19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20TEMMUZ1993SAU CUMHURİYET2 SAYFA KULTÜR Hep kendini yaşadı, yazdı, ölümünü de Metin Altıok: Yangınımı körükleyen biri mutlaka vardır, Zonguldak'ta, Sıvas'ta 'Kan sıçradı üzerine o nazenin (!) şiirimin' ZEKİCOŞKUN Beşyıl once yukandaki sözleri söy- leyen Vletin AJtıok o sıralar Karaman Devle: Hastanesi'nde teda\i görüyor- du. Derdı onulmazdı. hayatiı. Yitırdı- ği dojtlan için "acılannuı dişlen te- nimdedir hâlâ" diyordu. Şimdı aanın yanına utancı da ekle- yerek aynı sözii Altıok ve kendimiz içın yınelevebilıriz. Alüok. 2 Temmuz I993't£ Sıvas Madımak Oteli'nde Pir Sultan Abdai Kültür Etkınlikleri'ne katılan birçok aydın ve sanatçıyla bir- Iıkte yakıldı. Önce Sıvas'la, ardından Ankara'da tedavı gördü. Yangının haftasında. 9 Temmuz 1993 Cuma gü- nü 52 yaşında öldii. Bu yazı onun ıçin- dir. ondan çok kendim içındir. Öyle okumanızı dılenm; kendıniz için! *** Aci aadır. Ölüm ölümdür. utanç da utançtır. Hiçbiriru "bastırmak" olmaz. Bastı- nnca yangın çıkar. Sıvas'takı gibı. Ale- vi dumanı sarar her yanı. Bastınlanın ve basuranın çok ötesi yanar. Sıvas'- taki gibı. Bu aa. bu ölüm(ler). bu utanç herzerresıyle sonuna dek yaşan- malı. Bır başka yangın daha çıkmasın dıye değil-çıkar, çıkacak. Ölüye saygı- dan da değil- ölümden önce hayat var ve herkes kendı değerini orada, onunla yaratır. yaratmalı Aa, ölüm ve utanç her zerresiyle so- nuna dek yaşanmalı; >almz kendimiz için.. başka birşey içın değil! **• Şimdı yazdıklanmı beş yıl önce belki bunca açık yazamayabılırdım. Ama fi- ziksel yangmlann. fıziksel ölümlerin. onlannyarattığı acı ve utançlann hep- si. hepsi fıılen var hayatımızda. Yıllar- dır var ve yaşıyoruz. Gözle görmeyin- ce hissetmnoruz, herhalde! (Yaşastn TV. yaşasın görsel çağ. yaşasın Madı- mak Otelı yangını ve >aşasın Sıvaslı- lar. \edi|erleri.yaşasınlar!) Yazı bugün yazılıyor. Başlık eskı. Metin Altıok"un kendı sözleri. Beş yıl önce temmuz 1988'de yayımlanan gı- yabi söyleşimızde (*) "Gerçeğin Ote Yakası" adlı dizini Metin Altıok şiınn- dekı yeri neresi sorusunu yanıtlarken. dokuz yılı aşkın süren "Bıngöl denen 35 bın nüfuslu bir "adıkent"te"ki sür- günlüğünden -gönüllü!- söz ediyor. "Şiirimin dünü ıle bugiinü arasında değişen tek şey kandır. Kan sıçradı üzerine o nazenin (!) şiınmin" diyordu. *** Kan hep vardı. Sahi. görmüyor muyduk? Kim gönderdi dokuz yıllık sürgüne Metin Âltıok'u? Bakmadınız mı hiç dizekiine, öcneğin şunlara: ' 'Bağtrsam ne) e) arar. nasıba du\ maz- larl Ben bir kömür ocuğmm onulmıı: göçüğüyüml lçimde cesetler ve daha öl- memişler var. Pekisoruy orum: şutıdine olacak?, Benım bu ehm emnde sonun- da> Bir ölümü imzalayacak. Kullanıl- mış eski bir ölüm içın, Dolaşiım mezat salonlarını' Mutluluk doldıı içim. Mutlu ölüm Camus'nün ilk kitabı- nm adı. Şımdi elbette kı kimscnın içı mutluluk dolmuyor ölümle. Hele yüz- vıllar önce derisi yüzülen Nesimi'nin. ortaçağ engızısyon kurbanlannın, ya da Koca Haydar'ın -dığer adı Pir Sul- tan Abdal- "Kullanılmış eski bir ölüm"ünü. pavlaş.mak