18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 1993 PAZARTESİ 8 DUNYADA GEÇEN HAFTA Telefonidaresinden yüksüztazminat İNGILTERE EDtPEMİLÖYMEN LONDRA - Guy ve Jane Nevvbury kendi halinde bir çifttir. Bir gün durup dururken telefonlan çalar. Gidip açarlar. Ses yok. Eh olur ya. deyip otururken birdaha birdaha bir daha. Ve hepsi de sessiz. Bu durumda yapılacak tek şey polise telefon etmek. Öyle >a, birisi bunlann numarasını bulmuş, arayıp rahatsız ediyor. Telefon İdaresi böyle durumlarda polisten ve mahke- meden izınle, aranılan telefonu dinlemeye alıyor ve sonunda hangı numaradan sürekli ara- nıldığını saptıyor. Buna polis de Telefon tdaresi de abşkın. Polis de zaten "ND probtem" demiş. Bu arada Guy ve Jane'in telefonu çabp duruyor. Hem de ne çalma! Çünkü düzenli aralarla hatta belli saatlerde çaldığını fark etmışler. O zaman bu, serserinin biri olamaz. Bunda bir iş var. Ama ne? Helesabaha karşı çalışlan çifti yıldırmış. Saat 3.27'de, 3.29'da, 4'de, 5'de ve 6'da, her şabah dûzenli olarak. Telefon İdaresi bu arada işin kolayına kaçarak numaralanru değiştirmelerini söylemiş. Onlar da biz bunu 12 yıldır kullanıyoruz şimdi nasıl değiştirelim derken iş aydınlanmış. Telefon İdaresi telefonlann bir telefon kulübesinden edildiğini saptamış. Tabii adresını de. Polis kulübeyi gözetlemeye başlamış. Nafıle. Sonunda Guy dayananmamış, kalkıp bir gece vakti gidip bizzat gözetlemeye başlamış. Hayır, o da işe yara- mıyor. Eve >ine telefon geliyor. Telefonlan Telefon İdaresi etmiyormuymuş! Evet, bu sıkıntının nedeni bizzat Telefon İdaresi. Telefon İdaresi binbirözürve 1.750 Sterlin (35 milyon lira) lazminatla kurtulmuş mahkemeden. Ama Guy ve Janee gelen telefon sayısını bir liste halinde sunmuşlar: Tam 350 kez! ANILAR-KAMLAR ECMEL BARUTÇU Major'a maskeli tepki İngütere'de kamu çalışanlan, Başbakan John Major'ın özelleştinne progra- mına tepki göstermck üzere önceki gün günübirlik bir grev yaptılar. Kamu çalışanlan sendikalarının düzenlediği grevin, tüm tngiltere'de başam la uv gulandığı bildinldi. Londra'da Maliye BakanJığı önün- de grev gözcülüğü \ apan bir grup memur, Major'a ve programına olan tepkilerini "Major maskeleri" takarak dile getirdiler. (Fotoğraf: REUTER) Fransızpolisini uykusuzgecelerbekliyor MtŞEL PERLMAN PARİS - Adam kaçırmalar, rehin almalar, gizli servisler... Son zamanlarda yayımlanan polisiye veya casusluk konusunu ışleyen bir romana değindiğimizsanılmasın. Bu problemler, özellikle geçen hafta, Fransa'nın gündeminde yer aldı. Hem de çok acı anılan yeniden anımsatarak. Sözünüettiğimiz, Cezayır'deki tehlikeli ve gergin durum. Yaklaşık 40 yıl önce başladığında bir ayaklanma gibi değerlendırilmiş. daha sonra ise gerçek bir savaşa dönüşerek Cezayir Cumhuriyeü'nin kuruluşuyla noktalanmışçatışmalan silememişti belleklerinden çoğu kimse. Herhalde Fransa'da olduğu kadar Cezayir'de de aynı duygular hakim. Geçen hafta Fransanın Cezayir Başkonsolosluğu"nda görevli. biri kadın olmak üzere toplam 3 kişinin, kımliği