Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SJUTFA CUMHURİYET 18 NİSAN 1993 PAZAR
PAZAR YAZILARI
Mucizelerledolu
birbahargünüDün u\andığımda bir mucı-
zeyle karşılaştım. Neredeyse
yedıa}dıryerlen kaplayan kir-
li beyaz kar sonunda kaybolup
gitmişti. Demek ki artıİc Mos-
kova'yada bahargelmişti. Ben
bahar sarhpşiuğuna dünden
raaydım. İçimı büyük bir
ıyimscrlık kapladt.
Balkona çıktım. Isı, 3-4 de-
receden 20 derecenin üzenne
fırlamiijtı. Soğuktan ve rüzgar-
dan eser >oktu. İnsanlar göm-
leklerle dolaşmaya başlanu-
şlardı; çocuklar, kendilerine
hiç yakışmayan kalın palto-
lanndan kurtulmuş olmanın
sevinciyle koşup oynuyorlardı.
Veağaçlur çıçek açmışü, önceki
güne kadar çıplak bir sessizlik
içinde bekleyen ağaçlar..
Aylardır, hatta ne aylan,
yüzyıllardır beklenen bir bahar
günüydü bu. Sıkıntılı günlerin
ve belirsiz yannlann arasında
sıkışıp kalan bugünden ilk kez
böylesine keyif abyordum.
Yalruz ben mi? Öteki insanlar
da görülmedik kadar mutluy-
dular..
Herkesın yüzü gülüyordu.
Otobüs bekleyenlerin bile. Üs-
telık kimse bırbirini itıp
kakmıyordu. Ayaklara basan.
söven, tüküren ve sümküren
yoktu..
Yoliarda dılena milenci kal-
mamıştı Trafık tıkandığında
arabalann camını silerek üç
kuruş kazanmaya çabalavan
yırtık elbıselı çocuklar görül-
müyordu ortalıkta Taptaze
kızlar, geçımlerini sağlamak
için zoraki gülümsemelerle be-
denlerini kiralamayı önermı-
yorlardı kimseye..
Kuyruklar ve kavgalar terk
etmışti Moskova yı. Ne bir si-
lah patlıyordu ne de bir saJdın
veya hırMzhk yapılıyordu. Tek
bir trafik kazasına bile rast-
lanmıyordu. Milisler arabalan
küstahça durdurup şoförlenn
kimlıkleriyle oynamaktan vaz-
geçmışlerdi. KGB de telefon-
lanmızı dinlemekten.
Yayın organlan Yeltsin ile
Hasbıılatov'un uzlaşma yaptı-
klannı, reformıst ve komünıst
milletvekillerinin ortak forum-
lar düzenlemeyı kararlaşürdı-
klannı bildiriyordu..
Sokağa çıktım Arabamın
kaxbmatörürtün hıç sonfn ça-
k«ftna*Aa$j, fcugünün mucize-
hf\e tiolu olduğunu bir kez
oahâ kanıtiıvordu. Moskova
yöllanndaki çukurdan çok
uçuruma benzeyen girinüler
kaybolmuştu. Kimse sinyal
vermeden şeriı değiştirmiyor-
du. Taksıler, müşterileri sorgu-
suz sualsız buyur ediyor, yalru-
zea taksimetre hesabına göre
ücret ahyordu. Garlann önü
mafya bozuntusu tiplerle ve
sarhoşlarla dolu değildi. Res-
toran kapılanndaki iri yanlar,
papağan gibi "Yer yok! Yer
yok!" demekten vazgec.Tiiş,
gülümseyerek ıçen davet edi-
yorlardı.
Dükkanlardaki satıcı kızlar
surat asrruyordu. Resmi daire-
lerde rüşvet kalkmıştı.
Şehir ıçi telefonlarda karşı-
dakinin sesıni net olarak duya-
bilmek olasıydı. Uluslararası
görüşmeler için ise aruk saat-
lerce çevirmek gerekmiyordu
telefonu. bir çevirişte numara
düşüveriyordu.
Sevinçle eve döndüm. Kapı-
da rastladığım alt kattaki
komşu ılk kez beni görmezden
gelmekten vazgeçti ve se-
lamımı aldı. Posta kutusunda
o günün Cumhuriyet'i vardı;
demek ki artık gazete on gün
gecıkmeyecekti. Asansöre bi-
nerken kimse kimseyi itmiyor-
du telaşla. Yan dairedeki kan-
koca kavga etmiyor, birbirlen-
ne aşk dolu sözler söylüyordu.
Türkiye radyolan, ıktidarla
muhalefetin ağız dalaşını ver-
miyordu.
Azerbaycan ile Ermenistan
arasında savaş yoktu. Yugos-
lavya, özlenen banşa kavuş-
muştu.
Dünya eşi benzeri görülme-
dik bir bahar yaşıyordu.
Bu kadar mutluluk beni
korkuttu. Böylesine sorunsuz
ve sıkıntısız bir havada nefes
almaya alışık olmadığımdan,
birden boğulabıleceğimi dü-
şündüm. Elimdeki mutJuluğu
ürkütüp kaçırmamak, sanki
onu biraz hüzünle dengelemek
ıstercesine teybe Türk sanat
müziği koydum:
- Bahann gülleri açtı, / Yine
mahzundur bu gönlüm. / Etra-
fa neş'eler saçtı, Beyhude geç-
tı şu ömrüm...
Sonra vazgeçtim. Bugün ya-
nna' dönüştüğünde nasıl olsa
mucize bozülacaktı. Şimdi bu
pespembe bahann tadını çı-
karma zamanıydı. Hiç degilse
bir günlüğüne. Bandı ileri sara-
rak bir başka şarkı buJdum:
- Bahar geldı. gûl açıldı, /
Ruhuma neş'e saçıldı. / Mavi
gözlü sanşın kız. Gel gıdelim
adaya biz!..
GazetepatronuhalkıııarasmdaBir gazete patronu evinden çıkıp
alışmadığı yollardan halka ınmeye
kalkarsa ne olur? Böyle bir deneyin
ancak hüsranla sonuçlanabileceğıni
Frankfurter Allgemeine gazetesınin
sdhiplennden Johann Georg RetssmüJ-
ler yaşayarak öğrenmek zorunda
kaldı.
Reissmüller geçenlerde bir gûn so-
kağa her zamankı gıbı şoförünün kul-
landığı son model Mercedes'inin arka
koltuğuna kurularak değil, yayan çık-
mayakararverdi.
Tebdil-i lcıyafet edip Frankfurt so-
kaklanna dalan Reissmüller o gün ya-
şadıklan karşısında öylesine dehşete
düştü ki oturup bunlan yazmaya ve
gazetesınde yayımlatmaya karar ver-
di. Böylece Frankfurter Allgemeine
gazctesinin pazartesi günkü başyazısı-
nda o hafta sonu dünyada olup biten
olaylar, Sırp vahşeti ya da hükümet
bunalımlan değil, patron Reismüller'-
in Frankfurt sokaklannda ve kendi
gazetesinin koridorlannda başından
geçenler yer aldı.
Reissmüller bindıği Frankfurt met-
rosunda gençlerin çeteler halınde do-
laşıp bağjnp çağırarak yolculan rahat-
sız ettiğine. metro istasyonlannda tam
bir kaosun hakim olduğuna ve yanke-
sicilıkten dilencihğe çeşitli olaylann ce-
reyan ettiğine tanık olmuştu. Üstelik
ahali bu keşmekeşten hiç rahatsız gö-
rünmüyor. sankı bunlar her gün ya-
şanan sıradan olaylarmış gibi gazete
okumaya devam ediyordu.
Ya trafık? Günlerden perşembe ol-
masına rağrnen caddeler arabadan ge-
çilmıyor, bir taksınin arka penceresin-
den bakan Reissmüller gözlenne ina-
namıyordu. Şık BMW'lerine. Mer-
DtLEK
ZAPTÇIOCLU
cedes'lerine binmış ıyi gıyımli işadam-
lan arabalannın kül tablasıru camdan
dışan boca etmekte hiç sakınca gör-
müyordu.
Almanlann dillere deslan temizliği
nerede kalmıştı? Her üç sakininden
biri yabana olan Frankfurt'ta AJman-
lar böyle yaparsa Asya'dan, Afrika'-
dan gelen işçilerden. mültecilerden
nasıl dısiplın. çalışkanlık ve temizlik
beklenebılirdi?
Ama Frankfurter AJlgemeine gibi
saygın ve muhafazakar bir gazetenin
patronu olan Reissmüller, 1993 AJ-
manya'anda disiplin ve çalışkanlık er-
demlerinin pek revaçta olmadığına
tanık olacaktı.
Sokaklarda karşılaşüğı ve kendine
inarulmaz gelen bu düzensizliği şika-
yet etmek için karakola gitti Reissmül-
ler. Karakolda karşısına çıkan polis
memurlan önce "Bana amirinizi
çağınn" direktifine kulak asmadılar.
Cinayet ve soygun gibi önemsiz işlerle
iştigal eden polisler sonunda Reıss-
müîlerin şikayetlerinı dinledüer ve
şöyle dediler: "Uganda'da halk aç-
lıktan kınlıyor, ne olmuş yani?.."
Devletin polisınden de hüsrana uğ-
rayan Reismüller, sonunda yine bir
takaye atlayarak soluğu gazetesinde
aldı.
Ve şöyle bir manzarayla karşılaşü:
Günlerden perşembe olmasına kar-
şın gazete çalışanlan koridorlarda bir-
birine "Iyi hafta sonlan" dileyerek ve-
dalasmakla meşguldü. Çantasını alan
iyi bir hafta sonu geçirmek üzere şim-
diden kapıdan çıkıyordu. Geride ka-
lan ve enayililde suçlanan dığerleri ise
telefonlannın basına oturmuş dedi-
kodu yapmakla meşguldü.
"Bu kadan da fazla" diyen Reiss-
müller, hemen sekreteri çağırtıp başın-
dan geçenlen yazdırdı. başına hayal
kınklığını yansıtan acılı bir başbk attı-
,rarak pazartesi günü birinci sayfanın
sağ alt köşesinde yayımlanmasını em-
retti. Patron geldiğinde uzatmalı hafta
sonu tatiline çıkan ya da masa basında
eş dostla telefonlasan servis şeneri ve
muhabirler şimdi bu şoku atlatmaya
çahşıyor.
Floransalıkuş tatil
teııüıelliğiııi yaşadı
Horansa'nın Senyörkr Meydanı Rönesans'm ağırbaşlı, ahenkli ve zarif bir örneği.
Pazar gününün ilk saatleri.
Güneşin Arno ırmağı üzerine
doğuşu. Floransalı bir kuş.
kentın çevresini kuşatan tepelik
arazilerdekı üzüm bağlanndan.
zeytınhklerden, genış otlaklar-
dan bırinden nefes nefese geldı.
Uffızı galensiyle çevrilmiş Pıaz-
za Della Signoria'nın (Senyör-
ler Meydanı) yüksekleririden
Neptün Çeşmesi'nin kenanna
büyük bir açı ile indi. Önce Rö-
nesans'ın ahenkli ve ağırbaşh,
hem de zarif örneklerinden Pa-
lazzo Vecchio'yu (Eski Saray)
hayranhkla seyretti. Sonra ga-
gasıyla tüylerini duzeltmeye
başladı.
En başında bir Etrüsk köyü,
daha sonralan Roma kasabası
olan Ortaçağın en tıpik kentle-
rinden Floransa, bu pazar öğle
saatlerine kadar taül tembelü-
ğini yaşadı. Zambaklar sabah
güneşınin altında kırmızılanna
nedense bir türlü kavuşamadı-
lar.
Ortaçağ'dan kalma ilk sur
duvarlannın sınınnda bulunan
Piazza del Duomu'da (Duoma
Meydanı) Santa Maria del Fio-
re Katedrali'nin, Giotto tara-
fından yapılan kulesinin çanlan
bile pek ısteksiz, keyifsizsallan-
dı dur<}u. Vaftizhanenin bronz
kapılan, pazar ayinine giden-
lerde neredeyse bir soğukluk
yaratmaktaydı.
Bu görünüm epey sürdü.
