Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 4HAZİRAN1993CUMA
KULTUR
Ölümünden 60 yıl sonra Ahmet Haşim'in düzyazıları şiirleri kadar ilgi uyandınyor
Kendi ülkesinde yabaro gibiyaşadı
MEVfETFUAT
Ahmet Haşim'in yaşadığı dönemde
Osmanlı împaratorluğu'nda önemli
değışiklıkler olmuş. Türk halkı büyük
tehlıkelerle karşı karşıya kalmış.
bağımsızlığını yitirecek durumlara
düşmüş, Binna Dünya Savaşı, impa-
ratorluğun paylaşılması gıbı olumsuz
olajlar, bir kurtuluş kavgasına yol
açmış, Cumhuriyet ılan edilmiş, Ke-
malıst devrimler gerçekleşünlmişür
Içe dönûk bir sanatçı ~
Namık KemaL, Tevfik Fikret düşü-
nülür, şairlerin gerek siyasal, gerek
toplumsal konularda yazdıklan şıir-
lerle, ne denli büyük bir saygınlık ka-
zandıklan göz önünde tutulursa daha
okul sıralannda şiıre yatkınhğıyla ün
kazanmış. aynca Çanakkale Savaşı'-
na da katılmış bir gencin, böylesine
olaylardan uzak, içıne dönük bir sanat
anlayışı çerçevesinde kalmış olması in-
sanı şaşırtabilir. Ahmet Haşim sa-
natçılığırn olaylann dışmda tuttuğu
gibı, Birinci Ehinya Savaşı'ndakı ye-
dek subaylığı dışında, insan olarak da
memlekelinin kurtuluşunda bir görev
almayı düşünmemiştir. Gazi Mustafa
Kemal için yazdığı duygusal bir övgü
yaasırun dışında, Türkiye'nin geçirdı-
ği büyük dönüşüm konusundaki gö-
rüşlerinı de ortaya vurmamıştır.
Haşim'in çocukluğu
Ahmet Haşim'in annesi ıle babası
Bağdat'ın ünlü ailelerindendiler. Ço-
cukluğu Arapça konuşulan çevrelerde
geçtı. Türkçe öğrenmesi için İstan-
bul'a getırildiğinde on iki yaşmdaydı.
Mekteb-ı Sultanı'ye (bugünkü Gala-
tasaray Lısesi) grrmeden önce bir yıl
arkadaşlan şivesiyle hep alay ettiler,
onu "Arap Haşim" diye andılar. Çev-
resinde her şey, dil, ilişkiler. alışkanlı-
klan. töreler, çocukluğunda gördü-
ğünden başka türlüydü. Bu durum
onda bir içine kapanmaya, yalnızlık
duygusunun hüznüne alışmaya. geç-
mişe. küçük yaşta >itirdiği annesıyle
geçirdiği günlere özlemle bakmaya yol
açtı. Arkadaş bulmakta, çevresine uy-
makta zorlaruyordu. Fransız sembo-
listlerinın şiirlerine böyle bir yalnızlık,
dışlanma ortamında yakınlık duydu.
Yazdığı şiirlerin beğenilmesi, bir
süre sonra da, öğretmeni Ahmet Hik-
*.* AJ^~~ N
Fransız sembolıstlennın etkısi değildi,
öğretmeni Ahmet Hikmet'ten gelen et-
kiler de bu yöndeydi.
İçine kapab, yalnız, alıngan, acıh
Haşim. okulu bıtirdikten sonra da öz-
ledığı görevlen elde edemedi. Yanşma
sınavlanyla girilen küçük memurluk-
lar, ek görevlerle geçindı. İşsiz kaldığı
günlerde ne kadar bunaldığı şu sözle-
nnden bellidir:
"Muharebe oldu mu. "Sen Türksün.
buyur cepheye!" derler. Sulh olup da
bir yerden iş, memunyet istedın mi,
'Haydi ordan Arap!' dıye savarlar."
Dilinden düşurmedıği bir dize ıse
şöyleydı:
'"Komadı gitti bu devlet bizi adem
\enne!
•I"
Öğrenciliğinde önce 'Arap Haşim', sonra 'şair\ ölürken de 'şairlerin en garibi'..
met'in onu "şair" diye çağırmaya baş-
laması, arkadaşlan arasında bu yö-
nüyle öne çıkması, Aıaphğı ikıde bir
yüzüne vurulup küçümsenen Haşim
için çok önemli bir tutamaktı. Kendini
bütünüyle şiıre verdi. İçe dönük. dış
dünya üe ancak görünümler, renkler,
ışıklar, seslerle ilişki kuran, onlan da
soyutlayarak, gerçek ılışkılerinden
soyarak kullanan bir şiır..