meçhul kişilerce kaçınlıp götürülmesiydi. yaşhlann belleğini bu konuda yeniden harekete geçiren. Fransa ile Cezayir'ı karşı karşıya getirmiş olaylan yaşamamış olanlar ise, bunlan kitle iletişım araçlannda öğrenmek fırsatını buldu. Doğrusu, Cezayir'de bugûn egemen olan dunımdançok kaygılı Fransa. Elbette bir süre önce öldürülmüş 2 Fransız çalışanının anısı, 3 Fransız memurunun kaçınlışını daha da FRANSA dramatik boyutlara getirdi. İlgili Fransız bakanlıklanyla haberalma örgütleri görevlerini yapadursun. halk birçok soruya kendince yanıtlar aradı. Kim veya kimlerdi bu son eylemi düzenleyenler? Dinci. İslami Selamet Cephesi (F1S) mi? Yoksa aşın dinci başka 'kücük grupiar' mi? Veya iktidara şu veya bu şekilde bağlı olan örgütler mi? İşte böylesine bir hava içinde. Fransa'da yerleşmiş Cezayirlilerarasında birtakım eylemcilerin bulunması olasıbğıda ortaya atılmadı değil. Ancak bir noktayı belirtmekteyarar var. Oda, Fransa'nın. normal bir yaşama dönmesini dilediği Cezayir'in yöneticilerine, kaçınlma olayı konusunda 'enerjik bir uyan'da bulunmuşolmasıydı Bir başka deyişle, Cezayir'le çok sıkı ekonomik ve siyasal bağlan bulunan Paris. muhatabından son derece etkin olmasını istemekteydi. Yani, hem bir an önce, kaçınlmış olan yurttaşlan özgüriüİderine yeniden kavuşacaktı hem de olayın faillerinin bulunup tutuklanması gerekecekti. Taraflann gerçekte neler konuştuklannı elbette ki bilmiyoruz. Fakat önünde sonunda olumlu bir şekilde sonuçlandı bu eylem. Üç rehine. ıki aşamada, özel Cezayir timleri tarafından kurtanlırken, sayılan 6 veya 7 olan, silahlı İslamcı öldürüldü. Daha sonra verilen bilgilerin yine de kaypak tarafına dikkat çekildi kitle iletişim araçlannda. Şimdi, hala bunu tartışanlar var. Bu arada. pazar gecesı özel bir uçakla Paris'e dönen 2 rehıneyi, IDışişleri Bakanı Alain Jupp karşıladı. Ertesi gün ise gelen Bayan MicMeThvenotda Işbirliğı Bakanı tarafından Villacoublay havaalanında ağırlandı. Başbakan Edouard Balladur ise Cezayir yetkililerine bir teşekkür mesajı yolladı. Şu rehine olayı noktalandıysa da. ilgili Fransız haberalma ve güvenlik güçleri tetikte. Fransız güvenlik örgütünü pek çok uykusuz geceler bekliyor kuşkusuz... Leninmozolesiiçin sav HAKANAKSAY MOSKOVA - Yeltsin iktidan hızını alamıyor. Parlamento, anayasa mahkemesi komünistler, faşistler. gazeteler ve gazeteciler derken, şimdi sıra dirilerden ölülere gececeğe benziyor. Hedefte 70 yıl kadar önce ölmüş olan bir kişinin cesedi, daha doğrusu mumyası var. Evet, Lenin'den sözediyoruz. Kremlin kulislerinden sızan haberler. iktidann pek çok temsılcisinin, Tartışnıa> a martışmay a gerek yok! Sökeriz mozolej i, biterbu iş" diye haykırmaya başlandığını ortaya koyuyor. Lenin'in mozoleden çıkanlarak Petersburg'da (Lenıngrad'da) annesinin ve kız kardeşinin yanına gömülmesı gerektıği. bunun yalnızca Ortodoks geleneklerine değil, merhumun kendı isteğine de uygun olacağı belirîiliyor. Ne varki, Lenin'in bu RUSYA isteğını nerede ıfade ettiği bir türlü kamtlanamıyor. Ateşli