Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20TEMMUZ1993SAU
12 DIZIYAZI
Hela çukuru
dediği Meclis'e
girmek istemiştiCemalettin Hoca bütün ko-
nuşmalannda ve yazılannda
Islamiyetin particiliğe karşı
olduğunu. secimlere katılma-
nın, oy vermenin kâfirlik ol-
duğunu söylüyor. Partilere ve
parti liderlerine ağza ahnma-
yacak saldınlar yöneltiyor.
Bu saldınlan yapan Cemalet-
tin Kaplan, 1977 seçimlerinde
MSP Erzurum adayı idi. Hem
Partiliydi, hem de milletvekili
olarak o hela çukuru dediği
yere girmek istemişti. Bu ken-
dısine hatırlatıhnca, bir tutar-
sızlık içinde olduğu söylenince
şucevabı verdi:
"Adaylığımı koydum. Ama
bu ne idi? Inanarak değil. Di-
yeceksiniz ki. niye inanmadı-
ğınız bir şeye ha dedin. Dedik
ki kürsüde bazı meseleleri açık
açık konuşma mümkün ol-
muyor, hiç olmazsa ne yapa-
nz.. şöyle meydanlarda konu-
şahm dedik. Onu gözden
geçirelim. bir de şu partinin.
particiliğin tadıru tuzunu,
içinden yakından bir araştıra-
lım, bir. İkinrisi bunun fetva-
sını sorduk biz. Dediler ki
fetvası ahnmıştır. İstanbu"da
Mehmet Zati Kotku Efendi
ve benzen hoca efendilerden
fetvası ahnmıştır. Biz de 'ya,
şunun fotokopisini getirin gö-
relim' demek lüzumunu his-
setmedik. Fakat sonradan bir
de baktık ki ne fetvası var ne
bir şeysi var. Hatta Mehmet
Zati Kotku Efendi, Müminle-
rin Vasfı adlı eserinde başlık
atmış, partı hiç de doğru bir
şey değildir. Ve sonradan yap-
tıklan baskıda o siyah yazılı
satın kaldırmış bizim efendi-
ler. Velev ki hata ettik diyelim.
Bir hadis var. mümin bir de-
likten birdefa ısınlırdiyor."
Şimdi düşünmezamanıCemalettin Kaplan ile yaptı-
ğımız tartışmalı sohbet bugün
bıtti. Dizi sırasında okuyucula-
nmızdan çok sayıda telefon gel-
di. Onlann görüşlerinden ya-
rarlandım. uyanlannı dikkate
aldım. Bazı konularda da ken-
dilerinden farklı düşündüğümü
belirttim. Hepsıne yeniden te-
şekkür ediyorum.
Bir konuyu yeniden vurgula-
mak isterim. Bu dizi ile yapmak
istediğimiz. İslamiyeti bir ikti-
dar araa olarak gören ve bu
iktadar altında neler yapmak
istediğini söyleyen Cemalettin
Hoca'nın görüşlerini okuyucu-
lanmıza aktarmaktı. Bazı oku-
yuculanmız Kaplan'ın görüşle-
rine büyük bir öfke duyduklan-
nı belirttiler. Neden böyle biri-
sine Cumhuriyet'in sayfalann-
da yer verdiğimizi sordular.
Bazı gazeteci arkadaşlanmız da
benzer yönde yaalar yazdılar
Birinci olarak Cemalettin
Kaplan görüşlerini söylemiştir.
Sonunda söyledikleri bir görüş-
ten ibarettir. İkincisi. Cemalet-
tin Kaplan'ın görüşleri yurtdı-
şında çevresine topladığı bir
HAYA
kaç yüz kişilik bir topluluğun
görüşleriyle sınırlı değildir. Bir
çok fanatik. Cemalettin Kap-
lan"ı hiç tanımasa da, hiç hoş-
lanmasa da benzer görüşleri
savunuyor. Ne yazık ki. yirmin-
ci yüzyıbn sonuna iyice yaklaş-
tığımız yıllarda Türkiye'de bu
görüşlerin savunuculan var.
Ama iş yalnızca bu görüşleri sa-
vunmakla da bitmiyor. Bu tür
insanlar karşısındakine saldır-
mavı da bir hedef olarak belirli-
yor. Görüş görüş olarak kalsa,
tartışırsın, ikna etmeye çabalar-
sın. Ama saldırganhğı besleyin-
ce ve açıkça katletmeyi savu-
nunca olay yeni bir boyut
kazanıyor.
Kapİan'ın görüşleri saldır-
ganhğı açıktan dile getiriyor.
Din adına. İslamiyet adına. ina-
nan insanlan da hedef alabile-
cek bir bağnazlık noktasına
ulaşıyor. . Şuna inanıyorum ki.
İslamivet'e inanan insanlann
ezici çoğunluğu Kaplan'ın fi-
kirlerini endişeyle izlemişlerdir.
Onlann böylesiı«e bir saldırgan-
lığı ve hoşgörüsüzlüğü destekle-
yeceğini hayal bile etmiyoruz.
Ama bu ülkede Cemalettin
Hoca gibi düşünen. hatta on-
dan daha fanatik ve saldırgan
kimseler var. Bu görüşleri ve bu
eğilimleri bilmek ve Müslüman-
lan bunlardan ayırmak, büyük
çoğunlukla banş ve dostluk.
huzur ve hoşgörü ortamı içinde
yaşamak gibi bir işimiz olduğu
kesin. 60 milyon nüfuslu bu ül-
kede, değişik inançlardan ve
değişik görüşlerden çok sayıda
insan yaşıyor. Bir ortak nokta
bulmak ve bağnazlığı tecrit et-
mek zorundayız. Yoksa bu ül-
ke cehenneme döner.
Cemalettin Kaplan dizisinin
bence en büyük önemi, bu bağ-
nazlıklardan nasıl kurtulacağı-
mız üzerine daha fazla kafa
yormaktır. Şimdi öfkeyi bir ya-
na bırakıp düşünmek zorunda-
yız.
BİTTİ
Sıvas'taölümdenkurtulanLütjîKaleli anlatıyor , . .
Laiklikvedemokrasi nasıl korunacak?
Şair Meün Altıok da yaşamını
yitirince şimdüik 37 kişinin ölü-
müyle sonuçlanan Sıvas katlia-
mı, hiç kuşkusuz tarihe kara bir
leke olarak geçecek.
Bu katliamdan sağ kurtulan-
lar, yaşadıklan o vahşeti en ince
aynntısına dek yazmalıdırlar.
Herkes. olayın bir boyutunu -ta-
bü ki yaşadıklannı- anlatmalı:
anlatılan bu gerçekler birbirine
eklenerek ortaya bir Madımak
Belgeseli çıkmabdır...
Benim dileğim bu.
Gazeteler bu konuda gayret
göstermeli, ola>ı yaşayan insan-
lara ulaşmah. onlan konuştur-
mahdırlar.
Bunu. şunun için yapmahdır-
lar
1 - Sekiz saat süresince Sıvas'ta
laik devlet yoktu; sokakta oluşan
şeriat devleti vardı; hem de tüm
kurum ve kurallanyla...
2- Yetkililer, şeriata yandaş
durarak yalan ve yanlış bilgilerle
kamuyu yanıltıyorlardı.
3- 36 İtişi cennete gitmek için
Müslümanlık adına yakıhyor-
du...
Bunun ne dini, ne de insani bo-
yutu vardı; bu düpedüz cinayetti;
Tann adına can alarak Tann'ya
"şirk" koşmaktı: yani kâfirlikti...
Evet, Sıvas'ta Atatürk'ün te-
mellendirdiği Türkiye Cumhuri-
yeti Devleti, 2.7.1993 Cuma günü
şeriata yenik düştü.
O gün Sıvas'ta devlet, sokağa
dökülüp can almak isteyen bir
azgın gruptu. Bu azgın grubu
yönlendiren, Refah Partili Bele-
diye Başkanı Temel Karamolla-
oğlu idi. Belediye Meclis üyesi
Cafer Erçakmak'tı. Malatya'dan
ve diğer illerden gelen Aczmendi-
ler'di. Hizbullahçılar'dı. Ve dev-
letin güvenlik birimlerine yerleş-
miş olan bürokratlar ile görevü-
lerdi... Şeriat isteyen kalabalık,
bunlarla sarmaş-dolaşü...
Bunlan, devleti temsil eden Sı-
vas Valisi Ahmet Karabilgin'in
açıkladığı raporlardan öğrendiği-
miz gibi. yaşayarak bizler de gör-
dük.
Madımak Oteü'ne sıkıştınlmış
seksen kişi ile beraber Sıvas Valisi
de şeriat karşısında can telaşına
düşmüştü. Ve şeriat Sıvas'ta ege-
menlik kurmuştu...
Şimdi sormak gerek: Vaü Ka-
rabilgin'i böylesine çaresiz bıra-
kan neydi?
Söylentiler kanşık: Kimileri di*
yorlar ki; Cumhurbaşkanı Süley-
man Demirel. diyesiymiş ki: "Be-
nim halkımla polisimi karşı kar-
şıya getirmeyiniz!"
Hangi haÜc, hangi polis?
O halk, o polis. sokağa egemen
olan şeriat devletini seslendiri-
yorlardı. Halk denilen o cani ka-
labalık, bir avuç aydını, sanatçıyı,
yazan ve bir cümle mazlum yav-
ruyu parçalamaya. yakmaya,
boğmaya and içmiş kararb mib-
tanlardı.
Saat 12.00. Yer, kentin göbe-
ğindeki Çifte Minare yanj. Beş-
on yazar. Kubbealtı'ndaki kitap
imzalamayı noktaladık. Yemek
için Madımak Oteb'nin biraz
aşağısındaki Cumhuriyet lokan-
tasına gittik. Gazeteci-yazar Bat-
tal Pehlivan ve eşi Türkan, Tur-
hal Belediye Başkanı Muhsin
Pehlivan ve on yaşındaki oğlu ile
Basın Danışmanı Ömer Bey ve
ben; araştırmacı-yazar Hüseyin
Gülkanat'ın konuğu oluyoruz.
Gülkanat Sıvasb. Bize Sıvas'ın
ünlü yemeklerini sayıyor, sonra
sebzeb fınnda tava söylüyor. Ağ-
zmıza layık; afıyeUe yiyoruz... O
ara bir grup gösterici peydahlanı-
yor; yanlannda takım komutan-
lan gibi yer alan pobslerle birlikte
koşar adım lokantanın önünden
geciyor. Pek önemsemiyoruz.
Enimize-uzunumuza yemekleri-
mizi yiyoruz. Ancak, "Şeytan
Aziz". "Sıvas, Aziz'e mezar ola-
cak". "Yaşasın şeriat" gibi slo-
ganlar yükseliyor. Oturduğumuz
yerden hafıfçe kalkıp pencereden
dışanyı gözetbyoruz. Az önce
önümüzden geçen o küçücük
grubu büyümüş görüyoruz...
Lokantadan cıkıyoruz, vakur
adımlarla, saat 14.00'te başlaya-
cak olan etkinbğin yapılacağı
Kültür Merkezi'ne yöneliyoruz.
Arif Sağ'ı dinleyeceğiz. Sonra da
Hasan Uysal'ın yöneteceği ve Sa-
mi Karaören, Raif Türk. Şükrü
Gökbulut. Mustafa Yalçıner ile
Soner Doğan'ın konuşacağı pa-
neli izleyeceğız...
Etkinliği düzenleyen, Pir Sul-
tan Abda] E>emegi'nin sonımlu-
su yazar dost Ali Balkız, önümü-
zü kesiyor, bizi Madımak Oteb'-
ne davet ediyor.
Madımak Oteü'nin lobisi kala-
babk. Arif Sağ, vereceğj konser
için sazını ayarlıyor. Ünlü ozan
Cahit Külebi ve gazeteci Sami
Karaören pencere kenannda ya-
renbk ediyorlar: sonra Cahit Kü-
lebi'nin önerisiyle kalkıp Sıvas'ı
dolaşmak istiyorlar. Külebi Sı-
vasb. Kimbilir ne kaynatacak-
lar...
Aziz Nesin, kaldığı odadan lo-
biye iniyor. Daha koltuğuna
oturmadan koruma polisi. gü-
venliği bakımından Nesin'i geldi-
ği odasına gönderiyor...
Kalabalığın bir bölümü, otelin
önünde dolaşıyor, slogan atıyor.
Dışandan aidığımız haberlere
göre Kültür Merkezi'ne taşla sal-
dın başlamış... tçeride bin beş yüz
dolayında insan varmış. Saldır-
ganlarla çatışıyorlarmış. Dışan-
dakiler cam, çerçeve kınyorlar-
mış. Aziz Nesin'in canıru ıstiyor-
laraıış...
Aziz Nesin'in. Kültür Mer-
kezi'nde olmadığı anlaşıbnış.
Kalababk. Madımak Oteb'ne ge-
byormuş...
Madımak Oteli kuşatıldı. Po-
bsler önde. Kalababk taşkın.
Kan istiyor...
Belediye Başkanı'nm sözde ya-
tıştıncı konuşrnasını duyuyoruz.
Alkış abyor. Bu nasıl bir yatışün-
n konuşma ki!.. Yatışuncı sözle-
rini toparlarsak, şu sonuç çıkı-
yor: "Amaca ulaşıbnıştır, dağıbn
artık!"
Ve Başkan gidiyor. Kalababk
dağılmıyor. mevzileniyor. Yer-
den, karşı binalann pencerelerin-
den taş atmaya başhyor. Bizler,
lobiden uzakJaşıyoruz: merdiven
boşluğunda toplaşıyoruz. Yola
cepheb odalann pencerelerini
açamıyoruz; tahrik olmasm diye
perde gerisinden gözetbyoruz.
Bir şeyler yapmamız gereki-
yor: Asım Bezirci, Ali Balkız ve
benden oluşan bir yazı kurulu
kuruyoruz. Ne var kı, hazırladı-
ğımız yazıyı ilgililere ulaştıracak
olanağı bulamıyoruz.
Aziz Nesin, Başbakan Yar-
dıması Erdal İnönü ile telefon
görüşmesi yapıyor. Durumun va-
hametini anlatıyor. înönü, gü-
vence veriyor: Bizlerin kıbna bile
zarar gelmeden kurtulacağız...
Arif Sağ, tanıdığı parlamenter-
lere telefonla ulaşıyor. acil önlem
abnmasını istıyor...
Atılan taşlar yukan katlann da
camlannı kırmaya başhyor. İçeri
gelen taşlara bakıyoruz. İki gün-
den beri otelin önünde duran kal-
dınm taşlan bunlar. Belediye,
sözde kaldınm onanmı için o taş-
lan yığmış oraya. Ama iki gün-
den beri çalışan yok orada. Ve o
taşlar sistemli bıçimde bize atıb-
yor şimdi. Hiç arabksız, tepeden
tırnağa otelin camlan bu taşlarla
kınbyor; ve bizler odalardan
uzaklaşıyoruz. kapılan örterek
merdivenlerde toplanıyoruz.
İnönü'den aidığımız güvenceyle
kendi aramızda söyleşiyoruz...
Ünlü halk ozanımız Davut Su-
lari'nin kızı Edibe Sulari. taa İs-
viçre'nin Bazel kentinden gelmiş.
O'nunla tanışıyoruz. Geçen ay,
konuşmaa olarak beni Bazel'e
çağırmışlardı. Vize alamadığım
için gidememiştim. Ona çok üzül-
düğunü söylüyor. Arif Sağ ile
arasındaki kırgınlığı anlatıyor:
Küçükten kusur, büyükten af di-
byor...
Atılan taşlarla kınlan cam ses-
leri daha bir yoğunlaşıyor. "Ne
bitmez cam varmış" diyor bir ar-
kadaş. "Bunlar ikindi namazına
da gitmiyorlar: anlaşılan ikindi
namazını kazaya bırakıyorlar..."
- Acıktık, diyor hanım arka-
daşlardan birisi. Yanımda halk
na duruyor Yanına gidiyorum,
koluna girip dördüncü kata çıkı-
yoruz. Penceresı dışan bakma-
yan bir küçük odaya gıriyoruz.
Aziz Nesin sandalye\e oturuyor;
ben kapı önüne geçip onun koru-
malığına soyunuyorum. Sılahım
ne? iki ince çıta! Çok komik!..
- Aziz Bey'i bununla mı koru-
yacaksın diyor hanım arkadaş-
lardan bin. Fiyakam bozuluyor,
elimdeki çıtalan atıyorum.
Duman kokusu artıvor. Birar-
kadaş. aşağıya inmemizi istiyor.
Aziz Nesin ile el ele tutuşuyoruz.
Önümüzde gençler. merdivene
doluşuyor. Onlara öncelik ven-
yoruz. Ancak, seksen kişı daracık
merdivenlerde hızb hareket ede-
miyor... Daha biz merdıvenin
başındayken gençler geri çekilı-
yor. Biz de geriye çekibp küçük
odaya giriyoruz ve kapıyı kapatı-
yoruz...
Gençlerin çığbklan yeri göğü
ınletiyor
Lobiyi yakmışlar. Merdiven
boşluğu bir baca gibi duman ve
alev taşıyor. Alevler. bir ejderha-
nın dili gibi yabyor sağı-solu.
geçip pencereye ulaşıyoruz. Başı-
mı uzatıyorum dışan, temiz hava
doluyor ciğerlerime, kendime ge-
liyorum. Ve avaam çıktığı kadar
bağınyorum:
-İmdaaaat!..
Durmadan imdat istiyorum.
Beni duyan vok. Yangın binayı
kuşatmış. Aşağıda bu Jurumdan
zevk alan bir kalababk "Allahu-
ekber" çığlıklan atıyor. Bu nasıl
insanbk. bu nasıl Müslümanlık?..
Nihayet beni farkediyorlar.
Çatjya çıkmamı söylüyorlar.
Merdivenlerin yandığını söylü-
yorum. az ilerde gözüme ilişen it-
faiye arabasını yanaşünp bizi
kurtarmalannı istiyorum. tste-
ğım yerine getinlıyor. Merdiven,
bulunduğumuz pencereye yana-
şınca, önce Aziz Nesin'i. sonra da
kendimi merdivene atıyorum...
- Çok şükür kurtulduk, der-
ken, Aziz Nesin'i tanıyan sakallı
birisi. (Sonradan adının Cafer
Erçakmak olduğunu öğrendiğim
Belediye Meclis üyesi) bağınyor:
- Kurtarmayın onu! Esas ölecek
adam o!
Ben karşıbk veriyorum:
Madımak Oteli'nin içi... Asım Bezirci, Aziz N<
Güzelinsan Asım
Bezirci, Metin Ahıok,
Nesimi Çimen,pınlpınl
hayat dolugencecik
insanlar büyük bir
ihanet sonucu
öldürüldiiler. Bu
cinayet, herkesingözü
önünde, önceden
tasarlanarak, bilerek ve
isteyerek işlendi.
Bugünküyöneticiler
şunu bilmiş olmahlar ki;
Aziz Nesin'in deyişiyle:
Buşeriat bu denti
beslenirse,yarın o
Başbakan 'ınsaçından
tutupçekerler,o
Cumhurbaşkanı'nın
kıravatından tutup
sürüklerler.
Arif Sağ ve diğerleri olaydan önce bir arada.
Olaj sonrası karakolda. (Fotoğraflar. BATTAL PEHLİVAN)
ozanı Nesimi Çimen duruyor. O
da göbekb', ben de... İkimizi su-
nuyorum:
- Bizim göbeklerimiz size iki
gün yeter. diyorum. Gülüşüyo-
ruz.
Zaman ilerliyor. İnönü'nün
güvencesi anlamını yitiriyor. Ben
aykın konuşmaya başhyorum:
- Arkadaşlar, bu azgın güruh
can almadan gitmeyecek!..
- Morabmizi bozma amca. di-
yor genç bir kızımız.
Ama gerçek bu. Saatler boyu
bağıran, söven, taşlayan bu gü-
ruh, hâlâ deşari olmadı. Tersine
daha bileğlenmiş olarak saldır-
ganbğını azdırdı...
Oda kapılan tamamen kapab.
Loş ışıkta merdivenlere serilmiş
durumdayız. Dışanda olup bi-
tenlerden habersiziz. Saat 19.30'-
dan sonra elektrikler kesiliyor.
Ve karanlıkta kahyoruz...
Bir duman kokusu burunlan-
mıa yakıyor. Neler oluyor dışan-
da? Bizi korumaya soyıınmuş
gençlerimiz, otel önündeki ara-
balann yakıldığmı söylüyorlar.
Paniğe kapıbyoruz... O ara Aziz
Nesin ilişiyor gözüme. Yanında
koruma polıslen yok, yalnız başı-
Kara duman kuşatı>or her vanı...
Gençlerin çığlıklan bir veya iki
dakika sürüyor, sonra kesibyor...
Aziz Nesin ile küçük odada
kıvranıyoruz.
- Ne yapacağız diyor Aziz Ne-
sin.
- Öleceğiz. diyorum.
- Korkak ölmek istemıvorum,
divor Aziz Nesin. Yatağa uzan-
mak istiyor. İçim parcalanıyor.
öfkem kalkıyor, ağlamak istiyo-
rum...
İçerideki oksijen iyice azah>or.
Ölümü dujTjmsuyorum ilikle-
rimde. Soluğum darabvor. Kapı-
yı yokluyorum. Isınmış. Cam.
sıcaktan şekil değiştiriyor. Alevin
kızılbğını seçiyorum koridorda.
Birden. yan odaya geçmek dü-
şüncesi parbyor belleğimde.
- Aziz Ağabey, diyorum, Yan
odaya gecebilirsek belki kurtula-
biliriz.
- Hemen. diyor Aziz Nesin.
El ele tutuşuyoruz. Yanma-
mak ve boğulmamak için hırka-
mı başıma doluyorum. Kapıyı
açıyorum. Korkunç bir duman
ve sıcaklık hücum edıyor üzeri-
mize. Gayridönüş vok, dalıyoruz
ıçine. Elyordamıyİa yan odaya
- O bır insandır!
Meclis üyesi hiddetleniyor:
- O insan değil, hayvandır! Öl-
mesi gerek onun!
İtfaîyenin kancasını abyor,
Aziz Nesin'in beynini parçala-
mak ıçın hazırlanıyor. Maiye-
tindeki görevliler de ondan geri
kalmıyor. Birisi. Aziz Nesin'in bi-
leğinden tuttuğu gibi aşağı fırlatı-
yor. Aşağıda salyalan akan
kuduz köpekler, Aziz Nesin'i
parçalamak için kapmak istiyor-
lar. Ancak, Aziz Nesin, merdiven
basamaklanndan birini yakab-
yor, bedeni aşağı sarkarken asılı
kalıyor, O haliyle vuruyorlar;
kan içinde kabyor Aziz Nesin.
Çılgınhk bu! Cennet hayabne ka-
pılmış bu çılgınlan durdunnak
gerek...
- Polis! diyerek feryat ediyo-
rum. Şimdiye dek hiçbir müda-
halede bulunmayan ve otelle bir-
likte 36 insanın yanışını onlarla
birlikte seyreden pobslerden im-
dat umuyorum yine de... Başka
seceneğim var mı ki?.. Ola ki, içle-
nnden bırkaç tane insan sütü
emmiş çıkar diyorum... Nitekim
yanılmıyorum. iki yiğit çıkıyor.
Aaz Nesin'i lınç edılmekten kur-
tanyorlar. Ben de atlıyorum ara-
banın üzerinden yere; Aziz Nesin
ile aynı anda polis otosuna bini-
yorum. O ara bir polis hâlâ Aziz
Nesin'e yumruk aUyor. Koruyu-
cu meleğimiz komiser. o polisi
tersliyor. arabanın arkasına iti-
yor. Ben Aziz Nesin'in başının
altına hırkamı koyuyorum. Ba-
şından aldığı darbeler. derisini
parçalamış, kan akıyor..^ Cum-
huriyet Üniversitesi'nin Acil Ser-
vısi'ne yetişiy oruz ve hayata yeni-
den dönmüş olu\oruz...
Kendime gelince olaylan yeni-
den gözden geçirdim ve şu soru-
lan seslendirdim:
1 - Kaldınm onanmı için getiri-
len o taşlar niçin döşenmemişü?
2- Otel ve ıçindeki insanlar
yandığı anda, orada hazır bulu-
nan itfaiye neden müdahale etmi-
yordu?
3- Vab'nin önlem istekleri ne-
den yerine getirilmiyordu?
4- Erdal Inönü'ye rağmen, ne-
den takviye kuvvetleri gelmiyor-
dvP.
5- Süleyman Demirel. ıçerdeki-
leri. dışardakilere feda mı etmişti?
Bu sorulann yanıtlannı eylem
içinde buldum:
1- Kaldınm taşlan tam üç saat
sistemli biçimde atılarak içerde-
kilerin merdiven boşluğunda
toplanması sağlanmıştır. Böylece
toplu öldürme gerçekleştırilmiş-
tir.
2- İtfaiye, can kurtarmak için
değil, ceset toplamak için getiril-
mişti.
3- Vali ve Erdal Inönü'ye rağ-
men devlet, Evren ile başlayıp
Özal ile yaygınlaşan şeriatçı kad-
ronun elinde kalmıştır.
4- Süleyman Demirel, eski par-
tisınin oy kaybetmesini istemi-
yor; "Bana sağcılar suç işliyor
dedirtemezsıniz" dercesine, sağı
himaye eder olmuştur.
Ama o sağcılar, şeriat devleti
istiyor. irtıcayı seslendiriyorlardı.
Atatürk'ün büstünü kınyor;
Kültür Bakanbğı'nın yaptırdığı
Ozanlar Anıtı'nı caddelerde sü-
rüterek parçalıyor; obnası gere-
ken laik devlete kafa tutuyordu.
Peki. şimdi söyler misiniz Sa-
>in İnönü, bir sosyal demokrat
partinin Genel Başkanı ve Başba-
kan Yardımcısı olarak. sekiz saat
gibi uzun bir sürede seksen kişi-
nin can güvenliğıni sağlayama-
mışken. Türkiye'nin aydınlık
geleceğini nasıl koruyup kollaya-
caksınız? Uygarbğın vazgeçilmez
olan demokrasisini ve laisizmıni
nasıl yaşatacaksınız?..
Bu soruvu Başbakan'a yönelt-
miyoruz; çünkü O. Van ile Sıvas'ı
birbirine kanştıracak denli ülke
gerçeklerine yabana. Sıvas olayı-
na çok daha yabancı. Ve de Is-
lam'ın şartlannı bir kez olsun
yerine getırmediği halde şimdi
yapay Islamcı. Şeriata yandaş
durarak ülkeye zarara...
Gerçek Müslümanlar. insanla-
n yakarak can abcı olamazlar.
Çünkü bilirler ki. can almak sa-
dece Allah'ın hakkıdır. Bu cani-
ler, Allah"a "şirk" koşmuşlar.
kâfır olmuşlardır. Allah'a hoş
gelmek, O'nun cennetinde yer al-
mak, insani sevmek ve onun hak-
lanna saygılı olmakla mümkün-
dür. Kul hakkına saygı gösterme-
yen, Allah'a da saygı göstermiyor
demektir. Çünkü, diyor ki Aİlah
"Bana kul hakkıyla gelmeyiniz,
sizi bağışlayamam." İnsanın en
doğal hakkı olan yaşama hakkını
«cımasızca onun elinden alanlar,
Aİlah tarafmdan bağışlanamaz-
lar...
Güzel insan Asım Bezirci, Me-
tin Altıok, Nesimi Çimen. pınl
pınl hayat dolu gencecik insanlar
büyük bir ihanet sonucu öldürül-
düİer. Bu cinayet, herkesin gözü
önünde, önceden tasarlanarak,
bilerek ve isteyerek işlendi. Bu-
nun başka bir açıklaması ola-
maz...
Bugünkü yöneticiler şunu bil-
miş olmahlar ki; Aziz Nesin'in
deyişiyle: Bu şeriat bu denli besle-
nirse, yann o Başbakan'ın saçın-
dan tutup çekerler, o Cumhur-
başkanfnın kıravatından tutup
sürüklerler...
LÜTFİ KALELİ
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKCÎ
Ölümden Dönenin Anlattıkları: (4)
Korku Filmleri Gibi...
Ozan Zerrin Taşpınar. 2 Temmuz Cuma günü, gerici
dazlakların, Sıvas'ta Madımak Oteli'ne saldırı hazırlıkla-
rını anlatıyor, "Kalabalığın sesleri ensemde" diyordu.
Arif Sağ, gürültülü sesiyle, birileriyle telefonda konuşu-
yor. Zerrin Taşpınar şöyle diyor:
- Lütfiye Aydın, ben, Asaf Koçak heyecanlı değiliz.
Asaf Koçak, karikatürist; lobide oturmuş, insanlann
portreterini yapıyordu yanımda. Lütfiye Aydın'ın eşi Ca-
fer Can Aydın, Asım Bezirci'yle oturup satranç oynama-
ya başladılar. Telefonlar, polisle konuşmalar süreci
içinde ben asma kata çıktım; Metin, Metin Altıok olduğu-
nu şimdi çok iyi anımsıyorum, birkaç kişi daha vardı,
onlara ftkra anlattım.
-Kim?
-Ben, bir gece önce Muhlis Akarsu 'dan duyduğum bir
fıkrayı anlattım. Ilk gittiğimiz gece bize anlatmıştı Muhlis
Akarsu; Külebi, ben, Sami Bey yine içiyorduk. O da ma-
samıza oturdu. "Ben Kangallıyım" dedi. "Bir Kangal fık-
rası anlatayım mı?"
- Anlatın!
- Fıkra şöyle: Kangal'da ünlü bir adam varmış, hazır-
cevaplılığıyla ün yapmış. Ne söylense altta kalmıyor, ya-
nıtı yapıştırıyor. Onun adına "Mirza" dedi Muhlis Akar-
su, emin değilim, Kangal a bir kaymakamla mal müdürü
atanmış. Bunlar, Mirza 'nın ününü duyuyorlar, "Bir kar-
şılaşsak da ya da bir uygun ortam olsa da atışsak söz-
le!" diye düşünuyorlar. Bir gün kaymakamla mal müdü-
rü çarşıda dolaşırlarken, bir bakıyorlar Mirza, kucağın-
da bir sıpayla gidiyor. Hemen laf atıyorlar ona:
- Oooo, güle güle büyuti
- Sağolun! diyor Mirza. Çocuğumu okula yazdırmaya
gidiyorum, ben görevimi yapayım da. Okursa kayma-
kam olur, okumazsa mal müdürü olur! Bunu anlattım,
Metin Altıok hemen içindeki ince espriyi yakaladı:
-Yav, size anlatmışbu fıkrayı, haberiniz olsun, üçoku-
muş, falan gibi yakıştırdı. Gülüştük.
Herkes çok sakin. Daha sonra lobiden bize, odalanmı-
za çekilmemiz söylendi. Tabii, benim odam olmadığı
için Lütfiye ile Cafer in odasına gittim. Kalabalığın kor-
kunç bir biçimde her saniye arttığını biliyorum, gözluyo-
rum tülün arkasından. Lütfiye ye (Aydın) dedim ki:
- Alfred Hitchcock'un "Kuşlar"filmini anımsadın mı?
- Evet, dedi
- Anımsıyor musunuz o filmde kuşlar, bir baş çevirme-
siyle artıyordu sürekli. Kalabalığın arttığını görüyorum,
hâlâ o duygu var bende, o filmi anımsıyorum.
- Dışardaki insanlann arttığını?
- Evet, başınızı çeviriyorsunuz, sanki elli kişi daha art-
mış! Böyle. Kendi aramızda konuşuyoruz, söyleşiyoruz.
Tekrar perdenın arkasından bakıyoruz; tabii bu ara slo-
ganlar, bağırtılar.. Kıyamet kopuyor dışarda. Derken taş
atmaya başladılar. Tabii daha ilk taşlar gelirken, hazır-
lanırken biz lobilere çıktık. Seslendiler: "Lobilere çıkın,
cam gelmesin!" Zafen o kadar belliydi ki, sürekli bize
ipuçları veriyorlardı gözleyenler. "Kaçın, pencerelere
yanaşmayın. Kapılan kapatıp lobiyegidin!" Ondan son-
ra, o uzun lobide bekleme süreci başladı. Bu süre içinde
ana ara odaları kontrol ediyorduk. Yani, taş, camla birlik-
te bir şey atılır, yanar falan diye. Ondan sonraki saatler
hep lobide, onlann o çığlıklan, haykırmalan, bağınşları,
taş sesleri ile geçti. Ben kendimi hep sakin olarak düşü-
nüyorum. Yalnız Belediye Başkanı'nm (Temel Karamol-
laoğlu) konuşmasını, Lütfiye'nin "Çekil, taş gelecek,
yaralanacaksın" diye bağırmasına karşın pencereye
odanın ortasına dek geldim, camlar kırıktı zaten, Başka-
nın konuşmalannı dinledim.
- Ne diyordu?
- Valla, "Biz Sıvaslılar olarak, -güya yatıştırmaya gel-
miş- bir dereceye kadar görevimizı yaptık. tşte, şimdi
dağılın". -Ama, bu "Dağılın"ın arkasından şunu söyledi,
hep bunlan ifademde de belli ettim- "1980'i unutmayın!
Orda iki arkadaşınız tutuktandı ve 10-15 sene yattı, hiç
kimse sahip çıkmadı!" Bu söyleyişte, bana şöyle bir duy-
gu geliyor düşündükçe, "Ferdi hareketleryapmayın. Bu
tip olaylarda birkaç kişi tutuklanıyor, onlar da ceremeyi
çekiyor" gibi. Kesinlikle onlara, "Bu ayıptır, günahtır:
bunlar konuklarımızdır" filan değil. "Biz görevimizi yap-
tık, bir dereceye kadar", bunun altını ısrarla çiziyorum.
"Tam yaptık" demiyor, "Bir dereceye kadar" diyor. "Si-
ze söz veriyorum" dedi, "Bunlar bu geceye kadar, bura-
dan, Sıvas'tan uzaklaştırılmış olacak, gönderilmiş ola-
cak: ikincisi, heykel yıkılacak; üçüncüsü bu Pir Sultan
Şenlikleri tamamen iptal edilecek!" Daha çok konuştu.
Konuşması alkışfarla kesildi. Arada bir "Dağılın!" diyor.
Hani ona, "Bunu dağıt" demişlerya, o şekilde bir "Dağı-
lın!"
Şöyle küçük anılanm var: Azım Bezirci'nin elinde bir
askı vardı, bir ara; elbise askısı almış bir dolaptan.
- Bu nedir? dedim.
- Bununla kendimi savunamam ama, dedi, iki kişinin
hiç değilse karnına öyle dürterim! Hep yüzü gülüyordu.
Akşam sekize beş vardı son, yanına oturduğumda mer-
divende.
- Gel şöyle otur yanıma, dedi. Oturdum. "Peki, bu taş
ve cam kırığı sesleri şiirine nasıl yansıyacak?" dedi. "Bi-
lemem!" dedim. Saati sordu, artık çok kararmıştı merdi-
venler. Fakat, son bir saat sigara içme yasağı konmuştu
bir yangın tehlikesine karşı. Çakmağı çakıp bakmadım,
ama şöyle, en üst kattaydık osırada. yukanya doğru tu-
tup saatimi gördüm ve eminim sekize beş vardı. Yangın
demek ki çıkmamış! Ama, arabalar yanıyordu dışanda
biliyorum...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Asaf Halet Çelebinin
bir şiir kitabı. 2/ Binicilik-
te atın bayağı yürüyüşü-
ne verilen ad... Anadolu'-
da kurulmuş eski uygar-
hk. 3/ Uğur. talıh...
Arahksız yinelenen ve ar-
tık düşünmeksizin yapı-
lan eylemlerin tümü. 4/ 6
Mülkünün geliriyle yaşa-
yan kimse. 5/ Portekiz'de
bir kent... Eski dildeeşek.
6/ Damarlı ve yan say-
dam bir taş... Boru sesi.
7/ Uluslararası Çalışma Örgütü'-
nün simgesi... Kuduz. 8/ Cehen-
nem... Maddenin. bir kimyasal
tepkimeye girebilen en küçük par-
çası. 9/ Yabanıl hayvan bannağı...
Koyunlann kuzulama dönemin-
de, çobanın sürü sahiplerini dola-
şarak yiyecek ve bahşiş toplaması.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Fransız beşteci Delibes'in en ün-
lü operası... İtici neden. güdü. 2/
Düşman... Kadın giysilerinin etek
ucu, kol gibi yerlerine verev kesilmiş kumaştan yapılan süs. 3/
Bir müzık parçasının hangi hızla çalınması gerektiğini gösteren
aygıt. 4/ Bir gıda maddesi... Hint, İran dil grubuna verilen ad...
Akıl. 5/ Kıbnsta bir kent. 6/ Birçalgı... Dekorasyonda, maro-
ken eşya yapımında ve modacılıkta kullanılan deri taklidi sente-
tik maİzeme. 7/ Bir kenti ya da ülkeyi silah zoruyla ele geçirme...
Japon halk türkülerine verilen ad. 8/ Güzel sanatlann birdah.
9/ İskambildekı karo rengine verilen bir başka ad... Bir nota.