Santa Maria Novella Kilisesi'-
nin üzerine renkli mermerler
kakılmış cephesi, saat on bire
doğru ısınmaya başladı. Pitti
Sarayı'nın salonlannı süsleyen
FLORANSA
ÜSTÜN
AKMEN
fresklerdeki melekler kanatlan-
nı, ayaklanru aynı saatlerde oy-
natmaya başladılar. Hatta İtai-
ya'nın eskı bitki tannçası Flora,
çiçeklerin açmalanru yönetme-
>e tam o sıralarda başlamış ola-
cak ki kırnun zambaklar al-
landı puUandı. Ve Arno'nun
suladıgı genış ovadan yayılma-
ya başlayan tazelik kokusu...
Chianti Dağlanndaki bağlık
tepeleri saran sevinçli ve umut-
lu kışcığlıklan...
Floransab kuş, kenti bir süre
Trinita Köprüsü'nden izledi.
Görkemlı Boboli Bahceleri'nin
kenannda yükselen Palazzo
Pitti'yi kuşbakışı gözlemledi.
Sonra Floransa'nın hudutlan
içinde genişleyen Arno ırmağı-
nın *üstündeki, kentin en eski
yapısı Ponte Vecchio'nun (Eski
Köprü) iki yanında dizili olan
kuyumcu dükkanlanndan bıri-
nin damına kondu.
Floransab kuş, akşam üstü
Piazza della Repubblica'da
(Cumhuriyet Meydanj) tur
atarkengörüldü.
tki yüz yirmi yılbk Gilli Pas-
tanesi'nde sevgi bağlannda hiç
de tutumlu olmayan gençler,
sarmaş dolaş, hem de birbirleri-
nın gözlennin taaa içine baka-
rak ve konuşmaksızın otur-
maktaydılar. On bin liret verip
(yaklaşık altmış bin lira) çeyrek
litre şaraplannı incecik kadeh-
lcrden yudumlayan, dondur-
malannı, pastalannı ısıtan gü-
neş altında yiyen orta yaşı aşma
çizgisindekiler ise, ülkede baş-
latılan büyük çaplı özelleştirme
planırun ana hatlannı didikh-
yorlardı.
Kamu şirketlerinin ve kamu-
nun özel şirketlerdeki ortakb-
klanrun sauşıran üç yıl içinde
tamamlanması ve bu süre so-
nunda yirmi milyar dolarlık ge-
b'r elde edilmesi bekleniyormuş.
Trafiğe kapalı meydanda park
eden otomobdleri çekıci araçlar
pek bir özenle "derdest" eiüp
götürdü.
Bizim Fioransalı kuş, ahenkli
kanat çırpınışlan ile Arno ırma-
ğı boyunca uçtu. Piazza dei Ca-
valleggeri'deki Milb Kütüp-
hane'nin önünden Arno ırma-
ğının karşı kıyısına ulastı, Mıc-
helangelo Meydanı'nda durdu.
Akşam, Floransa'yı renkten
renge bulamaktaydı. tnsarun
gördüğünü dile geüreceği an,
kendini sanki Floransa'dan
uzaklaşıyormuş sandığı; kelime
akıntılannın güzelliği bozacak
korkusu yaratbğı olağanfistü
Floransa görûntüsünü "kuş"
gibi seyretti. Güneşin altında
tüylerini gagasıyla bir kez daha
düzeltti, kendisıne çekidüzen
verdi.
"Bugûn" Floransa'da "gün-
lerden pazar." Kim bilebilir ki
Floransab kuşu da bugün belki
ilk kez "güneşe çıkardılar."
Dinlerin
çekişmesinesahne
olmuştopraklar
• Rusya, masallardaki asılsız "dev"dir.
İsrail'in çağnşımı ise "tarih" olmahdır. Ve
tarihin naba "Kudüs"de atar.
Betonlarınarasındayeşille içiçe
Ülke ısimleri tanısak taru-
masak da kimi imgeler yaraü-
rlar. Meksika "şapka ve pele-
rin, "tango", Güney Aİrika
"halk"tır. Amerika'yı medya
ve paranın bileşkesi "mübala-
ğa" oiarak düşünürüm. Rus-
ya, rnasallardakı asılsız "dev"-
dir. İsrail'in çağnştmı ise "ta-
rih" olmalıdır. Ve tarihin
nabzı "Kudüs"de atar.
Kentin panoramık görüntü-
sü, yamaçlara sırt vermiş be-
yaz taş binalarla Kiran dağına
benzer. Bu yüzden seyirbk de-
ğildir.
Oysa esas olan tarihin pa-
noramasıdır. Dinler arası güç
çekişmelerinın odak noktası
ohnuş, Musa'dan Isa'ya el de-
ğiştirmiş, Hz. Muharnmed'ın
miraana tanıkhk etmiştir.
Ortadogu kökenJi üç büyük
dinın aynı şevk ve kıskançbkla
sahiplendiği bu kent, 5 bin
yılbk geçmişinin gızemini gü-
nümüzde de yaşar ve yaşatır.
Firavunlardan kalma ağlama
duvanna Musevüer gözyaş-
lannı dökerler. İsa'nın Ro-
malılarca tutuklanmasından
sonra başlayan uzun çileb yol-
culuğu "Via Dolorosa" yol-
lannda Hıristiyanlar, aynı
acıyı yaşayarak yürürler. Her
yıl yüz binlerce Hıristiyan bu-
raya hacı olmaya gebr ve kimı-
leri, kutsal haccın ağırbğı altı-
nda ezilerek İsa'nın acısını his-
setmeye çabşırlar. Kudüs'ün
İsrail tarafından alındığı tari-
hin her yıldönümünde, on bin-
lerce Müslüman El-Aksa Ca-
miı çevresine taşarak namaza
dururlar.
Bu kentte tarihin olup bit-
mişliği değil, hala süren hesap-
laşmalan hissedibr. Gazze ve
Batı Şeria"da olanlar, en hızlı
Kudüs'de ses verir. Arap çarşı-
larında kepenkler indiribr, ca-
milerde yeminler edilir, küçük
Filistinliler arabalan taşlar...
Kudüs, İsrail'in başkenti ve
KUDÜS
DtLEK
KOÇ
Ucağmız Stuttgart'a inişe geçtiğmde
betondan çok yeşil görfirsûnüz. V eşilin
otasında bir kent Stuttgart. Ormanlar
ile bağiar arasma kurufanuş, doğa ile iç
içe. SchJoss Alanı'nda durduğunuzda
üzüm bağlan ve onnanlar sarar çerre-
mzL
Schlossgarten Parkı kentin merke-
zinden başlar. küometrelerce uzanır
Neckar Nehri'ne. Doğayı sevenler için
yaşanacak ideal bir kent Stuttgart Her
an yeşilin ortasjndasınız.
Bu kadar bol veşil yetmiyormuç.giİH,
şu günlerde açılışı yapüan >e ekim sonu-
na kadar sürecek IGA-Expo *93 Stutt-
gart'a yeni yeşil alanlar sağladı. 120
mSvon mark harcanarak beş yılda
bazuianan bu filkelerarası babçeciMk
fuan ile kent daha çok yeşile kavuştu.
Çeşitli ülkelerden uzmanların bahce dü-
zenlemeteriyle oluştunılan İGA-Expo
"93 ile kentin park alanları daha da bü-
yühiJdü. Yapılanlar kalıcı.
Stuttgart'ın > eşilini arttmna çabalan
arasında Stuttgart Belediyesi'nin
önemli bir girişiminden de söz etmek ge-
rekir.
Apartmanların çoğıınlukta oMuğu
mahaüelerde girişieri, ön ve arka a>lu-
lan yeşiDendirmek isteyen konut sahip-
lerini kent belediyesi destekliyor.
Yaptıklan giderlere %30 Ua %50
arasında katüıyor. Bu amaçia 1980'den
bu vana üç milvon mark bekdiye bütçe-
STUTTGART
AHMET
ARPAD
sinden çıkmış.
Betonun çoğunlukta olduğu semtler-
de oturan insan, çevresinde yeşil alan
arttıkça kendini daha mnthı hisseder
görüşfinden yola çıkıyor belediye.
Apartmanların girişi canlanıyor, yılİar
boyu kömiirün, odunun, çop kutularının
doİdurduğu arka avlular, unutulmuş
bahçekr birden yeşüleııiyor. Kadarda
oturan çocuklar artık hep birlikte oymı-
yor, apartman sakinleri ılık yaz akşam-
İarmda yeşüin ortasmda buluşuyor.
Özeüikle küçük çocukhı araıeler ve
yaşblann güniük yaşammda apart-
manın arkasmdaki bu yeşil alan çok
önemli bir roi o>nuyor. Büfün gününü
evde kapalı geçiren insanlann gezroek,
temiz hava abnak için parka gitmesine
gerek kalmıvor. Apartmanın küçük
babçesinde buluşan komşular arasnda
Uişkiler daha güzel geüşiyor.
Betonu gri avlulardan, toprağı kara
bahcelerden insanın içini açan yemyeşfl
alanlar yapmak hiç de sanddığı gibi zor
ve masra/lı değil. ÖzeUikle çok katlı
apartmanlardabitkilereharcanacakgi-
der bir defalık. Bunlann dikümesi göre-
vini kat sahipleri üstleniyor. Bakımın
da kapıcılar. Apartman çevresijıde çok
büyük değişiklikJere gerek varsa, kent
beİediyesi de harcamalara katktda bu-
lunuyor.
Dünyanm en büyük otetcilik kurulu-
şunun Stuttgart'ta yeni açdan otefinin
projesi kent beledivesince, yapmm dûz
olan çatKinın tümüvle yeşillendirilmesi
koşuhıyla onaylanmtştı. Stuttgart örne-
ği, betonu çok, yeşüi az tstanbul'da da
niçin aygulanmasuı diye bir an düşünü-
yor kişi. Oturduğu çevreyi yeşillendirefi
insan gerek doğayı, gerekse kendini
yeni bir yaşama kavuştunıyor.
"Vatikan"ıdır. Sokaklannda,
neredeyse her bırkaç km2
ye
bir haham düşer. Musevilerin,
cuma akşamından cumartesi
akşamına değin süren haftabk
dını tatılleri "Şabat" günlerin-
de, Kudüs'de yaşam neredeyse
durur.
Otomobiller trafiğe çıkmaz,
evlere kapanıbr, yerli TV ka-
nallan susar, gazete çıkmaz.
Şabat günlerinde Kudüs trafi-
ğine cıkmak, yollan tek başına
kiralamak gibi bir ütopyanın
gerçekleşmesıdir. Ama çok
geçmeden, sinagoglann, kili-
selerin, harabelerin kuşattığı
çevreden yayılan sessizliğin
uğultusu, sizd yoliarda tek
başınıza yakaladığında ürpe-
rirsiniz.
O zaman tek çare Arap so-
kaklandır. "Old City"nin
Müslüman bölgesine sıgına-
rak dünya değiştirirsiniz. Eğer
son birkaç günde, Gazze ve Şe-
ria'da durum sakinse, kepenk-
ler açıksa, bu sokaklardaki
darbuka seslerine ve ahşveriş
heyecanına kanşırsınız. Sokak
üstü, Arap usülü taze nane
yaprakh demli çayırua yu-
dumlarsınız. Türk olduğunu-
zu öğrendiklerinde size hemen
"Abraham"ı sorarlar. Siz dü-
şünüp taşırurken, ipucu niyeti-
ne "fbo"nun kasetini dinletir-
ler.
Efsaneler ve enbiya diyan
Kudüs'de tarihı yaşamak, za-
manın mesafelı tavnna karşı
gösterılen Doğulu birisabettir.
Buradan, Tel Avıv'in güncelb-
ğine, sıvillığine dönmek ise bir
yaşam sevinci....
Muhammed
Afi
Mandela'nın
hücresinde
Dünyaca ünlü boksör
Muhammed AH
Güney Afrika'ya
yaptığı gezısı sırasında
yinefotoğrafçılann
ılgı odagı oldu.
Robben Adası'na
çıkan Muhhammed
Ab,AfrikaUlusal
Kongresi'nın (ANC)
lidenNeslon
Mandela'nın 19 yılbk
cezaevi yaşamının
büyük bir bölümünü
geçirdiğı hücreyi de
ziyaretetti. Mandela,
Güney Afrika'da
siyahlann özgürlüğü
için verdiği
mücadeleden dolayı
uzun yıllar Robben
Adası'ndaki
cezaevinde kalmıştı.