Yeltsin yandaşlanna bıraksan. neredeyse parlamento binası gibi mozoleyi de topa tutmaya hazırlar. Kilisenin aktif olarak politikaya kanşmasını savunan Yeltsinci din adamlan, bu yaklaşımın dını temelini oluşturmaya çalışıyorlar. Mozolenin kaldınlmasını savunmalanna karşın bu konuda daha dikkatli olunması gerektiğinı vurgulayanlann sayısı da küçümsenecek gibi değil. Bunlar, toplumsal patlamalara yol açılmaması ıçın konunun daha ileri bir tarihe bırakılmasını öneriyorlar. Çoğu da sorunun yeni oluşacak parlamentonun karanyla çözülmesi görüşünde. Mozole karşıtlannın küçük bir bölümü de 'sinekten yağçıkarmak'vandaşı. Bunlar, Amerikan ve Alman girişimcilerin milyonlarca dolar 1 ve marklık önerilerinin incelenmesini ve enl fazla parayı verene mozolenin satılmasmı istiyorlar. Ancak toplumun tepkisinden korktuklan için bu konuda yüksek sesle konuşamıyorlar. Başta komünistler ve Sovyet geleneklerine bağlı yaşlı kuşaklar ise Lenin'edokundurtmayacaklannı açıklıyorlar. Bunlar. mozoleye el uzatılması durumunda, her türlü savaşım yönteminden yararlanarak karşı koyacaklannı ilan ediyorlar. Ve halkın sessiz çoğunluğuna gelince... Politikadan son derece uzaklaşmış killeler, bu konuya da duyarsız görünüyor. Ancak 70 yıldan beri Lenin'e saygı göstermeye alışmış olan, önderin fotoğrafını evinden ve işyerinden nedense bir türlü eli uzanıp da kaldıramamış olan çok sayıda sıradan insan, bu konunun tartışma konusu yapılmasından pek hoşlanmıyor. • IsveçliakşamcılarayaklandıGÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM-İsveç'in Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (EES) ile imzaladığı anlaşma, 1 Ocak 1994'ten itıbaren yürüriük kazanacak. Bu gerçek. İsveç'in AT'ye yüzde 75 ya da 'dörtte üç' üye olması anlamına geliyor. Geçen hafta burada tartışılan konulann başında, alkollü içkileri bünyesinde toplayan Systembolaget adlı tekel kuruluşunun durumu geliyordu. Hafta arası günler 9-18vebazıbutiklerde perşembeleri 19"a dek açık olan tekel butikleri, yüksek ederleriyle olduğu gibi uzun ISVEC kuyruklanyla da ünlü. Aynca hercuma akşamüstü işinden çıkıp evine dönmekte olan halkın metroda. otobüslerde ellerindeki poşetler ve daha çok tekelin mallannın gizlendiği çantalarla resmen şıngırdaması. bu ülkenin tipik özellikleri arasında. EES'in. AT'ninkine benzer kurallan. Systembolaget'i yasaklamıyor; ancak. ona rakip çıkmasma da karşı değil. Bu durumda. mahalle bakkalı içki satmaya kalkışırsa, politikaalann elinden hiçbir şey gelmeyecek. Polis müdahale ederse karar. hukukçularakalacak. AT hukuku uzmanı ProfBernitz, böyle bir durumda olabilecek şeyleri şöyle sırabyor: 1 - İsveç mahkemeleri duruma bakar. İsveç yasalanna aykın bir eylem söz konusudur, ama EES yasalanna göre ortada herhangi bir suç yoktur. 2- İsveç Devleti. EFTA'nın yargı organı ESA (EFTA Surveillance Authority) önüne getirilir ve EES yasalanna uyup uymadığı konusunda yargılanır. 