Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5EKİM1993SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Boşuna tartışma: Parlamenterliğin sona ermesi
Bir yanda, yasamada "ulus temsikisi" olan organın 'benük savı',
öbür yanda da yargı yetkisi alanında ulus temsilcisi olan ve niteliği
dolayıayla, hukukun garantörü olan organın, Meclis'i de bağlayan
kararı, karşı karşıya!...
Prof.BAHRİSAVCI
T
ürkiye'de parlamenterin
statüsü, bugünlerde, na-
zik-hatta tehlikeli bir
konu oldu: Parlamente-
rin yazgısı üzerinde,
hangi söz, ne zaman,
kimce söylenir?
Anayasa Mahkemesi, bir milletve-
kilinın dunımunu da kapsayan bir
karar vermiş: Onun milletvekılliğinin
hükmen "sona erdiğTni saptarruş ve
bildirmiş; ilgisi dolayısıyla, durumu,
Meclis BaşkanlığYna "tebliğ etmiş":
Şona ermişlığin gereğinin yapılması
için..
Fakat, Mechs Başkanı, "Bu konuda
yetkim yok" diyerek, "sona ermişliğin"
gereğini yapmamış; milletvekilinin du-
rumunu. "askıya alarak", parlamen-
terlik statüsü üzerinde. "lazımül icra
vel infaz" olacak görüşünü bildirmesi
için konuyu Meclis'e göndermiş.
Şimdi, Meclis, "Evet, parlamenterli-
ği 'yargı karan'nın saptadığı üzere, so-
na ermiştir" derse, Mechs Başkanı
olarak işte ancak bunun kendisine teb-
liği anında, milletvekilliği statüsünden
gelen haklan, ayncalıklan (imtıyazla-
n), korunmuşluklan (masuniyetleri)
kesecek.
Ama burada, temel bir sorun ortaya
çıkıyor: Meclis, Anayasa Mahke-
mesi'nin temyiz mercii midir ki, kesin
bir yargı karannı, Mechs Başkanı ona
gönderiyor ve orası da bu kesın yargı
karannı bir ıncelemeden geçiriyor,
"mülahaza edebiliyor"?
Hele bir de Meclis, kendisini, millet-
vekilliği statüsünün son mercii sayıp,
ilgili parlamenter ile onun, ulusun
temsilcisi olarak kazanımı olan millet-
vekilliği arasındaki bağın kesilmemiş
olduğunu. çünkü, bu hususta kendisi-
nin bir hükmü, ya da izni (dokunul-
mazlığın kaldınlması izni) bulunmadı-
ğını ileri sürerek, bu bağın sürdüğünü
söyleyiverirse (mülahaza ediverirse),
ne olacak? Bir yanda, yasamada "uhıs
temsilcisj" olan organın 'benlik savT,
öbür yanda da. yargı yetkisi alanında
ulus temsilcisi olan ve niteliği dolayı-
sıyla, hukukun garantörü olan orga-
nın, Meclis'i de bağlayan karan, karşı
karşıya!...
Çöz, çözebilirsen!..
Fakat, klasik anlayış içinde, ve de şu
bizim başağnsı 82 Anayasası'nın müs-
bet hukuk kuralı olarak koyduğu
"parlamenterliğin statüsTne bakar-
sak (ki ikisine de bakmak zorundayız)
çözümün, pek gizlilerde olmadığını
anlanz: Yeter ki, "Ulusal egemerdik,
Meclis'te belirir ve merkezleşir; Mec-
lis'in eylemleri ve söyienüeri, her za-
man, her dunımda tek doğrudur" diyen
romantizme kendimizi kaptırmamış
olahm.
Klasik anlayışa göre durum
Bu anlayışa göre; parlamenterler ve
onlann oluşturduğu parlamento, en
yücedirler (müteal-transcendentaldır-
lar). Doğrudan halk seçiminden gele-
rek, ulusal egemenliğin belirdiği ve
merkezleştiği temsilcidir, milletvekili...
Onun, ayncalıklan-korunmuşluklan-
dokunulmazhklan vardır. Bunlar, ra-
kiplen, özellikle, resmi otoriteler tara-
fından, siyasal amaçlarla rahatsız edil-
meden, bir tasalluta uğramadan,
yaşamın maddi yüklerinden ve sorun-
lanndan kurtulmuş (azade) olarak,
parlamenterlik işlerini, huzur ve gü-
venlik içinde görebilmeleri içindir; si-
yasal amaçlı olarak alakonulma-
tutulma-yakalanma-hapsedilme olası-
lıklanndari uzak bulundurmak için-
dir. Milletvekili, böyle bir statü içinde,
ulus kadar özgür çalışabilmelidir.
Bunun için klasik anlayışta, şu ku-
rumlar öngörülmüştür:
Yasamasal sorumsuzluk: (Teşrii
adem-i mesuliyet) Buna göre parla-
menter, Meclis içinde, yasamasal ça-
lışma yaparken, söz ve mütalaalann-
dan, verdiği oylardan dolayı, bunlann
dışanda yenilenmesinden dolayı, so-
rumlu kılınamaz: Temsil ettiği ulus
kadar özgürdür.
Yasamasal konınmuşluk: (Teşrii
masuniyet) Buna göre de parlamenter
"cürm-ü meşhud-u cinai (cinayet tşleme
anı) dışında. kendisine suçluluk yönel-
tilmesi (isnadı) ile hot be hot. adlive ve
yargı yöntemlerine uğratüamaz; üyesi
olduğu parlamentoca, yöntemine göre
dokunulmazltğı kaldmlmadıkça, yaka-
lanamaz, hıtulamaz, tevkif edüemez,
muhakeme edikmez, kendisine hüknm
giydirilernez; kendisine, bu hflkmön ge-
rekleri uygulanamaz. KoğuştunılabU-
mesi için önce, ayrıcalık ve konınmuş-
luklarından soyundunılmuş ounası
gerekir." Doktrin, böyle der.
82 Anayasası'na göre durum
Bu anayasa. aslında, toplumumu-
zun baş ağnsıdır. Ama evrensel hukuk
kurumlannın kimilerini, görmemezlik
edememiştir: Yasamasal sorumsuzluk
ile onunla bağlantıh olan yasamasal
konınmuşluk, dokunulmazlık ilkeleri-
ni kabul etmiştir. Böylece, bir nokta-
da, parlamenterliğin yüceliği kavramı-
na sadık kalmıştır: 82'ye göre de parla-
menter dokunulmazhğı, bizzat kendi
Meclisi'nce kaldınlmadıkça parla-
menter, koğuşturmaya uğratılamaz,
cezaya çarpUnlamaz ve milletvekihnin
milletvekilliği "düşörûfcmez" (dikkat
edilsin milletvekillığinin "sona ermişli-
ği" değil "düşürülmezliği" söz konusu-
dur).
Fakat dedik ya, 82 baş ağnsı olacak;
burada da hemen bir yersız hüküm ge-
tiriyor: "Dokunulmazlığın kaldmlarak
milietvekilinin 'düşürülmesı' kunımu-
nun yanına, işe Meclis'i kartştırmadan,
onun dokunuimazlığının kaldınlması
kararına gerek duvmadan ve Medis'in,
aynca bir değeriendirmesine de olanak
vermeden, doğrudan Anayasa Mahke-
mesi'nce hükmedilmek üzere, bir de
"üyeliğin sona ermişlığı' kurumu da ge-
tiriyor!" Eylem ve sözleriyle partısinin
kapaülmasına sebebiyet verdiği, Ana-
yasa Mahkemesi'nce anlaşılan millet-
vekilinin milletvekilliğinin sona ermiş-
liğıru saptayarak, hükme bağlama
kurumu!..
Bu, Meclis Başkanı'run da belirt-
mek istediği üzere, bir "haşiv"dir:
Dokunulmazlığın kaldınlmasına ge-
rek görmüyor; parlamentonun. üyesi-
ne sahip çıkmasına olanak vermiyor;
böylece demokratik parlamento hu-
kukuna, gerçekten bir haşiv oluştum-
yor.
Fakat neyleyelim ki, müsbet mev-
zuatımız alanında açık-kesin-âmir bir
kuraldır da... Söz konusu olan "üyeli-
ğin düşmesi" değıldir ki, Meclis karar
versin; söz konusu olan, yeni bir du-
nımdur: "Üyeliğin sona ennişliğinin
saptamnası"dır, bunun da tek yetkili-
sinin Meclis değil, Anayasa Mahke-
mesi oluşudur; temyizi olmayışıdır;
kesin ve buyurgan (âmir) olduğu için
de, başka hiçbir kaün, Meclis'in bile,
inceme ve üzerinde düşünmesine yer
kalmayışıdır; çünkü, durun, yani yet-
kinin, başkalanyla ortaklaşmadan,
tekel halinde, Anayasa Mahkemesi'ne
bırakılmış olmasıdır; onun saptaması-
na bırakılmış olmasıdır.
Bu ağır saptamarîîn yürürlük ka-
zanması, Anayasa Mahkemesi'nin,
partiyi kapatma karannın, Meclis
Başkanhğı'na "tebliğ edildiği" tarihtır.
Zatetı Meclis. partiyi kapatma da-
vası ile ilgili bir "temyiz katı" değildir
ki ve de, milletvekilliğinin düşürülme-
sinde yetkili olduğu halde, Anayasa
Mahkemesi'nin partiyi kapatması da-
vasmda, eylem ve sözJeriyle, bu kapa-
tıhnaya sebebiyet verilmesi olayında
milletvekilliğinin "sona ermişüği"nin
saptanmasında yetkili değildir ki.
Meclis Başkanı, durumu "gereği düşü-
nülmek üzere, bir kez de Meclis'e gön-
dersin"... Sona ermişlik, maalesef, şu
84/3'e göre kesindir; gereğini yerine
getirip, hükmü yürütecek de Meclis'in
icra uzvu olan başkandır. Bu, görüyo-
ruz. demokrat esprili bir başkan için
hazin bir görevdir. Bizler, hepimiz için
de aa bir gözlemdür. Neyleyesin ki, uy-
mak zorundayız. Tersini düşünmek,
doktrin ve felsefe açılanndan olanaklı-
dır; fakat, şu 84/3 ve anayasanın tümü
yerinde durdukça, daha neler de gör-
meye mahkûmuz.
Bir son nokta: Evet mahkemeler. iki
ayn kuralı, "birbirleri ile uyumlaştınna
yorumu yapabilirler" ama ana\asanın
hiçbir kesin, açık buyurgan (âmır)
hükmünü, bir başka hüküm ve kural-
dan daha aşağıdadır, diye görmemez-
lik, uygulamamazbk edemezler.
Ederlerse ne mi olur? Hukuk ve ger-
çekler dünyamızda kaos olur.
ARADABIR
YAVUZGÖR EmekliElçi
Kemalisrierıı
•••
Renkh gazetelerimizden bırinin 28 Ağustos 1993 tarih-
li nüshasmda. aydın bir hanım kızımızın bir yazısı göze
ilişti... "Köşe yazarı" olduğu, yazının üzerindeki yarı
profil fotoğraftan anlaşılan bu aydın kızımızın, çehresini
anımsadım birden:
Bir erkek meslektaşı ile birlikte bazı "zevatı", sadece
yüksek voltajı eksik bir kırmızı koltuğa oturtup, sorguya
çekiyorlardı. Koltuğa oturan kişi, bu iki taraflı "entel"
bombardımanına karşı, elinden geldiği kadar kendisini
savunmaya çabalıyor, açık verirse, sorguları yönetenle-
rin yüzünde, pek de saklamaya çalışmadıkları acı bir
gülümseme beliriyor: konu tam aydınlığa çıkacağı sıra-
da, deterjan reklarra i\e kesildiğinden, kimin kimi "mat"
ettiği, kimin haklı, kimin "cyn/c7ue"olupolmadığı anlaşı-
lamıyor, böylece, bir "orgtasmo"eksikliğisürüpgidiyor-
du, vesselam..
• • •
28 ağustos tarihli yazı, İSKİ skandalı ile ilgili olup, bu-
nun yakın ve uzak sorumluları ele alınıyor, anlamakta
güçlüğe uğradığımız bir mantık bağlantısı ile, "Kema-
list"\er, bu su ve kanalizasyon girdabına giriyor, son
perdede İttihat ve Terakki sahneye çıkıp halkı selamlı-
yorduü!
Hepimiz, Allaha şükür, biliyoruz ki, bu "Türki glasnot"
döneminde isteyen istediğini yazar, isteyen de basar,
yayar... İsteyen de okur ya da okumaz... Kimisi umursa-
maz, kimisi umursar... Bir rastlantı olarak okuduğumuz
ve 30 ağustostan iki gün önce çıkmış bulunan söz konu-
su yazıda, sık sık "Kema//sf"lerden dem vurulmakta
olduğundan, bizim de bu "28 ağustos taarruzu"nu
umursayacağımız tuttu.. Şöyle ki:
"Her musibetin müsebbibi" gibi gösterilmeye çalışı-
lan şu "Kemalistler" olmuş olmasa idi, şimdi ne ilginc
görüntülerle karşılaşırdık:
- Yazıyı yazan hanım kızımız, büyük olasılıkla, Sevr
Antlaşması ile Türklere "lûtfedilen" bir Orta Anadolu
kasabasında "ikamet" eylemekte idi...
- Arap harfleri ile basılmış tek yapraklı bir "ceride"-
den, Fransa'dan ithal olunan bir rastık reklamına aitsa-
tırları güçlükle deşifre etmekte idi...
- Sokağa çıkmak yürekliliğini gösterdiği an, çarşaf
ve peçesini çividen çekıp giymesı ve de eldivenlerini
unutmaması gerekecekti...
- Eski Osmanlı kentlerini ziyaretetmek merakı uyan-
sa, Istanbul için Ingiliz konsolosundan, Izmir için Yunan
kumandanlığından, Antalya için Italyan komiserinden,
Adana ve civarı için Fransız şehbenderinden "icazet"
alması "iktiza "edecekti...
- Evli idiyse. çorbanın tuzunu kaçırdı, kahveyi köpük-
süz yaptı, kocasının terliklerini vaktinde yetiştirmedi
bahanesi ile kucağına fırlatılan boş zarfı göz yaşları ile
ıslatıp, evini kumalarınaterk ile, "hane-ipeder"edoğru,
elinde bohçası ile yola koyulacaktı...
- Elde bir sigara ile, TV kameraları karşısında, bir ta-
kım "zevat"\ sorguya çekemeyecek, gazetelere poz
veremeyecek, kanalizasyon işleri ile, "Kema//sneri
birbirine bağlamak becerisini sergileyemeyecekti...
•
Tanrı uludur.. Hepimizi korusun..
İLAN
T.C.
BURSAYILDIRIM
KADASTRO
MÜDÜRLÜĞÜ'-
NDEN
Bursa ili Kestel ilçesi Soğuk-
su Köyü 940 nolu parsel. 766
sayılı yasa hükümlerine göre 14
paylarla Recep oğlu Yusuf Gü-
lûm, Şerif kıa Hakime Gülüm
ve Yusuf evlatlan Fatma ve Ah-
raet Gülüra'ler adına tespit edil-
miş oliH), Mehmet Öksüz ve
İsmail öksüz tarafından yapı-
lan itirazın kabulû ile tespitin
iptaline ilişkin 29.6.1989 tarih
ve 1989,68 sayılı komisyon ka-
ran ile söz konusu parselin, İs-
mail oğlu Mehmet Öksüz adına
tespit ve tescıline karar verümiş-
tir.
Yusuf. Ahmet, Fatma ve Ha-
kime Gülüm'lenn adresı tespit
edilemediğinden karar kendile-
rine tebliğ edılememışur.
tşbu ilanın yayımını takip
eden günden itibaren 30 gün
içerisinde, Bursa Kadastro
Mahkemesi'ne, Soğuksu Köyü
940 no.lu parsele ilişkin 766 sa-
>ilı Tapulama Kanunu hüküm-
lerine göre venlen komisyon
karanna dava açabileceği, dava
açüğı takdirdedilekçenin birör-
neğinin müdürlügümuze gön-
derilmesi. dava açılmadığı tak-
dirde komisyon karannın ke-
sinleşeceği hususu tebliğ olunur.
Basın: 41317
Pullannız, eski zarf
ve kartpostallannız,
kullanılmış telefon
kartlannız alınır.
240 17 33
224 02 54
Ansiklopedileriniz
veromanlarınız
yerinizden alınır.
TEL: 5540804
YAPI KREDI
K Ü L T Ü R
M E R K E Z İ
S A L I T O P L A N T I L A R I
Sanat ve eleştiri,
düşman kardeşler mi?
Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde yeni kültür mevsimi. bugün yapılacak
Salı Toplantısı ile açılıyor. Yeni sezonun ilk Salı Toplantısı'nda konu.
"Sanat Eleştirisi"yle "Sanaf'ın ilişkisi. Bu konu. sanatn siyasetle.
toplumla. piyasayla ilişkisini inceleyecegimiz ve Sanat/Karşıkarşrya
adıyla yıl boyunca sürecek bir bölümün ilk adımı olacak.
Toplantımıza. tüm sanatseverler daveüi.
V Ö N E T E N
ALİ AKAY
K O N U Ş M A C I L A R
SEZER TANSUĞ
MEHMET GÜLERYÜZ
5 EKİM 1993 SAAT: 18.30
Yapn Kredı Sermet Çıfter Kûtûphanesı
IstkJâl Caddesi 285 Beyoğlu 80050 Istanbul Tel: (212) 252 47 00/441 - 245 20 41
Giriş ucretsizdir.
YAPI^KREDİ
Rehber
SEDATTÜREL
Sen her halinle rehberdin
NEZAHAT-ABDULLAH
ECE'miz doğdu.
Güzelgünlerdeyaşasın.
2.10.1993 saat 10.00
ERSAN-EMİNE (KURUOĞLU) HATİPOĞLU
NÂZMHİKMET
KÜLTÜRVE SANAT VAKF1
"Teyze amca bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin"
Çocuklanmızın
korkusuzca yaşayabileceği
Banş içinde bir dünyarun
özlemi ve savaşımı
içerisinde geçen onurlu bir
yaşamnoktalandı.
Türkiye Banş Derneği Komitesi Genel Başkanı,
VakıfGirişimcirniz,
Danışma Kurulu Üyemiz
MAHMUT DİKERDEM'İ
yıtirmenin acısı içindeyiz.
MAHMUT DÎKERDEM
BİR BARIŞ ABİDESİYDİ
Büyük bir kayıp.
Türkiye'yi 40 yıl
yurtdışında temsil etmiş
Büyükelçi Mahmut
| Dikerdern, Türkiye Banş
Derneği Genel Başkanı
olarak kendini dünya
banşına adamış ve bu
uğurdaki mücadelesini
-kanserli habyle dahi-
12 Eylül askeri mahkemeleri önünde dirençle, yiğitçe
sürdürmüş bir büyük aydın, bir büyük insan. Bir banş
simgesi. Şimdi aramızdan aynldı.
Mücadelesini ve anısını yaşatacağız.
Önünde saygıyla eğiliyoruz.
BARIŞ DERNEĞf
YÖNETIM KURULU
MAHMUT DİKERDEM'İ
Barışa ve Demokrasiye her zamandan fazla
gereksinim duyduğumuz ülkemizde ve
dünyamızda,
Yaşamını barışa ve demokrasi mücadelesine
adayan onurlu insanı
YİTİRDİK
Ailesinin, banş ve demokrasiden yana tüm
insanların başı sağolsun.
Anısı ve katkısı unutulmayacaktır.
DtSK/BANK-SEN
PENCERE
Mesteimizin
SoysuzJaşmasına Göz
YumamayiL..
Soylu kime denir?
Çağrışımla ilk akla gelen 'asilzade' ya da aristokrat'
sözcükleridir.
Yüce kral, bir vakitler kendisine hizmet edip taht için
yararlık gösterene geniş bir toprak bağışlayıp, kont, ba-
ron, dük gibi bir de 'unvan' vermiş..
O herifin ailesi soylu olmuş..
Eski birmasal...
Ancak yüce gönüllü bir kimseye de çağımızda soylu
deniyor, saygı duyuluyor..
Tutumu. davranışları, erdemleri, inceliğiyle soyluluğu
gerçekten hak etmiş kişiler, çevrelerinde hayranlık
uyandırırlar; bayağılık, kabalık, terbiyesizlik tepki yara-
tır, dışlanır, kınanır.
•
Bilmem ki yanılıyor muyum, bir süreden beri bizim top-
lumda tersine bir gidiş görülüyor; kim edepsizleşirse,
bayağılaşırsa, kabalaşırsa, terbiyesizleşirse, erkek olsa
bile mahalle karısı gibi davranırsa beğeniliyor.
Eskiden iletışim devrimi bugünkü boyutlarıyla toplu-
ma işlememişti; ama, atasözlerimiz vardı:
- Esmayı üstüne sıçratma!..
- Çirkefe taş atma!.
Ağızda çiğnene çiğnene kirlenmiş ve kokuşmuş çikle-
ti, kimi zaman, bir kendini bilmez yere atar; kaldırımda
yürüyorsun, üstüne bastın mı yandın...
Mahalle karısı sağ yumruğunu beline dayayıp, sol eli-
ni dirseğinden bükerek yukarı kaldırır, avucunu da goğe
çevirip aptesane ibriği biçimine girer, ondan sonra açar
ağzını, yumar gözünü, ağzına geleni söyler...
Maşallah, medyamızın beyazcamadönükyayınların-
da öyle suretler ekrana çıkıyorlar ki kırk yıllık mahalle
karısı bunların yanında zemzemle günde beş vakit yı-
kanmış gibi kalıyor. Çağımızın bilimsel ve teknolojik
devriminin iletişim evriminde, edepsizlik, rezillik, kepa-
zelik medya olup karşımıza çıktı; evlerimize girdi, odala-
rımıza yerleşti.
Diyeceksin ki:
- Her televizyon aparatmda bir kapatma düğmesi
yok mu?.. Kapat gitsin..
Doğrudur...
Ne var ki bizim gibi toplumun gidişatını izlemekle gö-
revli biri arada sırada düğmeye basmak ve "ne oluyor,
ne bitiyor" öğrenmek zorundadır.
Düğmeye bastın mı, çiğnendikten sonra kaldırıma abl-
mış kirli çiklete bastın demektir; pislik, yapış yapış ayak-
kabının altındadır, ne yapsan çıkmıyor, ağzını açıyor,
gözünü yumuyor...
Peki, kirli çiklet konuşur mu?
Vallahi günümüzün kirli çikletlerinin ağızları birlaf ya-
pıyor ki..
Demeyin gitsin!..
•
Son günlerde iki medya grubu arasında başlayan tar-
tışma, itişme, sövüşme, kapışma arasında, nangisinin
haklı olduğunu soruyorlar..
Yanıtı çok kolay bir soru.
Eskiden bu nitelikte ve boyutta olmasa da Babıâli'de
tartışmalar ve kapışmalar olurdu; ama, hiç kimse has-
mının aile bireylerini işin içine sokmazdı; ben böyle bir-
şeyi ne gördüm, ne işrttim. Çirkinliğin de bir sınırı var,
eşlere ve çocuklara saldırılar bağışlanabilir mi?
Her kim hasmının karısına saldıracak kadar kendini
yitirmişse o haksızdır.
Soyluluk kan bağı olarak çağımızda bir değer taşı-
maz; yüce gönüllülüğe bağlı bir erdemdir. Bu nedenle
mesleğimizin soyluluğunu korumak zorundayız; soy-
suzlaşmasına göz yumarak, bir gün gelir, payımıza dü-
şeni üstlenmek zorunda kalabiliriz.
MAHMUTDİKERDEM'İ
KAYBETriK
Sizi Unutmayacafliz..
Dünyada banşın, ülkemizde demokrasinin yılmaz
savoınucusuydu.
12 Eylül zindan ve mahkemelerinde 'Banş Derneği'
davasının onurlu direnişçisiydi.
tnsanlık onurundan, demokrasiden ve işçi sınıfından
yanaydı.
Son vasiyeti bile, "Beni başta metal işçfleri olmak
üzere işçi ve emekçiler defnetsin" oldu.
Rahmetle. sevgiyle aruyor, ailesine ve tüm dostlanna
başsağüğı diliyoruz.
DİSK
BİRLEŞİK METAL İŞÇİLERİ
SENDİKASI GENEL YÖNETİM
KURULU
Not Sayın Mahmut Dikerdem'in cenazesi 6 Ekim 1993 Çarşam-
ba günü. öğle namazında. Kadıköy Söğütlüçeşme Camii'nden
kaldınlacak ve Karacaahmet Mezarhğı'na defnedilecektir.
PtCHÜOM C»NI$MA MlRKlZI
KIRMIZI BALIK
- Çocuğun 0-6 yaş dönemi en önemli geiişroe dönemidir.
• Biz 2000'li yıUara çocuk yetiştirdiginüzin bilincindeyiz.
• Güven, sevgi, şefkat, dikkat, geiişim, paylaşım, eğiümimizin
terneJamaçlandır.
- Sizi bekliyoruz.
• Kreş, anasınıfı. etüd
• lOkışiliksınıflar
* Resim, rnüzik, satranç, yabancı dil, folklor
• Sabah 07.30'dan akşam 19.00"a kadar açık
Danışman: Dr.Erdal ATABEK ,
KvmızıBabk Bostaııcı41716 36 -417 22 22
Kmmza Balık Mecköyeköy 2729607