha sorgu-
lamamız gerekiyor. Nasıl yaşı-
yonız, başka insanlarla ilişkite-
rimiz nasıl, bu konuda ne yap»-
yonız? Eğer se>gi, anlavış, dfi-
rüstlük gibi şe> ler peşinde olsak
>e bunlan yasamak için gerçek-
ten çaba harcasak, bugün herşey
daha farklı olurdu."