Haşim'i toplum sorunlanndan uzak
bir sanat anlayışına iten, yalnızca
Eleştirilmekten hoşlanmazdı
Ahmet Haşim ölçüsü kendısi olan
kişılerdendı. Kendını sevem sever. sev-
meyenı sevmezdı. Eleştirilmekten hiç
hoşlanmazdı. Yaptığı işleri beğenir,
yennı düşürdü mü bol bol övünürdü.
Bencıl. tepeden tırnağa kendine yöne-
lik bir kişiliğ olduğu söylenebilir.
Böyle bir insanın toplum sorunlanna
ilgi duyması, memlekeünın kurtuluş
kavgasmda yer almak için sonu belir-
sızeylemlere sapması beklenemez.
Nıtekım Haşim pek çok aydın Ana-
dolu'ya gıderken. ya da Anadolu'ya
yardım etmenin yollannı ararken,
Istanbul'da kalmış, hıçbır sorumluluk
almamıştır. Hem insan, hem de sa-
natçı olarak toplumsal sorunlardan
böylesine uzak kalmasında. herhalde.
çağa ağırlığını koyan Türkçülük
akımının da büyük etkısi olmuşmr.
"Sen ne kanşıyorsun. Arap'" den-
mesin diye. kendı ülkesinde bir ya-
bancı gıbı yaşadı Nıtekım Çanakkale
Savaşı üzerine şiır yazmalan ıçın şaır-
ler savaş alanlanna götürülüp gezdın-
lirken, Çanakkale Savaşı'na katılmış
olan Haşım'ı kimse hatırlaraamıştı.
Onun gibi alıngan bir insan ıçın ne bü-
yük yıkım!
Ahmet Haşim'in şıir alanındaki
tartışılmaz başansı hep kabul edılegel-
miştır. Yazın dünyası son yıllarda ye-
niden derlenıp toparlanan düzyaala-
nnı, denemelenni, makalelerinı. yol-
culuk notlannı da büyük bir hayranlık
duyarak okumakta. Öylesine kı düz-
yazılannın şürlennden daha başanlı
olduğunu söyleyenler bile var.
MERDIVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdn enlerden.
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve birzaman bakacaksın semâya ağlıyarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâlan seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibı dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidır ki rûha dolmakta,
Kınl havâlan seyret ki akşam olmakta...
BİR GÜNÜNSONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalannda
Güller gıbı fecr oldu nümayân.
Güller gıbı... sonsuz ıri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu yazık arkalannda!
Alün kulelerden yıne kuşlar
Tekrânnı ömrün eder ilân,
Kuşlar mıdır onlar kı her akşam,
Alemlenmizden sefer eyler?..
Akşam, yıne akşam, yine akşam.
Bir sırma kemerdır suya baksam.
Üstümdesemâkavs-imutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam.
Göllerde bu dem birkamış olsam!
•Pi>ale'den
Mütftiş BirBöcek
Gece uvkusunun en derinyerinde, keskin bır ısırışla fırladtm.
Elektrık düğmesıni çevirdim. Karnı patlayacak kadar taze kan-
la dolu bir tahtakurusu. odayı bir anda dolduran göz kamaştıncı
ışık ıçınde, neyapacağını, nereyegıdeceğım, nasıl saklanacağını
bilemeyerek, sırtında koca yükle ı akalanmış bir hırsız telasıy la,
beyaz örlulerm kıvrımlan arasından aptal aptal kaçıyordu.
Küçük böceğe dokunmadm \e çetm talıhi, müthıs cesaretı
hakkında havretle duşünceye daldım:
Hiç şüphe yok kı, arslan bile, bu bir kahve damlası kadar
küçük hayvandan daha fazîa cesur değıldır Tırnakları hançer-
lerden daha kesıcı, dışlen en ınüthış kılıçlardan daha delicı, sesi
gök gürlemelen gıbı hava tabakalarını dalgalandıran, kuyruğu-
nun her vuruşu yerleri sarsan koca arslan içın, boş çöllerde ince
ayaklı ceylanlar ve güçsüz öküzler boğazlamak bir iş mP
Her hayvanm avı, kendisınden daha küçük ve daha koru-
masız bir yaratık iken, lahtakurusunun gıdası, kendısinden bir
milyon kez büvük, güçlü olan insanın derısı altmdadır. Ne ağla-
nacak talih!
Uzanmışyatan bir adam, bir tahtakurusu için nedir? Her hal-
de Himalaya dağları gibı korkunç bir girinti ve çıkıntı düny ası.
Her kımddanışında bin tahtakurusunu ezıp patlatacak güçte
olan bu korkunç avtn bumu ucuııdaki tutlı kan damlasını em-
mek için küçük böceğin silahı nedir9
Ezılırken parmağa bu-
laştırdığıyalnız bir iğrendiriciküçük koku'Se müthis cesaret!
"Bıze Göre'den
Bu yıl
4
İki Kadın' fılmiyle Antalya, Ankara ve İstanbul fîlm festivallerinde çeşitl i ödüller kazanan yönetmen Yavuz Özkan:
' tafpına yaratiahldaçikacağız
AHUANTMEN
Türk sineması Amerikan fılm-
leri yüzünden salon bulamıyor
mu? Laf...Türk sineması ölüyor
mu? Kim demiş..."Bunlan
bırakıp ışimize bakalım arkadaş-
lar1
" Türk sınemasının gerçekten
güç koşullan içinde fum yapmak-
ta direnirken bır de bunun "An
işimiz çok zor" edebiyaunı yap-
mayan tek yönetmeni Yavuz öz-
kan herhalde. Bu yıl "tki Kadın"
fılmiyle Antalya Altın Portakal
Film Festivali'nde halk jünsı,
Ankara Film Festivali'nde en iyi
yönetmen ve jüri, İstanbul Film
Festivali'nde de en iyi fdm ödül-
lenni kazanan Özkan, "Ameri-
kan sineması paniği"ni anlamsız
buluyor ve Türk sinemasının çok
kısa bir süre sonra ıstedıği salona
gırebıleceğıne inanıyor...
- Türk sineması konusunda her-
keste gerçekten de o kadar kolay
obnayan koşullann getirdiği bir
karamsarük varken siz nasıl bu
kadar iyimser olabiliyorsunuz?
Türk sınemasının en umutsuz
göründüğü sıralarda, 60 mılyon-
luk ülkede 5-10 tane insan
'Hayır, sınema vardır' diyerek sı-
nemamızm kendi dilinı ve esteü-
ğini yaratacağını, kendi ülkesin-
de ve gjderek de dünyada kendi-
sinden söz ettiren bır sinema hali-
ne geleceğini kararlaştırdı. Bu ka-
rann yavaş yavaş hayata geçtiğı-
ni, karşılığını almaya başladığını
görûyonız. Bir geçiş dönemi ya-
şandı. bu da çok doğal, ama bu
geçiş döneminin ardından Türk
sineması kendi yolunu bulmuş-
tur. Eğer olanaklannı biraz daha
genişletebilırse, çok kısa zaman-
da Amerikan tekeliyle başede-
bılecek bır hale gelecektir, sonra
da dünyada, öncelikle Avrupa'-
da söz edilen bır sinema ola-
caktır. Bu geLşmenın ışıklannı
gördük. Sinema bıttı artık, ke-
penklenni kapatmahdır diyen
akıl almaz bır önyargıyla mah-
kum edildiği sırada, bir yandan
yüzlerce genç sinemacı kısa fılm-
ler >aparak uzun fılme doğru iler-
hyor.
- Böylesine umutlu obnanız çok
gûzel. Ama dünyaya şöyte bir
balttğımızda. özellikle Avrnpah
sinemacılann bu Amerikan sine-
ması konusunu çok ciddiye
aldığını. 'korkunç kriz" olarak ni-
teledikkri bu sonınlar bütününe
çözöm öoerikri bulmak için ku-
nansal çatüar altmda bir araya
gekikkrini görûyonız. \'e onlann
durumu yine de bizden daha iyi.
Bu durumda sizin söyledikleriniz
ne kadar gerçeğe yakın?
Avnıpahlarda böyle bir umut-
suzluk var. Bu ışin içınden nasıl
çıkacaklannı bitrniyorlar. Biz ne
yapacağımızı biliyoruz. Aynca
Amenkan sineması bütün dünya
sinemasına ıyihk etmıştir bence ..
Çünku sınemarun gerçek anlam-
da knzde olduğu bır dönemde
Yönetmenliğini
ve senaryo
yazarhğını
Yavuz Özkan'ın
üstlendiği "tki
Kadın" fılminde
başlıca rolleri
Zuhal Olcay,
Serap Aksoy ve
Haluk Bilgjner
paylaşıyor. Evli
bir bakan ile bir
fahişenin
arasındaki
ilişkiyi konu
olan fılmin
görüntü
yönetmeni ise
Orhan Oğuz.
K A D
çok büyük yatınmlar yaparak
Avrupa'da ve b\r yığın ülkede
>eni sinema seyircisınin oluş-
masında ve insanian sinernaya
gjtmeye provoke eden birfiilidu-
rum yaratmıştır. Bugün var olan
ve artmakta olan seyirciyi de
Amerikan sineması yaratmıştır.
- Ama bu izfcyid, "Amerikan
sineması izkyicisi" değil mi si/ce?
Yani betirli konulan. belirii kalı-
piarı arayan kendi izlevicisini ya-
ratmam^ mıdır bu snema?
Hayır, ben bu olaya öyle bak-
mıyorum. Şimdı, Amerikan si-
neması bence kalpazanlık. Yanı
sahte film basıyorlar. Olağanüstu
bır sanayi kurmuşlar. Her konu-
da olduğu gibi sınemada da çok
büyük promasyon olanaklan
var Yanı sinemayı sadece yedin-
ci sanat olarak görmüyorlar,
Amerikan külturünün, Ameri-
kan rüyasırun dünya>a yayılması
olarak görüyorlar. Amerika
imajını sinemayla yarattılar dün-
yada bır ölçüde. Şimdi biz ne
yapıyoruz? Bu kalpazanlığın
karşısına baştan sona yaratıcılığı
gerektiren yedincı sanat sinemay-
la çıkıyoruz. Bizim Amerikan si-
nemasının büyük bütçelerinı to-
parlamamız hıçbır zaman müm-
kün değil ama dünyada ömekler
var. Japon, İtalyan, Fransu sine-
masmda görûyonız, kimi fılmler
Amerikan fılrnlennden daha çok
gişe yapıyor Burada da öyle ola-
cak. Benim fılmim üç kopya, ye-
tiştıremiyorum. Bütün kentler fıl-
mi ıstiyor. Yalnız benim fılmim
için geçerli değil bu. Bu da göste-
nvor kı gelecek yıllarda biz bir-
çok Amerikan fılmiyle yanşabi-
leceğiz ve seyıra mutlu olacak.
- Son dönemde Türk anema-
stnda görülen canlanmada Kültür
Bakanlığı'nın sinemaya gösterdiği
Yavuz Özkan
desteğin çok büyük etkisi otduğu-
na ve bu desteğin bir 'itici güç'
oluştunluğuna inananlar var. Siz
de böyle mi düşünüyorsunuz?
KülturBakanlığıbudesteğıver-
meseydi gene füm yapacakuk
ama bu sayıda yapılamayabilir-
di. Çok yeterli olmamasına rağ-
men Hıci bır eleman olduğu kcsın.
Ama yeterlı olmaması>la ılgılı de
Kültür BakanlığTnın desteğıni
yadsıyor ya da azımsıyor degilim.
Zaten çok da film yapılmadı ama
çok film yapılıyor imajı var.
- Birkaç yü öncesine göre daha
çok film >apılı\or, bir canlanma
olduğu kesin ama...
Evet tabıı, buna Kültür Ba-
kanhğı'nın bir i\Tne kazandırdığı
bır gerçek. Ancak televızyonlann
katılmalannı da dıkkate almak
gerek. Eğer televizyon desteği de
olmasaydı. biz filmleri vapmakta
zorlanabilir. hatta bazılanmız
Napamayabilirdık. Kültür Ba-
kanlığj \c televizyon desteği, bızı
bır filmi yapmayı düşündürmeye
yetiyor.
-Televizyon tam tersi bir etki de
yapabOir bir süre sonra...
Televizyon asla sinemaya ra-
kıp değıldır. Rakip gibi gorül-
muştur İlk yavgınlaşmava baş-
ladığı sırada belb bir etkısi olmuş-
tur sinemaya, bızde de renkliye
geçtikten ve kanal sayısı çoğaldı-
ktan sonra sinemadaki etkileri
hissedilmıştir. Ancak bu, bir süre
ıçın sınemayı olumsuz anlamda
etkiler. ondan sonra sinema tek-
rar seyırcısiyle buluşur..
- Yeşilçam. geUşmiş teknikler
kullanmak yerine kendi bildiği
yöntemlerle çalışmayı yeğliyor
sanırun. Ne türde olursa olsun her
fibni bir görsel şölene dönüştüren
Amerikan sineması karştsında
a> akta durabilmesi için Türk sine-
masının biraz da teknik olanakla-
nnı zorlaması gerekmiyor mu?
Ses meselesim çözüp, insan
malzemesini yenıden gözden ge-
çirdiğimız zaman sağlamaya ça-
lıştığımız ve bir ölçude sağlaya-
bildiğımvz teknolojiyı tüm bo\-ut-
lanyla kavrayabılen teknisyenler
vetıştığı zaman bu ış olacaktır
Ben bizım ınsanımızın yaratıcı
potansiyalıne çok güveniyorum
Türk sinemasmda prodüktör-
>önetmenlerçalışıyor.. Böyle bir
şe\ dünyada >ok! Sinemamızda
prodüktörlük kurumu yok. Ama
ben şımdı artık sınemada pro-
düktörlük yapmak ısteyen insan-
larla karşılaşıyorum.
- Biraz da "Dd Kadın"dan söz
edebilir mîyiz? Bu fîlm çok ilgi
çekti...
"İkı Kadın"ının en iyi fılmim
olduğu soylendi Ben böyle dü-
şunmuyorum ama ızleyenler öyle
duşünü^orsa sa\ gı duyanm.
- Siz hangi fîlminizi seviyorsu-
nuz?
"Ateş Üstünde Yürümek"i
çok sevi>orum. Orada başanlan
şev. aamsanacak bir şe> değil
bence. Bır kere muhteşem bır
ışık. atmosfer ve filmın kendı
ıcinde çok geometnk bir düzen
içinde akışı var, estetığinı çok se-
viyorum. "İki Kadın"da hoş.
üyküsu ızlevenlere daha yakın
sanıvorum. Özellikle kadın seyır-
cı daha çok etkılendı. Filmde
kadın meselesıne çok başka bir
düzeyde bır bakış. kadını yücel-
ten bir ta\ ır var
- Evli bir bakan ile bir fahişenin
ilişkisini anlatanfilmdegerçek ki-
şflerden >ola çıktığınızı söyleyen-
ler oldu...
Hayır. hayır. Böyle bır fahişe
var mı Turkıye'de? Bilmıyorum.
Fahışelik yapan ve onurunu ko-
rumaya çalışan bir insan var or-
tada Nı>e fahişedir kahra-
manımız bızim0
Çunkü toplu-
mun baştan mahkum ettiğı.
klasık namus tartışmasının ya-
pıldığı bır yerde kendısinı savun-
ması söz konusu. Bunun ıçın bir
ekstremı aldık biz. Klasık anlayı-
şla o ""dahi" hayatını savunabilir
\e bır mücadele verebılır.
Karşısında ise her şeyı olan ama
hıçbır şe\ı savunmayan bir kadın
var. Her şeye teslim olan, ekono^
mık ve sosyal durumu gayet iyi
bir bakan kansı. Bu karşılaşmayı
vermek ıstedım. Bir de beni en
çok şaşırtan, bırçok izleyenin
tecavüz sahnesıni yetennce "şid-
detli" bulmadığını söylemesi...
Burada ne oluv or'' Adam geliyor,
kadırun gözünü falan morartma-
dan tecavüz edıyor. Kadın da
çok fazla direnmiyor, zaten işinı
yapmak için buluşmuş adamla.
•\ma bir kadına tecavüz edilmesi
zaten >etennce vahşi, yetennce
kabul edılemez, yeterince karşı
çıkılması gereken bir durum değil
mı?
- İnsanlar bazen farkında ol-
madan kendilerini küçük düşûre-
biliyorlar...
Bu gahba toplumda bizim, üs-
tüne gerektiğinde konuştuğumuz
ama hayatımızda pek fazla değer
vermediğımiz bir ola>. Yani
yalnız tecavüz değil. onurumuzu
savunmak konusunda zaman za-
man >anlış yorumlamalardan
ötüru zaaf gosterebıbyoruz. Bu
film de ışte aslında bunu anlatan, „
bunu tartışan bir film.