18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 8 KASIM1993 PAZARTESİ Adler'in mücevherleri 500 ile 1 milyon 200 bin dolar arasında satılıyor Milyarlıkmücevherleremüşteriaranıyor YASEMİN KOYUTÜRK Eşinize, şöyle 200 bin dolara güzel bir mücevher alsanız nasıl olurdu?.. Ya da kendi boynunuzda, krallann kuyumcusunun torunundan bir koİye taşımak istemez miydiniz?.. Hem de Osmanlı lmparatorluğu döneminden gelme ünlü Adler süla- lesının devamı olan Adler kuyum- cusundan... Çağımız kadınlanna, otantik çizgileri de içeren "çok özel" mücevherler artık Türkiye'de. Adler, günümüzde krallara, prenslere, prenseslere yapüğı özel dizayn mücevherlerle tüm dünya sosyetesi tarafından tarunıyor. An- cak Adler'in dedeleri ve babalan, tstanbuTda Kapalıçarşı'da yelişmiş kuyumcu ustalan. Kendisi de dede mesleğini sürdûrerek soyunun ünü- nü tüm dünyaya taşımış. Asıl adı Franklın Adler olan, an- cak dünyada kısaca "Adler" diye tanınan kuyumcu Adler'in çocuklu- ğu tstanbul'un tozlu sokaklannda geçnüş. Mesleğe Kapahçarşfda küçük bir kuyumcu atölyesınde başlamış.Ancak babası ve dedesi küçük Adler'i kendi atölyelerinde değil de başka bir ustanın atölyesin- de eğitmeyi yeğlemişler.Bu atölyede 3 yıl çalışan Franklin Adler "kal- fahk" mertebesine erişince ba- baanın atölyesine transfer olmuş. îşte küçük Frankün'in yükselişi bundan sonra başlamış. Kuyumculukta işlerne tekniğini öğrenen Franklin Adler ilk dük- kanını Türkiye yerine Cenevre'de açmayı yeğliyor. Böylece. lstanbuT- dan yetişme Adler ilk kez dünyaya açılmanın adımıru atıyor. Ardından Hong Kong ve Londra'dakı dük- kanlar birbiri ardına açıhyor. Ve ta- bii ki Adler'in ünü de dünyayı sar- maya başhyor. Franklin Adler şim- dı de kendi çocuklannı yetıştiriyor. tnlyonlar kazandığı mesleğini ço- cuklanna devretmenın haarlığıru yapıyor şu günlerde. Türkiye'de bir anlamda müşteri arayan Adler'in mücevherleri 500 dolarla 1 milyon 200 bin dolara .ka- dar değışik fıyatlarda saülıyor.Özel sıpanş gelırse. bunun fıyatı siparişin özelligıne göre değişiyor. Türkıye'- -A-ran# -ranklın Adler'in çocukluğu İstanbul'un tozlu sokaklannda geçmiş. Mesleğe, Kapalıçarşı'da küçük bir kuyumcu atölyesinde başlamış. Adler, kendisini sanatçı, mücevherlerini de sanat eseri olarak nitelendiriyor. de henüz bu fiyatlarla Adler'in mü- cevherlerine talip olan çıkmarruş. Ancak merak edipsoruyoruz, "Kim- ler var tarunmış müşterilerden" diye. Aldığımız yanıt, Adler'in ünüyle eşdeğer. Kimler yok ki? Ed- die Murphy. Peter Ustinov. Tony Curtis. Arap şeyhleri. ABD'li sanayi devleri... Liste uzadıkça uzuyor. Magazin sayfalannda görmeye ahş- tığımız dünyaca ünlü sanatcılann hemen tümü devlet adamlan.eşleri, hepsi Adler'in müşteri portföyünde yer alıyor. Adler'in dolarla telafruz ettiğj ra- kamlar Türk parasıyla çarpıldığın- da milyarlar çıksa da ortaya, o gene de "Dünya piyasalannda ucuzçalış- tığımız için talep çok ohıyor" diyor. "Peki Türkiye'de bu rakamlara müşteri bulabilecek misiniz? Pazar payı mı gördünüz ki Türkiye piya- sasına girmek istiyorsunuz?" diye soruyoruz. Çok iyi derecede Türkçe konu- şan ve sempatik tavırlanyla ilgi çe- ken Musevi asıllı Franklin Adler ilgi çekici bir yanıt veriyor bu sonı- muza: "Türkiye'de Adler olarak çok gü- zel bir ismimiz var. Bunu unut- turmamaya çalışıyoruz. Türkiye'- deki yeni nesli tanımaya çalışıyoruz. 2-3 sene içerisinde geri dönme>i dü- şünüyoruz. Türkiye çok çabuk geli- şen bir ülkedir. Ekonomik bir patla- ma var.Kapılan açıldı artık, her şe- yin girip çıkması serbest. Ve Türki- ye'yi yannın büyük bir ekonomi merkezi olarak görüyoruz..." Franklin Adler, mücevherlerinde Şark kültürü ile Batı kültürünü bir- leştirdiğinı belirtiyor. Franklin Ad- ler'in mücevherleri ne kadar pahab olursa olsun, müşterileri ne kadar ünlü olursa olsun sav unduğu bir fik- ri var."Ben sanatcıyım. Mücevher- lerim de sanat eseri" görüşünü sık sık yıneliyor Adler. Adler'e, bu kuşaktan kuşağa uza- yan meslek yaşantısı içinde başın- dan geçenleri soruyoruz. Birbirin- den ilginç yüzlerce anıyla dolu olan Franklin Adler bir tanesini şöyle özetliyor. "34 senedir bu işin içindeyim. Ve artık ınsan psikolojisini çok iyi tanıyorum. Yüzlerinden, hareketfe- rinden ne yapmak istediklerini anb- yorum.Örneğin birisinden şüphele- nirsem kafamda 'dikkat et' diye çanlar çalıyor. Buna karşın zaman zaman yanıldığımız da oluyor. Bir keresinde bir Hintli geldi. Milyarlar- ca liralık mücevher sipariş etti. Çek kesme>e kalkınca bana, bir gazete kağıdının üzerine yazılmış 'Bu pa- rayı ödeyin' notu bulunan gazete parcasını elime tutuşturdu. Gerçek- ten de adarrun anlaşmah olduğu bankaya gittim.Gazete kağıdını alıp parayı ödediler." tlgınç ve renkli kişiliğiyle sempati toplayan Franklin Adler, Türkiye'- nin ekonomik ve sosyal yönden kal- kınacağına, siyasal yönden de istik- rarlı bir dönemden geçmesinin ardı- ndan çok önemli bir pazara sahip olacağına kesin gözüyle bakıyor. Türkiye'ye dönmek istemesinin ne- deni her ne kadar dedelerinin anısını sürdürmek olsa da, Türkiye'de önü- müzdekı yülarda "mılyarlık" mü- cevherlerine müşteri bulacağı ınancını tekrarlıyor sık sık... Köyünü anlatir her birhalıBölgeler, kabileler, köykr halılarla farklüaşır diğerlerinden Fas'ta. Hepsinin Fas, yıMa 2 milyon metrekarelik halı ihracatıyla bu alanda dünyanın önde gelen kendine özgü renkleri, motifleri vardır ve hepsi haftalarca hatta aylarca akıtüan göz ülkelerinden. Yukarıda. Marakaşlı bir hah tüccarı, avlusundaki renk cümbüşü içinde nunınun ürünüdür. zenginliğinin keyfıni çıkarıyor. îlginç bir bilimsel sınava ne dersiniz? ELITE Service BILL SONES-JEARL W ALKER Dönen yumurtalar, çatlayan kamçılar, düşen kediler ve aplayan fasulyeler... Newton, Galile ve Eins- tein'ın akıl almaz dünyasına hoş gel- diniz. Bu biraz mantıksız olan sınav, belki de daha önce hiç üstünde dü- şünmediğiniz konularda büginızı öl- çecek. -Zum-umurtanın çiğ mi yoksa katı pişmiş mi olduğunu anlamak için dik tutarak cevirmek gerekir. Sorular: 1) Hızla giden bir arabanm camına carpan böcekler neden ezilir? 2) Bir yumurtarun çiğ mı yoksa katı pişmiş mi olduğunu nasıl anlar- sınız? 3) Yeni açılmış bir bira ya da soda şişesinde neden beyaz buhar kabar- cıklan oluşur? 4) Atom bombası patladığında oluşan bulutlar neden mantar bici- mindedır? 5) Bir deniz kabuğunu kulağinıza yaklaştn-dığınızda duyduğunuz ses nedir? 6) Parmaklann eklem yerlen çe- kildığinde neden catlar? 7) Hortumlann jet uçağına benzer. insanı sağır edici bir sesi olmakla bir- likte, neden kimi zaman sesaz seda- sızoiur? 8) Kamçı neden catlar? 9) Kedilerin gözü karanlıkta neden parlar? 10) Başaşağı düşen bır kedi hava- da nasıl doğrulup ayaklan üstüne düşer? Yanıtlar: 1) Böcekler arabanm camında ezil- mez, havada ezilir. Hızlanan bir ara- banm üzerinden >ukan çıkan hata- nın yarartığı çalkantı ile bu yaratık- lar paramparça olur. Kalıntüan cama dökülür. 2) Yumurtarun çiğ ya da katı ol- duğunu anlamak için dik tutarak çevirin. Eğer birkaç sanıye hızla dö- nerse >xımurta pişmiş demektir. 3) Bira ya da soda şişesi açıldığın- da yükselen buhar, basınç altındaki gazlanna dışarı çıkıp odaya yaydma- sından kaynaklanır. Şişenin boyun kısmında eksi 33 derecelik küçük bir kutup bölgesi oluşur. Subuhan yo- ğunlaşarak gözle görülebilen ve küçük bir bulut olarak yükselen dam- lacıklara dönüşür. 4) Atom bombası patladığında ortaya çıkan korkunç ısı nedeniyle mantar biçiminde bulutlar oluşur. Ateştopu önce havayı hızla ısıtarak yükselmesine neden olur. Bu arada, yeryüzündeki hava, toz ve nemi de emerek mantanmsı bulutun sap kıs- mını oluşturur. Daha sonra ısınan hava yükseldikçe genışler ve soğur. Çevresindeki ısıya ulaşınca yatay olarak dağılır ve mantann başhğını oluşturur. 5) Bir deniz kabuğunu kulağuuza tuttuğunuzda duyduğunuz ses, kabu- ğun içindeki havanın ritreşimklir. Bu rirreşimler, çevredeki sesleri ve esinti- )i yansıtır. 6) Parlak eklem yerleri çekildiğin- de çatlar, zira eklemler içindeki kay- gan madde azalarak mınik gaz ba- loncuklakının oluşmasına ve çatla- masına yol açar. Bu gaz baloncukla- nnın kaygan madde tarafından ye- niden emilmesi ve parmaklann ye- niden patlamaya hazır olması bir- kaç dakika abr 7) Hortumun içindeki sessizlik, dı- şandaki sesin vönünü değiştiren güç- lü rüzgarlardan kaynaklanıyor olabi- lir. Ya da, alçak basınç alanlarmda seslerin duyulması daha güc olduğun- dan hortumun sesini duyamayız. 8) Kamçının catlaması, ucunun ses duvannı aşmasındandır ve bu mınyatür bır ses patlamasına neden olur. 9) Kedilerin gözü karanlıkta, ara- ba fan v a da el feneri ile aydınlatüdı- ğmda parlar. Zira ışık. kedilerin reti- nasındaki ince bir kristal tabakasın- dan geriye yansır. Minik aynalan andıran bu katmanlar tşığın kaynağn na geri dönmesine neden olur. 10) Başaşağı düşen kedi, hava- dayken bacaklannı gerip çekerken bır yandan da belkemiğini bükerek dogrulur ve ayaklan üstüne düşer. Türkiye'nin pek çok yerinde minaresi boyundan büyük, kubbesi olmayan, kiremit çatılı camilere rastlamak mümkün Yeni yapılan camiler, eskileri aratiyor GÜRHANTÜMER Muhamnıed Peygamber'in ayak ızı biçimindeki bir tuğu kafasında taşıyacak kadar dindar ve sofu olan padişah I. Ahmet'in, mimar Sedef- kâr Mehmet Ağa'ya yapürttığı Sul- tanahmet Camii, 1616-1617 yıllann- da tamamlanıp ibadete açıldığında, 'Yenicami' diye anılmaktaydı. III. Mehmet'ın annesi Safıye Sultan'ın, bir başka ünlü Osmanlı mimanna, Davut Ağa'ya yapürttiğı, Emi- nönü'ndekı Yenicami'nin Yenicami oluşu ise, daha sonralan, 1663'ler- dedir. Bugün, bu camilerin hiçbiri yeni değil artık. Her ikisi de eskidi, her ikisinin de yaşı 300'ü çoktan geçti. Zaten, bakmaym yanya böyle girdiğıme, benım burada sözünü et- mek istediğim yeni camiler bunlar değil. Bu yazırun konusu, büyük kentlerde, küçük kasabalarda, köy- lerde, meydanlarda ya da kıyılarda köşelerde, karayollan boyunca kar- şımıza çıkı çıkıveren, gepegenç, 'çağdaş' camiler. Bunlar, biçimleriyle, cepheleriyle, ölçüleri, oranlan, çok güdük ya da çok yüksek minarelenyle. sözümo- na kubbeleriyle, estetikten. mımar- hk sanatından şuncaak pay alama- mış, gerçek birer hilkat garibesi, bi- rer mimari ucube. İşte bır tanesı. İzmir'den Foca'ya giderken, sağda. Öyle bir görünümü var ki. Tann günah yazmasın, tuva- let sanacak insan, minaresi ve kub- besi olmasa. Hoş. kubbe de ne kub- be, minare ne minare ya. Yeşil bir fese benziyor bıri; ötekine çıkıp ezan okumak olanaksız, çünkü süs, kapısı gerçek kapı değil, sahte. kan- dırmaca, boyayarak yapılmış. Foça'ya giüneyıp. Izmir'de ken- tin içinde dolaşırken, Balçova sem- tinde, çatısı minareli bir apartman görürsenız, sakın şaşırmayın, yeni camilerden bıridir o da. Bodrum'da ise, çok özenle yapıl- mış cıci cici, avıl avıl otellerin, mo- tellerin çok yakınlannda, cephesi ı nsana hüzünler verecek kadar za- vallı. minaresi boyundan çok bü- yük, üstelık kubbesi bile olmayan. kiremit çatılı bır yeni camicik var. Bunlann en ilginçlerine, sanınm karayollan üzerindeki benzincilerde rastlanıyor. Kınkkale'deki şu mes- Tae cidin saçaklan diş diş. süslü süslü. Minareden vazgeçmiş mi? Hayır, hem de iki tane minaresı. Ne var ki. onlan inşa etme zahmetıne katlanıl- mamış, yapının duvanna resimlenni yapmakla yetınilmış. Ya tepesınde- ki reklam kulesini, çağdaş bir mina- re sayabilir miyiz? Gördüğüm, fotoğrafını cektiğim camilerin en yoksulu, en zavallısı Kınkkale-Sungurlu Karayolu üze- nndekı olmab. O kadar ki, adı bile ağdaş camiler biçimleriyle, cepheleriyle, ölçüleri, oranlan, çok güdük yada çok yüksek minareleriyle estetikten, mimarlık sanatından hiç pay olmamış gibi görünüyorlar. yok, başka bir şey sanılmaması için, yazmışlar üzerine 'canıi' diye. Örneklerin bini bir para. Arşivin- de daha niceleri var. Pekı ama neden böyle bunlar? Şundan bence: Eskiden dünya bir din dünyasıydı. Tepeden tırnağa, her şeyi düzenleyen dindi. Ve dinsel yapılar çok önemliydi, padişahlann, krallann. imparatorlann. sadra- zamlann, bir de büyük mimarlann işiydi. Sultanahmet Camiı yapıhrken, Sultan Ahmet, işçilerle birlikte kurn taşımıştı temeline. Ayasofya'nın iki ünlü miman vardı: Tralles'h Antemios ile Mfletoslu İsidoros. Ama onun asıl miman, adı dillere destan Süleyman Tapmağı'ndan daha büyük bir tapınak yapurmayı kafasma koymuş olan, Bızans İm- paratoru Justinyen değil miydi? Da- hası, eski dünyanın yedi harika- sından biri sayılan, Efes'teki Arte- mis Tapınağı'nın yapımına, öyle krallar, imparatorlar değil, Tannça Artemıs'in ta kendisinin yardım et- "tiği söylenirdi. Şimdineoldu? Din, bugün de var elbette ki. Yine yapıhyor camiler. Ama kim ne derse desin, laiklik ilkesinin zaman za- man, iyiden iyiye, tehlikeli biçimler- de delindiği ülkemizde, aklı başında bir devlet adamı, kodaman ama çağdaş bır holding için. cami yaptır- mak. prestij elde etmenin bir yolu değil artık. Kimi ayncalıklı durumlan say- mazsak. artık yetenekli mimarlarda camı miman değiller, ış merkezi, 'plaza'. beş yıldızlı otel, yuzlerce ko- nutluk site miman olarak çalışıyor- lar. Kesenin ağzını açanlar Bazı durumlar dışında, genelde cami yapmak, yaptrrmak, genel kül- tür ve mimari kültür düzeyi çok dü- şük kişilenn ve kurumlann ellerinde kaldı. Bunlann kimileri, aynı zamanda parasız da. Yeni camilerin birçoğu, halktan toplanan küçük yardımlar- la yapıbyor. Hiç kuşkusuz, kesenin ağzını açanlar da var, ama para bol- luğu, kültür yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramıyor. Nedeni ne olursa olsun, bir za- manlar, dünyanın en güzel camileri- ni yapmış olan bir ülkede karşımıza çıkan bu ucubeler. derin derin dü- şündürüyor insanı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle