Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20TEMMUZ1993SAU CUMHURİYET2 SAYFA
KULTÜR
Hep kendini yaşadı, yazdı, ölümünü de Metin Altıok: Yangınımı körükleyen biri mutlaka vardır, Zonguldak'ta, Sıvas'ta
'Kan sıçradı üzerine o nazenin (!) şiirimin'
ZEKİCOŞKUN
Beşyıl once yukandaki sözleri söy-
leyen Vletin AJtıok o sıralar Karaman
Devle: Hastanesi'nde teda\i görüyor-
du. Derdı onulmazdı. hayatiı. Yitırdı-
ği dojtlan için "acılannuı dişlen te-
nimdedir hâlâ" diyordu.
Şimdı aanın yanına utancı da ekle-
yerek aynı sözii Altıok ve kendimiz
içın yınelevebilıriz. Alüok. 2 Temmuz
I993't£ Sıvas Madımak Oteli'nde Pir
Sultan Abdai Kültür Etkınlikleri'ne
katılan birçok aydın ve sanatçıyla bir-
Iıkte yakıldı. Önce Sıvas'la, ardından
Ankara'da tedavı gördü. Yangının
haftasında. 9 Temmuz 1993 Cuma gü-
nü 52 yaşında öldii. Bu yazı onun ıçin-
dir. ondan çok kendim içındir. Öyle
okumanızı dılenm; kendıniz için!
***
Aci aadır. Ölüm ölümdür. utanç da
utançtır.
Hiçbiriru "bastırmak" olmaz. Bastı-
nnca yangın çıkar. Sıvas'takı gibı. Ale-
vi dumanı sarar her yanı. Bastınlanın
ve basuranın çok ötesi yanar. Sıvas'-
taki gibı. Bu aa. bu ölüm(ler). bu
utanç herzerresıyle sonuna dek yaşan-
malı. Bır başka yangın daha çıkmasın
dıye değil-çıkar, çıkacak. Ölüye saygı-
dan da değil- ölümden önce hayat var
ve herkes kendı değerini orada, onunla
yaratır. yaratmalı
Aa, ölüm ve utanç her zerresiyle so-
nuna dek yaşanmalı; >almz kendimiz
için.. başka birşey içın değil!
**•
Şimdı yazdıklanmı beş yıl önce belki
bunca açık yazamayabılırdım. Ama fi-
ziksel yangmlann. fıziksel ölümlerin.
onlannyarattığı acı ve utançlann hep-
si. hepsi fıılen var hayatımızda. Yıllar-
dır var ve yaşıyoruz. Gözle görmeyin-
ce hissetmnoruz, herhalde! (Yaşastn
TV. yaşasın görsel çağ. yaşasın Madı-
mak Otelı yangını ve >aşasın Sıvaslı-
lar. \edi|erleri.yaşasınlar!)
Yazı bugün yazılıyor. Başlık eskı.
Metin Altıok"un kendı sözleri. Beş yıl
önce temmuz 1988'de yayımlanan gı-
yabi söyleşimızde (*) "Gerçeğin Ote
Yakası" adlı dizini Metin Altıok şiınn-
dekı yeri neresi sorusunu yanıtlarken.
dokuz yılı aşkın süren "Bıngöl denen
35 bın nüfuslu bir "adıkent"te"ki sür-
günlüğünden -gönüllü!- söz ediyor.
"Şiirimin dünü ıle bugiinü arasında
değişen tek şey kandır. Kan sıçradı
üzerine o nazenin (!) şiınmin" diyordu.
***
Kan hep vardı. Sahi. görmüyor
muyduk? Kim gönderdi dokuz yıllık
sürgüne Metin Âltıok'u? Bakmadınız
mı hiç dizekiine, öcneğin şunlara:
' 'Bağtrsam ne) e) arar. nasıba du\ maz-
larl Ben bir kömür ocuğmm onulmıı:
göçüğüyüml lçimde cesetler ve daha öl-
memişler var. Pekisoruy orum: şutıdine
olacak?, Benım bu ehm emnde sonun-
da> Bir ölümü imzalayacak. Kullanıl-
mış eski bir ölüm içın, Dolaşiım mezat
salonlarını' Mutluluk doldıı içim.
Mutlu ölüm Camus'nün ilk kitabı-
nm adı. Şımdi elbette kı kimscnın içı
mutluluk dolmuyor ölümle. Hele yüz-
vıllar önce derisi yüzülen Nesimi'nin.
ortaçağ engızısyon kurbanlannın, ya
da Koca Haydar'ın -dığer adı Pir Sul-
tan Abdal- "Kullanılmış eski bir
ölüm"ünü. pavlaş.mak ne ölenleri, ne
ölümü izleyenleri (bızlen!) mutlu edı-
yor. etmevecektır
Bu. koca Gezgin'ı: Metin Altıok'u
da mutlu etmemıştir. eminim.
* * •
Ama o bir Gezgındi. (**) Hep ölü-
mü yaşadı. hep son'u, onun biçimini
aradı. "Kullanılmış"lann hiçbırini be-
ğenmedi, benimşemedı. Yüksek per-
deden) yaşadı. Özdemir İnce'nin ih-
ban: Cebinde karanfîl tohumu taşıdı.
Kendi itırafı: N'efesi karanfil koktu.
(Acıyı ve alkolü bastırmak içindi belki,
belki dezevkten) Yüksek perdeden ya-
şadı: kendini dokuz yıl "Bingöl denen
'adıkent'te sürgün etti. En son örneğı.
Madımak Otelfndekini Sıvas kazaze-
delerinden Şükrii Günbulut anlatıyor.
"Yüksek perdeden söze başlıyo-
rum" diyor Günbulut, "'Bay Metin
Altıok, mahsur kaldık beyim" Yine
Günbulut'un anlattığına göre, yanıt
oldukça yüksek perdeden: "Elini ha-
vaya kaldınyor. kara gözleriyle gülü-
yor: "Ne mahsuru yahu..." (Bkz:
Avdmlık. 8 Temmuz' 1993) •'Bence
mahzuru yok" da diyebilırdi. o anki
başka acılar, başka gerilimler izin ver-
memiştir. Şiiri öyle değil mi, o yüksek
perdeden hayata karşı son derece al-
çaktan, pes perdeden dizelerle karşıla-
şırsınız. Sözcükler kanamaktadır. o
nazenin (!) şiirin üzerine kan sıçramış-
tır, o başka.
***
Bütün dinler şiiri dışlar. neden?
Kapıtalizm de öyle, Diderot 18.
yüzyılda gördü bunu ve yaşananı-
kapitalizmi- "şiirselliğin ölümü" ola-
rak niteledı.
Şiir dinlenn "kehanet"ini taşır için-
de. para-düzenin çıplak gözle görün-
mcyen ışlerini-eylemlerini ve bunlann
sonuçlannı deşifre eder. Bundan olsa
gerek dın vedüzenin şiire uzaklığı-kar-
şıtlığı. Altıok ölüm üstüne çok yazdı.
Ama en çok yaşama isteği taşıyan şıir-
lerinden birindeki "yangınımı körük-
leyen bin" mecazıyla gösterdi kehane-
lini: "Birini bulurum mutlaka.
Yangmımı körükleyen birini./ Biri
mutlaka vardır Zonguldak'ta. Sıvas'-
ta, (Bkz: I979'da yayımlanan Kendi-
nin Avcısı adlı kitabı) *
Altıok 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta
din ve kapıtalızmın sürtüşmesinden çı-
kan ateşle yandı. Sürtüşme mıydi,
yoksa körüklenen bir yangın mıydı,
yanıt şıırın ötesindedir. Olüm de.
Böyle bir yangın. Böyle bir acı. Böy-
le bir ölüm. Böyle bir utanç.
İşte.. Hepimizın. Yaşayalım. yaşa-
yabildiğimizce!
f*j Bkz: Yavın Dünrasında Çerçe-
ve. S:34-35, Temmuz. Âğustos 19H8.s-
7 (Gnabı, sövleşi, çünkü \azışarak ve
muhabir aracılığıylagerçekleştirilmiiti.
(**) İlk kitabımn adı Gezgin. Dosi
Yaymları. Ankara, 1976. Ayrıca Bkz:
Zeki Coşkun, "Gezgin'şımdinerede".
Çerçeve s: 27. s: 2 Aralık 1987
Rengim Gökmen:
Baü'ya ucuz
opemeserieri
ihraç
edebiliriz
ANKARA (A.A) - Devlet
Opera \e Balesı Genel Müdü-
rü Rengim Gökmen, İtalya'-
nın Cenova kentmde 2-4 tem-
muz tanhlen arasında düzen-
Ienen "Uluslararası Operalar
Birlıği"nin toplantısmdan il-
ginç bir proje ıle döndü. Gök-
men Türkıye"nin. Batı'ya
göre çok daha ucuza mal etti-
ği opera yapıtlanru, operava
önem veren Batı ülkelerine ih-
raç edebileceğini söyledi.
Gökmen, "Batı ülkelerinin
100 bin dolara mal ettiği bir
opera esennı. biz 10 bin dola-
ra mal ediyoruz" dedi.
iyi bir pazar
Toplantıda dünvaca ünlü
opera otoritelerinin Türkiye"-
de izledikleri, "Uçan Hollan-
dalı". "Anna Karenina",
"Mahagony" gibi eserleri çok
beğendıklerini bildirdiklerini
anlatan Gökmen. İtalya,
Fransa. Hollanda. Almanya
ve Belçika'nın Türk operalan
için iyi bır pazar oluşturabile-
ceğıni söyledi. Özcîlikle de-
korlann Türkiye'de çok ucu-
za mal olduğunu vurgulayan
Rengim Gökmen "Hem kalı-,
te hem de estetik bakımından
Avrupa standartlannda üret-
meye çalıştığımız takdirde.
böyle bir pazar açabilir ve tek-
nik yönden sıkı bir alışverişe
girebılinz. "dedi.
En pahalısı 10 bin dolar
Devlet Opera ve Balesfnin
bir yapıt ortaya koyup bunu
diğer büyük şehirlerde turne-
ye çıkarma yerine. bu şehirle-
rin hepsınde farklı yapıtlan
sahneye koyduğunu hatırla-
tan Gökmen, Batı ülkelerinin
ise bir yapıt yaratıp bunu di-
ğer şehirlere turneve gönder-
diklerini söyledi. "Gezmek
bize bir esenn ortaya çıkması-
ndan daha pahalıya geliyor.
Bizim insan gücümüz, ham-
maddemız açısmdan yaptı-
ğımız şeyler daha ucuz olu-
yor. En pahalı prodüksiyo-
numuz 10 bin dolar" dıyen
Gökmen önümüzdeki yıllar-
da titiz ve Avrupai bir çalışma
sonucu Türkiye'nin büyük
bir pazar kapabileceğine olan
nancını dile getırdı.
Ölümünün 34.yılında Musahipzade Celal'in oyunlan üzerine
Heştirisini deiçerengerçeğe benzerlik
SEVDA ŞENER
Musahipzade Celal (1868-
1959). ilk oyunu olan Köp-
rülüler'in 1912de Manakyan
Kumpanyası tarafından Şeh-
zadebaşı Ferah Tiyatrosu'-
nda oynanışından bu yana
hemen hemen her mevsim bir
veya birkaç ovunu sergıle-
nen. artık bir Türk klasiğı
sayılmayı hak etmiş tiyatro
yazanmtzdır. Yazdığı yıımı
oyun içinde en başanlı olan-
lan komedya ve müzikli ko-
medya türünde olanlardır.
Bir Kavuk Devrildi, Aynaroz
Kadısı, İstanbul Efendisi, Pa-
zartesi-Perşembe, Kafes
Arkasında, Mum Söndü, Ma-
cun Hokkası, Balahan Ağa.
Vedekçi, Kaşıkçılar, Fer-
manlı Deli Hazrctleri gibi
oyunlan ıle Osmanlı döne-
minden örnek vererek günü-
müze de gönderme yapar ve
toplumun belli başlı kurum-
lannda görülen aksakhklan
eleştırir. Devlet yönetiminde-
ki bozukluklar. rüşvet ve ilti-
mas alışkanlıklan, tembellik.
çıkarcılık, bilgisizlik. bağ-
nazlık, yobazlık, özellikle
üzerinde durduğu yanlı-
şlardır. Musahipzade Celal, yönetıcile-
ri, devletin sorumlu kişilerini eleştinr-
ken halkın yanındadır. Çalışan. ekme-
ğini alınten ile kazanan, güzel işler üre-
tenlerin doğru değerleri yaşattığını gös-
terir. Sanat ve bilim sevgisı. anla>ış,
hoşgörü, özveri, dayanışma ve yardı-
mlaşma alışkanlıklan onun yücelttiğı
değerlerdır.
Ote yandan. Musahipzade Celal'in
oyunlannı bugün de çekıci yapan. gö-
rüntüde ve konuşmaiarda görülen çok
renklilik, görsel çarpıcılık. tiplerdeki çe-
şitleme ve sahne üzerindeki devingen-
liktir. Batı tiyatrosunun çoğu kez aıle
ilişkilerinde yoğunlaşmasına. odalarda
tutuklanmasma karşın Musahipzade
Celal'in oyunlan sokağa. mahalleye.
mesire yerlerine, bahçelere, çarşıya
açılır. Bu geniş ortamlarda her kesim-
den insan. kendi özel giysisi, özel tavn
ile yer alır ve zengin bır görüntü oluştu-
rur. Oyunlann konulannın geçmişten
alınmış olması bu görsel zenginlığin,
sahne ımkânlannın elverdiği olçüde çe-
şıtleme yapılarak sunulmasına olanak
saglar. Gözalıcı tarihi dekorlar. çok
renkli kostümler, Osmanlıca yüklü ve
Osmanlı işı nüktelerle yüklü dil, kulağa
tanıdık gelen şarkılar, göze hoş gelen
danslar yıllarca bu oyunlann popüler
olmasını sağlamıştır.
Ancak bu olaylann anılan özelükleri
ile en çok otuzlu ve kırklı yıllarda Da-
'M Temmuz 1959'da vitirdiğimiz Musahipzade Celal (>anda), İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda
sahnetenen 'Kafes Arkası'nda adlı oyununda Cengiz Keskinkdıç ve Ayşegul Valçın.
rülbedayi sanatçıları tarafından sergi-
lendiğinde asıl kıvamını bulduğu da bir
gerçektir. Günümüz uygulamalannda
ise bu oyunlann ya didaktik yönü öne
çıkanlarak ya da eğlendiriciliği abartıla-
rak kolay bir çekicilikle yetinildiği görü-
lüyor. Oysa Musahipzade Celal'in, Os-
manlı döneminin ve bu dönem kültür
bırikiminin konuşma ve tavır incelikle-
rini, kendi eleştirisini de içerecek biçim-
de yansıttığını unutmamak gerekır.
Gerçeğe benzerlik yanında, abartı yolu
ile sağlanan güldürücülük onun sa-
natının temel özellığini oluşturur. Tiyat-
ro sanaü bu çeşit ikilemlerden göze ve
kulağa hoş gelen tatlar üretmeye
yatkındır.
Seyirci bir yandan kendi içinde erkin-
leşmiş bir dilin ve son uyumunu bulmuş
tavırlar bütününün şıirini yakalarken,
bir yandan da aynı dıldekı ve tavırlarda-
ki içerik yoksunluğunu tanır. Biçimsel
'Fermanlı Deli Hazretlerfnde Feridun Karakava ve Sevil LJlusov.
mükemmeli ve bu doruğun kendi özünü
yitirerek yozlaşma aşamasma geldiğını
tanımak demek. kültür yaşamımızın
önemli bır dönemecinin bilincine var-
mak demektir. Tiyatro sanatmın en ve-
rimli malzemesini her zaman bu çeşıt
dönemeç dönemlerinin ikilemleri oluş-
turmuştur. Bu bakımdan sözünü etti-
ğjm 'kendi eleştirisini de içeren gerçeğe
benzerlik' Musahipzade Celal o>un-
lannın vazgeçilmez sahneleme yöntemi
olmalıdır. Gelişigüzel güncelleştirmeler,
cağımıza uyarlamalar bu oyunlann
tadını kaçınr. Tıpkı modern Shakespea-
re uygulamalannın çoğunda görüldüğü
gibı.
Musahipzade oyunlannjn özel tadını
yeniden üretmek isteyen sahneye koyu-
culann, oyunculann, dekor ve kostüm
tasanmcılannm, bestecilenn, bir kültür
birikiminin bütün inceliklerini öğren-
miş olmalan gerekir. Bu. bızım gibı
oyunculuk eğitimi veren kurum sorum-
lulannın da görevı olmalıdır. Çünkü bu
bılgi birikimi. yalnız Musahipzade
oyunlan için değil, Osmanlı dönemini
ele alan bütün tarih oyunlan için de ge-
çerli olacaktır. Gerçek çağdaşlaştırma
ancak bu bilgı birikiminin bılincı içinde,
eleştirel bakışı da yitirmeden yapılırsa
başanlı olma şansı taşır. Gelişigüzel uy-
gulamalann ise yanlış bir eğlendiricilik
anlayışını köriiklcmekten öte işlevi ol-
mayacakür.
UYARILAR1.
İnsan dediğin saçaktaki
Güvercinin farkında olacak
Ve bir çıçek açacak kendince.
Buaşk varyabuaşk,
Dikkat!
Yangında ilk kurtanlacak.
2.
Sevmeye başlayınca binnı
Kendımı yıkıp yeniden k
Çünkü bu yeni bir aşktir
Ve temeldeki yerini mutlaka
alacaktır.
Yabanalar için inşaata girmek
Tehlikeli ve yasaktır.
3.
Bir akşam tek başınıza
Bır otele giderseniz
İçinizde yaralı bir aşkla,
Ucuz bir otele ama temiz.
Kıymetli eşyanızı
Müdürivete teslim edinız.
METİN ALTINOK
SONE
Bu uydu çağında çaresizliği gördüm.
Sinekler konarken insan yüzlerine.
Hastane kapılannda ağıtİar duydum.
Gözü yaşlı kadınlar vururken dizlenne.
Soğuk kış günleri karla kaplı yollarda,
Gördüm bata çıka yürüyenleri.
İple dikilmiş yırtık lastik ayaklannda,
Yaka bağır açık bir ceketti giydikleri.
Vr
e akşamla birlikte gelirdı odama alkol,
Şobada yanarken kuru rneşe odunu.
İç dostum derdi beni. iç ve yok ol.
Silerdi içımdeki utanç duygusunu.
Acının dudaklan varsın benimle solsun.
Kapım açık her ölüme nasıl olursa olsun.
METİN ALTIOK
Kültür ve sanat
dumanla boğulur mu?
AYŞEGÜL YtKSEL
Sıvas'ta din bağnazlannın aleşc verdiği kültür ve sanat in-
sanlanmızın acısıyla günlerdir boğulurcasına yaşıvoruz. Bo-
ğulurcasına ama boğulmamızı isteyenlere ınat yaşamak ve
çalışmak. bugün ellilerini süren benim kuşağımdan bır dolu
insanın vazgeçilmez yazgısı...
Hitler Almanyasffida insanlann gaz odalannda boğuldu-
ğu günlerde Türkiye'de doğan bizler kafa kağulanmıza bası-
lan damgalarla ekmek yemeye hak kazanmışız. İç çamaşı-
nlanmız eldc dıkılmış. paltolanmız tersyuz edilmiş. pabuç-
lanmıza pençe vurulmuş Tok gozlü olmavı, yalnızca haketti-
ğımizi almayı, bir de başanlı olmak içın çok çalışmak gerektı-
ğını öğrenmişiz. Atatürkdevrimlerineyürekten bağlanmışbır
ara kuşak...
Babalan"Şarkhizmeti"yapanlarGüneydoğununkuşuç-
maz kervan geçmez yoilannı aşarak. trahoma hastalığından
gözlen akmış, başka bir dil konuşan insanlarla buluşmuşlar
küçük yaşta. Bir kaç Kürtçe sözcük, bir kaç türkü anı kalmış
onlardan.
PKK olaylan yok o zamanlar. Eşkıya korkusu var. İnsan-
lar hastahklı ve mahzun. Onlar bizim vatandaşmıız değil mi
yoksa?
1950'lı yıllarda Aziz Nesin'in öykü kitaplannı yutarcasına
okurken. Naznn'ın bu dünyada varolduğunu. el yazısıjla
kağıda geçirilmiş kitap sayfalan arasında saklanan şıirlerini
ilk kezgördüğümüzde öğrcniyoruz. Oysa "çok partılı demok-
rasi"\e geçmişız; ülkemizı "ekonomık kalkınma" dalgası
kasıp kavuruyor.
Kimi tanışlanmız "çağ atlayıveriyor" daha o zaman. Dar
gelirli orta sınıf ailelerin çocuklan ise başarmak için çok çalı-
şmalı yine de. Güneydoğu'daki insanlanmızın bu \enı "re-
fah" düzeninden hiç mı hiç pay almadıklannı anlayacak \ aşta
değıliz henüz.(Almış olsalardı. bugün boğulurcasına yaşadı-
klanmızı vaşar mıydık?) Çeşitli Anadolu kentlennde Atatürk
heykellerini kıran ellerin. bugün Sıvas'ta sanat ve kültür in-
sanlannı ateşe veren ellen yetiştirip beslediğinı de anlaya-
mayızdaha. Bizi yönetenlerde anlamıyormu?