3-Bir "AT-vatandaşı" ya da AT ülkelerinden birine kayıtlı bir şirket -örneğin, İsveç'e, tekele de c'sa, içkı satan bir üreticı- İsveç hükümetine karşı AT mahkemesinde dava açar. (Aftonbladet, 3.11.93. Bu gelişmeyi gayet gerçekçi bulanlann başında, İsveç'in sosyal demokrat maliye bakanlan arasında en tanınmışlanndan olan KjeU-Olof Feldt geliyor. 4 kasım tarihli Dagens Nyheter gazetesinin tartışma sayfasında kapsamlı bir yazısı yayımlanan Feldt. hükümeti. gerçekleri görmemekle suçladı ve bir an önce, devlet kontrolünde. ama monopolsuz bir ticaret sistemi için girişirnde bulunmaya çağırdı. Ülkenin en büyük süpermarketlerinden ikisi, bira ve şarap satmaya hazır olduğunu açıkladı. TYîlVîlf" Önİİf*lİoiİ Ahnanya'nın VVuppertall l a J a l W | f i * ^ M g w kentindeki havvanat bahçesinde yeni doğmuş bir sinekkuşu, uzatdan şişeden >ita- min içeren şekerli suyu içmek için u/anmış. Yavru sinekkuşu, VVuppertal Hayvanat Bahçesi Tropik Kuşlar Koruma Böl- gesi'nin en genc iiyesi. Bu koruma bölgesinin, barındırdığı 11 tropik kuş çeşidi ve Orta ve Güney Amerika'nın yağmur or- manlanndan gelen 100'den fazla bitki türü ile Avnıpa'da tek olduğu bildiriliyor. Gelin Kaçmasın da... Eski CHP'Iİ dostum telefon etti. - Ankara 'ya yeni döndüm. Telefon edip bir hatınnı so- rayım dedim. - Aradığına, dedim, memnun oldum. İstanbul'da bu kadar kalacağmı sanmıyordum. - Yahya Kemal 'in meşhur sözünün tersini söyleyece- ğim, Biz Ankaralılar için Istanbul kışının en güzel yanı Ankara'ya dönüşü. istanbul'un yazı güzel de kışı çekil- mez, dedi. içimden dostuma biraz takılmak geldi. - Meğer şair yanın da varmış. Ne güzel buldun bu sö- zü, dedim ve "istanbul hakkındaki izlenimlerin nedir" diye sordum. Hemen güncel bir soruna atladı. - İstanbul'da, dedi, şuna kani oldum ki, hükümet KDV oranlarını arttırmak yerine KDV'yi toplama konusunda yeni ve etkili yöntemler geliştirseydi, daha iyi yapardı. Temel gıda maddelerinde KDV toplamak en kolay yol, ama bu fakir fukaranın belini de büker. Bunu genellikle herkes öder. Çünkü, manavla, bakkalla herkesin gözü önünde pazarlık etmek mümkün değildir. KDV asıl pa- halı eşyada toplanamıyor. İstanbul'da öyle şeyler işittim ki, şaşırdım. Geniş bir kesim ne fiş veriyor, ne de vatan- daş fiş istiyor. Bir pazarlıktır gidiyor. Müşteri fiş yerine malın fiyatını düşürmeyi tercih ediyor. Sonunda alan da memnun, satan da. Muhtemelen bu başka kentlerde de böyledir. Yunanistan'da aynı derdin bulunduğunu ba- sındaokudum. Yunan maliyesi KDV toplama işinidenet- leyebılmek için bol miktarda yeni ekipler kurup bunlan piyasaya salmış. Biz de öyle yapmahyız. - Üstelik, temel gıda maddelerinde KDV'yi arttırmak fakirlezenginiaynıayardatutmakanlammageliyor.'Ge- çim sıkıntısı çekenlerle Sakıp Ağa aynı miktarda ödeme yapacak şimdi, bu mu eşitlik?" diyenler var, dedim. - Bunlar fazla abartıyorlar, dedi. Ve "Fakire elbette bir darbedir, ama Sakıp Ağa ile mukayese yapmak yanlış. Çünkü, zamdan evvel de te- mel gıda maddelerinde Sakıp Ağa ile aramızda bir fark yoktu ki" diye ilave etti Hazır yakalamışken, eski CHP'Iİ dostuma SHP ile CHP'nin birleşmesi halinde birleşik partinin organları- nın oluşumunda uygulanacak olan oran konusunda iki parti arasındaki temasları sordum. - Karşılıklı, dedi, bir güvensizlik seziliyor. Bence her ikisinin de haklı olduğu tarafları var. Deniz Baykal eşit orandan taviz verirse "Partiyi sattı" ithamlarından çeki- niyor. Murat Karayalçın da, haklı olarak, "Ayrılırken SHP'nin yarısını alıp götürdün mü ki, şimdi yüzde elli ile dönmek istiyorsun?" diyor. - Her şeye rağmen, bu noktaya kadar gelebilmiş olma- ları bile bir şey değil mi? Liderlik ve çatı gibi zor konular halledilmiş sayılır. - Elbette öyle. Aynca her iki tarafı tatmin edebilecek ortalama formüller var ki, bunlar üzerinde sonuç alına- bilir. Kaldı ki karşılaşılacak müşkiller ne olursa olsun, mevcut mutabakatlan daima muhafaza etmek lazım. Çünkü, birleşseler de birleşmeseler de marttaki yerel seçimlerde her ikisi de büyük kayba uğrayacaklar. Ama, belki oran meselesi de o zaman kesin şekilde halledilir, dedi. - Nasıl yani? diye sordum. - Seçimlerde iki partinin alacağı oy oranı birleşmede uygulanacak olan oran olur, dedi. - Ama, dedim, Sayın Baykal bekler mi? Birleşme ol- mazsa gelini kaçırırız demişti. - Gelini kaçırmayı bırak. Gelinin kendisi kaçmasın da. - Nereye kaçacak? diye sordum. - Ecevit'in DSP'sine. - Ama, Sayın Ecevit ilgilenmiyor ki.. - O zaman da başkasına kaçar... Daııimarkalıkaleciye ölümtehdidi DANIMARKA FERRUH YILMAZ KOPENHAG- Danimarka'da geçen çarşamba günü tabloid boydaki çok satan sansasyon gazetelerinin kapağında. Manchester United'in Danimarkalı kalecisi Peter Schmeichel'in resmi üzerinde "Ölüm tehditleri aldı" başbğmı okuyanlar oldukça kaygılandılar. Haberde, Danimarka Milli Takımı'nın belkemiğini oluşturan oyunculardan biri olan Schmeichel'in. Odd Traford'daki Kürt göstericiyi yaka paça dışan attığı için Kürtlerden ölüm tehdidi aldığı ve İstanbul'da sıkı bir polis koruması altında bulunduğu belirtiliyordu. Oysa Schmeichel daha akıllı başlı gazetelere verdiğı demeçlerde. polis koruması altında olmadığını belirtirken. ünlü kaleciye karşı özel bir tehdidin gündeme gelmediğini satır aralannda okumak mümkündü. Buna rağmen Danimarkalı okuyucular, milli kalecilerinin Manchester'in İstanbul'daki fiyaskosundan sonra sağ salim eve döndüğünü okuduktan sonra rahat nefes alabildiler. Vergi Bakanı Ote Stavad'ın, iflaseden Himmerland bankasını satın alarak kurtarması için Kuzey Jylland Sparekassen bankasına vergi muafıyeti sözü vermesi, hem kendisini hem de hükümeti zor durumda bıraktı. Kuzey Jylland Sparekassen Bankası, iflaseden Himmerlandbank'ı devralması yönündeki Gümrük ve Vergi İdaresi'nin baskısını. kendisine 173 milyon kronluk vergi muafıyeti tanınması şartıyla kabul etmiş, vergi bakanı da vergi muafıyeti anlaşmasını onaylamıştı. Konuk Yazar Yeni Rus milliyetgliğinin tuttuğu yolun sonu faşiztn Doç. Dr. YILDIZ SERTEL Boris Yeltsin'in uygulamalannda seni görünce tanımamazlıİc edemezdim. Alü yıl yurdunda yaşadım. SSCB'de Rusolmayan