ne ölenleri, ne ölümü izleyenleri (bızlen!) mutlu edı- yor. etmevecektır Bu. koca Gezgin'ı: Metin Altıok'u da mutlu etmemıştir. eminim. * * • Ama o bir Gezgındi. (**) Hep ölü- mü yaşadı. hep son'u, onun biçimini aradı. "Kullanılmış"lann hiçbırini be- ğenmedi, benimşemedı. Yüksek per- deden) yaşadı. Özdemir İnce'nin ih- ban: Cebinde karanfîl tohumu taşıdı. Kendi itırafı: N'efesi karanfil koktu. (Acıyı ve alkolü bastırmak içindi belki, belki dezevkten) Yüksek perdeden ya- şadı: kendini dokuz yıl "Bingöl denen 'adıkent'te sürgün etti. En son örneğı. Madımak Otelfndekini Sıvas kazaze- delerinden Şükrii Günbulut anlatıyor. "Yüksek perdeden söze başlıyo- rum" diyor Günbulut, "'Bay Metin Altıok, mahsur kaldık beyim" Yine Günbulut'un anlattığına göre, yanıt oldukça yüksek perdeden: "Elini ha- vaya kaldınyor. kara gözleriyle gülü- yor: "Ne mahsuru yahu..." (Bkz: Avdmlık. 8 Temmuz' 1993) •'Bence mahzuru yok" da diyebilırdi. o anki başka acılar, başka gerilimler izin ver- memiştir. Şiiri öyle değil mi, o yüksek perdeden hayata karşı son derece al- çaktan, pes perdeden dizelerle karşıla- şırsınız. Sözcükler kanamaktadır. o nazenin (!) şiirin üzerine kan sıçramış- tır, o başka. *** Bütün dinler şiiri dışlar. neden? Kapıtalizm de öyle, Diderot 18. yüzyılda gördü bunu ve yaşananı- kapitalizmi- "şiirselliğin ölümü" ola- rak niteledı. Şiir dinlenn "kehanet"ini taşır için- de. para-düzenin çıplak gözle görün- mcyen ışlerini-eylemlerini ve bunlann sonuçlannı deşifre eder. Bundan olsa gerek dın vedüzenin şiire uzaklığı-kar- şıtlığı. Altıok ölüm üstüne çok yazdı. Ama en çok yaşama isteği taşıyan şıir- lerinden birindeki "yangınımı körük- leyen bin" mecazıyla gösterdi kehane- lini: "Birini bulurum mutlaka. Yangmımı körükleyen birini./ Biri mutlaka vardır Zonguldak'ta. Sıvas'- ta, (Bkz: I979'da yayımlanan Kendi- nin Avcısı adlı kitabı) * Altıok 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta din ve kapıtalızmın sürtüşmesinden çı- kan ateşle yandı. Sürtüşme mıydi, yoksa körüklenen bir yangın mıydı, yanıt şıırın ötesindedir. Olüm de. Böyle bir yangın. Böyle bir acı. Böy- le bir ölüm. Böyle bir utanç. İşte.. Hepimizın. Yaşayalım. yaşa- yabildiğimizce! f*j Bkz: Yavın Dünrasında Çerçe- ve. S:34-35, Temmuz. Âğustos 19H8.s- 7 (Gnabı, sövleşi, çünkü \azışarak ve muhabir aracılığıylagerçekleştirilmiiti. (**) İlk kitabımn adı Gezgin. Dosi Yaymları. Ankara, 1976. Ayrıca Bkz: Zeki Coşkun, "Gezgin'şımdinerede". Çerçeve s: 27. s: 2 Aralık 1987 Rengim Gökmen: Baü'ya ucuz opemeserieri ihraç edebiliriz ANKARA (A.A) - Devlet Opera \e Balesı Genel Müdü- rü Rengim Gökmen, İtalya'- nın Cenova kentmde 2-4 tem- muz tanhlen arasında düzen- Ienen "Uluslararası Operalar Birlıği"nin toplantısmdan il- ginç bir proje ıle döndü. Gök- men Türkıye"nin. Batı'ya göre çok daha ucuza mal etti- ği opera yapıtlanru, operava önem veren Batı ülkelerine ih- raç edebileceğini söyledi. Gökmen, "Batı ülkelerinin 100 bin dolara mal ettiği bir opera esennı. biz 10 bin dola- ra mal ediyoruz" dedi. iyi bir pazar Toplantıda dünvaca ünlü opera otoritelerinin Türkiye"- de izledikleri, "Uçan Hollan- dalı". "Anna Karenina", "Mahagony" gibi eserleri çok beğendıklerini bildirdiklerini anlatan Gökmen. İtalya, Fransa. Hollanda. Almanya ve Belçika'nın Türk operalan için iyi bır pazar oluşturabile- ceğıni söyledi. Özcîlikle de- korlann Türkiye'de çok ucu- za mal olduğunu vurgulayan Rengim Gökmen "Hem kalı-, te hem de estetik bakımından Avrupa standartlannda üret- meye çalıştığımız takdirde. böyle bir pazar açabilir ve tek- nik yönden sıkı bir alışverişe girebılinz. "dedi. En pahalısı 10 bin dolar Devlet Opera ve Balesfnin bir yapıt ortaya koyup bunu diğer büyük şehirlerde turne- ye çıkarma yerine. bu şehirle- rin hepsınde farklı yapıtlan sahneye koyduğunu hatırla- tan Gökmen, Batı ülkelerinin ise bir yapıt yaratıp bunu di- ğer şehirlere turneve gönder- diklerini söyledi. "Gezmek bize bir esenn ortaya çıkması- ndan daha pahalıya geliyor. Bizim insan gücümüz, ham- maddemız açısmdan yaptı- ğımız şeyler daha ucuz olu- yor. En pahalı prodüksiyo- numuz 10 bin dolar" dıyen Gökmen önümüzdeki yıllar- da titiz ve Avrupai bir çalışma sonucu Türkiye'nin büyük bir pazar kapabileceğine olan nancını dile getırdı. Ölümünün 34.yılında Musahipzade Celal'in oyunlan üzerine Heştirisini deiçerengerçeğe benzerlik SEVDA ŞENER Musahipzade Celal (1868- 1959). ilk oyunu olan Köp- rülüler'in 1912de Manakyan Kumpanyası tarafından Şeh- zadebaşı Ferah Tiyatrosu'- nda oynanışından bu yana hemen hemen her mevsim bir veya birkaç ovunu sergıle- nen. artık bir Türk klasiğı sayılmayı hak etmiş tiyatro yazanmtzdır. Yazdığı yıımı oyun içinde en başanlı olan- lan komedya ve müzikli ko- medya türünde olanlardır. Bir Kavuk Devrildi, Aynaroz Kadısı, İstanbul Efendisi, Pa- zartesi-Perşembe, Kafes Arkasında, Mum Söndü, Ma- cun Hokkası, Balahan Ağa. Vedekçi, Kaşıkçılar, Fer- manlı Deli Hazrctleri gibi oyunlan ıle Osmanlı döne- minden örnek vererek günü- müze de gönderme yapar ve toplumun belli başlı kurum- lannda görülen aksakhklan eleştırir. Devlet yönetiminde- ki bozukluklar. rüşvet ve ilti- mas alışkanlıklan, tembellik. çıkarcılık, bilgisizlik. bağ- nazlık, yobazlık, özellikle üzerinde durduğu yanlı- şlardır. Musahipzade Celal, yönetıcile- ri, devletin sorumlu kişilerini eleştinr- ken halkın yanındadır. Çalışan. ekme- ğini alınten ile kazanan, güzel işler üre- tenlerin doğru değerleri yaşattığını gös- terir. Sanat ve bilim sevgisı. anla>ış, hoşgörü, özveri, dayanışma ve yardı- mlaşma alışkanlıklan onun yücelttiğı değerlerdır. Ote yandan. Musahipzade Celal'in oyunlannı bugün de çekıci yapan. gö- rüntüde ve konuşmaiarda görülen çok renklilik, görsel çarpıcılık. tiplerdeki çe- şitleme ve sahne üzerindeki devingen- liktir. Batı tiyatrosunun çoğu kez aıle ilişkilerinde yoğunlaşmasına. odalarda tutuklanmasma karşın Musahipzade Celal'in oyunlan sokağa. mahalleye. mesire yerlerine, bahçelere, çarşıya açılır. Bu geniş ortamlarda her kesim- den insan. kendi özel giysisi, özel tavn ile yer alır ve zengin bır görüntü oluştu- rur. Oyunlann konulannın geçmişten alınmış olması bu görsel zenginlığin, sahne ımkânlannın elverdiği olçüde çe- şıtleme yapılarak sunulmasına olanak saglar. Gözalıcı tarihi dekorlar. çok renkli kostümler, Osmanlıca yüklü ve Osmanlı işı nüktelerle yüklü dil, kulağa tanıdık gelen şarkılar, göze hoş gelen danslar yıllarca bu oyunlann popüler olmasını sağlamıştır. Ancak bu olaylann anılan özelükleri ile en çok otuzlu ve kırklı yıllarda Da- 'M Temmuz 1959'da vitirdiğimiz Musahipzade Celal (>anda), İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnetenen 'Kafes Arkası'nda adlı oyununda Cengiz Keskinkdıç ve Ayşegul Valçın. rülbedayi sanatçıları tarafından sergi- lendiğinde asıl kıvamını bulduğu da bir gerçektir. Günümüz uygulamalannda ise bu oyunlann ya didaktik yönü öne çıkanlarak ya da eğlendiriciliği abartıla- rak kolay bir çekicilikle yetinildiği görü- lüyor. Oysa Musahipzade Celal'in, Os- manlı döneminin ve bu dönem kültür bırikiminin konuşma ve tavır incelikle- rini, kendi eleştirisini de içerecek biçim- de yansıttığını unutmamak gerekır. Gerçeğe benzerlik yanında, abartı yolu ile sağlanan güldürücülük onun sa- natının temel özellığini oluşturur. Tiyat- ro sanaü bu çeşit ikilemlerden göze ve kulağa hoş gelen tatlar üretmeye yatkındır. Seyirci bir yandan kendi içinde erkin- leşmiş bir dilin ve son uyumunu bulmuş tavırlar bütününün şıirini yakalarken, bir yandan da aynı dıldekı ve tavırlarda- ki içerik yoksunluğunu tanır. Biçimsel 'Fermanlı Deli Hazretlerfnde Feridun Karakava ve Sevil LJlusov. mükemmeli ve bu doruğun kendi özünü yitirerek yozlaşma aşamasma geldiğını tanımak demek. kültür yaşamımızın önemli bır dönemecinin bilincine var- mak demektir. Tiyatro sanatmın en ve- rimli malzemesini her zaman bu çeşıt dönemeç dönemlerinin ikilemleri oluş- turmuştur. Bu bakımdan sözünü etti- ğjm 'kendi eleştirisini de içeren gerçeğe benzerlik' Musahipzade Celal o>un- lannın vazgeçilmez sahneleme yöntemi olmalıdır. Gelişigüzel güncelleştirmeler, cağımıza uyarlamalar bu oyunlann tadını kaçınr. Tıpkı modern Shakespea- re uygulamalannın çoğunda görüldüğü gibı. Musahipzade oyunlannjn özel tadını yeniden üretmek isteyen sahneye koyu- culann, oyunculann, dekor ve kostüm tasanmcılannm, bestecilenn, bir kültür birikiminin bütün inceliklerini öğren- miş olmalan gerekir. Bu. bızım gibı oyunculuk eğitimi veren kurum sorum- lulannın da görevı olmalıdır. Çünkü bu bılgi birikimi. yalnız Musahipzade oyunlan için değil, Osmanlı dönemini ele alan bütün tarih oyunlan için de ge- çerli olacaktır. Gerçek çağdaşlaştırma ancak bu bilgı birikiminin bılincı içinde, eleştirel bakışı da yitirmeden yapılırsa başanlı olma şansı taşır. Gelişigüzel uy- gulamalann ise yanlış bir eğlendiricilik anlayışını köriiklcmekten öte işlevi ol- mayacakür. UYARILAR1. İnsan dediğin saçaktaki Güvercinin farkında olacak Ve bir çıçek açacak kendince. Buaşk varyabuaşk, Dikkat! Yangında ilk kurtanlacak. 2. Sevmeye başlayınca binnı Kendımı yıkıp yeniden k Çünkü bu yeni bir aşktir Ve temeldeki yerini mutlaka alacaktır. Yabanalar için inşaata girmek Tehlikeli ve yasaktır. 3. Bir akşam tek başınıza Bır otele giderseniz İçinizde yaralı bir aşkla, Ucuz bir otele ama temiz. Kıymetli eşyanızı Müdürivete teslim edinız. METİN ALTINOK SONE Bu uydu çağında çaresizliği gördüm. Sinekler konarken insan yüzlerine. Hastane kapılannda ağıtİar duydum. Gözü yaşlı kadınlar vururken dizlenne. Soğuk kış günleri karla kaplı yollarda, Gördüm bata çıka yürüyenleri. İple dikilmiş yırtık lastik ayaklannda, Yaka bağır açık bir ceketti giydikleri. Vr e akşamla birlikte gelirdı odama alkol, Şobada yanarken kuru rneşe odunu. İç dostum derdi beni. iç ve yok ol. Silerdi içımdeki utanç duygusunu. Acının dudaklan varsın benimle solsun. Kapım açık her ölüme nasıl olursa olsun. METİN ALTIOK Kültür ve sanat dumanla boğulur mu? AYŞEGÜL YtKSEL Sıvas'ta din bağnazlannın aleşc verdiği kültür ve sanat in- sanlanmızın acısıyla günlerdir boğulurcasına yaşıvoruz. Bo- ğulurcasına ama boğulmamızı isteyenlere ınat yaşamak ve çalışmak. bugün ellilerini süren benim kuşağımdan bır dolu insanın vazgeçilmez yazgısı... Hitler Almanyasffida insanlann gaz odalannda boğuldu- ğu günlerde Türkiye'de doğan bizler kafa kağulanmıza bası- lan damgalarla ekmek yemeye hak kazanmışız. İç çamaşı- nlanmız eldc dıkılmış. paltolanmız tersyuz edilmiş. pabuç- lanmıza pençe vurulmuş Tok gozlü olmavı, yalnızca haketti- ğımizi almayı, bir de başanlı olmak içın çok çalışmak gerektı- ğını öğrenmişiz. Atatürkdevrimlerineyürekten bağlanmışbır ara kuşak... Babalan"Şarkhizmeti"yapanlarGüneydoğununkuşuç- maz kervan geçmez yoilannı aşarak. trahoma hastalığından gözlen akmış, başka bir dil konuşan insanlarla buluşmuşlar küçük yaşta. Bir kaç Kürtçe sözcük, bir kaç türkü anı kalmış onlardan. PKK olaylan yok o zamanlar. Eşkıya korkusu var. İnsan- lar hastahklı ve mahzun. Onlar bizim vatandaşmıız değil mi yoksa? 1950'lı yıllarda Aziz Nesin'in öykü kitaplannı yutarcasına okurken. Naznn'ın bu dünyada varolduğunu. el yazısıjla kağıda geçirilmiş kitap sayfalan arasında saklanan şıirlerini ilk kezgördüğümüzde öğrcniyoruz. Oysa "çok partılı demok- rasi"\e geçmişız; ülkemizı "ekonomık kalkınma" dalgası kasıp kavuruyor. Kimi tanışlanmız "çağ atlayıveriyor" daha o zaman. Dar gelirli orta sınıf ailelerin çocuklan ise başarmak için çok çalı- şmalı yine de. Güneydoğu'daki insanlanmızın bu \enı "re- fah" düzeninden hiç mı hiç pay almadıklannı anlayacak \ aşta değıliz henüz.(Almış olsalardı. bugün boğulurcasına yaşadı- klanmızı vaşar mıydık?) Çeşitli Anadolu kentlennde Atatürk heykellerini kıran ellerin. bugün Sıvas'ta sanat ve kültür in- sanlannı ateşe veren ellen yetiştirip beslediğinı de anlaya- mayızdaha. Bizi yönetenlerde anlamıyormu? 