Efsanevi boksör de.
fotoğrafçılardan gelen
istek üzerine
parmakbklar ardına
geçerek kendilerine
poz verdi.(Fotoğraf:
REUTER)
Kadınınolmadığı yerde
STOCKHOLM
Gazetemizde sizin de
gözünüze çarpmışür:
Otobüs sürücüsü belgesi
olduğu halde İstanbul'da
belediye otobüsü sürmesi
engellenen kadın sürü-
cüyle ılgib haber. Hangi-
sine daha çok üzülecek-
siniz? Elinden gelen işi
yapması, salt kadın oldu-
ğu için engellenen kişiye
mi, yoksa kadınlarla eşit koşullar altında
birlikte çalışmanın az bulunur güzelliğin-
den yoksun erkeklerin kafalanndaki çorak
dünyaya mı?
Bu beylere garanti veriyoruz. Kadırdar,
o kocaman otobüslerin sürücü bölgesine
çok güzel yakışıyorlar! Bu saürlann yazan
bunu, yıllardır kendi güniük yaşamında
görüyor. Trafik güvenbği konusunda da
kaygılanmanıza gerek yok: İsveç'teki ista-
tistikler, en çok kaza yapan kişilerin, genç
ve orta yaştaki erkekler olduğunu gösteri-
yor. Bu ülkedeki otobüs ve tramvay işlet-
melerinde çahşanlann % 21'ini kadınlar
oluşturuyor. Bunlann 5100'ü, otobüs sü-
riiyor. Kadınlann çabştığı ve geleneksel
olarak "erkek işleri" olarak görülen işkol-
lannda bir sorun varsa o da erkeklerin
kadın arkadaşlanna sataşmalanndan ve
yüzünden çıkıyor! Yoksa, sayı olarak her
iki insan dengeb bir bıçımde tahsil edildiği
işkollannda verimliligin ve huzurun arttığı
bibnen bir gerçek.
Isveç'e yeni gelenler. gerçekten de kadın-
lann hemen her işkolunda çalıştıklannı gö-
rerek şaşınrlar. Kamu hızmetlennde görev
alanlar, ilk önce dikkati çekerler: Postacı,
pob's, koruma, subay vs gibi. Isveç'te, bir-
kaç yıl öncesinin sayılanna göre orduda
314, polis içinde 1921, yangm söndürücüler
arasında 35 kadın görev
yapıyor. Bırakın otobüs
sürmeyi, 15 kadın ucak sü-
rüyor!
Bir de tümüyle erkek iş-
GÜRHAN kolu olarak tanımlanan
UÇKAN yerlerdeki kadınlann sayı-
lanna bakahm: 577 kay-
nakçı, 99 tornaa, 768 bo-
yacı, 47 döşemeci, 606 ci-
• lacı, 2029 selüloz 1ŞÇ1S1,
2558 mezbahacı ya da kasap. 1459 ayak-
kabı tamircisi, 667 duvar kağıtcısı.
Demek ki çocuklara daha yuvadayken
verilmekte olan kadın erkek eşitliğiyle ilgili
bilgiler ve eğitim, meyve vermeye başlamış.
Bu nedenle, işlerin hiç de kötü gittigi yok.
Ülkedeki ekonomik ve politik gidış kötüy-
se bunda devleti yönetenler arasında ka-
dınlann sayılannın, erkeklerden çok daha
az olmasının payı büyük. Kadınlann, özel-
likle çocuk bakımı ve ev işleri nedeniyle
mesleklerinde ilerlemekte erkeklerden da-
ha fazla güçlük çektıkleri bibnen bir ger-
çek. Göruldüğü gjbi kadın erkek eşitliği
konusunda epey yol almış bir ülkede bile
bu konuda yapılacak daha çok şey var.
Toplumumuzun yansmı kadınlar oluş-
turuyor. Onlann, toplumun her kademe-
sinde ve yerinde aynı oranda temsil edilme-
leri, herkesin ortak isteği olmalıdır. Dileriz,
lstanbullu otobüs yöneticisi beyler bir zah-
met buralara gebrler ve örneğin Stock-
hohn'da belediye otobüsleriyle bir şehir
turu yaparlar. Sanınz beğeneceklerdir gör-
düklerini. Buradaki otobüslere yakışan
kadın sürücüler, mektuplanmızı getıren
kadın postacılan; metrolarda, sokaklarda
halkın güvenüği için görev yapan kadın
pohsler, neden Istanbul'a da yakışmasın?
Bir geün görün, yeter.