23 Nısan 1960'da ünıversite öğrencisiyız. Turan Emeksiz'i
vitirdiğimiz gün, Hanya'yla Konya'yı ıyice ayırdetmeyi öğ-
reneceğimız yeni bir dönemin başlangıcı...Bir sonrakidersyılı
başında. kimi hocalanmızın 147'lıler arasında yeraldığını öğ-
reniyoruz. Atatürk heykellerini kıran. Güneydoğu'ya sahip
çıkmayan onlar mıydı?
Bu yıllarda kıtaplığıma giren ilk eleştin kitabı Asım Bezir-
ci'nin. Bu kıtabın varlığı sıradan bir okur-yazar olmanın öte-
sine geçtiğimi göstenyor. onurlandınvor benı. Metin Altıok
gencecik o zamanlar. Benim kuşağımın şairi; şiirleri dcrgıler-
de. Saz ozanı Nesimi Çimen'in türküleriyle de 60'lann sonun-
da tanışıyoruz. İnsandan yana olmanın keyfi Aşık Ve\sel"in.
Ruhi Su'nun. Nesimi'nin türküleriyle yaşanıyor. "
1970*ler üniversitede öğretmenlik yıllan. Bizim kuşaktan
L'ğur Mumcu Hukuk Fakültesi'nde asistan. Forumlar. boy-
kotlar, sonu gelmeyen cenaze törenlen ve ardından 12 Mart.
Tutuklanan, işkence gören öğretim üyeleri. sanat insanlan.
Dekanı tutuklanmış bır fakültede jandarmanın ayak sesleri
kapıya ulaşana dek ders yaptığımı anımsıyorum.
Daha sonraki MC'li yıllarda ise bölüm kurullannın. üni-
versiteye idari personel olarak yerleştirilmiş komandoları ta-
rafından basılması, dışarda iki karşıt grup siiahlı çatışmaya
girmişken öğrencılen içerde tutma adına da olsa karşıt
grup siiahlı çatışmaya gırmişken-öğrencileri içerde tut-
ma adına da olsa- dersi sürdürmek, eksik kalan derslen yazlar
boyunca tamamlamak bıryaşam biçimi oluyor. Neyoğun bir
çalışma, ne çok özveri... Neden her şeyin bedelini hep bız ödü-
yoruz? Azız Nesin. Asım Bezırci. Metin Altıok. Nesimi Çi-
men durmadan üretiyorlar bu arada.
Bu dünyadan Nazım'ın geçtiğini artık herkes bıliyor. İrtica
ıyiden iyıye örgütlenmekte. Türkiye her türden iç çatışmanın
odağı. Maraş olaylan...Suçlu Azız Nesin mi?
1980'lerde bütün bu olan bitenlerin faturasınm birbölümü
jine bilim adamlanyla kültür ve sanat ınsanlanna çıkartılı-
>'or
-
Televizyon araalığıyla azarlanıyor. Universiteden uzak-
laştınlanlar bu kez hocalanmız değil. 1402"lik olan arkadaş-
lanmız. TDK'nın bağımsızhğını yitirmesiyle yıllardır çiçek
gibı büyütmeye çalıştığımız an Türk diline "uydunna dil"
damgasının vurulması; YÖK'ün ünıversitelere doldurduğu
başedilmez kalabalığı. eğitim ilkelerinden ödün vermeden
eğitme yolunda. akıntıya kürek çekercesine harcanan çaba-
lar. "Türban" sorununun nasırlaşması...Ne oldu laikliğe?
Ekonomimiz "liberal"leşmekte, ama Nazım hala vatan-
daşımız değil. Derken, 2 Temmuz 1993'te Sıvas'ta. toplumun
"çağ atlama"yla "çağ dışı'" kalma arasında kırk yıldır ya-
şadığı çelişkınin bedeli bir kez daha kültür ve sanat ınsanlan-
na ödetiliyor. Kültür ve sanat dumanla boğulmaz.
Demokrasıye, düşünce ve söz özgürlüğünü. insan haklannı
ve laikliğı savunduklan, durmadan ürettikleri için yok edilme-
ye çalışılan Mumcu, Altıok, Bezirci, Behçet Aysan, Nesin.
bugün ellilerini sürdüren kuşağın. çalışmayı. eğitmeyı ve üret-
meyi yaşam biçimi yapmış bolümünün geçmişinın ve gele-
ceğinin bir parçasıdırlar. Biz ikibinü yıllara yaklaşan toplu-
mun nöbetçisıyiz. Çalışmaktan yılmamış bir ara kuşak...Tam
yanm yüzyıldır tanığız utanç manzaralanna. Utanması gere-
kenler utandı mı hiç?