23 Nısan 1960'da ünıversite öğrencisiyız. Turan Emeksiz'i vitirdiğimiz gün, Hanya'yla Konya'yı ıyice ayırdetmeyi öğ- reneceğimız yeni bir dönemin başlangıcı...Bir sonrakidersyılı başında. kimi hocalanmızın 147'lıler arasında yeraldığını öğ- reniyoruz. Atatürk heykellerini kıran. Güneydoğu'ya sahip çıkmayan onlar mıydı? Bu yıllarda kıtaplığıma giren ilk eleştin kitabı Asım Bezir- ci'nin. Bu kıtabın varlığı sıradan bir okur-yazar olmanın öte- sine geçtiğimi göstenyor. onurlandınvor benı. Metin Altıok gencecik o zamanlar. Benim kuşağımın şairi; şiirleri dcrgıler- de. Saz ozanı Nesimi Çimen'in türküleriyle de 60'lann sonun- da tanışıyoruz. İnsandan yana olmanın keyfi Aşık Ve\sel"in. Ruhi Su'nun. Nesimi'nin türküleriyle yaşanıyor. " 1970*ler üniversitede öğretmenlik yıllan. Bizim kuşaktan L'ğur Mumcu Hukuk Fakültesi'nde asistan. Forumlar. boy- kotlar, sonu gelmeyen cenaze törenlen ve ardından 12 Mart. Tutuklanan, işkence gören öğretim üyeleri. sanat insanlan. Dekanı tutuklanmış bır fakültede jandarmanın ayak sesleri kapıya ulaşana dek ders yaptığımı anımsıyorum. Daha sonraki MC'li yıllarda ise bölüm kurullannın. üni- versiteye idari personel olarak yerleştirilmiş komandoları ta- rafından basılması, dışarda iki karşıt grup siiahlı çatışmaya girmişken öğrencılen içerde tutma adına da olsa karşıt grup siiahlı çatışmaya gırmişken-öğrencileri içerde tut- ma adına da olsa- dersi sürdürmek, eksik kalan derslen yazlar boyunca tamamlamak bıryaşam biçimi oluyor. Neyoğun bir çalışma, ne çok özveri... Neden her şeyin bedelini hep bız ödü- yoruz? Azız Nesin. Asım Bezırci. Metin Altıok. Nesimi Çi- men durmadan üretiyorlar bu arada. Bu dünyadan Nazım'ın geçtiğini artık herkes bıliyor. İrtica ıyiden iyıye örgütlenmekte. Türkiye her türden iç çatışmanın odağı. Maraş olaylan...Suçlu Azız Nesin mi? 1980'lerde bütün bu olan bitenlerin faturasınm birbölümü jine bilim adamlanyla kültür ve sanat ınsanlanna çıkartılı- >'or - Televizyon araalığıyla azarlanıyor. Universiteden uzak- laştınlanlar bu kez hocalanmız değil. 1402"lik olan arkadaş- lanmız. TDK'nın bağımsızhğını yitirmesiyle yıllardır çiçek gibı büyütmeye çalıştığımız an Türk diline "uydunna dil" damgasının vurulması; YÖK'ün ünıversitelere doldurduğu başedilmez kalabalığı. eğitim ilkelerinden ödün vermeden eğitme yolunda. akıntıya kürek çekercesine harcanan çaba- lar. "Türban" sorununun nasırlaşması...Ne oldu laikliğe? Ekonomimiz "liberal"leşmekte, ama Nazım hala vatan- daşımız değil. Derken, 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta. toplumun "çağ atlama"yla "çağ dışı'" kalma arasında kırk yıldır ya- şadığı çelişkınin bedeli bir kez daha kültür ve sanat ınsanlan- na ödetiliyor. Kültür ve sanat dumanla boğulmaz. Demokrasıye, düşünce ve söz özgürlüğünü. insan haklannı ve laikliğı savunduklan, durmadan ürettikleri için yok edilme- ye çalışılan Mumcu, Altıok, Bezirci, Behçet Aysan, Nesin. bugün ellilerini sürdüren kuşağın. çalışmayı. eğitmeyı ve üret- meyi yaşam biçimi yapmış bolümünün geçmişinın ve gele- ceğinin bir parçasıdırlar. Biz ikibinü yıllara yaklaşan toplu- mun nöbetçisıyiz. Çalışmaktan yılmamış bir ara kuşak...Tam yanm yüzyıldır tanığız utanç manzaralanna. Utanması gere- kenler utandı mı hiç?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle