Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 1993 PAZARTESİ
8 DUNYADA GEÇEN HAFTA
Telefonidaresinden
yüksüztazminat
İNGILTERE
EDtPEMİLÖYMEN
LONDRA - Guy ve Jane
Nevvbury kendi halinde bir
çifttir. Bir gün durup dururken
telefonlan çalar. Gidip açarlar.
Ses yok. Eh olur ya. deyip
otururken birdaha birdaha bir
daha. Ve hepsi de sessiz. Bu
durumda yapılacak tek şey
polise telefon etmek. Öyle >a,
birisi bunlann numarasını
bulmuş, arayıp rahatsız ediyor.
Telefon İdaresi böyle
durumlarda polisten ve mahke-
meden izınle, aranılan telefonu
dinlemeye alıyor ve sonunda
hangı numaradan sürekli ara-
nıldığını saptıyor. Buna polis de
Telefon tdaresi de abşkın. Polis
de zaten "ND probtem" demiş.
Bu arada Guy ve Jane'in
telefonu çabp duruyor. Hem de
ne çalma! Çünkü düzenli
aralarla hatta belli saatlerde
çaldığını fark etmışler. O
zaman bu, serserinin biri
olamaz. Bunda bir iş var. Ama
ne? Helesabaha karşı çalışlan
çifti yıldırmış. Saat 3.27'de,
3.29'da, 4'de, 5'de ve 6'da, her
şabah dûzenli olarak. Telefon
İdaresi bu arada işin kolayına
kaçarak numaralanru
değiştirmelerini söylemiş.
Onlar da biz bunu 12 yıldır
kullanıyoruz şimdi nasıl
değiştirelim derken iş
aydınlanmış. Telefon İdaresi
telefonlann bir telefon
kulübesinden edildiğini
saptamış. Tabii adresını de.
Polis kulübeyi gözetlemeye
başlamış. Nafıle. Sonunda Guy
dayananmamış, kalkıp bir gece
vakti gidip bizzat gözetlemeye
başlamış. Hayır, o da işe yara-
mıyor. Eve >ine telefon geliyor.
Telefonlan Telefon İdaresi
etmiyormuymuş!
Evet, bu sıkıntının nedeni
bizzat Telefon İdaresi. Telefon
İdaresi binbirözürve 1.750
Sterlin (35 milyon lira)
lazminatla kurtulmuş
mahkemeden. Ama Guy ve
Janee gelen telefon sayısını bir
liste halinde sunmuşlar: Tam
350 kez!
ANILAR-KAMLAR
ECMEL BARUTÇU
Major'a maskeli tepki İngütere'de kamu çalışanlan, Başbakan John Major'ın özelleştinne progra-
mına tepki göstermck üzere önceki gün günübirlik bir grev yaptılar. Kamu
çalışanlan sendikalarının düzenlediği grevin, tüm tngiltere'de başam la uv gulandığı bildinldi. Londra'da Maliye BakanJığı önün-
de grev gözcülüğü \ apan bir grup memur, Major'a ve programına olan tepkilerini "Major maskeleri" takarak dile getirdiler.
(Fotoğraf: REUTER)
Fransızpolisini uykusuzgecelerbekliyor
MtŞEL PERLMAN
PARİS - Adam kaçırmalar, rehin
almalar, gizli servisler... Son
zamanlarda yayımlanan polisiye veya
casusluk konusunu ışleyen bir romana
değindiğimizsanılmasın. Bu
problemler, özellikle geçen hafta,
Fransa'nın gündeminde yer aldı. Hem
de çok acı anılan yeniden
anımsatarak. Sözünüettiğimiz,
Cezayır'deki tehlikeli ve gergin
durum. Yaklaşık 40 yıl önce
başladığında bir ayaklanma gibi
değerlendırilmiş. daha sonra ise
gerçek bir savaşa dönüşerek Cezayir
Cumhuriyeü'nin kuruluşuyla
noktalanmışçatışmalan silememişti
belleklerinden çoğu kimse. Herhalde
Fransa'da olduğu kadar Cezayir'de de
aynı duygular hakim. Geçen hafta
Fransanın Cezayir
Başkonsolosluğu"nda görevli. biri
kadın olmak üzere toplam 3 kişinin,
kımliği meçhul kişilerce kaçınlıp
götürülmesiydi. yaşhlann belleğini bu
konuda yeniden harekete geçiren.
Fransa ile Cezayir'ı karşı karşıya
getirmiş olaylan yaşamamış olanlar
ise, bunlan kitle iletişım araçlannda
öğrenmek fırsatını buldu. Doğrusu,
Cezayir'de bugûn egemen olan
dunımdançok kaygılı Fransa. Elbette
bir süre önce öldürülmüş 2 Fransız
çalışanının anısı, 3 Fransız
memurunun kaçınlışını daha da
FRANSA
dramatik boyutlara getirdi. İlgili
Fransız bakanlıklanyla haberalma
örgütleri görevlerini yapadursun. halk
birçok soruya kendince yanıtlar aradı.
Kim veya kimlerdi bu son eylemi
düzenleyenler? Dinci. İslami Selamet
Cephesi (F1S) mi? Yoksa aşın dinci
başka 'kücük grupiar' mi? Veya
iktidara şu veya bu şekilde bağlı olan
örgütler mi? İşte böylesine bir hava
içinde. Fransa'da yerleşmiş
Cezayirlilerarasında birtakım
eylemcilerin bulunması olasıbğıda
ortaya atılmadı değil. Ancak bir
noktayı belirtmekteyarar var. Oda,
Fransa'nın. normal bir yaşama
dönmesini dilediği Cezayir'in
yöneticilerine, kaçınlma olayı
konusunda 'enerjik bir uyan'da
bulunmuşolmasıydı Bir başka
deyişle, Cezayir'le çok sıkı ekonomik
ve siyasal bağlan bulunan Paris.
muhatabından son derece etkin
olmasını istemekteydi. Yani, hem bir
an önce, kaçınlmış olan yurttaşlan
özgüriüİderine yeniden kavuşacaktı
hem de olayın faillerinin bulunup
tutuklanması gerekecekti. Taraflann
gerçekte neler konuştuklannı elbette
ki bilmiyoruz. Fakat önünde sonunda
olumlu bir şekilde sonuçlandı bu
eylem. Üç rehine. ıki aşamada, özel
Cezayir timleri tarafından
kurtanlırken, sayılan 6 veya 7 olan,
silahlı İslamcı öldürüldü. Daha sonra
verilen bilgilerin yine de kaypak
tarafına dikkat çekildi kitle iletişim
araçlannda. Şimdi, hala bunu
tartışanlar var. Bu arada. pazar gecesı
özel bir uçakla Paris'e dönen 2
rehıneyi, IDışişleri Bakanı Alain Jupp
karşıladı. Ertesi gün ise gelen Bayan
MicMeThvenotda Işbirliğı Bakanı
tarafından Villacoublay havaalanında
ağırlandı. Başbakan Edouard Balladur
ise Cezayir yetkililerine bir teşekkür
mesajı yolladı. Şu rehine olayı
noktalandıysa da. ilgili Fransız
haberalma ve güvenlik güçleri tetikte.
Fransız güvenlik örgütünü pek çok
uykusuz geceler bekliyor kuşkusuz...
Leninmozolesiiçin sav
HAKANAKSAY
MOSKOVA - Yeltsin iktidan hızını
alamıyor. Parlamento, anayasa
mahkemesi komünistler, faşistler.
gazeteler ve gazeteciler derken, şimdi sıra
dirilerden ölülere gececeğe benziyor.
Hedefte 70 yıl kadar önce ölmüş olan bir
kişinin cesedi, daha doğrusu mumyası var.
Evet, Lenin'den sözediyoruz.
Kremlin kulislerinden sızan haberler.
iktidann pek çok temsılcisinin,
Tartışnıa> a martışmay a gerek yok!
Sökeriz mozolej i, biterbu iş" diye
haykırmaya başlandığını ortaya koyuyor.
Lenin'in mozoleden çıkanlarak
Petersburg'da (Lenıngrad'da) annesinin ve
kız kardeşinin yanına gömülmesı gerektıği.
bunun yalnızca Ortodoks geleneklerine
değil, merhumun kendı isteğine de uygun
olacağı belirîiliyor. Ne varki, Lenin'in bu
RUSYA
isteğını nerede ıfade ettiği bir türlü
kamtlanamıyor. Ateşli Yeltsin
yandaşlanna bıraksan. neredeyse
parlamento binası gibi mozoleyi de topa
tutmaya hazırlar. Kilisenin aktif olarak
politikaya kanşmasını savunan Yeltsinci
din adamlan, bu yaklaşımın dını temelini
oluşturmaya çalışıyorlar. Mozolenin
kaldınlmasını savunmalanna karşın bu
konuda daha dikkatli olunması gerektiğinı
vurgulayanlann sayısı da küçümsenecek
gibi değil. Bunlar, toplumsal patlamalara
yol açılmaması ıçın konunun daha ileri bir
tarihe bırakılmasını öneriyorlar. Çoğu da
sorunun yeni oluşacak parlamentonun
karanyla çözülmesi görüşünde. Mozole
karşıtlannın küçük bir bölümü de 'sinekten
yağçıkarmak'vandaşı. Bunlar, Amerikan
ve Alman girişimcilerin milyonlarca dolar
1
ve marklık önerilerinin incelenmesini ve enl
fazla parayı verene mozolenin satılmasmı
istiyorlar. Ancak toplumun tepkisinden
korktuklan için bu konuda yüksek sesle
konuşamıyorlar. Başta komünistler ve
Sovyet geleneklerine bağlı yaşlı kuşaklar
ise Lenin'edokundurtmayacaklannı
açıklıyorlar. Bunlar. mozoleye el uzatılması
durumunda, her türlü savaşım
yönteminden yararlanarak karşı
koyacaklannı ilan ediyorlar. Ve halkın
sessiz çoğunluğuna gelince... Politikadan
son derece uzaklaşmış killeler, bu konuya
da duyarsız görünüyor. Ancak 70 yıldan
beri Lenin'e saygı göstermeye alışmış olan,
önderin fotoğrafını evinden ve işyerinden
nedense bir türlü eli uzanıp da
kaldıramamış olan çok sayıda sıradan
insan, bu konunun tartışma konusu
yapılmasından pek hoşlanmıyor.
•
IsveçliakşamcılarayaklandıGÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM-İsveç'in
Avrupa Ekonomik İşbirliği
Örgütü (EES) ile imzaladığı
anlaşma, 1 Ocak 1994'ten
itıbaren yürüriük kazanacak.
Bu gerçek. İsveç'in AT'ye
yüzde 75 ya da 'dörtte üç' üye
olması anlamına geliyor. Geçen
hafta burada tartışılan
konulann başında, alkollü
içkileri bünyesinde toplayan
Systembolaget adlı tekel
kuruluşunun durumu
geliyordu. Hafta arası günler
9-18vebazıbutiklerde
perşembeleri 19"a dek açık olan
tekel butikleri, yüksek
ederleriyle olduğu gibi uzun
ISVEC
kuyruklanyla da ünlü. Aynca
hercuma akşamüstü işinden
çıkıp evine dönmekte olan
halkın metroda. otobüslerde
ellerindeki poşetler ve daha çok
tekelin mallannın gizlendiği
çantalarla resmen
şıngırdaması. bu ülkenin tipik
özellikleri arasında. EES'in.
AT'ninkine benzer kurallan.
Systembolaget'i yasaklamıyor;
ancak. ona rakip çıkmasma da
karşı değil. Bu durumda.
mahalle bakkalı içki satmaya
kalkışırsa, politikaalann
elinden hiçbir şey gelmeyecek.
Polis müdahale ederse karar.
hukukçularakalacak. AT
hukuku uzmanı ProfBernitz,
böyle bir durumda olabilecek
şeyleri şöyle sırabyor:
1 - İsveç mahkemeleri duruma
bakar. İsveç yasalanna aykın
bir eylem söz konusudur, ama
EES yasalanna göre ortada
herhangi bir suç yoktur.
2- İsveç Devleti. EFTA'nın
yargı organı ESA (EFTA
Surveillance Authority) önüne
getirilir ve EES yasalanna uyup
uymadığı konusunda
yargılanır.
3-Bir "AT-vatandaşı" ya da
AT ülkelerinden birine kayıtlı
bir şirket -örneğin, İsveç'e,
tekele de c'sa, içkı satan bir
üreticı- İsveç hükümetine karşı
AT mahkemesinde dava açar.
(Aftonbladet, 3.11.93.
Bu gelişmeyi gayet gerçekçi
bulanlann başında, İsveç'in
sosyal demokrat maliye
bakanlan arasında en
tanınmışlanndan olan
KjeU-Olof Feldt geliyor. 4 kasım
tarihli Dagens Nyheter
gazetesinin tartışma sayfasında
kapsamlı bir yazısı yayımlanan
Feldt. hükümeti. gerçekleri
görmemekle suçladı ve bir an
önce, devlet kontrolünde. ama
monopolsuz bir ticaret sistemi
için girişirnde bulunmaya
çağırdı. Ülkenin en büyük
süpermarketlerinden ikisi, bira
ve şarap satmaya hazır
olduğunu açıkladı.
TYîlVîlf" Önİİf*lİoiİ Ahnanya'nın VVuppertall l a
J
a l
W | f i * ^ M g w kentindeki havvanat
bahçesinde yeni doğmuş bir sinekkuşu, uzatdan şişeden >ita-
min içeren şekerli suyu içmek için u/anmış. Yavru sinekkuşu,
VVuppertal Hayvanat Bahçesi Tropik Kuşlar Koruma Böl-
gesi'nin en genc iiyesi. Bu koruma bölgesinin, barındırdığı 11
tropik kuş çeşidi ve Orta ve Güney Amerika'nın yağmur or-
manlanndan gelen 100'den fazla bitki türü ile Avnıpa'da tek
olduğu bildiriliyor.
Gelin Kaçmasın da...
Eski CHP'Iİ dostum telefon etti.
- Ankara 'ya yeni döndüm. Telefon edip bir hatınnı so-
rayım dedim.
- Aradığına, dedim, memnun oldum. İstanbul'da bu
kadar kalacağmı sanmıyordum.
- Yahya Kemal 'in meşhur sözünün tersini söyleyece-
ğim, Biz Ankaralılar için Istanbul kışının en güzel yanı
Ankara'ya dönüşü. istanbul'un yazı güzel de kışı çekil-
mez, dedi.
içimden dostuma biraz takılmak geldi.
- Meğer şair yanın da varmış. Ne güzel buldun bu sö-
zü, dedim ve "istanbul hakkındaki izlenimlerin nedir"
diye sordum.
Hemen güncel bir soruna atladı.
- İstanbul'da, dedi, şuna kani oldum ki, hükümet KDV
oranlarını arttırmak yerine KDV'yi toplama konusunda
yeni ve etkili yöntemler geliştirseydi, daha iyi yapardı.
Temel gıda maddelerinde KDV toplamak en kolay yol,
ama bu fakir fukaranın belini de büker. Bunu genellikle
herkes öder. Çünkü, manavla, bakkalla herkesin gözü
önünde pazarlık etmek mümkün değildir. KDV asıl pa-
halı eşyada toplanamıyor. İstanbul'da öyle şeyler işittim
ki, şaşırdım. Geniş bir kesim ne fiş veriyor, ne de vatan-
daş fiş istiyor. Bir pazarlıktır gidiyor. Müşteri fiş yerine
malın fiyatını düşürmeyi tercih ediyor. Sonunda alan da
memnun, satan da. Muhtemelen bu başka kentlerde de
böyledir. Yunanistan'da aynı derdin bulunduğunu ba-
sındaokudum. Yunan maliyesi KDV toplama işinidenet-
leyebılmek için bol miktarda yeni ekipler kurup bunlan
piyasaya salmış. Biz de öyle yapmahyız.
- Üstelik, temel gıda maddelerinde KDV'yi arttırmak
fakirlezenginiaynıayardatutmakanlammageliyor.'Ge-
çim sıkıntısı çekenlerle Sakıp Ağa aynı miktarda ödeme
yapacak şimdi, bu mu eşitlik?" diyenler var, dedim.
- Bunlar fazla abartıyorlar, dedi.
Ve "Fakire elbette bir darbedir, ama Sakıp Ağa ile
mukayese yapmak yanlış. Çünkü, zamdan evvel de te-
mel gıda maddelerinde Sakıp Ağa ile aramızda bir fark
yoktu ki" diye ilave etti
Hazır yakalamışken, eski CHP'Iİ dostuma SHP ile
CHP'nin birleşmesi halinde birleşik partinin organları-
nın oluşumunda uygulanacak olan oran konusunda iki
parti arasındaki temasları sordum.
- Karşılıklı, dedi, bir güvensizlik seziliyor. Bence her
ikisinin de haklı olduğu tarafları var. Deniz Baykal eşit
orandan taviz verirse "Partiyi sattı" ithamlarından çeki-
niyor. Murat Karayalçın da, haklı olarak, "Ayrılırken
SHP'nin yarısını alıp götürdün mü ki, şimdi yüzde elli ile
dönmek istiyorsun?" diyor.
- Her şeye rağmen, bu noktaya kadar gelebilmiş olma-
ları bile bir şey değil mi? Liderlik ve çatı gibi zor konular
halledilmiş sayılır.
- Elbette öyle. Aynca her iki tarafı tatmin edebilecek
ortalama formüller var ki, bunlar üzerinde sonuç alına-
bilir. Kaldı ki karşılaşılacak müşkiller ne olursa olsun,
mevcut mutabakatlan daima muhafaza etmek lazım.
Çünkü, birleşseler de birleşmeseler de marttaki yerel
seçimlerde her ikisi de büyük kayba uğrayacaklar. Ama,
belki oran meselesi de o zaman kesin şekilde halledilir,
dedi.
- Nasıl yani? diye sordum.
- Seçimlerde iki partinin alacağı oy oranı birleşmede
uygulanacak olan oran olur, dedi.
- Ama, dedim, Sayın Baykal bekler mi? Birleşme ol-
mazsa gelini kaçırırız demişti.
- Gelini kaçırmayı bırak. Gelinin kendisi kaçmasın da.
- Nereye kaçacak? diye sordum.
- Ecevit'in DSP'sine.
- Ama, Sayın Ecevit ilgilenmiyor ki..
- O zaman da başkasına kaçar...
Daııimarkalıkaleciye
ölümtehdidi
DANIMARKA
FERRUH YILMAZ
KOPENHAG- Danimarka'da
geçen çarşamba günü tabloid
boydaki çok satan sansasyon
gazetelerinin kapağında.
Manchester United'in
Danimarkalı kalecisi Peter
Schmeichel'in resmi üzerinde
"Ölüm tehditleri aldı" başbğmı
okuyanlar oldukça
kaygılandılar. Haberde,
Danimarka Milli Takımı'nın
belkemiğini oluşturan
oyunculardan biri olan
Schmeichel'in. Odd
Traford'daki Kürt göstericiyi
yaka paça dışan attığı için
Kürtlerden ölüm tehdidi aldığı
ve İstanbul'da sıkı bir polis
koruması altında bulunduğu
belirtiliyordu. Oysa
Schmeichel daha akıllı başlı
gazetelere verdiğı demeçlerde.
polis koruması altında
olmadığını belirtirken. ünlü
kaleciye karşı özel bir tehdidin
gündeme gelmediğini satır
aralannda okumak
mümkündü. Buna rağmen
Danimarkalı okuyucular, milli
kalecilerinin Manchester'in
İstanbul'daki fiyaskosundan
sonra sağ salim eve
döndüğünü okuduktan sonra
rahat nefes alabildiler.
Vergi Bakanı Ote Stavad'ın,
iflaseden Himmerland
bankasını satın alarak
kurtarması için Kuzey Jylland
Sparekassen bankasına vergi
muafıyeti sözü vermesi, hem
kendisini hem de hükümeti zor
durumda bıraktı.
Kuzey Jylland Sparekassen
Bankası, iflaseden
Himmerlandbank'ı
devralması yönündeki
Gümrük ve Vergi İdaresi'nin
baskısını. kendisine 173
milyon kronluk vergi
muafıyeti tanınması şartıyla
kabul etmiş, vergi bakanı da
vergi muafıyeti anlaşmasını
onaylamıştı.
Konuk
Yazar Yeni Rus milliyetgliğinin tuttuğu yolun sonu faşiztn
Doç. Dr. YILDIZ SERTEL
Boris Yeltsin'in uygulamalannda seni
görünce tanımamazlıİc edemezdim. Alü yıl
yurdunda yaşadım. SSCB'de Rusolmayan
halklan küçümsüyordun. Azeri olduğumu
sandığın zaman bana hakaret ettin. Neden
Rusça bılmediğimi. neden bir "Rus ismi-
min" olmadığını sordun. Sence bunlar bi-
rer suçtu. Uzun süre kaldığım Azerbay-
can'da, aydmlann şikayetlerini duydum:
Çocuklanmız Ruslaştınlıyor. Dilimiz gidi-
yor. Ruslara sadık olmayan, Moskova-
dan gelen emirlere uymayan görevliler iş-
ten atıhyor. Yurdumuza sahip değilız.
Ruslar petrolümüzü alıp, bizi sömürüyor.
Milli benligimizi savunmak suç oluyor.
Stalin döneminde. bu yüzden 10.000 Azeri
Sibirya'ya sürüldü.
1963te biz oraya vardığımızda, iktidar
Nikita Huruşçofun elindeydi. Stalinizm
yerilmiş, Sibirya mahkumlanndan sağ ka-
lanlar geri gelmişti, ancak Azerbaycan'da
hala korku dağlan bekliyordu. Sovyetler
Birhği'nde "sosyalizm uygulaması'" ve
'"Rus Millıyetçilig!" hakkında geniş bilgiyi.
babam z!ekeriya Sertel'in, "Olduğu Gibi,
Rus Biçimi Sosyalizm" başlıklı kitabında
bulacaksınız.
Lenin, 'kurtulmahyız' demişti
1917 devrimınin arifesinde Lenin. "Bü-
yük Rus Milliyetçiliği"nden kurtulmalıyız,
demişti. Çarlıİc Rusyası'nda devletin ideo-
lojisi, "Panslavizm"di. Bu feodal impara-
torlukta, Rus egemenliğini sağlamlaştır-
mak için bağımlı halklar ağır bir baskı
altında Ruslaştınlıyorlardı. Köhne idare
mekanizması ve ordu bütünüyle Ruslann
veya Slaviann eb'ndeydi. Okullarda, üni-
versitelerde, gençlere Rus kültürü aşılanır,
isimleri. benlikleri Ruslaştınlırdı. Çar'ın
gizli polisi, bu uygulamaya karşı Asya top-
raklannda doğmuş olan, "Pantürkizm"
cereyanına karşı amansızdı. Tataristan'da
ve Azerbaycan'da doğmuş olan bu eyle-
min, Ahmet Agayef (Ahmet Ağaoğlu),
Yusuf Akçora gibi bazı önderleri 20. yüzyi-
lın başlannda Anadoluya kaçıp. İttıhat ve
Terakki hareketi içinde Ziya Gökalp'le be-
raber "Turancılığı" yaymaya başlamışlar-
dı. Onlarca. Rus egemenliğinden kurtul-
manın tek yolu buydu.
Devrimden önce Lenin, "Ezilen halklara
kendi kaderlerini tayin hakkı tanmmalı-
dır," demişti. Ne var ki, bu ilke gerçekleşti-
rilemedi. O günlerde, Kafkaslar devrime
karşı koyan Çar ordulannın merkezi hali-
ne gelmişti. Bu bölgede henüz doğmakta
olan petrol ve ticaret burjuvazisi Batı'ya
dönüktü ve çan destekliyordu. Bu gücü
yenmek için, 1920'de Kızıl Ordu Kafkas-
lar'a indi. Azerbaycan, Gürcistan ve Erme-
nistan'da ancak bir avuç aydından oluşan
komünist partilerini iktidara getirdi. Önce
Transkafkas Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
kuruldu, sonra bu Cumhuriyet, Azerbay-
can, Ermenistan, Gürcistan S.S. Cumhuri-
yetlerine bölündü. Sınırlar çizilirken, Azer-
baycan'ın Türkiye'yie sının olmamasına
özen gösterildi. Henüz sanayinin kurulma-
dığı, işçi sınıfının bulunmadığı bu ülkelere
"Sosyalizm" ihraçedildi. Lenin, "Sosyalist
devrimi yapmış proletaryanm yardımıyla.
henüz yan feodal yaşantı içinde bulunan
toplumlarda da, sosyalizm gerçekleşebilir"
dıyordu. Ne var ki, biz 1960'h yıllarda
.Azerbaycan'da yerleştiğimiz vakit, orada
sorunun "sosyalizm" değil, "milli egemen-
lik" olduğunu gördük. "Moskova'da yağ-
mur yağsa, Bakü'de şemsiye açanz" deni-
yor, halk kendini ağır bir Rus baskısı altın-
da hissediyordu. Ruslar ise, "Üstün kültür
egemen olur" diyerek kurduklan dengesiz,
adaletsiz düzeni doğal görüyorlardı. Bu-
nun tepkileriyle de Türk milliyetçiliği şo-
ven Rus düşmanlığı şeklindegelişiyordu.
Durum bütün S.B.'de böyleydi. Sovyet
Cumhuriyetleri birer uydu hab'ne getirilmiş
olduklan için, Gorbaçov, "Prestroyka" ve
"Glasnost" ilan eder etmez. bütün cumhu-
riyetlerde milli eylemler patlak verdi. "Ko-
münist düzene" karşı "Piyasa Ekonomisi"
kavgasının temebnde iki taraflı aşın milli-
yetçilik yatıyor. Ruslar hala geleneksel ege-
menliklerinden vazgeçmek istemiyorlar.
Bağımsızlıklanna kavuşmak isteyen halk-
lar karşılannda milliyetçi ve güçlü Rus or-
dusunu buluyor. S.B.'de ordu Ruslar'ın,
Slaviann komutasındaydı. Asyalı, Kafkas-
lı askerler ordu içinde kum gibi dağıtılmış-
lardı Eski cumhuriyetler. ekonomik bağ-
lannı koparamadıklan gibi. bu güç karşı-
sında da dize geliyorlar.
Bölünen imparatorlukta. Yeltsin'in
Rusyası Azerilere karşı Ermenileri. Gürcü-
lere karşı Abazalan siîah veaskerledestek-
liyor. Bu baskıyla, bağımsızlık ilan eden
cumhuriyetler sözde "Bağımsız devletler
Topluluğu'na kaülmak zorunda kalıyor.
Yeltsin. iç muhalefeti yıkmak için, Rus or-
dusuna parlamentoyu yaktınyor. (Hitler-
in Reichstag'ı yaktırdığı gibi) Muhalefet
önderleriyle beraber 1000 kişiyi gözaltına
alıyor, Moskova sokaklannda yüzlerce ki-
şiyi öldürüp yaralıyor. binlerce Azeri, Gür-
cü ve diğer devletlerin haklannı kent dışına
sürüyor.
Yeltsin'in dayanağı ordu
Yeltsin, S.B.'nin bölünmesine, sılahlann
azaltılmasına karşı olan Rus ordusuna da-
yanıyor. Kendisi de. silahlan azaltmamak-
ta direniyor. çünkü orduyu kullanarak
hem cumhunyetleri baskı altına alacak
hem de iç muhalefeti bastıracak. "Piyasa
ekonomisi" üretim sorununu çözemedi.
Kıtlık içinde sefaleti arttırdı. Yoksul halk-
lar arasında eskiye nostaljı. kırgınbk başla-
dı. Ancak karaborsacılar, silah kaçakçılan,
mafyaalar ceplerini doldurup bu çürük
ekonomiye. Yeltsin'e destek oluyor. Bu
koşullarda Yeltsin'e bir tek seçenek kalı-
yor: O çok tarihsel. geleneksel ve hatta ba-
zılan tarafından aranan Baskı Rejimi. Bu
baskı ırkçı milliyetçiliğe, varlıklı imtiyazh
zümrelere dayandığı ve halka karşı olduğu
vakit de bunun adına "faşizm" denir. Dün-
yanın en güçlü ordulanndan birine daya-
nan böyle bir rejim ise bütün bir bölge için
tehbkeb olur.
Kuzey komşumuzda, zorba bir sosya-
lizmden boşalan yeri faşizmin doldurmak-
ta olmasına çok şaşmayabm. Şaşılacak şey,
Batı demokrasilerinın. ekonomıyi Batı'ya
açmasına, komünizme engel olmasına ba-
karak Yeltsin'e el uzatmalandır. Batı de-
mokrasileri, ikinci dünya harbinin arifesin-
de de bu tehlikeli oyunu oynamışlardı.
İngiliz Başbakanı Mr. Chamberlaine Mü-
nich'te Hitler'le el sıkışmış, bir banş anlaş-
ması imzalamıştı. Ancak faşizmle yapılan
bu uzlaşma dünya halklanna çok pahalıya
mal olmuştu.