23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM1993 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI -a- Bir yandan örgün eğitimin hemen her aşamaa yanında, yaygın eğitimle de yurdun en küçük biri- mine doğru yayılmıştır dın eğitinü. tmam-hatip okullanyla köy ve bucaklara. Kuran kurslanyla semt ve mahallelere kadar uzanan din eğitimi, za- man içinde de dinsel bir güç, ideolojik bir gûç ya- ratmıştır. Bu gûç de bugûn, siyasal düzeneği tehdit eder boyutlardadır. Çünkü bir yandan dinsel eğitirn- den geçerek üst basamaklara yerleşmiş yönetici- terin bu gûçlere sürekli destek çıkmalan, bir yan- dan da örgün egitim içinde uygulanan dinsel eği- tim yohıyla Tûrkiye insanı çağm gerisine çektirile- rek bu dinsel güce kaynaklık yapılmaktadır. Ögre- tim Bîriiğj Yasası'yla amaçlânan. kuşkusuz, Tûr- kiye insarunın laık ve çağdaş bir eğıtimden geçerek uygar yurttaşlar olarak yetiştirilmesıydı. Akıl ve bilimin eıken ve egemen olduğu bir eği- tim düzeneğinden geçmiş yönetici kadrolann dev- let yönetiminde etkın olması da bu yasanın bir ere- ğiydi. Okula gjden bir çocuğu olan anne ve babalar birçok şeyi merak ederler. Bu nedenle de çocuk okuldan dönûnce onu soru yağmuruna tutarlar Çok acıktm mı? Kaç ders yaptınız? Edebiyatta, fi- in bilgisi ve ahlak dersleri 1982 gibi bir ara dönemde birleştirildi ve üzerinde fazla dü- şünülmeden, hazırlık yapılmadan 'tepeden inme' emirlerle kitaplan yazdınldı; hem de yazarlann kişisel ve birbirinden farklı yorum- lannı içermesine göz yumularak. Lise izlenceleri orta okuldakinden pek farklı değil. Ancak lise izlencelerinde dikkatlerden kaçmayan, din ve dinsel olana ulusallık kimliği kazandırma, ulusal olanı da dinselleştirme çabalannın belirginleştiğidir ki bu da, dersleri amaçlanndan saptınnaktadır. Din eğitiminin dinselideolojiye dönüşmesi, genç beyinlerin bu ideolojiyle doldurıdması ve sonucunda ortaya çıkan tablo, bugün devleti tehditederduruma gelmiştir. Bıaıun kökeninde de; Cumhuriyet'in ilkyülarında başlatûan toplumsal yapu Cımıhııriyef iııbağnazhğaitilişi POLHIKA VE OTESI v rikte kânyada neter gördünüz? Yarma neieri çahşa- cmksm?... "tlgili' anne ve babalann her gün çocuklanna sorduğu, kendiru sormak zorunda hissettiği soru- lardır bunlar. Acaba çocuğuna -Bugün din dersinde nekr yaptmız, nekr ögrendiniz'" diye soran oldu mu? Soran oldu mu olmadı mı bilemiyorum. Ama ben kendı kendime sordum bu soruyu. "Çocuklanmız din küHürü ve ahlak bügisi derslerinde ne öğreniyor- lar, nasd öğreniyorlar acaba?" Din kültürü ve ahlak şte bu "ne ve nasıT sorulanndan devinerek din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin izlen- ce ve içeriklerini çözümlemek istedim Kaldı ki "din eğföminin etkii*ri" üzerine bir araştı- rmaya gırişirken. çıkışımız şu kaygılann üzennde başlamıştı: Türkrye insanının çağa uyunıuna güçleştiren. geriye-eskiye iten. boş inanlara götürmekte olan an- laytşın nereden, nasıl kayıtak- landığnıı topiumbilimsel olarak beUrfemek. Yıne Cumhuriyet'in kunıluş yıllanndaki devrimlerde toplum- sal yaşama iüşkin yapı değışıkligı sağlamrken, bugün niçin bu yapı- lanmadan vazgeçiliyor? Türkiye insanı, ruçin yeniden her türlü bağnazlık ve aşınmışbğın kucağına atılıyor? BUimseUik terk edilince öylesıne tartışma götürür bir biçimde sunulmuş ki, o yaşlardakı çocuklann anlaksal (zihinsel) net- likte kalmalan olanaksızlaşmıştır. Yaşadığımız ve uyum sağjamaya çahştığımız çağuıuz; bilimin, bilimsel düşüncenin, bılımsel dü- şünebilmenin geçerli olduğu bir çağdır. Günümüz insanı araştırmayı, incelemeyi, gözlemlemeyi, inanmak için temel ilke edinmiştir. Usçuluk da bu ilkelerin ışığıdır. Yani bir şeyi kabullenmek, ona inanmak, onu yaşam biçimi olarak seçmek ancak deneylenmiş, kanıtlanmışlıkla geçerlidir. Araştırmanın, incelemenin, gözlemin. deneyin ve usun ulaşmadığı, sınayamadığı, gerçekleyeme- diğı söylemlere artık inanmıyor günümüz insanı; inanümaz da. Kaldı ki çağdaşlaşmanın temel öl- çütü de budur. Bunu yakalamak ve bunu insanımıza kazandı- geri durur. kaygı duyar. Günümüz uygarlıgını yaratanı bilim ve bilim adarnının emeği olarak değıl, Kuran'm bır bağışı olarak düşünür; ve bırey, çaba göstermeyi boş bir uğraş olarak algılar. Yıne "Onda insan dünyası ve ahireti için her şey balunur"4 gıbı bır düşünce de bıreyi. çevresınin ger- çeklennden uzaklaştınr, doğayı inceleme, gizlerini araştırma düşüncesınden alıkoyar. Kuran'ın öğ- renilmesiyle her şeyin halledileceği samsına kaptınr kendini. Bireyde böyle bır sanışın üretilişi de oklukça tehlikeli sonuçlar getirebilir. "tyiler bu dün\ada da eennettedir. Bir cennetten diğerine gideceklerdir. Kötüler ise mutlu görünseler büe mutsuz, huzursuzdurlar. Bu dünyada da cehen- nemdedirier. Bir cehennemden diğerine gidecekler- dir." I leri toplumlarda vazgeçil- mez bir yaşam biçimi olan ussallık ve bilimsellik, bizim insarumızda, niçin egemenliğini yitirmiştif? Cumhuriyet'le başlayan ve kısa sürede bir yaşam biçimine dönü- şen devrimci, ilerici, yenilikçi, usçu anlayış, bugün niçin yerini tutucu. bağnaz, düşlemci bir an- layışa bırakmışür?.. lşte bütün bunlara kabul edile- bilir yanıtlar bulmak amacıyla. temel değjşken olarak gördüğü- müz güdümlü din egitim ve öğre- timinin etkilerini bu içerik çö- zümlemesinde biraz daha netleş- tireceğiz. Bu bakımdan din öğretimı me- tinlerinın biçimini bır yana bıra- karak öze ilişkin irdelemeler yap- mayı yegledik. Bunu yaparken de; daha çok geriye dönüşün söz konusu olmadığı, olamayacağı bihm ve uygarlık süzgecinden geçmiş ve çağdaş insanın bir ya- şam biçimi yaptığı ilkeleri göz önünde bulundurarak şu ırdele- me ve çözümleri yaptık: Bilimsel düşünce ve uygar an- la> ış, evTensel ahlak vevicdan, laik düşfinü, insan haklan. Temel eğjtim programlanna göre din egitim ve öğretiminin amacı şu biçimde belirülmıştin 4. ve 5. smıflarda "AHah'ı ve Pey- gamber'i tanunak ve sevmek, klam dininin inanç. ibadet ve ah- lak esaslannı bilmek"; 6. 7. 8 smı- flarda "din ve tslam dinine ilişkin temel kavramlan ögrenmek >e Müslümanbğın en son ve en geliş- miş din olduğıma bümektir." Amaç fazlasıyla aşdınca e var ki bu amaç, ders ki- taplannda fazlasıyla aşıhîiış, konular alabildigine çoğaltılmış... Dinbilgisi ile ahlak bilgisi dersleri 1982'de birleşti- rildi. Henüz izlenceleri bıle haarlanmadan, kimi üniversite öğretim üyelerine sipanş edildi ders ki- taplan. Daha sonra kitaplardah konu dizinine göre ızlenceler hanrlanmış, bu da dınnler de bü- tünlüğün sağlanamadığı izlencelerin oluşmasına neden olmuştur. öyle ki kimi konulann ayn sıruflarda defalarca işlendiği görülüyor. Cstelik ayn ayn yazarlann farklı biçimlerde yorumlanyla... Bir ara dönemin ürünleri olan bu kıtaplar, biraz da tepeden veril- miş emirler doğnıltusunda yazıldığı izlenimi veri- yor in&ana. Atatürk ve İslam L rneğin, "Atatürk ve laiklik. laiklik ve İslam dini, AUtürk ve İslam dini. milli ahlak..." M gibi başbklar. hemen her sınıfta konu ol- muştur. Atatürk'ü İslam diniyle, İslam dinini laik- likle özdeşleştirme amacı ve ginşimini başka türlü düşünmek olanaklı degjldir herhalde. Bize göre bu derslerin amaa öğrenciye, Allah ve din konusunda sevgi aşılamak; cocukta insan sev- gisi ve coşkusu oluşturarak, onlan toplumsal ya- şama uyumlu bireyler olarak yetıştirmektir. İnsan ilişkılerindeki e\Tensel doğrulan kazandı- rmak da, onlan insanlıkla bütünleştirerek dünya banşının süreklıhğinı sağlatacaktır. Ne var ki içerik çözümlemelerimizde de görüle- cektir ki "hnan, ibadet, vicdan, yaraöş..." konulan İnsanlann boynuna muska takmasının, üfü- rükçüye sağıtıma gitmenin nedenleri bunlar değil de ne olabilir? Allah inana ıçın venlen şu omeğe bakınca, henüz 10 yaşına varmış bebelenn hangı duygular içine gireceği; yaşamda çahşmanın ne denli boş, ne denli gereksiz olduğu düşüncelerini geliştirebileceğıni seziyor insan' "O büyütüyor ki biz büyüyoruz, O >aşatı\or ki biz yaşıyoruz, O duyurmasaydı biz du>mazdık. O sevdirmese> di biz sevmezdik. O okumamızı >e yaz- mamızı istemeseydi biz oku\amaz. vazamazdık."T Burada insan gerçeği. toplum gerçeğı adeta unutubnuştur. tnsana içgüdüsel bir özellık ka- zandınlmıştır. Her şeym Allah'm yardımıyla içgüdüsel bır plan içinde gerçekleşeceği düşüncesi yaratılmak isten- miştır. Kuzucuk yaşta birçocuğun böyle bir ınanış ıçine sürüklenmesiyle yaşamdan, gerçeklerden, çâlışmadan kopmaması ola- naklı mıdır? Artık böyle bir inanca ulaşan birey, çalışmak yenne dua et- meyi, aramak yerine beklemeyi, yaratmak yerine önünde bul- ma>ı yeğleyecektir. Bugün in- sanımızm hâlâ yağmur duasına çıkıyor olması. hastasını doktor yerine muskacıya, efsuncuya götürüyor olması böyle bir sanışın. böyle bir yöneltımın so- nucundan olsa gerektir. N Bir yanda Atarürk'ün Cumhuriyet'i "emanet ettiğf Türk gençfiğj, çağdaş uygarlığı yakalamak için bügtsayar başmda çabşıyon beri yanda, yobazlarm karanhk "hay aOerindeki" şeriat düzeninin kurulması içinküçücük çocuklann, tertenüzbeyinleri hurafelerk yıkanmaya çalışılıyor. İşte, tutarsız siyasetlerin Cumhuriyet'i 70. ydında getirdikleri ya da getirdikkrini sandıklan nokta... rmak olmahdır eğitimin temel amaa. Deneylenmiş gerçeklere uvnu, gerçek olanı seçme bilgi ve beceri- sini kazandırma olmaİKhr eğitimin amacı. Eğer birey bu seçmeyi vapmıyor ya da seçme yapmakta güçlük çekiyorsa, doğaldır ki çağın ge- risinde kalacakür, çağdaşıyla ben2er düşünemeye- cek, benzer yaşayamayacak, benzer algılayama- >acakür. Çağa uyuma engeHer Peki nedir bireyin çağa uyumunu zorlaştıran engeller? Ülkemiz insarunın önünde bu en- geller var mıdır9 Daha doğrusu din eğitimi yoiuyla bu engeller kooulmuş mudur? Yoksa bizim de içinde olduğumuz kimi çevrelerin bir önyargısı mıdır tüm savlananlar? Bize göre bn engeller vardır ve ortaöğretim yaşıyla aşılamayacak engellerdir bunlar. Bu engellerin başmda da "koşullandırma" geli- yor. Öyle ki, koşullandırma yoluyla önüne konu- landan başkasını seçme, tartışma şansı yoktur bi- rejin. Çünkü salt gerçek olarak verilmiştir gösteri- len örnekfcr, duygular, düşünceler... "Kın-an'da, insan için gerekli her tfirlü flmin veri- lerine götüren temel gerçekleri bubnak mümkün- dûr."3 Bu, bir koşullandırmadır. Çünkü bilimin verile- rine özgü gerçekleri Kuran'da varsaymak. inandıncılıktan çok uzak bir değerlendirmedir. Kuran'da her şeyin olduğu düşüncesiyle koşul- landınlan birey, binbir güçlükle vanlan bilimsel yol ve yöntemleri küçümser, bunlara uymaktan Bu bir yanılsamadır. Bireyi yanhş düşündüre- cek. yanlış tasanmlara götürecek bir yamlsa- madır. Çünkü bireye gerçek dünyayı unutturan, düşlemci bir yaklaşımdır. Cennet, eşsiz güzelliklerin yaşandığı öbür dün- yaya ajt bir değer olarak tanımlanır dinsel metin- lerde. Öyleyse bu dünyanm güzelliklerini yaşayan insanlar, daha doğrusu bütün zenginler, iyi insan- lardır. Metinden çıkan ilk sonuç budur. Yoksullar da kötü insanlardır. Öte yandan metne göre kötüler de hep mutsuz- durlar. Peki, kimimiz için düşlemi bik olanaksız güzellikler içinde yaşayan kötüler yok mudur? Emek >e duygu sömürüsü sonucu kazanılmtş servet- lerle dünyanın sayısız güzellikleri içinde yüzen nice kötüler >ardır. Öylesine görkemh yaşamlar sürer- ken kotu de olsa, mutsuz olabileceklen düşünüle- bilir mi? Böyle bir anlayış, bireyi, çevresındeki gerçekler- den soyutlayaraİc düşlemın içinde boğan, uyuştu- ran bir anlayıştan başka ne olabihr? Bir de şu ömeğe bakalım: "Arapcası okunurken, manasmı anlamadtğımız halde dikkatle dinlersek, bize sıkıntı veren bütün duygulardan arındığımıZL, büyflk bir gönül ra- hatuğınakavuştuğumuzuanlanz."' Böylesıne us ve mantıkdışılıkla bireye neyin ve- rilmeîc istendiğini sezmemek olanaksız. Amaç bi- reyi düşünmekten uzaklaştırmak, sorunlannı AJ- lah'a bırakmak, kısacası yazgıcı bır anlayışa it- mektir. Yoksa nasıl olur da insan, tek sözcüğünü bile anlayamadığı bir seslenişten, bir mınldanıştan etkilenip sorunlannı unutabilir? Kötülüğe davetiye A Uah'a karşı kulluk görevi ve bunun ödüllen anlatılı- rken de Musa dönemine ait bir öykü örneklenir çocuk- lanmıza. Bu ö>küde, yaptığı kötülük- lerle tanınan. yine zenginliğini kuraldışı sağlayan bir insanın. Allah'a karşı tapınma görevle- rini eksiksız yapmaya başladığı andan itıbaren Allah tarafı- ndan nasıl cömertçe bağışlanıp afTedildiği anlatılır. Herhalde bu, dın eğitimi adı- na yapılmış en büyük yanlış ve çocuklanmız için de unutulmaz birtabhsizliktir. Çünkü 10 yaşlanndaki o ku- zucuklann anlaklannda ne gibi bir yanılsamaya >ol açacağı dü- şünülmemiş olunacaktır. Doğal olarak böyle bır öykü- nün. örnegın sonunda "kötüle- rin, tapınınada eksiksiz ol- nıalanyla kötülükkrinin kalktığı" samsına gideceklerdir bu kuzucuklar. Aynca Allah, bencil bin ko- numuna sokulmuştur. Kendisine tapınmada eksik bırakılmaynnca. insana ve top- luma karşı yapılmış yanlışlıklar ne oranda olursa olsun, kolayca bağışlayan biri durumuna geti- nlmış Tann. Çünkü her şey "gü- nah" açısından ele alınmış. Günahsa Tann'ya karşı yapılan yanlışhktır. Böyle olun- ca da Tann, yalnızca kendisini koruyan bencilin bın oluyor. Mutluluk ıki açıdan ele alınmış: Birincısi dünyada ka- zanılan başan, mal, tnülk, ka- zanç.. olarak sayılmış ve geçıci olarak da değerlendırilmiştir. Bunlann insana bir yarar sağia- yamayacaklan da sezdirilmeye çalışılrnışür. lkincisınde ise öbür dünyadaki sonsuz mutlu- luk örneklendinlmiş. Böyle bir yaklaşım da insanı dervişleştirir, yaşamaktan so- yutlar. Övünç sayüan örfler a r ' ) t e < ^ ^ m a n a hücum ederken 'Allah Allah'diyerek hucum etmek....ölümden önceve sonra yapılan dualar. öleninelbi- sesinin fakirlere \erilmesi...."gelenek ve görenek- lerimiz arasında övünç verici olarak sayılmıştır. "Savaş" düşüncesıni kötülemek, hatta bireyin içinden, beyninden söküp atmak ve yerine banş, kardeşlik, dostluk.. gibi insansı yakınlaşma değer- lerinı koymak varken. bunu gelenek ve görenekle- rimizin bir gereğıymış gibi gösterip dinsel seskniş- lerle de güdülendirmek ne Tannsal bir dınle bağ- daşır, ne de çağımızın banşçı anlayışıyla Yine çağımızın devlet olma anlayışmda bireyi, onurlu bir geçım ve yaşama kavuşturmak vardır. Artık bireyi el avuç açan bin değil, devletin koru- yuculuğu altında geleceğinden emin bır yurttaş yapmak gerekiyor. Bu nedenle ölülerin elbiseleri- nın yoksullara sunulması kadar ılkel, ilkçl olduğu kadar da utanç venci bir şey olamaz. Hâlâ bireyi bu türden gelenek ve göreneklerie, fakuf fukara fonlanyla konımak, korumaya çalışmak; onlan onursuzluğa, kulluğa, köleliğe alıştırmaktan baş- ka bir şey olmasa gerektir Böyle yaklaşımlar. böyle değerler gelenek ve görenek diye bireye su- nulamaz. Yarın: Aklın beslnl bilgldlr MEHMED KEMAL Küttür Zenginliği...Şair Cahtt Kûlebl'nin Aydın'da şiir okuması, şiir üstü- ne konuşması yasaklanmış. Valilik yasaklamış. Nasıl olur? Valilik Cahit Külebi'nin kim olduğunu bilmez mi? Valilik şiir okumasını engelleyeceğine, konuşmasını ya- saklayacağına ilin bütün ilçelerinde şiir okumasını ve korunmasını sağlamalıydı. Benim bıldiğim, bir büyük şairimiz oraya gittiğine göre bundan iyice yararlanma- lıydı. Kimdir Cahit Külebi? Cahit Külebi ulusal bütünlüğümüzü dizelerinde pekiş- tiren şairdir. Ülkemizin bütünlüğünü anlatırken, "Kars'- tan Ardahan'a kadar'der. Sonra "Ardahan'dan Kars'a" diye ekler. Yani ülkemiz yaygın coğrafyası içinde bir uç- tan bır uca uzanacak. Nâztm da bu uzantıya "Birkısrak başı gibi" demiyor mu? Cahit Külebi'yi yasaklayan vali, Nâzım Hikmet'i il sınırları içine sokmaz. Dilimizi en güzel kullanan bir şair olan Nâzım Hikmet yıllarca yasaklandı da ne oldu? Ulusal kültürümüz zarar etti. Bugün Nâzım Hikmetin bir oyunu Istanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde oynanıyor, kıyamet mi kopu- yor. Şair Cahit Külebi'nin şairlığı yanında bir dilci yani var- dır. Yıllarca Türk Dil Kurumu'nun genel yazmanlığını yapmıştır. 12 Eylül faşizmi geldiğinde, kültur düşmanı paşalar Dil Kurumu'nu kapatrntşlar, Cahit Külebi'yi ge- nel yazmanlıktan uzaklaştırmışlardı. Böyle yapınca ne oldu? Atatürk'ün kurduğu, ödeneğini verdiği kurum bir sürekapalı kaldı. Hâlâ daeski durumuna döndürülmedi. Sayın Ecevtt, kurumun açılması için kovaladıysa da şim- dilık bir sonuç çıkmadı. Ülkenin doğrulan kovalamaktan eğrileri düzeltmeye vakti olmuyor ki! Ülke bir kültür yozlaşması ortamında boğulmaktadır. Faşizmin güdümünde bugünkü yozlaşmasına bırakıl- mış olan Dil Kurumu (Tarih Kurumu da) ne denli çeki düzen verilirse verilsin eski haline döndüriilemez. Dil Kurumu bu yozlaşmış halde iken, Edebiyatçılar Derneği'nin "bir ulu çınar" ded\ğ'\ ömer Asım Aksoy 95 yaşında öldü. Ömer Asım Aksoy da Türk Dil Kurumu'- nun yıllarca genel yazmanlığını yapmıştı Türlü kollarda da görevler almıştı. Yaşamı boyunca dileği "Gaziantep Ağızlan" adlı kitabını tamamlamaktı. Şükür ki bu kitabı tamamladıktan sonra öldü. Nur içinde yatsın diyelim. Ülkemiz sadece siyasette değil kültür alanında da de- mokrasiye ulaşamamıştır. Hadi siyasetçiler için "üçkâ- ğıtçı"der\er\ kültüradamlarıda "üçfca'(?'fç/"mı?Aydınla- nmız kendi içlerinde demokrasinin kurulmasına yanaş- mazlar mı? Hükümetlerkuruluyor, programlaryapılıyor, kotarılacak işler açıklanıyor, bakıyoruz ki aradan bir sü- re geçtikten sonra ortada hiçbir şey yok! Hepsi ertelen- miş, hepsi ileriye alınmış... Hükümetler devrilirken bir bakıyoruz ortada hiçbir şey yok... Valiler arasında ülkenin bütünlüğünü özleyen birşairi yasaklayan çıkarsa buna pes denir. Ülkenin demokrasi- ye yönelik bir gündemi bulunmuyor. Valilerden içişleri bakanına değin yöneticiler bir gündemle çalışmıyorlar- sa, her yeni gelen, eskinin yaptıklarını bozacaktır. Bir valinin şiirle, öyküyle, müzikle biraz ilgisi varsa, elbette Cahit Külebi'yi bilecektir. Bilmiyorsa ülkede bir kültür yozlaşması var dediğimizde haksız çıkmayız. Terörde de başlıca etken kültür eksikliğidir. Bir ülkede etnik gruplar birbirlerinin kültürleriyle zenginleşirler, yoksullaşmazlar. Bir kültür yozlaşması varsa, şovenizm de vardır. Kültürler birbirlerini sırık hamalı gibi taşımaz- lar, birbirlerinden yararlanırlar. Buna da kültür zenginli- ği denir. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Fizikte enerji, elektrik 1 yükü, acısal momentum ya da başka nıteliklere 2 ilişkin birim. 2/ Taşyada o maden çıkanlan yer... Aşık ve bilye oyunlannda 4 kullanılan, içı oyulup kurşun akıtılarak ağırlaş- tınlmış boyah kemik. 3/ Rus imparatorlanna ve- rilen san... Eskı Türkler'- de denız tannçası. 4/ Bır 8 çözeltiyı yan gecirgen bir g zardan süzerek içindeki kristalleşmiş maddeler ile koloitle- ri birbirinden ayırma yöntemı. 5/ Büyük ve süslü balıkçı kayığı. 6/ Bir aracın ya da bır biçimin ana çizgilerini gösteren çizim... Rey. 7/ Karakter... Bir cins şeker. 8/ Hay- siyet.. Birnota.9/Birşeyinözünü oluşturan ana öğe... Kimi hasta- lıklan sağaltmak amaayla bir bez üzerine yayılıp vücudun kimi yer- lerine konulan koyuca lapa. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuşatılan bir kentin ya da kalenin surlanm ve kapılannı yık- maya yarayan eski bır savaş aracı. 2/ Kuyruksokumu kemiği... Ege Denizi'nde Yunanistan'a ait bir ada. 3/ Borda iskelesine yanaşmış tekneden çıkacak perşonelın tutunması için konul- muş kısa halat. 4/ Bir renk... Üstü kapalı olarak anlatma... Akıl. 5/ Yapraklann düz ve parlak bölümü... Bir yüzey ölçüsü birimi. 6/ Alacak ya da borç. 7/ Bilgiçlik taslayan kimse... Bir işi yerine getirme. 8/ Halk edebıyatına özgü bir şiir türü... Mihrak. 9/ Başsağlığı dıleme. tLAN T.C. KADIKÖY 8. ASLtYE HUKUK MAHKEMESt 1993 68 Davacı Milli Savunma Bakanlığı'na izafeten Ist Muhakemat Müdürlüğü tarafından davalı Muzafîer Erze aleyhine acılan alacak davasında: Davab MuzafTer Erze'nin Hafız lmam Sok. Kaynak Apt. No: 6. D: 5 Kadıköy adresinden yapılan tahkıkata rağmen tebliğe salih ad- resi tespıt edılemedığınden. davanın ılanen tebbğıne karar venlmiş olupHUMK'nın 179-200 ve 190'2hükümlerigereği davalı. savunma ile ılgilı olarak göstereceğı delıl ve belgeleri bu tebliğden itibaren 10 gün içinde gösterip başka makamlarda olanlann davab tarafından gıderlerinin karşılanması halinde tstenmesi hususunda kesin mehil verildiğı ve yıne HUMK'nın 213 ve 277 md. hükümlerine göre du- ruşmanm bırakıldığı 29.11.1993 saat 10 10"da dav alının mahkemede hazır bulunmadığı takdırde yargılamaya da\ alının yokluğunda de- vam edileceö ve hüküm verileceğı ılanen teblığ olunur. 6.10.1993 Basın. 44152 T.C. ÇARŞAMBA ASLİYE1. HUKUK MAHKEMESt 1992348 Davacı Ulaştırma Bakanlığı tarafından davalılar Orman Idare- si, D.Ü. Çiftliği vs aleyhine acılan acele el koyma davasının yapılan açık duruşması sonunda verilen ara karan geregince; Davalılardan Hanife Sezgın. Mehmet Sezgın, Havva Sezgin, Mak- subde Sezgin, Murat Sezgin, Durmuş Sezgın, Turgut Sezgin ve Özay Sezgın'ın tebliğe yarar adreslerı bütün aramalara rağmen tespit edile- medığınden adı geçen davalılara ilanen tebligat yapılmasına karar venldığınden, yukanda isimleri yazılı davalılann duruşma günü olan 24.11.1993 günü saat 9.00"da mahkememizde hazır bulunmalan veya kendilerinı bir vekille temsil ettırmelen, aksi takdırde yargılamaya yokluklanndadevamedileceği HUMK'nın 213 ve217. maddelen ge- regince da\ a dılekçesi yenne geçerli olmak uzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 52311
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle