Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 1993 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Radyo ve televizyonyasası
Frekans paylaşımına katılacak gruplann başında basın
şirketleri gelmektedir. Bu şirketler kendilerine öncelik
tamnmasım istemektedirler. Karşıt görüş ise basında bir
tekelleşme doğuracağından sözlü-görsel ortama girişlerinin
kısıtlanmasını istemektedir.
Prof. Dr. MEHMET BAKİOĞLU İstanbul Teknik
Üniversitesi
tedir. Basın şirketlerinin yaptıklan işin
bir basın işi olduğu, yazılı basın orta-
rrundan sözlü-görsel yayın ortamına
geçmelerinin, teknolojiyi izlemenin
doğal bir sonucu olduğu düşünülebi-
lir. Birçok basın şdrketi sermaye bula-
rak, altyapılannı tamamlayıp ortama
tamamen yerleşmiş ve yerleşrnektedir-
ler. Güçlü sermayesi, altyapısı ve lobisi
bulunan bu şirketler için pratik ba-
kımdan yukanda belirtilen tartışmalar
gereksiz kalmaktadır. Ancak geç ka-
bnmadan yazılı basın ortamı ile sözlü-
görsel yayın ortamı arasındaki ilişki-
nin yasa yolu ile düzenlenmesi gerek-
mektedir. Bunlann başında, bir or-
tamdan öbür ortama geçmemiş kuru-
luşlann, iki ortamda çalışan kuruluş-
lann haksız rekabetinden korunması
gelmektedir. Tersi durumda, korun-
mak ya da pazar payını arttırmak iste-
yen bazı kuruluşlar, öbür ortama
geçmek için istenmeyen şekilde davra-
nabilirler. Aynca bütün basın kunı-
luşlan ticari zorunluluk nedeniyle iki
ortamda çalışmak mecburiyeüyle kar-
şı karşıya kalabilirler.
Frekans paylaşımına kaülmak iste-
yen bir başka grup ise, siyasal ya da
kamuoyu desteği sağlamak isteyen
kunıluşlardır. Siyasal destek arama
arzusu, devlet ve İcamu işletlemeleriyle
belirli bir ticaret hacminin üstünde iş
yapan ya da kamuoyunun duyariı ol-
duğu konularda (çevre kirliliği, özel-
leştirme gibi) yaünm yapan kuruluşla-
nn, basın ortamına yapacaklan yatı-
nmlann kısıtlanması ile önlenebilır.
Kamuoyu desteği arama arzusu ise
aşanan son olaylar,
radyo televizyon yasa-
sının teknolojik geliş-
meye paralel olduğu
kadar, toplum yaran-
na kullanılmasını da
gözönüne alarak bir an önce çıkanl-
masını gerektirmektedİT. Yasanın he-
nüz çıkmamış olması nedeniyle mev-
cut durum. kazanılmış bir hak gibi
görülmekte ve dunımun yasallaştınl-
tnası için lobi çabşması yapılmaktadır.
Yayın gücünün etkib olarak kullarul-
dığı ortamda yapılan lobinin hakhlığı
üzerinde kuşkular bulunmaktadır.
. Yasa çıkartıbrken başta gelen so-
runlar, kımlerin ve ne ölçüde frekans
paylaşımına kaulacağı ve dağıumın
kimler tarafından, nasıl yapılaçağıdır.
Bunlara ek olarak tröstleşmenin nasıl
Önleneceği ile yayın ilkelerinin belir-
lenmesidir. Sözlü-görsel yayının ba-
sından en önemli farkı, frekans sayısı-
nın sırurb obnasıdır. tlk başta kazanı-
bn bir hak, daha sonra alınıp satılabi-
fecektir. Bu nedenle frekans paylaşı-
tnında başlangıçta bir pay elde
etmenin önemi büyüktür. Ortamdan
daha fazla pay almak umudu ile bazı
kurumlar ikinci frekanstan yayın yap-
Biakta ve zarar etseler dahi, bu frekan-
sı korumaktadırlar.
Frekans paylaşımına katılacak
gruplann başında basm şirketleri gel-
mektedir. Bu şirketler kendilerine ön-
cebk tanınmasını istemektedirler.
Karşıt görüş ise, basında bir tekelleş-
me doğuracağından sözlü-görsel orta-
ma girişlerinin kısıtlanmasını istemek-
yayın özgürlüğüne dokunmadan ya-
yın ilkelerinin düzenlenmesi ile frenle-
nebilir.
Frekans dağıtımı ise bağımsız kişi-
lerden oluşacak kurula verilmebdir.
Milletvekillerinden oluşan siyasal bir
kurula vermek, ileride ciddi sorun ya-
ratabibr.
Tröstleşmenin önüne, her şirkete bir
bölgede en fazla bir frekans tahsisi
yapmak ve ülke çapında yayın yapma-
yı kısıtlamakla geçilebiür. Buna karşı-
lık, bölgesel şirketlerin ortak yayın ve
yapımlan teşvik edilerek ağ (Net-
work) anlayışı gebştirilebilir. ABD'de
tröstleşmeyi önlemek için her şirkete
AM, FM, TV' bantlannın her birinde
aynı bölgede obnamak koşuluyla en
fazla yedi frekans tahsis edilmektedir.
Ağlann bir bölgeye yaptıklan kablolu
yayın sayısı da sınırbdır. İstasyonlar
onay abnmadan satılamazlar. Ağ'lar,
istasyonlar ile özel anlaşma yapamaz-
lar ve anlaşmalar yılbktır. Bir şirketin
birden fazla ağı olamaz. Nitekim
NBCnin Blue Netvvork'ü aynhp
ABC adı alünda ayn bir şirket olarak
kurulmuştur.
Yayın ilkeleri ise, yayın özgürlüğü-
ne dokunmada sözlü-görsel yayınlann
tümden eğlence ya da ticari bir alan ol-
madığı, bir kamu hizmeti olduğunu
kabul etmek şeklinde olmalıdır. Karşıt
görüşlere yer verilerek yapılan tartış-
malar ile sağlıkb bir kamuoyu oluşma-
sı sağlanabibr. Çeşitli bölgelerde kuru-
lacak istasyonlar yardımı ile yerel
sorunlara, tartışılarak çözüm bulana-
bibr. Bu sayede tstanbul'un yerel so-
runlan gereğıden fazla Anadolu'ya
taşınmamış olur. Secim zamanı bütün
adaylara eşit ve ücretsiz zaman ayır-
mak, kamu hizmeti vermenin bir gere-
ğidir. Reklamlann içeriği konusunda
ilke. yasalara aykın olmamak koşu-
luyla her türlü reklamın abnmasıdır.
Buna karşın ban kurumlar, belirli say-
gınlıklan nedeniyle bazı konularda (si-
lah, sigara, icki, cins veya ırk aynmı
gibi) reklam kabul etmedikleri takdir-
de bu duyarlılığa saygı gösterip yasa
yolu ile zorlanmamalıdır. Kişilere, ku-
rumlara, sosyal ya da etnik gruplara
karşın yapılan tek yanb ya da haksız
yayınlarla kişi hak ve özgürlükleri ön-
de gelen konulardır. Haberlere yorum
kanştırmamak ilkesine sözlü-görsel
yayında daha titizbkle uymak gerek-
mektedir.
Sözlü-görsel yayıncıbk ABD'de ge-
nelde özel şirketler tarafından geliştiri-
lirken, öbür ülkelerde devlet deneümi
alünda gebşti ve son zamanlarda özel
sektöre bu alanda yatınm yapma izni
verildi. ABD'de devlet sadece bu ya-
yınlann deneümini üstlendi ve dene-
tim sözcüğü alerji yarattığından ve
tam anlamıyla denetim olmadığından
düzenieme deyimi kullanıldı. ABD'de
1912'de çıkartılan ve gemilerin sahil ile
konuşmasını düzenleyen yasa, iletişim
konusunda dünyada ilk yasa oldu.
Kongre, I927'de federal radyo yasası-
nı ve 1934te Federal İletişim Komis-
yonu (FCQ yasasını çıkartarak dü-
zenieme yetkisini yedi kişiden oluşan
komisyona verdi. FCC'nin bsans ver-
me ya da yenilemede göz önüne aldığı
ölçüüerden (kriterlerden) bazılan şun-
lardır: Fazla reklam almama, yerel
canlı program oranı, toplum yaranna
çalışan kişi ve kuruluşlara makul mik-
tarda bedava zaman ayırma, tüm ta-
raflann görüşünü alarak dengeli prog-
ram yapma gibi. FCC'nin bazı düzen-
lemelerine karşı, istasyon sahipleri
tarafından "İştmize fazla kanşıyor, ya-
yın özgüıiüğünü kısıtlıvor, sansür uygu-
luyor" şeklinde itıraz edilmektedır.
Karşıt görüş ise "kamu hizmeti yapan
öbür kuruluşlar sıkı bir şekilde denet-
lenmektedir. rad> o-tele\izyon istasyon-
lanna niçin ayncalık tanıyalım" şeklin-
dedir. Sonuçta kimin haklı olduğuna
Supreme Court karar vermektedir.
Sonuç
Sözlü-görsel yayın ile basının duru-
munu kısa zamanda değiştirecek iki
önemli teknolojik gelişim, kablolu te-
levizyon ve bilgisayarlar ile bilgisayar
ağlandır. PTT'nin yanbş ekonomik
politikası ile gelişemeyen kablolu tele-
vizyon kısa zamanda gelişecek ve tekel
ortamından kurtularak rekabet orta-
mına girecektir. Bu durumda yeni
kanallar ile yayın yapma olanağı orta-
ya çıkacaktır. Aynca borsa, spor, kon-
ser gibi canb yayınlarla sinema kanal-
lan ortaya çıkacaktır. Kablo şirketleri
yayın ortamında önem kazanacaktır.
Bu konuda şımdiden bir düzenieme
yapmak gerekmektedir. Aksi halde
kablo şirketleri, radyo televizyon şir-
ketleri üzerinde bir baskı öğesi olabi-
Urler.
Kablolu televizyon kadar yakın ol-
masa bile bilgisayarlar ve bilgisayar
ağlan, basına televizyonun yapüğın-
dan daha fazla etki yapacaktır. Basın-
da bilgisayarlann amaçlanndan biri,
kağıt kullanımmı en alt düzeye indir-
mektir. Bu amaç çok ileri götürülünce
ortada basın (yazılı) kalmaz, geriye
bilgisayar disketleri kalır. Tirajı 10
milyon olan Naüonal Geographic
dergisı, 2000 yıllannda dergisini bilgi-
sayar disketleri ile dağumayı planla-
maktadır. Time dergisi son iki sayısı
dışında öbür sayılanna bilgisayar ağ-
lan ile erişilmesine izin vermektedir.
Son iki sayısına da erişibne izni verirse,
ortada basılı bir Time dergisi kalma-
yacaktır.
Özetlersek, önümüzdeki on yılda
teknolojik gelişim yayın sistemlerini
çok etkileyecektir. Kanun yapıcılanna
düşen görev teknik, ekonomik ve sosyal
boyutlan olan olaylann arasında kal-
mayarak geüşimin toplum yaranna
olması için gerekli düzenlemeleri yap-
maktır. İstenmeyen olaylann çıkması-
ru görmek için "ileri görûşlü" olmaya
gerek yok. Batı toplumlannda benzeri
olaylar geçmişte yaşanmışür. Onlann
deneyimlerinden yararlanmak akılcı
bir yoldur.
ARADABIR
Prof. Dr. FARUK EREM
Tröst, Kartel ve
Özelleştjpnıe
özelleştirme kavramını Anayasa'da görmemekteyiz.
Böylece Anayasa kuralları ile özelleştirmeyi bağdaştır-
mak kolay olmayacaktır. Herhalde özelleştirmenin yapı-
labilmesi için altyapının hazırlanması gereklidir. Özel-
leştirme denetimsiz bir ekonomik alanda gelişemez,
sonunda "ekonomik devleşme" ile sonuçlanır. O halde
anti tröst ve anti kartel tedbirler alınmalı, halkın sömü-
rülmesi önceden önlenmeli, yani tröst ve kartellerin
kazanç hırslarının önüne geçilmelidir.
Bunun demokrasilerde yapılamayacağı düşünülü-
mez. Örnekler bulunabilir:
Eğer bir özel girişim memleket çapında "ekonomik
mihrak" haline gelirse hizmet az çok sömürüye doğru
gelişmiş olur. Eğer bu girişim pek büyük kârlılık içinde
ise bunda kamunun payı vardır. Çünkü böyle bir katkı ol-
masaolağanüstükârmümkündeğildir. Böyledurumlar-
da devlet denetimıni sağlayacak bir yasaya gerçekten
ihtiyaç vardır.
"Sosyal ada/ef'açısından haklı birdüzenebağlanma-
dıkları takdirde "ekonomik koalisyonlar" demokrasileri
gerçek dışı kılar; akit serbestliği, klasik kavram içinde
ısrarlı bir Borçlar Hukuku anlaytşı ile kartellere, tröstlere
karşı çıkılması mümkün degildir. Demokratik rejime
bağlı kalmak isteyen bütün memleketlerde kartel ve
tröstlere ilişkin kurallar konulmuş, bu rejimden uzaklaş-
mak isteyen memleketlerde ise kartel ve tröstlerin teş-
vik edildiği görülmüştür. Almanya'dan örnek verebiliriz.
Almanya'da ilk defa 1923 tarihli karteller hakkında ka-
nun ile gelişen bir anlayış "Nasyonal Sosyalizm" ile
uygulanmaz hale düşmüş, merkezi ekonomik siyaset
kartelleşmeyi uygun görmüş ve bunlar devletin ekono-
mik siyasetini yürütmekte yarı resmi araçlar haline gel-
mişlerdir. Nasyonal Sosyalizmin yıkılmasından sonra
Almanya'da 1957 kanunu ile kartellere karşı önlemlere
yeniden dönülmüştür.
Danimarka, kökenini 1936 yılında bulan 1955 kanunu
ile bütün tekelciliğe karşı iki ilke getirmiştir: Kartelleşme
eğilimlerinde en geniş aleniyet ve ticari faaliyetin dene-
time tabi kılınması. Heryıl Danimarkada buçeşit kuru-
luşların faaliyetleri denetim raporları ile halka açıklanır.
îngiltere'de 1948 kanunu ile kurulmuş tekeller (mono-
poller) komisyonu 1953 ve 1956 kanunu ile geliştirilmiş
ve bu komisyon îngiltere'de tekelcilik yaratmış ticari ku-
ruluşlar hakkında rapor düzenlemek ve bunu ilgili ma-
kamlara sunmakla görevli kılınmıştır. Komisyon, ilgili-
lerden ve her uzmandan dilediği bilgiyi istemek hakkına
sahiptir. Komisyonun verdiği raporlara göre gerekli ön-
lemleralınır.
Anlaşmaya karılan şirketlerin, anlaşılan konularda
(örneğin satış veya alış fiyatlarında) tek biçimde davra-
nış taahhüdü, bunun ihlalinde ağır tazminat ödemeyi
kabul, "karteVm ilkel tanımıdır. Aynı konuda bir merkez-
den tek biçimli kararlara varmak anlamında "trösf'e,
daha ileri giderek "holding"e (şirketlerin şirketine, dev
şirkete) dönüşmüştür. Holdingin kapsadığı şirketler bi-
çimsel bağımsızlıklarını sürdürürler, fakat holding onla-
nn gerçek sahibidir. Çünkü mali denetim ondadır. Böy-
lece ekonomik bir "tahtikküm" sağlanmış olur.
Türkiye'de tröst veya kartel mevcut olmadığı iddiası,
yüzeyde kalan bir gözlemdir. Tröstleşme ve kartelleş-
me her ülkenin "ekonomik ortam"ına göre yoğunluk
gösterir. Kaldı ki dış tröst ve kartellerin temsilciliği tipi
de küçümsenmemelidir. "Antikartel ve antitröst hukuk"
demokratik memleketlerde pek gelişmiştir. Bize öyle
geliyor ki, tekelleşmeyi önleyici önlemlerin alınması za-
manı gelmiştir. Gecikirsek büyük güçlüklerle karşılaşı-
rız.
TARTIŞMA
Tetrisy s ^ M ^ V ^ etris"
L C T • 1 ısimli
^ P ^ P H ovunda
H amaç.
H şekilleri
- J & - (sorun-
lan) aralannda boşluk
bırakmaksızm (sisıemin
tümlügü içinde) uygun yerlere
yerleşürebilmektir
(çözebilmektir). Amacın
gerçekleşebilmesi için el ve göz
uyumuzorunludur.
Yasama faaliyetinin temel
görevi, yükselen çizgjsiyle insan
haklanna dayah. demokratik,
laik. sosyal hukuk devletini..
yatay çizgisiyle Atatürk
Devrim ve İlkeleri ile
Cumhuriyeti'ni.. etkin ve
egemen kılabilecek yasalan
yapabilmek, toplumun
çağdaşlaşma ülküsüne olanak
sağlamaktır.
Yasama faab'yetinde sorunlann
zamanında ve doğru çözümü;
(dünyasallaştınlmış hak ve
sorumluluk anlavışına
ulaşabılmiş) hukuk ve
yurttaşlık bilincinin
uvanmışlığına ve gelişmişliğine
bağlıdır.
Yasama organı. egemenliğın
ulusun olduğu bilinciyle.
yaşamla uyumlu anayasa ve
ona u\ gun yasalar yapmak
zorundadır.
Ulusun çağdaşbk özleminin
gerçekleştirilebibnesi, Atatürk
Türkiyesi'nin sürekli
kılınmasıylaolasıdır. Bu
konuda ilk görevü ve sorumlu
organ, Yasama Organı'dır.
Temel amacı, bıreyden sonra
devleti korumak olan
anayasayı ve tüm yasalan
vapmak. Yasa Organı'na ait bir
yetki vegörevdir.
Yasama Organı sorunlara
y aklaşırken >e çözüm üretirken,
Atatürk Cumhuriyeti'nin,
Devrim ve tlkeleri'nin hareket
noktası olduğunu \e olması
gerektiğini asla unutmamalıdır.
Yasama Organfnı oluşturan ve
bizlerin seçtiği yurttaşlann (12
Eylül öncesi ve sonrasındaki)
Organı'nındır.
Atatürk Cumhuriyeti yerine
ikinci cumhuriş etin. Lozan
yerine Sevr'in y andaş bulabildiği
bir ortamda Yasama Organı,
sorumluluğunun bilincinde
olduğunu kanıtlamalıdır.
Yasama Organı'mn sayın
üyeleri, içtikleri anda bağlı
kalmak koşuluyla, tüm
sorunlara çözüm bulmak
yetkililiğindeve
gerek bireysel ve gerekse
örgütsel eylem ve işlemleri ile
sorunlara çare bulmak
konusundaki gayret ve
yetenekleri (...) hepimizce
bilinmektedir.
Bugüne kadar topluma yeni bir
anayasanın aydınlığında 12
Eylül ayak izlerinden
anndınlmış yasalan hazırlayıp
sunamamış olmanın tarihsel ve
hukuksal sorumluluğu Yasama
yükümlülüğündedir.
Kimi parti ve temsilcilerinin,
demokrasi ve insan haklan
kavramlannı çarpıtmalan ve
insanlık suçlannı, bu
çarpıtılmış kavramlara
dayandırarak haklı göstermeye
çabşmalan, hukuk devletine ve
demokrasiye ihanettir.
Özgürlük yelpazesini
renklendiren ve demokratik
yaşamın vazgeçilmez unsurlan
olan partiler. demokratik
hukuk devleti adına. kuşkusuz
denetim altındadırlar. Denetim
yetkısinin kaynağı, doğal
olarak adına görev yapılan
ulusun kendisidir. Ulus bu
yetkisini, oylanyla ve bağımsız
yargı eüyle kullarur.
Atatürk Cumhuriyeti'nde,
Yasama Organı'nın amacı;
varbk nedenini ve kaynağını
unutmadan, insan haklanna
dayab demokratik, laik, sosyal
hukuk devletinde sorunlara
yasal çözümler üretebilmekür.
Gücünü. "Türk ulusu adına"
Yasama Organı'nın yaptığı
anayasadan alan bağımsız
yargı. hukuk devletinin
varlığının kanıtı ve aynasıdır.
Yargıyı 12 Eylül yasalannı
uygulamak zorunda bırakan,
Yasama Organı'dır.
Yargmın yıpraübnaya
çalışılmasından rahatsızlık
duyması gereken de öncebkle
Yasama Organı olmalıdır.
Tetris bir oyundur. Amacı, el ve
göz uyumunu sağlayıp şekilleri
uygun yerlere yerleştirebilmek
becerisini geliştirmektir.
Yargının gücünü ve
saygınlığını. politik hesap ve
kay gılarla gölgelemek.
•tutunulan dalı" kesmeye
çalışmakur.
İçinde bulunduğumuz yeni
yasama yılında çağdaş bir
anayasayı tez zamanda
hazırlamalan için yasama
organım göreve çağırmak,
yurttaşbk hakkı ve görevidir.
Av. Hulusi Metin
İstanbul
T. Denizdler Sencükası ve özelleştirme• B _ a B ürkiye
r I l Denizdler
I Sendikası
I yönetiminin
• bugüne dek
JL~ üyelenneu
Bir
derdiniz var raı" diye sormamış
olması, özelleştirmeye karşı
tavırlannın biraz da koltuk
kaygısından kaynaklandığını
düşündürmekf^lir. Sendika.
gerçekten de, kara ve deniz
işyerlerinde gerekli işgücü ve
norm kadro çahşmasına destek
olmamış; verimliliği arttıncı
önlemler konusunda yaklaşım
geliştirmemiştir.
Sendikalar, özelleştirmeye
karşı çıkarlarken, şirketleri
yalnızca kâr bazında
değerlendirmekte: şirket kâr
etmişse çalışanlann iyi, zarar
etmişse yönetiminin kötü
olduğunu savunmaktadır.
Oysa her iki grup da, genelde
her iki dönemde kapasite ve
anlayış olarak farklı değildir.
özellikle uluslararası
taşımacılıkta mali sonuçlar,
çoğu zaman dünya
konjonktürüyle ilgilidir. Bu
bağlamda sendikalann
'İyileştirme, özerkleştirme,
kücültme" gıbı daha akılcı
nedenlerilen sürmesi gerekir.
D.B. Deniz Nakliyatı TAŞ,
farkb tıp ve tonajlardaki
gemileriyle sektörün
lokomotifıdir. Sıkı çalışan
düzenli hatlanyla dünyaca
tanınmıştır (D.B. Turkish
Cargo Lines- D.B.TCL). Yeni
gemi inşa yatınmlanyla (bir
dönem)gemi inşa endüstrisini
ayakta tutmuş; ro-ro
taşımaalığı gibi özel sektörün
hıçbir zaman yatınm
yapmayacağı stratejik boyutlu
hizmetler gercekleştirmiştir.
Bununla beraber, dünya ve
Türk deniz ticaret filolannın
olduğu gibi şirket filosu
yaşlıdır. Aynca, Türkiye Gemi
inşa Sanayii AŞ tersanelerindeki
önemli dökmeyükveçok
amaçb gemi yatınmlan
tamamlanamamaktadır.
Şirket. TTK kapsamında her
yıl vergisini tıkır tıkır
ödemekte; ticari bağlanülanyla
özel sektör temposunda ve
serbest rekabet ortamında
çalışmaktadır. Yinede, hemen
her KİTtegörülen. üretilen
mal ya da hizmetle doğrudan
ilgisi bulunmayan bölümler,
istihdam fazlaiıâı. beşeri
kaynaklann ve
gayrimenkullerin gereğince
değerlendirilmesi gibi tipik
sorunsallar, burada da
gündemdedir.
Oyleyse sendikarun yalnızca
iktidarlara ve yönetimlere
çamur atmayıp anılan
konularda kalıcı polıtikalar
yeşertmesi veçalışanıngönlünü
kazanması beklenirdi. Oysa tis
görüşmelerinin uzadığı
aşamalarda calışanın karşısına
çıkıp kaybolmak Türkiye
Denizdler Sendikası'mn en
büyük güvensizlik nedenidir.
Sendikanın dağıttığı
broşürlerde yer alan y önetim,
denetim, planlama ve navlunla
ilgili calışanın konumunu soran
sorular. deyim yerindeyse,
gülünçtür. Kuşkusuz, birtayfa
geminin yönetiminde, bir işçi
şirketin idaresi ve denetiminde
yeralamaz. Kamu şirketlerinde
planlamanın son sözü DPT'ye
aittirve navlun dünya pazanna
göre belirlenir. Böylece
çalışanlar yanlış yönde tahrik
edilmektedir.
Burak Çokuğraş
İstanbul
DOĞAN ALTINÇANAK
1960 -....
ANMA
Hain el. hain yürek. ne istediğini
ve yapüğını bılmeyerek!
Canımız, kanımız, biricik
kardeşimiz ve babamız, dürüst
ve güzel insan. Seni anmak
onurlu bir şekilde yaşamakür
diyor, aramızdan ayırdılışının
birincı yıbnda sevgi ve saygı ile
anıyoruz.
UNUTMADIK.
UNUTMAYACAG1Z.
AİLESt
Vergi Usul Yasası'nın 358. maddesi
2
13 Sayılı Vergi
Usul Yasasf nın
358. maddesi, bir
hesap dönemi
içinde ayn
tarihlerde en az
iki kez fatura, sevk irsalıyesı.
gider pusulası ve benzeri
belgelerin düzenlenmemesini
"kaçakçılığa teşebbüs" saymış
ve aynı yasanın 360. maddesi de
busuçuncezasını öngörmuştür.
358. maddede fatura ve diğer
belgelerin, aralanna virgül
konarak sıralanmış olması
yanbş yorumlara neden
olmakta ve bir hesap dönemi
içinde örneğin bir kez fatura.
bir kez de sevk irsaliyesi
düzenlemeyenler hakkında
ceza davası açılmaktadır. Oysa.
Yargrtay'ın belirttiği gjbi.
"suçun kanuni unsunınun
oluşması için belgelerin aynı tür
olması gerekir". (Yargıtay 9.
Ceza Dairesi'nin21.12.1989
tarih ve 1989/3051-4960 sayılı
karan, Yargıtay Kararlan
Dergisi, Yıl: 1990. Sayı: 3.
Sayfa: 462). Yani. bir kez fatura
vb. düzenlememek suç
olmadığı gibi. aynı hesap
dönemi içinde bir kez fatura.
bir kez de sevk irsaliyesi
düzenlenmemesi de
"kaçakçılığa teşebbüs" suçunu
oluşturmaz.
Yasa metninin yanlış
yorumlara yol açmayacak
şekilde yeniden düzenlenmesi
gereklidir. Umanz ki, sık sık
yapılan yasa değişikliklerinde
bu madde de ele alınır. gereksiz
yeredavaaçılmasınm ve
mahkemelerin boş yere meşgul
cdilmesinin önüne geçilir.
Cengiz Aladağ
PENCERE
Kadınsız Demokrasi
Olur mu?..
"Cumhuriyet tarihinde ilk din şûrası'run çalışmaları
Ankara'da sürüyor.
Çoğu gazete ilgisiz..
Ve kayıtsız...
Şeriatçı basın işin içinde; Cumhuriyet, Şûra'yı yakın-
dan izliyor...
Biz laiklik ilkesini savunan bir gazeteyiz. Laiklik, Ay-
dınlanma Devrimi'nin ürünü. Kemalizm, Aydınlanma'-
nın tarihte ilk kez bir islam ülkesinde hayata geçirilmesi
demek. Bugün Tacikistan'dan Cezayir'e değin bir mil-
yar nüfuslu islam dünyasında Kemalizm'in yarım yüzyıl
önce gerçekleştirdiği devrimin tartışması sürüyor.
Yaşeriat, ya laiklik...
Şeriatla demokrasinin bağdaşmasındaki olanaksızlık,
laikliği özgürlükler rejiminin önkoşuluna dönüştürmüş-
tür.
Laiklik olmadan demokrasi olamaz...
Kadınsız demokrasi olur mu?..
•
Başkentte düzenlenen 'Din Şûrası'run adı yerli yerine
oturmamış...
'İslam Şûrası' mı denmeliydi?
Çünkü bu Şûra, Anadolu'daki çeşitli dinlere ve mez-
heplere açık değil; kapalı..
Ama 'İslam Şûrası' da olmaz...
Çünkü Alevilere kapalı...
En iyisi, buŞûra'ya 'SünniŞûras/'adınınverilmesiydi;
yakışırdı...
Diyanet Işleri Başkanlığı Türkiye'deki Alevileri Müslü-
mandan saymıyor; Anadolu'da yaşayan 20 milyon Alevi
yurttaşı gözden çıkarmışız...
'Din Şûrası nda kadın da yok...
Alevi yok, kadın yok; Diyanet Işleri Başkanlığı, Cum-
hurbaşkanı ve Başbakan'ın katılımıyla Din Şûrası'nı açı-
yor; adımız da laik devlete çıkıyor.
•
Şûra sürüyor; içeriği, değeri, anlamı toplantıların so-
nunda ortaya çıkacak.
Diyanet Işleri Başkanı Mehmet Nurl Yılmaz, Kuran-ı
Kerim'in çağımıza göre yeniden "tefsir" edilmesini,
Türkçe deyişle yorumlanmasını önemli sayıyor; bu
amaca doğru yürümek istiyor.
Güzel bir rastlantı. Din Şûrası Ankara'da yapılırken
Cumhuriyet'te Papa 2'ncl Jean Paul'ün ilginç bir söyle-
şisi yayımlandı; Vatikan'ın dünya işlerine ilişkin yeni
yaklaşımı ilginç...
2'nci Jean Paul:
''-Komünizm " diyor, "bu yüzyılda hepimizin yakından
tamdığı, gem vurulmamış vahşi kapitalizm tarzına karşı
bir tepki olarak başarı kazandı. Insanın bu konuda yal-
nızca Papalığın sosyal konulardaki tamimlerini ele al-
ması yeterlidir. Özellikle de Papa 13. Leo'nun işçilerin o
günlerdeki koşullarını dile getirdiği 'Rerum Novarum'u
gözden geçirmesi yeterlidir. Karl Marfcs da aynı şeyleri
kendi yöntemiyle dile getirdi."
Bu yazının Cumhuriyet'te çıktığı gün Diyanet Işleri
Başkanı Nuri Yılmaz diyor ki:
"- Ateizmi (Tanntanımazlığıj devlet ideolojisine dö-
nüştürmüş rejimler çöktü..."
Batı kendi içinde bu sorunu yaşıyor; ama biz İslam
dünyasına bakalım: Açlık, sefalet, rezalet, kölelik, geri-
liktengayrı ne var?..
Müslüman buna layık mı?..
İslam dünyasında en iyi durumdaki ülkeler, laik Türki-
ye Cumhuriyeti'yle Orta Asya Türk cumhuriyetleri değil
mi? Aydınlanma'nın çarkından geçenler, demokrasiye
en yakın olanlar...
Bir rastlantı mı dersiniz?..
YAYINLARI
Françoise Giroud
'ŞEYTAN'IN
KARISI
JENNY MARX
Türkçeâ: Ertuğrul Efeog^u, Hülya Yılmaz
anlatı/ 44.000 lira
Engels'e göre, yüreği soylu, açık ve eleştirel ze-
kâlı, özverili ve sağlam bir siyasal sezgi inceliği-
ne sahip bir kadın olan Barones Jenny von
Westphalen, tarihe geçmiş adıyla, kısaca
JENNY, tam otuz iki yıl Karl Manc'm, aile için-
deki lâkabıyla 'Mağripli'nin hayat arkadaşı, eşi
olarak yaşadı. Karl Manc gerçekten bir şeytan
mıydı? Buna hiç kuşkusuz tarih karar verecek.
Ama Karl Manc kızlannı çok seven, onları mut-
lu eden çok iyi bir babaydı. Jenny'nin romansı
yaşamöyküsü, meteliksiz bir devTİmciyi koca
olarak seçmiş, soylu sınıftan bir genç kadının
gerçek bir 'aşk' öyküsüdür. Bir kadının bir er-
keğe, bir erkegin bir kadına olan büyük aşkı;
JENNY ile MARX'ın aşkı.
CAN YAYINLARI / Bâbıâlı Cad. No. 19 Kat 2.34410 Cagalojlu, İstanbul
GENEL KURLL DL\XRLSU
ÇGD İstanbul Şubesf nın Olağan 3. Genel Kurulu'nun 20 Ka-
sım 1993 gunü saat 10.00'da aşağıdaki gündem dahilinde yapıl-
masına: ilk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa 2. toplantının 28
Kasım 1993 günii saat 10.00'da çoğunluk aranmaksızın yapılma-
sına karar venlmiştır. Genel Kurul'un ilk toplantısı ÇGD İstan-
bul Şubc Lokali. Türkocağı Cad. Tabip Han No:17 Kat.4'tc: 2.
toplantı İstanbul Tabıp Odası Konferans Salonu. Türkocağı
Cdd. Tabip Han No 17 Kat:4'teyapılacaktır.
Gündem:
1- Açılış ve saygı duruşu
2- Başkanlık divanı seçimi
3- Konuklann konuşması
4- Yönetim ve denetim kurulu raporu ile bılançonun okunmasi
5- Raporlar üzcnne görüşmeler
6- Yönetim kurulunun ibrası
7- ÇGD'nin yer sorununun çözümü için yönetim kuruluna ycl-
ki vcrilmcsi
8- Yönetim ve denetim kuruliannın asıl ve yedek üyelerinin se-
çımı
9- Genel merkez delegelerinin seçimi
10- Dilek ve temennıler
11 - Kapanış