halklan küçümsüyordun. Azeri olduğumu sandığın zaman bana hakaret ettin. Neden Rusça bılmediğimi. neden bir "Rus ismi- min" olmadığını sordun. Sence bunlar bi- rer suçtu. Uzun süre kaldığım Azerbay- can'da, aydmlann şikayetlerini duydum: Çocuklanmız Ruslaştınlıyor. Dilimiz gidi- yor. Ruslara sadık olmayan, Moskova- dan gelen emirlere uymayan görevliler iş- ten atıhyor. Yurdumuza sahip değilız. Ruslar petrolümüzü alıp, bizi sömürüyor. Milli benligimizi savunmak suç oluyor. Stalin döneminde. bu yüzden 10.000 Azeri Sibirya'ya sürüldü. 1963te biz oraya vardığımızda, iktidar Nikita Huruşçofun elindeydi. Stalinizm yerilmiş, Sibirya mahkumlanndan sağ ka- lanlar geri gelmişti, ancak Azerbaycan'da hala korku dağlan bekliyordu. Sovyetler Birhği'nde "sosyalizm uygulaması'" ve '"Rus Millıyetçilig!" hakkında geniş bilgiyi. babam z!ekeriya Sertel'in, "Olduğu Gibi, Rus Biçimi Sosyalizm" başlıklı kitabında bulacaksınız. Lenin, 'kurtulmahyız' demişti 1917 devrimınin arifesinde Lenin. "Bü- yük Rus Milliyetçiliği"nden kurtulmalıyız, demişti. Çarlıİc Rusyası'nda devletin ideo- lojisi, "Panslavizm"di. Bu feodal impara- torlukta, Rus egemenliğini sağlamlaştır- mak için bağımlı halklar ağır bir baskı altında Ruslaştınlıyorlardı. Köhne idare mekanizması ve ordu bütünüyle Ruslann veya Slaviann eb'ndeydi. Okullarda, üni- versitelerde, gençlere Rus kültürü aşılanır, isimleri. benlikleri Ruslaştınlırdı. Çar'ın gizli polisi, bu uygulamaya karşı Asya top- raklannda doğmuş olan, "Pantürkizm" cereyanına karşı amansızdı. Tataristan'da ve Azerbaycan'da doğmuş olan bu eyle- min, Ahmet Agayef (Ahmet Ağaoğlu), Yusuf Akçora gibi bazı önderleri 20. yüzyi- lın başlannda Anadoluya kaçıp. İttıhat ve Terakki hareketi içinde Ziya Gökalp'le be- raber "Turancılığı" yaymaya başlamışlar- dı. Onlarca. Rus egemenliğinden kurtul- manın tek yolu buydu. Devrimden önce Lenin, "Ezilen halklara kendi kaderlerini tayin hakkı tanmmalı- dır," demişti. Ne var ki, bu ilke gerçekleşti- rilemedi. O günlerde, Kafkaslar devrime karşı koyan Çar ordulannın merkezi hali- ne gelmişti. Bu bölgede henüz doğmakta olan petrol ve ticaret burjuvazisi Batı'ya dönüktü ve çan destekliyordu. Bu gücü yenmek için, 1920'de Kızıl Ordu Kafkas- lar'a indi. Azerbaycan, Gürcistan ve Erme- nistan'da ancak bir avuç aydından oluşan komünist partilerini iktidara getirdi. Önce Transkafkas Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu, sonra bu Cumhuriyet, Azerbay- can, Ermenistan, Gürcistan S.S. Cumhuri- yetlerine bölündü. Sınırlar çizilirken, Azer- baycan'ın Türkiye'yie sının olmamasına özen gösterildi. Henüz sanayinin kurulma- dığı, işçi sınıfının bulunmadığı bu ülkelere "Sosyalizm" ihraçedildi. Lenin, "Sosyalist devrimi yapmış proletaryanm yardımıyla. henüz yan feodal yaşantı içinde bulunan toplumlarda da, sosyalizm gerçekleşebilir" dıyordu. Ne var ki, biz 1960'h yıllarda .Azerbaycan'da yerleştiğimiz vakit, orada sorunun "sosyalizm" değil, "milli egemen- lik" olduğunu gördük. "Moskova'da yağ- mur yağsa, Bakü'de şemsiye açanz" deni- yor, halk kendini ağır bir Rus baskısı altın- da hissediyordu. Ruslar ise, "Üstün kültür egemen olur" diyerek kurduklan dengesiz, adaletsiz düzeni doğal görüyorlardı. Bu- nun tepkileriyle de Türk milliyetçiliği şo- ven Rus düşmanlığı şeklindegelişiyordu. Durum bütün S.B.'de böyleydi. Sovyet Cumhuriyetleri birer uydu hab'ne getirilmiş olduklan için, Gorbaçov, "Prestroyka" ve "Glasnost" ilan eder etmez. bütün cumhu- riyetlerde milli eylemler patlak verdi. "Ko- münist düzene" karşı "Piyasa Ekonomisi" kavgasının temebnde iki taraflı aşın milli- yetçilik yatıyor. Ruslar hala geleneksel ege- menliklerinden vazgeçmek istemiyorlar. Bağımsızlıklanna kavuşmak isteyen halk- lar karşılannda milliyetçi ve güçlü Rus or- dusunu buluyor. S.B.'de ordu Ruslar'ın, Slaviann komutasındaydı. Asyalı, Kafkas- lı askerler ordu içinde kum gibi dağıtılmış- lardı Eski cumhuriyetler. ekonomik bağ- lannı koparamadıklan gibi. bu güç karşı- sında da dize geliyorlar. Bölünen imparatorlukta. Yeltsin'in Rusyası Azerilere karşı Ermenileri. Gürcü- lere karşı Abazalan siîah veaskerledestek- liyor. Bu baskıyla, bağımsızlık ilan eden cumhuriyetler sözde "Bağımsız devletler Topluluğu'na kaülmak zorunda kalıyor. Yeltsin. iç muhalefeti yıkmak için, Rus or- dusuna parlamentoyu yaktınyor. (Hitler- in Reichstag'ı yaktırdığı gibi) Muhalefet önderleriyle beraber 1000 kişiyi gözaltına alıyor, Moskova sokaklannda yüzlerce ki- şiyi öldürüp yaralıyor. binlerce Azeri, Gür- cü ve diğer devletlerin haklannı kent dışına sürüyor. Yeltsin'in dayanağı ordu Yeltsin, S.B.'nin bölünmesine, sılahlann azaltılmasına karşı olan Rus ordusuna da- yanıyor. Kendisi de. silahlan azaltmamak- ta direniyor. çünkü orduyu kullanarak hem cumhunyetleri baskı altına alacak hem de iç muhalefeti bastıracak. "Piyasa ekonomisi" üretim sorununu çözemedi. Kıtlık içinde sefaleti arttırdı. Yoksul halk- lar arasında eskiye nostaljı. kırgınbk başla- dı. Ancak karaborsacılar, silah kaçakçılan, mafyaalar ceplerini doldurup bu çürük ekonomiye. Yeltsin'e destek oluyor. Bu koşullarda Yeltsin'e bir tek seçenek kalı- yor: O çok tarihsel. geleneksel ve hatta ba- zılan tarafından aranan Baskı Rejimi. Bu baskı ırkçı milliyetçiliğe, varlıklı imtiyazh zümrelere dayandığı ve halka karşı olduğu vakit de bunun adına "faşizm" denir. Dün- yanın en güçlü ordulanndan birine daya- nan böyle bir rejim ise bütün bir bölge için tehbkeb olur. Kuzey komşumuzda, zorba bir sosya- lizmden boşalan yeri faşizmin doldurmak- ta olmasına çok şaşmayabm. Şaşılacak şey, Batı demokrasilerinın. ekonomıyi Batı'ya açmasına, komünizme engel olmasına ba- karak Yeltsin'e el uzatmalandır. Batı de- mokrasileri, ikinci dünya harbinin arifesin- de de bu tehlikeli oyunu oynamışlardı. İngiliz Başbakanı Mr. Chamberlaine Mü- nich'te Hitler'le el sıkışmış, bir banş anlaş- ması imzalamıştı. Ancak faşizmle yapılan bu uzlaşma dünya halklanna çok pahalıya mal olmuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle